Mum Alevi♕
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Two Steps From Hell - Flight of the Silverbird
Yayınlanma Tarihi: 15.11.2019(23:26)
Aşağıda Karran, Nuyan, Misha var.
İyi Okumalar!
♕
Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı
Ayashri
İnsan kendi geçmişinden asla kopamazdı. Dün neyse bugünde o olurdu. Değişmeye çalışmak anlamsızdı. En güzeli kendini olduğun gibi kabul etmekti. Ben bunu yapmıştım, kendimi olduğum gibi kabul ediyordum ve geçmişimi inkar etmiyordum. Geçmişimden gelen bazı davranışlarımı kullanmaktan ise çekinmiyordum. Mesela Nizarlı casuslar adına yapılacak olan baskın için geçmişimden faydalanmıştım. Çekindiğim durumlar olmuştu elbette. Mesela Talayer idi. En son Jayce'e karşı dans ettiğimde içinde kopan fırtınaların farkında olmuştum. Bu yüzden rahatsız olabileceğini düşünmüştüm. Sıkıntı çıkmamıştı.
Aynalarla dolu odada kendi çevremde dönerek dans ederken Talayer beni izliyordu. Bakışlarında hayranlık vardı. Bir o yana bir bu yana savruluşum ilgisini çekiyordu. Günlerdir beraber hazırlanıyorduk. Elimden geldiğince ona da bir şeyler öğretiyordum. Bedeni benim kadar esnek olmasa bile bana ayak uyduruyordu. Birkaç zorlu figür karşısında başarılı olmuştu. İlk başlarda o figürlerde benim sertçe düşmeme sebep olsa bile inat etmiş, öğrenmişti. Ben ise her canım acıdığımda aldırmamış, sabretmiştim. Sonunda ise başarmıştık. Ona kendimi bıraktığımda beni kusursuzca hareket ettirebiliyordu.
Son hareketimi yaptıktan sonra durmuştum. Nefes nefeseydim ama olmuştu. Kusursuz ve mükemmeldim. Kimse benim gibi dans edemezdi. Gümüş Dansçı lakabını kaybetmediğim için mutluydum. Müzisyenleri odadan göndermiştim. Daha sonra Talayer'in yanına oturmuştum. Saçlarım önüme düşünce arkaya doğru attırmıştım.
"Nasıldı?" dedim. Sesimdeki heyecan Talayer'i gülümsetmişti.
Talayer "Kusursuzdun!" dedi ve çıplak ayaklarıma baktım.
"Dans etmeyi seviyorum. Dans ederken kendimi buluyor gibiyim. Çocuk iken bu hayatta hiçbir yeteneğimin olmadığını düşünürdüm. Sonra kendimi dans ederken buldum ve işte benim yeteneğim bu dedim. Dans etmek! Vücudumu esnetmek, kimsenin yapamayacağı kıvrak figürleri yapmak benim gözümde çok büyük bir şeydi."
"Dans etmek aynı zamanda silahında olmadı mı?"
"Oldu. Birçok dansımla birçok şey yaptım. Pişman değilim." dedim ve ayak bileğimi oynatmıştım. Ayaklarıma buz torbası koysam fena olmazdı.
"Dans etmeni seviyorum. Kendi dans ederken bulduğunu düşünüyorum. Hatırlıyorum da Loya ile seni dans ederken izlemiştim. Çok güzeldin, unutulmazdın."
"O dansa gelmeseydi olacakları hiç düşündün mü? Jayce ile karşılaşmayabilirdim, onun karşısında dans etmezdim ve her şey farklı olabilirdi."
Talayer'in ise kaşlarını hafifçe çatılmıştı. Tavana bakarak düşünürken çenesini kaşıyordu. Düşünceli bir şekilde "Bence o dans gecesi olmasaydı, Jayce ile yine yollarınızda birbirinize denk gelecektiniz. Bundan her ne kadar hoşlanmasam da Amidral ile Aevni sizi büyütmek için karşı karşıya gelmenizi sağlardı." dedi.
"Jayce'in verdiği ders büyük oldu. Kalbimde büyük bir yıkıma sebep oldu.Bir yanda hayallerim, bir yanda oydu. Hayallerimi paylaşmadı ve beni kendi hayallerine uydurmak istedi. Sanki bu mümkündü. Oysa benimle o asla olamazdık. Prens ve hain kızın aşkı imkansız olur gibi klişe bir bahane sunmayacağım. Bizim onunla olamama sebebimiz ikimizinde hayata bambaşka yerlerden bakmasıydı. Bunu ilk başta ben kabul ettim ama o inat etti." dedim ve derin bir nefes almıştım.
"İnat etmeseydi herkes daha mutlu olabilirdi, daha farklı olabilirdi ama olmadı, Dara."
"Herkesin gideceği yol açık iken inat etmenin anlamı var mıydı? Ben seninle olmayı seçtim, o da Loya'yı seçti. Bu daha önceden olabilirdi ama o yıkımı seçerek bunu erteletti. Pardon, pardon o Loya'ya daha önce kavuştu. Benimle beraber iken Loya'ya yakınlığı herkesin dilindeydi, Loya bile karşıma geçip öpüştüklerini itiraf etmişti. Tanrım! O zamanlarda sana yakınlık kurdum diye ne kadar kendimi suçlu hissediyordum, değil mi? Jayce'i o zamanlarda gözümde bu kadar abarttığım için kendime çok kızıyorum."
"Kendine kızmamalısın. Yirmili yaşların verdiği coşkuyu hangimiz yaşamadı ki? Jayce ve sen, birbirinize heveslendiniz ama bu birbirinizi yakından tanıdıkça söndü."
Onun yanağını okşayarak "En çok üzüldüğüm şey ise senin beni o karaktersizle gördüğünde çektiğin üzüntü. Bu beni çok üzüyor." dedim. Talayer ise avucumun içini öpmüştü.
