11. Bölüm| Hayatımı Sana Adamaktan Çekinmeyeceğim | Kısım 1
Bölüm 11: ''Hayatımı sana adamaktan çekinmeyeceğim.''
Şaşkınlık...
Gün boyu tattığım tek duygu buydu. Nasıl olmuştu da geçmişim beni bırakmamak için çabalar olmuştu anlayamıyordum. Kirli, lekeli ya da tamamen kırılmış bir duygu zincirinde asılı kalmışım gibi hissediyordum. Çocukken yaşadığım travmaları atlatmak için kendimde daha önce denemediğim değişikliklerin korkusunu yaşarken biranda en büyük korkum çıkagelmişti.
Egemen Eraslan...
Onun gelişinin bende oluşturduğu bir diğer duygu artık korkuydu.
Ege'den; sanki bedenim bir pamuk ipliğine dolanmışta, tüm düğümleri çözüp beni yere yıkacak ipin ucunu o tutuyormuşçasına korkuyordum.
Küçükken... Hayatımın en acımasız yıllarında acılarımın başrolünü taşımıştı. Bana yapmadığı şey kalmamış, türlü türlü oyunlar ile küçük zihnimi tamamen allak bullak etmişti.
Okulda onun yüzünden dışlanmış, arkadaşlarımdan onun yüzünden uzaklaşmış, içe kapanık ve hep utangaç, çekingen bir kız olmuştum. Çektiğim eziyetlerin hepsi onun yüzündendi, çoğu zaman beni hırpalar, çoğu zamanda beni hırpalamaları için kızları yollardı. Yedi yaşındayken hiç kesmeyeceğime yemin ettiğim sarı buklelerimi tavşanlı makaslarla kesip saçlarımı toplanmaz hale getirdiğini ve sırf bunun yüzünden bir hafta aralıksız ağladığımı unutamazdım, bunlar aklımdan hiç kazınmayacak anılarımdı. Bunu ve daha nicesini unutamıyordum, ondan gerçek anlamda nefret ediyordum.
Çarpıştıktan sonra tüm öğrenciler sınıflarına dağılmıştı ancak benim için en kötü şanslardan biri gerçekleşmiş ve ikinci dersten okulumuzun yeni öğrencisinin bizim sınıfta olduğunun duyurusu yapılmıştı. Ege, şimdi yalnızca birkaç adım uzağımda oturuyordu. Sınıfta iki sıra halinde yerleştirilmiş sıralardan ben pencere tarafından arkadan ikinci sırada otururken o diğer sıranın en sonunda oturuyordu.
Tıpkı ilkokul dönemlerimdeki gibi, korku dolu bir şekilde başımı sağa çevirip duruyordum şimdi. Onun yaramazlıklarını, dersi dinlemeden sürekli birileri ile atıştığını ve geçmişten farklı olarak telefonla uğraşışını izledim.
Ben yıllar sonra yine korkumu takip ettim.
"Bu çocuk kesin zengin, benden söylemesi," diye mırıldandı Selen. Hemen arkamda Cihan ile birlikte oturuyordu. Başımı tıpkı Alara gibi hafifçe geriye eğdim.
"Ayakkabılarından anladın değil mi?" diye fısıldadı Alara'da. "Altı neon renkli olanlardan giymiş. Allah'ım! Gözlerim kanadı!"
Selen burnunu kaşır gibi yaptı. Göz ucuyla Ege'yi işaret ederken olabildiğince kısık bir sesle konuşuyordu.
"Giyimini kuşamını geçtim, şu kendini bilmiş, gıcık tavırlara bir baksana. Sanırsın karşı ki dağları o yonttu! Sınavdan bir hafta önce okul değiştirip daha ilk günden benim gibi bir belaya çattı kızım!"
"Vallahi gelir gelmez olay çıkardı, şimdi üst sınıflar bile onu konuşuyor."
Cihan, uzun bacaklarını sıranın dışına doğru uzattığı için hocadan azar yedikten sonra eğilip bize katıldı. "Assolistler en son gelir mantığından bir hafta okula geç geldiğimde havalı bir giriş yapmayı amaçlamıştım ama kimse beni bu sarı gibi karşılamadı!"
Bakışlarımız biran için sakız çiğneyen Cihan'a kaydı. "Cihan sen ilk geldiğin gün müdür yardımcısını öğrenci sanıp kolunun altına sıkıştırmaya çalıştığın için yemekhanenin ortasında bir saat devekuşu gibi dikildin. Senin neren havalıydı! Bu çocuk gelir gelmez dördüncü sınıflarla takılıp üstüne birde öğrencilerin telefon numarasını almış. Bunlardan birisi de benim, unutmayalım."
