33. Bölüm | Gerçekliktekiler
Yarışmadan sonra şöyle güzel, anlamlı bir bölümle yeniden dönelim istedim. Buraya kadar okuyup beğenen herkese içtenlikle yanımızda olduğunuz için teşekkür ediyorum. Hala daha kazanan hikayem olmasının gururunu yaşarken, önümüzdeki bölümlerin oldukça heyecanlı ve gerilimli olduğunu bildirerek sizi de merakta bırakmak istiyorum.
Keyifli okumalar dilerim.
Bölüm 33: ''Gerçekliktekiler''
''Selen ve Alara mı?'' diye sordu, saatler sonra.
''Evet, onlardı. Onları gördüğüme eminim,'' dedim, bir süre bağırmamdan dolayı boğazımı zorlamış olmalıydım. Yutkunduğum her an boğazımda küçük küçük iğneler varmış gibi acı duyuyordum.
''Mercan, bunların hala daha psikolojinle ilgili olduğunu düşünüyorum.''
Başımı kaldırmadan, gözlerimin ucu ile Ege'ye bakındım. Kollarını göğsünde bağlamış bir halde yanımdaki sırada oturuyor, tek ayağını laboratuvar çeşmelerinin altındaki çıkıntılara yaslıyordu.
''Bu artık zihnine nasıl işlemişse, sevdiğin ve tanıdığın insanların zarar göreceğinden korkar hale gelmişsin. Bu yüzden sanrılarında onların öldüğünü görüyorsun. Tamam, ortada bir seri katil var ve önüne gelen herkesi öldürmeye niyetli gibi duruyor ama düşünsene...'' deyip nefeslendi. ''Nasıl olur da onun aklında planladığı cinayetleri çok daha önceden rüyalarında görebilirsin? Bu gerçekten mümkün mü Mercan?''
Dudaklarımı dişledim, bedenime sardığım ellerimi daha da sıklaştırarak kendimi sarmaladım. ''Bunu gördüm...'' diye mırıldandım.
''Gördüklerin seni yanıltabilir Mercan.''
''Elbette yanıltabilir ama son seferde...'' Durdum ve devamını getirebilmek için düşüncelerimi toparlamaya çalıştım.
''Son c-cinayeti hatırlıyorsun değil mi? O aile ö-öldürülmeden önce Zebani'nin onları bodruma indirip tehdit ettiğini, so-sonrada köpeklere etleri y-yedirdiğini gördüm. Ertesi gün kontrol etmek için gittiğimde... Gecenin bir yarısı köpeklerin sesini duydum, sonra da onların ölü bedenlerini evden çıkardılar Ege.'' Başımı kaldırdım, gözlerinin içine baktım. ''O ailenin o gün son günü olduğunu bilerek oraya gittim, ölmeden önce onlarla konuşan son kişi oldum. Bunu bilerek gitmek çok acıydı ama...'' Soluklandım ve yeniden canlanan gözyaşlarımı göndermek için başımı yukarı kaldırdım. ''Tesadüfen orada değildim Ege!'' diye ekledim.
''Kâbusumda gördüğüm için gittim ve gerçek olduğunu kendi gözlerimle gördüm Ege.''
''Yine de Selen ve Alara... Onlar bugün okuldalar Mercan, öldürülecekleri tuhaf bir ormanda değil.''
''Bilmiyorum, belki yarın olmayabilir...'' dedim. Cinayetler, kâbusumdan sonraki gün cinayet gerçekleşmiş oluyor ancak arkadaşlarım hala daha okulda olduğu için bundan emin olamıyordum.
''Her zaman aynı olmuyorlar,'' dedim. ''Yani kâbuslarım... İlk gördüğüm cinayette sadece olay anını görmüştüm, konuşmalar yoktu ve uyandığımda olayların büyük bir çoğunluğunu bulanık hatırlıyordum. Konuşmalardan gerçek dünyaya taşıyabildiğim tek şey katilin son sözleri olmuştu. Aklımda sadece 'Zebani' ismi yankılanıyordu... Ama ikinci kabusumda... Kadını net bir şekilde hatırlıyordum ve katilin ona içirdiği şurup hakkında söyledikleri de zihnimde oldukça tazeydi. Kadın katili yaralamıştı, bu yüzden elini-'' Boğazımı temizledim, Ege'nin haberlerdeki detayları izleyip izlemediğini bilmiyordum.
''Önceden çok kısa görüntüler halinde görüyordum, sonra detaya inmeye başladı. Aileyi katletmeden önceki günlerden bir sahne görmüştüm son kâbusumda; katille karşılaşıyorlardı, köpeklere kötü sözler söylediği için kızıyordu adam. Daha önce cinayet anı dışında bir sahne görmediğim için tuhaf gelmişti. Sanki planlananlardan çok daha öncesini görmüş gibiydim. Sa-sanırım... Cinayetin nedenini de gördüm.''