"Khaird sayesinde aşk konusunda sabretmeyi biliyorum. Senin dönüp dolaşıp beni bulacağını bilmeseydim sabredebilir miydim?"
"Sen hep sabırlı bir adamdın, aşkım. İkimiz adına her şeye sabrettin ve ben bu sabrına aşığım. Birbirimizde en çok hoşuma giden şey ise birbirimizde eksik kalan davranışlarımızı tamamlamak." dedim ve gülmüştü. Gülüşü içimi ısıtmıştı.
"Bana göre her çiftte olması gereken bir şey bu. Yoksa evlilik nasıl yürür ki?"
"Haklısın, haklısın. Bence artık hazırlanalım. Son provamızı yaptık."
"Sen hazırlanmak için odamıza geç, bende Tarun'un durumu hakkında bir şeyler öğreneyim. Biliyorsun bizi oraya sokacak olan o."
"Tamam o zaman." dedim. Onun yanağını öptükten sonra yanından ayrılmıştım.
Hazırlanmadan önce bir şeyler atıştırmıştım. Salata tercih etmiştim. Daha hafif olacağını düşündüğüm içindi. Odaya geldiğimde giyeceğim kıyafetim yatağımın üstüne bırakılmıştı. Onu giymeden önce duş alsam çok iyi olacaktı. Banyomda duşun tadını çıkardıktan sonra saçlarımı kurutmuştum. Kıyafetimi ise giymiştim. Kırmızı eteğim, kırmızı yarım üstüm vardı. Belimde ise altın zincirler sarkıyordu. Üstümde ise altın sırmalar parlıyordu. Saçlarımı yaptırmak için hizmetkarlarımı çağırmıştım. İsteğim üzerine açık kalacaktı, aralarına minik örgüler olacaktı. O minik örgülere ise altın renkli boncuklar takılmıştı. Gözlerime sürme çektikten sonra bileklerime bilezikler takmıştım. Ayak bileklerimde de halhallarım vardı. İşte hazırdım.
Kapım tıklandığında ise gel sesimle içeri Misha girmişti. Bu gece o müzisyenlerden birisi olacaktı. Buna uygun giyinmiş miydi? Elbette! Gösterişli koyu saçlarını toplamıştı. Bol gelen bir elbise giymişti. Her zamanki sürmeli bakışları yüzünde yoktu. Onu bu kadar sade görmek ilginçti doğrusu. Misha, güzel görünmeyi seven birisiydi. Şimdi neden bu kadar sade olduğunu anlamıyordum.
Koltuğa oturduğunda bende yanına oturmuştum. Gideceğimiz zaman Talayer mutlaka söylerdi. Gerçi daha Talayer ortalıkta yoktu. İşi tahmin ettiğinden daha uzun sürmüş olmalıydı.
Misha beni süzerek "Dansçılık zamanlarında bu şekilde miydin?" dedi.
Sırıtarak "Bundan daha abartılı giyindiğim zaman olmuştu. Bir keresinde tamamen tüylerden oluşan korkunç bir kostüm giyinmiştim." dedim.
"Tüyler mi?"
"Kürkler ve tüyler diyelim. Anlamsız bir oyun içindi, korkunçtu!"
"Peki şu anki kıyafetini kim tasarladı?"
"Ben tasarladım. Sen neden daha sadesin?"
Sırıtma sırası ondaydı."Adag ile ufak bir tartışma sonucu oldu. Durduk yere beni kıskandı ve bende bu çuval gibi şeyi giydim sırf ona inat olsun diye."
"Kıyafetlerine karışmıyordu diye biliyordum." diye mırıldandım. Adag'ın Misha'yı bunalttığını asla düşünmezdim. İkisi de çocuk ruhlu oldukları için oldukça neşeli bir çiftti.
"Sorunun ana nedeni eski sevgililerimden birisinin ve Adag'ın en sevmediği kişinin casusların başı olması."
Panikle "Seni tanımaz mı?" dedim.
Omzunu silkerek "Yüzümü kumaşla saracağım ki! Hiçbir şey anlamaz o. Hem anlasa ne olacak? Diyeceğim yalanlar bol!" dedi. Oldukça rahat, oldukça kendinden emindi. Ona güvenmeliydim.
"Bu gece için korkuyor musun?"
"Hayır! Hatta eğlenceli bile olacağını düşünüyorum. Senin düşüncen ne?"
"Uzun zamandan sonra örgüt adına yaptıklarımı yapmak, bana insanın asla kendi benliğinden kaçamayacağını gösteriyor. Zaten kaçmakta istemiyorum. Ben saraylarda kapalı kalacak birisi değil."
"Talayer'in sende en sevdiği özelliği bu olmalı. İlk tanıştığımızda da çok hareketliydin ve abimin hayatına hareket getirmiştin."
Gülümseyerek "Benim de onda en sevdiğim şey, onun bana göre daha dingin olması. Dinlebileceğim limanım o." dedim. Kapı açıldığında ise Talayer gelmişti. Misha'yı yanımda gördüğünde ise şaşırmıştı. O da benim gibi giyimine şaşırmıştı.
Talayer "Misha, rahibe olmaya karar verdi isen çok yanlış bir zamanda vermiş gibi gözüküyorsun." dedi. Misha gözlerini kısıp bakarken ben gülmüştüm.
Misha ayağa kalkıp bir şey demeden gitmişti. Talayer ise eğlenmişti. Banyoya girip, duş almıştı. Daha sonra giyinmişti. Benim gibi ateş kırmızısı giyinmek yerine beyaz giyinmişti. Sadece belindeki kalın kumaş benim kıyafetimle aynıydı. Yatağımın üstündeki siyah pelerinimi giymiştim. Talayer sandalet giymemi dediğinde ise zoraki giymiştim. Çıplak ayaklarla gitsem ne olurdu ki? Neyse bunun tartışmasını sevgilimle yapmayacaktım.
