O, Güçlü Bir Adam♕
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı:Atom Music Audio - Wanna Live | Trailer Music | Hybrid | Dark | Aggressive
Yayınlanma Tarihi 15.03.2020 (23:01)
İyi Okumalar!
♕
Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı
Ayashri
Kafamı duvara yaslamış, dışarı izliyordum. Güneş usul usul batıyordu. Yorgun, bitkin ve mutsuzdum. İçim acıyordu. Kendimi kimsesiz hissediyordum. Yapayalnız! Oysa ben tek başıma olmayı biliyordum ki! Ne ara birisine böyle bağlanmıştım? Can damarım olmuştu, bana hayat vermişti. Bana sen benim hediyemsin derken o benim evim olmuştu. Şimdi o yoktu ve ben evsizdim. Yapayalnız, evsiz birisiydim ve üşüyordum.
Haberi dün gece öğrenmiştik. Perişan halde gelen askeri grubu görünce içimde bir şeyler kopup gitmişti. Talayer'i görememiştim. Kanlar içinde gelen Nuyan'a koşmuş, Talayer nerede diye bağırınca yutkunmuştu. Cevap verememişti. Bir daha bağırmış, göğsünü yumruklamıştım ama cevabı vermektense sessiz sessiz ağlamıştı. Vadim ise beni durdurandı. Omzumdan tutmuştu. En acı ifadeyle bana bakmıştı ve saldırıya uğradıklarını demişlerdi. Talayer'in yaralandığını ve Jayce ile beraber ormanın derinliklerine kaçtığını söylemişti. Bunu derken acı çekiyordu. Hiçbir şey yapamadığı için diz çöküp af dilemişti. Sonrasını hatırlamıyordum. Loya'nın arkamda haykırışından sonra kendimden geçmiştim.
Aramaya gitmeyi istemiştim ama durdurulmuştum. Latika beni durdurmuştu ve Misha onu desteklemişti. Orada bir şey yapamayacağımı demişlerdi, burada kalıp sarayı yönetmeliydim. Aklım başımda değildi ki! Ruhum orada iken ben burada ne yapabilirdim? Yapabildiğim tek şey pencere kenarlarında durmak, dışarıyı izlemekti. Geleceklerini görmek istiyordum. Çok bir şey istemiyordum. Talayer'imi istiyordum. Evim olan adamı istemem suç muydu? Çaresizce beklemek bana yakışmıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordum, hareket geçmeliydim.
Kapı açıldığında yavaşça arkamı döndüm. Gelen Raji idi. Av grubundan yaralı dönen diğer isimlerden birisiydi. Talayer ileJayce kaçtıktan sonra olay yerine gelebilmişlerdi ve suikastçileri durdurmuşlardı. Gece ise aramaya çıkamamışlardı. Zaten mümkün değildi. O orman gece daha tehlikeli, daha korkunçtu. Bunu isteselerde yapamazlardı. Bugün ise sarayda kalmıştı, Veran arama takımına katılmıştı.
Bıkkın bir sesle "Bir haber var mı?" dedim. Raji ise kafasını iki yana sallamıştı.
Raji "Geceyi orada geçirecekler ama bir haber gelmedi. Kesin olan şey, bu suikastin ardında Nizar'ın olduğu. Akrep sembollü kolyeler çıktı." dedi ve gözlerimi kapattım. Eğer imkanım olsaydı o Latafah'ı kendi ellerimle boğarak öldürür, cesetini ise aç köpeklere fırlatırdım. Benden uzakta olduğu için çok şanslıydı ama Yasher'in gazabını ona tattırmazsam benim adım Ayashri değildi.
"Bunun bedelini ağır ödeyecek, Latafah'ı pişman edeceğim. Kendi ellerimle onu boğacağım, Raji."
"Güçlü olmalısın, Ayashri. Sen güçsüz olursan herkesin direnci kırılır. İnsanların önderisin, unutma."
"Her daim ayakta kalmak zorundayım ama şu an zorlanıyorum. Çok ama çok zorlanıyorum. Bir şeyler yapmak istiyorum ama olmuyor. Talayer'in dediği gibi ani öfkeyle verilen kararlar zararla sonuçlanır. Buna uyuyorum. Bunu demeseydi çoktan Latafah'ın oturduğu sarayı başına yıkardım." dedim ve gözlerim doldu. Ağlamamalıydım, ağlarsam canım daha çok acırdı.
"Göreceksin, o lanetli orman bize Talayer'i ve Kral'ı geri verecek."
"Ona gitme dedim ama beni dinlemdi. Şimdi ise acısını ben çekiyorum. Ondan haber alamamak beni delirtiyor, anlıyor musun?"
"Beni başka şeylerde düşündürtüyor. Oraya haddinden fazla geç gittik çünkü Azinkaytlı bir asker bizi yanlış yere yönlendirtti. Geldiğimizde ise olan olmuştu."
"Ne?" diye fısıldadım.
"Saldırı var denildi, şuraya gidin denildi ve gittik. Fakat gittiğimiz yerle onların saldırıya uğradığı yer arasında mesafe çoktu."
"O asker kim?" diye bağırdım. İçimizde de hain olduğunu duymak daha çok sinirlendirmişti.
"Bilmiyorum, şu an ortada yok ama bulacağım sana söz veriyorum. Ben Ölüm'e inanırım, biliyorsun. Mortale adına savaşır, öldürürüz. Bulduğum zaman o pisliğin kime çalıştığını öğreneceğim sonra öldüreceğim."
Kafamı iki yana salladım. Elbette içeriden bir hain olacaktı. Yoksa Latafah nereden bilecekti o lanet ormanı? Bunu şimdiye dek gözden kaçırdığıma inanamıyordum. Sinirden gülmüştüm."Şaka gibi! Düşmanlarımız işbirliği yapıyor ve biz bunu göremiyoruz. Şaka gibi."
"Sinsi bir düşmanla savaşmak zordur, bunu unutuyorsun. Herkesin senin gibi mert olmasını bekleme. İlk önce şu krizi atlatalım ardından gazabını düşmanlarına göstereceksin."
"Geriye benden bir parça kalabilirse olabilecek." dedim. Ayağa kalktım. Bu odada sürekli kalmak beni boğmaya başlamıştı.
"Elbette kalacaktır, Talayer'i düşün. Neler yapmanı isteyeceğini biliyorsun. Yıkılmanı, sefil olmanı istemezdi."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Raji'nin koyu gözlerinden de gözlerimi kaçırmıştım."Ben, ben kendimi kaybolmuş hissediyorum Raji. Küçük bir kız çocuğu gibi evimi arıyorum ve bulamıyorum. Bu his beni mahvediyor." dedim ve elimin tersiyle yanağımdan akan yaşları sildim.
