Ufak Bir Sorun♔
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Michi - Kill Our Way To Heaven
Yayınlanma Tarihi: 15.08.2020 (19:40)
İyi Okumalar!
♔
Larastka Krallığı/Azinizar Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı
Tamayr
Zaman akıp gidiyordu. Beklediğimiz son adım adım yaklaşıyordu, bundan kaçışımız yoktu. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydık. En azından ben öyleydim. Bu öyle bir savaş olacaktı ki kimse bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Hayatımızda boşluklar oluşacaktı, bu boşlukların yeri asla dolmayacaktı. Boşlukların az olması umudumuzdu. Savaşın getirdiği yıkımdan az hasar almak istiyorduk. Bu savaşı kazanırsak hayal edilen her şeye kavuşmuş olacaktık. Özgür bir ülke, özgür insanlar demekti. Bunu herkes hayal ediyordu, herkes zincirlerinden kopmak istiyordu. Olacağına dair inanç fazlaydı. Peki kaybedersek ne olurdu?
Kaybedersek önümüzde iki seçenek vardı. Ya gururumuzla intihar edecektik ya da son ana dek direnecek, asla teslim olmayacaktık. İki seçenekte ölümdü. Düşmanlarımızın merhametine sığınmaktansa gururlu bir ölümü tercih ederdik. En azından benim için öyleydi. Abim savaşarak ölmenin daha asil olduğunu düşünüyordu. Son anımda kaybedeceğim savaşta yer almak bana göre değildi. Yapabileceğim şey teslim olmadan önce ölmekti. Minik bir şişe içindeki zehir yeterli olurdu. Acısız bir ölümü tatlı bir uyku gibi sunardı. Babamdan bunu öğrenmiştim. Öğrendiğim her şeyi doğru bir şey için kullanacaktım.
Yatak odamın kapısı tıklandığı zaman gel dedim. Gelen benim güzel sevgilim Balbina idi. Sarı saçları topluydu. Kaybolduğum gözleri ise sevgiyle bana bakıyordu. Yüzünde yumuşak bir ifade vardı. Pembe pelerin ona yakışmıştı. Yanına gittim ve kısa bir buseyi dudaklarına kondurdum.Gülümseyerek "Seni erken görmeyi beklemiyordum, sevgilim." dedim.
Balbina gülümseyerek "Erken hazırlandım, geldim. Abin ve Nasliza ile tiyatro gidecek olmamın heyecanıyla çabuk hazırlandım." dedi. Abim ve Nasliza. Onlara ne desem bilmiyordum. Evli olarak dönmeleri kaçışlarından daha büyük bir haber olmuştu. Annem şaka olduğunu sanmış olsa da durum gerçekti. Khaird Tapınağı'nda nikahları kıyılmıştı. Nasliza artık bu ülkenin gelecekteki kraliçesiydi. Ülke adına bir şey kalırsa olacaktı. Abim ise kendisine yakışan bir eş bulmuştu. Eğlenceli düğünleri olmuştu, unutulmazdı.
"İyi gelecek. Kısa bir molayı hakkediyoruz."
Başını hafif yana eğmişti."Keşke ben de sana yardımcı olabilsem. Devlet ve yönetmeye çok uzağım." diye mırıldandı.
Ellerimle yüzünü kavradım. Dudaklarını öptükten sonra "Varlığın bana yardımcı. Her şey zamanla olacak, Balbina. Acele etmeye gerek var mı?" dedim.
"İnsanların benimle Nasliza'yı karşılaştırması hoşuma gitmiyor. Aramıza düşmanlık tohumu ekmek için Nasliza'nın her konuda becerikli olduğunu benim ise yetersiz kaldığımı söylüyorlar."
"Nasliza bunu umursamıyor, sen de umursama. Nasliza abime askeri konularda yardımcı, onun da devleti yönetme konusunda fikri yok. Sabırla öğreneceksiniz, buna inan." dedim. Onu üzgün görmek canımı sıkıyordu. Aptal insanlar! Kendi kızlarını kraliyet ailesine sokamadıkları için böyle konuşuyorlardı."Üstelik senin Nasliza gibi olmana gerek yok. Sen sanatta çok yeteneklisin ve bu sana bir kez daha âşık olma nedenim oluyor."
Cilveli bir sesle "Nizar kanı taşıdığın nasıl da belli oluyor. Baldan tatlı zehirli sözlerinle beni kendine bağlıyorsun." dedi.
"Kimin oğlu olduğumu unutuyorsun. Tüccar Talayer'in oğlu olarak böyle laf cambazlığı yapmalıyım." dedim ve kıkırdadı.
"Seni seviyorum, Tamayr. Seni her geçen gün daha çok seviyorum."
"Ben de seni güzel Balbina. Benim altın kalpli serçem." dedim ve alnından öptüm.
Daha fazla oyalanmamak adına odadan çıktık. Abim bekletilmeyi sevmezdi.Sarayın önünde abim ve Nasliza bekliyordu. Nasliza abime bir şeyler diyordu, abim onu dinliyordu. Uyumlu bir çift olduklarını düşünüyordum.Bu evlilik onlara yaramıştı. Eskisi gibi değillerdi, gerginlikleri yoktu. Bizim geldiğimizi ilk Nasliza fark etmişti. Gülümsemişti. Yanlarına geldiğimizde abim "Zamanında geldiniz, Tamayr." dedi.
"Sen de bu kadar fazla dakik olma, abi. Yoksa çok beklersin." dedim ve at arabasına bindik. Kıştan yavaş yavaş ayrılıyorduk. Bahar ise kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başlayacaktı.
Nasliza "Bugün çok güzel bir oyun var, Balbina öyle söyledi."
Balbina "Bir komedi izlememizin daha doğru olduğunu düşündüm. Son zamanlarda hepimiz gerginiz. Bu gerginliği unutalım." dedi ve elimi tuttu.
"Katılıyorum. Sarayın içi, Esla'nın kendisi çok geriyor. İnsan kısa bir ara vermek istiyor. Kraliçe Ayashri mektubunu gönderdikten sonra saray daha da hareketlendi, herkes savaşa odaklandı."
Abim "Bağımsızlığımızı ilan ettik, Larastka'dan koptuk. Larastka'nın buna izni olmayacaktır. Savaşa çok az kaldı."
"Keşke Larastka bizim bu kararımıza saygı duysa ama onlar kendileri dışında kimseyi önemsemezler." dedim. Onların bu davranışı bana göre güç zehirlenmesinin sonucuydu."Fazla gücün ve kibrin sonucu olarak görüyorum."
"Tamayr haklı. Onlardan ders almalıyız. Fazla gücün ve kibrin ne hale getirdiği ortada. Biz ve bizden sonraki kuşaklar asla Larastka'nın yaptığı hataya düşmemeli."
Balbina "Larastka'da kuzenleriniz de var. Onlar sizce öyle mi?"
Abim ile bakışmıştık. Nasliza heyecanla "Balbina çok güzel bir soru. Evet beyler, bu soruyu cevaplayın!" dedi.
"Onların yarısı güneyli. Tamamen Larastkalı olduklarını düşünmüyorum ama ülkeleri adına her şeyi yapacaklarından eminim. Ülkelerinin hataları olsa bile o ülke onların. Sahip oldukları her şey. Bunu kaybetmek istemeyeceklerdir." dedim.
Abim "Benim de fikrim bu yönde. Bize karşı bir hakaretleri yok. Hatta Adeline oldukça sıcak davranıyor. Biz de öyleyiz ama söz konusu ülkeler olunca kuzen olduğumuz gerçeği kocaman bir yalana dönüşecektir."
Nasliza "Açıkçası onlarla tanışmak istiyorum. 3 kız hakkında çeşitli dedikodular var. Mesela Veliaht Prenses Adeline, bir tüccarla berabermiş. Onu geleceğin kralı yapmak istiyormuş."
Balbina gülerek "Güneyli kanı taşıdığını belli ediyor." dedi.
"Daha da fazlası var. Annemin yeğeni olduğunu göstermiyor mu? Annem gibi Adeline da tercihini bir tüccardan yana kullanıyor." dedim. Bunu dememle kızlar daha çok gülmüştü.