Sarayın önünde ise at arabaları doluydu. Askerlerimiz, bizimle beraber kılık değiştirerek girecek olanlar hep vardı. Karran siyah atının yanındaydı ve bizi görünce atına binmişti. Talayer ise beni at arabasına bindirecek iken ondan sıyrılmıştım. Karran'ın yanında duran ata binmiştim. Talayer ise derin bir nefes alarak bana bakıyordu.
"At üstünde gidebilecek kadar iyi at binicisi iken neden beni kapalı kutular içinde tutuyorsunuz, anlamıyorum." dedim.
Talayer "Bir at daha getirin. Hanımınızın ata bineceğini düşünemedik." dedi. Sesi biraz sert çıksa bile umurumda değildi.
Talayer'e cevap vermek yerine Karran'a gidelim demiştim. Talayer'in atı gelince harekete geçmiştik. At üstünde gitmek var iken neden bir kutu içinde hapsolarak gideyim ki? Bana uymuyordu bu. Ben bir leydi değildim. Nezaketten, zariflikten, görgüden anlardım elbette ama kendimi bir leydi olmaya zorlayamazdım. Saçlarımı savurarak at üstünde gidememek çok kötü olmaz mıydı? Talayer yol boyunca giderken beni anlardı. Anlamazsa onun sorunu olarak kalacaktı. Bu konuyu uzatmaya asla niyetli değildim.
Esla güneş battıktan sonra canlıydı. Elbette Dranil zamanındaki uğursuz canlılık yoktu. Sokaklar ışıl ışıldı, insanlar kendi hallerinde mutlulardı. Şehrin dışına yaklaştıkça sakinlik hakim oluyordu. Benim güzel Esla'mda o uğursuzluk silinmişti. Birde bağımsız olduğumuz zamanki halleri beni heyecanlandırıyordu. Daha da güzel olacaktı. İsmini aldığı Kraliçe Esla'yı onurlandıracak bir şehre dönüşecekti. Buna inanıyordum.
Esla'nın Asagam yolunun üstünde bir yerde durmuştuk. Bozkırlaşan topraklarda birçok çadırlar mevcuttu. Zaten bu bölgede göçebeci olarak gezinen insanlar kalıyordu. Nizarlı causlarında kılık değiştirerek aralarına sızmaları zor değildi. Kendi küçük çadır gruplarını kurmuşlardı. Beyaz beyaz çadırlar uzaktan belli oluyordu. Bir tarafta atları var iken diğer tarafta çadırları görüyorduk. Devriye gezen askerlerde vardı. Kendi bölgelerini kurmuşlardı.
Karran'a bakarak "Küçük bir Nizar görüyorum, ne dersin?" dedim.
Karran "Gördüklerinde yanıldığını düşünmüyorum. Latafah gönderdiği her casuslarında bunu uyguluyor." dedi ve Talayer yanımıza gelmişti.
Talayer "Karran, askerlerle neler yapacağını biliyorsundur. Bunu daha önce birçok kez konuştuk."
"Endişelenmene gerek yok. Müziğin sesini duyduğumuz an gölge gibi sızacağız. Boşuna Yasher'in Askerleri olan grubu seçmediğimi biliyorsunuz." dedi. Yasher'in Askerleri dediği grup ise özel olarak sadece öldürmek amacıyla yetiştirilen rahipler ile rahibelerdi. Amaçları öldürmekti ve bu konuda çok katılardı. Tanrıça adına ölümü getiriyorlardı, bunu yaparken oldukça soğukkanlı oldukları için Yasher'in Askerleri olarak anılıyordu.
"Sana uygun bir grubu seçmişsin." dedim.
"Daichin'in rahibinden başka bir şey bekleyemezsin ki! Ölüm özel bir dildir ve bu dili bilenlerin sayısı sınırlı."
Talayer "O zaman bizler içeriye geçelim." dedi.
Atlarımızla içerideki kamp alanına sızmak asla sorun olmamıştı. Talayer pelerininin başlığı ile yüzünü iyice saklayıp konuşmuştu. Tarun'un kullandığı sahte ismi duyduklarında içeriye almışlardı. Atlarımızı bırakıp yürümüştük. Küçük bir çadıra eşyalarımızı bırakmıştık. Hatta sandaletlerimi de çıkarmıştım.Çıplak ayaklarla dans etmek kesinlikle heyecan vericiydi. Toprağı hissediyordum.
Talayer "Ayakların acımayacak mı?" dedi. Omzumu silkmiştim.
"Kaç yıllık dansçıya dediğin şeye bakar mısın? Hiçbir şey olmaz!" dedim ve dans alanına geçmiştik. Büyük çadırdakileri bekletmemek lazımdı.
Kalabalık bir grup bize bakıyordu. Meraklılardı ve eğlenceye açlardı. Bu gece onların bu ihtiyacını oldukça doyuracağımızı biliyordum. Saygıyla onları selamladıktan sonra müzisyenlerimiz çalmaya başlamıştı. Talayer ile daha önce çalıştığımız gibi bu ufak gösteriye başlamıştık. Eğleniyor muydum? Kesinlikle! Şarkıyı tek söyleyen ben olsam bile eğlence büyüktü. Çevremdeki insanların eğlendiğini görmeyi özlemiştim. Sahnemde beni izleyen insanların hayranlıklarını görmek muazzamdı. Dansçılığı, oyunculuğu ne kadar amacım için bir paravan olarak kullansam da seviyordum. Kendimi bu konuda da yetenekli buluyordum.
Son bir defa Talayer'in çevresinde döndükten sonra beni kendisine çekmiş, bacağımı kaldırmıştı. Alnı alnıma değerken nefes nefeseydim. Gözlerinin içindeki ateşe hapsolmamak için kendimi zor tutuyordum. Beraber oldukça uyumluyduk. Onun kollarında kendimi özgürce bırakabilmiştim. Daha önceki çalışmalarımızdaki gibi beni sertçe yere bırakmamıştı. Eh, onun kadar bende iyi bir öğretmen olabilirdim bence. Sadece biraz sabırsızım diye bu tarz şeylerden uzak duruyordum.
