Nefes Almak♕
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Avril Lavigne - Warrior
Yayınlanma Tarihi: 18.10.2019
Aşağıda Arzine, Kaisra, Yamuna var.
İyi Okumalar!
♕
Larastka Krallığı - Kantre - Ulu Saray
Loya
Küçük sunak odamdaydım. Lavanta kokusu küçük oda içine yayılmıştı. Minderin üstünde oturuyordum. Birçok beyaz mumu yakmıştım. Her mum birer dileğimdi ve heykelleri mum ışığında aydınlatıyordu. Mermer heykeller mum ışığında daha da muazzam gözüküyorlardı. Yasher ve Arynad, karşımdalardı. Dua ederek onların yanımda olmasını istiyordum. Çevremdeki kirli kalplerden korunmam lazımdı. Her şey üstüme üstüme geliyordu. Kaisra, Luinan ve gelecek kaygıları! Bunlara karşı savaşımı yılmadan devam ettirmeliydim.
Peki nasıl olacaktı? Bu sarayda yaşamanın yolu aklın oyunlarından geçiyordu. Bunda başarılıydım ama kesin bir galibiyet istiyordum. Bu akıl savaşlarının sonu gelmeliydi. Ya ben yok olacaktım ya da onlar yok olacaktı. Bu savaş zorluydu. Ölümüne bir savaştı ve kazanmak zorundaydım. Bunun yolunu bulmalıydım. Kaisra'yı devirecek bir açık olmalıydı. Onu bulduğum zaman bu büyük savaş sona erecekti. En yüksekte olacaktım.
Kapım tıklandığında gözlerimi yavaşça açmıştım. Gel sesimle kapı yavaşça açmıştı. Arkama dönüp baktığımda ise Yamuna'yı görmüştüm.
Yamuna "Ana Kraliçe, seni görmek istiyor." dedi. Sesi gergin yüzü huzursuzdu. Yavaşça ayağa kalktım ve eteğimi düzelttim.
"Neden beni görmek istediğini bildirdi mi?" dedim.
Başını eğip "Andrej yüzünden." dedi ve derin bir nefes aldım.
"Oğlum üzerinden bana saldıracak öyle mi? Çok çirkin ama bu da onun gibi çirkef birisine yakışırdı."
"Ayrıca Luinan içinde konuşacak diye bir duyum aldım. Hizmetinde olanlar bunu da iletmemi istedi."
"Luinan bu saraya adım atabilir mi? O, bir soysuz ve bir hainin kızı. Onun yeri Kantre Genelevi!"
"Ana Kraliçe'nin bu konuda düşündükleri ortada."
"İstediğini düşünebilir, Yamuna. Eğer benim dediklerimin tersini yapsın bunun bedelini ödeyecektir." dedim ve sunak odasından beraber çıktık.
Kaisra'nın salonuna gelmiştim. Kendisi koltuğunda oturuyordu. Kahverengi bir elbise giymeyi tercih etmişti. Elbisesinin yakası kapalıydı ve oldukça ciddi bir elbiseydi. Kızıl kahverengi saçları toplanmıştı. Altın tacı başındaydı ve görkemini tamamlıyordu. Ben geldiğimde o hariç diğer saraylı hanımlar ayağa kalkmıştı. Hepsi saygıyla dizlerini kırıp, başlarını eğmişlerdi. Kaisra istediği kadar ayağa kalkmasındı, benim bu sarayda kraliçe olduğum gerçeğini değiştirmeyecekti.
Adeline ile Andrej'i de görmüştüm. İkisi üzgün ve korkmuş görünüyorlardı. Andrej özellikle başını yerden kaldıramıyordu. İkisinin kıyafetleri kirliydi ve çamurluydu. Yerlerde sürünmüş gibi halleri vardı.
"Beni görmek istemişsin." dedim ve Kaisra diğer hanımların çıkması için kapıyı işaret etmişti. Yamuna kalmak için dirense bile onun sert bakışları altında direnememişti. Herkes gidince Adeline ve Andrej yanıma gelmişlerdi. İki çocuk, arkama sığınmıştı.
Kaisra çocuklara bakarak "Benden korkutarak onları büyütmeni anlayabilmiş değilim, Loya. Ben onların babaanneleriyim." dedi ve gözleri üzerimdeydi. Donuk gözlerinde bazen Jayce'i görüyordum. Jayce mavi gözlü olsa bile annesi gibi soğuk baktığı zaman insanın içini donduruyordu. Şimdi de Kaisra içimi donduruyordu.
"Ben hiçbir zaman çocuklarımı doldurmadım, öfkemi onlara akıtmadım. Korkuyor olabilirler çünkü çok sert bir yaklaşımın var." dedim.
"Oldukça normal yaklaşıyordum."
"Jayce'e yaklaştığın gibi yaklaşıyorsan çocukların yanına gelmemesi normal. Jayce bir yetişkin, senin sevgisiz yaklaşımlarını görmezlikten gelebilir ama Andrej ile Adeline çocuk. Onlar sevgisizlikten korkar. Çocuk kalbi, saftır. Sevgisizlik bu saflığa korku verir."
Alaycı bir gülüşle "Bilge Loya'mız konuştu, öyle mi? Peki çocuklarının saraydan kaçmaya çalışırken yakalanmasına ne demeli?" dedi ve yanımda duran çocuklarıma baktım. Demek bu çamurun, tozlu hallerinin nedeni buydu.
Gözlerimi kapatmış, kafamı iki yana sallamıştım. Yaramazlıkları olacaktı ama beni Kaisra'ya karşı beceriksiz anne olarak göstermeleri iyi değildi. Gözlerimi açtığımda Kaisra'ya bakarak "Onlar çocuk ve yaramazlık yapabilirler. Bu yaramazlıklarının karşılığını ise alacaklar." dedim.
"Kraliçelik mi, annelik mi? Hangisi daha zor, hangisi daha önemli? İkisinde de beceriksizliğin ortada iken bence artık birisini seçmenin zamanı gelmedi mi?"
"İkisini de başarıyla yürütüyorum, bunu bile bile nasıl böyle diyorsun anlamıyorum."
Kaisra Andrej'e bakarak "Çocuklarına laf geçiremediğin ortada. Adeline saray dışını görmek istemiş ve evlatlığın buna yardımcı olmuş. Koskoca Larastka Prensesi'nin durumuna bakar mısın? Sokaktaki basit kızdan ne farkı var?" dedi ve gözlerini bana çevirmişti.
"Çocuk olduklarını unutuyorsun. Onlar 26 yaşında değiller, farkında mısın?"
"Sonuçta Adeline Dutarse Prensesi ve buna uygun davranmak zorunda. Taşıdığı meşru kanına göre onu yetiştirmelisin ama sen meşru kandan ne anlarsın, değil mi?" dedi ve ellerimi sıktım. Yıllardır beni aşağılamak için elinden geleni her şeyi yapıyordu. En büyük kozu ise benim bile sonradan öğrendiğim geçmişimdi. Bunu sürekli olarak yüzüme vuruyor olması hoş değildi.
"Bunları diyor olmanla canımı acıtıyor olduğunu düşünüyorsan yanılıyorsum. Bu sözleri deme, gerek yok. Uyuştum."
Kaisra bir şey diyecek iken Andrej "Annem, ülkenin meşru kraliçesi!" dedim. Sesi hırçındı ve öfkeliydi. Ona baktığımda ise bakışlarını çatmış olarak görmüştüm. Kaisra donuk bakışlarını ona çevirmişti.
Kaisra "Annen bu ülkenin meşru kraliçesi doğru ama kanı değil, küçüğüm. Seni neden bu kadar sevdiğini sanıyorsun? Çünkü ikinizin ortak bir başlangıç hikayesi var." dedi ve bana bakarken yüzünde küçümseyen bir bakış oluşmuştu.
"O benim annem!"
"Annen doğumda öldü ve sen Loya'nın geleceği için tehditsin, Andrej. Senin bir tehdit olarak büyümemen için yanında tutuyor. Bir erkek evlada sahip olduğunda ne olacağını düşündün mü? Bunları anlayacak yaştasın." dedi ve Andrej daha çok yanıma sığınmıştı.
Sinirle "Andrej, benim oğlum ve onu sevmek için illa bir bahaneye ihtiyacım yok. Aynı kanı taşımıyoruz, benim rahmimde can bulmadı, sütümü içmedi ama bu ona annelik yapmama engel mi? Bir daha buna karışırsan seni buna pişman ederim, Kaisra. Mevzu bahis evlatlarım ise kimseye acımayacağımı bil isterim. Adeline ve Andrej, gidiyoruz." dedim ve çocuklarımın ellerinden tutmuştum.
