7. Bölüm | Soluk Başlangıç
'Soluk Başlangıç'
2017, Güz
Düşünmek benim için alışkanlık haline geldiğinde, otobüs durağına gidene dek dalgın ve ruhsuz halim birkaç defa düşme tehlikesi atlatmama neden oldu ancak sağ salim durağa ulaşmayı başardım. Durakta bekleyen Selen'i görünce, yüzümde farklı duyguların esiri olan bir başka gülüş yeşerdi.
''Günaydın,'' diye mırıldandığımda, sırtını yasladığı camdan ayırıp bana doğru uzandı. ''Selam tatlım, n'aber?''
Omuzlarımı silktim. ''Sıkıcı bir okul gününün sabahından pek bir haberim yok,'' deyiverdim.
''Sıkıcı okul gününü yarıda kesip âlemlere akacağım için ben bomba gibiyim. Bugün suyuma gidersen belki sende akabilirsin.''
Dediğinden hiçbir şey anlamadığım kız arkadaşım ile kısa bir selamlaşma yaşadım. Onun gibi sırtımı durağın soğuk camına yasladıktan sonra etrafıma bakındım. Durakta sabahın bu saatlerinde yalnızca okula giden öğrenciler ve erkenden hastaneye ulaşması gereken sağlık çalışanlarından başka kimse olmazdı. Şimdi de her sabah görmeye alıştığım birkaç farklı okul öğrencisi ve benimle aynı sitede oturan hemşire abla vardı.
''Okulun yeni itiraf sayfası açılmış, gördün mü?'' diye seslendi Selen. Elindeki ışıltılı telefonu bana çevirince, sosyal medyada yeni açılmış ve okulumuzun amblemini taşıyan hesaptan bende haberdar oldum. ''Öncekine ne oldu?''
Selen gözlerini devirdi, daha cümlesine başlamadan. ''Müdür yardımcısı kapattırmış tabi ki! Topladığı telefonları geri almaya çalışan öğrencilerle işbirliği yapıp şikâyet ettirmiş. Haliyle kapandı. Yazık, tüm liseler ekliydi o hesapta...''
Selen'in kına yakıp kızıla çaldırdığı kısa saçlarından yayılan şampuan kokusunu soluya dururken mırıldandım. ''İki gün önce bu ışıltılı telefonunu kaptıranlardan birisi sen değil miydin?''
Selen gözünün ucuyla bana bakarken telefonunu ağırca indirip eteğinin kenarına sıkıştırdı. ''Şşştt, çaktırma! Telefonum yıl sonuna kadar o cadının ellerinde kalmasın diye hesabı şikâyet edenlerden birisi de bendim.'' Bıyık altından gülmek deyimini gerçekleştirip ellerimi dudaklarıma kapadım. Selen işaret parmağını boğazına yaslayıp yatay bir çizgi çekti. Dilini şaklatırken de mırıldandı, ''Sakın ha belli etme, keserler beni!''
Başımı usul usul salladım. ''Kimseye söylemem, bu bizim küçük sırrımız.''
Selen omuzlarını silkip kollarını göğsünde bağladı. ''Ayda yılda gelmiş bu mükemmel teklifi kaçıramazdım, üzgünüm. Zaten yeni hesapta şimdiden binlerce takipçiyi bulmuş, eskisini aratmaz.''
''Bazen orada paylaşılanların sahte olduğunu düşünüyorum.''
''Boş versene,'' dedi Selen. ''Komik olaylar çıkıyor diye gülüyoruz, yoksa 10-B'nin sidikli Nuriye'sinin salyalarını akıta akıta izlediği video niye umurumda olsun? Sadece gülüp geçiyoruz işte. Liseliyiz kızım biz, nerede gereksiz orada biz!''
Selen'e attığım onaylamaz bakışları o bana dönünce hızlıca sildim. ''Bugün ki makyajın çok güzel olmuş, beğendim. Gözlerini bir tık daha büyütebilirsin, benden tavsiye.''
Gülümsedim. ''Gönlüm seninki gibi eyeliner çekmekte ancak olmuyor.''
Selen omzuma vurdu, ''Vallahi ders arasında çekivereyim diyeceğim ama bu eyelinerler sadece bende olmalı tatlım.''
Otobüsün geldiğini haberdar ederek ayaklanan insanların arasına karışırken, Selen'in ses tonundan dahi kendinden ne kadar emin konuştuğunu düşünedurdum. Kısa, kızılımsı saçları ve koyu renk makyajı onu olduğundan daha olgun ve sert bir kız gibi gösterirken, okul kıyafetlerini neredeyse seçilmeyecek hale getiren uzun ceketi, sarı botları ve tuhaf, delikli çantası ile serseri birisi gibi görünüyordu. Ama bu onun sadece kendine yakıştırdığı tarzıydı, asla göründüğü kadar serseri olmamış, aksine pespembe giyinen Alara gibi renkli kızlardan olmuştu.
