Ölüm Ağı♔
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
BİLDİRİM GELMESİ ADINA BÖLÜMÜN YAYINLADIKTAN SONRAKİ GÜN BİR ÖNCEKİ BÖLÜMÜ GÜNCELLİYORUM, BİLGİNİZE!
Bölüm Şarkısı: Zack Hemsey - "The Way
Yayınlanma Tarihi: 14.09.2020(23:58)
İyi Okumalar!
♔
Larastka Krallığı - Kantre - Ulu Saray
Loya -Yaş:46
İnsan hayatı gerçekten çok garipti. Dün var olan bugün yoktu. Gidenin boşluğu asla dolmazdı, kimse gidenin yerini almazdı ama hayat ilerlerdi. İlerlemesinin nedeni de çok basitti. Yeni yaşamları yeşertmek içindi. Yeni yaşamlar yeşerecek, nefes alacaktı ve kayıp giden hayatın izi hep kalacaktı. Yaşayanlar ise ilerlemek zorundaydı. Boşluğa bakıp kalınırsa ilerleyiş olamazdı. Bu mümkün değildi. Kendi hayatımda bu olmuştu. Birçok ölümle karşılaşmıştım ve her seferinde ilerlemeyi bilmiştim. İnsanlar ölmüştü, ben ise yaşıyordum. Yaşıyorsam ilerlemeliydim. Ölenle asla ölünmezdi. Bu olacak olsaydı herhalde annemle ölmüştüm. Onun ölümü beni çok sarsmıştı. Dayımla karşı karşıya gelmeme neden olmuştu.
Elimde işlediğim mendile baktım. Gül motifinin yanında kurt motifini işlemiştim. Yanlışlıkla elime iğne batırında parmağımı ağzıma götürdüm.Kurt motifinde gözüm takılı kalmıştı. Aklıma Ayashri gelmişti. Zavallı Ayashri. Hayalini göremeden ölmüştü. Özgür bir dünya istiyordu, bunu elde etmişti ve kısa süre sonra hayattan koparılmıştı. Jayce bunu yapmıştı. Bu konuda ne yapmam gerektiğini hiç bilememiştim. Ayashri'ye üzülmüştüm, Jayce'e kızmıştım ama Larastka adına bu kızgınlığımı bastırmıştım. Destek olmam gereken zamanda sırtımı dönemezdim diye düşünmüştüm. Larastka için diye diye birçok şeye katlanmıştım. Bu hataya göz yummuştum. Bunun bedellerini ise şimdi ödüyordum. Doğduğum topraklar, orada dost olarak bildiklerim bana küstü. Her şeyin bedeli olurdu. Larastka'yı tercih ettiğime göre bu riski görmem gerekliydi.
Ayashri gerçekten ölmemesi gereken bir insandı. Mevcut dengenin diğer zıt gücü oydu. Jayce buz ise Ayashri ateşti.Buz ateşi öldürmüştü. Bozulan dengenin yeniden kurulabilmesi için şu anki buzun ortadan kaldırılması gerekiyordu. Jayce'in ölüm riski vardı. Bu zamana kadar ölmemişti. Şaşırtıcı bir şekilde sağdı ama bundan sonrasının asla garantisi yoktu. İçten içe onu kaybedeceğime dair korkularım fazlaydı. Talayer'in boş duracağını düşünmüyordum. Vadim'in canını ustaca almıştı. Evsizlerin saldırısına uğradı denilse de açık açık güneyliler tarafından öldürülmüştü. Bu da yetmezmiş gibi mezar taşını kırmışlardı. Kantre'de yaşayan güneyliler onu sevmediğini göstermişti. Vadim'i öldürmeyi başaran Talayer Jayce'in de canını alabilirdi. Buna engel oluyordum. Mesela Jayce'i koruyan askerler artırılmıştı. Olası bir saldırı için bu mutlaka şarttı. Yemekler ise kontrol ediliyordu. Bunlar dışında başka ne olabilirdi, daha ne yapabilirdim?
Öksürdükten sonra kapım tıklandı. Gel dememle içeri Keila girmişti. Keila 3 senedir bizden kopuktu. Adeline'ın düğünü sayesinde yuvasına geri dönmüştü. Onu gördüğüm için mutluydum. O değişmişti. Güçlenerek geri dönmüştü. Hayatından da memnun gibiydi. Keila yanıma oturduktan sonra gülümseyerek "Anneciğim, bakıyorum bu küçük salondan çıkmıyorsun." dedi.
"Kafamı dağıtmak istedim. Yamuna yanımda yok, bildiğin gibi Vadim için yas tutuyor. Irene ise bugün saraya uğramadı, acil bir durumu olduğunu söyledi ama anlamadım. Ben de tek başıma vakit geçirmeye karar verdim." dedim.
"Ablam yanına uğramadı, sanırım. Doğru, yeni evli ve bunun tadını çıkarmak istiyor. Zavallım, evliliğinin ilk gününde bir ölüm haberiyle karşılaştı."
"Bugün Kantre'de olacaktı. Ona gitme dedim ama beni dinlemedi. Malum bu hastalık gittikçe yayılıyor. Mecliste bile kimi insanlar yoktu."
"Hekimlerimiz bir türlü bunun çaresini bulamıyorlar mı? Larastka hekimleri oldukça başarılıdır denilirdi ama başarı göremiyorum."
"Bilemiyorum, kızım. Gerçekten bu konu hakkında fikrim yok.Ne yapacağımı da bilmiyorum. Sarayın baş hekimi bu konuda çalışmalarını sürdürüyor ama başarı sağlayabilmiş değil."
"Babamın fikri ne?"
Derin bir nefes alıp kafamı iki yana salladım. Jayce'in fikri çok uçuk bir fikirdi."Babana göre bunu yapan Talayer. İnsanlarımızı zehirledi, bunun adı hastalık oldu. Çok uçuk bir fikir."
"Bu fikir gerçekten çok uçuk. Babam kuruntularına kapılmış olmalı."