Arkama dönmüştüm ve kapıya geldiğimde Kaisra öfkeyle "Bakalım bana karşı başını her daim dik tutabilecek misin, Loya? Bu akşam Luinan'ı görünce yüzünde olacak ifadeyi merak ediyorum!" dedi ve odadan çıktık.
Öfkeyle çocukların odasına gitmiştim. Odaya girince kapıyı kapatmıştım ve Andrej ile Adeline'ın karşıma geçmesini istemiştim. İkisi de bana bakıyordu. Adeline'ın iri gözleri meraklıydı. Kollarımı kavuşturmuş ve onlara bakıyordum. Çok fazla kızmak istemiyordum. Çok kızarsam Kaisra zafer kazanmış hissederdi ama çocukların hatalarının farkında olmalarını da istiyordum. Saraydan kaçmaya çalışmaları başlı başına kötü bir durumdu. Kaçsalardı ve başlarına bir şey gelseydi, daha beter bir durumda olacaktık.
"Neden saraydan kaçmak istediniz?" dedim ve Adeline Andrej'e baktıktan sonra başını eğmişti.
Adeline "Çünkü Kantre'yi görmek istedim, anne. Abime bunu diyen bendim ve o beni kıramadı. Kızacak isen bana kızmalısın." dedi ve derin bir nefes aldım.
"Suç, ikinizde. Sen saraydan kaçmak istedim ve abin buna imkan sağladı. Sizler hanedanımızı temsil ediyorsunuz, sizler benim ve babanızın çocuklarısınız. Eğer bize yakışan şekilde davranmazsanız ne olur? Ana Kraliçe ve diğerleri kızacak, onların gözü önünde küçük düşeceksiniz!"
"Eğlenmeye hakkımız yok mu?"
İç geçirdim. Diyeceklerim onu üzmemeliydi ama dersini almalıydı."Eğleneceksin elbette ama kurallara uymanı bekliyorum, Adeline." dedim ve Andrej'e bakmıştı. Andrej'den destek almak istiyordu ama aradığı desteği bulamamıştı.
"Kurallardan hoşlanmıyorum." dedi ve gülümsedim.
Dizlerimin üstüne çöküp kızımın çenesini hafifçe kaldırmıştım. Gözlerine bakarak yumuşak bir sesle "Belki bir gün kuralları değiştirme gücünü elde edersin ve bu katı düzeni bozarsın." dedim. Soluk yeşil gözleri heyecanlanırken aklıma Ayashri gelmişti. Onun da gözlerinde heyecanı belli oluyordu. Söz konusu kurallar olunca coşkusunu görememek aptallıktı. Şimdi ise kızım da ondan bir parça vardı ve bununla nasıl edeceğimi bilemiyordum.
Hizmetkarları çağırmış ve çocukların temizlenmesine yardım etmelerini emretmiştim. Akşam yemeğinde onları iyi görmek istediğimi vurgulamıştım. Odadan ayrıldığımda ise Kaisra'nın ben odadan çıkarken dediği şey aklıma gelmişti. Luinan demişti. Onu saraya nasıl sokabilirdi, anlayabilmiş değildim. Hangi cürretle bunu yapardı? Sert bir tepki verip saraya sokmayabilirdim. O zaman arkamdan denilecekleri tahmin etmemek güç değildi. Kaisra'nın taraftarları hemen benim zavallı bir kızla güç yarışına girdiğimi öne süreceklerdi. Onu daha çok koruyacaklardı. Geçmişi unutacaklardı. Hatta bebeğimin ölümünü bile benden bileceklerdi. Kalbimdeki acıyı görselerdi hiçbir şeyi unutmadığımı anlayabilirlerdi.
Yatak odasına girdim ve kapıyı kapatmıştım. Kendimi yatağa bırakmıştım. Ellerim karnıma gitmişti. Kaisra bir erkek evlada ihtiyacımın olduğunu demişti. Klasik bir Larastkalı anlayışıydı. Benim bu krallığa bir erkek evlat vermem gerektiğini düşünüyordu ama bana göre gerekli değildi. Ben krallığa istedikleri bebeği vermiştim ama onlar bebeğimi öldürmüştü. Bunu görmüyor muydu? Bundan sonra hep kız evlatlarım olabilirdi, bu benim için sorun değildi. Bunu onlar da görecekti.
Kapı yavaşça açıldığında doğrulmuştum. Gelen Jayce idi. Bana yumuşak bir ifadeyle gülümserken ayağa kalkmıştım ve pembe kanepeye oturmuştum. O da yanıma oturmuştu. Elimi alıp öpmüştü.
Jayce "Neden durgunsun?" dedi ve gülümseyip omzumu silktim.
"Günlük koşuşturmacalar yordu." dedim.
"Annemle karşılaştım. Çocukların yaramazlıklarından şikayetçiydi ve seni beceriksiz bulmuş. Ben umursamadım. Annemin klasik huyu."
"Annen her daim açığımı aradığı için ben normal karşılıyorum ama canımı sıkan başka bir cümlesi oldu. Luinan'ı akşam yemeğinde göreceğimi belirtti." dedim ve Jayce gerilmişti.
Bakışlarını kaçırarak "Hoş bir durum değil arzu edersen gelmemesini sağlarım." dedi.
"Bunu istersem olay büyür, Luinan kendisini abartır ve annen bundan çok hoşlanır. Kaosla beslenmesine izin vermem mantıklı değil. Fakat direk Luinan'ı gönderemiyorum diye boş boş oturacak değilim. Bununla ilgili planlarım var."
"Sana güveniyorum." dedi ve alnımdan öptü.
"Sende son durumlar ne? Sarayın entrikalarından daha önemli meselelerimiz var." dedim ve Jayce derin bir nefes almıştı.
"Sömürgeler için yeni eklenecek vergileri düşünüyordum. Ekonomi anlamında güçlenmelerine izin veremeyiz." dedi ve yüzü düşünceliydi.
"Raporlar içinde hepsi istediğimiz düzeyde sadece Azinkayt onlardan biraz fazla. Bu fazlalık yüzünden fazladan vergi koymak istiyorsun." dedim ve mavi gözleri bendeydi. Dudakları hafifçe kıvrılmıştı.
"Aklımdan geçenleri okudun. Azinkayt, bu kadar çok paraya sahip olmamalı. Yoksa yavaş yavaş yoldan çıkacak ve diğerlerini de yoldan çıkarıcak."
"O zaman fazladan vergi isteyebiliriz. Dediğin gibi güçlerinin kırmanın yolunu bulmalıyız. Ayashri ve Talayer gün geçtikçe tehlikeli oluyorlar. Valhares içinde bulunan casuslarımızdan bir rapor geldi. Miriam ve Enrico, kızlarını Ayashri ve Talayer'in oğlu ile evlendirerek ittifak kurmak istiyorlarmış."
Kaşlarını çatarak "Peki son durum ne?" dedi ve omzumu silktim.
"Bilmiyorum, bilmiyorum. Bir tahminim ise yok."
"Ayashri yıllar içinde bana göre çok değişti. O tanıdığımız yaramaz kız çocuğu gitti ve yerine ne istediğini bilen çelikten, sert bir kadın geldi. Sabretmeyi öğrendi. Sabırsızlığını ona karşı kullanırdım diyordum ama bu mümkün olmayacak. Talayer'i bu konuda tebrik etmeliyim."
Ellerini tutarak "Değişen sadece onlar değil, bizler de değiştik. Büyüdük ve güçlendik. Gençliğin verdiği hatalardan dersler aldık. Bunu gözardı etmemeni istiyorum, Jayce. Ayashri ve Talayer'in karşımızda olurlarsa hakkettikleri cevabı alacaklar." dedim.
"Karşımızda bir hiç olduklarını görecekler." dedi ve dudaklarını öptüm. Bu onun gerginliğini almıştı. Gerilmesinin nedenini anlıyordum. Sömürgeleri kaybetmek, başarısız bir hükümdar olarak anılmak istemiyordu. Ayashri ise bu konuda onun için engeldi. Eğer onda başlayacak olan isyan ateşi diğerlerine de sıçrardı. Bu Larastka adına hoş olmazdı.
