1. Bölüm | Canavarlar Gerçek
2008 yılı, yaz sonu
Küçük kız, minik adımlarla annesinin yanından uzaklaşırken oyuncaklarının bulunduğu odasına doğru ilerledi.
"Mercan, nereye kızım?" diye seslendi annesi. Küçük kız, adımlarını durdurarak omzunun üzerinden güzeller güzeli annesine baktı. Pembe dudakları hafifçe aralandıktan sonra "Yeşillik beni özlemiştir anneciğim, onunla oynamaya gidiyorum," dedi. Olgunlaşmamış dişlerine çarpan dili yuvarlandı, kelimelerin bir kısmını yuttu. Küçücük, pembe dudakları arasından çıkan sözleri öylesine tatlı söylemişti ki, annesi hafifçe gülümsedi.
Mercan oldukça güzel ve sevimli bir kızdı. Kısacık sarı saçları ve dedesinden miras kalan masmavi gözleri vardı. Masumdu, henüz masumdu... Odasından içeriye girdikten sonra yatağının üzerinde bulunan oyuncaklarına doğru ilerledi. 'Yeşillik' adını verdiği küçük kaplumbağasını kucağına aldı ve kabuğunu okşayarak oyuncakları ile konuşmaya başladı.
Mercan'ın en çok hoşuna giden şeylerden birisiydi, oyuncakları ile konuşmak. Onlara sorular sorar, sanki konuşabiliyorlarmış gibi cevaplarını dinlerdi. Yalnız değildi, bir dolu oyuncak odasının farklı köşelerine dağılmıştı. Pek çok arkadaşı vardı ancak onların yerine konuşmak zorundaydı. Küçük zihni henüz yalnızlığın ne demek olduğunu bilmeden onu korumaya çalışıyordu, bir yerde.
"Beni özledin mi Yeşillik?" diye sordu, sevimlice. Olumlu bir yanıt alınca da gülümsedi.
Elbette özlemişti küçük kaplumbağası, Mercan'ı. Böylesine sevimli bir kızı kim özlemezdi ki...
"Peki, sen nasılsın?" diye sordu, oyuncak ayısına doğru. Sonra hiç beklemediği bir şey oldu; bir ses duydu. Biri ona yanıt verdi.
Kendisinden ya da oyuncaklarından gelmeyen bir sesti bu. Gerçekten duymuştu, birisi ya da bir şey ona yanıt vermişti. Boğucu, cılız, tiz bir ses...
Mercan, şaşkınlıkla oyuncaklarına baktı; yatağının köşesinde duran tavşanını, dolapların üstüne sıraladığı renkli ayıcıklarını ve yerdeki bebeklerini taradı. Biraz sonra gözleri odanın açık kapısında durdu. Annesi ona sesleniyor olabilir miydi? Bu uzaklardan gelen ses annesine mi aitti?
Usulca yatağından kalktı ve eteğini düzelterek odanın çıkışına doğru ilerledi. Yumuşak halı, adım seslerini usulca yuttu. Kapıya henüz yaklaşmıştı ki, aralık kapı ağırca kapanmaya başladı.
Mercan duraksadı ve donuk gözlerle kapıya baktı. Sanki görünmez bir el, kapıyı usulca itelemiş ve öylece kapanmasını bekliyor gibiydi. Tek sorun ise, bu görünmez ele sahip olan hiç kimsenin odada olmayışıydı. Küçük kız bir an ne yapacağını bilemedi ama sonra, toy zihni bunu umursamamaya karar verdi. Açık pencerelerin hoş bir meltemi içeriye doldurması olasılık dışı değildi. Mercan, kapı kapanmadan odadan çıkabilmek amacıyla hızla kapıya doğru atıldı ancak kapı, önceki yavaşlığına nazaran aniden kapandı. Tok bir ses menteşelerde yankılandı. Bu ani hareketlilik, Mercan'ın küçük kalbinin korkuyla teklemesine neden olmuştu. Küçük kız olduğu yerde kalakaldı, gözleri öylece kapanan kapıda takılı kaldı. Kendi kendine kapanan kapının sesi kulaklarına yankı yaparcasına odayı doldurdu ve mavi gözler, kıpırdamaktan korkarcasına donakaldı.
Ve...
Bir ses duydu. Tıpkı bir öncekine benzeyen ve annesine ait olamayacak kadar ürpertici bir sesti bu. Ancak ne dediğini anlayamadı.
Korku ve şaşkınlıkla büyümüş masmavi gözleri, kapının etrafında dolaştı. Ne yapmalıydı? Küçücük zihninin düşünmesi gereken şey neydi? Yumruk haline gelen parmakları kapı kulpuna uzanmak için titredi ancak bunu yapamadı. Ağır adımlarla, bakışlarını kapıdan ayırmadan geri geri yatağına doğru yürüdü ve usulca yatağına çıkarak küçük kaplumbağasını kucakladı. Kaplumbağanın başına yaklaştırdığı dudakları arasında sessizce mırıldandı.