"Kraliçe Dara'nın ölümü onu değiştirdi, kuruntulu bir adam yaptı. Duyguları dondu, düşünceleri sertleşti. Zamanında neden bu kararla savaştığını şimdi anlıyorum. Ayashri'yi öldürünce kendinden bir parçayı da öldürmüş oldu." dedim. Elimdeki mendili bırakmıştım. Canım mendil işlemek istemiyordu."Şimdi ise her şeyi Talayer'den biliyor. Keşke Talayer her şeyi geride bıraktım dese ama demiyor. O bu durumdan zevk alıyor."
"Sence Kral Talayer intikam peşinde mi? Babam haklı olamaz mı?"
"Talayer intikam istiyor ama bu intikamı masum insanlardan da almak istiyor mu, buna karar veremiyorum. O, Ayashri'den farklı. Daha tehlikeli, daha karanlık ama masum insanların canını alacak kadar katı bir adam değil."
"Anne, o adam Kahrar'ın yanmasına izin verdi. Asla eşini durdurmadı, karışmadı. Bana göre o adam Kraliçe Dara'dan daha deli. Bu yüzden bu intikam oyununa masum insanları katar."
"Düşmanıyla savaşırken düşmanına benzer. Babanla kimi zaman hükümdarların aptalca kararlarını masum insanlara ödettik. Şimdi aynı şey bizim başımıza gelirse hayatın acımasız bir oyunu derim. Gerçekten acımasız bir oyun. Yine de Talayer'in bunu yapmasına inanmak istemiyorum."
"Herkesi kendin gibi gördüğün için kaybediyorsun, biliyor musun? Herkes senin gibi olsaydı dünya çok farklı yer olurdu ama bu dünya kirli. İnsanların kalbi çürümüş, ruhları kararmış. Durum bu olunca herkes senin gibi olamıyor."
"Masumlara bir şey olmamalı. Gerçek suçlular cezalarını çekmeli." diye mırıldandım. Talayer'in de bunu düşünmesini istiyordum. Kalbi intikamla kararmaması gerekiyordu. Başına gelenler zordu. Bir oğlu ve bir eşi bir savaş uğruna kaybetmişti. Buna neden olanları cezalandırmak istemesi en doğal hakkıydı ama masumlar bunun bedelini ödemeli miydi?
"Babam da suçlu. Hatta katil olan kişi. Kraliçe'yi bizzat o öldürdü. Ne dilediğine dikkat etmelisin. Bize öğrettiğinin dışına çıkamazsın."
Dudaklarımı ısırdım.Keila haklıydı. Aile önemliydi, aile her daim birlikte olmalıydı.Larastka'nın güçlü durması adına tüm yanlışlara rağmen birlikte kalmalıydık."Babanızı korumak için elimden geleni yapıyorum. Ona bir şey olmayacak ama diğerlerine olabilir. Bu asla umurumda olmaz."
"Vadim Amca'nın ölümüne üzülmedin mi?"
"Üzüldüm ama bunu hakkettiğini düşünüyorum. Babanı şişirmeseydi şu an aramızda olurdu. Adaletin kılıcı onu öldürdü."
"Kraliçe Dara yaşasaydı şu an nasıl olurdu ki? Ben o kadının uslu duracağına inanmıyorum. Bizden nefret ediyor, ömrünü bu nefretle geçirmiş birisi."
"Talayer'in kız kardeşinin dediğine göre Smeryn'e yerleşecekmiş, her şeyi bırakıp. Biz onu öldürünce bu hayal gerçeğe dönememiş. Buna inanıyorum. Talayer Ayashri'yi dizginleyen tek güçtü. Şimdi ise Talayer'i durduracak birisi yok."
"Endişelenme, anne. Her şey yoluna girecek." dedi. Elimi tutunca ona gülümsedim. Gerçekten her şeyin yoluna girmesini istiyordum.
Keila ile biraz daha konuşmuştum. Onunla konuşmak iyi gelmişti. Farklı bir bakış açısı sunduğu gibi hatalı yanlarımı da görüyordum. Mesela herkesi kendim gibi düşünmem bir hataydı. Bu hatayı sürekli yapıyordum, akıllanmıyordum. Kaisra olayında da yapmıştım. Biraz daha erken davransaydım Aiden şu an yanımda olurdu. Bunu yapma nedenim insanların içindeki iyiye inanmakla alakası yoktu. Herkesin kalbini bilemezdim. Sorun herkesin benim gibi düşünebileceğime inanmamdı. Bu inancı kıramıyordum. Mantıklı olanı herkes göremiyordu. Bunun çeşitli nedenleri vardı. Kimileri kalplerindeki sese esir oluyordu, kimilerinin aklı farklı çalışıyordu. Herkes aynı değildi, bu önemli bir dersti.
Jayce haklı oldu diyelim. Talayer gerçekten Kantre insanlarını zehirliyordu, Vadim'i öldürtmüştü. Bundan sonrasında hedefindeki insanlar kimdi? Nasıl bir yol izlerdi? Üstelik yardım aldığı insan var mıydı? Yardım aldığı insan bana göre mutlaka vardı. Yoksa nasıl bunca şeyi başaracaktı? Örümcek ağını güzel örmüştü. Bir şekilde açık yakalamayı umuyordum. Açık yakalayamazsam Talayer Ayashri uğruna hepimizi katledecekti. Ailemi ve ülkemi korumak zorunda hissediyordum. Yaşamak istiyordum, yaşamak istiyorduk. Yaşam savaşında kimseyi tanımamak zorundaydım. Talayer için bu bir intikam oyunu olabilirdi. Benim için ise yaşam savaşıydı. Şimdi yapmam gereken bu örümcek ağını dağıtmaktı.