Göründüğümüzün aksine karakterlere sahip olabileceğimizi her sabah aynaya bakarken tadıyordum ve bazen, olduğum kişi gibi giyinsem acaba Selen gibi simsiyah mı görünürdüm yoksa Alara gibi pespembe mi giyinirdim diye düşünüyordum.
Ben, şuan ki halimle bile onların yanında çok renksiz ve sade kalırken, çekingen yanımın beni giydirmesine izin versem soluk renklerden seçilemeyeceğimi bir yerde biliyordum. Ben sade bir kızdım.
Otobüs geldiğinde Selen hızlıca binip en arkaya yerleşti, biraz sonra yanına oturup kulaklık takıyor olmasına rağmen son ses duyabildiğim müziği dinledim. Rock onun tarzıydı ancak ben boğuk çıkan sözleri bile anlayamıyordum.
Sonunda okula vardık, kapıda Alara ile karşılaştık. Selen, Alara'yı görür görmez çantasını fırlattığı gibi koştu ve biranda kızın üzerine atladı. Bir deri bir kemik dediğimiz Alara ise Selen'in ani ağırlığını kaldıramayarak yere yapıştı. İkisi komik bir pozisyonda yere düşerken etraftakiler öylesine güldü ancak onlar hiç umursamıyormuş gibi gülüşüp sarıldılar.
''Yaa, o kadar çok özledim ki seni! Sanırım özlemimden kalbim eskisi gibi atmaz oldu.''
''Alt tarafı iki gün görüşmedik geri zekâlı, kalk üstümden!'' diye çemkirdi Alara. Onlar yerde yuvarlanırken, ben Selen'in attığı çantasını alıp ağırca ilerledim. Biraz sonra hala daha yerden kalkmamış olan ikilinin giderdiği özlem müdür yardımcısı tarafından havada yakalandı.
''Bu ne terbiyesizlik böyle! Yaptığınız okulumuza yakışıyor mu hiç, kalk kızım oradan! Tövbe tövbe!''
''Hocam henüz okul sınırları içerisine girmedik ama lütfen!'' diye bağıran Selen'e karşılık olarak müdür yardımcısı hızla yanımıza gelmeye başladı. Siyaha boyayacağım diye yanlışlıkla patlıcan moruna boyadığı saçları, kısa boyuna nazaran hızlı yürüyüşüyle birlikte havalanıp komik bir görüntüyü açığa çıkarırken Selen telaşla yerden toparlandı ve hala daha yerde yatan Alara'yı da kalkması için dürttü.
''Doğru söylüyorsun kızım, henüz okul sınırları içerisinde değilsin ancak bu okulun formasını giyiyorsan, okulumuza yakışır şekilde davranacaksın.''
Selen önce omuzlarını silkti, sonrada belli olmasın diye esniyormuş gibi tuhaf hareketler sergiledi. Bıyık altından gülmeye devam ettim.
''Hem ne bu sizin haliniz? Ben size kaç defa dedim okula böyle gelinmeyecek diye?''
Selen ve Alara birbirine bakıp, ardından da bana dönünce Müdür yardımcısının bana da hitap ettiğini ancak idrak ettim. Zira yüzümdeki makyajı o kadar rahatsız edici bulmama rağmen unutmuştum.
''İşte bizde okul sınırlarına girmeden silecektik hocam!'' diye bağırdı Alara. ''Şuanda siliyoruz!''
Alara'nın komutu ile birlikte ıslak mendillerimiz çıkarıp yüzümüzü ağır ağır silmeye başlarken, Müdür yardımcısı üzerimize diktiği öfkeli gözlerini bir an için başka yöne çevirdi. Aynı anda kurallara uymayan başka bir öğrenciyi gözüne kestirmesiyle apar topar yanımızdan uzaklaşınca, kızlarla elimizdeki mendilleri attığımız gibi okula doğru koştuk.
Ebetteki makyajımızı silmemiş ve hocadan kaçmıştık. ''Kimin peşinden koştu ya o?'' diye soludu Alara, biraz sonra. Okuldan içeriye girip birinci sınıfların bulunduğu aşağı kata inerken çantamı düzelttim.
''Kesin şu Baho dedikleri çocuktur.'' ''Kim, 3. Sınıftaki mi?'' ''Aynen, arabası varmış çocuğun. Haliyle de Müdür Yardımcısı otoparkı ona dar ediyor.''
