10. Bölüm | Hiçliğe Merhaba de!
Bölüm 10: ''Hiçliğe merhaba de!''
"Canım, bak!" diye bağırdı Selen biranda. "Konser saati erkene alınmış, inanamıyorum!"
Alara, hızlıca Selen'in yanına gelip ışıltılı telefon kabının ardında ki büyük habere bakındı. "Cidden!" diye de söylendi. "Öğle arasında bizim patlıcanın ne kadar sıkı bir yönetim uyguladığını biliyorsunuz değil mi? Konsere yetişmemiz imkânsız!"
"Hım," diye mırıldandım. "Âlemlere akacağım demiştin... Demek konsere gidecektiniz."
Alara ve Selen'in bakışları anında bana döndü, önce duraksadı, sonra da ağzının içinden zoraki birkaç kelime döküldü.
"Evet, aslında..." diye mırıldandı Selen. Dudaklarını büzüp gözlerini birkaç saniyeliğine Alara'ya çevirdi. Bu belki de dikkate alınmayacak küçük bir bakışmaydı ancak nedensizce bundan çok şey çıkarmıştım. Örneğin; beni bu konudan haberdar etmek istemedikleri gibi...
"Ah, sanırım dün şehre gelen sanatçının konseri değil mi?" dedim, sanki ilgilenmiyormuşçasına bankın altına bıraktığım boş meyve suyu kutusuna tekme attım. Meşgul gibi görünmek istemiştim ancak onlar gibi elimde telefonum ile rahatça gezemiyordum. "Aslında elimde fazladan bilet var. Sana da gelmek isteyip istemediğini soracaktım. Biliyorsundur, daha geç bir vakitteydi ama şimdi erkene alınmış. Yani şimdi soruyorum, gelmek ister misin?"
Selen'in kısa saçlarını kulaklarının arkasına atıp güzel çehresine bana yaklaştırarak sorduğu soruya yanıt vermek düşündüğümden daha zordu. Alara'da ilgiyle bana bakarken, yutkunup birkaç saniye düşünmek için fırsat oluşturmaya çalıştım. Bakışlarım öylesine boş bahçede gezindi, sonra da top oynayan Cihan ve Çetin'e takıldı.
"Onlarda geliyor mu?" dedim.
Alara güldü, "Bileti ayarlayanlar zaten onlar. İndirimli fiyata bir sürü bilet bulmuş."
"İyi kazandılar!" diyerek Alara'ya omuz attı Selen. Benim gibi oturmak yerine bankın sırt kısmında oturduklarından ara sıra sallanıp düşme tehlikesi geçiriyorlardı ancak inmek gibi bir niyetleri de yoktu.
"Anladım, başka sizle gelen var mı?"
"Birkaç kişi daha ayarladık, elimde son iki bilet kaldı. Gelirsen birisini sana vereceğim."
Başımı olumlu anlamda salladım ama içten içe beni yanında istemiyor olma ihtimalleri yüzünden çığlıklar atıyordum. Dönem başladığından beri yanlarında takılıp, onlarla çoğu aktiviteye katıldığımdan beş kişilik eğlenceli bir grup olduğumuzu – ya da en azından onlara ayak uydurmakta başarılı olduğumu düşünmüştüm- ama düşündüğüm kadar samimi olmamalıydık ki, bilet teklifi en son bana sunulmuştu. Hâlbuki ilk bana soracaklarını düşünmüştüm.
"Geliyor musun?" diyerek eğilip ayaklarını oturduğum yere dek uzattı Selen.