Yatak odama gittiğim zaman Jayce'i odamızda bulmuştum. Yatıyordu ama terslik vardı. Burnundan ve ağzından kan gelmiş haldeydi. Telaşla yatağa koştum. Jayce'in nefes alıp almadığını kontrol etmiştim. Evet, nefes alıyordu. Jayce diye fısıldadığımda o eşsiz mavi gözleri açılmıştı. Capcanlıydı, mükemmel mavilikteydi. O gözler bana baktığında dudaklarımı ağlamamak için ısırdım. O ise gülümsemiş, yanağımı okşamıştı. Hiçbir şeyin farkında değildi. Ne halde olduğunu bilmiyordu.
Jayce "Ne oldu?" diye fısıldadı ve öksürdü.
"Kan içindesin! Ağzından ve burnundan kan gelmiş." dedim. Şaşkınca bana baktı, doğruldu. Sonra elini ağzına götürmüş, kurumuş kanı görmüştü."Bu ne demek oluyor, Jayce?"
"Son günlerde yaşadığım üzüntüden olmalı. Korkma, saray hekimiyle görüştüm. Geçen gün burnum kanamıştı, hekimbaşı sayesinde durdu. Aşırı gerginliğe bağlı dedi, ağzımdan da kan gelebileceğini söyledi." dedi. Yataktan kalkmış, banyoya yönelmişti. Yüzünü yıkadıktan sonra geri dönmüştü. Onu bu halde görmek daha iyiydi. Yanıma oturmuştu.
"Bir an için kalbinin durduğunu sandım, çok korktum. Hiç anlamadın mı?"
"Anlamadım. Yemekten önce biraz uyumak istedim, kendimi yorgun hissediyordum. Derin uyumuşum. Seni korkuttuğum için özür dilerim." dedi. Yanağımı okşarken yaşlarım yanağımdan süzülmüştü."Korkma, ben iyiyim."
"Elimde değil, sevgilim. Bu yaşananlardan sonra her günümün korkuyla geçiyor. Sana ve çocuklarımıza bir şey olacak diye korkuyorum."
"Ben de korkuyorum. Düşmanımız bu sefer acımasız ve sinsi. Nereden saldıracağı belli olmuyor. İlk önce halkımın kanını akıttı, sonra Vadim'in. Tabii sen bana inanmıyorsun. Talayer'in Kantre halkını zehirlediğini düşünmüyorsun."
"Sana inanıyorum, sen haklısın. Talayer'i kendim gibi görmemem lazım. Canını acıtmak için her yolu deneyecektir. Onun ördüğü bu ağı bozmak lazım. Masum ise zaten özür dilerim."
"Bana inandığın için çok mutluyum, aşkım. Sonunda birisi benim deli olmadığıma inandı."
"Sen deli değilsin, sevgilim. Sen en başından beri haklısın. Talayer bu oyunu bir işkenceye çevirdi. Ülkemizin geleceği adına durdurulması gerekli." dedim. O bana sımsıkı sarılırken ben de gözlerimi kapattım.
Akşam yemeğine inmeden yatağın örtüsünü bizzat ben değiştirmiştim. Başkasına yaptırırsam bu kan lekesi hiç hoş olmayan dedikodulara neden olabilirdi. Kantre insanları dedikoducuydu. Kanlı örtüyü gece yarısı yakardım. Bu kan meselesi çözülmüş olurdu. Jayce'in uyuduğu kıyafetler de yakılacaktı. Bu kandan kimsenin haberi olmayacaktı. Evet, son günlerde Jayce çok gergindi. Bu gerginlik onu hasta ediyordu. Buna da çözüm bulacaktım. İlk önce Talayer'i durdurmalıydım. Onun bu intikam oyununa dur demem gerekliydi. Suçluları cezalandırmak istiyor olabilirdi ama benim ülkemin istikbali söz konusuydu. Jayce'i acı içinde kıvrandırmasına izin veremezdim.
Yemek oldukça sakin geçmişti. Adeline Kantre içinde gördüklerini anlatıyordu. Hasta olan insanlar farklı bir yere ayrılmıştı. Yayılması bu şekilde önlenecek diyordu. Bu konuda Adeline başarı sağlasa da başka tehlikelere karşı savunmasız haldeydik. Üstelik hastalık mı zehir mi bunu çözmem gerekiyordu. Zehir ise nasıl ulaştırılmıştı bunu bilmem gerekliydi. Larastka zehir konusunda gelişmiş bir ülke değildi. Bu konuda gerçek anlamda eksik bir ülkeydi. Bu açığımız kullanılıyordu. Bu açığı kapatmak için belki de kendi zehircilerimizi yetiştirmeye başlamalıydık. Güneyden hiçbir şeyimiz eksik değildi.Yeni bir döneme giriyorsak güçlü olabilmek adına her şeyi yapmak zorundaydık.
Sabah ise meclis en sonunda toplanabilmişti. Ronald yine yoktu. Onun yokluğu gerçekten garipti. Meclisin en çok konuşan üyesiydi. Tartışmalarda en ateşli taraf oydu. Şimdi koltuğu boştu ve sakin bir toplantı geçmişti. Toplantıdan sonra çalışma odama geçmiştim. Stanley'i ise yanıma çağırmıştım. Karşımdaydı. Onu seviyordum, Zeki bir adamdı, yetenekliydi. Aiden'in onu bana bırakmıştı ve şimdi en değerli ortağım olmuştu. Lord Jason ve Ronald gibi değildi. Bakış açısını geliştirebiliyordu. Bu onu ileride saygın bir devlet insanı yapacaktı.
Stanley "Kraliçem beni neden çağırmıştınız?"
"Stanley, bildiğin gibi Kantre çok zor günler geçiriyor.İnsanlar gizemli bir hastalık nedeniyle ölüyorlar. Bu da yetmezmiş gibi Vadim öldürüldü. Evsizlerin saldırısı denilse bile gerçeği herkes biliyor. Bu konuda bir şeyler yapmak lazım." dedim.
"Lord Vadim'in ölümü acı verici ama gerçek suçlular yakalandı, iddia edileni kanıtlayacak bir durum yok."