Kızlar, konudan konuya atlarken, bende okul dolaplarımızın olduğu koridora girdim. Önden dolabıma ilerleyip, üzerinde '27' yazan kapağı açarken biranda ayaklarımın dibine siyah bir şey düştü. Ne olduğunu anlayamadığım gibi, yakından görmek için bir anlık eğilme gafletinde bulunduğumda yerdeki siyah nokta aniden hareketlendi. O siyah şeyin canlı bir böcek olduğunu idrak etmemle çığlığı basmam bir oldu.
Tiz sesim koridorda yankılanırken, üzerime yürüyen böcekten kaçmak için tuhaf bir hamlede bulundum sonunda ayaklarıma dolanıp yere düştüm. Benim gibi korkan böcek, aksi yöne hızlı hızlı ilerlerken bende yere düşmenin getirilerini tattım. Kalçamın acısı ile oflayadururken, duyduğum kahkaha sesleri ile anında bakışlarım tepemde dikilen ikiliye kaydı.
Cihan ve Çetin...
''O nasıl bir düşüş öyle kızım!''
''Asıl o nasıl bir çığlık Allah aşkına! Artık müdür yardımcısını da geçtin sen!''
''Ulan nasıl korktu ha!''
Cihan ve Çetin'in abartılı kahkahalarına Selen ve Alara'da eşlik etmeye başlayınca, o korkulu dolu anlarıma şahit olan koridordaki herkesten bir kahkaha kopmaya başladı. Koridorda yankılanan ses, aynı anda kulaklarımda defalarca yankı oluşturduğunda başım önüme düştü. Biran için, yerde çaresiz bir şekilde ağlayarak annemi sayıkladığım küçüklük halime yeniden döndüğümde, tepemde kahkaha atan insanlar da ilkokul arkadaşlarıma dönüşüverdi.
''Anne! Anneciğim!'' diye sayıkladım. Kıpkırmızı kesildiğinden emin olduğum yanaklarıma düşen gözyaşlarını umutsuzca silerken, birkaç zengin kız çocuğunun kısa sarı saçlarımı çekiştirişini hissettim. Annemin parmaklarıyla taranan o narin saçlarımdan ne istiyorlardı ki? Acı dolu inlemelerimi duyan arkadaşlarım hakaretler yağdırmaya devam etti. Ne dediklerini anlayamadım, tek gördüğüm şey ise küçücük bedenime gölge düşüren siluetlerdi. Gözlerimin önü bulanıktı, sesler bulanıktı ama canımın yandığını adım gibi biliyordum.
''Mercan!'' dedi bir ses ve aniden omzuma dokundu. Omzumdaki eli bir çırpıda silktim ve hızlıca ayağa kalktım. ''Ne yapıyorsunuz siz!'' diye bağırdım. Sesim, kontrolüm dışında yüksek çıktığında katıla katıla gülen insanların sesi solup fısıltıya dönüştü.
''Ay çok mu korktun ya?'' diye mırıldandı Cihan. ''Valla şaka olsun diye yaptıydık.''
İfadesiz suratım, karşımda gülmemek için kendini zor tutan arkadaşlarımı kendine getirememiş olmalı ki, özür dilemeye bile yanaşmadan alay ediyorlardı. ''Kaç defa dedim, şu şakaları bana yapmayın diye!''
Kızgın ya da oldukça özgüvenli çıkmasını umduğum sesim, bir türlü dilediğim kadar yükselemeyince haliyle acınası bir hale büründüm. Cihan ve Çetin, önce oldukça üzgün bir suratla bana bakıp, ''Canını yaktığımız için özür dileriz Mercan, bir daha asla...'' diye başladıkları söze aniden kahkaha atarak nokta koydular. ''Ulan nasıl yapıştı yere!''
Kaşlarımı çatıp, dolan gözlerimin kendini ele vermemesini umarak hızlıca arkama döndüm ve çantamı dolaba bırakıp gerekli ders kitaplarına kucağıma bastırmakla yetindim.
''Boş ver Mercan, alırız intikamımızı,'' diye mırıldanan Selen'in gerçekten yanımda olduğu için değil de sırf eğlencesine söylediğinden şüphelendiğim sözlerinin ardından iki kız koluma girdi ve birlikte sınıfa girdik.
İlk ders sorunsuz bir şekilde başlayıp, Cihan ve Çetin'in küçük kâğıtları yuvarlayıp sınıftaki diğer kişileri sürekli rahatsız etmesiyle devam edince, dersin sonunu göremeden beş kişi sınıftan atıldık.