Abim "Gerçek bu. Üstelik çocukta Adeline gibi yarı kuzeyli, yarı güneyli. Belki bu durum Larastka'yı değiştirir. Kibirleri kırılır. Adeline'ın bunu yapacağına inanıyorum."
"Zor bir sarayı yöneteceği kesin." diye mırıldandım.
"Adeline o zor sarayı disipline sokar, kardeşim. Annesi Kraliçe Loya da yanında olursa Larastka'yı birçok reform bekliyor olacaktır. Kral Jayce'in sürdürdüğü birçok Larastka politikası yerle bir olacak."
"Teyzemiz Loya ise Ana Kraliçe Loya olacak. Birçok Larastkalı bunu nasıl kabullenecek, abi? Ona yapmadıkları şey kalmadı." dedim. Aklıma o korkunç suikast gelmişti."Zavallı teyzemizin bebeğini öldürdüler. Bu insanlar gerçekten barbar."
"Kaderin oyununa bak, Tamayr. Beğenmedikleri, küçümsedikleri kadın en zirvede yerini alıyor. Üstelik bunu kızıyla yapıyor. Bu durum onlara ders olmalı."
Balbina "Kraliçe Loya, zirvede olmayı hakketti. Çektiği acılarla yeterince bedel ödedi."
Nasliza "Zalim Dranil'in bu hayattaki tek eseri." dedi ve hepimiz ona baktık. Nasliza ise tek kaşını kaldırmıştı."Ne? Neden öyle bakıyorsunuz? Doğruyu söyledim. Dranil Azinkayt'ı mahvetti, ömrü boyunca hep kötü birisi olduğu söyleniyor. Fakat bu kötülük çamurunun içinde parıldayan bir iyilik elması yok mu? Kraliçe Loya'yı bu kadar iyi yetiştirmeseydi Kraliçe Loya bu zamana kadar dayanabilir miydi? Kızını veliaht yapar mıydı?"
"Nasliza doğruyu söylüyor." dedi ve Nasliza Balbina'ya minnetle baktı.
"Sonunda biri beni anladı. Tamayr ve Arsulay, o adamdan hoşlanmıyorsunuz. Ben de sevmiyorum ama adil olmak gerekir. Dranil'in bu hayattaki tek iyiliği Kraliçe Loya'yı yetiştirmek oldu. Hatta onu Kral Jayce ile evlendirdi."
"Tanrı Arynad'ın istediği kaderi yaşadı, teyzem. Onun adına bu yönden mutluyum. Eğer Dranil bunları yapmasaydı teyzem Loya şu anki hayatına kesinlikle sahip olmazdı. Meşru olmayanların hayatı her daim zor oldu. Üstelik bir vatan haininin meşru olmayan çocuğu isen daha da zor olur." dedim.
Araba durunca inmiştik. Esla'nın dışında inşa edilmiş olan yeni tiyatro alanına gelmiştik. Şehrin merkezinde inşası zor olduğu için burası uygun görülmüştü. Yapının dışı kalabalıktı. Satıcılar fazlaydı. Ellerindeki şekerleri, içecekleri satmaya çabalıyorlardı. Kimi insanlar ise ellerindeki sazı çalıp şarkı söylüyordu. Kalabalığın dikkatini çekerek para kazanmaya çalışıyorlardı. Hatta şanslı olurlarsa tiyatroya kabul edilebilirlerdi. Biz ise kalabalığa bulaşmadan içeri girmiştik. Bizim için ayrılmış olan yere çıkmıştık. Oturacağımız taş basamaklara bordo renginde kumaş serilmişti, meyve tabakları konulmuştu. Ayrıca bizden sonra şerbet getirilmişti. Bu gece oldukça keyifli olacaktı.
Oyundan önce bir komedi oyuncusu çıkmıştı. Birkaç komik anısından bahsedip seyirciyi hazırlamıştı. Sonra oyun başlamıştı. Oyun budala bir askerin 3 günlüğüne kraliyet ordusunun başına geçmesini anlatıyordu. İnce esprileri olan güzel bir oyundu. Uzun zamandır böyle bir normalleşmeye hasrettim. Hiçbir sorun, kötü bir gelecek yokmuş gibi eğlenmiştim. Keşke sorunlardan böyle uzaklaşabilseydik. Hiçbir sıkıntı olmasaydı. Çok uçuk bir hayaldi. İzlediğimiz oyun bittiği zaman oyuncuları ayakta alkışlamıştık. Onlar da bize doğru eğilmişlerdi. Yetenekleri takdir edilesiydi. Daha sonra abimin ısrarı ise bir lokantaya girmiştik. Akşam yemeği için güzel bir seçimdi. Tavuk çorbasını lezzetliydi. Abime bunu dediğim zaman böbürlenmişti. Her zamanki haliydi.
Lokantadan çıktığımızda ise abimin adı seslenilmişti. İlk başta umursamamıştık ama ses ısrarcı olunca arkamızı döndük. Kuzeyli bir paralı askere benzeyen bir çocuk karşımızdaydı. Saçları darmadağınıktı, hafif sakalları vardı. Baygın bakışları üstümüzdeydi. Bizi görünce mutlu olmuşa benziyordu. Bu paralı askerin hali güven vermiyordu. Elim kısa kılıcımın kabzasına gitmişti. Sertçe "Sen de kimsin?" dedim.
Asker "Ben De-Andrej Tudersi, sizden yardım istemek için geldim. Beni yanınıza alın."
Abim şaşkınca "Prens Arnav'ın oğlu musun?" dedi. Andrej kafasını hafifçe salladı. Abimle bakıştık. Ona hemen güvenmeli miydik? Pek sanmıyordum.
"Buraya neden geldin?" dedim.
"Çünkü ait olduğum yer burası. Babam, benim gerçek ailem. Onun yanına sığınmak istiyorum."
"Bu çok saçma! Her şeye sahip iken buraya gelmiş olman ahmakça."
Kafasını iki yana salladı."Orada ne yaşadığımı bilmiyorsunuz. Ben orada mutlu değildim. İnsanların gözünde bir zavallıydım, fikirlerime önem verilmiyordu. Şimdi ise doğru yerdeyim."
"Sana güvenmiyorum, Andrej. Seni bu yüzden tutuklamamız gerekiyor." dedim. Abime baktım. Benimle aynı fikirde olması istiyordum.
Abim "Kardeşime katılıyorum. Kuzeyden bize hediye değil tehdit gelir. Senin bir casus olmadığını nereden bileceğiz? Kraliçe Loya'nın ve Kral Jayce'in oğlu olarak büyüyen birisi şimdi mi Prens Arnav'ı baba olarak bilecek? Bu mantıklı durmuyor."
Andrej üstündeki silahları teker teker atmıştı. Ellerini havaya kaldırmıştı. Andrej "O zaman size boyun eğiyorum, beni sorgulamanızı istiyorum. Tutuklayın Azinizar'ın Prensleri." dedi.
"Memnuniyetle! Askerler, Larastka casusunu tutuklayın." dedim. Sivil giyimli askerler Andrej'i tutuklarken Andrej oldukça rahattı. Ya kendisine çok güvenip yalanlarıyla bizi kandıracağına inanıyordu ya da gerçekten masumdu. Buraya gelmesi mantıklı gelmiyordu, bu çocuğa güvenmek zordu. Sonuçta o Larastka hükümdarlarının oğluydu. Ülkesine sonsuz bir sadakatla bağlı olması gerekliydi.
Saraya geldiğimiz zaman abim yeni misafirimizi annemlere haberdar etmek üzere yanımızdan ayrıldı. Nasliza peşinden gitmişti. Ben ise Balbina'yı evine bırakacaktım. Ona sarayda kal desem de istemiyordu. Güvenliğini sağlamak istiyordum. Sarayda olursa daha güvende olacaktı. Fakat o evlenmeden asla diyordu. Gerçekten beni yoruyordu. Düşmanlarımız fazlaydı. Bizi öldürmek yerine sevdiklerimize işkence etmek bize daha çok acı verirdi. Bunu bir türlü Balbina'ya anlatamıyordum. İnatla kendi evinde kalacağını, arkasından Prens Tamayr'ın imkanlarını kullanıyor dedirtmem diyordu. Onun bu inadı kırılmıyorsa ben de kendi önlemlerimi alırdım. Gizliden gizliye onu izletirdim. Evet, evinin çevresinde minik bir ordu kurmuştum. Evi izliyorlardı. Aynı askerler Balbina'nın adımlarını da bana rapor ediyordu. Kimle konuşuyor, nereye gitti her şeyi biliyordum. Günlük rapor alıyordum. Onun bundan haberi yoktu. Söylesem çıldırırdı.