"Talayer'in bunda bir parmağı var, o bunu yaptırdı. Çok güvendiği bir katili gönderdi. Üstelik bu hastalık nasıl birden ortaya çıktı? İnsanlar hemen ölüyor. Bu da güneyin oyunu."
Kaşlarını hafifçe çatmıştı."Kraliçem biraz fazla kuşkucu değil misiniz? Her şeyin suçlusu onlar olamaz."
"Talayer'i tanımıyorsun. Ben de ilk başta senin gibi düşündüm ama parçalar birleşince olabilir diyorum. Aptal hükümdarların cezasını masum halk öder. Bizim zamanımızda yaptığımız şeyi şimdi o yapıyor. Ardından Vadim Ayashri'nin ölümünde büyük bir rol oynadı. Vadim ise şu an öldü."
"Kral'ın kuşkularını anlıyorum, bu ölüm onu çok sarstı ama sizi anlayamıyorum. Siz asla sarsılmamış gibi durdunuz, dimdik ayakta durarak bu ülkeye gerekli gücü o zamanlarda siz verdiniz. Fakat şimdi Kral'dan bir farkınız yok. Madem Kral Talayer bir intikam istiyor, neden Kral Jayce'e dokunmadı?"
"Çünkü çevresindeki herkesin acı çekmesini istiyor. Jayce'in de bunu izlemesini! Ah, Stanley gerçekten güneyi tanımıyorsun. Güney burası gibi değil asla da olmaz."
"Kral Talayer bunu yapacak güçte olması için burada yardım alıyor olması lazım.Fakat burada ona kimse yardım etmez. Büyük bir tehlike olduğunu herkes biliyor."
"Bu dediğinde haklısın ama insanlar satın alınabilir. Talayer her şeyi yapabilir. Bundan sonraki hedefi kim, onu bulmak istiyorum ama bilemiyorum. Kör bir noktaya atış yapmak istemiyorum."
"Sizin dediğiniz gibi düşünelim. İlk önce halkın sefaletini bize sundu, sonra Vadim'i öldürttü. Kral'ın canını yakmak istiyorsa sizin ve prenseslerin hayatı tehlikede."
"Bu kadar ileri gidecek kadar Jayce'den nefret ediyor olmalı. Fakat bizden önce birisi var, Stanley. Lord Ronald! Onun da Ayashri'nin ölümünde katkısı var."
Stanley omzunu silkmişti."Bu da ayrı bir seçenek. Fakat son iki gündür ablamın eşini göremiyoruz. Ters bir durum gerçekleşmiş olabilir mi? Ablamdan haber aldınız mı?"
"Almadım."
"Acaba sizin düşündüğünüz gibi Lord Ronald'a bir şey oldu ve ablam saraya uğrayamadı mı? Bu neden saklanılsın?"
"Şimdi bunu öğreneceğiz." dedim.
Kapımdaki askere hemen Irene'nin saraya gelmesini emrettiğimi söylemiştim. Dün yoktu, bugün de sarayda olmadığı açıktı. Şimdi nedenini öğrenecektim. İçim içimi yiyordu. Bu minik bir kurtçuktu ama güçlüydü. Ronald'ı da Talayer devredışı bıraktı ise sıra ben ve kızlarımdaydı. Bize ne yapacaktı? Bize nasıl bir şey uygun görecekti? Bizi öldürmesine izin veremezdim. Jayce acı çeksin diye bana kıyıyor olamazdı. Jayce'in sevdiği her şeyi elinden almak istiyordu. Buna dur demenin yolunu bulmak zorundaydım. Geç kalmıştım, gerçekten geç kalmıştım. Bu zamana kadar neden boş boş oturmuştum ki? Bunun cevabı da belliydi. Herkesi kendim gibi sandığım içindi. Şimdi ise böyle düşünüp dururdum. Eh, hala bir şeyler için geç değildi. Buna inanıyordum.
Kapı tıklanmıştı, gel sesimle içeri Irene girmişti. Koyu yeşil bir elbise giymişti. Sarı saçları saç ağıyla toplanmıştı. Yüzü solgun gözüküyordu. Saygıyla başını eğdikten sonra bana baktı. Zavallı bir hali vardı. Yorgun ve çaresizdi."Sana ne oldu?" diye fısıldadım.
Irene'nin dudakları titremişti, gözleri dolmuştu. Başını eğdikten sonra "Ronald hasta, majesteleri. Ben çok çaresizim." dedi. Tam çökecek iken Stanley onu tutmuş, yanına oturtmuştu.
Stanley "Ronald'ın neyi var, abla?"
"Kantre'de yayılan hastalığa yakalandı. Yatakta yatıyor, ateşi asla düşmüyor. Hekimimiz onun yanına bizi yaklaştırmıyor hatta evi değiştirin dediler. Ne yapacağımı bilemiyorum."
"Nasıl buldu, nasıl yakalandı?" dedim.
Ağlayarak "Bilmiyorum!" dedi.
Stanley bana bakarak "Kraliçem size hak vermeye başladım. Ortada büyük bir oyun var. Masum insanların tedavisi olmayan bir hastalıktan ölmesi, Vadim saldırıya uğraması ve Ronald'ın aniden hastalanması." dedi.
"Ne oyunu, neler oluyor?"
"Irene, şu an sana bir şey diyemem. Bu olayı ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi olur. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Hepimiz bir örümceğin avı olduk, ağına yapışık kaldık. Hepsi bundan ibaret." dedim.
"Lütfen, kurtarın! Bu ülkeyi, bu insanları, bu hanedanlığı kurtarın. Siz halkın kraliçesisiniz."
"Her şeyi yapacağım, her şeyi. Stanley lütfen hemen bu hastaları inceletmeye başlat. Zehir olduğuna dair bir kanıtımız olmalı."
Stanley "Hemen başlıyorum, efendim."