Derste sorun çıkardığım gerekçesiyle sınıftan atıldığım, annem ve Fatih Abi tarafından öğrenilse ne gibi bir duruma düşeceğimi bilemediğimden, kollarımı göğsümde birleştirmiş bir halde sinirle ikiliye baktım.
''Ya siz neden suçu bize atıp duruyorsunuz ya!'' diye yükselip küçük grubumuzdaki yaramaz ikiliye saldıran Selen'e Alara'da eşlik etti ve küçük çimdiklemelerin baş gösterdiği tuhaf bir kavga başladı koridorda.
''Siz kızsınız diye sizi atmaz sandık ya!'' diye kendini savunmaya çalışan Cihan, Selen'den yediği tırnak darbesi ile küfürler yağdırdı. İki erkek, Selen ve Alara ile uğraşmaya devam etti, koridorda sürekli itiş kakış sesleri yükseliyordu. Onlar kavga ededururken, ben; en ufak bir şakayı dahi hala daha kaldıramıyor oluşumun hüznünü yaşadım. Değişmemiştim... Küçüklüğümden bu yana hiç değişmemiştim ve değişmek için önümde yeterli vaktimin olup olmadığından da emin değildim.
İnsanların bana gülmesini ya da hak etmediğim hakaretler sayıklamasını istemiyordum. Bu, benim en büyük çocukluk travmam olabilirdi. Üstelik üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen, çocukken gördüğüm onca eziyetin nedenini hiçbir zaman anlayamamıştım.
Önceleri, ilkokulda maruz kaldığım dışlanmanın maddi durumumuzdan kaynaklandığını düşünürdüm. Zengin sayılabilecek bir sitede oturduğumuzdan, okuldaki çoğu öğrencinin de maddi durumu iyi olurdu. Her teneffüs abur cubur alabilecek ya da öğretmenlerin arzu ettiği her türlü hediyeyi temin edebilecek durumları vardı... Benim aksime...
Ben ve annem, hala daha o küçük apartman dairesinde kalıyorduk. Üçüncü kattaki o yıkık dökük balkonu olan evimizin isli duvarları beni küçükken gerçek anlamda çok korkuturdu. Hayaletler ya da canavarlar gördüğüme inanır ancak annem üzülmesin diye bunu dile hiç getirmezdim. Çünkü biliyordum ki, paramız olmadığı için o eski evi tutmuştuk ve ben sürekli korktuğumu söylersem annem evi tadilata sokmak gibi büyük bir maddi riske girişirdi.
Dalgın halim hala daha arkadaşlarımın dikkatini çekmemişken bu durumun avantajını değerlendirip, başımı onlardan farklı bir yöne çevirip okulun boş koridorunu seyrettim. Yarısı krem, yarısı açık kahve renklerine boyanmış koridorun sağ tarafında sınıf kapıları dışında hiçbir şey yoktu. Koridor bomboştu, henüz öğlene bile gelmediğimizden ışıklar yanmıyordu ancak o ışıkların çıkardığı cızırtıları şimdi bile duyabiliyordum.
Koridor bir yerden sonra kıvrılıp üst kata çıkan merdivenlerle yemekhaneye çıkan merdivenlere ayrılıyordu. Gözlerim öyle boş boş etrafta dolanırken, arkadaşlarımın da araya küfürler karıştırdığı kavgaları kulaklarımı süpürüp duruyordu. Sessiz olmalarını, aksi halde hocaların birazdan koridora döküleceğini söylemek için hazırlanıyordum ki, bir an için koridorun ortasında karanlık bir siluet yakaladım. Kaşlarım çatıldı ve gözlerim anında koridorun ortasındaki siluete takılı kaldı. Herhangi bir öğrenci olamayacak kadar kapkara görünen şeyin ne olduğunu anlayabilmek için gözlerimi kıstım. Bir an, onun herhangi bir şeyin gölgesi olabileceği düşüncesi geldi ancak aynı hızla gitti. Çünkü ders vaktinde koridorların bomboş olduğu gerçeğiyle birlikte gölge düşürecek bir ışık kaynağı da ortada yoktu.
Merak, belki de biraz telaşla koridordaki karanlık cisme doğru ilerledim. Ağır adımlarım, sanki ürkek bir yavruyu korkutmak istemiyor gibi dingin bir şekilde birbirini takip ederken, her şeye rağmen karanlık siluet hızla yer değiştirdi. Siluet o kadar hızlı hareket etmişti ki, bomboş koridorda nereye gittiğini göremedim ama sonra, duvarda koca bir iz oluşturduğunu gördüm.