İnsanlar çılgınca alkışlar iken dışarıdan yaralı bir şekilde bir kadın gelmişti. Kavruk tenli, turuncu elbiseli bir kadındı. Elbisesi kan içinde iken herkes ona bakıyordu. Kadın Nizar dilinde baskın var deyip yere yığılmıştı. Tüm gözler bizdeydi. Talayer'in elini tutarken ne yapabileceğimizi hızla düşünüyordum. Normalde bizim dans gösterimiz bittiğinde Karran ve ekibininde bitmiş olacaktı. Bir şeyler ters gitmiş olmalıydı ki Karran bize yetişememişti. Buna dair uyarım çok olmuştu ama Karran o iş için sıkıntı yapma demişti. Şimdi kalbim gümbür gümbür atar iken ne olacağını düşünüyordum. Yanımıza silahlarımızı da almamıştık ki! Göze batardı. Kahretsin!
En baş köşede oturan adam ayağa kalktı. Oldukça uzun boylu, ince yapılıydı. Tek gözü bantlıydı ve bıyıkları kıvrık iken çenesindeki sakalında minik örgülere takılı boncuklar vardı. Talayer'den alışkın olduğum uzun ceketi zümrüt yeşiliydi ve altın iplerin soluk parıltısı vardı. Çadırın girişinin kapatılmasını emretmişti. Arkadan girdiğimiz yeri umursamışa benzemiyordu ama oraya da 2 adam geçmişti. Ağır adımlarla karşımıza geçmişti. Dikkatle bana sonra ise Talayer'e bakmıştı. Yüzüklerle dolu eli saçlarımda gezinirken yüzümde korkuya dair herhangi bir belirti yoktu. Cesaretimin verdiği özgüvenle ona dik dik bakmaktan asla çekinmemiştim.
Adam Nizar dilinde "Adın ne?" dedi. Gözucuyla Talayer'e bakmıştım. O sakindi ama bakışların öldürme gücü olsaydı şu an benim saçlarıma dokunan bu Nizarlı ölmüştü.
"Ehnara." diye mırıldandım.
"Benim adım da Azur. Bir Azinkaytlı olmana rağmen Nizar dilini anlıyor olman çok şaşırtıcı. Sizi çalıştıran kişi bu kadar eğitimli olduğunuzu dememişti. Bir fahişenin bu kadar eğitimli olması çok şaşırtıcı."
Sesindeki alay hoşuma gitmemişti. Küçümseyici, aşağılayıcı ve kabaydı."Artık oyuncular da insan yerine konuluyor. Larastkalılar gibi değiliz veya sizin gibi Kuzey'in uygunsuz kurallarına uymuyoruz." dedim. Adamın gözleri kısılmıştı.
"Azinkayt inkılaplarını sence umursayan var mı?"
"Şu an umursanmasa bile zamanı gelince umursanacak, o zaman kaybeden biz olmayacağız."
Adam arkasındakilere dönmüştü. Gülerek "Fahişenin hayalini duydunuz mu, dostlarım? Kendisi gibi fahişe yöneticisinin süslenmiş hayaline nasıl inanıyor?" dedi. Bana baktığın zaman ise "Bunu lütfen Kraliçe Latafah'a da der misin? O zaman o güzel yüzünün sırtlanlar tarafından nasıl parçalandığını görmek istiyorum." diye fısıldadı.
"Ben de senin ölümünü arzuluyorum. Kanın boğularak ölmen çok güzel olmaz mıydı?" dedim. Beni ciddiye almamıştı.
Arkadaşlarına gülerek "Küçük dansçıya bakın! Boyundan büyük laflar ediyor." dedi. Hepsi gülmüştü. Talayer'e baktığımda ise kaşları çatıktı. Kafamı dikleştirmiştim.
"Ya kurulan yeni düzene uyum sağlarsınız ya da eski düzenin altında ezilmeye mahkum olursunuz. Size bir seçim şansı sunuluyor iken neden yanlış taraftasınız?" dedim. Sesim yüksek çıkmıştı.
Azur küçümseyerek bana bakıyordu. Onun gözünde sefil bir fare olmalıydım. Bu bakışlara alışkındım. Yönetici olmadan önce insanlar sefil bir fareymişim gibi bakardı."Bizim tarafımız doğru, fahişe! Senin aklın olsaydı şu an ne yaptığının farkına varırdın." dedi. Azur beni gittikçe kızdırdığının farkında mıydı acaba? Beni tanımıyordu ve öfkemin ateşinde yanmanın ne demek olduğunu bilmiyordu. Beni bilseydi, Dranil'i aklına getirseydi benden uzak dururdu.
Çadırın içindeki mumlar gözüme çarpmıştı. Küçük bir alev olsa bile ateş, ateş değil miydi? Oraya gidip o mumu almak ve Azur'un yüzüne atmak nasıl olurdu? Uzun saçlarını yaksam kendimizi çok tehlikeye mi atardım? Daha pratik düşürsem çadırı yakmak olurdu ama bu bizi tehlikeye atardı. Belki de Azur'u yakmak ve o kargaşa içinde arkadan çıkmak daha mantıklıydı. Azur'u bir mumla yakabilmem mümkün müydü? Dur, bu aptallar samanın üstüne oturuyorlardı ki! Artarda atacağım mumlarla yangının içinde kalırlardı. Bizde hızla kaçabilirdik. Onlar ise kilitli kaldıkları çadırda öleceklerdi.
Gülümseyerek "Ben sefil bir fareyim, bu çok doğru." dedim. Azur ise bakışlarını kısmıştı.
"Bu gülümsemeden hoşlandığım denilemez."
"Sayende bir şey öğrendim, Azur. Bunun için gülümsüyorum. Bir mum alevinin nasıl büyük bir yangına dönüşebileceğini gördüm!"
"Delirdin." dedi ve dans eden adımlarla mumların yanına geçmiştim. İki kırmızı mum elimdeydi. Oldukça canlı, oldukça parlaklardı.
