51. Bölüm | Kor Ateş | Kısım 2
Sabah başka bir bölüm daha gelecek. Bölümün kısa olması bu yüzdendir.
51. Bölüm | Kor Ateş | Kısım 2
"Bunu duyuyor musun?" diye sordu Nevra. Selman, telaşla gözlerini etrafta gezindirirken başını usulca salladı. "Burada her şeyin bir sesi vardır. Bu seste ormanın kendi seslenişi..."
Islık sesi olması gerektiği gibi devam edemedi. Nevra, ağaç dallarının ve dökülmüş yaprakların çıkardığı ufak sesleri duyabiliyordu. Nereden geldiğini anlaması çok zordu. Bir saniye önce yanı başındanmış gibi gelen ses biraz sonra öyle uzaklaşıyordu ki, hangisinin doğru olduğunu anlamak güçleşiyordu.
"Bekle! Bu..." diye mırıldandığı sırada adım sesleri duymaya başladı. Yürüyen... Hayır, koşan bir kimsenin adımlarını ve süratle yaklaştığını duyuyordu.
"Biri geliyor," diye fısıldadı ve sesin geldiği yöne doğru baktı. Selman hemen yanında bittiğinde de, umutlu fısıltısı kendini açık etti. "Kim? Mercan mı Ege mi?"
Yanıtın gelmesini beklemeden ormana doğru bağıran Selman'ın bağırtısını Nevra'nın tiz çığlığı kesiverdi. Çocuklara doğru haykıran Selman'ı tuttuğu gibi geriye çeken Nevra, "Dikkat et!" diye bağırdı ve saniyeler içinde bir bıçağın havayı kesen o tiz sesi duyuldu.
Bıçak, havadan hemen sonra Selman'ın önüne atlayan genç kızın omzunu kesip attığında kız, acıyla yere kapaklandı. Can yangısı ile attığı çığlıklar ormanın tüm dengesini alt üst edip defalarca yankılandı.
Selman şaşkınca bakakalmış, önüne atlayan kızın şimdi neden yerde olduğunu anlayamamıştı.
"Dikkat et Selman!" diye bağıran Nevra gelen felaketi çoktan görmüştü. Onlara doğru koşan ve acımasızca saldıran iki çaresiz çocuk değil, yüzü bir yaratığı andırırcasına gerilmiş cani bir yaratıktı.
Selman kendisine doğru seslenen Nevra'nın bedeninden yükselen bıçağı fark ettiğinde zaman adeta kontrolsüzce sıçradı. Ardındaki hareketliliğe doğru yönelemeden başına aldığı darbe ile adeta sarsıldı. Hemen ardından yediği kuvvetli tekme onu birkaç adım ötedeki ağaca savurdu. Toparlanmasına vakit kalmadan sisin içinden çıkan devasa bir cübbe gördüğü sırada yüzüne ikinci bir darbeyi de yiyiverdi. Burnundan akan sıcak sıvının ardından acı acı inledi.
Tek bir darbe onun kanını akıtmaya yetmişti. Başını zoraki kaldırdı ve karşısındaki adamın üçüncü bir darbeye hazırlandığını gördü. Acısını bir kenara bırakıp eğildi ve darbeden son anda kurtuldu. Ağaca çarpan yumruk ise sıska gövdeyi paramparça etti. Selman, karşısındaki adama sarıldığı gibi onu geriye doğru ittirdi ve ağır bedenler geriye doğru sarsıldı ve yere düştü. Yerde yuvarlanmaya başladıklarında da, ikisinin arbede sesi sisi dağıtmakla görevlenmişti.
Selman iri yarı adamın yakasından tuttuğu gibi kaldırdı ve yumruğunu sersemce geçirdi. Lakin adam bundan hiç etkilenmemiş gibi Selman'ın bileklerinden tuttuğu gibi onları kıvırdı. Yakasını Selman'dan kurtarması sadece iki saniye sürmüştü, genç adamı yana doğru fırlattı ve biranda üstüne çıktı.
Selman, katilin ağır cüssesi altında adeta ezildi. Katil, dizini Selman'ın karnına bastırıp onu soluksuz bırakırken elleri arasında kalan bileklerden birini hedef belledi.
"Zihnini duyamasam bile," diye fısıldadı tok sesi ile. Vahşi bir hayvandan farksız, hırıltılı bir şekilde çıkan sesten buram buram ölüm fışkırıyordu. "Tahmin edilemez değilsin," diyerek sözlerini tamamladı Zebani. Bir çatırtı sesi ardından da gür bir çığlık duyuldu. Selman'ın sol bileği yerinden çıkıp un ufak olduğunda bedeni de acı içinde kıvranıyordu.
"Selman!" diyerek adamın adını defalarca haykıran Nevra'nın hali Selman'dan bin beterdi. Omzundan saplanmış olan bıçağın hedefinin kendisini öldürmek olmadığını henüz ilk andan anlamış ve yerde acı içinde kıvranan Selman'ın üstünde bir karabasan misali yükselen katilin kirli gözlerinin üzerinde gezindiğini fark etmişti. Amaç, gösteri mükemmel bir sona ulaşana dek öldürmek değildi.