"Şşşşt! Korkma..." Aslında seslenmek istediği küçük kaplumbağası değil, korkuyla kasılmış kalbiydi.
Duyduğu ses neydi? Odada kimse olmamasına rağmen neden böyle bir ses duyuyordu? Bu ses kime aitti ve neden buradaydı? Annesinin eve yabancıları almadığını, o gün ağlayarak yanına geldiğinde öğrenmemiş miydi? Annesi... Biricik annesi gecenin bir yarısı pejmürde bir halde eve geldiğinde, kıpkırmızı olmuş yüzü ile öylece bağırmamış mıydı?
Eve davetsiz bir şekilde girmiş birisi mi vardı yoksa... Annesinin hikâye kitaplarında okuduğu o canavarlar gerçekten var olabilir miydi? Annesinin ninni gibi gelen sesinden duyduğu sözleri gayet net hatırlıyordu.
"Korkmana gerek yok canım. Bu yalnızca bir kurgu, canavarlar gerçek değil. İstersen yatağının altını kontrol edebiliriz."
Şefkat dolu sesi zihninde tekrarladı.
Canavarlar gerçek değil.
Annesi ile birlikte yatağın sarkan örtüsünü kaldırmış ve korkusuz bir şövalye gibi yatağının altını kontrol etmişlerdi. Küçük bir kutu dışında hiçbir şey yoktu.
Canavarlar gerçek değil.
Peki, ya canavar yatağının altında saklanmıyorsa?
Mercan'ın zihninde yeşeren bu minicik düşünce daha çok korkmasına ve kaplumbağasını kucağında sıkıştırmasına neden oldu.
"Gördün mü? Korkma, güvendesin."
Annesine güveniyordu. Bu hayatta sığınabileceği tek kapı annesinin sıcacık kollarının arasındaydı. Eğer korkacak olursa gider annesine sarılırdı, çok uzakta değildi. Hemen şimdi ona gidebilirdi, korkmamalıydı.
"Mercan?" diye seslendi içeriden bir ses. Tanıdık gelen sesin ardından Mercan aniden dikeldi. Bu zarif ses annesine aitti. "İyi misin anneciğim?"
Mercan, içine dolan güven duygusu ile kaplumbağasını serbest bıraktı ve yaklaşan adım seslerine karşı yatağından indi. Annesi onun korktuğunu hissetmiş gibi hemencecik yardımına gelmişti ve şimdi Mercan, sanki yıllardır kavuşmamış gibi o sıcak kollarının özlemini duyuvermişti. Minik dudaklarını aralayıp iyi olduğunu annesine söylemek üzereyken soğuk bir rüzgârın yanından hızla geçtiğini hissetti. Saçları havalandı, kirpikleri bir an titreşti.
Dudakları kelimeleri yutarak aralıklı kalırken, küçücük bedeni kaskatı kesilmişti Mercan'ın. Öylesine bir esintiydi ki, kısacık saçlarını okşayan bu soğukluk kan kokuyordu.
Mercan kan kokusunu bilmezdi ki...
Öylece durdu ve kocaman olmuş masmavi gözleri ile ileriye doğru baktı. Gördükleri gerçek olabilir miydi?
Canavarlar gerçek değil.
Karşısındaki bir canavar olamazdı, öyle değil mi? Var olmayan canavarları göremezdiniz, değil mi? Mercan şimdi kapının hemen önünde, annesine giden yolun hemen ortasında duran varlığa bakıyordu. Soğuk bir esintiyle gelen ve yalnızca tek bir göz kırpışın ardından var olan bir varlık...
Karşısında kapkara dumanların arasında duran küçük bir beden vardı. Bedeninin bir kısmı kara dumanların arasında kayboluyor, yüzünün bir kısmı ise başının etrafında dalgalanan upuzun siyah saçları tarafından örtülüyordu. Saçları sanki engin denizlerin altında asılı kalmış gibi başının etrafında dalga dalga dağılıyordu. Bir kız çocuğuydu, kapkara gözlere sahip olan bu varlık.
Bu bir canavar değildi, hayır. Canavar böyle görünmezdi ancak yaşıtlarındaki bir kız çocuğu da değildi. Öylece durmuş, Mercan'a doğru bakıyordu. Etrafında dolanan kara dumanlar dışında en ufak bir harekette bulunmadı, gözlerini dahi kırpmadı.