"Azur bana doğru gel ve sana hayatının en güzel öpücüğünü vereyim!" dedim. Talayer'in gözleri iri iri olmuş, bana bakıyordu. Ben ise sakin ol diye fısıldamıştım. Azur benimle Talayer'e baktıktan sonra bana doğru pis pis sırıtma ile gelmişti.
Tam karşımdaydı. Oldukça şehvetle bakıyordu. Onunla yatacağımı sanıyor olması ne kadar komikti! "Karşındayım, fahişe!" dedi. Elimdeki bir mumu onun ceketinin içine atmıştım. Diğerini ise hızla samanların üstüne atmıştım. Mumlar düşündüğüm gibi yangına dönüşmüştü. Azur yanan kumaşla çığlık çığlıkla koşarken içeridekiler ne yapacağını bilemez haldeydi. Samandaki mum büyümüştü. Daha da büyümesi için birkaç mumu yere atmıştım.
Talayer yanıma geldiğinde ise hemen gidelim demiştim. Azur ve içerideki yangınla ilgilenenlerin dikkat dağınıklığından fırsatı bulup dışarı çıkmıştık. Dışarı çıkmamızla Karran ve askerleri ile karşılaşmıştık. Yangından kimsenin kurtulmamasını emretmiştim. Emrim ise yerine getirildiğinde çadırdakiler kurtulamamıştı. Gece yangınla aydınlanmıştı, dumanlar göğe yükseliyordu. Bir mumun bile gücünün ne kadar önemli olduğunu göstermiştim. Bir mum bazen kurtuluşa giden yolda yangın bile olabiliyordu.
Talayer'e baktığımda ise kaşlarını çatık olarak bana dönmüştü. Onu kızdırmıştım elbette. Ani planlarım onu delirttiği gerçekti. Korkuyordu! Bende onu alttan alarak durumu toparlıyordum. Sanırım evliliğin bana kazandırdığı bir özellik ise alttan almayı bilmekti. Talayer ile tartışmalarımızda kimi zaman o alttan alıyordu, kimi zaman bendim. Her daim onu alttan almıyordum elbette. Haklı isem inat ettiğim oluyordu. Eğer haksız isem veya kavganın uzamasını istemiyorsam alttan alıyordum. Tal içinde aynı şey geçerliydi. Birbirimizi dengelememiz önemliydi.
Karran sayesinde bu bölgedeki işlerimiz kısa sürmüştü. Saraya dönmeden önce alacağımızı almış, her yer ise yakılmıştı. Kömürleşen bedenler kanıt olamazdı. Ortadaki her şeyi kaldırmıştık, gerekli belgeleri almıştık. Saraya girdiğimizde ise kendimi hızla banyoya atmıştım. Yıkandıktan sonra odaya dönmüştüm. Talayer ise benden sonra yıkanıp yanıma gelmişti. Hala kızgın duruyordu. Koca adamımı yumuşatmam lazımdı. Yanımda böyle kızgın kızgın yatmasından memnun değildim. Onun birçok halini bilirken böyle kızgın ve somurtkan olması çok can sıkıcıydı.
Çıplak göğsünde elimi gezdirirken "Bana kızgınsın." diye mırıldandım. Derin bir nefes almıştı.
Talayer "Sana kızgınım çünkü kendini tehlikeye attın!" dedi. Dişlerini sıkarak söylemesi durumun ciddiyetini gösteriyordu.
"Buna mecbur olduğumu biliyordun. Eğer Azur'u ve çadırı yakmasaydım oradan çıkamazdık."
"Karran'ın arka çıkışa geldiğini ikimizde gördük, Aya. Biraz sabretseydin her şey çok daha iyi olacaktı."
"Sabırsız olduğumu bilmiyormuş gibi yapma, yalvarırım. O an en doğru kararı verdiğime inanıyorum, aşkım."
"En doğru karar beklemekti! Bekleseydik daha uygun çözülecekti. Kendi başına karar veriyorsun, kendi riske atıyorsun. Aldığın riskin sonuçlarını ise göremiyorsun. En azından olumsuz olduğundaki sonuçları görmüyorsun."
"Görmüyorum çünkü kendime güveniyorum!"
"Kendine güvenmek çok güzel bir şeydir ama fazlası zarar olabilir."
Talayer gerçekten sabrımın sınırlarını zorluyordu. Durduk yere bunu yapması can sıkıcıydı. Alttan almaya çalışıyordum ama onun bunu gördüğünü sanmıyordum."Haklı olabilirsin ama başka bir yolumuz var mıydı? Karran'ın gelmesini beklemek yeterince iyi bir çözüm o an gözüme iyi gözükmedi." dedim.
"Sana bir şey olsaydı ne olacaktı? Bunu düşündün mü? Hayır! Fakat benim aklımdan neler geçti, neler düşündüm bilmiyorsun."
"Sakın kötü bir şey düşünme, buna gerek yok."
Derin bir nefes aldıktan sonra "Benim bu hayattaki tek hazinem sen ve evlatlarım. Sizleri asla kaybetmek istemiyorum, tüm bu öfkem bu korkumdan dolayı." dedi. Dudaklarını usulca öpmüştüm.
"Ben her daim yanındayım, Talayer. Sana söz veriyorum."
Bakışları bana karşı yumuşamıştı. Alttan almaya çalışmam meyvesini vermişti."Elimde değil. İnsanın sahip olduğu hazineler arttıkça korkusu artarmış, bunu öğrenmiş oldum." dedi ve beraber güldük. Ona sarılıp uyumuştum.
Sabah ise kalkmak zor olsa bile buna mecburduk. Gecenin yorgunluğuna rağmen dinlenmek yoktu. Kahvaltıdan sonra soluk pembe omuzlarımı açıkta bırakan ipek bir elbise tercih etmiştim. Bacaklarımda yırtmaçları olan bu elbiseyi beğenmiştim. Saçlarımı örgülerle toplatmış ve pembe inci küpeler takmıştım. Yasemin kokusunu sürdükten sonra Talayer ile beraber meclis salonuna geçmiştik. Buradakilerin hepsi oldukça dinçlerdi.
