Nasıl Ölmeliyim?◑
BÖLÜMÜ OYLAYINIZ VE YORUMLAYINIZ!KENDİNİZİ BELLİ EDİN, LÜTFEN! OY VERMEK BU KADAR ZOR OLMAMALI EN AZINDAN!
Bölüm Şarkısı: Civil Twilight - How'm I Supposed to Die (Şarkıyı şiddetle tavsiye ederim.)
Yayınlanma Tarihi:08.07.2019 (23:53)
Aşağıda Selange var.
İyi Okumalar!
◑
Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı
Dranil
Saraya geri dönmüştüm. Çatışmaya katılmıştım ve moral amaçlı orduda bulunmuştum. Daha sonra ise sarayıma dönmüştüm. Benim asıl savaşım bu saraydaydı. Benim hikayem bu sarayda başladı ise bu sarayda son bulmalıydı.
Kendime bir kadeh şarap doldurmuş ve pencerenin önüne geçmiştim. Şarabımı yudumlarken dışarıya bakıyordum. Loya kaçmıştı ve buna müsaade göstermiştim. O gitmeseydi, buradaki felakete şahit olacaktı. Bu ona çok zarar verirdi. Yaşayacağını biliyordum ama akıl sağlığından olabilirdi. Eğer ben kazanırsam Ayashri'yi kesinlikle sağ bırakmayacaktım. O küçük yılanın kafasını özenle ezecektim. Eğer Ayashri kazanırsa bu şehri tamamen yok edecek ve öyle ölecektim. Her iki seçenekte de Loya için acı, kan ve gözyaşı vardı. Şimdi Larastka'ya gidecek ve orada gözyaşı dökecekti. Buradaki vahşete şahit olmaması onun adına en iyisi, en güzeli olacaktı.
Buraya vahşeti getirmeye niyetliydim. Madem ben düşüyordum, Esla'da düşecekti. Benimle yükselen şehir benimle yok olacaktı. Evleri yanacak, insanlar ölecekti. Ayashri kemiklerden oluşan tahta oturacak, yıkılmış binaları izleyecekti. Kanlı yolda yürüyecekti. Yönetemeyecekti, evet yönetemeyecekti. Ben buna inanıyordum ve sıkı sıkıya tutunuyordum.
Yanıma askeri kumandanlarımdan birisi gelmişti ve Ayashri'nin ordusunun ok saldırısını demişti. Saldırın, ben sarayda olacağım demiştim ve askerim gitmişti. Ayashri surları aştığı zaman harekete geçmiş olacaktım. Hala vaktim vardı ve bu vaktimi değerlendirmem gerekiyordu. Yavaş adımlarla sarayımın içinde yürüyordum. Bugün buraya son kez ev sahipliği yapıyor olabilirdim veya ömrüm boyunca buranın ev sahibi olabilirdim.
Kapıyı yavaşça açmıştım ve Selange'yi gördüm. Gergin bir yüz ifadesiyle bana bakarken ona gülümsedim ve yanına oturdum. Yanağını okşarken o kendisini geri çekmişti. İrkilmişti dokunuşumdan sonra ise yüzünde tiksinti oluşmuştu. Bana her baktığında korku ve öfke görüyordum.
"Kızın geldi, Selange ve ona büyük bir ders vermek istiyorum." dedim ve Selange eteklerini sıkmıştı. Yüzü gergindi.
Selange "Ayashri'ye dokunmayacaksın!" dedi dişlerini sıkarak ve güldüm.
"Kızın bana karşı isyan başlattı, Esla'nın Gülü! Bana baş kaldırdı ve ordusuyla karşıma dikildi. Sence ne yapmalıyım? Alkışlamalı mıyım, tebrik mi etmeyelim? Elbette dersini alacak."
"O da Abshek'in kızı! Nasıl Loya'ya karşı hoşgörülü oldu isen Ayashri'ye de olabilirsin." dedi ve güldüm.
"Loya benim kızım, bunu görememiş olman ne kadar acı veriyor biliyor musun? Abshek ona o asil kanını verdi, ben ise ona her şeyimi verdim. Ayashri ise tamamen Abshek'in kızı! Babasının o kibirli ruhunu taşır iken nasıl ona hoşgörülü olabilirim, söyle bana!" dedim yüksek sesle ve ellerini tuttum.
"Sen, sen delirmişsin!" diye fısıldadı ve güldüm.