Selman'ın kırılan bileğini bir çöpü atar misali iteledikten sonra ağırca ayağa kalktı katil. Bir karabasandan bile daha ürkütücüydü zira hiçbir şeytan, onun gibi ölüme hükmettiğine inanmıyordu.
Sisin arasında ilerleyen cüssesinin hedefinde Nevra vardı. Tehlikeli adımları kudretiyle yeri inletti. Genç kızın yanına gelir gelmez eğildi ve omzuna saplanmış koca bıçağı tek seferde çekiverdi. Bıçağın keskin yüzeyiyle birlikte parçalanıp gelen dokuların ardından Nevra çığlık çığlığa kaldı. Bir çare omzuna sarılsa da yapabileceği tek şey sıcakkanının akışını izlemek olmuştu.
Yerde yatan iki yaralının arasında gururla dolandı katil. Ağır botları yerdeki her bir dalı ezerken Selman'ın parmaklarını da es geçmedi. Uzun paltosu her bir rüzgâr esişinde savruluyor ve beline sıkıştırdığı bilenmiş bıçakları teker teker parlatıyordu.
Ormandaki acı çığlıkların arasına yabancı bir çıtırtı karıştığı sırada bir kükreme duyuldu lakin bu, Zebani'nin üfleyişi kadar bile kuvvetli değildi.
Zebani biranda arkasına döndü ve sıska bir bedeni tuttuğu gibi havaya kaldırdı. Korku dolu Ege, duyduğu çığlık sesleri ile yön değiştirmiş ve kaosun hâkim olduğu alana gelmişti lakin görmeyi istediği son kişi orada dikiliyordu. Eline aldığı ilk kaya parçası ile Zebani'ye doğru sıçramıştı ancak daha darbesi onun bedenine dahi yaklaşamamışken boynundan kaldırıldığı gibi ayaklarının yerden kesilmesi bir olmuştu.
Korku dolu gözbebeklerinin, Zebani'nin kan çanağı irisleri ile kesişti. Zebani başını hafifçe yana eğdi ve çocuğun öylece havada kalmış titreyen ellerine bakındı. Alay...
Sunabildiği tek duygu bu değildi elbet ama bunu en hakiki şekilde yansıtıyordu. Bir zebaniye baş tutmaya kalmış bu aciz insanları bir çırpıda yerle bir edeceğini göstermek için sabırsızlanıyordu.
"Seni bulacağımı söylemiştim sarı velet," dedi. Ege, teninin tenine dahi dokunabileceği bu yakınlıkta olmasaydı; karşısındakinin bir insan olduğuna katiyen inanamazdı. O, ya konuşma yetisi kazanmış vahşi bir kurttu ya da gerçekten cehennem ateşi ile dirilmiş bir şeytani varlıktı.
Karanlık, kan damarları ile çevrelenmiş gözbebeklerinin etrafında, sanki altındaki yaratığın teni görünmesin diye yamalanmış gibi duran biçare derisinin parçalanmış hali Ege'nin midesini bulandırdı.
Şuracıkta canının alınacağından korkmasa, Zebani'nin bu yara bere dolu yüzüne karşı kusabilirdi. "Yeterince eğlenceli olana dek beklemeye ne dersin?" diye mırıldandı Zebani.
Ege'nin havada tuttuğu bedenini çekti ve sanki basit bir oyuncak bebekmişçesine fırlatıverdi. Ege'nin sıska bedeni adeta savruldu ve metrelerce ötedeki ağacın gövdesine çarpıp yere yuvarlandı. Sıkı sıkıya tuttuğu kayada öylesine fırlayıp yere düşmüştü.
Ege o sırada çatlayan kemikleri yüzünden kan kusmak üzereydi. Boş boş yere tükürdü, yaralı ellerini toprak zemine yaslayıp bedenini doğrultmaya çalıştı. Aldığı darbeden mi yoksa bedenini ele geçiren adrenalinden mi bilemiyordu lakin gözlerinin önü tamamen buğulanmıştı. Başındaki yaralar sızım sızım sızlıyordu, elleri titriyor ve sırtı, kaburgaları iç içe geçmiş gibi sesleniyordu.
Dizleri üzerinde yükselmeyi başardığında, bulanık gören gözlerinin odağına büyük bir arbede girdi. Havada tutulan sivri bir bıçağın ay ışığı ile parıldadığını ve adeta, "Bir bedeni delip geçmek istiyorum!" diye arzuyla haykırdığını hissetti.
Selman, acı içinde kıvranıyor olmasına rağmen Zebani'yi ağaç gövdesine sıkıştırmış ve silahını kendine sıçramasın diye engeller bir vaziyette duruyordu.
Üzerindeki hırkası ve pijamaları tamamen kızıla bulanmış Nevra yerde sürünerek uzaklaşmaya çalışırken Ege, kalkıp Selman'a yardımcı olmak istedi. Ayaklandı lakin bacakları o kadar çok titriyordu ki, görende engin dalgalara karşı savaşıyor sanırdı.