''Yani, istesen katilin tüm hayatını mı göreceksin?'' diye sordu. Sorusu, oldukça tuhaf gelmişti. Ben katili değil, sadece ölümleri görüyordum. Gördüğüm sahnelerin başrolü katil değildi; her zaman yalnızca onu görüyor olsam bile, kâbuslarımın başrolünde yalnızca ölümler vardı. Yani, öyle olduğunu tahmin ediyordum.
''Bu istememle alakalı değil; şayet seçim bana bırakılsaydı, tüm bunların hafızamdan silinmesini isterdim. Her an her saniye... Gözlerim önünde aynı görüntüler dönüp duruyor. Görüntüler sadece bilinç dışımda kalmıyor, benimle sürüklenip geliyor. Sen... Yanı başında bir cinayet işlense, bunu unutabilir misin?''
Sesim gittikçe kısılıyordu ancak yalnız olduğumuz bu ortamda Ege'nin beni rahatlıkla duyduğunu biliyordum. ''Şu an üzerine düşünmek istediğim son şey bile değil bu...'' dedi. ''Gözlerim önüne direkt olarak Selen ve Alara geliyor. Cidden başlarının koparıldığını mı gördün? Ah, hala okuldalar mı diye mesaj atacağım.''
Ege telefonunu çıkardı ve hızlıca şifresini girip ekranda oyalanmaya başladı. ''Hocaların sınavdan sonra kaçmalarına izin vereceklerini sanmıyorum. Buraya en yakın ormanda Mavi Kuş Ormanı... Yani okul bitince yola çıksalar bile gece ancak varırlar...''
Gördüğüm vaktin gece vakitleri olmasında pek bir sorun yoktu.
''Tüm detayları görebiliyor musun?'' diye sordu sonra. ''Yani, önceden göremiyormuşsun, son kâbusunda ne kadarını gördün?''
Revirde bayıldıktan sonra, aynı kâbusu tekrar gördüğüm için zihnimde görüntüler tazeydi ancak Ege'ye tüm kısımları anlatamamış, gördüklerimi dilime dökerken bile kahrolmuştum. Henüz olmamış, fiile dökülmemiş bir şeyi anlatırken bile acı çektiğim anlarda; katilin nasıl bu kadar cani olduğunu sorguluyordum. Midesi bulanmıyor, bir kez olsun pişmanlık duymuyor ve hatta bundan keyif alıyordu.
Birini öldürmek nasıl keyif verebilirdi?
''Cinayetlerdeki her detayı bilemiyorum. Bir önceki cinayette, kadının hamile olduğunu bilmiyordum. Bebeğin ölümü...'' Konuşmak gittikçe zorlaşıyordu. ''Beni tamamen yıkmıştı, ondan haberim yoktu ve... Olsa da bir şey değişmeyecekti ama... Her şeyi göremiyor ya da uyandığımda unutuyorum. Belki de daha sonra değişiyorlar, emin değilim. Yanılma ihtimallerim çok fazla çünkü gerçekleşmemiş bir şeyi görüyorum ve...''
''Mercan, sadece varsayımlar üzerine soruyorum,'' diye atıldı Ege. Sözümü kesmesini önemsemedim çünkü ifadesi oldukça meraklı gibi duruyordu. Telefonu tutan eli titriyordu, başını zoraki kaldırdı. Yeniden göz göze geldiğimizde, gözlerini kısıp dikkatle beni izledi. ''Katilin yüzünü tam olarak gördün mü? Kim olduğunu bildiğini söylerken, onun adını ya da adresini biliyor musun? Onu tekrar görsen tanır mısın ya da... Onu yakalayabilir miyiz?''
Yutkunmam biraz zaman aldı, boğazımdaki iğneler yine baş gösterdi. ''Bunu neden sordun?'' diye sordum, telefonundaki yeşil ve beyaz renkteki kutucukların olduğu ekrana bakarken. ''Cevap geldi mi?''
''Sen benim soruma cevap ver,'' diye atıldı yeniden. Dişlerinin arasından tıslarcasına çıkan kelimelere özenle bastırışı beni telaşla bıraktı. ''Y-yüzünü gördüm; net değil, bir yansımadan gördüm ama tekrar görsem tanıyabilirim. Yüzünde yaralar olduğunu biliyorum, çok fazla yarası var, birisi yeni oluştu ve ben... Sanırım adresinden de eminim.''
''Kesin olarak evini biliyor musun yani?'' diye sordu, kaşlarını hayretle kaldırıp. ''Kâbusumda gördüm, daha önce gitmiştim,'' dedim. ''Ne yani? Evine mi gittin? Seni gördü mü?'' diye sordu aniden doğrulup. Gözlerindeki korku beni de ürpertti. ''Görmedi, sadece uzaktan bakmıştım zaten. Oraya tekrar gidemeyecek ya da yaklaşamayacak kadar korkuyordum. Sadece emin olmak istemiştim.''