Yutkunup, Ege için bunların daha hiçbir şey olduğunu; onun daha da abartılı bir gün programı hazırlamış olacağını söylemek istedim. Ama onun beni tanımadığını fark ettiğimden beri ağzımı bıçak açmıyordu.
"Sana saçlarının yanmış gibi durduğunu söylerken kur yapıyor olduğu gerçeğini tarihe yazıyorum."
Cihan bir kahkaha patlatınca abartılı tavırları yüzünden sıradaki malzemelerimiz yere düştü, sınıfın dikkati kısa bir süre üzerimize çevrildi.
Herkesin gözü üzerimizdeyken, benim gözümde anında Ege'ye takılmıştı. Önce Selen'e bakan Ege, sonra biran için başını çevirince benimle göz göze geldi. Onun gözlerine bakmak, tıpkı yıllar öncesi gibi kalbimi sıkıştırınca hemen yönümü çevirdim.
"Canım Alara'm..." diye mırıldandı Selen. "Çaktırmadan telefon numaramı alıp emojiler yollaması, telefonumu az kalsın patlıcana kaptırıyor olduğunu ve kızıl saçlarıma hakaret etmiş olduğunu kapatmıyor. Ayrıca onu sarı sidikli diye kaydettim, bu rehberimdeki dördüncü sidikli."
Kaşlarım söylediklerini algılayamamamdan dolayı çatıldı ancak sonra toparladım.
"Boş verin kızlar, nasılsa bir ara sıkıştırırız onu. Havası sönüverir."
Derin bir nefes aldım ancak kendi nefesimde boğulmayı göze alacak derece uzun bir süre bırakamadım. Ege; benim çok güvendiğim, güçlü gördüğüm ve başıma bir iş gelmemesi için aralarına sızmaya çalıştığım bu belalı dörtlüden çok daha güçlüydü. Tek başına birinci sınıfların en belalı dörtlüsüne karşı gelebilirdi. Ege, her zaman için yalnızdı; onun sabit bir arkadaş grubuna sahip olduğunu hiç görmemiştim. Çünkü kimseyle anlaşamadığı gibi herkesle anlaşabilme yeteneğine sahipti. Bir orduya liderlik ettiği gibi, bir orduya karşı savaşabilecek güçteydi de.
Beni hem tek başına, hem de diğer çocukları kışkırtarak kolayca yenmişti ve görüyordum ki, şimdi daha da güçlüydü. Başta Selen'e hakaret edip daha sonra onunla telefondan mesajlaşacak kadar yakın olması, onun sinsi yaklaşımlarının çoktan başladığını gösteriyordu. İşte tüm bunları böyle başarıyordu.
"Hocam!" diye atıldı biranda, arka sıradan bir çocuk. Konuşmamız aniden kesildi ve tıpkı sınıftakiler gibi konuşan kişiye dikkat kesildik. "Sizce, çözdüğünüz bu matematik probleminin gerçek hayatla ilişkilendirilmesinde de böyle sabit sonuçlara ulaşabilir miyiz, yoksa çevredeki etkenlerden dolayı sonuçlarda değişiklik gösterir mi?"
Ege'nin, sanki ders hakkında üstün bir bilgi birikimine sahipmiş gibi sorduğu soru, Matematik hocamız tarafından havada kapıldı. "Günümüz koşullarında, çevredeki etken sayısı gün geçtikçe arttığından problemlerinde sonucunu etkileyecek pek çok değişken açığa çıkıyor. Bu yüzden bu, problemin uygulandığı çevreye bağlıdır."
Ege, cevaptan oldukça memnun bir şekilde ayaklandı ve işaret parmağını hocaya doğru savurdu. "Peki hocam, bu matematiğin kesinliğini savunan görüşlere karşıt bir görüş değil midir?"
Hoca, biran için duraksayıp hemen ardından hızlı hızlı konuşmaya başladı.