Jayce ile beraber akşam yemeği için büyük yemek salonuna inmiştik. Krem ve altın renklerinin dans ettiği bu yerde konuklarımız bizi bekliyordu. Hepsi ayağa kalkmış ve başlarını eğmişti. Luinan'ı da görmüştüm. Siyah saçları toplanmıştı, zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Korsesi o kadar çok sıkılmış olmalıydı ki göğüsleri patlayacak gibi durmuştu. Zümrüt gerdanlığını takmasıyla bana annesinin gösteriş budalalığını hatırlatmış olmuştu. Sakin kalmak, en iyisi olacaktı. Bir sürtük ile güç yarışına girdi dedirtemezdim. Beni Dranil yetiştirmişti ve o düşmanlarından nasıl kurtulmasını bildi ise ben de öyle yapacaktım. Ben onun kızıydım.
Yemeğe başladığımızda her şey sakindi. Luinan pek konuşmuyor, Marvin ise Aiden'in yapmış olduğu her şakaya gülerken Marvin'in kız kardeşi Arzine ise soğuktu. Marvin'in esmerliği onda yoktu. Sarışın birisiydi. Sarı saçları incili ağla toplanmıştı ve koyu kırmızı bir elbise giymeyi tercih etmişti. Onunla ilgili planlarım vardı ve bununla ilgili çalışmaya başlayacaktım. Luinan'a asla burada yer yoktu.
Kaisra önündeki az pişmiş etini keserken "Jayce, Loya sana çocukların bugünkü yaramazlığını söyledi mi?" dedi ve bana bakmıştı.
"Önemli bir durum yok. Adeline Kantre'yi gezmek istemiş ve abisi onun bu arzusunu gerçekleştirmek istemiş. Gerekli uyarıyı yaptım." dedim.
Jayce annesine bakarak "Loya gerekli uyarıyı yaptığına göre bir sorun yok, anne." dedi ve önündeki yemeğe bakmıştı.
Ronald gülümseyerek "Kraliyet çocukları olsa bile yaramazlık onların doğalarında var." dedi. Bu durum onun komiğine gitmiş gibi duruyordu.
Anisa "Yine de onlar kraliyet çocuğu, Ronald. Nerede, nasıl davranacaklarını bilmemeliler.Asil kanın getirmiş olduğu bazı durumlar vardır, bunu bilmiyor musun?" dedi ve soğuk gözlerle onu süzerken Aiden rahatsız olmuştu.
Lord Jason "Ronald, baban sen doğmadan önce asilzadeliği kaybetmedi. Sen de asil kanın getirmiş olduğu sorumluluklarla yetiştin ama bunu bize göstermiyorsun." dedi ve Ronald başını eğerken Irene kız kardeşi ile babasına sertçe bakıyordu.
Irene sert bir sesle "Açıkçası ben çocuklarımı asilzadesiniz, buna göre davranın diyerek yetiştirmiyorum. Ronald ile ortak görüşümüz bu oldu. Onlar çocuk ve çocukluğunu yaşamalılar." dedi.
"Ronald'ın neden bunu düşündüğü ortada değil mi? Kendisinin asilliği lekeli!"
Aiden "Açıkçası çocuk yetiştirme konusunu da asilliğe bağlamayı gereksiz buluyorum. Çocuk, çocuktur. Asillik kurallarına boğmaya gerek var mı?" dedi ve bana bakmıştı.
"Aiden'e ve Irene'ye katılıyorum. Çocuklar çocukluğunu yaşamalı ki ileride mutlu yetişkinler olarak aramızda bulunsun. Asilliğin getirmiş durum ise eğitim hayatlarına yansır." dedim ve Aiden bana gülümsemişti.
Marvin "Bir çocuğun sorumluluğunu almak çok zor bir şey olmalı!" dedi ve kafasını iki yana sallarken Jayce gülmüştü.
Jayce "Merak etme, göründüğü kadar zor bir şey değil Marvin. Senden bir parça olduğunu bildiğin için hiç zor gelmiyor." dedi ve Luinan gülümsemişti.
Luinan "Sevgilim sana oğullar vereceğim ve onları büyütmekte hiç zorlanmayacağız!" dedi. Saf neşeli sesinden ise iğrenme gelmişti. Bunu bastırmak için su içerken Kaisra beni süzmüştü.
Kaisra "Bir erkek evlat denilince acaba krallığımızın ne zaman bir prensi olacak gibi sorular akıllarda oluşuyor." dedi. Sinsi yüzüne bakmış ve gülümsemişti.
"Ben kraliyete bir erkek evlat verdim ama kıymeti bilinmedi!" dedim ve Luinan huzursuz olmuştu. Olması da gerekliydi. Onun annesi yüzünden bebeğimi kaybetmiştim.
"O talihsiz bebeğin hatırasını kalbinde yaşat ama başka çocukların olabilir. Sağlıklı, genç ve doğurgan bir kadınsın."
"Bu saraydaki tek amacım kuluçkaya yatmak mı? Beni bu şekilde küçük düşürtmen hoş değil."
Luinan "Larastka sizden bir varis bekliyor, Kraliçe." dedi ve ona baktım.
"Larastka'nın benden beklediği şeyleri senin gibi bir soysuza soracak değilim. Kraliyet masasında olman seni asilzade yapmıyor. Sen bu masadasın çünkü fazlasıyla sana gösterişmiş olunan hoşgörüden kaynaklı. Bu yüzden ne yapıp ne yapmayacağımı senin gibi kanı bozuk birisinden duyacak değilim." dedim ve Luinan'ın gözleri iri iri olmuş, dudakları incelmişti. Sinirlendiğini o tilki yüzünden görebiliyordum ama bana bir şey diyemezdi.
Kaisra "Luinan, benim himayem altında Loya. O cezasını yeterince çekti ve artık özgürlüğünü hakkediyor. Üstelik Jayce de buna ikna olmuş iken senin karşı çıkmana gerek var mı?" dedi ve Jayce baktım.
"Jayce, bana bundan bahsetmedin!"
Alaycı bir şekilde "Krallar her daim kraliçelerine hesap verir mi, Loya? Aptallık olur bunu düşünmen." dedi.
Jayce "Buna izin verdim çünkü gerekli cezanın bittiğine inanıyorum. Luinan o genelevden çıktı ama eski asalet unvanları onunla değil." dedi ve yutkundum. Önümdeki bardağa bakarken gözlerimin dolmaması için çaba veriyordum. Gözlerim dolarsa ağlardım ve düşmanlarımın karşısında ağlamak, acizlik belirtisiydi.
"Çok güzel! Harika! Başka diyebilecek kelime bulamıyorum." dedim ve suyu içmiştim. Eteğimi sıkarken Jayce elime dokunmuştu ve elimi çekmiştim. Aiden ile göz göze geldiğimde ise onun kaşları hafif çatıktı ve başını iki yana sallamıştı.
Kaisra ise ortamın gerginliğini dağıtmak amacıyla başka şeylerden bahseder iken ben bu sefer sessiz kalmıştım. Luinan ise şen kahkahaları ile masayı şenlendirmişti. Masayı terk etmek ve odama çekilmek istiyordum. Fakat inadım beni burada tutuyordu. Onların zafer kazanmalarına izin veremezdim. Sakin kalmaya çalışmak, zordu. Jayce'in böyle bir işe kalkışmasının mantıklı bir açıklaması var mıydı? Buna nasıl izin vermişti, anlamıyordum. Beni çiğneyip geçmesine tahammülüm yoktu. Bu yola beraber çıktı isek beraber hareket etmek zorundaydık. Acaba ona kral olmayı öğretmek ile hata mı yapmıştım?
Sohbetten erken ayrılmayı tercih etmiştim. Herhangi bir bahane sunmadan yanlarından ayrılmıştım. Çünkü dayanamamıştım. İlk önce Andrej'i kontrol etmiş sonra kızlarımın odasına gelmiştim. İkisi uyumuyordu ve onlara gülümsemiştim. Masal kitabını masadan almış ve iki yatağın ortasındaki ahşap, geriye yaslandıkça sallanan sandalyeye oturmuştum. Uyumaları adına masal kitabından bir masalı okumaya başlamıştım. Keila uyurken Adeline uyumamıştı. Dikkatle bana bakıyordu.
"Adeline, neden uyumadın?" dedim ve esnemişti.
Adeline "Uyumadım çünkü seni mutsuz gördüm. Neden mutsuzsun, anneciğim?" dedi ve burukça gülümsedim. Çocuk deyip geçmemek lazımdı. Onlar yetişkinlerdeki en ufak değişikliği anlıyorlardı.