İlk başta genel durumu özetlemiş, başka konular hakkında konuşmuştuk. Konuştuklarımız arasında bir konu vardı ki oldukça can sıkıcıydı. Larastka'ya yazılan raporlarda her şeyin yeterince detaylı olmadığını savunan bir grup vardı. Bu grup ise bana muhalif olanlardı. Evet, açık açık muhaliflerimi görüyordum. Gajra ve damadı Prasad, bu muhalif grubun liderleriydi. Prasad'ın bana karşı gittikçe sivrilmesinden hoşlanmıyordum. Eğer bu durum ileriye giderse onu ortadan kaldıracağımı göremiyor ise bu onun sorunuydu. Babasına acımadı isem ona hiç acımazdım. Af yoktu, merhamet ise duruma göreydi ve Prasad'ın merhametimi hakkettiğine dair şüphelerim vardı. Nankörlüğe devam ederse merhametimin kırıntısını bile göremezdi.
Oturduğum yerden kalkmış, iki yanda masalarında oturan gruba bakıyordum. Bir elim belimdeydi. Yüksek sesle "Sizlerin bu dediği korkaklıktan başka bir şey değildir! Köleliktir, halkımıza ihanettir!" dedim.
Gajra öksürmüştü. Gajra "Yönetici, onların sömürüsü altında yaşamlarımıza devam ettiğimizi unutarak hareket etmeniz ileride bizlerin ağır bedeller ödemesine sebep olacaktır." dedi. Sesi ciddiydi, gözleri üzerimde bana soğukça bakıyordu.
"Farkında iseniz ileride onlara karşı bağımsızlık mücadelesi vereceğiz. Attığımız her adım buna yönelik ama bunca yıl bunu göremedi iseniz gerçekten emekli olma zamanınız gelmiş demektir."
Prasad "Bence bu hayalleri düşlemek için çok erken. Ülkenin refahını içi boş bir hayalle öldüremeyiz." dedi.
"İçi boş mu?"
Nuyan "Prasad, neden bu içi boş olan hayalle halkımızın kalkındığını unutuyorsun? Azinkayt halkı, bağımsızlığa hasret bir halktır. Yüzyıllık esaretin zincirlerini kırabileceğimize inanıyoruz, bu inançla baban Dranil'in devrildiğini nasıl unutabilirsin?"
Prasad "Babamın ahmaklığı kendisine karşı gelenleri küçük görmesiydi ama Larastka Kralı bu hataya düşmeyecektir."
"Belki de Larastka'nın karşısına büyük bir tehdit olarak çıkacağız ve bizleri küçük göremeyeceklerdir."
"Buna inanıyor musun?" dedi. Sesindeki iğneleme beni sinirlendirmişti. Sakin kalmalıydım.
"Buna inanmasaydı sence bugün benim yanımda olur muydu? Keşke sende buna inansaydın, dostum olarak kalsaydın." dedim.
Gülümseyerek "Yönetici, ikimiz farklı görüşlerde olsak bile iki iyi dost olduğumuza inanıyorum." dedi.
"Dostluklar da farklı görüşler olabilir ama bunun bile sınırı vardır. Sence biz o sınırı aşmadık mı?"
"Aştığımıza inandığımı diyemem, Ayashri. Bence babam ve senin babandan daha iyi dostuz."
Gajra "Prasad'ın dediklerini işte bu yüzden ciddiye alın, Yönetici! Geçmişte babalarınız dosttu tıpkı ikiniz gibi!" dedi ve gözlerimi kısarak ona bakmıştım.
"Onun babası, benim babamın ölümüne neden oldu." dedim. Gajra yerinde huzursuzca kıpırdanır iken Prasad sabitti. Babası gibi insanın içini donduran bakışlara sahipti.
Prasad "Ben babam gibi değilim." dedi ve Nuyan güldü.
Nuyan "Kendi babandan daha sinsisin, doğru. Sen ondan daha tehlikelisin. Dranil en azından belirli kurallar içinde ilerlerdi, sen ise sırf kazanmak için her şeyi yaparsın. Kendi ailesine sırtını dönen bir adamdan bahsediyoruz." dedi ve Prasad yumruğunu masaya vurmuştu.
"Nankör köpek! Pis hırsız! Kız kardeşimle evli olduğunu unutuyorsun." diye bağırdı.
"Kız kardeşinle evliyim ama onun ailesi ile değilim. Senin gibi değilim, Prasad. Sen Rishen ve onun ailesiyle evlisin. Ben ise Latika ile evliyim. Aramızdaki farkı göremiyorsan bence senin de emeklilik vaktin gelmiş olmalı."
"Pislik!" diye tıslamıştı.
"Yeter! Meclis toplantısı bitmiştir ve son kararımız Larastka raporlarında detay verilmemeye devam edilecektir." dedim.
Nuyan ve Prasad, birbirine ters ters baktıktan sonra her ikisi de kendi gruplarıyla ayrılmıştı. Ben ise Talayer ile bakışmıştım. Prasad gerçekten büyüyen bir sorun olacaktı. İleride daha büyük bir sorun olmasında yapacaklarının vereceği zararı önlemek mecburiyetindeydim. O gittikçe babasına benzer iken benim de kendi babama benzemem lazımdı. Kendi babamın cesaretini taşısam yeterliydi. O, Dranil'in oyununa inanmıştı. Ben ise Prasad'ın kötü niyetini görüyordum.