Daha önce konsere hiç gitmemiştim, dolayısıyla nasıl bir ortam olduğunu sadece hayal edebiliyordum. Bir sürü insanın birbirlerini ite ite, ter kokusunu etrafa saça saça dans ettiği; bana uymayan müzik türlerinin hoparlörlerden son ses yankılanırken insanların da bağırarak eşlik ettiği; birine yanlışlıkla çarptığımda bana üstten bakıp 'eğlenmek konusunda berbatsın' diyeceğini ya da en basitinden arkadaş grubumun onlar kadar çılgın olmadığımı fark ettiğinde beni kalabalığın arasında bıraktığı görüntüler zihnime yerleşiverdi. Konser fikri o an o kadar korkunç bir aktiviteydi ki, "Üstü kalsın!" diye bağırıp kaçmak istedim. Ancak zaten zoraki edilen bu teklifi reddetmem, arkadaşlarımın gözünde nasıl algılanır bilemiyordum.
"Okuldan çıkabilirsek şayet," dedim soluklanarak. Başımı uzun süredir yerde tuttuğumu fark edip kaldırdım ve gülümsedim. "Bana da bir yer ayırın."
Selen ellerini çarptı. "Tamamdır! Şimdi de bizle takılabilecek birini daha bulup listeyi dolduralım."
Gülümsedim, onlarla geleceğime sevinmiş gibi görünüyorlardı ve bu beni mutlu etti. Belki de dakikalardır düşündüğüm görüntülerin sadece hayalimde öyle olduğunu, aslında benim hakkımda o kadar olumsuz düşünmediklerini kabullenmeliydim.
"Bakın, bir plan yapmamız gerek," dedi Selen. Hemen ardından da kavga ediyorlarmış gibi duran Cihan ve Çetin'i çağırdı. Cihan ve Çetin, henüz ilk dersten sırılsıklam terlemiş bir halde yanımıza oturdu. Ancak Cihan'ın Alara'nın ayaklarının üstüne oturması ile Alara'nın çemkirip onu düşürmesi de bir oldu. Cihan, banktan düşüp yere oturdu ve sızlanıp ıslak saçlarını geriye doğru taradı. "Acıdı kızım, yavaş!" diye söylendi ancak düştüğü yerden kalkmak yerine ayaklarını uzatıp öyleye kuruldu. Başını, hemen yanındaki dizlerime yasladığında ise ne yapacağımı bilemez bir halde öylece kalakaldım. Tüm bedenim, kanıma yabancı madde karışmış gibi alarma geçerken, Alara gibi cesur bir hamle ile beni rahatsız eden Cihan'ın başını savurmak istedim ancak hareket edemedim. Açılmayan dudaklarım ve titreyen bacaklarım bu basit hamleyi bile gerçekleştirmememin hüznünü yaşattı bana. "Arkadaşlar, konsere gitmek için öğle arasındaki patlıcan engelini aşmamız gerekiyor."
"Aşçı kapısı!" diye atladı Cihan. "Aşçı kapısını kullanırız!"
"Kamera olmayan tek nokta orası olduğu için güvenlikçi amcayı oraya dikiyorlar. Kapıcı engelini aşmak zor, bizi görürse olay hemen patlıcanda patlar."
Oflayan dörtlüye ayak uydurmak bir yana, gözlerim hala daha Cihan'ın saçlarına takılı kalmaktan öteye gidemedi.
"Birisi dikkat dağıtırsa geçmemiz kolay olur."
"Arada bir patlıcanın yokladığını unutmayalım, kapıcı gardiyan gibi nöbet tutuyor resmen."
Çetin ellerini çırptı. "Geçen yıl Baho denilen herif yakalanmasaydı ne rahat kullanırmışız orayı ya!"
Selen fısıltıyla atıldı, "Saçmalama! O yolu zaten Baho bulmuş, sürekli kullanınca yakalanmış... Orası ayrı."
"Başka bir geçiş kullanmaya çalışırsak, patlıcan bizi canlı yayınla tüm okula rezil eder."
"Durun!" diye atıldı Selen. "Merak etmeyin, o gardiyanı atlatacak bir yol mutlaka vardır."
Çetin abartılı bir şekilde başını salladı, "Evet, tabii..."