"Matematik, doğru metodlar uygulandığında kesin ve kararlı sonuçlar verebilen ve tamamen kanıtlanabilir dallardan birisidir. Problemin uygulandığı çevreye göre sonuçların değişebileceğine dair sözüm, çevredeki etkenlerinde problemin içine dâhil edilmesi gerektiği, böylece de sonuçların yine kesinleşeceğini bildirmek içindi. Bakınız, bunu size hayatımızdan örnekler ile açıklayacağım ve böylece ne demek istediğimi anlayacaksınız..." diyen hoca, bilgisayarının başına geçerek daha önceden hazırladığı sunumlarını karıştırmaya başladı. "Buralara bir yerlere kaydetmiştim," dedikten sonra da uzun bir süre sessizliğe gömüldü. Bu, birkaç dakikayı geçtikten sonra henüz yerine oturmuş olan Ege yeniden ayağa kalktı ve hocanın kendisini görmediği bir anda ellerini iki yana açtı. Yüzünde oldukça keyifli bir ifade vardı. Hocanın duyamayacağı ancak öğrencilerin sevinç çığlıkları atmasını sağlayacak bir ses tonunda konuştu. "Teşekkür etmenize gerek yok arkadaşlar, yegâne görevimizdir..."
Ege, gururlu bir şekilde yerine otururken, dönem başından beri dersi kaynatmak konusunda türlü yöntemlere başvurmuş ancak bir sonuca ulaşamamış tüm öğrencilerin yerlerinde sevinç çığlıkları attığını gördüm. Ege, matematik hocasının dersini kaynatmıştı. Hoca, bilgisayarında derin bir araştırmaya girmişken saniyesinde sınıfta gittikçe yükselen bir ses karmaşası yaşandı.
"Has****" diye küfreden Cihan'a baktım. Gözlerinden kalp fışkırır bir halde Ege'ye bakıyordu. "Şu anda bu sarışın ile evlenebilirim," dediğinde Selen kafasına vurdu.
"Ancak şahidimiz olursun Cihan!"
"İnanamıyorum ya, resmen dersi kaynattı. Şu an gözümde on kat yükselmiş durumda."
Selen başıyla onu onayladı. "Bundan sonra Ege'ye laf atan bana atmış sayılır arkadaşlar," diyerek yanımıza gelen Çetin'e baktım. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ancak biraz sonra dörtlü bana bakıp gülmeye başladı. "Bizim matematik aşığımız bu durumdan memnun değil herhalde. İstersen gidip hocaya yardım edebilirsin Mercan."
Başımı iki yana salladım. "Hayır, sadece... Yani, ona karşı pek ılımlı yaklaşmamıştınız ama şimdi-"
Selen sözümü kesti. "Merak etme canım, sarışınlarla asla evlenmem," deyiverdi. Ciddi olup olmadıklarını anlamak benim için çok zordu. Onlar gülerken, ben hala olayı kavrayamamış bir halde bakınıyordum.
"Abartıyoruz yani, sorun yok," diyerek açıkladı Alara. "Sadece bundan sonra böyle devam ederse onu gruba bile alabiliriz."
İşte o anda, aylardır onlardan biri olmaya çalıştığım arkadaşlarımın arasına yalnızca iki saatte davet edilen Ege; arkadaşlarıma uyum sağlamak ile ilgili neden sorun yaşadığımı anlamamı sağladı. Ben, onlar kadar çılgın ve umursamaz değildim, bu da onlardan farklı olduğum için zorlanmamı sağlıyordu. Yani ne kadar zaman geçerse geçsin, Ege gibi olamazsam, Ege'nin ezdiklerinden biri olmaya mahkûmdum. Çevrem değişmediği sürece, benim değişmek için çabalamam gerekecekti.
Belki arkadaşlarımı elimden alacağına dair bir kıskançlık, belki de gruba girmesi dâhilinde beni ezeceğine dair korku yaşıyordum ancak ne olursa olsun, Ege'nin bu gruba dâhil olmasını istemedim.
Ders, oldukça gürültülü bir şekilde son bulduktan sonra öğle arasına çıktık. Öğle arası, birinci ve ikinci sınıfların yemek saati olduğundan, sıranın en önünde bir yer kapıp yemeklerimizi aldık. Boş bir yere oturup yemeğe başladığımızda da, masada dönen konu şüphesiz ki konser ile ilgiliydi.
Selen, cebindeki bileti çıkarıp incelemeye başladı. "Şu biletin tasarımına bir bakar mısınız? Resmen 'öğle arasında kaçıp bana gelmelisin' diye haykırıyor."
Cihan, ağzındaki lokmayı yutmadan atıldı. "Yemeği yiyelim, tepsileri bırakırken aradan sızarız."