Bir tufandan ne farkı vardı ki o sıra... Ölümden korktuğu kadar korktukları Zebani; kor ateşten dirilmiş şeytani bir varlık, fermanlarla duyurulmuş gibi biranda çıkmıştı karşısına ve bu ıslıklarla çevrilmiş ormanda onları yakalayıvermişti. Onu öldüreceğini söyleyen o hırıltılı sesi, kâbuslarına konu olan kan kokusu ve yıkımı konu edinen o korkunç bedeni yanı başındaydı.
Bulacağını söylüyordu ve işte bulmuştu. Zebani Selen'in peşine düşmemişti ama şimdi buradaki dört can tehlikedeydi.
Bir gösterinin tam ortasındayız, diye düşündü Ege. Sırtını ağaca yaslayıp soluklanırken, kurban edileceği bir gösteriye kusursuzca hazırlanıyormuş gibi hissetti. Havaya kaldırılmış olan iri bıçak biranda savruldu ve sisin arasında karışarak toprak zemine saplandı.
Katil biranda Selman'ı kendine doğru çekti, ikisi birden yere düşüp yuvarlanmaya başladıklarında sis onlarla birlikte dönmeye başladı. Nevra, acı içinde sırtını bir ağaca yaslamayı başardığında yüzü de artık kan içinde kalmıştı. Ege önce kime yardıma gideceğini bilemedi. Korkunç bir şekilde kan kaybeden Nevra'ya mı yardım etmeliydi yoksa biraz sonra Zebani'nin altında bedenindeki tüm kanın fışkıracağı Selman'a mı yardıma gitmeliydi bilmiyordu.
O saniyelerde, kısacık bir süre kendini o felaket tellalı kulübede hissetti. Alara'nın kanı ile inşa edilmiş kulübede, Selen'i sürükleyerek çıkardığı o küflü tahtalar arasındaydı. Zebani'yi ilk kez orada görmüştü, elinde koca bir tırpanı vardı ama buna rağmen hepsi orada dikiliyordu. Korkuyorlardı, o zaman korkuyorlardı ama şimdi Ege korkmamalıydı. Bu ilk seferiymiş gibi davranamazdı.
Nevra, hırkasının tek kolunu çıkarıp yarasına bastırmaya başladığında Ege'nin yönü yerde boğuşan ikiliye döndü.
Zebani Selman'ı savurduğu sırada, uzun paltosu etrafındaki sisi birkaç saniyeliğine dağıldı, yere saplanıp kalmış bıçak açığa çıkıverdi. Titrekçe birkaç adım attı ve can çekişen Selman'a doğru ilerledi. Amacı yardım edebilmekti ama Zebani'nin korkunç gözleri biranda üzerine çevrilince bu kararından o kadar da emin olamadı.
"Düşüncelerimi okuyor," diye düşündü. Zebani'nin o sırada gözlerinin parıldadığını hissetti. "...Ve bundan zevk alıyor."
Ege bunu bile bile bıçağa doğru atıldı. Parmakları bıçağı kavramak üzereyken Zebani aniden ayağını savurdu ve bıçak metrelerce öteye yuvarlanıverdi.
Zebani kuvvetiyle Selman'a kan kustururken zihniyle de Ege'yi alaşağı ediyordu.
Bir çığlık sesi aniden yarılmış göğün içine nüfus etti. Mercan'ın tiz haykırışları ormanın derinliklerinden sıçrayan bir ölümlü gibi nüksetti.
Başlar anında çığlıkların yükseldiği ağaçlara doğru çevrildi. Selman'ın inkâr eden bağırışları, Zebani'nin Mercan'ı yakalayacağına dair vesveseleri ve Ege'nin adını tekrarladığı ses yığınlarının arasında cılız bir komut karıştı.
"Ege!" diye seslendi Nevra. Yerdeki devasa karartının çok yakınında duruyor ve gözleri ile kaybolan bıçağı arıyordu. Bakışları hızlıca Ege'ye yöneldi ve ona ormandan gelen sesin tam aksi yönünü işaret etti.
"Mercan'a git!" diye bağırdı. "Mercan'ı bul, yardıma ihtiyacı var," dediyse de çığlıkların geldiği yönün aksini gösteriyor olması Ege'yi şaşkına uğratmıştı. Selman'ın kırılan bir başka kemiğinin çatırtısının yanında Zebani'nin çirkin kahkahası da aynı anda yükseldi.
"Hemen!" diye bir haykırış duydu Ege. Nevra'nın işaret ettiği yöne doğru süratle koştu. Ardında bıraktığı savaşta kaybeden tarafta olmamayı diledi. Özellikle de ardında bıraktığı canları son görüşü olmamasını diledi.
Bir defa kaçmış ve Alara'nın bedeninden yükselen alevlere şahit olmuştu. Şimdi aynısının olmasını istemedi, bu ormanda yanacak bir şey varsa o da, yalnızca kendi ateşinde yok olmasını dilediği Zebani'ydi.
Bu defa ardındakilere geri döneceğine dair söz vermedi ama Mercan'a verdiği sözlere doğru koştu.
Nevra ve Selman ormanda kaldı, onlara ne olacak?
Zebani onları nasıl buldu?
Ege Mercan'a yardım edebilecek mi?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top