Onu evine bıraktıktan sonra saraya dönmüştüm. Ailemin annemin çalışma odasında toplandığını öğrenmiştim. Yanlarına gitmek için uygun bir zamandı. Yeni misafirimizi tartışıyor olmalılardı. Kapı tıklayıp içeri girdim. Tatlı bir gülümsemeyle aileme baktım. Annem ve babam masadalardı. İkisi de donuktu. Abim pencerenin kenarında ayakta iken Nasliza ile halam koltukta oturuyordu. Prens Arnav'ı görmediğim için şaşırmıştım. Öz oğlu buraya gelmişti ve o burada yoktu. Halamların karşısındaki koltuğa oturmadan önce kendime Smeryn'den gelen nefis şaraptan doldurmuştum.
Şarabı yudumladıktan sonra "Aranıza geç katıldım. Balbina'yı evine bıraktım. Sevgili nişanlım hala saraya yerleşmemekte ısrarcı." dedim.
Annem "Balbina'yı anlıyorum, Tamayr. Onu zorlama."
"Kendi ayaklarının üstünde durma isteğini anlıyorum, dursun ama o tek başına korunmasız anne. Bunu önlemek istiyorum. Neyse konu ben ve nişanlım değil. Özel misafirimiz nerede?"
Babam "Zindanlarda misafirperverliğimizi gösteriyoruz. Onunla kısaca konuştum. Buraya dost olarak geldiğini söyledi."
"Buna inanacak değilsiniz. Kral Jayce'in yetiştirdiği bir çocuk, ülkesi için her şeyi yapar."
"Bu ihtimal de var, Andrej'in iddiası da var. Gerçekten dost olduğunu iddia ediyor."
Abim "Tamayr hatırlarsan müttefiğimiz olan ülkeler bize Larastka içindeki dostlarından bahsediyordu. Yüklü para yardımı yapan bir dost. Bu dost sarayın içinden diye belirtmişlerdi. Andrej o kişinin kendisi olduğunu söylüyor."
Halam "Ciddi yardımlardı. Bunu sıradan bir Larastkalı asilzade yapamaz."
"Andrej bunu neden yapsın? Hayatı kusursuz değil miydi? Her şeye sahipti." dedim. Gerçekten anlamsız geliyordu. Cidden bunu yaptı ise Larastka'nın nankörü bizim yanımızdaydı. Kendi ailesine ihanet eden bize mi etmeyecekti? Buna inanmak gülünçtü."O bir nankör ve nankörlere güvenilmez."
Nasliza "Tamayr çok sert yaklaşıyorsun. Evet, ilk bakışta güvenilmez durabilir ama ona bir şans verilemesi gerekmez mi? Herkes bir şansı hakkeder. Onu ihanete iten sebepler var olmalı."
"Kendi ailesine ihanet etti! Sebebi ne olursa olsun, haksız. Onu yetiştiren insanların ona kötü davranmadığı çok açık. Aevni aşkına! Nasliza, Andrej'in düğünü bir prens düğünü gibi oldu. Bu bile aile içinde ne kadar çok sevildiğini gösterir."
Annem "Loya'yı düşünemiyorum. Andrej'i çok seviyordu, buraya geldikleri zaman bunu görmüştüm. Onu doğurmamış olsa da kendi öz oğlu gibi görüyordu. Andrej'in ihaneti onu yaralamıştır."
Babam "Tatlı Loya'ya oğlunun buraya geldiğini bildirmemiz gerekli. Her anne evladının durumunu öğrenmek ister, Dara."
"Bunu ben yaparım." diye mırıldandı. Bakışları düşünceliydi."Tamayr'ı haklı buluyorum. Buraya ne amaçla geldiğini öğrenmemiz lazım."
Babam bana bakarak "Tamayr'a bakılırsa ne amaçla geldiğini öğrenmeden onu Larastka'ya geri göndermemiz lazım. Doğru değil mi, evlat?" dedi.
"Beni tanıyorsun, babacığım. Andrej geri gönderilmeli. Kral Jayce'e son bir hediye olur." dedim.
Abim "Bu da bir hata olur. Madem ayağımıza geldi, ondan faydalanmamız gerekmez mi? Ondan bir şeyler öğrenebiliriz. Aramıza katılmak için o da bunu seve seve yapar. Sonuçta bir kez daha ihanet etti. Bir daha neden yapmasın?"
"Sonra o da bize ihanet etsin. Kazanacağın bilgiler, onun vereceği hasardan daha büyük olursa sana söyleyeceğim birçok cümle şimdiden hazır."
"Tamayr, kafesteki bir kuzgun bize ne kadar zarar verebilir? Tamamen kontrol bizim elimizde olacak. Andrej'e istediği yuvayı vereceğiz bunun karşılığı ise sırlar olacak."
Babam "İlk önce niyetini çözmemiz gerekli. Bunun için sıkı bir sorgulama gerekli. İddia ettiği her şeye bizi ikna ederse o zaman Arsulay'ın dediği planı uygularız."
Halam "Arnav bilecek mi? Oğlunun sorgulamasını istemeyebilir."
"Arnav'ın şimdilik bilmesine gerek yok. En sonunda öğrenir. Bize kızacaktır ama oğlunu ona teslim ettiğimiz zaman kızgınlığı geçecektir. Onu ikna edeceğime inanıyorum."
Annem "O zaman Andrej yoğun bir sorgu altına alınsın. İşkenceli bir sorgu onu konuşturur. Yalan söylediğini düşünürsek onu Kantre'ye göndeririz."
"Ölü bir şekilde mi?" dedim.
"Elbette hayır! Loya için onu canlı göndermek zorundayım."
Alaycı şekilde "Onun ülkesine saldırıyoruz ama onun oğluna dokunamıyoruz. Çok ikiyüzlüce değil mi, anne?" dedim.
Sert bir sesle "Tamayr!" dedi. Gözleri benim üstümdeydi. Sinirle bakıyordu."Ülkeler birbiriyle savaştığı için çocuklar zarar görmek zorunda mı? Bunu hangi hükümdar kabul eder? Annesinin ve babasının suçunu hiçbir çocuk ödeyemez."
"Onlar bu şekilde düşünmüyor, anneciğim. Bunu daha önce gösterdiler. Fazla iyi niyetli olma. Eminim o kraliyet çifti bizim yaşayıp yaşamamızı umursamıyor. Çünkü biz onlara göre çocuk değil, gelecekteki belayız."
"Size asla dokunmayacaklar, bunu yaparlarsa bedelini öderler."
Gülümseyerek "Bundan hiçbir şekilde kuşkum yok. Sadece senden istediğim şey onlara merhamet göstermemen. Onların sana yapacağını senin de onlara yapman." dedim.
"Ben Jayce veya Loya değilim, Tamayr. Onlar size dokunursa buna cürret ederlerse bedelini çok ağır öderler."
"Umarım ödeyecekleri bedelin farkında olurlar. Ben farkında olduklarını düşünmüyorum." dedim ve kadehimdeki son şarabı annemin ateşli soluk yeşil gözlerine bakarak içtim.
Babam "O zaman bugünkü acil durum toplantısı bitmiştir. Fazla yoğun bir gece oldu." dedi ve ayağa kalktım.