"Bir şey olduğu yok, mutsuz değilim."
"Mutsuzsun. Acaba yaramazlığım yüzünden mi? Babaannem bizi azarladığı için mi mutsuz oldun? Seni mutsuz etti isem çok özür dilerim." dedi ve ayağa kalkmıştım. Kitabı sandalyenin üstüne koyup Adeline'nin yatağının kenarına oturmuştum. Soluk yeşil gözler, üzerimdeydi. Bir yanı üzgündü, bir yanı ise meraklıydı.
Yanağını okşayarak "Sen beni asla mutsuz etmezsin, Adeline. Bir anne ne zaman çocukları yüzünden mutsuz olmuş?" dedim. Ardından aklıma kendi annem gelmişti. Ben annemi mutsuz etmiştim aslında. Yokluğum ona acı vermişti, mutsuzluğa sürüklemişti ve beni bulduğu anda ölümüne neden olmuştum. Adeline'a yalan söylemiştim. Evlatlar annelerini üzerdi, mutsuz ederdi. Bunun örneğini bizzat yaşamış iken neden yalan söylüyordum ki?
"Anne, ağlıyorsun." diye fısıldamıştı. Gözlerimi ondan kaçırmış ve elimin tersiyle yaşımı silmiştim. Yaşımın aktığının bile farkında değildim. Tanrım! Bugün neden kendimi kaybediyordum?
Zoraki bir gülümsemeyle "Bir şey olduğu yok, tatlı kızım." dedim ama Adeline bana inanmamıştı. Bakışlarından bunu anlamak zor değildi.
"Neden mutsuzsun? Seni kim üzdü?" dedi ve iç çektim.
"Büyüdüğün zaman seninle her şeyimi paylaşabilirim. Kendi öz annemle yapmayı hayal ettiğim şeyleri seninle ve kız kardeşinle gerçekleştirebilirim. Hatta Andrej de olur! Fakat şu an çok küçüksünüz ve sizi kendi sorunlarımla boğamam."
Kaşlarını çatmıştı."Bence yeterince büyüğüm." dedi ve kollarını kavuşturmuştu. Bu hareketi çok komikti. Bir keresinde aynı hareketi ben de dayıma yapmıştım. Prasad ata binerken ben neden binemiyorum demiştim ve kollarımı kavuşturup kaşlarımı çatmıştım. Ertesi gün ise bir midilli atım olmuştu. Şimdi aynı hareketi kızım yapıyordu.
Alnını öpmüş, gözlerine bakarak "Bence de yeterince büyüksün ama yetişkin değilsin. Bir çocuksun ve bu masumiyetini benim sorunlarımla bozamam. Biraz daha beklemen gerekiyor, anlıyor musun? O zaman geldiğinde keşke hep çocuk olarak kalsaydım diyeceksin. Yetişkin olmak, büyümek hiç iyi bir şey değil. Hadi, şimdi prensesimin uyku zamanı!" dedim ve Adeline oflamış, yastığına başını koymuştu. Kızıl saçları yastığa yayılmıştı.
Odadan yavaşça çıkmıştım ve kendi odama girmiştim. Jayce odaya girmemişti. Demek ki keyfi yerindeydi. Bencil! Onun bencilliği ile canımı sıkmamalıydım. Canımı yeterince sıkmıştı birde onun bencilliğini düşünmemeliydim. Sakin sakin takılarımı, tacımı çıkarmıştım. Yatmadan önce ise banyoda zaman geçirmiştim. Geceliğimi giymiştim ve odanın kapısı açılmıştı. Jayce içerisi girmişti. Sonunda odaya dönmeyi düşünmüştü. Kollarımı kavuşturmuş, ona dik dik bakıyordum.
Jayce "Loya, bana kızgınsın değil mi?" dedi. Sesindeki sakinlik daha çok öfkelenmeme sebep oluyordu.
"Bunu utanmadan sakin sakin soruyorsun, öyle mi? Öfkeden delireceğimi bildiğin halde bunu benden saklayarak yapıyorsun." dedim.
"Öfkeni göze alabilirim ama yokluğunu göze alamam."
Alaycı bir sesle "Yokluğumu göze alamazmış! Ne bu? Yeni bir acındırma yöntemi mi?" dedim ama o beni umursamamıştı. Yanıma gelmiş ve yüzüme dokunacak iken elini ittirmiştim.
"Neden dokunmamı istemiyorsun?"
"Bana bir açıklama borçlu olduğun için olabilir mi? Neden o fahişeyi serbest bıraktın? Evladımızın katilinin soyu o ve beter bir şekilde yaşamayı hakkediyor."
"Bence de öyle olmalı ama buna mecbur kaldım. Annem senin bir vatan haininin kızı olduğunu yaymakla beni tehdit etti. Elinde sağlam kanıtlar olduğunu söyledi."
"Yalan bu!" diye bağırdım.
"Yalan değil. Kanıtlarını biliyorum, gördüm. Senin hayatın mevzu bahis iken Luinan'ın cezasının bir önemi var mı? Bu sebeple kabul ettim."
"Bir haininin kızının hayatına karşılık bir haininin kızının hayatını kurtarmak, pazarlığa bak! Her şey basit mi? Bu kadar basit olmamalı. Annen Luinan'ı serbest bıraktırdı ama bundan sonra yine seni böyle köşeye sıkıştırmayacağını bilebilir miyiz? Peki Luinan'a ne olacak? Arkamdan kuyumu kazarken bu yaptığınla pişman olmayacak mısın?"
"Loya sen Luinan'ın icabına bakarsın."
"Luinan'ın icabına bakarım doğru ama sayende başıma yeni bir dert açıldı! Annen ise beni kendi kimliğimle tehdit edecek. Yarattığın sorunları görmüyor musun?" diye bağırdım.
"Sakin olur musun?"
"Nasıl sakin olabilirim? Luinan'ı sadece annen serbest bıraktı diye düşünmek daha iyiydi ama sevgili kocamın da bu işte parmağı varmış. Beni asıl öfkelendiren diğer konu ise benim arkamdan benden gizli gizli iş çevirmiş olman!"
Derin bir nefes almış, gözlerini kapatmıştı. Açtığında ise yavaş yavaş onunda sinirlendiğini görüyordum."Loya, beni anlamak mı istemiyorsun? Buna mecburdum! Hayatını kurtardım, anlasana. Eğer senin hain olduğunu görürlerse ne olur biliyor musun? Acımadan öldürürler ve ben bir şey yapamam. Azinkayt bu yasayı değiştirdi ama ben değiştiremem. Çünkü bu yüz yıllardır süren bir gelenek, kimsenin gücü bunu bozmaya yetemez." dedi ve sinirden güldüm.
"Ayashri'yi tebrik etmek lazım. Cesur birisi ve gerektiğinde o kokuşmuş gelenekleri yıkmayı biliyor! Sen ise korkağın tekisin."
"Kendine gel, mantıklı konuş. Öfkeden ne dediğini bilmiyorsun." dedi sinirle.
"Yaptığın mantıksızlığı görmüyor musun? Bu bir hata ve ileride başımıza sorun olacak."
Öfkeyle "Luinan'ı beraber ezebiliriz. Onu bu kadar abartıyor olmanı asıl ben anlamıyorum." dedi.
"Senin için bu kadar basit olabilir ama basit değil. Annen senin dizginlerini eline almanın yolunu bulmuş. Tebrik ederim onu. Ayakta alkışlanası bir kadın!"
"Yeter! Bu konuyu abartıyorsun ve ben bundan sıkıldım. Dranil gibi olma." diye bağırdı ve sinirden güldüm. Kendisini haklı görüyordu ve yaptığı hatayı görmemekte ısrarcıydı.
"Abartmıyorum. Luinan'ın serbest kalması hataydı ve bunu sen yaptın. Arkamdan iş çevirdin, benden bir şeyler sakladın!" dedim sertçe.
İşaret parmağını bana doğrultarak "Seni kaybetmemek adına yaptığımı neden anlamak istemiyorsun? Ben buna mecburdum. Söz konusu senin hayatındı." dedi sertçe.
"Hayatımı bu şekilde mi kurtaracaktın? Benim arkamdan işler çevirerek mi olacaktı? Yeni yeni sorunlar mı yaratacaktın? Belki de benden kurtulmak istiyorsun, olamaz mı?"
"Loya, ileri gidiyorsun. Diline hakim ol. Karşında kral var." dedi öfkeyle.