"Delilik ile dahilik arasında ince bir sınır var derler. Dahilikten koptuğun zaman deliliğe karışırmışsın. Kendimi bu zamana kadar hep dahi gördüm ama şu an fark ediyorum ki, ben bu yaptıklarımla deliliğin sınırlarını zorlamışım. Çoktan delirmişim anlıyor musun?" dedim ve kafasını iki yana salladı.
Yutkunarak "Lütfen, bu deliliği durdur lütfen." dedi.
"Durdurmak mı? Hayır, asla durmayacak bu delilik. Kızın benden daha deli görmüyor musun? Bu kanı, bu vahşeti isteyen o oldu. Ben ise istediği şeyi verdim. Bu yaşananlardan sonra sağ kalırsa emin ol eskisi gibi olmayacak."
"Ne istiyorsan yaparım! Lütfen, dur."
"Bana gençliğimizde ölmekten korkmadığını, yarından korktuğunu derdin. Şimd ise ölümden korktuğunu görüyorum. Bence ölümü kucaklamayı bilmeliyiz."
"Ölürken masumları da öldüreceksin, katledeceksin! Ben ölümden korkmam ama başkalarının ölmesine müsaade etmem."
"O masum dediğin insanlar kocan olacak Abshek idam edilir iken sırf Larastka Kralı'na yaranmak için yuhladılar, taş attılar! Böylesine nankör insanları mı savunuyorsun? Menfaatleri için yapmayacakları şey yok halk denilen insan grubunun." dedim öfkeyle.
"Abhshek onların büyüsüne kandı ve ölümü oldu. Bunun ben farkındayım ama ne yaparlarsa yapsınlar içlerinde masum olan insanlar da var, Dranil. Çocukların kanını dökemezsin." dedim ve kafamı iki yana salladım.
"Hepsi ölecek. Taştan binalarını yıkacağım, boğazlarını keseceğim. Esla, ben yoksam yok olacak ve ben varsam var olacak."
"Bu felaketi getirme, Dranil lütfen yapma. Senin mirasın kemikler, küller ve yıkılmış bir şehir olmamalı. Esla'nın görkemini öldürme." dedi ve yaşları yanaklarından süzülmüştü.
"Artık her şey için çok geç, ben her şeyi hazırladım. Bugün bu şehirde büyük bir fırtına kopacak, Selange. Kaç, kızın gibi uzaklaş buradan demek isterdim ama sen benimle olacaksın. Benimle bu fırtınayı izleyeceksin." dedim ve bileğini tuttum.
"Yamuna'yı sen mi gönderdin?" dedi öfkeyle ve bileğini çekmişti.
"Loya'ya arkadaş olur." dedim gülerek.
Gözlerini kapatarak "Bu kızın sonu iyi olmayacak! Larastka onu yutar." dedi ve elini yumruk yapmıştı.
"Bilmiyorum, Yamuna hırslı bir genç kız ve ne yapacağı belli olmaz. Hadi, artık bu odadan çıkalım." dedim ve onu peşimden sürüklemiştim.
Yürürken Rakhi'nin odasının önünde durmuştum. Daha sonra ona veda etmek anlamsızdı. Onun hatıralarında bu halimle kalmak istemiyordum. Beni her daim sevdiği şekilde hatırlaması onun için en güzel veda olacaktı. Bu halimi görürse asla beyninden silemezdi ve aklını kaybederdi.Bu yüzden bu kapıdan yürüyüp gitmek, en doğrusuydu.
Selange ile Yakut Sarayı'nın en üst terasına çıkmıştık. Burada tüm Esla karşımızdaydı. Rüzgar esiyordu. Selange'ye baktığımda ise gergindi. Bakır saçları rüzgar ile hafifçe uçuşuyordu, iri gözlerinde ise dehşetin izleri vardı. Elleriyle eteğini sıkmıştı. Gergindi, çok gergindi. Ben ise çok rahattım. Karşımdaki şehre bakarak bir kadeh şarap bile içebilirdim. Sur tarafına baktığımda ise orada yanan yangını görüyordum. Dumanlar vardı.
Selange yanıma gelmişti ve şehrin duvarlarına bakarak "Ayashri ya şehrin duvarlarını delmeyi başardı ya da ordusu darmaduman oldu." dedi ve birkaç asker yanımıza gelmişti.