İyi geceler diledikten sonra odama geçtim. Yatağımın üstünde duran Balbina raporlarını incelemiştim. Herhangi bir terslik yoktu. En azından bir konu yolunda gidiyordu. Andrej meselesinden uzak kalıp kalmama konusunda kararsızdım. Bana kalırsa o sorun kökten çözülebilirdi. Andrej ölerek başımızı ağrıtmazdı. Ona iyimser yaklaşmaktansa gerçekçi yaklaşmayı tercih ediyordum. Ailem benim gibi düşünmüyordu. O çocuğa fazla merhamet gösteriyorlardı. Sorgulama katılıp kendi yöntemleri konuşturmayı tercih edebilirdim. Bunun için yöntemlerim vardı. Sorgularıma direnip yalan söyleyeceğini düşünmüyordum. Belki aileme birkaç gün süre tanımalıydım. Onlar başarılı olmazsa devreye ben girerdim.
Birkaç gün Andrej konusunda sakin kalmıştım. Abim ve halamın eşi Adag bu konuyla ilgileniyorlardı. Sarayda kimse Andrej'in varlığından haberdar değildi. Sadece geçen gece saraya gizemli bir mahkum getirildi dedikoduları vardı. Bu dedikodulardaki gizemli kişi çözülememişti. Sıkı güvenlik önlemlerini kimse aşamazdı. Andrej kafesteki bir kuzgundu, zararı şimdilik yoktu. Hala söyledikleri ikna etmiyordu. Haklı çıkıyor olmak hoştu. Uzaktan izlemek ise bunu daha zevkli yapıyordu. Fakat gün geçtikçe uzaması daha çok can sıkıyordu.
Zehir mutfağına girmiştim. Aklımda farklı bir şey vardı. Bunun için ise elimde tüm malzemelerim vardı. Bu mutfağı seviyordum. Burada her şeyi yaratabilirdim. Zehirler oluşturup ölümler sunardım. Aynı zamanda ilaçlar da yapabilirdim. Bu ilaçlarla insanların hayatlarını kurtarırdım. Amidral'e ve Ükhel'e sonsuz bir hizmetti. Şu an ise ikisine hizmet amacındaydım. Önümde çeşitli bitkiler vardı. Hepsini kullanacaktım. Suyu karıştırırken kapım tıklanmıştı. Gel sesimle içeri Yashpal girmişti. Kahverengi saçları toplanmıştı. Mavi elbisesi korseliydi, göğüsleri her an korseden fırlayacak gibi duruyordu. İnci gerdanlığı ve inci küpeleri beyaz tenine yakışmıştı. Yüzü ifadesizdi.
Tezgahımın karşısına bir sandalye çekmişti. Bacak bacak üstüne atmıştı."Neden buradasın? Senin bizimle mesafe koyduğunu sanıyordum." dedim. Abimin evlilik haberi sarayın bekar asil kızlarından en çok onu yıkmıştı. İçten içe abimle evlenerek bu ülkenin kraliçesi olacağına inanıyordu. Hayalleri yıkılmıştı. Nasliza ile abimin düğününe katılmayarak ne kadar yıkıldığını göstermişti. Abimin onunla evlenmeyeceğini en başında beri bilmesi gerekliydi. Kimse bu evliliğe izin vermeyeceği belli iken bunun hayalini kurmak bir aptala yakışırdı.
Yashpal "Artık mağaradan çıkma zamanı. Bu kadar yas tutmak yeter."
Gülerek "Abime olan yas tutmadın, hayallerin için yas tuttun." dedim.
"Her şey çok farklı olabilirdi. Arsulay benimle mutlu olabilirdi, ben de onu mutlu edebilirdim. Ülkede karışıklıklar çıksa da bastırırdık." dedi. Derin bir nefes aldı. Yüzü durgundu."Fakat abin o kızı seçti. Tahta göğüslü diye aşağıladığım kızı geleceğin kraliçesi yaptı. Kararına saygı duyacağım, bu evliliğe karşı gelmeyeceğim. Bozmak adına bir şey yapmayacağım. Kendi hayatımı yaşayacağım. Dedemin torunu olarak bana yakışan bu."
"Bozmaya çalışsan bile bozamazsın. Nasliza seni tek hamlede öldürür. Sen yatağında beraber olduğun aşığınla uyurken sessizce gırtlağını keser."
"Bunu yapacağına dair hiçbir şüphem yok. Arsulay'ı tutkuyla seviyor, bunu gözlerine bakınca görüyorum. Arsulay da onu seviyor. Evli olmak onun karakterini daha olgun hale getirmiş. Geleceğin kralı olması için olgun olması şart."
"Geleceğin kralı olabilirse bu yönde gelişmesi iyi." dedim. Aldığım bir tutam otu kaynayan kazana attım."Şimdi neden burada olduğunu açıkla. Yoksa benimle evlenmek istediğin beni baştan çıkarmaya geldiğini düşüneceğim."
Yashpal kahkaha atmıştı."Tamayr! Sen benim için bir çocuksun, abin gibi gerçek bir erkek değilsin tatlım. Seninle ilgilenmiyorum, rahat olabilirsin. Buraya geldim çünkü bu sarayda neler döndüğünü senden öğrenebilirim."
"Benden öğrenemezsin."
"Üzüldüm!"
"Annenin yerini almak istiyorsun ama başarılı değilsin. Bu sırrı öğrenip ne yapacaksın? Kaybettiğin itibarını mı toparlayacaksın?"
"Abinden daha zeki bir çocuksun, biliyor musun? Daha doğrusu abinden daha çok zekanı kullanıyorsun."
"Hayatta kalmanın yolu bu. Fakat senin için aynı şeyi diyemeceğim. Bana gelecek kadar düştüğüne göre abim seni terslemiş olmalı."
"Tersledi çünkü Nasliza bunu istedi. Abinin pek sevgili eşi benden hoşlanmıyor, ikisinin karşısına çıkınca bir kez daha bunu öğrendim."
"Bence onların dikkatini çekme, fazla göze batma. Nasliza seni bu saraydan sürer." dedim. Yashpal tek kaşını kaldırıp bana baktı. Dediğime inanmamış gibi duruyordu."Bana öyle bakma. Nasliza'nın konumunu ciddiye al. O, geleceğin hükümdarı. Bu sarayda elbette hükmü olacak."
"Bu gücünün farkında mı?"
"Sence değil mi? Ordu konusunda çok faydaları dokundu. Harika bir savaşçı kraliçe olacak."
"Çoktan ailede yerini almış."
"Yaveri olduğundan itibaren yerini aldı. Abimin peşinde bir gölge gibiydi. Yashpal, şunu kabullen. Sen abimle evlenmiş olsaydın bizim aramızda yerini alamazdın."
Dudaklarını birbirine bastırdı. Bu olayı atlatmadığı çok açıktı. Zamanla unutacaktı."Arynad'ın da benim için iyi bir kader yazdığına inanmaktan başka çarem yok." dedi. Kapı yavaşça açılmıştı. Gelen Rohit idi. Koyu bakışları, esmer teni, parlak siyah saçları. Gerçek bir Nizarlı idi.Bu saraydaki en yakını bendim. Birbirimizde sırlarımız vardı. Kuzenimi annesinin yaptıkları yüzünden yargılamıyordum.
"Rohit! Seni görmek ne kadar güzel!" dedim. Ardından iki farklı kazanda kaynattığım sıvıları minik iki şişeye doldurmuştum. Onları karıştırmamak için birisinin rengini yeşil yapmıştım.
Rohit "Hazırlığın ne zaman bitecek, onu merak ettim." dedi. Yashpal'e mesafeli bir şekilde baktı. O ise soğukça ona gülümsedi.
"Hazırlığım bitti. Yashpal'in sohbeti olmasaydı bu kadar çabuk biteceğini sanmıyorum. Yashpal sohbetin için teşekkür ederim."
Yashpal "Faydam dokundu ise oldukça mutluyum. Umarım o hazırladıkların doğru bir amaçla kullanılır."
"Bundan asla şüphe etme. Görüşürüz, Yashpal. Artık seni eğlencelerde görmek isterim."
"Sana dediğim gibi, Tamayr. Artık mağaramdan çıkmanın zamanı geldi. Bir erkek için yıkılmak bana göre değil."
"Buna inanıyorum, Yashpal. Rohit, hadi çıkalım." dedim ve Rohit ile mutfaktan çıktık.