"Yalnız değilsin, o sana geri dönecek veya sen evinde olacaksın."
"O geri gelecek, ayakta gelecek. Dimdik duracak. Ben ise koşarak ona sarılacağım. Yaralarını saracağız, merhemler süreceğim. Belki çorba bile yaparım ama ilk önce onun gelmesi gerekli. Ayakta gelecek." dedim ve ona gülümsedim.
Raji yanımdan ayrıldıktan sonra ben tekrardan pencerenin başına geçmiştim. Dışarıyı izliyordum, Talayer'in dönüşünü çaresizce bekliyordum. Bir şey yapıyor olsam bile zihnimde birçok intikam planlıyordum. Birçok ölüm şekli tasarlıyordum ve hepsi Latafah üzerineydi. Onun zihnimde farklı farklı şekillerde öldürmek beni bir nebze rahatlatıyordu. Ölecekti, çok kötü bir şekilde ölecekti. Artık Jayce bile umurumda değildi. O izin versin veya vermesin ben Nizar'ı alacaktım. Dökmem gereken kan vardı. Bunun için onun iznine gerek var mıydı?
Kapım tıklanmıştı. Gelen kız kardeşim Yamuna idi.Üzgün duruyordu. Loya'nın beni akşam yemeği için çağırdığını söylemişti. Yemek yemek istemiyordum. Midem bir şeyleri kabul edecek durumda değildi. Git demiştim ve gitmişti. Yeniden geldiğinde ise Loya'nın beni görmek istediğini, karşı çıkmamamı istediğini belirtmişti. Peki diyerek Loya'nın yanına gitmiştim. O, benim zaman zaman kullandığım salonumdaydı. Salonda yer sofrası kurulmuştu ama Loya orasıyla hiç ilgilenmiyordu. Koltuğa oturmuş, başını koltuğun yastığına dayamıştı. Düz, beyaz bir elbise giymişti. Saçları açıktı. Kimse onun bir hükümdar olduğunu söylemezdi bu haliyle. Geldiğimi gördüğünde bana doğru bakmıştı. Solgun, uykusuz yüzü vardı. Ağlamaktan dolayı da gözleri şişti. Buruk bir tebessümle bana baktıktan sonra Yamuna'ya git demişti. Kardeşim ısrar etmeye çalışınca sesi biraz sertleşmişti. Yamuna da ısrarcı olmamış, yanımızdan ayrılmıştı.
Yanına oturduğumda başını kaldırmıştı.Loya "Bir haber var mı?" dedi ve kafamı iki yana salladım.
"Geceyi orada geçireceklermiş, başka bir haber gelmedi." dedim.
Loya dudaklarını ısırmıştı."Bu yaşananların bir kabus olmasını çok isterdim, biliyor musun? Esla'ya gelmeden önceki kabusum olmalıydı."
"Kaderin önüne kimse geçemez. Buna insanın gücü yeter mi?"
"Keşke gücüm yetebilseydi. İçimi en çok acıtan şey ona fazla kötü davranmış olmam. Zamanı geri alabilmeyi çok istiyorum. Son yaşadıklarımızı silmeyi, onun yerine iyi anılar bırakabilirdim. Ben ne yaptım? Aptalca bir inadı sürdürdüm."
"Jayce'i anladın ama geç kalmadın mı? O, seni korumak istiyor ve bunun için her şeyi yapar. Fakat sen duygusal yaklaştın."
"Öfkem mantığımı gölgeledi. Onu anlıyorum ama o burada yok!" dedi. Elini tutmuştum. O da bana bakmıştı.
"Geri gelecekler, göreceksin. Jayce geldiği zaman ona söyleyemediğin ne kadar çok şey varsa söyleyeceksin.Hepsi geçecek."
"O ormanın lanetli olduğunu sen söyledin. Ya geri gelmezlerse ne olacak? Yasher'in zalimliğini maruz kalmalarından hiç korkmuyor musun?"
"Loya, onlar geri gelecek. Geri gelecekler! Eğer sen bile buna inanmıyorsan diğerleri nasıl inansın, söyle bana."
"Ne dediğimi biliyor muyum? Her şey aynı anda oldu. Sevinebileceğim tek şey onun yaşıyor olduğunu bilmek." dedi ve elimi çektim.
Acı bir gülümseme istemsizce yüzüme yerleşmişti. Evet, Jayce'in yaşadığı biliniyordu ama Talayer nasıldı? Son görenler onun okla yaralandığını söylemişlerdi. Yaşamalıydı. Benim için, çocuklarımız için yaşamak zorundaydı."Senin kendini avutabileceğin bir şey var."
Üzgünce bana bakmıştı. Az önce dediği cümleden pişman olmuş gibiydi."Özür dilerim, kendimi kaybettim. Öyle konuşmamalıydım."
"Önemli değil, ikimizde kendimizde değiliz. Böyle konuşmamız normal. Üstelik ben Talayer'in iyi olduğuna inanıyorum. Yaralanmış olabilir ama o güçlü bir adam. Ayakta gelecektir." dedim. Aramızda derin bir sessizlik oluşmuştu. Ne ben, ne de Loya konuşuyordu. Aiden olayından beri bana ters davranırken bu zor zamanlarda yumuşaması iyi olmuştu.
Saçının bir tutamını parmağına dolamıştı, mahzun bir ifade yüzündeydi."Senden de özür dilerim, Ayashri. Sana da çok büyük haksızlık ettim. Jayce'e ne kadar çok kızdı isem sana da çok kızdım."
"Benden özür mü diliyorsun?" dedim. Kafasını hafifçe sallamıştı.
"Özür diliyorum, çok hatalı davrandım. Olayı haddinden fazla büyüttüm. Fazla duygusal yaklaşmak bana yaramadı. Çevremdeki herkese zarar verdim."
"Ben ne yaptı isem senin hayatın için yaptım. Kötü bir niyetim asla olmadı. Sadece senin için endişelendim. Sen de aynısını yapmaz mıydın? Benim için endişelenseydin, önümdeki engelleri kaldırmak adına her şeyi yapmak istemez miydin?"
"Yapardım. Sonuçta ikimizde kurt kanı taşıyoruz."