"Çok kalabalık olduk yalnız," diye hayıflandı Alara. İstemsizce başım düştü ve ağzımdaki lokmayı zorlukla yuttum. "Ucuza bulmuşken atladım işte kızım. Bir sürü bilet buldum diye suçlu ben mi oldum?"
Selen yemeğinden çok biletin yüzeyini öpmekle meşgul bir şekilde mırıldandı. "Hayır, kalabalık olunca tabii ki daha eğlenceli olur ancak kaçarken sıkıntı yaşayacağız. Bu kadar öğrenci patlıcanın gözünden kaçar mı sanıyorsunuz?"
"Doğru."
Soluklanıp yemeğimi hızlı bir şekilde bitirmeye çalışırken, duyduğum tanık ses ile yine donakaldım. "O gördüğüm bir saat sonraki konserin bileti mi?"
Hepimizin başı sola çevrilip yan masadaki sarışın çocuğu buldu. "Ağzını açarsan buradan şu çatalı fırlatır gırtlağına dört delik açarım ha!" diye atıldı Selen. "Kafan yandığı için böyle ani tepkiler vermeni anlayabiliyorum... Hım... Selen! Ancak gözlerimde gördüğün şey bir ispiyoncunun ışıltıları mı, yoksa okuldan kaçmaya hazır bir askerin hırsı mı sence?"
Arkadaşlarımın yüzünde, tebessümden büyük bir gülüşe çevrilen hareketlilik benim dudaklarımı hafifçe aşağıya eğmeme neden oldu. Ege, son anda planlanmış olan etkinliğime dâhil olmak üzereydi ve benim yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
"Yani..." diye mırıldandı Cihan. Cebinden çıkardığı bileti önce düzgünce açıp gösterdi. "Bu biletin bir alıcısı mı var acaba?"
Ege, yüzündeki o sinsi gülümseme ile başını salladı. "At bana!"
Yemek masalarının arasında dolanan öğretmenlerin dikkatini çekip kaçma girişimimizin riske girmemesi için olabildiğince sessiz bir şekilde konuşuyorlardı. Cihan, önce bileti yan masaya uzatacaktı ancak Selen aniden kolunu tutup onu durdurdu. "Dur bir dakika! Senin biletinin olmadığına inanmıyorum."
"Evet, nasıl oldu da bilet bulamadın?"
Ege'nin; zengin bir ailenin tek çocuğu olduğunu, oldukça şımarık ve para harcanılarak eğlenilecek hiçbir etkinliği kaçırmayacak biri olduğunu anlamak için benim gibi geçmişini bilmelerine gerek yoktu. Ege kendini açıkça belli ediyordu. O tamamen saydam bir görüşüne sahipti.
"Okulun –benim için- ilk gününe denk geldiği için peder benim bileti yaktı. Dolayısıyla çoktan tükenmiş biletlerden yeni bir tane alamadım. Şansa bakın ki, bir saat kala harika bir teklifle geliyorum size!"
"Dinliyoruz yeni çocuk," dediklerinde Ege'nin boğazına sinek kaçmasını ve arkadaşlarımı tavlayacak bir teklif sunmamasını istedim. Ne yazık ki hevesli Ege'yi durduracak hiçbir şey yoktu. O, heyecanlı bir şekilde arkadaşlarıma onları patlıcanın haberi olmadan okuldan çıkarabileceğini söylerken bende en arkada, saçlarım yüzümü örtecek şekilde sessizce onu izliyordum.
Ellerini saçına götürüp geriye taradı ve dudaklarını ıslayıp hızlıca konuşmaya devam etti. Kısık sesli konuştuğu için dediklerinin yarısını duyamıyordum ancak hırıltılı sesi, onun küçükken ki tiz sesinin artık çok daha kalınlaştığını bana hatırlatıyordu. Küçükken aramızda pek fazla boy farkı yoktu ancak şimdi gerçek anlamda uzundu. Yeme alışkanlıklarını doğru hatırlıyorsam, onun yakın zamanda ciddi bir kilo kaybı yaşadığını söyleyebilirdim. Zayıflamıştı, okul forması incecik bacaklarını sımsıkı sararak ortaya çıkarıyordu. Boyuna orantılı olarak bacakları da masaya çarpacak kadar uzundu. Yüzündeki kılcal damarlarda dâhil, vücudu yeşilimsi sarmaşıklar ile çevrelenmiş gibi duruyordu. Ellerinin üstünde, formasının kıvırdığı kol kısmında, boynunda ve ara sıra alnında beliren o tek çizgide damarlarını açıkça seçebiliyordum. Yüzü, sanki sadece eski sevimliliğini kaybetmiş gibiydi. Yanakları sünmüş, elmacık kemikleri ve çene hattı açığa çıkmıştı; gözleri, kaşlarının kıvrımı ve dudak hattı hala hatıralarımdaki gibiydi.