Rohit bana Andrej'in bugünkü sorgusunu anlatmıştı. Hala ikna edici değildi, hala Andrej net konuşmuyordu. Birçok boşluk varken ona kimse inanmazdı. Ah, bu sorunu kökten çözmek için geliyordum. Uzak duracağım, ne halleri varsa görsünler diyordum ama bensiz olmuyordu. Şimdi o kuzgunu konuşturmanın zamanıydı. Beyaz bir kuzgun olsa bile kuzgun kuzgundur. Bunun aksini iddia edemezdik. Bu konuşma kontrolümden çıkarsa bazı kötü şeyler olabilirdi. Benim için değil, Andrej için kötü şeyler olurdu. Ailem kızsa da gerekli bir kayıptı. Ben hala aynı düşünceyi savunuyordum. Kral ve Kraliçe bizi çoktan öldürmeye karar vermişti. Biz de aynı düşünceyi taşımalıydık. Sonuçta gelecek bizlerin elindeydi. Annemin kaybettiği savaşın devamı bizim elimizdeydi. Larastkalılar bunu kontrol etmek istedikleri için bizi öldürecekti.Bunu ailemin anlaması gerekirdi. Savaşta isek her şey karşılıklı olmalıydı.
Zindanlara inmiştik. Havasızlığı boğucuydu. İşkence salonunun kapısı kilitliydi. Kapıyı vurmuştu, benim demiştim. Kapı yavaşça açılmıştı. İçeride abimle Adag vardı. Andrej ise sandalyeye bağlıydı. Islaktı. Ciddi yaralarının olmaması şaşırtıcıydı. Ufak sıyrıklarla ağır işkence mi olurdu? Kaşlarımı çatıp abime bakmıştım."Sen buna sorgu mu diyorsun?" dedim.
Abim "Babam istedi, kardeşim. Arnav'ın oğlu olduğu için ona zarar vermeyin dedi. Bizde buna göre davrandık."
Alkışlayarak alaycı bir şekilde "Tebrik ederim! Çok başarılı olmuşsunuz." dedim. Andrej'e baktım. Tiksindirici bir zavallıydı.
Sertçe "Tamayr, lütfen." dedi.
Omzumu silktim. Andrej'in karşısına geçtim. Baygın bakışları yorgundu. Kısık bir sesle "Ne yapacaksın?" dedi.
"Seni iyileştirecek bir şey getirdim. İçmek ister misin? Seni rahatlatacak bir ilaç." dedim.
"Uzak dur benden!" dedi ve kaşlarımı çattım. Aldığım cevap çok kabaydı. Sözde prens gibi yetiştirilmişti. Nazikçe yanıt vermesi beni durdururdu.
"Almak istediğim cevap bu değildi. O zaman ben de kendi bildiğim yoldan bu işi yaparım." dedim. Andrej'in çenesini sıktım, hazırladığım minik şişelerden ilkini ağzına boşalttım.
Geri çekildiğimde Andrej öksürüyordu. Abim "Ne yaptın?" diye bağırdı.
"Zehirledim, abi. İstediklerimizi söylerse panzehrini ona bağışlarım. Eğer söylemezse öksüre öksüre ölür. Acılı bir son."
"Delirdin mi?"
"Delirmedim sadece kendi yöntemlerimi kullanarak bu ufak sorunu çözüyorum. Vaktimiz kısıtlı. Benimle bu süre boyunca tartışırsan Andrej'in ömrü kısalır."
Andrej "Ciddi misin?" dedi. Kafamı hafifçe salladım."Ben nereye düştüm? Sizler Kantre'de anlatılanlardan daha betersiniz." dedi. Andrej'e doğru birkaç adım attım. Kollarımı kavuşturdum.
"Kuzeyliler bizi pek fazla anlamaz, Prens Andrej. Prens diyebilirim, değil mi? Bu unvana göre bir hayat sürdün. Şimdi bana her şeyi söyle. Neden buradasın?"
Abim "Andrej bana bakma. Senin için kardeşimle kavga edip panzehri alacak değilim." dedi. Yanıma gelmişti. Sonunda beni anladığı için mutlu olmuştum.
Rohit "Konuşmayacak mısın? Susarak Amidral'i kızdırıyorsun, Ükhel ise seni yanına almak için sabırsızlanıyor." dedi. Sonra Andrej'in sandalyesinin etrafında döndü."Kendi şansını kendin yaratmak istedin, buraya gelerek bunu sağladın. Dürüst olursan istediğin yaşama kavuşursun."
Andrej "Ölmek üzere iken mi olacak? Ben size her şeyi dedim. Buraya gelmek istedim, geldim. Gerisini kurcalamayın."
"Sana güvenebilmemiz için bize şeffaf olman gerekiyor. Bunu neden yapmıyorsun? Sırlarına rağmen kabul edilememek korkun ise buna gerek yok. Burada dürüst isen yaşabiliyorsun, kimse yargılamıyor. Mesela beni örnek alalım. Annemin adını duydun mu? Nizar Kraliçesi Latafah. "
"Bunun kanıtı sen misin?"
"Evet, benim. Onlar benim ailem oldu. Kırık dökük bir çocukluktan sonra Esla'daki ailemin arasında yer almak bana iyi geldi. Kucaklayıcı oldular. Bunun şartı basitti. Ortada hiçbir sır olmayacaktı."
"Seninle ben farklıyız. Sen benim yaptıklarımı yapmadın." dedi ve öksürdü. Kan dudaklarından sızıyordu."Kim bir haine güvenmek ister?"
"Bırak onun kararını biz verelim. Buraya sığındı isen bunu hakketmen gerekir. Biz güneylilerin de kendince kuralları var."
"Zamanın azalıyor, Andrej. Dudaklarındaki kandan sonra burnundan kan geliyor." dedim.
Andrej "Ben kendi ülkeme ihanet ettim. Çünkü onlar beni ciddiye almadı, önemsemediler. Görüşlerim onlar için hiçti. Sömürge ülkelerine yardım ettim. Para aktardım. Bu ortaya çıkınca Kral ve Kraliçe bunu saklamak istedi. Süs köpeklerinin ölmemesi adına beni sınır şehrine sürdüler. Bu emre uymadım, kaçtım." dedi ve bir kez daha öksürdü.
Tek kaşımı kaldırmıştım. Keşke beni şaşırtsaydı. O bir nankördü, ailesine ihanet etmişti. Ailesine, ülkesine ihanet eden buraya sadık olur muydu? Panzehri vermesem ne olurdu? Bu aptalın ölümüne göz yumabilirdim. Ükhel'e bir kuzgun kanı sunarak onun takdirini kazanırdım. Bu asalak herifin aramıza sızması bir hataydı. Beni dinlemeyeceklerini biliyordum. Ölümüne karar verirsem iyice gerilecektik. O zaman şu anki anı iyice kullanmalıydım. Sonuçta ölümü ve yaşamı benim elimdeydi.
Sinsi bir gülümsemeyle "Madem bizim yanımızdasın, savaş konusunda bize de yardım et. Paran burada geçmiyor." dedim.
Abim "Tamayr, bunun için vakti var mı? Baksana kan içinde!"
"Vakti var, abiciğim. Evet, Andrej seni dinliyoruz."
Andrej gülmüştü. Bir kez daha kan kusmuştu. Nefes nefeseydi. Bize bakarak "Aspanza artık sizinle değil, size ait tüm sırları sattı. Üstelik babam onu kışkırttı. Galyza'ya savaş açacak dolaylı yoldan da size açmış olacak." dedi.
"İşte şimdi Azinizar da yaşamayı hakkettin, Kuzgun Prens. Rohit, onu panzehirle buluşturur musun? Çok kanlı!" dedim ve şişeyi Rohit'e verdim.
Rohit Andrej'e panzehri içirmişti. Andrej rahatlaması, daha rahat nefes alıyordu. Baygın bakışlarında rahatlama vardı. Son itirafıyla bir tehlikenin farkında olmuştuk. Bunu söylemişti. Yine de ona güvenmeyecektim. Ailesine ihanet eden bir insan herkese ihanet edebilirdi. Abim bana bakarak "İyi iş çıkardın, Tamayr. Senin sayende bu mesele çözüldü. Üstelik fazlasını kazandık." dedi.