İçlerinden birisi öne çıkıp "Şehrin duvarı yıkıldı, Efendim. Ne yapmamızı isterseniz?" dedi sakin bir sesle ve ona bir rulo hale getirilmiş not verdim.
"Bunu Ayashri'ye ulaştır ve ordudaki herkes sokakta gördüğü herkesi öldürsün, binaları yaksın ve yıksın." dedim ve asker notu titreyen elleriyle almış.
"Emrinizi yerine getireceğiz." dedi ve gitmişlerdi.
Emrimi yerine getirmelerinden memnundum. Şehrin belirli bölgelerinde patlamalar oluyordu. Ateşlerin canlılığı çok güzeldi. Dumanlar yükseliyordu ve çığlık sesleri yükseliyordu. Ayashri ise buraya gelecekti, gelmek zorundaydı. Tabii bu kaosun içinden geçebilirse karşımda olacaktı. Ona bu manzarayı sunmaktan dolayı mutluydum.
Selange "Dranil, sen ne yaptın?" diye fısıldadı.
"Bu hayattaki en büyük eserim Larastka'ya gitti ama bu ondan sonraki mirasım oldu." dedim soğukça.
Kılıcımın kabzasına dokundum ve Ayashri'yi beklemeye başladım. Büyük bir kumardı. Yaşasam bile kaybetsem bile kazanmış olan bendim. Ayashri'ye istediğimi vermiştim ve ona yıkımı göstermiştim. Kazanırsam o küçük yılanı ezecektim, kaybedersem Ayashri bir yıkıma sahip olmuş olacaktı. Çığlıklar, duman, yangınlar! Hepsi benim mirasımdı ama benim bu hayattaki en büyük eserim Loya idi. O yaşadıkça ben yaşıyor olacaktım. Benim eserim, benim mirasım Larastka'yı yönetecekti. Bundan daha büyük zafer var mıydı?
Ayashri
En sonunda şehrin duvarlarını yıkmayı başarmıştım ve ordum şehre girebilmişti. Fakat Dranil'in askerleri geri çekilir iken şehre zarar vermeye başlamışlardı. Binaları yıkıyor, yağmalıyorlardı. Sokakta görülen her insan ise çocuk, yaşlı, kadın veya erkek fark edilmeden öldürülmeye kıyıma başlanmıştı. Ayrıca belirli noktalarda ani patlamalarla şehir harap olmuştu. Bunu hiç kimse beklemiyordu. Dranil'in iyi bir düşman olduğunu biliyordum ama delireceği asla aklıma gelmemişti. Şehri ya içine girecektik ya da masum halkı koruyacaktık. Ben ise halkın korunmasını emretmiştim. Şehir yeniden kurulurdu ama insanların hayatı 2. kez olamazdı.
Talayer çoktan gitmişti. Ben ise şehrin duvarlarının orada dövüşmeyi tercih etmiştim. Nefes nefese kalmış ve şehrin yükselen dumanlarına bakarken içim acımıştı. Dranil'in verdiği yıkım, acımasızlık içimi acıtıyordu ve yapabileceğim her şeyi yaptığıma inanıyordum. Tanrım, lütfen bu şehrin kıyımını durdurmama yardım et. Sana yalvarıyorum et.
Kolunda beyaz bant olan bir asker gelmişti. Dranil'in askeriydi ve bana ufak bir rulo vermişti. Daha sonra ise kılıcı kendine batırıp öldürmüştü. Ben ise ruloyu açmıştım.
Babanı kollarının arasında kaybettin benim karşımda acizliği iliklerine kadar hissettin. Şimdi ise durumlar değişti ve sana bir şans sunuyorum. Benim karşıma çık! Annenin yaşamasını istiyorsan Yakut Sarayı'nın en yüksek terasına tek gel. Seni bekliyorum, Abshek'in Kızı, Hain Soyu!
Ellerimdeki kağıdı buruşturdum ve karşıya baktım. Sarayı görüyordum. Annem oradaydı, Dranil onu yanında tutuyordu. Pes etmeye niyeti yoktu. Yükselen dumanlarla sarayı korkunç bir canavar gibi göstermişti. Annemi kurtarmam gerekiyordu. Annemi kaybedemezdim, hayır olamazdı bu. O benim canımdı, kanımdı. Dranil'e babamı kurban etmiştim. Babam Thaman kollarımın arasında ölürken zayıf olmanın ne demek olduğunu görmüştüm ama şimdi annemi kurtarabilirdim.