Gülümsedim. Bunu demesi hoşuma gitmişti. En sonunda gerçeği kabullenmişti."Kuzey uğruna başka bir kurdun kanı dökülmeyecek, buna yaşadığım sürece engel olacağım. Sana yemin ediyorum, Larastka sana zarar vermeyecek."
Saçını serbest bırakmıştı. Daha özgüvenli duruyordu."Göreceksin, kardeşim. Ben Larastka'nın en güçlü kraliçesi olacağım. Bu korkuların boşa çıkacak, kimse bir kurdun kanını dökmeye cesaret edemeyecek." dedi. Kardeşim demesi hoşuma gitmişti. Demek ki akıllanmıştı, beni en sonunda kız kardeşi olarak görmüştü. Meşru olsun veya olmasın, Loya benim ablamdı. Ben onu tüm içtenliğimle kabul ediyordum. O da beni etmeliydi.
"Belki de babamızın intikamını bu şekilde alıyoruzdur, ne dersin? Kızlarından birisi Larastka'ya hükümdar oldu diğeri ise onun en büyük hayalini gerçekleştirdi."
"Bu açıdan düşünmedim. Sanırım nedeni Abshek'i babam olarak görmemek. Bana yaptığı tek iyilik yaşamam için Dranil'e emanet etmesiydi. Büyük bir risk değil mi? Hayatını mahveden adama kendi evladını veriyorsun."
"Babamı bu açıdan ben de sorguluyorum. Galiba Dranil'in ona olan sevgisinin ölmediğini düşündü."
"Hadi, bana çocukluğunu anlat. Gece uzun, uyumaya niyetimiz yok."
"Olur, sen de bana anlat." dedim ve ona hikayemin en başından itibaren anlatmaya başladım.
Bütün gece geçmiş hakkında konuşmuştuk. Çocukluk anılarımızdan bahsetmiştik, sevdiğimiz veya sevmediğimiz şeyleri anlatmıştık. Tüm bu korkunç olaylardan uzaklaşmıştık. Normal kardeşlerin yaptığı gibi rahat rahat konuşmuştuk. Loya çekingenliğini atmıştı, yanımda rahat rahat konuşabiliyordu. Hayatlarımızın başlangıcı farklı olsa da benzer yanlarımız vardı. Bir keresinde ikimizde mücadeleciydik. O zekasıyla hareket etmeyi seçerken ben daha çok duygularımı tercih ediyordum. İkimizde iki farklı yolu denesek de başarılıydık. Diğer yandan da Loya şeyi merak etmişti. Eğer babamız Abshek yaşasaydı durumlarımız ne olurdu? Bana göre cevabı basitti. Annem karşı çıksa bile babam Loya'yı annesiyle beraber yanına alır, onu yanında yetiştirirdi. Onu umursamayacak olsaydı yaşaması için Dranil'e bırakmazdı. Babam Loya için mutlaka çabalardı, gerektiğinde annemi bile bu konuda ezerdi. Buna inanıyordum.
Kapı tıklandığında uyanıvermiştim. Güneş doğmamıştı. Loya'ya baktığımda uyuyordu. Kapı ısrarla bir kez daha vurulmuştu. Loya da gözlerini açmış, kapıya bakmıştı. Gel dememle içeri Aiden'in eşi Anisa girmişti. Minyon bir kadındı. Kahverengi saçlarını açmıştı, üstünde sabahlık vardı. Bu halde çıkması tuhaftı.
"Ne oldu?" dedim.
Anisa "Lütfen Aiden'i durdurun! Hasta yatağından kalktı. Kral'ı aramak istediğini söylüyor." dedi. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutmuştum. Aiden'i anlamak gerçekten güçtü.
Loya "Delirdi mi? Tam anlamıyla iyileşmedi."
"Onu bir tek siz ikna edebilirsiniz, Kraliçe. Zira sizin sözünüz onda daha çok geçiyor." dedi. Bunu derken eteklerini sıkmıştı.
"Peki, peki. Aya, hadi gidelim." dedi. Üçümüz odadan çıkmıştık.
Odaya geldiğimiz zaman Aiden çoktan hazırlanmıştı. Jayce'e göre biraz boyu uzundu. Gri savaşçı takımını giymişti. İki kılıcı sırtındaydı. Aynanın karşısında omuzlarına gelen saçlarını topluyordu. Bizim geldiğimizi görünce gülümsemişti. Yaralarının tam anlamıyla iyileşmediğini biliyordum, hekimlerimden öğrenmiştim. Yapması gereken yatakta yatmasıydı. Şu an ise o buna uymuyordu. Acaba neden yapıyordu? Kuzenini gerçekten sevdiği için mi aramaya çıkıyordu yoksa Loya'nın üzülmesini istemediği için miydi? Jayce'i gerçekten sevdiğini düşünmüyordum. Jayce'i gerçekten sevseydi Loya'nın çevresinde deli gibi dolanmazdı. Jayce'in Loya ile mutlu olduğunu görür, Loya'dan uzak durmayı seçerdi. Loya onun için yasaktı. O ise bunu umursamıyordu. Peki Loya için Jayce'i araması olabilir miydi? Aklından Jayce ölse keşke diye geçiriyor olabilirdi. Jayce ölürse olabileceklerin hayalini kurardı, bu hayallerin gerçekleşmesi için daha çok çabalardı. Bu çabada Anisa'yı bile ortadan kaldırırdı. Sonuçta aşk insana birçok çılgınlığı yaptırabiliyordu.
Loya bir adım öne çıkmıştı.Sert bir sesle "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Yatağında dinlenmen gerekir." dedi. Aiden karşımıza geçmişti.
Aiden "Benim gibi Kuzeyli bir savaşçıya boş boş yatmak yakışmıyor. Kuzenimi o yaban ormanda kurban edemem."
"Hastasın, Aiden. O orman tehlikeli, lütfen yat."
Anisa "Bak, seni ikna etmesi için Kraliçe'yi getirdim. İnat etme, lütfen. Azinkaytlı askerlerle beraber bizim askerlerimizde arıyor."
"Onlar benim gibi değil. Ben sınırda askerdim, birçok kayıp vakasında aramaya çıktım. Kışın kaybolan kaç çocuk buldum, haberiniz var mı? Şimdi gideceğim ve onları bulacağım. Eğer beni oyalarsanız, onlar adına tehlikeli olur. Özellikle Talayer yaralı iken beni durdurmayın. Bırakın, arama ekibine katılayım."