"Kral varmış." dedim alaycılıkla.
"Benim sabrımı zorluyorsun. Anlayışla karşılayacağını sanıyordum ama sen dikleniyorsun, anlamsız öfke krizlerine giriyorsun. Ben senin hayatını kurtardım ve bitti. Anlıyor musun? Bitti!" diye bağırdı.
"Sen bencilsin. Bencilliğin yüzünden herkes senin dediğini yapsın, karşı çıkılmasın istiyorsun. Bu huyun bana kimi hatırlatıyor, biliyor musun? Anneni! Sen gerçekten Kaisra'nın oğlusun. Onun gibi bencilliğin içinde boğuluyorsun." dedim ve Jayce gözlerini irileştirmişti. Yüzü donmuş, öfkeden dudakları titrer haldeydi. Ben ise tüm öfkemi kustuğum için rahatlamıştım. Dediklerimden ise pişman değildim.
Kendisini sıkarak "Peki." dedi ve omzuma çarparak banyoya girmişti. Ben ise yatak odasının kapısını kilitlemiştim. Odadan çıkarsa büyük bir kavga ettiğimiz anlaşılırdı. Böylesine bir açığı Kaisra'ya veremezdim. Bu gece zafer sarhoşu bir şekilde uyuyamazdı.
Anahtarla beraber yatağa geçmiştim. Jayce ise bir süre sonra banyodan çıkmıştı. Yatak odasının kapısına yönelmişti ve kapı kilitli olunca bana bakmıştı. Ben ise bir şey dememiştim ve örtüyü iyice üstüme çekmiştim. Açıklama yapmaya ihtiyacım yoktu. Yanıma gelmesini bekler iken o pijamasını giydikten sonra koltuğa uzanmıştı. Orada yatmayı tercih etmişti. Madem yanıma gelmiyordu, gelmesindi. Onun kaprislerini çekecek değildim.
Sabah ise yataktan ilk uyanan ben olmuştum. Uykusuz kalmıştım ve yavaşça gerinip yataktan çıkmıştım. Jayce ise koltukta uyuyordu. Uykusunda kaşları hafif çatıktı. Üstüne herhangi bir şey örtmemiştim. Bilerek yapmıştım bunu. Burnunun sürtmesini istiyordum. Benim değerimi anlamalıydı. Hayat onun dediği gibi akmıyordu ki! Bencildi. Beni hiçe sayarak hayati kararlar almasını kabul edemezdim. Beni devredışı bırakamazdı.
Ben banyoya girip çıktıktan sonra o uyanmıştı. Oflayıp duruyordu. Ben ise onu görmezlikten gelmiştim. Basit bir elbise giydikten sonra yatak odasının kapısını açmıştım. Kahvaltıya onsuz gitmiştim. Zaten iştahım yoktu. Dünkü kavganın günüme yansımasına izin vermemeliydim ama olmuyordu. Bir yerde eksilip gidiyordum ve bu yüzüme yansıyordu. Kahvaltı sonrasında ise bu melankolik havamı dağıtmak adına daha canlı bir mavi elbise tercih etmiştim. Elbise belime tam oturuyordu. Minik sarı pırıltılar eteğimdeydi ve yıldızlar gibi ışıldıyordu. Omuzlarımı saran gül deseni ise elbiseyi tamamlıyordu. Altın, minik safirleri olan tacım takılmıştı ve kendimi daha iyi hissetmek adına Dranil'in hediye etmiş olduğu Ostraye kolyesini boynuma takmıştım. İşte tamamlanmıştım.
Meclis salonuna ise Jayce ile birlikte gitmiştik. Bana karşı mesafeliydi. İnatla konuşmuyordu ama istediği kadar inat etsindi. Ondan daha inatçı birisi varsa o da bendim. Salona beraber girdiğimizde tüm gözler bizdeydi ve kraliyete yakışan bir asaletle yerimize geçmiştik. Konular gündelikti. Şikayet mektupları, sömürgelerin durumu konuşuluyordu. Tam sona erdirecek iken Kaisra söz almak istemişti ve ona söz hakkı tanımıştım. Mor, kadifeden bir elbise içindeydi. Altın iplerle işlenmişti ve bu elbiseye ciddi bir hava katmıştı. Ara ara beyalaşan kızıl kahve saçları topluydu. Minik altın tacı başındaydı.
Kaisra ciddiyetle "Kantre şehrinin sınırında dini ritüellerde bulunan bir grup yakalandı ve o grup askerlerimiz tarafından öldürüldü. Böylesine grupların Larastka sınırları içinde artması hoş değil." dedi ve Jayce kafasını sallamıştı.
Merakla "İnançları neydi?" dedim.
"Yasher ve Arynad denilen ucube inanç. Azinkaytlı olmalılar, değil mi? Ah, Ayashri ve Talayer'e bunu iletmek lazım. Larastka ve ona bağlı sömürge insanlarının inancı olamaz fakat bu serseriler ileriye gitmişler."
Lord Jason düşünceliydi. Bana bakarak "Ana Kraliçe ile anlaşamam, bu bilinir ama ona bu konuda hak veriyorum. Herkes kurallara uymalı." dedi ve Jayce'e bakmıştım. Onun yorumunu merak ediyordum.
Jayce "Herkes kurallara uymalı, buna itirazım yok. O insanların öldürülmesi ise doğru bir karar. Larastka sınırları içinde hatta sömürgelerde bile dini törenler, ritüeller yapılamaz." dedi ve eteğimi sıktım. Jayce'in dün canının acıtmıştım. Ona annenin oğlusun demiştim şimdi ise o bunun karşılığını veriyordu. Gerçek düşünceleri bu değildi.
"Neden insanlarımıza nazikçe yaklaşmıyoruz? Kültürlerini yok etmeden, inançlarına saygısızlık yapmadan da onlara hükmedebiliriz!" dedim ve Jayce alaycı bir şekilde güldü.
"Kraliçem, boynunda kolyesini taşıdığın adam bu dediklerini duysaydı kahrolurdu. Seni de bizim gibi inançsız yetiştirmişti ama senin dediğin şeyler onu utandırırdı."
Kaisra zafer kazanmış gibi gülümser iken Jayce'den gözlerimi kaçırmıştım. Aiden endişeyle bana bakarken başımı dik tutmak zorundaydım. Jayce olmadan da bu çakallar sürüsüne karşı dik durmam gerekiyordu."Ben Akila-Dranil'la Ostraye değilim. Beni o yetiştirdi ama kendi hür düşüncelerim var. Ben bu konudaki tavrı yanlış buluyorum." dedim.
Lord Eduard "Majesteleri! Bu dedikleriniz ülkemizin çıkarlarına uymuyor." dedi ve Kaisra ona bakarak kafasını sallamıştı.
Kaisra "Bizi anlaması mümkün değil işte. Başka yerlerden yetiştiği için farklı düşünüyor ve bir türlü bizim gibi olamıyor. Anlamıyorum, sahip olduğu asil kan aslında bu konuda yardımcı olabilir. O bir asilzade ama sıradan birisi gibi konuşuyor." dedi. Sesindeki gizli alay iyice beni germişti.
"Buraya gelince dar bakış açım genişledi diyebiliriz. İnançlara saygı duyulmalı, görmezlikten gelinmemeli demem benim kanımın nereden geldiğini sorgulatmamalı. Ben Dranil'in yeğeniyim." dedim.
Jayce "Keşke gerçekten Dranil'in Kızı olabilsen, Loya. Onun gibi bencilliğin içinde boğulabilsen." dedi. Dün geceki lafımı bana karşı kullanıyordu.
Dişlerimi sıkarak "Ben yeterince onun kızıyım." dedim ve ona tersçe bakmıştım. Onun soğuk bakışları altında ruhum ezilmeyecekti.
"O zaman bu inanç konusuna karşı çıkmamanın doğru olacağını görmeni istiyorum." dedi. Sesindeki sakinlik beni delirtecek cinstendi.
"Doğru olanı görmek, önemli. Keşke herkes doğru olanı görebilse değil mi?"
Kaisra "Ah, Jayce. Loya'yı anlamak lazım. Duyduğuma göre sarayın bir köşesinde inancını yaşatıyormuş. Bu çirkin dedikoduyu duymamazlıktan geliyorum yıllardır ama şu an dayanamadım." dedi ve öfkelenmiştim. Artık dayanamıyordum. Üstüme geliyorlardı ve bu dayanılmazdı.