Çalışma odamda sarayın mali kayıtlarını inceledikten sonra Loya'ya ufak bir mektup yazmıştım. Hazinenin durumundan, şehirlerin işleyişinden bahsettikten sonra ona yaşanan festivali özetlemiştim. Duyumlarıma göre Loya'da bizimle aynı inancı paylaşıyordu. Bu konuda bizden yana olabilirdi. Larastka Kraliçesi olarak ağırlığını ortaya koyarsa Jayce'e karşı bu konuda bir zafer kazanırdım. Eğer yapmazsa da olacaklar umurumda mıydı? Değildi. Sonuçta Nizar kendi festivallerini düzenliyor iken bizlerinde buna hakkı yok muydu? Biz Valhares değildik. Azinkayt, eskisi gibi ezilecek bir ülke değildi. Kral Jayce'in bunu bilmesi gerekirken ablam olan Loya'nın en azından bu konuda arkamızda olmasını istemem çok muydu?
Loya'yı ablam olarak görmek ise yıllardır hala tuhaf gelen bir durumdu. Aramızdakileri düşündükçe çok farklı olduğumuzu görüyordum. Fakat biz onunla kardeştik. Benim ablam, Larastka Kraliçesi idi. Bunu bugün dışarıda birisine desem gülerdi ve delirdiğimi derlerdi. Gerçi onun ablam olarak anılmasını istemiyordum. İnsanlar onun ablam olduğunu, benim her isteğimi yapabileceğim gibi saçma düşüncelerle boğuşurduk. Ayrıca Abshek'in Kızı gücünden tek başıma yararlanmam daha iyi olurdu. Zaten Loya da bunu istemezdi. İstememeliydi. Larastka'da onun bir hain soyu olduğu bilirnirse olacaklarını hayal bile edemiyordum. Canından olabilirdi, kendi kafasını kaybedebilirdi. Korkunçtu! Eğer öyle bir şey olursa onu oradan kurtarmaya çalışırdım. Bir şekilde yapardım. Bir Pobeda kanı hain olarak akmıştı ve bir başka Pobeda kanı akmayacaktı. Kurdun kanı dökülmeyecekti.
Akşam yemeğinde ise Prasad mecliste hiçbir şey yaşanmamış gibi oldukça konuşkandı. Arnav'ın da masamızda olması ile sanatsal konular daha çok bahsedilmişti. Son resim sergileri, tiyatro oyunları derken masa sakin geçmişti. Bu sakinliğin olması güzeldi. Prasad gittikçe sivrilmemişti.Bundan memnundum. Ayrıca Prens'in aramızdaki varlığı iyiydi. O, Jayce gibi davranmamıştı. Kendi kabuğuna çekilmişti, olaylara dahil olmuyordu. Yine de hizmetindeki insanları casusluk yapmaktan, bizleri hor görmekten çekinmiyordu. İnsanlarını uyarmıyordu. Bu onun Larastkalı olduğunu gösteriyordu. Tanrım! Bu Larastkalı insanlar çok korkunçtu.
Yemekten sonra ufak bir gölge oyunu izlemiştik. Çocuklar içindi. Onlarla eğlendikten sonra odalarımıza çekilmiştik. Geceliğimi giydikten sonra Talayer yanıma gelmişti. Kolları ile beni sardıktan sonra öpmüştü.
Talayer "Benim küçük, tatlı sevgilim." diye mırıldandı.
"Bunu dediğine göre bir şey isteyeceksin." dedim.
"İçimden gelmiş olamaz mı?"
"Olabilir!" dedim cilveyle.
"Bugün meclisteki Nuyan ve Prasad tartışması beni ürküttü, biliyor musun? Prasad'a baktığımda bir an Dranil'i gördüm. Yaşasaydı damadını aynı Prasad gibi aşağılardı."
"Nuyan iyi birisi ve Latika'ya uygun iken Prasad'ın aşağılamasına hiç gerek yoktu. Beni ise Prasad düşündürtüyor. İleride sorun olacağı açık. Önceden buna üzülüyordum ama şimdi hayır, bunu hakkediyor."
"Hakkediyor, doğru. Babasından daha zavallı bir şekilde ölecek, üzücü olan bu. Dranil delirerek öldü.Prasad ise bu kadere doğru yürüyor. Yazık."
"Sen haklıydın. Yıllardır onun içten bir şekilde bizimle olmadığını diyordun ve bu şimdi doğruluğunu kanıtlıyor."
Gülerek "Ne zaman benim haksızlığımı gördün, Ayashri'an-Dara?" dedi ve onu dürttüm.
"Hemen şımarma! Seni şımarık adam. Kaç yaşına geldin, haklısın dediğimde nasıl şımarık şımarık konuşuyorsun? Yaşının adamı ol."
"Sanki sen çok yaşının kadınısın, bana bunu diyorsun!" dedi alaycı bir şekilde.
"Asla büyümek gibi bir iddiam olmadı!" dedim gülerek.
"Asla büyüme, tamam mı? Hep böyle çocuk kal. Ben seni bu yüzden seviyorum." dedi ve saçlarımdan öpmüştü. Huzrun anlamı oydu. Kimsenin yanında böyle rahat olamazdım.
Sabah günlük rutinimize göre ilerlemiştik. Kahvaltı, hazırlanma ve meclis derken günün yarısı bitmişti bile. Çalışma odasından ziyade bugün oğullarımla vakit geçirmiştim. Onların eğitimi ile ilgilenmeyi ihmal etmiyordum. Onlar bizlerin geleceğiydi. Ülkenin yönetimi benim ve Talayer'in soyundan devam edecek ise buna değer olmalıydık. Oğullarım kendilerini kanıtlamalıydı. Açıkçası kanıtlayacaklarına inanıyordum. Boş çocuklar değildi. Kimin oğulları olduklarını biliyor, buna göre davranacaklarını unutmuyorlardı. İçlerinden hangisi varis olurdu, bilmiyordum ama Azinkayt'ı bir adım ileriye taşıyacaklarını biliyordum.
Arsulay bana Azinkayt'ın tarihini anlatırken kapı tıklanmış, gel sesimle içeri Raji girmişti. Yumuşak bir gülümseme ile bana bakıyordu.
Raji "Talayer, seni çağırıyor. Durum mühim." dedi ve Arsulay'a baktım.