Bu hayatımda benim başıma ne geldi ise bu saraydaki adam yüzüne gelmemiş miydi? Dranil benim hayatımı mahvetmişti. Zorluklar içinde bir hayata başlamış, doğduğum andan itibaren hain damgası yemiştim. Ezilmiştim ve Dranil tüm kibriyle, zalim bir yönetim izlemişti. Şimdi ise o sarayda beni ölüme çağırıyordu. Gidecektim, Dranil için oraya gidecektim. O sarayı başına yıkacaktım ve ölen Thaman'ın, ölen Abshek'in intikamını alabilirdim.Kollarımın arasında yitip giden adam için, hain ilan edilen Komutan Abshek için onunla yüzleşmeliydim.
Beyaz atıma binmiştim ve Misha Ayashri demiş, bir şey demeden gitmiştim. Yanan alevleri atlamış, yolumdaki her şeyi geçiyordum. Kalbim hızla atıyordu. Midem gerilmişti. Saraya gelmiştim ve karşıma çıkan Dranil'in askerlerini öfkeyle öldürüyordum. Saraya girmiştim. Merdivenleri çıktıkça çıkıyordum. En sonunda en yüksek terasa gelmiştim. Kapıyı öfkeyle açmıştım ve düşmanım karşımdaydı.
Dranil oldukça soğuktu. Kıvırcık saçları, sert yüz hatları, kahverengi gözleri. Hepsini ezberliyordum. Bu yüzü ömrümce unutmayacaktım. Dranil'in yanında ise annem vardı. Bana gelecek iken Dranil onu kolundan tutmuştu. Yüzünde derin bir acı vardı. Kılıcımın kabzasını kavradım ve belimden çıkardım.
"Annemi bırak! Senin sorunun benimle." dedim dişlerimi sıkarak ve Dranil güldü.
Dranil "Haklısın, Ayashri. İkimizin sorununa çok sevgili anneni katmak anlamsız." dedi gözlerime bakarak.
"Bırak onu! Buradan gönder." dedim ve hafif bir rüzgar esmişti.
"Neden? Bence şahit olmalı burada yaşanacak olanlara. Ah, Ayashri. Baban gibisin. Boyundan büyük işlere karışmaya bayılıyorsun, gözünü karartıyorsun. Buna değecek mi, sana sormak isterim. Esla'yı görüyorsun. İkimizin arasındaki savaş güzelim şehrin mahvolmasına neden oldu. Bugün burada birisi ölecek ve yaşayacak olan kişi kemiklerin ve dumanların hükümdarı olacak." dedi ve şehre baktım. Şehir yanıyordu, dumanlar yükseliyordu ve ölümün çığlıkları vardı.
"Buna sen sebep oldun! Deliliğinin eseri bu."
"Bu şekilde kendini kandır."
Nefretle ona bakarak "Sen burada öleceksin ve ben Esla'yı görkemli bir şekilde yeniden canlandıracağım. Kehanette var olduğu gibi eski düzeni yeniden getireceğim, daha iyi bir yaşam inşaa edeceğim." dedim.
"O aptal kehanet ne diyordu? Senin sessizce geldiğini, duyamadığımı söylüyordu. Çaldığım hayatın hesabını ödeme vaktimin geldiğini ve senin gözlerine bakamadığımı diyordu. Bak, buradayım işte. Karşındayım. Mağrur ve güçlü gözlerine ise bakabiliyorum. Bugün burada sen öleceksin ve ben yaşayacağım. Seni bu kuleden attacağım, Ayashri'an Pobeda."
"Ben Ayashri'an-Dara'yım. Hem Pobeda'yım hem de Sumashd'ım." dedim hırsla ve Dranil annemi bir kenara bırakmıştı. Kendi kılıcını çıkarmıştı ve bana doğrultmuştu. Gözlerindeki ateşi görüyordum.
"Babanın ölüm nedeni oldum ama şimdi seni kendi ellerimle zevkle öldüreceğim. Bu savaş burada bitecek." dedi ve bana saldırdı.