"Ben de sarayın baş hekimiyle görüşeceğim. Mutlaka yardımcı olacaktır. Hatta Irene baş hekimi sizin evinize de göndereceğim."
Irene ağlayarak "Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." dedi.
Stanley ve Irene odamdan çıktıktan sonra ben de baş hekimin odasına gitmiştim. Stanley'e güveniyordum mutlaka bir şey bulacaktı. Zehir olduğunu ispatlarsam Talayer ile pazarlık bile yapardım. Bu oyuna son vermek için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Ronald'ı da devredışı bıraktığına göre sıradaki hedefi ben ve kızlarımdı. Tanrım! Bunu yapacak olmasına hala inanamıyordum. Bir yanım gerçekten ondan şu an korkuyordu. İntikam ve kin kalbini kaplamıştı. Jayce'in acınası bir hale düşmesini istiyordu. Bunu başarmasına az kalmıştı. Bana ve kızlarıma da ulaşırsa Jayce gerçekten bir zavallı olurdu. Zehrinden korunmamız lazımdı ama o nasıl olacaktı ki? Ronald'a bile Talayer'in zehri ulaşmıştı. Burada ona yardım eden diğer insanları bulursam örümcek ağını dağıtmış olurdum.
Baş hekimin odasına girdiğimde içeride kimse yoktu. Yardımcıları da nerede olduğunu bilmiyordu. Masası karmakarışıktı. Yazıları okunmuyordu, anlamıyordum. Günlüğünü bulmuştum. Hastalarına dair olmalıydı. Tedaviler not almıştı, kimi hastalıkların da nasıl başladığı yazıyordu. Olası sonuçlar diye bir başlık vardı. O başlığın altında bu sayfanın hastasının ömrü boyunca felç kalacağı yazıyordu. Kapı açıldığı zaman defteri kapatmıştım. Baş hekim beni görünce tek kaşını kaldırmış, dikkatle bana bakmıştı.
"Hekimbaşı Dejan, ben de sizi bekliyordum. Nereye kayboldunuz?" dedim.
Dejan "Kantre'ye gitmem gerekliydi, majesteleri. Malum hastalık konusunda bilginiz vardır. Kendimde araştırıyorum ve hastaları gözlemliyorum. Bu yüzden saraydan ayrılmam gerekliydi."
"Kimseye dememişsin."
Gülümseyerek "Bildiğiniz gibi yerime göz diken birçok insan var. Kanımda yarı güney kanı olduğu için insanlar ciddiye almak istemiyor. Bunu onlara deseydim emin olun çarpıtırlardı." dedi. Eh, ona hak veriyordum. Azinizarlı olanlara hala bu saray nefretle bakıyordu.
"Seni anlıyorum ama bana iletebilirsin. Dejan, sana ve yeteneğine ihtiyacım var. Bildiğin üzere Kantre'ye bağlı küçük köylerde başlayan zamanla Kantre'ye, saraya sıçrayan bir hastalık söz konusu. Bu hastalık göründüğü gibi değil. Kocamın bir şüphesi vardı ve bu şüphesine hak vermeye başladım."
"Ne?"
"Bu bir hastalık değil, bu bir zehir. Masum insanlar zehirleniyor, buna dur demenin zamanı geldi."
Dejan alaycı bir bakış atmıştı. Yok artık der gibiydi ama bu düşünceye ben de inanıyordum. Deli gözüyle bakabilirdi, umursamazdım."Majesteleri sanırım fazla gerginlik size de yaramamış. Gerçek olmayacak şeylerden bahsediyorsunuz. Üstelik mesleğime yapılan bir hakaret bu."
"Sana hakaret etmiyorum, Dejan. Sen de güneyi biliyorsun. Orada yapılan zehirleri hiç incelemedin mi? Kimi zehirler hastalık gibi olabilir."
"Bunun olması için zehir ustasının gerçekten çok yetenekli olması gerekir. Böyle birini tanıyor musunuz?"
"Evet, tanıyorum. Bir zamanlar abi kardeşi gibiydik. Şimdi ise iki düşmanız. Onun sayesinde Kraliçe Kaisra'nın beni zehirlemesinden kurtulmuştum. O zaman da bu yeteneğini sergilemişti."
Dejan derin bir nefes almıştı. Bıkkın bakışları benim üzerimdeydi."Şimdi benden ne istiyorsunuz?"
"Senden istediğim bu hastalığa bir hastalık olarak değil, bir zehir olarak yaklaşman. Nasıl bulaşabileceğini, nasıl yayıldığını bul."
"Kraliçemin emrini büyük bir zevkle yerine getireceğim." dedi ve başını eğdi.
Karşısına geçmiştim. Dejan'ın bakışları yerdeydi."Dejan sana son bir şey daha soracağım. Jayce'in durumu iyi değil mi? Benden bir şey saklamıyorsun diye düşünmüyorum. Dün Jayce'i kan içinde buldum. Ağzından ve burnundan kan gelmiş, Adeline da babasının burnunun kanadığını görmüş."
"Endişelenmeyin, Kral'ın durumu iyi. Son zamanlarda yaşadığı gerginlik, her şeyi içine atıyor olmas ne yazık ki bedenine zarar veriyor. Kral'ın kullandığı bitki çayları artık ona iyi gelmediği için hafif ilaçlar veriyorum."
"İçimi rahatlattın. Onu sağlam tutmamız gerek, Jayce bu ülkenin başı."
"Merak etmeyin, her şey yoluna girecek."
"Çalışmalarının raporlarını bekliyorum, Dejan. Ayrıca Lord Ronald'ı da ziyaret etmeni istiyorum. Leydi Irene için bunu yapacaksın. İyi günler." dedim.