Arsulay "Benim de gelmeme gerek var mı?" dedi. Heyecanlı ve hevesliydi.
Yanağını okşayarak "Canım, benim gitmem lazım." dedim. Kollarını kavuşturmuş, babası gibi kaşlarını çatmıştı.
"Neden? Yeterince büyümedim mi? Bende yanınızda olamaz mıyım?"
"Büyüdün elbette, Arsulay, kardeşlerine abilik yapacak kadar büyüdün ama daha küçük olduğun konular var. O konular için büyümedin."
"Ne zaman büyüyeceğim?"
"Biraz daha beklemen lazım, tamam mı? Bekleyecek misin?"
"Senin için beklerim!" dedi ve yanağını öptüm.
"Hadi, git kardeşlerinle oyna. Kaldığımız yerden babanla beraber devam edeceğimiz." dedim ve odadan çıktım.
Talayer'i sarayın dışında buldum. Atının üstündeydi ve beyaz bir atla beni bekliyordu. Yanında Veran vardı ve Raji de diğer ata binmişti. Kendi atıma bindiğimde ise dördümüz sarayın dışına çıkmıştık. Nereye gittiğimize dair bir açıklama yoktu. Hızla gidiyor, rüzgarla yarışıyor gibiydik. En sonunda ise Esla'nın çıkışında kurulan bir köye gelmiştik. Köy ahşap evlerdendi. İnsanlar kendi hallerindelerdi. Bizi yadırgamıyorlardı, dışlamıyorlardı. Kendi hallerinde yaşantılarına devam ediyorlardı.
"Neden buradayız?" dedim ve Talayer sinsi bir gülümseme ile bana baktı.
Talayer "Çok güzel bir nedenden dolayı." dedi ve köyün sonundaki eve gelmiştik.
Burada bizleri bekleyen Karran ile Tarun vardı. Karran heyecanla Talayer'in kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Talayer duyduğundan memnun olmuştu. Bana mutlulukla bakmıştı, hadi içeri girelim demişti. İçerideki evde tek bir kişi vardı. Benden yaşça büyüktü. Talayer'den de büyüktü. Kırlaşan saçları omuzlarına geliyordu, sakalları özenle kesilmişti. Bu adam kimdi, neydi bilmiyordum ama Talayer'den açıklama bekliyordum.
"Bu adam kim?" dedim
Talayer "Balran, Ayashri'ye kim olduğunu der misin?" dedi heyecanla.
Balran "Ben Kraliçe Loya'nın gerçek kimliğini bilen son kişiyim. Ana Kraliçe Kaisra beni her yerde aratırken, Kral Jayce'den gelecek olan ölümden kaçarken sizlere sığındım." dedi ve başını eğmişti.
"Ne?" dedim şaşkınca.
Talayer bana bakarak "Görüyorsun! Jayce ve Kaisra, elimize düştüler sevgilim. Anne oğulun savaşında çok kârlı olacağımız bir koz elimize geçti. Balran bizim elimizde oldukça yaşanacakları düşünebilir musun?" dedi.
"Ben, ben çok şaşkınım. Loya'yı incitmeyeceksin değil mi?"
Kafasını iki yana sallayarak "Öyle bir niyetim yok. Benzer kaderleri yaşadığımız birisinin canını acıtamam." dedi.
Balran "Beni yaşatacaksınız, değil mi? Larastka'ya teslim etmeyin."
"Korkma, sözümüz sözdür. Yaşayacaksın." dedim.
Talayer "Seni o aç sırtlanlara verir miyim? Ülkemin insanlarını harcamam. Nasıl Larastkalılar kendilerini üstün görüyorlar, bizlerde onlardan üstünüz."
Balran "Sağolun, çok sağolun." dedi ağlamaklı bir sesle.
"Loya adına yaşayacaksın ama bu sırrı ömrün boyunca taşıyacaksın. Loya'nın kimliğini kimse bilmeyecek." dedim ve kafasını salladı.
"Görüyorsun, Aya. Minik bir mum alevi aslında büyük bir yangına dönüşebilir. Yeter ki sen bir mum alevi olarak dönüşebileceğin yangının farkına var. Larastka'nın bizde unuttukları bu." dedi ve Balran'a baktım.
Elimize geçen koz büyüktü. Ben bu konuyu kullanmayı asla düşünmemiş iken Talayer sinsice bunu planlamıştı. Adım adım ilerlemiş, meyvesini almıştı ve Kaisra ile Jayce'den önce Balran'a ulaşmıştı. Şimdi ise Balran üzerinden pazarlıklar yapacak, ülkeye katkı sağlayacaktı. Loya'nın bu durumunu kendi leyhimize göre kullanacaktık. Peki Loya bize kızar mıydı? Bilmiyordum. Bilemiyordum. Bilmek ise istemiyordum. Düşündükçe karmaşık hallere giriyordum. Talayer kadar umursamaz olmalıydım. En iyisi bu olacaktı.
Yine de mutlu olmuştum. Balran sayesinde Jayce'in zayıf noktasından vurmuş olacaktık. Bu avantajı iyi değerlendirmek lazımdı. Jayce'e de bir mum alevinin nasıl yangına dönüşebileceğini göstermeliydim. Görecekti ve bunu gördüğü için bana lanet okuyacaktı.
♕
Nuyan
Karran
Misha
♕
♕Nizarlı casuslara baskını nasıl buldunuz? Aya'nın planı nasıldı? Talayer haklı mıydı?
♕Aya'nın Loya hakkındaki düşünceleriniz için ne diyeceksiniz? Loya ona destek çıkabilir mi?
♕Prasad sizce babasına benziyor mu? Nuyan ile atışması için ne diyeceksiniz? Aya'ya olan tavırları?
♕Balran'ın bulunmuş olması Tal'in hesapladığı gibi olacak mıdır?
Bir dahaki bölüm Latafah olacaktır. Sevgilerle! Nizar'da görmek istediklerinizi yazın, lütfen!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top