''Bunca zaman neden durdun ki o zaman?'' diyerek kaşlarını çattı. Gittikçe kararıp, öfkeden kızaran yüzünün bana ne anlatmaya çalıştığını çözümlemek için uğraştım. ''Neden kızıyorsun?'' diye bağırdım bende. ''Korkmuştum ve sürekli olarak gördüklerimin gerçek olmadığını söyleyen insanlarla çatışıp durdum. Ne yapacağımı bilmiyordum, araya bir sürü olay girdi ve be-ben... Ne yapacağımı bilemedim. Bununla nasıl yaşayacağımı çözmeye çalışıyorum.''
''Kızıyorum... Çünkü!'' deyip cümlesini yarıda bıraktı. Ayağa kalktı, bir hışımla laboratuvarda dolanmaya başladı. O söylemese de, ne demek istediğini anlamıştım.
Kızıyordu... Çünkü sadece varsayım olarak konuşmuyorduk; Ege bunun gerçek olabileceğine inanıyordu. Kâbuslarımın gerçekleşebileceğine ve Selen ile Alara'nın başına kötü işler gelebileceğine inanıyordu. Artık varsayımlar kalmamıştı, olasılıklar silinmeye başlamıştı... Ama nedeni neydi? Neden aniden fikir değiştirmişti?
''Ne cevap verdiler Ege?'' diye sordum, bacaklarıma doladığım kollarımı çözüp bende ayağa kalktım. ''Selen sana ne dedi? Dersteler miymiş?''
Ege ellerini beline yasladı, kendi etrafında öylece dönmeye başladı. Dudaklarını dişlerken, tek eli de istemsizce yarasına gitti. Saçlarını karıştırıp, hala daha bana cevap vermeden dolanırken birkaç adımla önüne geçip onu durdurdum. Beni es geçmeye çalıştı, ceketinin yakasından tutup bana bakması için onu zorladım.
''Ne cevap verdiler Ege?'' diye sordum, ısrarla. Gözlerini kısıp gözlerime baktı, saydamlaşmış sol gözü hafifçe tekledi.
''Gördüklerinin gerçek olduğundan emin misin Mercan?'' diye sordu tekrardan.
''Olmamasını diliyorum,'' dedim. ''Arkadaşlarımın başına bir şey gelmemesini diliyorum.''
''Çok geç...'' diye mırıldandı. Kaşlarım hızla çatıldı. Ellerimin karıncalandığını hissettiğimde, bedenim de aniden sarsılmaya başladı. ''Ne için çok geç?'' diye sordum, çatallaşan sesimle.
''Selen mesaj attı,'' dedi önce. ''Onlar...'' dedi ancak devamını getirmedi. Telefonunu kaldırdı, ekran kilidini hızlıca açtı ve parıldayan sayıları göz hizama çıkardı. Bakışlarımı hızlıca ekrana düşürüp yazılanları okudum.
''Selen, acil cevap ver. Derste misiniz? Bu gün bir yere gidecek misiniz?'' diyen yeşil kutucuğun altında koyu renkli bir başka kutucuk vardı. Üstünde ''Saçı yanık kız Selen'' yazıyordu.
''Ailecek planımız var, sınavdan sonra Alara ile çıktık. Ne o işin mi düştü sidikli? Hiç uğraşamam, yoldayız. Bir ara sana arabamdan hikâye atarım.''
''Bu arada!''
''Sınav b*k gibi geçti, verdiğin kopya hiçbir işe yaramadı. Onu bir hesaplaşalım.''
Gözlerim ekrandaki Selen yazısı üzerinde defalarca dolandı, yolda olduklarını bildiren mesajın acısını kalbimdeki ağırlığın üstüne atılan güllelerle birlikte hissettim. Selen ve Alara yola çıkmıştı, ölüme doğru gidiyorlardı.
Hala daha önümde duran ekrana düşen fotoğraf ile de gözyaşlarım yeniden salındı. Oluk oluk akan gözlerimin, bulanan görüşümün arasında Selen ve Alara'nın yan yana çekilmiş fotoğraflarını sildi. Gülüşleri ağırca soldu, kan ekrana sıçradı.
Ölüme gidiyorlar, diye düşündüm. Arkadaşlarım ölüme gidiyordu ve bu, belki de onlara yardımcı olmam için son şanstı.
Artık Egemen sorgulamaya başladı. Şimdi de ortak bir arkadaşları işin içine karıştı.
Sizce Selen ve Alara'nın peşinden gidecekler mi? Polise haber verecekler mi?
Egemen Mercan'a inanıyor mu?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top