Gülümseyerek "Artık onu babasına teslim edebiliriz. Baba oğul kavuşması için sabırsızım!" dedim. Abim ise gülmüştü.
Zindanlardan çıktıktan sonra günlük Balbina sorgum için onu koruyan askerlerin liderini bulmuştum. Her şeyi anlatmıştı. Ters bir durum olmaması sevindiriciydi.Her şey yolundaydı. Her şey yolunda gidiyordu. Bunun için Amidral'e bir mum adamam şarttı. Bozulmaması içindi. Mutluluğumuz adına çabalarım fazlaydı. Bunun için içimdeki karanlıkla kucaklaşmıştım. Bundan korkmamıştım. Bir insan kendi içindeki karanlığı bastırırsa er yada geç o karanlık onu ele geçirirdi. Gerektiği yerde karanlık yanı kullanmalıydı. Başarı için gerekli ise korkusuzca yapılmalıydı. Bugün olduğu gibi. Andrej'i konuşturmak için sert davranmış olabilirdim ama sonuç kusursuzdu. Andrej burada kalmayı hakketmişti ayrıca daha fazla bilgi vermişti. Dost görünümlü düşmanımızdan haberdar olmuştuk. Beni düşündüren şey bunun bir bedeli olacak mıydı?
Bedeli olursa korkusuzca öderdim. Sonuçta denge korunmalıydı. Aydınlık ve karanlık, ikisinden biri fazla olmamalıydı. Bu bedel sadece benden alınmalıydı. Sevdiğim birisi benim bedelimi öderse işler değişirdi. Yapacaklarımın sınırı yoktu. Bunu biliyordum. Ailem bana sınırsızlığı öğreterek hayatımın en büyük iyiliğini yapmıştı. Yolumda ilerlerken sınırsızlığı bilerek ilerliyordum. Taht, hükümdar olmak gibi heveslerim yoktu. Asla da olmamıştı. Abimin benden daha başarılı olacağını biliyordum. Bu ülkeye onun gibi birisi lazımdı. Cesur, kendinden emin ve ailesini bir arada tutabilecek bir lider. Ben onun gölgesinde kalıp onun adına karanlık işler yapabilirdim. Bunu yaparken asla korkmazdım. Benim görevim zaten buydu. Gölgede kalıp gölgelere karışmaktı. Hayatın bana biçtiği role isyan etmeyecektim.
Akşam yemeğinde neşe, hüzün ve öfke birlikteydi. Neşeyi ve hüznü sağlayan Prens Arnav ve Andrej idi. Baba oğlun buluşması hem insanları üzmüştü hem sevindirmişti. Prens Arnav ilk başta kızsa bile oğlunun varlığı bu kızgınlığı yok etmişti. Ben ise hiçbir şey hissetmiyordum. Andrej'e güvenmiyordum. Ülkesine ve ailesine ihanet eden, nankörce davranan bunu her yerde yapardı. Andrej'e karşı her daim dikkatli olacaktım. Keşke ölebilseydi, bunu çok istiyordum. Onu buraya gelmesi bize sorundan başka bir şey sağlamayacaktı. Larastka vatan hainini isteyecekti. İstememiş olsa bile ülkemiz ona hoş gözlerle bakmayacaktı, onun bir kuzgun olduğu söylenecekti. Burada babası gibi olamayacağı açıktı. Keşke ailemde bunu görebilseydi.
Yemekteki öfkenin nedeni ise Kraliçe Naomi idi. Annemin meşhur öfkesine bir kez daha şahit olmuştuk. Yarın meclisin ilk konusu bu olacaktı. Annem öfkeyle "Kral Jayce gerçek bir Kuzgun Kral. Ondan nefret etmem için bana sebepler veriyor." dedi. Sinirle önündeki eti kesmeye çalışıyordu.
Babam "Jayce her zamanki Jayce, Dara. O, ne zaman değişti ki? Burada da aynıydı, Kantre'de de aynı." dedi. Şarabını yudumlamıştı. Onun bu sakinliğine hayrandım. Annem öfkeden delirirken o sakin kalabilen tek insandı."Kendine yakışanı yapıyor. Şimdi yapmamız gereken bizim bir adım öne geçmemiz."
"Bu yaptıklarının bedelini ödeyecek, acınası bir zavallı olacak. Tarih onu Kaybeden Kral olarak anarken ben güleceğim!"
"Bundan hiç kuşkum yok."
Andrej annemle babama bakmıştı. Sakin bir sesle "Kral Jayce, bu savaşı kaybetmek istemiyor. Onun en büyük korkusu. Savaşı kazanabileceğine inanıyor ama sizin meşhur sönmeyen ateşiniz bu durumu değiştirebilir." dedi.
"Kral'ın bu ateşle ilgili düşüncelerini biliyor musun? Madem her şeyi anlattın, bunu da söyleyebilirsin."
"Korkuyor. Tek kelimeyle söyleyebilirim. Sonuçta kontrol edemediği bir şey. Bunun nasıl sonuçlar getireceğini bilememek onu korkutuyor."
Prens Arnav "Emin misin? Jayce'i tanıyorsam o kolay kolay bir şeyden korkmaz."
"Baba, sen kardeşin olan Jayce'i tanıyorsun. Masum olduğu yılları biliyorsun. Fakat o değişti. Senin tanıdığın kişi ile şu anki kişi aynı değil. En basiti seni benden ayırdı. Bunu kardeşin yapar mıydı?"
"Bunu yaptı çünkü onu zorla Esla'ya gönderdim. Asla bunu istemedi, kapımda ağladı geceleri biliyorum. Annemin baskısı yüzünden aldığım karardan dönemedim. Jayce ise bunun karşılığı olarak beni sürmekle yetinmedi, seni benden aldı. Üstelik kendi saltanatı için seni kendisi yetiştirirse sorun olmayacaktı."
"Bunu yaptı ama beni hayatımı mahvetti. O saray beni asla sevmedi, piç olarak aşağıladılar. Benim görüşlerime önem verilmedi."
Annem "Loya seni çok seviyordu, buraya geldiğinde buna şahit oldum. Onun sana diğerleri gibi davrandığını düşünmüyorum. Onun anaç yapısına ters."
Andrej duraksamıştı. Bir hüzün bakışlarında oluşmuştu."O, beni sevdi ama sevgisi korumadı. Beni saraydan sürerken bunu hiç umursamadı. Ona kırgınım. Bir anne evladından ayrılmak nasıl isteyebilir?"
"Bir anne, evladını ölümden korumak için her şeyi yapar. Gerekirse onu saklar, terk eder. Yaşadığını bilmek onun için yeterli olur. Bu onun yüreğinde acı olsa bile yaşadığını bilmek ona yeterli gelir."
"Zaten beni o doğurmadı, ben onun için bir yüktüm. Kral Jayce ve benim aramda kalmasına artık gerek yok."
"Anne olmak için doğurmak, şart değil. Her doğuran kadın anne olamıyor, Andrej. Bir kadını anne yapan hisleridir. Çılgınca sevmesidir. Loya seni doğurmadı ama kendi evlatlarından asla ayırmadı. Sana sevgisini sundu. Ona annem değildi zaten düşüncesiyle yaklaşman benim için çok üzücü. Kendimi Loya'nın yerine koyamıyorum. O, bu sözleri duysa canı acırdı."
"Hayır, üzülmezdi. O sizin gördüğünüz gibi bir kadın değil."
"Annen olan Loya ile hükümdar olan Loya'yı ayrı tutamaman çok acı. Ah, her neyse! Tüm bunlar geride kaldı, Andrej. Umarım aradığın huzuru Esla'da bulursun. Burası Kantre gibi değildir. İnsanlar arkadan konuşmaz, gerçeği direk yüzüne söylerler. Burada bir hata yaparsan kimse seni savunmayacaktır, bedelini ise acı bir şekilde ödemek zorunda kalırsın."
"Uyarınızı dikkate alacağım, Kraliçe Dara." dedi. Şarabını yudumladıktan sonra gülümsemişti."Kantre'de siz ve eşiniz hakkında çeşitli efsaneler var. En komik olan ikinizin kara büyücülükle uğraştığınızdı. İnsanlar ne diyeceklerini şaşırıyorlar."