Kendimi savunmak için kılıcımı kendime doğru tutmuştum. İkimizin kılıçları çarpışmıştı. Saldırıları ani ve keskindi. Fakat ben kendimi doğru şekilde savunuyordum. Benim ona karşı saldırılarımı ise savuşturuyordu. Dizinde bir kesik açtığımda ise gülmüştü. Ben soluklanır iken o gülüyordu. Tekrardan kılıçlarımız buluştuğunda ise o benim kılıç elimi yaralamıştı. Daha sonra sol göğsümün altında bir yara açmıştı ve geriye düşmüştüm. Derin derin nefes alırken elim yarama gitmişti. Kan vardı. Dranil ise yere kan tükürmüştü. Eh, ben de ona yaralar açmıştım. Buna gülümsediğimde öfkelenmişti.
Tekrar saldırdığında ise bir iki yara açma fırsatı bulmuştum ve ikimizde kılıçlarımızı düşürmüştük. O beni sürüklemeye çalışırken ben tırnaklarımı onun yüzüne geçirmiştim. Fakat beni en uca sürüklemeyi başarmıştı.Beni itmeye çabalıyordu. Saç köklerimden tutmuş ve kafamı kaldırmıştı.
Kulağıma doğru "Bak, Esla'yı görüyor musun? Bu senin eserin. Şimdi ise seni öldürerek Esla'yı kurtarmış olacağım." dedi hırsla ve beni tekrardan aşağı doğru itmeye çalıştı. Bedenimin esnek olması iyiydi ama artık dayanacak gücüm kalmıyordu. Bedenimdeki kasların gerilmesi beni mahvediyordu.
Dranil diye bağıran annem onun dikkatini dağıtmıştı ve bu dikkat dağınıklığından faydalanmama sebep olmuştu. Karnına attığım dirseğim sayesinde Dranil beni bırakmıştı ve ben kendimi o uçurumdan kurtarmıştı. Yere çökmüştüm. Nefes nefese bakarken annem Dranil'e saldırmıştı ve aralarındaki boğuşmada annem Dranil'i itmeye çalışırken kendisi dengeisini kaybetmişti. Oradan düşen o olmuştu. Anne diye çığlık atmıştım ve dehşet içinde Dranil'e baktım. O ise şoka girmişti. Daha sonra burnundan başladı ve Talayer'in dediği gibi gözlerinin altı hızla morarmıştı. Bedeni titriyordu.
İşte olmuştu. Kılıcıma Talayer'in zehrini sürmüştüm. Ben istemiştim ve o hazırlamıştı. Özenle ve dikkatle kılıcıma sürmüştüm. Küçük yaralar açarak Dranil'in ölümünü getirmiştim. Ayağa kalktım ve Dranil'in önündeydim. O ise kan kusmuştu. Kulak deliklerinden bile kan geliyordu.
Dranil "Bana ne yaptın? Öldür beni. Bu hikaye burada bitsin." dedi fısıldayarak.
"Yasher'in karanlık ateşinde yan, Dranil." dedim nefretle onu aşağıya ittim.
Dranil hiçbir direnme göstermeksizin kendisini benim itmemle boşluğa bırakmıştı. Yüksek kuleden annemden sonra o düşmüştü. Ben ise ağlayarak çökmüştüm. Yıkılan Esla için, annem için ağlıyordum. Gökyüzüne baktığımda ise babam Abshek'in intikamını aldığım aklıma gelmişti. Nefes alamıyor gibi hissediyordum. Hıçkıra hıçkıra tek başıma ağlıyordum. Az önce ben ne yapmıştım, ben ne yaşamıştım? Annem en mutlu anımda beni bırakmıştı. Onun ölümü olmamalıydı. Bu adil olmamıştı. Dranil kazanmıştı işte. Beni yine tek bırakmıştı. Annemden koparmıştı.
Ben hıçkıra hıçkıra ağlarken terasın kapısı açılmıştı. Gelen Talayer idi. Yüzü, gözü kan ve kir içindeydi. Hızla yanıma gelmişti ve sarılmıştı. Ben ise ağlıyordum. Zamanı ona sarılarak ve ağlayarak sonsuza dek geçirebilirdim. Bu hayatta sahip olduğum tek şeye sıkı sıkı tutunmuştum. Sanki onu da boşluğa bıraksam kaybedecekmişim gibiydim. Talayer yaşlarımı silerken onun yüzü de ıslanmıştı. Kara gözlerinde yaşlar görüyordum ve kirli yüzünde incecik yol gibi belli olmuşlardı.