"Neden bu kadar inat ediyorsun?" dedim. Bana bakmıştı. Mavi gözleri ciddiydi. Onu öldürmek istediğimi biliyor olmalıydı. Sonuçta onu uyuşturan şarapla yaralarındaki zehri kim sağlayacaktı? Talayer mi? Talayer'in yapmadığını onu kurtarmasından anlamış olmalıydı. Geriye ben kalıyordum.
"Çünkü benim kalbim kin tutmaz, insanlığımı kaybetmiş değilim. Zor durumda olan insanlara yardım edebilirim."
"Senin gibi kalbi saf iyilikle dolu insanların varlığı insana hayata karşı iyimser bir bakış kazandırıyor."
"Keşke insanlar herkesi kendileri gibi sanmasalar, bu çok daha iyi olur."
Loya "Kalbinin kin tutmaması güzel ama kendini düşün. Bencil ol, lütfen. İyileşmedin ki!"
"Loya, lütfen karşı çıkma. Sevdiğin adamı getireceğim, Kral'ı kurtarmış olacağım. Buna engel olma."
Loya kendisini sıkmıştı, bir şey diyememişti. Aiden ise odadan çıkıp gitmişti. Anisa Loya'ya kaşlarını çatık bakarken Loya odayı terk etmişti. Ben de odadan ayrılmıştım. Loya'nın peşine takılacak değildim. Kendi yatak odama gitmiştim. Her şey çok düzenli, çok sakindi. Talayer hala buradaymış gibiydi. Dolabı açtım, onun kıyafetlerine dokundum. Daha sonra tek tek çıkarıp çıkarıp bakmıştım. Onun eşyalarıyla avunmak bir nebze iyi gelmişti. Bunu devam ettirmiş, onun resim odasına da girmiştim. Darmadağınıktı. Kağıtları, boyaları her yerdeydi ama ona sorsam kendi içinde mutlaka düzeni var diye savunurdu. Masaya baktığımda en son çizdiği resmi gördüm. Kızımız ile beni çizmişti. Kucağımda Saranzay ile gülümsüyordum. İkimizinde başında yasemin çiçeklerinden yapılma bir taç vardı. Yaşlarım kağıda damlayınca ağladığımı fark etmiştim. Ah, ağlayarak bu güzel resmi mahvedemezdim!
Diğer resimlerine bakarak zamanın geçmesini sağlıyordum. Geçmeyen zamanı bu şekilde öldürüyordum. İyi gelen şey bu odada olmamdı. Talayer'in çizdiği her şeye bakmaktı. Gerçekten bu çizilen her resim bizim ardımızdan kalacak hatıralar olacaktı. Talayer olmadan bir ömür geçirebileceğimi düşünemiyordum. O olmadan bir şeyler yapabileceğime inancım yoktu.
Kapı açılmıştı. Gelen Arsulay ile Tamayr idi. Olayı elbette biliyorlardı. Üzgünlerdi ve odalarından dışarı çıkmak istememişlerdi. Yanaklarını okşamıştım."Ne oldu, bir sorun mu var?" dedim.
Tamayr "Anne, babam eve dönebilecek mi?"
"Elbette dönecek! Dönmemesi için bir sebep var mı? Biliyorsunuz, o orman biraz sıkıntılı. Ondan hemen ulaşamadılar."
Arsulay kaşlarını hafifçe çatmıştı."Kimi insanlar babamın ve Larastka Kralı'nın o ormandan çıkamayacağını söylüyor. Bunu fısır fısır konuşuyorlar." dedi. Sesi sert çıkmıştı.
"Bunu konuşanlar kim? Babanız ve Kral elbette dönecek. Onlardan haber almamız an meselesi. Rahat olun, tamam mı? Üstelik herkesin dediğini ciddiye almayın."
"Korkuyorum." diye fısıldadı.
"Korkmana hiç gerek yok. Tamam mı? Hiç korkma. Korkarsan kalbinin sesini duyamazsın." dedim ve oğullarıma sarıldım.
Onların ısrarı sonucu biraz yemek yemiştim. Açlığımın farkında bile değildim. Böylece bir gün daha bitmişti. Sarayda hakim olan sessizlik boğucuydu. Haber yoktu. Ne gelen vardı ne giden. Aiden gitmişti, ondan bile haber yoktu. Artık bir şeyler yapmam gerekliydi. Sabahın erken vakitlerinde kalkıp giyinmiştim. Odadan çıkmıştım ve koridorda bir koşuşturma fark etmiştim. Geldiler diyorlardı. Hızla koştum. İnsanlara çarpmak umurumda değildi. Talayer'i görmeliydim. Karşımda olacaktı, ona sarılacaktım. Kokusunu duyacaktım. Hepsi geçti, Dara diyecekti. Kabus sona erdi diyecek ve bu zamana kadar tuttuğum yaşları omzunda akıtacaktım.
Fakat olmamıştı. Aşağıdaki kalabalıkta sadece Jayce dikkatimi çekmişti. Üstü başı toprak içindeydi. Kurumuş kanla beraber berbat gözüküyordu. Talayer neredeydi? O da karşımda olacaktı. Yaralı olabilirdi ama ona bir şey olmazdı ki! O güçlüydü, benden bile güçlüydü. Yaralarına rağmen ayakta dururdu. Onun gibi bir adamı hiçbir şey yıkamazdı.
"Talayer nerede?" dedim. Herkes bana bakıyordu. Suskunlardı. Bakışlar benden kaçıyordu. Cevabımı alacaktım. "Cevap ver! Talayer nerede?" diye bağırdım. Jayce karşımda bakışlarını kaçırmıştı.
Loya Jayce'e baktıktan sonra bana dönmüştü. Bir şey diyecek gibi olmuştu ama yutkunmuştu. Loya "Talayer geldi, sarayda ama durumu..." dedi ve yutkundu. Gözleri dolu doluydu.
"Hayır, hayır. O iyi gelecekti. Jayce, söyle. Talayer nerede?" diye bağırdım. Gerçeği kabullenmek zordu. Dizlerimin üstüne çöktüm. Talayer diye diye bağıra bağıra ağlıyordum. Loya yanıma çökmüş, bana sarılıyordu.