Bulunduğum açıdan yamuk bir leke gibi duran duvardaki iz, az önceki siluetten bağımsız bir şekilde duvara yapışmış gibi duruyordu. Üç boyutlu gibi duran cismin şimdi bu kadar sıska görünmesi tuhaftı. Ben yaklaştıkça duvardaki leke de aynı şekilde hareket ettiğinden, bir türlü doğru açıyı yakalayıp ne olduğunu anlayamadım. Ancak her ne kadar bir leke gibi dursa da, kendi içinde bükülüyor ya da hareket ediyormuş gibi duruyordu.
Kafam karışık, gördüklerimi çözümleme hissi ile adımlarım durmaksızın bedenimi kontrol ederken, tuhaf bir şekilde verdiğim nefesin buharlaştığını gördüm. Gözlerim o an lekeden ayrıldı ve nefesimin buharına takıldı.
Koridorun biranda nasıl bu kadar soğuduğunu sorguladım o anda. Daha önce de bu kadar soğuktu da, ben mi fark etmemiştim yoksa okul aniden soğumuş muydu?
Bakışlarım yeniden lekeye kaydığında, yine hızlı bir şekilde yer değiştirmiş olduğunu ve gözden kaybolduğunu gördüm. Adımlarım tuhaf bir telaşla hızlandı ve koridorun sonuna doğru hızlıca ilerlemeye başladım. Gözlerim aydınlık koridordaki en ufak bir karartıyı yakalamak için uzaklara sürüklenmişken, koridorun kıvrıldığı yerde bir gölge daha yakaladım.
Köşeyi dönmek üzere gibi görülen karartının kaybolmasından korkarcasına aniden durdum, yalnızca seyrettim. Sürekli hareket eden bu şeyin ne olduğunu merak eden yanım öylece bekledi, gözlerim yalnızca siyah bir nokta gibi görünen yerde dolandı. Biraz sonra, baktıkça karartının hareketlendiğini ve büyüdüğünü hissettim. Belki bir göz yanılması, belki de küçük illüzyondu ancak onun kaybolması beni öyle çok korkutmuştu ki, gözlerimi üzerinden ayıramıyordum. Sanki karanlık bir kuyunun en derinlerine bakıyormuşsun da, gözlerini ayırdığın an korkunç bir şey olacakmış gibi...
Ancak bakmaya devam ettikçe de bir el seni derinlere çekmek için hamlede bulunacakmış gibi göğsünün sıkıştığı o tuhaf anı yaşıyordum. Ne olduğunu anlamadığım bu karartıya göz teması kurmuşçasına bakadururken göğsüm sıkıştı, kalbimi tuhaf bir korku kapladı. Gözden kaybolmasından değil de, karartının bana doğru hareket etmesinden korktuğumu ancak fark edebildim. Bu yüzden ona bu kadar yaklaşmış olmam oldukça saçma bir hamle gibi göründü.
Gözlerim karartıdan ayrılmadı, aydınlık koridor tek bir noktaya bakmamdan ötürü bükülüyormuş gibiydi. Duvarların içe çöktüğünü, koridorun gittikçe kısaldığını ve karartıya sandığımdan daha yakın olduğumu, zeminin bir an için ayaklarımın altından kaydığını bile hissettim. Ancak bunların bir yanılsama olduğunu biliyordum, karartıya o kadar odaklanmıştım ki, gerçeklik benim için soyutlanmıştı. Bir an, hareket ettiğini ve kendi içinde kıvrıldığını düşündüğüm karartının arasında soluk bir şeyin kıpırdandığını hissettim. Dönüp duruyormuş gibi bir görünüp bir kaybolan solukluk, biraz sonra görebileceğim bir şekilde durdu, hemen ardından da o solukluğun tepesinde bir çift göz belirdi.
Uyuyan bir yaratığı uyandırırmış gibi, ani bir göz kapağı hareketi ile açığa çıkan bir çift göz kalbimi tekletti. Korkuyla soluklandığım anda sağımdan ani bir darbe aldım. Açığa çıkan hareketliliğin ardından soğuk bir rüzgâr yüzüme çarptı ve ben adımı duydum.
''Mercan?''
Mercan artık büyüdü, genç bir kız oldu ama görünen o ki çocukluk travmaları onu kuşatmış durumda. Peki...
Mercan'ın çocukluğunun kayıp kısımlarında sizce neler yaşandı? Tek dostu Kalika bu sürede neler yaptı ya da tam olarak yapamadı? Mercan tüm bu travmaları atlatabilecek mi? Karakteri nasıl şekillenecek? Sizce neler olmalı?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top