Okulun artık kulağa aşina gelen zil sesini duyunca, ilk dersin çoktan bittiğini fark ettim. Öğrenciler, oldukça uyuşuk bir halde, yarı uykulu kantine doğru ilerliyor ve kahvaltı niyetine geçecek atıştırmalıklar alıyordu. Bahçe, az öncekinin aksine kalabalıklaşıp curcunaya sahip olunca yine dikkatim dağıldı ve arkadaşlarım sınıfa gitmeyi teklif etti. Cihan başını dizimden kaldırınca ancak derin bir nefes alabildim. İlk yaptığım şey, gereksiz bir şekilde eteğimi çırpmak oldu ve maalesef Selen'e yakalandım.
"Diğer ders neydi? Kitaplarımızı değiştirelim de, hoca dersi dinlemediğimizi fark etmesin."
"Bir gün o telefonu kaptıracaksın ya, hadi bakalım," diyen Çetin, Cihan'a takılıp yine kavga edermiş gibi önümüze düştü. Selen koluma girip, diğer koluna da Alara'yı doladı ve ağır bir şekilde okula doğru ilerledik. Biraz sonra müdür yardımcısının ikinci kattan aşağıya indiğini görünce adımlarımız aniden hızlandı ve nefes nefese kendimizi dolaplarımızın yanına ancak attık.
"Bu dört yıl bu patlıcan ile nasıl geçecek ya!" diye söylendi Selen. "Liseyi dört yılda tamamlayacağına eminmiş gibi konuştun."
Selen, kısa saçlarını önüne dökmüş, yarı diz çöker bir halde soluklanırken gözleri biranda yerinden fırlayacak derecede ters döndü. "Beni kışkırtma, yoksa gerçekten dört yılda bitiriveririm."
Kızlar gülüşürken, bende dolabımın kapağını açıp ders programımı kontrol ettim. "Ah, ders biyolojiymiş."
Selen'ın kendini hemen yanımdaki dolaba kendini bırakması ile çıkan tok sesten irkilerek geriledim. "Olamaz ya, bugün sınava hazırlık yapacağını söylememiş miydi o kadın?"
Tek kaşımı kaldırıp, dudaklarımı hafifçe büktüm. "Sınavdan yüksek almamıza yardımcı olmaya çalışıyor, bu seni neden rahatsız etti?"
Selen yaslandığı yerde dikleşirken, Alara hemen diğer yanıma geçip tek elini dolap kapaklarına yasladı. İki yanımdan kızlar tarafından sıkıştırılmamın tuhaf yanı, ikisinin de gözlerinde korkunç bir vahşilik görmemdi. Dudaklarım gerildi ve gülümsemeye çalıştım.
"Kızım!" diye seslendi Selen. "Senin bu ders aşkın beni öldürüyor vallahi!"
Omuzlarımı silktim ancak Alara'nın dolaplara yasladığı elini çekip tekrar vurması ile ikinci defa irkildim. Üzerime düşen saçları, tenimi huylandırdığı için dudaklarım iyice gerildi. "Kadın sınava çalıştırıyorum ayağına sözlü yapıyor, üstüne bir de dinlemeyenleri kara listeye yazıyor. Hayır, ben sınava bir hafta önceden hazırlanmak istemiyorsam neden bu eksi puan almamı gerektirsin ki? Kadın sorunlu, kesinlikle!"
Selen'de hemen ardından devam etti. "Ders boyunca sürekli, "Selen, dinliyor musun? Bu konudan sınavda 20 puanlık soru soracağım. Kızım, dinliyor musun? 20 puan diyorum!" diyerek başımın etini yiyecek. Ya benim hedefim zaten 20 puan aşağıdan başlıyor!"
Omuzlarımı tekrar silkmemek ve onlarla aynı görüşte olmadığımı dile getirmemek için kendimi sıktım. "Haklısın, ders oldukça sıkıcı olacak. Bende zaten sadece not alacaktım..." dedim. "Malum, defter kontrolü de vardı."