Babam gülerek "Belki de doğrudur. Geceleri büyülerle Kantre'yi lanetliyoruz, tavsiye ederim." dedi. Andrej şaşkınca bakında masadaki herkes gülmüştü. Bu onu daha çok germiş, ne diyeceğini bilememişti.
Prens Arnav "Andrej bu şaka, sakin ol." dedi. Oğlunu bu şekilde sakinleştirmişti.
Yemekten sonra Andrej ile biraz daha sohbet etmiştik. Herkes onu merak ediyordu, onu ölçmek istiyorlardı. Buna göre bu sarayda yerini alacaktı. O nasıl hisssediyordu? Bunu çözememiştim. Zamanla yerini alacaktı. Bizden birisi olacağına inanıyordu. Saf düşünceye gülesim geliyordu. O ne kadar isterse istesin bizden birisi asla olamayacaktı. O burada yetişmemişti, burada büyümemişti. Kendi babasına bile insanlar ilk başta mesafeliydi. Bu mesafeyi babam bozmuştu, onu o aramıza katmıştı. Şimdi bunun aynısı Andrej için olacak mıydı? Ben yapmazdım. O zamanlarda Larastka bu kadar ciddi bir sorun değildi. Şimdi büyük bir sorun iken bu güvenmediğim adam neden gel bizimle ol diyeyim ki? Bize olan en ufak kızgınlığında ülkesine yardım edebilirdi. Ah, Andrej! Burada ciddi bir sorundu.
Sabah güzelce uyanmış, toplantı için yerimi almıştım. Abimin yanındaydım. Benim yanıma ise Yabgun gelmişti. Saranzay da yeterince büyüdüğünde bizimle olacaktı, buna inanıyordum. Annemle babam geldiğinde onlara bir kez daha hayran oldum. Gerçek bir kraliyet çifti olmaları göz kamaştırıcıydı. Bugünkü konu ise Aspenza ihanetiydi. Öfkeli kalabalık öfkesini cömertçe kusuyordu. Larastka'ya nefret ise fazlaydı. Başımıza gelenlerden tek sorumlu olan onlardı. Bunun bedelini ise ağır ödeyeceklerdi. İlk adımı biz atacaktık. Bunun için Galyza'ya askeri malzeme göndermeye karar vermiştik. Asker göndermek bu zamanda tehlikeliydi.
Fakat bu durum yeni bir sorun ortaya çıkarmıştı. Malzemelerin sorumlusu kim olacaktı? Herkes öne çıkıyordu, bunun için hevesleri fazlaydı. Oysa bu görev benlikti. Çevremdekileri ikna edecektim. Bu konuda kendime güveniyordum. Söz almak için elimi kaldırdım, annem söz hakkı vermişti. Ayağa kalkmıştım."Saygıdeğer anneciğim ve babacığım. Galyza'yı uyarmak ve onlara askeri malzeme götürmek sorumluluğuun ben almak istiyorum. Hatta onların savaşlarında yer almalıyım." dedim.
Annem "Tamayr! Bu görevin tehlikeli olduğunun farkında mısın?" dedi. Gözleri irileşmişti, dudakları incelmişti. Yırtıcı bir kurda benziyor desem yalan olmazdı."Sen bu savaşa karışmayacaksın, tıpkı kardeşlerin gibi."
"Anne, biz bu savaşa dahil olduk. Doğdumuz andan itibaren kanımızla bu savaşa bulaştık. Bizi uzak tutamayacağının farkında olman gerekir. Üstelik Galyza'ya yanında olmamızı hissettirmemiz lazım. Herhangi bir saraylı bunu hissettiremez fakat ben bu aileden birisiyim. Aileden birisi giderse dostluğumuzun kuvveti anlaşılır."
Babam "Tamayr'a katılıyorum, Dara. Bence de giden kişi o olmalı."
Annem "Talayer! Bunun tehlikeli olduğunu biliyorsun. Arsulay'ın başına gelenleri hatırla. Larastka onları avlamak istiyor."
"Bu sefer her şey farklı olacak. Arsulay'dan dersimizi almadık mı?"
"Anne, artık büyük adımlar atmanın zamanı geldi. Bunun farkındasın, yazdığın mektupla gösterdin. Bırak, bu büyük adımları bizlerde atalım."
Annem "Benim tek zayıf noktam, ailem. Sizleri korumaya çalışarak kendimi güçlü kılıyorum. Bunu neden anlamak istemiyorsun, oğlum?"
"Endişelenmene gerek yok, farklı olacak. Emrimizdeki herkes beni koruyacak. Galyza da aynısını yapacaktır. Endişelerin boşuna."
Karran Amca elini kaldırmıştı. Anneme bakarak "Kraliçe endişelerinizi anlıyorum, bir Daichin Rahibi olarak Prens'in koruması olarak yerimi alacağım." dedi.
Annem "Demek Tamayr'ın önerisini onaylıyorsun, karşı çıkan kimse yok mu?" dedi. Ona bakan yüzlerde destek arıyordu, aradığı destek yoktu."Gerçekten bunu mu düşünüyorsunuz?"
Abim "Anne, kardeşim benim gibi olmayacak. Ben sizden gizlice gittim, tedbirsizce davrandım. Kalabalık bir şekilde gitseydim her şey farklı olurdu. Kardeşimi bu konuda destekliyorum. Galyza'daki savaşta yer alırsa Galyza'nın sonsuz sadakati bizimle olur. Aileden biri gibi hissedecekler."
"Onlarla yeterince aile olmadık mı? Daha fazla samimiyete gerek var mı?"
"Kazanmak için buna mecburuz. Kazanmak için her türlü tehlikeye sadece sen ve babam değil, ben ve kardeşlerim de karşı olmalıyız. Bu savaşta biz varız."
"Sizleri kaybetmek istemiyorum, sizleri korumak istiyorum. Siz ise tehlikeye çekilmek için yarışıyorsunuz." dedi. Duraksamıştı."Sizleri kaybetmeye dayanamam, bu beni çıldırtır." diye fısıldadı.
"Anne, bizi asla kaybetmeyeceksin. Buna söz veriyorum."
"Lütfen, izin ver. Senin emrini çiğnememe izin verme, bunun için görevlendir." dedim.
Babam annemin elini tutunca annem ona bakmıştı.Gülümseyerek "Bence hiçbir şey olmayacak. Tamayr'ı koruyacak kadar güçlüyüz." dedi. Annemin elini öpünce annem gülümsemişti.
Annem "O zaman Tamayr sen Galyza'ya gideceksin, onlara yardımı ileteceksin ve Aspenza ile olan savaşlarında destek olacaksın."
"Annemin en doğru kararı alacağını biliyordum. Bu kararından asla pişman olmayacaksın. Ben sağsalim buraya döneceğim." dedim. Annemin gözlerine baktığımda derin korkusunu gördüm. O, gerçekten bizleri kaybetmekten korkuyordu. Bizi kaybederse ne olurdu? Bunu düşünmek bile istemiyordum.
Toplantıdan sonra yolculuğum hazırlıklarıyla ilgilenmiştim. Yanımda Karran Amca vardı. Onun benimle gelmesi iyi olacaktı. Dövüşte gerçekten ustaydı. Daichin'in rahibi olduğunu kanıtlıyordu. Eğer başıma bir şey gelirse beni korurdu. Galyza'ya asker kıyafetleri, yemek, ilaç gibi şeylerle beraber sönmeyen ateşi de götürecektik. Savaşı kazanmasını sağladığı gibi bu ateşin gücüne inançları daha çok olacaktı. Bu ateş doğru amaçlarla kullanılırsa mutlak zafer demekti. Peki kötü amaçlarla kullanılabilir miydi? Bu ateşle şehirler kül olurdu, insanların kemikleri kömürleşirdi. Yakılan şehrin toparlanması yıllar alırdı. Korkunç bir düşünceydi. Eh, bunu yapacak kadar deli olan birisi çevremizde olmadığı için şanslıydık. Esla'yı bu ateşle yanarken düşünemiyordum. Annemin anlattığına göre Dranil Esla'yı yıkmak istemişti. Yıkılan bir şehre ve kemiklere hükmetmesini istemişti. Gerçek bir zalimlikle delilik örneğiydi.