Kaçtığım gerçekliğin altında eziliyordum. Korkum karşımdaydı ve beni eziyordu. İçimdeki acıyı çığlıklarımla haykırabiliyordum. Kimse anlayamazdı beni, kimse durduramazdı. Evim bana dönmüştü dönmesine ama onu kaybetme ihtimali beni delirtiyordu. Oysa ben her şeyi daha farklı düşünmüştüm. Bu korkutucu gerçeği aklıma getirmemeye çalışmıştım. İnsanların en büyük kusuru buydu. Onu korkutan gerçekleri görmezlikten gelmeydi. Benim gibi cesareti ile bilinen birisinin bile korkusu vardı. Evini kaybetmekti. Talayer benim evim olmuştu. Ailemi kaybettiğim o baskından itibaren benim sığındığım limandı. Şimdi onun yıkıldığını görmeye dayanamıyordum. Çevremdeki insanlar bunu anlayamayabilirdi. Talayer'in öldüğünü düşünüyor, ondan ağlıyor diyebilirlerdi ama olay bu kadar basit değildi.
Sarayın önünden nasıl kalkmıştım, nasıl odaya getirilmiştim farkında değildim. Zorla bir şeyler içirilmiş, ardından uyutulmuştum. Uyandığımda başım korkunç derece ağrıyordu. Kabus görmediğimi ise biliyordum. Odada kimse yoktu. Kapıyı açtığımda Latika ile karşı karşıya geldim. Bitkin ve mutsuz gözüküyordu. İçeri girebilir miyim dediğinde evet demiştim. Beraber koltuğa oturduk.
"Talayer'i görmek istiyorum." dedim. Latika ise beni süzmüştü.
Latika "Bu halde mi? Darmadağınıksın." dedi ve kafamı iki yana salladım.
"O benim en sefil halimi bile gördü. Kaç defa yamalı kıyafetlerle Talayer'in karşısına haberin var mı?" dedim ve elini yanağıma koydu.
"Canım, lütfen sakin ol. Talayer bile senin bu sefaletini görmek istemezdi. Hadi, sana bir elbise seçeyim. Ardından saçını örerim."
"Latika." dedim ama o beni umursamadı. Hemen tozpembe bir elbise seçmişti. Giyinmem içinde yardım etmişti. Ardından makyaj masamın başına geçmiştik. Saçımı taramıştı. Örmüştü.
Hızla odadan çıkmıştım ve Talayer'in kaldığı odaya çatkapı girmiştim. İçeride Misha ile Daljat vardı. Pencerenin önündeki koltuğa oturup üzgün üzgün yatağa bakıyorlardı. Yatağa baktığımda ise solgun bedeniyle yatan Talayer'i gördüm. Üst kısmı çıplaktı ve bandajlarla sarılıydı. Yavaş yavaş yatağa yürüdüm. Yatağa oturduğumda sevgilimin yüzünü yavaşça okşadım. Gözlerinin altı morarmış, dudakları da solgundu. Dudaklarımı ısırdım.
"Son durum ne?" dedim.
Misha "Uyutuluyor. Zehri çıkardılar ama doğru zaman mı değil mi bilinmiyor. Jayce'e doğru bitkileri toplatıp sırtına merhem yaptırabilmesi olmuş. Böylece zehre karşı zaman kazanmışlar."
Daljat "Abim kendisi saraya yaklaştığı zaman kaybetmiş, Ayashri. Ondan önce Kral'ın dediğine göre zaman zaman uyanıkmış." dedi ve derin bir nefes aldım.
"Panzehir yok mu?" dedim.
"Karran bunun için abimin zehir odasına girdi. Zehir bedenden çıksa bile panzehrin şart olduğunu söylüyor."
Misha cılız bir sesle "Hekimler her şeye hazır olmamız gerektiğini de söyledi." dedi. Ona öfkeyle baktım. Bunu karşımda demeye nasıl cesareti olurdu? Talayer iyileşecekti.
"Hekimler her daim bunu söyler! En ufak bir hastalıkta bile ölüm riski görür." dedim.
"Durumu ciddi olduğu için bunu söylediler. Kaç gün ormanda kaldılar, Aiden olmasaydı bulunmaları bile zordu. Kan kaybetti, Ayashri. Bedeni buna dayanmayabilir."
"O çok güçlü bir adam. Her şeye dayanır, anlayabiliyor musunuz? Ölümü bile yener, benim yanıma döner." dedim. Tekrardan Talayer'e baktım, tuttuğum eli öpmüştüm ve yanağıma koymuştum.
Daljat "İşin tuhaf tarafı abimin Kral'ı kurtarırken yaralanmış olması. Kral'a saydırıyorlar ama olan abime oluyor."
Misha "Nizarlılar sence gerçekten Kral'a mı saldırmak istedi? Bence hayır. Kraliçe'nin asıl hedefi neden Talayer olmasın?"
"Larastka Kralı, abimi öldürmek için yem miydi?"
"Elbette yemdi. Talayer sence burada Kral'ın başına bir şey gelmesini ister miydi? Ayrıca Talayer yani abimiz merhametli birisidir. Düşmanı bile olsa karşısındakinin canını kurtarır. Kraliçe bunu bildiği için yaptı. Hedef şaşırttı."
"İşin daha acı olan tarafı içimizde olan bir hainin varlığı. Latafah tek başına mı yaptı? İçeriden yardım aldı! İlk önce kendi içimizdeki haini bulmamız lazım." dedim.
Daljat "Raji söylemişti. Bir asker hedef şaşırtmış." dedi. Kafamı yavaşça salladım.
"Eğer o asker olmasaydı zamanında Jayce ve Talayer ortadan çıkartılırdı."
Misha "O av grubundaki herkesi sorgulat, Dara. Vadim, Nuyan ve Prasad! Mutlaka bir ipucu vardır. Vadim'in bir suçu yoktur. Larastkalı buradaki işleri neden kızıştırsın ki? Nuyan'ın da size ihanet edeceğini düşünmüyorum. Kendimiz şahit olduk, sana cevap veremediği için hüngür hüngür ağlıyordu ama Prasad'ı kurcalamak gerekir." dedi. Daljat öfkeyle kalkarken Misha onu kolundan tutmuştu.
Daljat "Bırak beni! O piçe hakkettiği dersi vermeliyim." diye bağırdı.
"Daljat, durmalısın. Prasad içimizdeki hain ise onu korkutmamız gerekir. Eğer korkarsa elimizden kaçırırız. İlk önce onu kuşkuyla delirtmek iyi olacaktır." dedim. Daljat kaşlarını çatmış, bana bakıyordu.
"Ayashri! O pislik yüzünden kanlı gözyaşları döküyorsun."
"Döktüğüm gözyaşların bedeli olacak ama bu öyle basit olmayacak. Delirecek, onu ben delirteceğim. Her gün ölüm korkusuyla içi içini yiyecek. Babasından bile beter bir şekilde ölecek." dedim. Tekrardan Talayer'e baktım. Hiçbir şeyden haberi olmayan sevgilimin yanağını okşadım.