Selen ellerinin tersini çarptı biranda. "Ay! Doğru ya! Mercan, ders sonuna notunu verirsin değil mi, hocaya göstermelik önümde dursun."
Alara'da dolaba yasladığı elini omzuma koydu. "Valla bana yarısı da yeter, yetişemedim deyiveririm."
Omuzumdaki elini kibar bir şekilde iteleyip dolaptan biyoloji kitabımı aldım ve soluklandım. "Anlaşılan, tek not tutacak benim."
Selen gülüp kollarını göğsünde birleştirdi. "Zaten geriye Cihan ve Çetin kalıyor, onları da adamdan saymıyoruz."
Güldük ancak hangimiz gerçekten komik bulduğu için güldü, buna emin değildim. Kitabı sınıfa bırakıp lavaboya uğramayı hedefledim ancak ilk adımımda Selen'in cıvıltılı sesi ile duraksadım.
"Giderken şunları da götürsene, sıramıza bırakıverirsin."
Omzumun ardından geriye çevrilen bakışlarım, kumral saçlarım arasında gizlense de samimiyetimle onlara yaklaştım ve uzattıkları kitapları kucağımda sabitledim.
"Tamamdır,"
"Bırakınca lavaboya gel."
Teneffüs denilen kavram, neredeyse ışık hızında başlayıp biten bir mola olduğundan hızlı adımlarla sınıfa uğradım ve kitapları bıraktığım gibi geri çıktım. Adımlarımı olabildiğince hızlandırdım ve yine dolapların yanından geçmem gereken yere doğru adımladım. Zihnim, şüphesiz ki gitmek zorunda kalacağım konserde nasıl davranmam ve davranışlarımı kontrol etmek konusunda kendimi teselli ettiğim cümlelerim ile doluydu.
Bunu benim için bu kadar zor kılan şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Gerçekten eğlenmeyi bilmiyor muydum yoksa beni tutan bir şey mi vardı?
Dolapların olduğu kıvrıma geldiğimde derse gitmeye hazırlanan birkaç öğrencinin yanında sıyrılarak geçtim. Sağa doğru kıvrılan koridora girdim, Selen'in ne olduğunu bilmediğim bir konu hakkında bağırarak espri yaptığını da köşeyi dönmeden duyabildim. Bazen, gerçek anlamda gürültülü oluyorlardı ve bu bazen hoşuma gidiyordu.
Köşeyi dönmeden hemen önce omzuma dokunan bir el irkilmeme ve duraksamama neden oldu. Aniden başımı çevirdim ve beni durduran kişiye baktım. Dolapların hemen yanındaydım ve ders öncesi kalabalık olan alanda kimin bana dokunduğunu anlamak biraz zamanımı aldı.
C sınıfından olduğunu hatırladığım bir kız, gülümseyerek sırtını dolaba yasladı. "Sizin sınıfa yeni öğrenci geliyormuş?" Soru sorar tarzda söylediği cümlenin ardından kaşlarım çatıldı.
Bizim sınıfa yeni biri mi geliyordu? Kimse bu konudan bahsetmemişti ya da ben ilk dersi kaçırdığım için duyamamıştım. Okula yeni birisi kaydolduysa, neden sınav anına dek beklemişti ki?
Kim olduğunu bilmediğim kişi hakkında şimdiden sınav stresine girmiştim. "Haberim yok, kim geliyormuş?"
Kız omuzlarını silkti ve kucağındaki kitapları düzeltti. "Bende görmedim ama yakışıklı olduğunu söylüyorlar."
Yani yeni öğrenci erkekti ve daha ismi öğrenilmeden dış görüşünden dolayı olumlu görüşler toplamayı başarmıştı. "Beni haberdar edin, instagramdan eklemem gerek," deyip arkasını dönen kızla birlikte bende tekrar önüme döndüm. Aynı anda zilin sesini yeniden duydum; teneffüs çoktan bitmişti bile, daha hızlı olmalıydım.