Galyza ve Aspenza arasındaki savaşta yer alacaksam bu ateşin kontrolü bende olmalıydı. Yanlış sonuçları önlemek içindi. Bu isteğimin yerine geleceğinden de emindim. Bunun için belirli askerler de seçmiştim. Sönmeyen ateşi istiyorlarsa kontrolün ben de olmalarına izin vermeleri gerekecekti. Birkaç gündür bunun için uğraşıyordum, buna değmeliydi. Her şey kusursuz olmalıydı. Ayrıca yeni bir yer göreceğim için heyecanlıydım. Abim Valhares'e gittiği için memnundu. Farklı şehir, farklı ülke ve farklı insanlar görmek başka bir deneyimdi demişti. Bu deneyimi yaşayacağım için memnundum.
Son kez gidecek malzemeleri inceliyordum. Yanımdaki asker bana Balbina'nın geldiğini söyleyince bırakmıştım. Tatlı sevgilime benimle beraber Galyza'ya gel demiştim ve cevabı için sabırsızdım. Galyza'yı görmek onun da hakkıydı. Biz tabii orada evlenmezdik ama bu değişikliğe ihtiyacımız vardı. Üstelik onu burada tehlike içinde bırakmak istemiyordum. Benimle olursa tehlikeden korunurdu. Ben yok iken başına bir şeyler gelirse dayanamazdım. Güvende olmasını istiyordum. Bu şarttı. Umarım beni bu konuda yormazdı.
Ufak çalışma odamda buluşmuştuk. Balbina babamın çizdiği son portreme bakıyordu. Sarı saçları beline kadar geliyordu. Mavi pelerinini çıkarmamıştı. Bu şaşırtıcıydı. Kısa bir ziyaret için mi gelmişti? Buna gerek yoktu. Haber gönderseydi ben onun için gelirdim. Balbina dediğim zaman bana dönmüştü. Yüzü donuk olsa da bakışlarında öfkeyi görüyordum. Ona doğru adım atıp "Ne oldu, Balbina?" dedim.
Balbina öfkeyle "Birde bunu soruyor musun? Şaka yapıyor olmalısın, Tamayr. Evimin çevresini bir orduyla kapla, beni izlet sonra da ne oldu diye sor!" dedi.
"Ah, şu mesele! Hayatın için almam gereken bir önlemdi. Düşmanlarımız fazla ve bizim canımızı nasıl acıtacaklarını çok iyi biliyorlar. Benim ölümüm benim için önemsiz ama senin ölümün, ailemin ölümü her şeyden daha önemli."
"Bunu bana diyebilirdin, saklamana hiç gerek yoktu. Üstelik ben kendimi yeterince koruyorum, Nasliza'nın askerleri de bunu sağlıyor. Bunları bilirken paranoyaya kapılmak ne oluyor?"
"Seni korumak için yaptım, bunu deseydim yine karşı çıkacaktın. Nasliza'nın askerleri beni koruyor diyecektin. Beni buna sen mecbur bıraktın."
"Kendi kafanda kuruyorsun ve benim ona uymamı bekliyorsun. Öyle mi? Ben senin kuklan değilim, bu zamana kadar kimsenin kuklası da olmadım."
Ona doğru gelmiştim."Senin iyiliğini düşünmem ne zamandır hata oldu? Ne zamandır paranoyalık oldu? Benim bu konuda tek hatam sana sormadan yapmamdı. Pişman mıyım? Hayır! Beklediğim tepkiyi vererek beni haklı çıkardın."
"Bencilsin!"
"Bencil değilim, sevdiğim insanın iyiliğini düşünüyorum."
Kollarını kavuşturmuştu. Alaycı bir sesle "Beni neden Galyza'ya çağırdığın belli oldu. Süs bebeğine bir şey yapmasınlar istiyorsun. Oysa ben güzel yerler göreceğimiz için çağırdın sanıyordum." dedi. Sinirden gülmüştü."Ne kadar safmışım!"
"Saf değilsin. Ana amacım seninle güzel vakit geçirmekti, yeni yerler görelim istiyordum. Ayrıca seni korumuş olacaktım."
"İstersen beni bir kafese sok, daha mutlu olursun!"
"Balbina, beni yoruyorsun. Senin iyiliğini istiyorum, seni sevdiğim için. Sana kötü bir şey olursa ben ben olmam. Kendimi biliyorum. Bunun için senden bir şeyler sakladım, buna kızdın ama gerek yok."
"Hala kendini savunmaya devam ediyorsun, şaka gibi. Hatanı kabul etsen de kibrin ve bencilliğinden pişmanlık duymuyorsun. Nesin sen? Şımarık bir çocuk mu? Kusura bakma ama senin bakıcın veya annen olup her dediğine tamam diyemem."
"Çok abartıyorsun!" diye bağırdım.
Hırçın bir sesle "Abartmıyorum. Gerçeği söylüyorum." dedi.
Dudaklarımı birbirine bastırdım, elimi sıktım. Sakin kalmalıydım. Bir süre ikimizde sakin kaldık. Sakinleşmemiz şarttı. Derin bir nefes aldıktan sonra "Galyza'ya gelecek misin?" dedim.
"Yaptıklarına rağmen soruyor musun? Beni izlet, gözlet, peşime adam tak sonra Galyza'ya geliyor musun diye sor. Hiçbir şey olmamış gibi."
"Sorabilirim çünkü sen bu ufak sorunu ciddiye almıyorum."
"Gelmiyorum! Seninle bir yere gelmekten ise kendimi eve kilitlerim, orada daha güvenli olurum. Beni peşinden sürükleyerek güvende tutamazsın. Sonuçta sen ölüm getirensin. Yasher'in karanlığından bir parçasın."
"Benimle nişanlısın, biliyorsundur."
"Ben yeterince biliyorum. Her şeyin farkındayım. Tüm tehlikelere rağmen, savaşa rağmen seninleyim. Ben ölmekten korksaydım seninle olmazdım. Sen bunun farkında değilsin. Bu beni çok kırdı. Bu daha büyük bir sorun bence."
"Seni tüm tehlikelerden korumak istiyorum." diye mırıldandım.
Balbina kafasını iki yana salladı. Buruk bir tebessümle "Bunu yaparken kalbimi de kırıyorsun. Buna değmez, Tamayr. Sana iyi yolculuklar dilerim. Umarım Galyza'nın tadını çıkarırsın ve savaşta başarılı olursun." dedi. Bana omuz attıktan sonra odadan çıkmıştı.
Sinirle bağırmış, masamın üstünü dağıtmıştım. Bu ikimizin iyiliği içindi. Bunu nasıl göremiyordu? Ufak bir sorunu bu kadar abartmaya hakkı yoktu. Kalbi kırılan tek o değildi. Ben de incinmiştim. Yaptığım şeyin onun iyiliği için olduğunu görmüyordu. Bencillikle suçlanmıştım. Ah, böyle olmamalıydı. Esla'daki son günüm bu şekilde olması berbattı. Oysa her şeyi farklı hayal etmiştim. Balbina ile farklı bir deneyim olacaktı. Her şey mahvolmuştu. Parmağımdaki yüzüğün çıkmadığı için kendimi şanslı hissetmeliydim.Şimdi bu ufak sorunu bir süre düşünmemeliydim. Odaklanmam gereken Galyza idi ve savaştı. Oradan mutlak bir zaferle dönecektim. Bu bağımsızlık yolunda ilk adımımız olacaktı. Aspenza devrilecekti, sönmeyen ateşin gücü hissedilecekti.
♔
♔Tamayr'ın Andrej düşünceleri için yorumunuz nedir? Sizce haklı mı?
♔Andrej'in sorgulanmasında Tamayr'ın yöntemi doğru muydu?
♔Tamayr'ın Galyza yolculuğu nasıl olacaktır? Sizce başarı sağlayacak mı?
♔Tamayr-Balbina tartışmasında haklı olan kim? Tamayr-Balbina ilişkisi için düşünceniz nedir?
Bir dahaki bölüm Arsulay olacaktır. Sevgilerle! Ve hızla gelecektir! Pc me kavuştum. :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top