Odadan çıkmıştım. Jayce'in durumu hala içimi rahatlatmamıştı. Ayashri'nin ölümünden sonra değişmişti. Her şeyi içine atar olmuştu, duyguları yok gibiydi ama bu kadar zarar verebilir miydi emin olamıyordum. 47 yaşındaydı. Yaşlı diyemezdim ama çok genç değildi. Onu kaybetmek istemiyordum. O benim diğer yarımdı, kalbimdi. Onu tüm varlığımla seviyordum. Bu zamana kadar çok şey atlatmıştık. Yeri geldiğinde beni korumak adına kırmıştı. İçim bu konuda ona hala kırgın olsa da Jayce'e olan aşkım güçlüydü. Beni onun yanında tutan bu aşktı. Güç hırsı değildi. Güç hırsı olsaydı çoktan Jayce'den kurtulurdum, onun yaşamı için çabalamazdım. Kaisra değildim sonuçta. O güç için her şeyi yapmıştı, ben ise yapmıyordum. Kalbimin sesine her daim öncelik verecektim.
Jayce'i kontrol etmek için yanına gitmiştim. Rapor inceliyordu ve oldukça sağlıklı gözüküyordu. Mavi gözleri hayat doluydu. Gülümseyerek yanına oturduktan sonra beraber önümüzdeki raporları incelemiştik. Sonra ona bugün olanları anlatmıştım. Ronald'ın hastalanmasına şaşırdığı kadar üzülmüştü. Jayce Ronald'ın kimi davranışlarını onaylamasa bile onu seviyordu. Üstelik bu durumun da suçlusu Talayer idi. Jayce'e sıradaki hedefin olduğunu dememiştim. Dersem üzülecekti, kafaya takacaktı. Belki de çoktan bulmuştu. Bu durumda onu nasıl teselli ederdim, bilmiyordum.
Zaman su gibi akıp geçmişti. Hava güzelleşmişti. Kantre kar olduğu zaman da olmadığı zaman da güzeldi. Buradakiler kış insanı olduğu için karlı havaları daha çok seviyorlardı. Ben ise içten içe sıcakları havaları özlediğim için bahar ve yaz günlerini daha çok seviyordum. Sarayın bahçesinde bu güneşli günlerin tadını çıkarıyorduk. Yanımda Adeline ve Keila vardı. Ayrıca Yamuna da gelmişti. Tek kaldıkça deliriyorum diyordu. Maida ise sarayın bahçesinde Andrej'in oğlu ile oynuyordu.
Adeline "Hastalığın yayılması önlendi, anneciğim. En azından son on gündür tespit edilen hasta sayısı az."
Keila "Annemin başarısı sayesinde Kantre halkı kurtuldu."
"Henüz değil kızlarım. Hala bu hastalığın tedavisi bulundu, çevre köyler ölüyor. Sadece Kantre'de yayılması engellendi." dedim.
Yamuna "Lord Ronald hala iyileşmiş durumda değil. Zavallı adam konuşamıyor ve ayağa kalkamıyor. Hastalık onda bambaşka şekilde ilerlemiş."
Keila "İşte bu durumun hastalık olmadığının kanıtı. Zehirleniyoruz ve bu zehrin çözümü bulunamadı!"
Adeline "Baş Hekim, bu konu için çalışıyordu. Elbette çözüm bulacaktır. O çok yetenekli bir adam. Üstelik ben de artık bunun bir zehir olduğunu düşünüyorum."
Yamuna sinirle "Vadim'in katili kimse onun işi bu. Masumlar ölüyor!" dedi.
"Bu duruma dur denildi.Yakında çözümü olacaktır. Zor bir zehir olmamalı, panzehir üretilir. Bu da bize bir ders olsun. Hemen bizim de bu zehir konularını anlayacak birimimiz olmalı."
Keila alaycı bir şekilde "Ciddi ciddi bir zehir birliği mi kuracaksın? Çok saçma değil mi? Biz güneyli değiliz." dedi. Adeline ise soğukça kardeşine baktı.
"Kendimizi sürekli beğendiğimiz için bu duruma geldik. Birazcık düşmanlarımızın kullandığı yolu izleyelim. Böylece çözümü daha kolay üretmiş oluruz."
Yamuna "Biz mert dövüşen tarafız, Prenses Adeline. Zehirler sinsilerin işidir."
"Biz mert dövüşen taraf olsaydık bugün Kraliçe Dara yaşıyor olurdu. Biz namert tarafız. Bir hükümdarı haksızca öldürdük. Başka bir çözüm yolu var iken yaptık ve bu olanların nedeni bu."
"Kahrar halkını unutuyorsun, o masumların kanının bedeliydi. Adeline, sen gerçek Larastka kanı taşıyorsun."
"Ben bu kanı taşıyorum ama Azinizar kanı da taşıyorum. Haksıza haksızsın denilmeli. Aksi halde daha çok masum kanı dökülür. Şu an olduğu gibi."
"Vadim gibi." diye mırıldandı.
"Yamuna, Vadim masum bir adam değildi. Bugün onun başına ne geldi ise onun içinin çürümüşlüğü yüzünden geldi. Jayce'i kışkırttı, Larastka'yı kışkırttı ve Ayashri'yi öldürttü. Bunun bedeli elbette olacaktı. Vadim canıyla ödedi, bu konuda Jayce'den daha şanslı." dedim.
"Loya! Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Vadim seni savunmuştu, senin hep Jayce ile olmanı istemişti."
"Bunun için ona minnettarım. Beni en savunmasız anımda savundu ama bunun için onun yanlışlarını diyememezlik yapamam. Bu bana çok ters." dedim. Yamuna bana kızar gibi bakıyordu ama gerçeği demek zorundaydım."Gerçek bu, sen de kabullen."
Adeline "Üstelik Kraliçe Ayashri ablan değil miydi? Çok acayip geliyor."
Yamuna dudaklarını birbirine bastırmıştı.Adeline'a bakarak "Ablamdı ama bana hayat veren Vadim idi. Ablamın yanlışları yüzünden esir edildim, Vadim sayesinde kurtuldum. Dranil'in esiri olmak korkunçtu!"
"Kardeşlik bağınızın güçlü olduğunu düşünürdüm, yanılmışım."