Misha ve Daljat'ı odadan gönderdikten sonra Talayer'in başında ben kalmıştım. Herhangi bir uyanma belirtisi yoktu. Sadece uyuyordu. Ateşinin olmaması kontrole gelen hekimler adına sevindirici bir gelişmeydi. Onun başında iken yapabildiğim şey yüksek sesle kitap okumaktı. Evet, beni duyduğuna inandığım için yüksek sesle Talayer'e en sevdiği kitabı okuyordum. Hekimlerin dedikleri umurumda değildi. Onlar hayata veda edebilir deseler bile buna inanmıyordum. O yaşayacaktı. O, güçlü bir adamdı. Bana bir şey olsa bile ona olmazdı ki! Basit bir saldırı mı onu bu hayattan koparacaktı? Buna sadece gülerdim.
Kitabı bırakmıştım. Talayer'e baktığımda sakin sakin nefes alıyordu. İlk karşılaşmamız aklıma gelmişti. Bana olan tavrına sinir olsam bile zamanla hayatımda yeri büyük olmuştu. Her şeyime şahit olmuştu. Ben başka bir adamı severken bile yanımda olan desteğini kesmemişti. Beni avutmuştu, beni iyileştirmişti. Beni büyütmüştü. Birçok şey yapmıştık. Beraber bir devleti ayağa kaldırmıştık. Şimdi o böylesine basit bir saldırıda ölecek miydi? Bu komik olmaz mıydı? Hayatındaki her savaşta galip gelen Talayer'an Sumashd, uyduruk bir zehir yüzünden hayatını kaybedemezdi. Üstelik beraber yapacak birçok şey vardı. O olmadan benim için anlamı yoktu.
Kapı tıklanmış, yavaşça açılmıştı. Gelen Karran ve hekimlerdi. Gecenin bu vaktinde gelmelerine şaşırmıştım. Son kontroller olmamış mıydı? "Neden geldiniz?" dedim ve ayağa kalktım.
Karran "Panzehri hazırladım, onun için buradayız." dedi ve gülümsedim.
"Teşekkür ederim, sana çok teşekkür ederim."
"Talayer kadar iyi bir zehir ustası değilim ama kullanılan zehri biliyorum. Ükhel ve Daichin Rahipleri'nin bildiği bir zehir. Çözümü basit oldu."
"Siz Nizarlılar neden zehirlerle oynamayı bu kadar çok seviyorsunuz, anlamak güç. Neyse önemli olan bu panzehrin işe yaraması olacak."
"Şimdi sen odadan çıkacaksın. Çünkü çok acılı bir süreç, Talayer'in acı çektiğini görmeni istemem."
Kaşlarımı çatmıştım. Ben Talayer ile evliydim. İyi günde ve kötü günde beraber olacaktık. En zor anında bile yanında olmazsam onun iyi gününde yanında olmamın anlamı yoktu."Olacağım, Karran. Ben onun eşiyim."
"Çıkmalısın, lütfen. Gerçekten görmeni istemiyorum, o da istemezdi. Çık, git. Kral'a baktın mı? Onunla da ilgilen."
"Talayer dışında kimse önemli değil!"
"Hadi, Ayashri. İnat etme, yalvarırım. Yine geleceksin, sana söz veriyorum. Şimdi çık."
Ofladım. Ben ne kadar inat edersem Karran o kadar çok direnecekti. En güzeli odadan çıkmak olacaktı. Böylece tedavisi sorunsuz devam edecekti. Odadan çıkmadan önce Talayer'in alnını öpmüş öyle çıkmıştım. Ardından Jayce ve Loya'nın kaldığı odaya gelmiştim. Kapıyı tıklamıştım, gel sesiyle içeri girmiştim. İçeride Jayce, Loya, Vadim ile Yamuna vardı. Jayce yatakta yatıyordu. Temizlenmiş, yaraları sarılmıştı. Solgun yüzünde baygın bakışlar bendeydi. Onun da gözlerinin altı mordu. Loya ise Jayce'inin yanındaydı. Aralarındaki buzun eridiğini görmek sevindiriciydi. Aiden yüzünden zaten aralarının bozulması anlamsızdı. Aiden gibi birisi bu çiftin arasına girmemeliydi.
Yamuna'nın yanına oturmuştum. Kardeşim bana merakla bakarken gülümsemiştim."Talayer'in başında hekimler var, beni kovaladılar. Ben de Kral'ı görmeye geldim. Gece uzun, uykusuzluk ise birkaç gündür alışkın olduğum bir şey." dedim.
Jayce gülmüştü.Jayce "Talayer'in yanından kovalanmasaydın buraya geleceğini ben de düşünmüyordum. Beni suçlamıyor musun? Benim yüzümden kocan yaralandı." dedi ve öksürdü.
Loya "Jayce, kendini yormamalısın." dedi. Jayce ona hınzırca bakmıştı.
"Seni suçlamıyorum, sen orada bir yemdin ve başarılı bir yem oldun. Asıl hedef sen değildin bana göre. Hedefte olan kişi Talayer idi ve seni kullandılar." dedim.
Vadim alaycı bir şekilde gülmüştü.Vadim "Koskoca Larastka Kralı var iken sömürge ülkesinin yöneticisini öldürme fikri komik gelmiyor mu?"
"Nizarlı birisi için bu fikir komik değil, ciddi bir fikir. Latafah, Jayce'i öldürerek eline ne geçer? Belirsizlik! Belki başka fikirlerine yarar ama Talayer'i öldürerek Azinkayt'ı alabilir. Kendisi beni küçümsüyor."
Loya "Ayashri haklı olabilir. Latafah, Talayer'i tanıyor ve buna yönelik planını yaptı. Jayce'i kurtaracak kişinin Talayer olduğunu biliyordu."
Jayce "Hala şaşkınım. Talayer'in beni kurtaracağını düşünmezdim tıpkı Aiden'in bizi bulacağı gibi. Aiden onca olaya rağmen benim yaşamam için ısrarcı. Şaşkınım."
Yamuna "Aiden iyiki gitti, ekselansları. Aksi takdirde bulunmanız daha zor olurdu."
Vadim "Kesinlikle katılıyorum! Gerizekalılar! Mevcut yerin tersinde arıyorlar."
"Nasıl?" dedim.
Yamuna "Birileri yanlış yönlendirtmiş, abla. Tıpkı Kral'ı kurtarmaya giden askeri ekibi yanlış yönlendirdiği gibi."