Birkaç hızlı adımla köşeyi dönmemle birlikte güçlü bir çığlık sesi duymam ve hemen ardından upuzun bir şeyin suratıma çarpması bir oldu. Neler olduğunu, korku ve şaşkınlıkla geçen o birkaç saniye de anlayamadım. Bana çarpan her ne ise, ağırlığını kaldıramam ve can yangısıyla koridoru inletecek ikinci bir çığlığa sahiplik yapmam aynı anda gerçekleşti. Kuvvetle geriye doğru savruldum ve yere düştüm. Kalçam ve kürek kemiklerim anında isyan bayraklarını çekti. Üzerime düşen şeyde acı acı inleyip kendi ağırlığını üzerimden çekti. Dudaklarından dökülen küfürlerin ardından bir öğrencinin üzerime düştüğünü ancak anlayabildim zira o anki kuvvetle okul müdürünün suratıma bir masa veya duvar fırlattığını düşünmüştüm.
"Hay aksi!" deyip yanıma uzanan oğlan, biraz sonra kahkahalar atmaya başladı. Bulanıklaşan gözlerimin ardından yüzüme savrulan uzun saçlarımı düzelttim ve yerden kalkmak için acıyan dirseklerimi kullandım. Oturur pozisyona gelmeye çalışırken dudaklarımdan acı dolu mırıltılar döküyordum. Başımı kaldırıp yerden kalkmak istemiyormuş gibi duran oğlanın attığı kahkahaları takip ettim. Okul sınırları içinde kullandığı aşırı hızdan dolayı oldukça kötü bir şekilde düşmüştük ve bir özür duymayı bekliyor olmama rağmen o canı hiç yanmamış gibi kahkaha atmaya başlamıştı.
"Ben seni öldürürüm çocuk! Ne diye patlıcanı çağırıyorsun sen ha! Canına susamışsın sen!" diye bağıran Selen'i hemen yanımda, oldukça öfkeli bir şekilde görünce yutkundum. Selen'in kızdığı kişinin yerdeki çocuk olduğunu anlayabilmiştim. "O telefonun kırk ikinci defa kaptırılmasına neden olursan o sarı saçlarına teker teker yolar eline veririm, ona göre!" diye bağırdı. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki yüzümü buruşturdum.
"O değil de, kızın üstüne yapıştı ya!" diyen Cihan'ın sesi ile ilgi biranda üzerime çevrildi. Dolanan saçlarımı düzeltip, hızlıca üstümü silkeledim ancak yerden kalkmak için acımın dinmesini beklemek zorunda kaldım. "Canım iyi misin?"
Alara yanıma eğilip yüzüme baktı, bende başımla onu onayladım. "Şoka girmiş olabilir misin?"
Dudaklarım hafifçe iki yana kıvrıldı, "İyiyim, gerçekten."
Gülen çocuk yerden doğrulup karşıma oturdu ve elini yüzümün önünde salladı. "Üzgünüm fıstık, pek küçüktün göremedim," dediğinde Selen hızlıca yanımıza gelip çocuğun ayaklarına tekme attı. "Selen'in telefonunu çalmaya çalışırken önüme bakmıyordum desene sen ona!" diye bağırdı hemen ardından da.
"Adın Selen mi? Memnun oldum saçı yanmış gibi duran minik kız, benim adımda Ege."
Selen'in burnundan soluduğunu, ellerini de beline yaslayıp ayaklarını yere vurduğunu gözümün ucuyla takip ettim. Tuhaf ve oldukça sinir bozucu bir tanışma olduğunu, başımıza toplanan tüm öğrenciler görmüştü. Bir kaçının şaşkınlık nidaları döktüğünü gördüm.
"Kimin saçının yanık olduğunu göreceksin sen Ege Bey," diyerek söylendi Selen. "Artık kara listemdesin oğlum!"
Sarışın çocuk omuzlarını silkip etrafındaki öğrencilere bakındı. "Sorun yok arkadaşlar, kara liste içinde bulunduğum tek liste değil. Son seferde ölmeden önce öldürülecek kişiler listesine girmiştim."