Ayağa kalkarak "İstediğim gibi istediğim şekilde inancımı yaşarım ve buna kimse karışamaz! Düşüncelerimi kendi ülkemde diyemeyeceksem nerede haykırabileceğim?" diye bağırdım. Tüm gözler üstümde iken ellerim sinirden titriyordu. Luinan'ın serbest kalması, Jayce'in arkamdan iş çevirmesi ve meclisteki herkesin üstüme gelmesi. Beni germişti. Her şey üst üstte geliyordu ve ben bununla başa çıkmakta zorlanıyordum.
Göğsümde bir ağırlık hissetmiştim. Nefes almamı zorlaştırıyor gibiydi. Bu salon, bu insanlar beni boğuyordu. Hepsi nefes almama engeldi. Hepsinin ellerini boğazımda hissediyordum. Boğazımı sıkıyor, sıktıkça nefes almamı engelliyorlardı. Çıkmam lazımdı. Benim bu korkunç yerden koşarak ayrılmam lazımdı. Nefes almalıydım. Buna benim ihtiyacım vardı yoksa buradaki herkes beni öldürecekti. Larastka'nın idam ettiği ilk kraliçe ben olacaktım ve bu insanlar benim celladım olmaya heveslilerdi.
Hızla yerimden ayrılmıştım ve koşarak salonu terk etmiştim. İnsanlara çarpa çarpa ilerliyordum ve kendimi çalışma odama atmıştım. Kapıyı hızla kapatmış, kimsenin gelmemesi adına kilitlemiştim. O salondaki korkunç insanları görmek istemiyordum. Soğuk suyumu titreyen ellerimle zar zor içmiştim. Pencerelerimi açmış ve derin derin nefes almıştım. Bu beni biraz sakinleştirmişti. Kabus dolu anların izlerini temizlemese bile göğsümdeki ağırlıktan kurtulmuştum.
Kapım açılmak için zorlanıyordu. Loya, Loya diye bağıran Jayce vardı. Onu görmek istemiyordum. Mecliste yaşadığım kabusun baş mimarlarından birisiydi. Beni o sırtlanların ortasına acımasızca atmıştı. Beni bu şekilde cezalandırmasına dayanamıyordum. Bugün beni zorlamıştı ve yıpratmıştı. Kapıya daha sertçe vurunca yutkunmuştum. Yavaş adımlarla kapının arkasına geçmiştim. Jayce'in endişeli sesi tüm bu olanları unutturmuyordu.
Kapıyı yavaşça açmıştım. Jayce'in endişeli mavi gözleri karşımdaydı ve içeri girmek istiyordu. Kısa süreliğine izin verebilirdim. Kapıyı açılınca içeri girmişti. Kapıyı kapatmıştım ve karşısındaydım.
Jayce "Loya, iyi misin? Rengin solmuş." dedi ve kafamı salladım.
"Bir şeyim yok. Şimdi odadan gitmeni istiyorum. Gördün beni işte, merakını giderdin. Lütfen, git." dedim. Sesimdeki cılızlığa inanamıyordum. Biraz daha güçlü çıksa ne olurdu ki?
"Hemen hekimleri çağıralım." dedi ve bana dokunacak iken geri çekilmiştim.
Elini iterek "Gerek yok dedim. Şimdi çık odadan ve beni rahat bırak. Nefes almak istiyorum." dedim ve Jayce gerilmişti.
"İstersen çocukları alıp av köşküne çekilebiliriz." dedi ve kafamı iki yana salladım.
"Seninle bir yere gitmek istemiyorum, Kral. Şimdi senden tek arzum beni yalnız bırakman. Lütfen, buna ihtiyacım var. Yalnız kalmak istiyorum." dedim ve Jayce iç çekmişti. Bir şey demeden odadan çıkmıştı. Ben ise kendimi koltuğa bırakmıştım.
Tavana bakıyordum. Biz bu hale nasıl gelebilmiştik? Kontrolsüz bir öfkeye sahiptik ve bu düşmanlarımıza açık vermemize sebep oluyordu. Kraliyet çifti böyle olursa kral ile kraliçe etrafında kutuplaşma artardı. Benim yanımda olacaklarını düşünmüyordum. Jayce'in etrafını saracaklardı ve benim gözden düşmemi sağlayacaklardı. Daha sonra ise idamımı isteyeceklerdi. Larastka'nın idam edilen ilk kraliçesi olacaktım. Ne kadar korkunç bir sondu! Bunun olmaması adına tüm mücadelemi veriyordum ama bu korkunun içimi kemirdiği gerçekti. Jayce'e kral olmayı gösterir iken yarattığım kralın beni öldürmesinden korkuyordum. İncecik boynum kör bir baltayla buluşabilirdi. Aşk düşünüldüğü kadar kuvvetli bir kalkan değildi.
Peki kendimi nasıl koruyacaktım? Bu zamana kadar gelmiştim. Jayce'in aşkıyla, kendi zekamla köklerimi salıyordum ama daha ne yapabilirdim? Düşmanlarımı tek tek temizlemeden bana rahat uyku yoktu. Kaisra bu düşmanların başıydı ve bir açığını arıyordum. Bulmam ise güçtü. Aradığım açığı bana vermiyordu ve bu benim sonumu hazırlıyordu. Yavaş yavaş baltayla buluşmaya yaklaşıyordum. Bu yaşananlar beni nasıl hiçe çevirdiğinin kantıydı. Kahretsin! Ölmemem lazımdı. Ben yaşamalıydım ve güzel günler görmeliydim.
Akşamüstü kapım tıklanmıştı ve gel sesimle içeri Yamuna gelmişti. Dikkatle bana bakıyordu. Koyu kırmızı bir elbise giymişti. Belinde altın zincir sarılıydı. Saçlarını toplamıştı ve ipek kumaş takmıştı. Yanıma oturması için koltuğa hafifçe vurmuştum. Yanıma gelmişti.
"Yamuna ne oldu?" dedim.
Yamuna "Leydi Arzine ve annesi ile görüşecektin, unuttun mu? Seni küçük salonunda bekliyorlar." dedi ve ofladım. Bir türlü gün bitmiyordu.
Başımı eğmiştim."Bugün kafam öyle doluydu ki onları unuttum. Ertelesem ne olur diye düşünüyorum ama olmaz. Daha fazla kendi köşeme çekilemem." dedim ve yutkundum.
"Loya bugün yaşananları duydum. İstersen görüşme. Sen kraliçesin sonuçta, istediğini yaparsın." dedi ve kafamı iki yana salladım.
"İstediğimi yapamam. Ben yaşamak istiyorum, Yamuna. Biraz sonra Arzine'yi kendi çıkarlarım doğrultusunda harcayacağım. Bu beni korkunç bir insan yapar ama buna mecburum. Yaşamak istiyorsam başkalarının hayatlarını gözümü kırpmadan harcamam gerekir."
"Buna mecbursun ama şu an iyi olmadığın açık değil mi?"
Yamuna'ya bakarak "Gayet iyiyim ben. Yıkılmadım. O korkunç insanlara rağmen ben yaşayacağım, anlıyor musun?" dedim ve ayağa kalktım.
Kapıya yönelirken Yamuna Loya demişti ama umursamamıştım. Odamdan çıkmış ve küçük salona gelmiştim. Ahşap kapı açılmıştı ve beni bekleyen konuklarım ayağa kalkmıştı. Onlara tatlı bir gülümseme ile bakmıştım. Büyük ihtimalle onlarda yaşanan gerginliği duymuştu ama umurumda değildi. Şu an oyunumu kusursuz bir şekilde oynamalıydım. Zarifçe süzülerek yerime oturmuştum.
Arzine ve annesi Leydi Mauren benim oturmamla oturmuşlardı. Arzine sarı saçlarını açmıştı. Soluk yeşil elbise tercih etmişti. Kendinden emin ve sakin bir duruşu vardı. Annesi Mauren ise lacivert bir elbise giymişti. Kestane rengi saçlarını sımsıkı toplamıştı. Saygıyla bakıyordu ve beni ölçmeye çalışıyordu. Bu zamana kadar pek yakından konuşmuşluğumuz yoktu. Kendisi ne benden yana idi ne de Kaisra'nın tarafındaydı. Duyumlarıma göre hangimiz yüksek teklif verirse onun tarafına geçecekti. Bu yüksek teklif ise kızının evlendirilmesiydi. Kaisra, Mauren'i önemsemiyordu ve bu benim işime geliyordu.