Talayer "Kazandık Ayashri, biz kazandık." dedi ağlayarak ve kafamı iki yana salladım.
"Annemi kaybettim ve bu Abshek'in intikamı yüzünden oldu." dedim hıçkırarak.
"Her şey bitti, görüyorsun her şey bitti." dedi ve ellerimi öptü.
"Her şey yeniden başlıyor." dedim titreyerek ve açık kapıda Karran gözükmüştü. Simsiyah giyinmişti ve Talayer'den daha beter gözüküyordu. Kirli yüzün içinde gözleri parlıyordu. Bana ve Talayer bakmış, saygıyla başını eğmişti.
Karran "Şehir kontrol altına alındı. Yönetici Dranil'in kuleden düşüşü kalan askerlerini durdurdu. Ne yapmamızı emredersiniz?"
"O askerlerin hepsi bu vahşete ortak oldu mu?"
"Teslim olanlara dokunmadık ama diğerleri evet, bu vahşete ortak oldu." dedi donukça.
"O zaman onlar da ölecek. Kana kan olacak. Bu yıkıma sebep oldular o zaman hepsi ölecek." dedim ve titreyen elimi sıktım. Karran bu dediğimden hoşlanmışa benziyordu ve sırıtmıştı.
Talayer "Vahşete ortak oldular ise bedelini canlarıyla ödeyecekler. Bebekleri, çocukları, yaşlıları, kadınları, erkekleri. Masum olan herkese kan sundular ve bunun bedeli olmalı."
Karran "Ükhel ve Daichin bu kararınızdan memnun olacak. Daichin, savaşçılık adını lekeleyenleri Ükhel'e sunmaktan çekinmeyecek. Ordu ve sağ kalanlar saraya toplanıyor. Bence onlara gözükün. O sırada Dranil'in cesedini bulayım." dedi ve ona baktım.
"Annemin de cesedi olacak." dedim ve Karran irkilmişti.
"Kuleden düşen kadın annen miydi?" dedi ve kafamı salladım.
"Bul, onu Karran lütfen bul." dedim ve Karran gitmişti. Ben ise Talayer'in yardımıyla kalkmıştı.
Beraber merdivenlerden inmiştik. Bu sarayın yeni sahibi bendim. Ağır bedeller ödeyerek en sonunda hakkettiğim yeri almıştım. Abshek'in kızı olarak Yakut Sarayı benimdi ve benim çocuklarımın olacaktı. Annemi, babamı kurbanlar olarak vermiştim. Onları geri getirecek gücüm yoktu ama onları gururlandıracak imkanım vardı. İçim kan ağlıyor olsa bile yeniden ayağa kalkacak gücüm olmalıydı. Aksi takdirde Dranil haklı çıkardı.
Talayer ile halka açılan tarafa gelmiştik. Askerlerimiz saygıyla eğilmiş ve dışarıya çıkmıştık. Dumanlar yükselen Esla'da kan ve kül her yerdeydi. Karşımdaki kalabalığa baktığımda ise yüzler bana bakarak zafer çığlıkları atıyorlardı. Oysa benim az önce yaşadıklarım onların umurlarında değildi. Onlar Dranil'den kurtulmuştu ve ben bunu onlara sağlamıştım. Kahraman olmuştum ve kahraman olurken ruhumun nasıl ıstırap, nasıl büyük bir acı çektiğini nereden bileceklerdi ki? Onlara yaralarımla çıkıyor olmam onları daha çok coşkuya getirmişti. Zafer çığlıklarını elimi kaldırınca susturabilmiştim.
"Azinkayt'ın kurtuluşunu sağlayan insanlar, Tanrıça Yasher ve Tanrı Arynad'ın Çocukları!
Bugün burada günlerdir, yıllardır verdiğimiz savaşa son verdik. Azinkayt kanlı bir tirandan kurtuldu ve yeniden doğmak, küllerinden yükselmek için bizim hizmetimizi bekliyor! Buraya gelirken yeni bir dünya inşaa edeceğimizi demiştim. Bu savaş bunun ilk adımıydı ve sizler bunu sağladınız! Bu ilk adımı attınız ve bu ilk adımdan sonra bizi durduracak hiçbir güç yok.