"Ben de seni ablama hayran olarak görüyorum. Bu beni çok şaşırttı. Kral Jayce için bu durum bir işkence olmalı."
Sertçe "Yamuna acın seni delirtmiş olmalı oldukça mantıksız konuşuyorsun. Birincisi Adeline teyzesine hayranlık duyabilir, ikincisi bu durum Jayce'i alakadar etmiyor." dedim.
Keila "Annem doğru söylüyor. Kraliçe Dara'ya hayran olmak babamızı ilgilendirmiyor. Olanlar oldu."
Yamuna "Peki babanızın hüznünü göremiyor musunuz? Vadim onun için bir kardeşti." diye mırıldandı. Kendisini savunmak için her şeyi diyecekti, bu çok açıktı.
"Vadim'in hataları ülkeyi buraya sürükledi. Yamuna, Vadim'in savunulacak bir yanı yok." dedim.
"Bu kararı alan Kral Jayce idi. Bunun farkında mıyız? Vadim'in istemesi yeterli olsaydı şu an kral o olurdu. Vadim fikirlerini söyledi."
Acı bir gülümsemeyle ona baktım. Bu konuda haklıydı. Vadim fikirlerini söylemişti, Jayce de bu fikirlere katılmıştı."Bu konuda haklısın. Vadim farklı düşünseydi ne olurdu, bunu da merak ediyorum." dedim.
Maida anne deyince o tarafa baktım. Koşarak bize gelmişti. Korku dolu bize bakıyordu. Güzel gözleri endişeliydi. Maida "Anne, ben kendimi iyi hissetmiyorum." dedi ve kan kustu.
Maida diye bağırdım. Kızım dizlerinin üstüne çökmüştü. Onu kollarımın arasına aldım. O ise kollarımın arasında kan kusuyordu. Paniklemiştim. Hemen saraya dönüyoruz, hemen diye çığlık çığlığa idim. Maida saraya taşınmıştı, tüm saray hekimleri odasına toplanmıştı. Ben ise odanın dışında kanlı elbisemle yere çökmüş bekliyordum. Sırtımı duvara yaslamış gözlerimi kapatmıştım. Geç kalmıştım, lanet olsun ki geç kalmıştım. Maida'm, benim güzel kızım benim aptallığımın bedelini ödüyordu. Ne yapacağımı, ne hissedeceğimi bilemiyordum. Öfke ve hüzün birlikteydi. Örümcek ağını kontrol altına aldığımı düşünürken şimdi o ağ sevdiğim insanlara dolanmıştı.
Ne yapabilirdim? Talayer'e mektup yazsam bana asla dönmezdi. Bana kızıyordu. Oysa beni anlaması lazımdı. Ülkeme sırtımı dönemezdim. Ortada haksız bir durum vardı elbette. Ayashri ölmemeliydi. Bunu elimden geldiğince durdurmaya çabalamıştım. Durduramayınca da ülkemi ve ailemi birlikte tutmak için çabalamıştım. Ülke insanlardan önce gelirdi, bunu bana dayım öğretmişti. Bazı insanların hayatları ülkeler için feda olurdu. Ayashri'nin ölümünü de böyle görmüştüm. Yanlıştı ama arkamızda bırakmazsak ileriye bakamazdık. Peşimizden gelen bir lanetti ama atlatacaktık. Buna inanıyordum.
Jayce'i gördüğümde onun boynuna atladım. O da bana sarılmıştı, beni kendisine bastırmıştı. Ben ağlarken o her zamanki gibi hissizdi. Sadece iyileşecek, iyileşecek diye mırıldanıyordu. Onun bu dediğine inanmak istiyordum. Maida masum bir çocuktu. 16 yaşındaydı, daha bu hayatta bir şey görmemişti. Talayer bizi anlıyor olmalıydı. Onun da oğlu 16 yaşında ölmüştü. Maida da ölemezdi. Tanrım, lütfen onu koru, lütfen. Bir evladımı daha gömmek istemiyordum. Evlatlarım benim her şeyimdi. Bu kirli intikam oyununu bozmama yardım etmen için sana yalvarıyorum. Kalbimin sökülmesi bile şu anki durumdan daha iyiydi.
Maida asla uyanmamıştı ve daha kötü şeylerde olmuştu. Keila ve Adeline'da hastalanmıştı. Maida gibi değillerdi ama yataklarından çıkamıyorlardı. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bu zehrin saraya kadar girdiğine inanamıyordum. Beceriksizliğim yüzündendi. Kendimi suçluyordum. Tam kontrolü elime aldığımı düşünürken şimdi bu oluyordu. Talayer yine kazanmıştı, yine kazanmıştı. İlk önce halk, sonra Vadim ve Ronald derken şimdi de kızlarıma zehrini bulaştırmıştı. Sıradaki kimdi? Ben mi? Belki dururdu. Benim de acı çekmemi isterdi. Jayce'in yanında yanmamı arzulardı. Onu affetmeyecektim. Bu yaptığının bedeli olmalıydı. Ayashri ölmüştü işte. Bu olanları unutması gerekmez miydi? Bu savaşı uzatmamalıydı. Uzattı diyelim o zaman araya masum olan insanları katmamalıydı. Şimdi onun Ayashri ve Jayce'den ne farkı vardı?
Yatak odanın kapısı açılmıştı. Gelen Jayce idi. Çökmüş ve yorgundu.Kapıyı kapattıktan sonra bana bakıyordu. Bıkkın bir sesle "Maida uyutuluyor, Keila ve Adeline'da bugün uyutuldular. Fazla kan kustukları için bu kararı hekimler aldı." dedi.
Yaşlarım yanaklarımdan akarken "Her şey senin yüzünden." diye fısıldadım.
"Loya, beni suçlamanın zamanı değil. Birlik olmanın zamanı, birbirimize girersek düşmanlarımız sevinir." dedi ve dizlerimin dibine çöktü.