Mercan, korkuyla açılmış masmavi gözlerini kısa bir süreliğine annesinin varlığından emin olmaya çalışarak kapıya doğru çevirip, yeniden kapkara çukurlara baktı.
Gözleri, derin bir kuyunun en karanlık köşelerini andırıyordu. Büyük bir boşluktu ve Mercan, gökyüzünü andıran gözleri ile o boşluğa bakmaktan korkuyordu. Gözleri çoktan dolmuş, tane tane gözyaşları akıtmaya başlamıştı.
Ne olduğunu bilmediği bu korkunç varlığın karşısında tir tir titriyordu. Annesinin kapıya yaklaştığı her saniye, bir asır gibi gelmişti bu küçük kıza. Sanki karşısındaki varlığın bedenini sarmalayan kara dumanlar gittikçe odaya yayılıyor ve kendine doğru uzanıyordu. Soğuk bir el ürpertici bir şekilde ona uzanır gibiydi... Bir an için, karanlıkta kalacağını düşündü; öylesine bir karanlık değil üstelik soğuk ve kan kokulu, hissiz bir karanlık.
Eğer biraz olsun korkusu dinseydi, sırtından yükselip ensesine tırmanan o soğuk ürpertiyi hissedebilirdi küçük kız ancak görüşünü bozan gözyaşları annesinin sesi dışında hiçbir şeye tutunmasına izin vermedi.
"Mercan?" dedi annesi, daha yüksek bir sesle. "Mercan!"
Ve kapı açıldı.
Kara dumanlar anında dağılarak varlık bir rüzgâr misali hızla yok oldu. Mercan'ın boş bakışları odada gezindi. Hayal mi görmüştü? Küçücük zihni kendisine oyun mu oynuyordu?
Bir an yok olmuştu, tıpkı bir anda var olduğu gibi.
Oda da ona dair hiçbir iz yoktu.
Annesi endişe dolu bakışları ile kızına yaklaştı. "Anneciğim, ne oldu?"
Annesi, dizleri üzerine çökerek Mercan'ın göz hizasına yaklaştı ve ellerini Mercan'ın yanaklarına yaslayarak bakışlarını kendisi üzerinde topladı. Genç kadının gözleri hızlıca küçük kızın bedenini taradı, yumruk halinde kalmış ellerini hızlıca açtı. "Kızım ne oldu?"
Mercan, öyle bir ifadeyle bakıyordu ki annesine; hem korku, hem şaşkınlık aynı zamanda ise annesini gördüğü için duyduğu derin huzur vardı, gözlerinde.
"Anneciğim, ne oldu?" diye mırıldandı yeniden, oldukça sakin bir sesle. Kadın şaşkın ve meraklıydı. Kızından ayrı kaldığı o birkaç dakika da neler olduğunu öğrenmek istiyordu.
Mercan, dudaklarını araladı ve birkaç saniye öylece kaldı. Küçük zihni, yaşadıklarını sindirmeye çalışıyordu. Neler olduğunu gerçekten anlayabilmiş miydi? Korku öylece etrafında dolanmışken gerçekten ne gördüğünden emin miydi?
Dudaklarından tek çıkan söz, oldukça kırılgan bir şekilde çıkan "Anne!" oldu. Kollarını annesinin boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldı.
Korkudan kaskatı kesilmiş bedeninin annesinin kollarında gevşemesine izin verdi. İçine attığı hıçkırıkları bir bir dışarı döküldü. Oda hüzünlü hıçkırıkları ile doldu. Annesi onu, sırtını okşayarak rahatlatmaya çalıştı.
Annesinin omzunun üzerinden kapıda dikilen ve endişe ile kendisine bakan Ayten Teyze'ye baktıktan sonra yüzünü annesinin boynuna gömdü.
"Ah! Annem..." diye kızının sarılışına karşılık verdi kadın. Bir süre, kızının rahatlamasını bekledi ve ardından hıçkırıkları derin iç çekişlere dönüşünce kızını kucağına alarak yatağa oturdu. Mercan'ı dizlerinin üzerine oturttuktan sonra ise kızının kısacık saçlarını yüzünden çekti ve gözyaşlarını incecik parmakları ile usulca sildi.
"Ne oldu annem?" dedi, şefkat kokan bir tonda. Mercan, yüzünü kucağındaki ellerine eğmiş öylece duruyordu. "Anlat anneciğim, neden ağladın?"
Mercan, zihninde kurduğu onca kurgunun arasından yaşlı gözlerle annesine baktı.
"Bana yalan söyledin," diye fısıldadı.
Annesi, hafifçe kaşlarını çatarak kızına baktı. Mercan, her ne kadar emin olamasa da, yakıştırabildiği tek kelimeyi usulca fısıldadı.
"Canavarlar gerçek..."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top