Kraliçe Olmak♔
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Let Us Burn (Demo Version) · Within Temptation
Yayınlanma Tarihi 04.05.2020
İyi Okumalar!
♔
Larastka Krallığı/Azinizar Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı
Ayashri
Sönmeyen ateşin denendiği kamplardan birindeydim. Esla'nın dışında, şehirden uzak ve dikkat çekmeyen bir yerdeydi. Loya'nın casus olayından sonra sönmeyen ateşin üretildiği alanlara olan güvenliği artırmıştık. Casusların değerli hazinemizi ele geçirmemesi adına her şeyi yapmaya kararlıydık. Loya'nın yaptığını düşündükçe kendimizi gevşek buluyordum. Onun bu hamlesini ondan beklemediğim gerçekti. Onun vicdanlı olduğunu düşünüyordum. Jayce'e göre kalbi yumuşaktı, insanlara kalbiyle yaklaşıyordu. Fakat kalbi kararmıştı, bir Larastkalı gibi davranıyordu. Onun bu hallerini gördükçe Dranil oldu diyordum.
Evet, Dranil olmuştu. Dranil de kalbi kararmış bir şekilde ülkeyi yönetmişti. Sonu ise yıkım olmuştu. Bana göre kalpleri katı olarak yöneten hükümdarların sonu yıkımdı. Dranil'in sonunu getiren şeyi Loya biliyor iken nasıl bu kadar katı davranıyordu, anlamıyordum. Dayısının düşüşüne bizzat şahit olmuştu. Onun sonuna adım adım nasıl gittiğine şahit olmuştu. Bunu bilmesine rağmen aynı hatayı yapması anlamlı değildi. Fakat nedenini kendimce çözmüştüm. Loya'yı Larastkalılar delirtmişti. Ona attıkları çirkin iftira sonucu Loya böyle bir dönüşüm içine girmişti. Yaşadıklarının acısını herkesten çıkarmıştı. Masumla suçlu birbirine karışmıştı.
Alkış seslerini duyunca düşüncelerimden sıyrıldım. İnsanlar suyun üstünde yanan ateşe hayran hayran bakıyorlar ve alkışlıyorlardı. Ben de ayağa kalkıp alkışlamaya başladım. Ateşin canlılığı muazzamdı. Üstelik rengini değiştirmişlerdi. Mavi ve yeşil olacak türde 2 farklı sönmeyen ateş vardı. İkisinin de özellikleri farklıydı. En güçlüsü kırmızıydı. Yine de farklı renklerde ateşler görmek hoştu. Ortadaki yangın söndürülünce küllere bakmak için meydana inmiştim. Küller, sıradan bir ateşin külleriyle aynıydı. Bunu görmek iyi olmuştu. Küllerinden bile sönmeyen ateşin neyden yapıldığı anlaşılmamalıydı.
Gülümseyerek "Komutan Alagan, bu ateşin gelişimi benim geleceğ umutla bakmama neden oluyor." dedim.
Alagan "Kraliçem bu ateş sizin ve eşinizin eseri. Sizlerin inancıyla bizler geliştirdik. Sizler bize inanmasaydınız bu ateş olmazdı."
"Savaşımızda bizi öne geçirecek." dedim. Yanıma oğlum Tamayr gelmişti. Abisinin sarayda işleri olduğu için Tamayr benimle gelmeyi tercih etmişti.
Tamayr "Anne, müttefiklerimize bu ateşi iletecek misin?" dedi. Sesi meraklı, bakışları düşünceliydi. Babası gibi bakıyordu.
"Sence ne yapalım?"
Küllere bakarak "Bence yapmayalım. Onları kendimize sadık tutmak istiyorsak gücümüzü kendimizde saklı tutmalıyız." dedi.
"Ben de öyle düşünüyorum. Sadece denemelik bir torba toz göndermeyi düşünüyorum. Savaş zamanı onlarla paylaşırız."