"Sen o kadını öldürmeseydin şu an bunlar olmazdı. Halkım acı çekmezdi, kızlarım karşımda olurdu. Her şeyin suçlusu sensin."
"Sevgilim, böyle konuşma, lütfen konuşma. Kalbimi acıtıyor."
"Senin kalbin var mıydı? Nerede, söyle bana! En başından beri buzdan birisiydin, bencildin. Her şeyini taşıdım, her şeyine katlandım ama şu an olanlara katlanamıyorum. Kızlarım ölüyor, ben bir şey yapamıyorum. Çaresizim!"
"Çaresiz olan sadece sen değilsin. Benim de canım acıyor, kalbim parçalanıyor. Kızlarımı o halde gördükçe ölmeyi diliyorum."
Derin bir nefes aldım. İçimdeki zehri boşaltmam lazımdı."Kızlarım ölüyor, Jayce. Benim kalbim acıyor. Lütfen, bir şey yap. Kral değil misin? Kuzgun Kral diyerek kendini övmüyor musun?"
"Ben bir şey yapamıyorum. Özür dilerim, yapamıyorum. Gücüm buna yetmiyor."
Acı bir kahkaha attım. Sinirlerim aşırı bozulmuştu. Hem ağlayıp hem gülebiliyordum."En yüksekte olan bizdik ama şu an dibi gördük. Söylesene Jayce, buna değer miydi? Ayashri'yi öldürmen tüm bu olanlara değdi mi? Ateş hançerini ona saplarken bu olanları gördün mü?"
"Onun kalbini hançerlerken bu olanları görseydim, dururdum. Talayer'in intikamını küçümseyerek hata yaptım. Şu an o bu oyunu kazanıyor. Sevdiğim herkesin acı çekişini bana göstererek beni ölmekten beter hale getiriyor. Bana kızmakta haklısın. Hepsi benim hatam."
"Aptal hükümdarların cezasını her daim masumlar öder. Talayer bize bunu öğretti ama bu kadarı fazla! Tam kontrolü elime aldığımı düşünürken aslında Talayer'in karşısında kukla olduğumu gördüm."
"Her şey geçecek, düzelecek. Bu konuyu ben çözeceğim. Talayer'in derdi benimle, sizinle değil. Size asla bir şey yapmaz."
Alaycı bir şekilde "Böyle dediğin adam halkını öldürdü, en yakın arkadaşını öldürdü, sarayın yetenekli siyasetçisini yarı ölü hale getirdi.Bunlar yetmezmiş gibi şimdi de kızlarımızın canını alıyor." dedim.
Jayce ayağa kalkmıştı. Bana soğukça bakarak "Ben şimdi Talayer'e mektup yazacağım veya ona ulaşmak için çabalayacağım. Kendisi mektuplarıma cevap vermiyordu." dedi.
Öfkeyle "Defol, git! Her şeyin sorumlusu olduğunu asla unutma. Eğer kızlarım ölürse seni asla affetmeyeceğim, Jayce. Bu sefer kesin kararım. Bana istediğini yap ama evlatlarım benden daha kıymetli. Onların ölümünden sen sorumlu olursun." bağırdım.
"Onlar benim de canlarım. Onlar ölürse katili ben olurum." dedi ve arkasını döndü.
Birden öksürmeye başladım. Elimi ağzıma götürdüğümde kan gelmişti. Aynı kan burnumdan süzülünce Jayce diye fısıldadım. Jayce bana dönünce gözleri iri iri olmuş, yanıma koşmuştu. Beni kollarının arasına almıştı. Ben ise kan kusuyordum. Tıpkı Maida gibi. Ciğerlerimin parçalandığını hissediyordum."Hayır, hayır!" dedim panikle. Kan kusmayı durduramıyordum.
"Loya, Loya'm! Hayır, olamaz. Ölemezsin, beni bırakamazsın. Lütfen, beni bırakma. Ben korkuyorum."
"Jayce ben ölmek istemiyorum." diye fısıldadım. Son bir kez kan kusarken Jayce askerler diye bağırdı.
Ben ise onun mavi gözlerine bakarken ona bağırdığım için pişman oldum. Son konuşmamız bu mu olacaktı? O bana bir şeyler diyordu ama anlayamıyordum. Talayer başarılı olmuştu. Jayce'i yapayalnız bırakmıştı. Sevdiği herkesi gözlerinin önünde eritmişti. Halkı, arkadaşları, çocukları ve eşi. Kalbini söküp almıştı ondan. Güzel bir intikam mıydı? Fazlasıyla! Tam anlamıyla Talayer'e yakışan bir plandı. Bundan sonra ne yapacaktı merak ediyordum. Hanedanlığı ortadan kaldırabilirdi. Belki Jayce bizi kurtarırdı. Bilemiyordum, düşünmek istemiyordum. Çünkü bu savaşta ben de yorulmuştum. Her daim Jayce'in yanında olmak beni yormuştu. Kalbim yorgundu. Ruhum yaralıydı. Jayce'in derin mavi gözlerine bakarak gülümsedim ve ağır basan uykuya teslim oldum. Bu uykuyla dinlenecektim. Ben her şeyimi Jayce'e vermiştim, bundan da asla pişman olmamıştım. Her daim onun kraliçesi olduğum için kendimle gurur duyacaktım. Ona âşık olmam benim en büyük zaferim ve yenilgimdi. Benim hikayemin özeti buydu.
♔
♔Loya'nın en büyük hatası sizce neydi? Talayer'i fazla mı hafife aldı yoksa onu kendisi gibi mi gördü?
♔Sizce tüm bu olanlar Talayer'in planı mı? Doğru bir plan mı? Onun planı ise kimden yardım alıyor veya yardım alıyor mu?
♔Adel, Keila, Maida ve Loya sizce kurtulacak mı? Jayce onları kurtarabilir mi?
♔Yamuna-Loya-Prenseslerin konuşması için düşünceniz nedir?
Bir dahaki bölüm Jayce olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top