Sadece büyümüştü... Bu en sinir bozucu şeydi; karakteri değişmemiş, konuşması değişmemişti; davranışları, saçlarını savuruşu, yüzündeki o kibirli gülümseme, bakışı, düşüncesi değişmemişti; sadece boyu uzamıştı. Egemen Eraslan'ın ruhu oradaydı.
"Müdür yardımcısının da, aşçılarında dikkati dağılacak. Haliyle tek yapmamız gereken koşmak olacak."
"İyi ama ya kapıdaki görevli yerinden ayrılmazsa?"
"Merak etmeyin, sadece bir dakika bile duvarı atlamamız için yeterli olur. Dört dörtlük bir plan, bana güvenin."
Arkadaşlarım, bakışlarını Ege'den çekip kendi aralarında kısa bir istişare yaptılar. Hemen ardından da Cihan dönüp Ege'ye bileti uzattı. Kaşla göz arasında bilet el değiştirdi, yanımızdan geçen hoca hiçbir şeyi yakalayamadı. "Plan işe yaramazsa zaten tüm biletler yanacak," dedi Cihan. "Sana güveniyoruz, bu konseri kaçırmayalım."
Ege'nin yüzünde o kendinden emin gülümsemesi yer edinirken bende usulca başımı eğdim. Lokmalar boğazıma dizildi kaldı, yutkunmakta zorlandım. Ege'nin planından da, aramıza katılacak olmasından da bir hayli memnun olan arkadaşlarıma bu konudaki olumsuz fikirlerimi sıralayamadım. Zaten, bilet onlara aitken nasıl olurdu da başka birinin gelmemesini söylerdim ki? Bu konuda rahatsızsam, konsere gitmemesi gereken kişi de açıkça belli oluyordu.
Konsere gitmeyecektim. Ege ile geçireceğim bir günün tecrübesini çok önceden tatmıştım zaten. Bu vakitten sonra, arkadaşlarımın ne söyleyeceğini umursamamalıydım. Dönem başından beri uygulamaya çalıştığım tüm çabalarım bir gecede sönüp gidecek gibi hissetsem de, Ege ile birlikte aynı mekânda bulunmayı göze alamazdım.
Zaten Ege'nin bana oradaki davranışlarından doğacakların yanında konsere gitmememin doğuracağı düşünceler çok daha hafif kalırdı. Ege, bana en beter günü yaşatabilirdi.
Arkadaşlarım yemeklerini bitirip toparlanmaya başlarken bende hafifçe öksürdüm ve konuşmaya girmeye çalıştım. "Arkadaşlar ben..." diye başladığım sözüm aniden yarıda kesildi. "Çocuklar!"
Hepimizin başı hızla yanımızda dikilen hocaya çevrildi. Küt saçları ile yanı başımızda dikilen hocanın keskin gözleri özellikle kızların üzerinde gezindi. Biyoloji hocası kötü geçen sözlünün ardından bizi yine sıkıştırmıştı ve şu anda biraz öfkeli görünüyordu.
"Görünüşe göre yemeğiniz bitmiş," dedi. Başlarımızı olumlu anlamda salladığımızda komik bir görüntü açığa çıktı. "Öyleyse iki ders önce söylediğim sözü neden yerine getirmediğinizi de açıklayabilirsiniz."
Selen, "S*çtık," diye mırıldandığında, Alara'da saçları ile yüzünü kapatmaya çalıştı. "Hocam bizde tam yemek sırasındayken fark ettik, unutmuşuz. Malum sıradan da çıkamadık, bizde şimdi gidelim halledelim dedik." Hoca, işaret parmağını tehditkâr bir şekilde yüzümüze doğru savurup hırıldadı.