"Kuzeyli dostlarımızın hoşuna gidecektir, anne. Onlarla olan mektuplaşmalarımda sönmeyen ateşe hayran kaldıklarını belirtiyorlar."
"Buzun insanları oldukları için ateş onlar için bir mucize olmalı. Onlar da erimeyen buz yapsalardı bizim için bu mucize olurdu."
"Peki Pergomont'a sönmeyen ateşi gönderecek misin? Bizimle olmak adına bir güvence istiyordu."
"Larastka'nın daha barbar olan o ülkeye bir şey göndermem. Mektupları çok kibirliydi, hatırlar mısın? Oysa tamamen Larastka'ya bağlılar, bununla övünmeleri kesinlikle mide bulandırıcı."
"Anne, herkes bizim gibi olamaz. Bazıları köle olmaktan, boyunlarında ve ayaklarında ağır zincirler olmasından hoşlanır."
"Biz savaşımızı kazandığımızda onlara ne olacak? Larastka daha kötü davranacak, sonuçta elinde kalacak olan sömürge azalacak. Bunu yaşamak istiyorlarsa onların sorunu."
Tamayr elini omzuma koymuştu."Hadi, artık saraya dönelim." dedi ve kafamı salladım.
Güneş batmadan saraya dönmüştük. Güzel bir banyo sonrası akşam yemeğine geçebilmiştim. Kendimi çok aç hissediyordum. Sabah erken vakitte saraydan ayrılmıştık, çok az bir şeyler yiyebilmiştik. Masadaki her yemeği yiyebilirdim. Tabağıma bolca bulgur pilavı ile et kavurması almıştım. Şarabımla beraber keyifle yiyordum. Benim bu iştahlı hallerimi gören Talayer ise gülüyordu. Ona göre komikti. Unuttuğu bir şey vardı. Ben yorulunca çok iştahlıydım. O ise bir şey yapmasa bile yemek yemeyi seviyordu. Çok hareket ettiği için şişmanlama gibi bir derdi yoktu. Bu konuda şanslıydık. Onun şişman halini düşünmek istemiyordum.
Tamayr babasına heyecanla bugünü anlatmıştı. Ateşlerin renklerinden bahsetmişti, suda yanmama özelliğinin gelişmesinden Talayer memnun kaldığını belirtmişti. Olası bir deniz savunmasında kendimizi savunabilirdik. Tedbirli olmakta fayda vardı.
Şarabımı yudumladıktan sonra "Bugün sen ne yaptın?" dedim.
Talayer "Sömürge mektuplarını inceledim. Hepsi sönmeyen ateşin durumunu merak ediyorlar."
"Birer torba tüccarlarımız aracılığıyla iletilecek. Tüccar görünümlü casusların olmasının ne kadar iyi olduğunu bir kez daha görmüş olacağız."
"Senin fikrindi, kabul et."
"Senden ilham aldım, hayatım." dedim ve kadehlerimizi tokuşturmuştuk.
Arsulay "Anne, neden Esla'daki sömürge tüccarlarını sarayımıza davet etmiyoruz? Dostluk adı altında bunu yapabiliriz."
Tamayr "Larastkalı casuslar Esla'nın içindeler farkındasın, bunu göre göre bunu önermen anlamsız."
"Kardeşim, Larastka aptal bir ülke değil. Niyetimizin farkındalar, farkında oldukları için çok sert önlemler alma peşindeler. Bu sertlik gittikçe artacak, buna dur demenin zamanı geldi."
"Abin doğru söylüyor. Risk alarak ilerlememiz lazım. Emin adımlar atmanın zamanı değil, Tamayr." dedim.
"Larastka'nın daha çok dikkatini çekeriz diye düşünmüştüm."
"Çekelim, onlardan korkuyor muyuz? Asla! Azinizar onların ezeceği, basit bir devlet değil. Bizim de onlar gibi hür yaşamaya hakkımız var. Tüm kıtanın buna hakkı var."