"Birileri onların o ormanda ölmesini umdu! Tanrım, delireceğim. Belki de çoktan delirdim."
Loya "Birilerini çok fena kızdırmışa benziyoruz. Latafah'ın ortağı ondan da tehlikeli değil mi? Askerleri yanlış yönlendirmesiyle Jayce'in de ölümünü arzulamış. Sanki Kraliçe'ye hediye sunuyor!"
Yamuna "O kişi bulmalısın, abla." dedi ve kafamı yavaşça salladım. Askerleri çağırmış, bana Veran ile Raji bulmasını istemiştim. Kısa sürede ikisi karşımdalardı.
"Sizi buraya çağırdım çünkü önemli bir görev vereceğim. Raji sen arama çalışmalarına ve saldırıya giden askerleri tutuklayacaksın, onların sorgulanmasını istiyorum. Ayrıca bu askerlerin tutuklandığını herkesin duymasını sağla. Veran ise arama ve saldırıya giden askerleri yanlış yönlendiren kişileri gizlice araştıracaksın, bulduğun zaman bana haber vereceksin." dedim.
Raji ve Veran birbirine baktıktan sonra başlarını eğmişlerdi. Raji "Emrini yerine getireceğim, Yönetici. Bundan şüphen olmasın."
Veran "Adag ile bu işte beraber çalışabilir miyim?"
"Elbette! Adag'ı bilgilendirmen iyi olur. Raji'den de o askerin nasıl olduğuna dair bilgi al, gerekiyorsa çizdir. Kusursuz bir iş istiyorum."
"Nasıl arzu ediyorsan öyle olacak."
Raji "İzninle gidiyoruz." dedi ve kafamı sallamamla gittiler. Jayce ile gözgöze gelmiştim. Bu durumdan eğlenmişe benziyordu.
Jayce "Bakıyorum da nasıl emir verileceğini, nasıl konuşacağını iyi biliyorsun. Bir hükümdar gibiydin."
"Hasta yatağında bile iğnelemeye devam ediyorsun ya, bu çok üstün bir yetenek olmalı. Elbette biliyorum çünkü ben bir hükümdar değil miyim? Sen istediğin kadar yönetici de ama bu topraklara hükmetmiyor muyum?" dedim.
Loya "Yalnız askerlerin tutuklanmasının duyulması iyi olmayacağını düşünüyorum. Amacın ne? Bu işi gizlice yapamaz mıydın?"
Jayce "Duyulmasını istiyor çünkü içerideki haini korkutmak istiyor, onun ürkmesini istiyor. Aynı zamanda yanlış yerde aradığını düşünmesini istedi. Doğru değil mi?"
"Jayce haklı. Duyulmasını istedim, karşımdaki kişinin korkması için. Ayrıca tahmin ettiğim birisi var." dedim.
Yamuna merakla "O kim?" dedi.
"Boşver, zamanı gelince öğrenirsin veya duyarsın." dedim.
Vadim "O kişiye şans diliyorum, zavallıya Ayashri'nin merhamet göstereceğini sanmıyorum."
"Haklısın! Merhamet göstermeyeceğim ama ona teşekkür etmem de gerekli. Sayesinde şunu da öğrendim. Gerçek acının ardından gerçek güç gelir ve o güçle yaşananların hesabını sorabilirsin. Bunu bana bir kez daha öğretti." dedim. Jayce ile göz göze geldiğimizde düşünceliydi.
Kardeşimle Vadim'in peşinden odadan çıkmış, Talayer'in yanına geçmiştim. İçeride Karran vardı, ben gelince gitmişti. Daha sonra gece boyunca uyanık kalmaya çabalamıştım. Fakat olmamıştı. Sabaha karşı uyuyakalmıştım, öğlen uyanmıştım. Talayer'in yanına kıvrılıvermiştim. Küçük bir kedi gibi. Uyandığım iyi olmuştu. Uyuyarak zaman kaybederdim. Talayer'imi öptükten sonra üstümü değiştirmek için odadan çıkmıştım. Simsiyah bir elbise seçmiştim. Belimde gümüş kemer vardı. Saçlarım ise tek örgüyle toplatmıştım. Odadan çıktıktan sonra çalışma odama kahvaltı istemiştim. Çok az bir şeyler yemiştim. Güçten düşmemek için yapmak zorundaydım. Odaya geri geldiğimde hekimler çıkıyordu. Herhangi bir sorun yok demişlerdi. Aynı zamanda herhangi bir gelişmenin olmadığı gibi. Ne iyiydi ne de kötüydü. Gülümsemiştim. Elbette uyanacaktı. Bu hemen olabilecek bir şey değildi. Ben de ona kitap okurdum, beni duyuyordu. Kitap okumam iyi gelecekti.
Akşamüstü olduğunda odaya Aiden gelmişti. Yaralı olmasına rağmen hala ortalıkta dolaşıyordu. Koltuğa oturduğunda rahattı. Karşımda çekinmiyordu."Neden buradasın?" dedim ve kitabı yatağın üstüne bıraktım.
Aiden "Hasta ziyareti diyelim. Talayer'i merak ettim. Durumunda herhangi bir ilerleme yok diye duydum. Hala ölüm riski var deniliyor."
"Ölmeyecek! O, güçlü bir adam."
Aiden gözlerini kısmış, beni süzmüştü."Çoktan delirmişsin, biliyor musun? Talayer'in ölebileceğini düşünmek seni delirtmiş."
"Ben kendimdeyim, hiç olmadığım kadar iyiyim."
"Ne olduğunu sana anlatmayacağım, Ayashri. Biliyor musun, Talayer'i bulduğum zaman uyanıktı, kendinde gibiydi. Sırtında ise uyduruk otlar vardı. Jayce'e toplatmış, taşla dövdürüp sırtına sürdürmüş. Kuzenimi ilk defa birinin emrinde iken görmek beni şaşırtmıştı. Beni ilk o gördü. Bir şey dememiş, gülümsemişti. Saraya kadar suskun kalmıştı, buraya yaklaşırken de Dara üzülecek demişti. O halde iken bile seni düşünmesi bana hayranlık uyandırdı. Seni çok seviyor. Hakkettiğinden daha çok."
"Ben de onu çok seviyorum, merak etme."
"Teşekkür etmeyecek misin?"
Alaycı bir şekilde gülmüştüm."Evet, onları bulduğun için teşekkür ederim ama suikast için özür dilememi bekliyorsan yanılıyorsun. Ondan pişman değilim, Talayer'i kurtardığın içinde sana karşı yumuşayamam. Loya için hala tehdit olduğun gerçeğini değiştirmiyor."