Cesaretiniz, hırsınız bu savaşın galibiyetini sağladı. Ayrıca düşmanımızdan farklı olduğumuzu gösterdik ve masumları koruduk. Düşmanımız bizi merhametimizle sınadı, zalimliği gösterdi ama biz ona kendi cesaretimizi gösterdik. Cesaretimizin sınırsızlığı ve koruyuculuğumuz birleşti. Böylece halkı koruduk. Azinkayt'ı aldık!
Biliyorum, burada bazılarınız eşlerini kaybetti. Masum çocuklarını kaybetti, masum annelerini ve babalarını kaybetti. Sizlere onları getiremem ama sizlere daha iyi bir şans sunabilirim. Onları gururlandırabilirsiniz! Ben annem Leydi Selange'yi, babam Komutan Abshek'i gururlandırmak için çalışacağım. Yeniden Esla'yı kurarak onların ruhları benimle huzur bulacak. Sizlerde bunu yapabilirsiniz.
Askerlerim! Buraya gelirken sizlere sözler vermiştim. Yolsuzluklar son bulacaktı, adaleti getirecektim, yeni bir düzen kuracaktım. Artık bu sözleri tutmanın zamanı geldi ve bunu yapacağım demiyorum, birlikte yapacağız diyorum. Bugün burada Azinkayt'ı kazanmış olabiliriz ama ileride özgürlüğü kazanabiliriz! Kanlı bir diktatörden kurtulmuş olabiliriz ama yarın kendi zincirlerimizden kurtulmuş olabiliriz! Özgürlüğü getirebilirsiniz! Larastka'dan zincirlerimizi kurtabiliriz. Dranil'i yendi isek onların kuklasını devirdi isek bunu da başarabiliriz.
Bundan sonra yapmamız gereken şey çok çalışmak olacak. Canla başla çok çalışacağız ve eski Azinkayt'ı geri getireceğiz!" dedim coşkuyla ve zafer alkışları yükselmişti. Talayer bana baktıktan sonra bir adım öne çıkmıştı. Meraklı kalabalık ona bakarken gülümsedi.
Talayer "Eşim Ayashri'an-Dara yeterince konuştu ama benim de eklemek istediklerim var. Kehaneti hatırlamanızı istiyorum, Azinkayt halkı! Geleceğe umutla bakmanız için Azinkayt kehanetini hatırlayın. Yasher'in ve Arynad'ın seçilmişleri bizleriz! Burada, size hizmet etmek için varız! Bu Yakut Sarayı'nın Efendisi olarak değil hizmetkarları olarak varız.
Efendilere kırbaçlarını bugün tattırdı isek yarın da tattıracağız. Bugün bir son değildi, başlangıçtı. Her şeyin başlangıcı. Bunu bugün birlikte başardı isek yarın da başaracağız!" dedi ve insanlar daha çok coşkuyla bağırıyordu.
Sızlayan yaralarım vardı ve dengemi kaybedecek gibi olurken Talayer ustaca koluma girmişti. Biraz daha dayan demişti ve kafamı sallamıştım. İnsanlara gülümsedikten sonra saraya çekilmiştik. O zaman dizlerimin bağı çözülmüştü. Çevremdeki insanların sesleri kaybolmuştu ve ben karşımda annemi görüyordum. Kollarını bana doğru açmış, gel Ayashri diyordu. Arkasında ise iki adam vardı. Birisi kılıçlı, yüzü karanlıktaydı. Yüzünü göremesem de Abshek olmalıydı. Diğer yanında ise babam Thaman idi. Bana gururla bakarken ben onlara koşarak gitmiştim. Bakın, başardım demiştim. Sizleri gururlandırdım, Azinkayt'ı ve intikamınızı aldım diye sevinçten dans ediyordum. Fakat Abshek, öz babamın sesi daha derinden ve daha karanlıktı. Her şey yeni başlıyor, Aya demişti. Haklıydı. Her şey yeni başlıyordu. Benim devrim başlıyordu ve ben bunun farkındaydım.
◑
Selange
◑
◑Dranil-Ayashri savaşı beklediğiniz gibi miydi?
◑Dranil'in Esla'yı yıkması için düşünceleriniz nedir? Doğru bir hamle miydi?
◑Selange karakteri için düşünceniz nedir? Onun ölümünü bekliyor muydunuz?
◑Dranil'in ölümünü nasıl buldunuz? Aya'nın zehirli kılıç taktiği nasıldı? Dranil karakteri için düşünceleriniz nedir?
Bir dahaki bölüm Talayer olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top