Hizmetçilerime verdiğim emirle sehpaya atıştırmalık yiyecekler konulmuştu ve şerbetler ikram edilmişti. Kızılcık şerbetimi yudumladıktan sonra "Davetimi kabul ettiğiniz için memnunum." dedim.
Arzine "Biz ise şaşkınız. Sarayın hanımları ben ve annemden uzaklardı." dedi ve Mauren kızına sertçe bakmıştı.
Mauren "Kızımın dediği sizi kızdırmasın, ekselansları. Buraya geldiğimiz için memnunuz."
"Hayır, hayır kızdırmıyor. Oldukça haklı bir serzeniş bu. Buraya çağırdım çünkü sizi yakından tanımak istedim. Lord Marvin oldukça cesur bir karar aldı, biliyorsunuz. Bu cesaretin kaynağı ailesinden olabileceğini düşündüm." dedim ve Arzine'nin ela gözleri bendeydi.
Arzine "Bize öfke duyuyorsanız, haksızsınız! Abime kerhaneden bir kadınla evlen demedik. Ana Kraliçe'nin yanlış yönlendirmesi ile böyle bir işe kalkıştı." dedi ve içten içe rahatlamıştım. Düşündüğüm gibi Luinan asla bu ailede kabul görmeyecekti.
Gülümseyerek "Ana Kraliçe yönlendirdi, doğru ama evlilik için ailenin izni şart değil midir? Duyumlarıma göre Luinan ile evlenecekmiş." dedim ve Arzine kaşlarını hafifçe çatmıştı.
"Biz bunu onaylamıyoruz! Ailemize utanç getirecek bir davranış."
Mauren "Kraliçem ne kadar zor duruma düştüğümüzü görüyorsunuz. Bir hainin soyu, evimizde utanmazca yaşarken sokaktan dışarı çıkasım gelmiyor. Kovmak istiyorum ama oğlum benimle inatlaşıyor. Kanımızın asilliği bozuldu." dedi ve iç çekmişti.
Arzine annesine bakarak "Anne, her şey daha bitmedi. Abim onunla evlenmekten vazgeçebilir." dedi ama Mauren kafasını iki yana sallamıştı. Oğlunu tanıyordu ve vazgeçmeyeceğini biliyordu.
"Abini tanımıyormuşsun gibi konuşma, Arzine! Abin kafasına koydu mu asla vazgeçmez, yapar. Budala babanın huyu var. Babana çok söyledim, Marven'i genelevden uzak durması gerektiğini belirttim ama o erkeklerin ihtiyaçları var diyerek beni susturdu. Kanımız lekelendi!"
Arzine "Lekenin temizlenmesinin bir yolu olmalı." diye mırıldandı ve Mauren bana bakmıştı.
"Ulu Leydim! Lütfen bize bir çıkış yolu gösterin." dedi ve bir tutam saçımı parmağıma dolamıştım.
"Aslında bir yol var gibi duruyor. Neden Leydi Arzine soylu ve bekar birisiyle evlenmiyor ki?" dedim. Arzine'nin gözleri iri iri olmuştu.
Arzine "Ailemin itibarını temizlemek mi? Bu mümkün mü, Kraliçe? Larastkalıları tanımıyormuş gibi davranmayın." dedi ve gözlerimi devirdim. Bu cümleyi duymaktan çok sıkılmıştım.
"Neden bir kadın ailesinin itibarını yükseltmiyor? Neden bir kadın ailesinin yükü altında ezilirken gözükmemeyi tercih ediyor? Neden bir kadın ailesini gururlandırmıyor? Abin ailene utanç getirdi ve bu utancı taşımak ailen adına ağır bir yük olacak. Fakat senin yapacağın evlilikle o utanç görmezlikten gelinecek. Sadece bu evlilikle de değil, başka görevlerde de yer alacaksın Arzine. Sarayda önemli konumlara gelme şansını da sunacağım."
"Bana inanıyorsunuz." diye mırıldandı.
"Sana inanıyorum. İdeallerin uğruna çocukluk aşkını terk etmedin mi? Onunla evlenmediğin için kimse ile evlenmeme kararı almadın mı?" dedim ve Arzine'nin gözleri iri iri olmuştu. Mauren ise telaşa kapılmış gibiydi.
Mauren "Aman efendim bunların hepsi dedikodu, hepsi kuru iftira. Arzine asla evlenmemezlik yapmaz, sizin görevlendirmenize ise uyacak." dedi ve Arzine annesine bakmıştı. Bakışları sinirliydi. Az önceki şoku üstünden atmışa benziyordu.
Arzine "Anne! Benim adıma karar verme, yalvarırım." dedi sinirle.
"Şimdi ise Arzine sana bir şans sunuyorum. Teklifimi kabul et ve aileni bu utançtan kurtar. Abin o fahişeyle evlensin, istediğini yapsın ama aileni gururlandıran sen ol."
Hırsla "Evlilik olmadan mümkün olabilir!" dedi ve derin bir nefes aldım.
"Çocukluk aşkınla evlenmeyi ret mi ediyorsun? Patric'e yazık olacak, seni yıllardır beklemiş." dedim sakin bir sesle ve Arzine ne diye fısıldamıştı.
Mauren "Kraliçem! O çocuk Kantre dışındaydı."
Mauren'e bakarak "Benim kim olduğumu hatırlayın. Patric, valinin oğlu ve babasının yanında. Zamanında kendi tabakasının altında olan Arzine'yi sevdi diye babası onu yanından ayırmamış ama benim emrim her şeyi değiştirir." dedim.
Arzine'nin gözleri dolu doluydu. Dudaklarını ısırıyordu. Arzine "Ben bunu düşünmek istiyorum. Eğer şansım varsa Patric ile görüşebilir miyim?" dedi.
"Ona umut verirsin ve bu onu yıkar."
"Fakat Kantre de ise neden benimle görüşmedi?"
"Aynı şeyi ona ilettiğim için olabilir mi? Bu iş olacak ise görüşeceksiniz."
Mauren "Düşünmene hiç gerek var mı, aptal? Hemen kabul edeceksin." dedi hızla. Mauren bu evliliğe heveslenmişti. Tipik Larastkalı işte, ne olacaktı?
Arzine "Anne, ben düşünmek istiyorum. Lütfen, bırak düşüneyim." dedi ve Arzine'yi daha fazla sıkmamak adına sohbetin konusunu değiştirmiştim.
Leydi Mauren ve kızı gittikten sonra büyük bir yorgunluk üstüme çökmüştü. Kendimi akşam yemeğine inecek kadar iyi hissetmiyordum. Tüm gücümü Arzine'ye harcamıştım ama buna değmişti. Aiden ile beraber iyi bir iş çıkarmıştık. Umarım meyvesini alırdım yoksa ne yapardım bilemiyordum. Marvin'e iftira atarak öldürmek gibi bir fikir de vardı ama bundan uzak duracaktım. Düşmanımla savaşırken düşmanıma benzemek, huyum değildi. Dayım düşmanının taktiklerini bil ama uygulama diyordu. Haklıydı.
Küçük salona emrimle bir tas çorba getirilmişti ve sıcak çorba ile karnımı doyurmuştum. Daha sonra yatak odasına geçmiştim. Başım ağrıdığı için üstümdekilerden kurtulmuş ve rahat bir şeyler giymiştim. Saçlarımı tararken içeri Jayce girmişti. Halimi görünce şaşırmıştı.
Jayce "Akşam yemeğine gelmeyecek misin? Kukla gösterisi olacaktı." dedi ve gümüş saplı tarağımı bıraktım.
"Başım ağrıyor, keyfim yok. Sen tek başına inebilirsin. Anne oğul birlikte vakit geçirin, ihtiyacınız var." dedim.
"Loya, lütfen sakinleşir misin? İğnelemenin anlamı yok. İkimizde hatalıydık ve bitti."
Derin bir nefes aldım. Sakin sakin konuşabilmem için bu gerekliydi. Yumuşak bir sesle "Sen bitti dediğin için bitecek olsaydı neler neler bitmezdi, değil mi? Bugün annenle ne kadar uyumlu çalışacağını gösterdin ve şu an sana bunu kutlaman için imkan sunuyorum." dedim.
"Sabrımı zorluyorsun. Hatamı kabul ediyorum ama beni anlamamakta inat ediyorsun. Yaptığım her şey seni korumak içindi."