Talayer "Sömürge tüccarlarını saraya davet edelim, onlarla ortak bir değerlendirme yapalım. Bu yaz sakin geçecek ama bir dahaki yaz daha hareketli olacaktır. Hatta bahar bile olabilir!"
Arsulay heyecanla "Büyük savaş tahmin ettiğimizden daha yakın mı?" dedi.
"Planlarımız bunu gösteriyor, oğlum. Elbette müttefiklerimizin durumunu öğrenmemiz şart. Bunun için onlarla görüşmeliyiz."
"Hayallerimize bir adım kaldı. Çok tuhaf hissettiğimi itiraf etmeliyim." dedim.
"Neden? Gençliğinden beri bunu arzuluyordun, bunu istiyordun. Şimdi ise gerçekleşecek, Dara."
Tamayr "Evet, anne. Bence sevinmelisin. Hayallerine ulaşmana bir adım kaldı."
"Peki sonra ne olacak? Bunu hiç düşünmüyor musunuz? Siz gençsiniz, önünüzde uzun bir yol var. Ben ise kırklı yaşlardayım. Hayatımın en büyük amacına ulaştıktan sonra boşluğa düşecekmişim gibi geliyor." dedim.
Talayer gülmüştü. Gülerek "Senin gibi hareketli bir yaşamı seven birisi için büyük bir değişim olacak." dedi.
"Eh, bizim planımız belli. Kenara çekileceğiz, sakince yaşayacağız."
Arsulay "Belki Smeryn'e yerleşirsiniz, olmaz mı? Yazları ara ara gelerek sizleri görmüş oluruz."
"Esla'dan ayrılmam, Arsulay. Bu şehir benliğimle bütünleşen bir şehir. Şehrimi asla terk etmem. Smeryn, Esla'dan uzak."
Talayer "Annenin Esla'dan kopamayacağını öğrenemedin mi, Arsulay? Esla için koskoca prense hayır dedi o." dedi. Sesi alaycıydı, kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Geçmişi karıştırmanın ne anlamı var, Talayer? Gerçeği söylüyorum." dedim ve masadakiler güldü.
Yemekten sonra kukla oyunu izlemiştik. Yorgun olduğum için hemen uyumuştum. Sabah ise dinç uyanmıştım. Kahvaltıdan sonra meclis toplantısına katılmıştım. Toplantı sonrası ise odama dönmüştüm. Birçok belge birikmişti. Devlet işleri asla bitmiyordu. Tek tek incelemem gereken raporlardı. Kraliçe olmayı seviyorum diyebilirdim. Çünkü kendimi işe yarar hissettiriyordu. Güçlü durmak, ezilenlere yardım etmek için gücümü kullanmak hoşuma gidiyordu. Kendi yaşadığım sefaleti unutmuş değildim. Yaşadıklarımı silemezdim ama başkalarının yaşamasını önleyebilirdim. Bu yüzden diğer devletlerle birlikte hareket etmek mantıklı geliyordu. Sadece ben değil, onlar da kurtulacaktı.
Kapım tıklanmıştı. Gel sesimle içeri Latika ve kızı Yashpal girmişti. Latika gri bir elbise giymişti, saçları topluydu. Kızı Yashpal ise kırmızı giymişti. Ben buradayım diye haykırıyordu. Yashpal, Arsulay ile yakın birisiydi. Yakınlıklarının seviyesini bir türlü çözememiştim. Tam galiba sevgililer dediğim anda mesafeli duruyorlardı. Arkadaşlar dediğim zamanda da çok yakınlardı. Hatta bu yakınlık Yashpal'ın geceleri Arsulay'ın odasında kalması kadar ileri gidiyordu. Kimileri Yashpal'ın geleceğin kraliçesi olacağını söylüyordu. Bundan memnun değillerdi. Çünkü Ostraye kanı taşıyan birisini başta görmek istemiyorlardı. Karışmamı söyleyenler vardı ama bu hayat Arsulay'ın hayatıydı. Evleneceği insanı kendisi seçmesi gerekirdi. Bana göre Arsulay Yashpal'ı kraliçesi yapmayacaktı. Çünkü Yashpal da kraliçe olacak bir maya yoktu. Uçarı duran bu kız, kraliçe olabilir miydi? Yashpal hayatı kuralsız, hiçbir derdi yokmuş gibi yaşamayı sevdiği bir gerçekti. Latika kızının bu huyunu sevmiyordu, değiştirmediği için mutsuzdu. Yashpal ise annesini umursamıyordu.