Okulumuzda bu kadar tuhaf bir öğrencinin varlığından şimdiye dek haberdar olmamış olmamızın imkânsız olduğunu düşündüm zira oldukça konuşkan ve belalı birisine benziyordu. Sonunda kalçamın ve sırtımın acısı dindiğinde, düzgünce doğrulup karşımdakinin kim olduğuna bakabildim. Neredeyse parıldayan uzun, kıvırcık sarı saçları göze ilk çarpan özelliğiydi. Beyaz teni, saçlarının gölgesinden rengi belli olmayan ilgi çekici gözleri ve yüzüne yapışmış gibi duran oldukça kibirli bir gülümsemesi vardı. Üzerinde okulumuzun forması olmasına rağmen, sanki takım elbise taşıyormuşçasına bakımdı ve düzenli görünüyordu. Uzattığı ayakları neredeyse bacaklarıma değeceğinden, pahalı ayakkabılarını da daha ilk bakışta fark edebiliyordum.
Tek elini havaya kaldırıp yüzüne düşen saçlarını geriye doğru taradığında ise dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Egemen Eraslan," dedi gülümseyerek.
Tüm uzuvlarım o an direncime ihanet ederek yere yığılmama neden olacak kadar şaşkınlığa uğramıştı. "Okulunuzun yeni gözdesiyim, tanıştığıma memnun oldum."
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettim, konuşacak ya da tepki verebilecek kadar sağlıklı düşünemedim. Zihnim, Egemen Eraslan sözünü defalarca tekrar etti; anılarım arasında dolanan kelimeyi kamçılamak istercesine gözlerim önüne sundu.
"Egemen Eraslan..."
"Egemen Eraslan!"
"Ah, hayır. Ege yeterli efendim."
"Egemen Eraslan'ın hakkında söyledikleri doğru mu?"
"Ege ile bugün okulda sorun yaşamışsınız."
"Siz ikinizi uyarmamış mıydım ben? Ege, Mercan'a yine ne söyledin?"
"Mercan, yine mi Ege'yle kavga ettin?"
"Ege seni çağırıyor Mercan, sana bir sürprizi varmış."
"Ege'nin sürprizini beğendin mi Mercan?"
"Egemen Eraslan'ın Mercan'ı okuldan attıracağını duydunuz mu?"
"Egemen Eraslan..."
"Egemen Eraslan!"
Ve anılarımdan nükseden Egemen'in korkunç varlığı dalgalı bir denizin kıyılara çarpışı gibi beni derinden sarstı. Egemen Eraslan'ı tanıyordum ve bunca zaman hiç tanımamış olmayı hayal ettiğim kişinin şimdi beni tanımaması için dualar ediyordum.
Ege benim en korkunç kâbuslarım iken, her şeyi geride bıraktığım ve taze bir başlangıç yapmayı umduğum anda yeniden çıkagelmişti. O, kesinlikle kibirli, bencil ve sorumsuzun tekiydi; şüphesiz ki geçmişimi kirleten, çocukluğumun en güzel yıllarını ağlayarak geçirmeme neden olan bu kişi şimdi aynılarını yapmaktan yine çekinmeyecekti.
Onun değişmediği aşikârdı, gözlerinde hala o yaramaz parıltıları görebiliyordum. Ve şimdi, ayağa kalkıp bana tepeden bakarken de kendimi yeniden altı yaşında bir ezik gibi hissettim.
"Sende ayakaltında çok dolanma bücür!"
Yetişkin Mercan'ı yavaş yavaş tanıdık ve onun artık geçmişindeki sancıları atlatma çabasına şahit olduk derken ortaya ansızın tehlikeli birisi çıkıverdi.
Sizce Egemen onu hatırlıyor mu?
Acaba Mercan bu noktadan sonra ne yapacak?
Selenlerin Mercan ile arası değişecek mi ne boyutta değişecek?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top