"Beni korumak istedin ama beni yaraladın. Sen bunu görmüyor isen ben ne yapabilirim? Şimdi daha fazla bu konuşmayı uzatma ve odadan çık. Kraliçe'nin başı ağrıyor de. Yalan değil, başım ağrıyor ve uyumak iyi gelecektir."
"Peki, peki." dedi ve odadan çıktı.
Melisa çayı istemiştim ve gelmişti. Sinirlerim bugün için yeterince gerilmişti, gevşemem lazımdı. Melisa çayı ise harika bir ilaçtı. Çayımı içtikten sonra yatağa geçmiştim ve uykuya kendimi bırakmıştım. Gece Jayce odaya girmişti. Beni kontrol etmişti sonra alnımdan öpmüştü. Tam koltuğa yatacak iken yanıma gel diye mırıldanmıştım ve itiraz etmeden gelmişti. Her ne kadar aramız bozuk olsa bile onun öyle koltukta yatmasına gönlüm razı gelmiyordu. Beni kırmıştı, yıpratmıştı ama o benim Jayce'imdi. Birbirimizi yıpratsak bile biz beraberdik. Her şeye birlikte vardık.
Sabah ise sessizce yatağımızdan kalkmıştık. Hiçbir şey konuşmadan kahvaltımızı etmiş ve hazırlanmıştık. Meclise beraber geçmiştik. Konulara pek katıldığım denilemezdi. Dünün korkunç hatırası üzerimdeydi. Hala zihnimin derinliklerinde o elleri hissediyordum. Boğazımı nasıl sıktıklarını unutabilmem mümkün değildi. Gerekli yerlerde konuşmam bugün için yeterliydi. Şimdilik beni sindirdiklerini düşünselerdi. Son sözü söyleyen kişi ben olacaktım. Azinkaytlıların dediği gibi son kişinin dediği söz, hükümdü. Ben son sözümü dememiştim.
Meclis sonrası Jayce gönlümü almak adına at binmeyi teklif etmişti ve ret edip odama çekilmiştim. İncelemem gereken raporlarım vardı. Dünkü olaylar bana zaman kaybettirmişti. Raporlarımı inceler iken kapım tıklanmıştı ve gel sesimle içeri Aiden girmişti. Haylaz bir çocuğun gülümsemesi her zamanki gibi yüzündeydi. Mavi gözleri hayat doluydu. Bu saray içinde benim için dostluğu kıymetli olan nadir insanlardan birisiydi. O olmadan bu sarayın nasıl geçeceğini düşünmek istemiyordum.
Aiden koltuğa oturmuştu. Bana bakarak "Bu kadar çalışmak yeterli değil mi? Hadi, yanıma otur." dedi ve gülümsedim. Defteri kapatmıştım ve Aiden'in yanına geçmiştim.
"Neden geldin?" dedim.
"Son durumları öğrenmek istedim. Arzine ile konuştun mu? Patric cevabı için sabırsızlanıyor!"
"Konuştum ama düşüneceğini söyledi. Hayati bir karar olduğu için saygı duydum ve bekleme kararı aldım."
"Umarım kız kabul eder. Marvin'i arka plana atmamız lazım, Kraliçem. Luinan'ın yükselmemesi lazım."
"Kaisra var iken bu dediğin zor. Sadece Luinan Marvin'in ailesini kullanamayacak. Bu iyi bir şey."
Merakla bana bakarak "Jayce ile aran düzeldi mi?" dedi ve bakışlarımı ondan kaçırdım.
"Aramız kötü ve nasıl düzelir, inan bilmiyorum. Arkamdan iş çevirmesine dayanamadım, mecliste üstüme gelmesi beni delirtti. Fakat benim de ona yanlışlarım oldu. Ona küfretsem, hakaret etsem daha az kızdırırdım."
"Ne dedin ki?"
"Sen Kaisra'nın oğlusun dedim ve bu Jayce için binlerce hakaretten daha ağır. Asla annesi gibi anılmak istemiyor ve bunu ona karşı kullandım. Bir anlık öfkeyle canını acıtmak istedim ve başardığımda ikimizde darmadağın hale geldik."
Yumuşak bir sesle "Buraya gelmeden önce Jayce'in yanındaydım. O, çok üzgün Loya. Jayce seni çok seviyor. Aptalca hatalar yapsa bile seni çok seviyor ve seni kaybetmek çok korkuyor." dedi ve buruk bir tebessüm yüzümdeydi. Beni seviyordu, buna beni zaten ikna etmişti.
"Esla'da iken ona beraber mutsuzluğa da varım demiştim ve sözümüzü tutuyoruz, Aiden. Hepsi bundan ibaret. Tüm bu yaşananların sonunda biz birlikte olacağız ama nasıl bilmiyorum."
"Birbirini seven iki insan bunun yolunu bulur."
"Bunun yolunu göremiyorum ve bu beni kahrediyor. Kalbim acıyor ama gururum Jayce'e çok kızıyor. Hala yaptıklarını sindirebilmiş değilim." dedim ve gözlerim dolmuştu. Jayce'in mavi gözleri aklıma geldikçe içim acıyordu. Sevgi ve öfkeyi aynı anda yaşamak berbattı.
Yanaklarım ıslanırken istemsizce gülmüştüm. Aiden ise hüzünle bana bakıyordu. Bakışları derindi ve bana odaklıydı. Çenemi tutmuş, kendisine çevirmişti. Yaşlarımı silerken "Lütfen, ağlama. Sana ağlamak hiç yakışmıyor. Hep gülümse, ne olur." dedi.
"Aiden." diye fısıldadım.
"Ben senin hep yanındayım. Bunu unutma, tamam mı?"
Elini yüzümden uzaklaştırırken "Hep yanımda ol, ben bu sarayda çok yalnızım. Dostluğuna güvenebileceğim kimsem yok. Kaybetmek istemiyorum." dedim.
"Kaybetmeyeceksin, Loya söz veriyorum kaybetmeyeceksin." dedi ve ayağa kalktım. Bu kadar yakın olmak tehlikeliydi.
Kapım tıklanmış ve gel sesimle içeri Jayce girmişti. Aiden'i odadan görünce şaşırmıştı ve heyecanla bakan gözleri donuklaşmıştı. Onu görmeyi beklediği denilemezdi. Ben ise kollarımı kavuşturmuştum.
"Ne oldu?" dedim ve bana baktı. Bakışları hissizdi.
Jayce "Hazırlanmanı istiyorum, Loya. Beraber av köşküne gideceğiz. Sen, ben ve çocuklar." dedi ve derin bir nefes aldım. Bayılıyordu böyle emirler vermeye. Aiden'e baktıktan sonra "Vadim ve Yamuna dışında başkaları gelmeyecek." dedi ve onun karşısına geçtim.
"Gelmek istemiyorum, lütfen beni zorlama."
"Geliyorsun. Beraber vakit geçirmeye ihtiyacımız var, itiraz kabul etmiyorum. Gece yola çıkacağız." dedi ve odadan çıkmıştı.
Gözlerimi kapatmıştım. Jayce'e karşı gelmek istiyordum ama yorulmuştum. Belki bir süre saraydan uzakta kalmak ikimiz adına iyi gelecekti. Zedelenen ilişkimiz toparlanacaktı. Peki ben uzakta iken burada ne olacaktı? Kontrolü kaybetmek istemiyordum. Bunun adına da bir şeyler yapacaktım. Kaisra kısa süreliği yokluğumda bile rahat olmamalıydı. Ben yaşayacaktım. Savaşımdan vazgeçmeyecektim. Tüm silahlarımı kullanacaktım. Şimdilik zafer kazandıklarını düşünsünlerdi. Son kişinin dediği söz, hükümdü. Zafer benim olacaktı.
♕
Arzine
Kaisra
Yamuna
♕
♕Sizce Loya Kaisra ile savaşırken Kaisra'ya benzemeli mi yoksa kendi yöntemlerini mi kullanmalı? Kaisra'nın her yolu kullanmasına ne diyeceksiniz?
♕Loya-Jayce tartışmasında sizce kim haklı? Kim daha ağır konuştu? Jayce'in Loya'yı koruma yöntemi doğru muydu?
♕Arzine sizce Loya'nın teklifini kabul edecek midir? Loya'nın bu hamlesi doğru mudur?
♕Meclisteki olay hakkında düşünceleriniz nedir? Loya'nın üstüne çok mu geldiler yoksa Loya yaşananlar etkisiyle mi patladı?
♕Jayce ile Loya'nın arası nasıl düzelir?Jayce'in hamlesi ne olur?
Bir dahaki bölüm Jayce olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top