"Ben Loya'yı tehdit etmiyorum!"
"Ediyorsun! Loya ile Jayce senin yüzünden günlerce küs kaldılar, Jayce ortada yok iken Loya'nın canını en çok yakan buydu. Bak, senin yüzünden üzüldü."
"Eğer Jayce beni öldürmek istemeseydi Loya ona kızmazdı."
"Sen de Jayce'i kışkırtmasaydın seni öldürmek istemezdi.Bence ölümü hakkettin."
"Ben olmasaydım ne Talayer bulunurdu ne de Jayce, farkında mısın? Bana teşekkür ediyorsun ama zehrini de saçmaya devam ediyorsun. Nankörsün!"
"Gerçek, hiçbir iyiliğin karşısında değiştirilemez. Sence Jayce senin peşini bırakacak mı? Onu buldun, o lanet ormandan çıkardın ve o da seni bağışlayacak öyle mi? Yanılıyorsun!"
"Sizin hasta zihinlerinizin düşündüğü gibi Loya'ya zarar vermek aklımın ucundan geçmiyor. Ben siz değilim. Siz olsaydım çoktan Jayce'i o ormanda öldürürdüm. Bana karşı koyabilir mi, sence? Fakat ben insanım. Her şeye rağmen insanım!"
"Bu devirde insan olabilmek çok zor. Yaşamak için canavarlaşmak zorundasın yoksa hayatta kalamazsın."
"Buna katılmıyorum. İnsan olarak yaşayacağım, insan olarak öleceğim. Bir canavar olmayacağım." dedi. Kapı tıklanmış, gel sesimle içeri Veran girmişti. Heyecanlıydı. Bana zindanlara gel demişti. Ben de ona Jayce ile Loya'yı da oraya çağır demiştim. Ardından Aiden ile odadan çıkmıştık.
Zindanlar her zamanki gibi ürkütücüydü. Sarayın en uğursuz, en tekin olmayan yeriydi. Birçok inilti, birçok acılı inleme buradaydı. Adag'ı gördüğümde bana gülümsemişti. Kulağıma ise askerleri bulduklarını fısıldamıştı. Jayce ve Loya gelince askerlerin olduğu yere gitmiştik. İki askerdi. Sandalyeye sımsıkı bağlanmışlardı. Birisi kadındı, diğeri erkekti. Adamın yüzü gözü kan içindeydi. Kadının ise dudağı kanıyor, saçları dağınıktı.
Veran "Yönetici bu iki asker herkesi yanlış yönlendirtti ama hala bize isim vermediler."
Jayce "Neden bunu yaptınız? Size ne vaat ettiler? Bolca altın, makam mı? Bunları alacağınıza nasıl emin olabildiniz? Yöneticinize olan desteğimi görmüyor musunuz?" dedi. Ses tonu sert ve karanlıktı.
Adam alaycı bir şekilde güldü. Hatta kahkaha atmıştı.Adam "O kadar çok destekliyorsunuz ki çocukları üzerinden tehdit ediyorsunuz, Larastka Kralı!"
"Bu senin gibi sefil fareyi ilgilendirmez!"
"Bana kimin adamı olduğunuzu söyleyin, merhametimi o zaman görmüş olursunuz." dedim.
Adam "Senin merhametine ihtiyacımız var mı? Her türlü bizi öldüreceksin? Neden söyleyelim?" dedi. Gülümsedim. Veran'dan savaşlarda kullandığımız söndürülemeyen ateşi bir meşaleye tutuşmuş halde getirmesini istemiştim. Burada mutlaka oluyordu. Kızgın demirlerle işkence yapılması için ateşin sönmemesi lazımdı. Şimdi o ateş elimdeydi. Delice bir hırsla yanıyordu, tıpkı benim kalbim gibi.
"Merhametli bir ölüm istemez miydin? İsminin iyi anılmasını arzulamaz mıydın? Son kez soruyorum, sana bu emri kim verdi?"
"Yaklaş, söyleyeyim!" dedi. Yavaşça yaklaştım. Dikkatle yüzüne baktığımda bana tükürmüştü. Korkmuyordu. Yanındaki kadına baktıktan sonra elimdeki meşaleyi adamın kucağına bırakmıştım. Çığlıklar ise bulunduğumuz salonu doldurmuştu. Adam kıpırdanıyordu ama ateşten kurtulamıyordu. Alev her yere hızla yayılmıştı. Kurtuluşu olmayacaktı.
Loya "Ayashri, sen ne yaptın?" diye fısıldadı ama onu umursamadım ne yaptığımın bilincindeydim. Öfkemin ufak bir yansımasıydı. Hepsi bundan ibaretti.
Kadına bakarak "Eğer söylemezsen senin sonun ondan daha da beter olacak. Bunu yapabilirim, inan bana ve o koruduğun kişi bana karşı duramaz." dedim.
Kadın hemen konuşmuştu. Sakladığı ismi hemen söyleyivermişti. Bunu yaparken yanındaki adama bakmaktan çekiniyordu, karşımda korkuyordu. Ben ise istediğim ismi almıştım. Bunun için mutluydum. O adamın yanarak ölmesini umursamamıştım. Hakketmişti. Benim canımı yakanın sonu bu olurdu. Güçlüydüm. Bu gücü kullanmazsan ne zaman kullanacaktım? En güçlü kadın olarak istediğim her şeyi yapamaz mıydım? Buna delilik desinlerdi umurumda değildi. Ben gücümle sevdiklerimi koruyamıyorsam onların intikamını alırdım.
♕
♕Ayashri'nin bu bölümdeki ruh halini nasıl buldunuz? Bu bölüm beni zorladı kendisi. Özellikle son sahne bana göre 4. Kısım'daki Ayashri'ye selam oldu.
♕Loya-Ayashri'nin en sonunda kardeşliği için düşünceniz nedir? Sizce kardeş olabildiler mi?
♕Aiden'in Jayce'i kurtarması için düşünceniz nedir? Onun yerinde olsaydınız aynısını yapar mısınız? Ayashri ile konuşması için ne diyeceksiniz?
♕Gerçek suçlu sizce Prasad mı? Akıbeti ne olacaktır?
♕Ayashri'nin bu yakma eylemi için ne diyeceksiniz? Aiden'in dediği gibi delirdi mi?😅 Bu olayın tepkileri ne olacaktır? Talayer'in özellikle?
Bir dahaki bölüm Talayer olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top