"O makyajlar hemen silinecek, yoksa karışmam, direk sorumluya yönlendiririm sizi," der demez Selen'in ellerini aniden yanaklarına çarpması bir oldu. "Hocam, bu makyaj iki saniye içinde çıkmazsa sözlüme -10 verin. Yeminle şimdi çıkarıyoruz!" diye bağıran Selen, hiç beklemeden elindeki tepsiyi benim tepsimin üzerine bıraktığı gibi koşarak yemekhaneden çıktı. Aynı hızla Alara'da tepsisini bana bırakıp koşarken, arkalarından öylece bakakaldım. İki kız biranda ortalıktan kaybolup beni öylece şaşkınlıkta bıraktı. Dudaklarım aralanmış bir halde kızların ardından bakarken hocanın bu defa bana seslendiğini duydum.
"Mercan, sende sil çabuk o gözlerini. Hayır, ne anlıyorsunuz bu makyajdan, görende ana karnından makyajlı doğdunuz sanacak! Hadi kızım, oyalanma."
"Şey... Tepsileri bırakayım hocam, hemen gidiyorum."
Cihan ve Çetin omuzlarını silkip uzaklaşırken, hemen arkalarından da Ege masasından kalkıp peşlerine takıldı. Tepsiler kolumu acıttığından hızlıca tepsileri bırakıp koşar adımlarla lavaboya gittim. Ancak gördüğüm manzara gerçek anlamda korkmama neden oldu.
"Kızlar?" dedim telaşla. Kan ter içinde kalmış Selen ve Alara, eğildikleri yerden hızlıca ayaklandılar. Göz göze geldiğimizde derin bir nefes aldıklarını duydum. Selen gözlerini devirirken, Alara'da "Biran hoca sandım," diye mırıldandı.
"Ne yapıyorsunuz siz?" ağır ağır yanlarına yaklaştım ancak beyaz mermerler ile kaplı olan lavabonun zemini tamamen su kapladığından ayakkabılarım ıslandı. "Burada ne oldu?"
"Ege denen sarışın sidiklinin bombası patladı!" dedi Selen. "Ege'nin planını uyguluyoruz. Yakalanmamak için hızlı olmamız lazım, hadi sende yardım et."
Kızların, Ege'nin yemekte bahsettiği küçük planı gerçekten uyguladıklarını görmek ürkmeme neden oldu. "Gerçekten tüm muslukları patlatıp okula su mu bastıracaksınız? Bu çok yanlış, kesinlikle fark edilecektir."
Selen soluklanıp kısa saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırmak için inatlaşırken gözleri beni buldu. "Amacımız zaten fark edilmesi tatlım. Hocalar bunu fark etsin, dikkatler dağılınca yemekhaneye yeniden inip çıkacağız."
"Cidden," dedim. Islanan ayakkabılarımdaki çıtçıtlardan birisi düşünce, suyun üzerinde sürüklenen gülen surat ifadesi oldukça trajik göründü gözüme. "Bu çok yanlış, maddi zarara neden olacağız."
"Bir şey olmaz Mercan, sadece lavabo ve aşçıların köşedeki mutfağı biraz ıslanacak o kadar. Bir borunun patladığını sanıp hemen toparlanacaklar, o arada da kaçacağız. Ayrıca sadece küçük bir çizik atmaya çalışıyoruz, burayı havaya uçuracak değiliz," dedi Selen. "Birkaç parmak daha yükselsin su," diye de atıldı Alara. "Biraz taşıyor gibi görünürse daha iyi olur."
"O zaman biraz muslukları mı açsak?" Selen boruları bırakıp musluklara yönelirken, ona yardımcı olmam için beni de çağırdı. Başımı iki yana salladım ve onları durdurmak için bir şeyler yapmak istedim. "Bakın kızlar," diye başladığım sözüm Alara'nın aniden ayağının kayması ile yarıda kesildi. Lavaboda dikkatleri çekecek bir yankı gerçekleşti. Alara'nın tiz çığlığı aynı anda Selen'in irkilmesine ve elindeki küçük aletin kuvvetini biraz şaşırmasına neden oldu.
Alara yere düşmeden toparlandı ancak Selen'in uğraştığı musluktan tuhaf bir ses yükselmeye başladı. "Kızlar!" dedi, birkaç adım musluktan uzaklaşarak. Aynadaki yansımalarımızdaki meraklı gözler ışıldadı. "Sanırım garip bir şey yaptım."
Egemen gelir gelmez neler yaptı öyle! Egemen Eraslan bildiğini okumaktan çekinmiyor ama babasından korkuyor olmalı... Ya Mercan'a ne demek istedi?
Sizce Mercan'ı hatırlıyor mu? İki durumda da ona ne yapmayı planlıyor?
Mercan az daha yakalanmalarına neden oluyordu, şimdi ne yapacak?
,
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top