Latika önüme zarf bırakmış, oturmuştu. Bordo zarf,Aspanza olduğunu gösteriyordu. Müttefiklerimle her daim haberleşiyordum, onlarla mektuplaşıyordum. Birbirimizden haberdar olmak adına bu önemliydi.
Zarflara bakarken Latika "Valhares mektubu da vardı ama o Talayer'e gitti. Nuyan, Talayer'in ilgilenmesinin doğru olacağını söyledi." dedi.
"Sorun değil, geçen sefer Valhares mektubu bana gelmişti şimdi sıra Talayer'de."
"Valhares diğer ülkeler gibi değil, bana mı öyle geliyor? Daha samimi buluyorum."
"Enrico ve Miriam çiftinden daha samimi oldukları kesin. Evet, diğer sömürge ülkelerine göre daha sıcak kanlılar. Çünkü bize borçlu olduklarını biliyorlar. Biz olmasaydık onlar gerçekten başa geçemezdi."
Yashpal "Enrico ve Miriam çifti bize destek verir miydi, Kraliçe?"
"Sanmıyorum, Larastka tarafında olurlardı ve bu çok kötü olurdu. Kuzeydeki dostlarımıza ulaşırken Valhares yolu daha güvenli."
Latika gülümseyerek "Aspanza'ya güvenmiyorsun, değil mi? Ah, ben de güvenmiyorum. Kraliçe Naomi ve eşi Kral Albert, pek güven veren insanlar değiller." dedi.
"Anita'nın yaşamasını isterdim, Latika. O, bugünleri görmeliydi ama aramızda değil. Torunu ise huysuzun teki."
"Mektubu aç, ne istiyor öğrenelim." dedi ve bordo zarfı elime aldım. Yüksek sesle mektubu okumaya başladım.
Sevgili Ayashri'an-Dara
Mektubunu az önce okudum, hemen yazmaya başladım. İlk önce durumunuzun iyi olduğuna sevindim. Bildiğin gibi kış bu yıl çok zorluydu. Kantre kadar Napel de hissetti. Üstüne üstlük bir salgın hastalıkla uğraşmak, kötüydü. İnsanlarım kırmızı, sulu yaralara sahiplerdi. Saraya kadar yayıldı, kendi kızım bile yakalandı. Lanetli zamanlar geçiriyoruz. Zor günleri atlatacağımıza inancım tam ama sabrım çok az. Halkımı bu halde görmek beni derinden üzüyor.
Bu zor zamanlarda Larastka'dan yardım istedim ama cevap olarak bana kendi kaynaklarınızla durumu kurtarın denildi. Bunu dediklerine inanabilir musun? İnsanlar hastalıktan ölüyor, onlardan hekim ve ilaç istiyorum, bana dedikleri kendinizi kurtarmaya bakın. Bu hakaret! İnsanların durumunu umursamıyorlar. Umursadıkları tek şey bizden sağlayacakları insan gücü ve para. Ölüm, yaşam umurlarında değil. Onların gözünde köleyiz, hep öyle kalacağız. Bir hayvandan farkımız yok. Buna katlanmak ise büyük bir acı. Dayanamıyorum, Ayashri. Köle olarak görünmeye dayanamıyorum.
Anneannem Anita şu an yaşıyor olsaydı, Larastka'ya haddini bildirirdi. Onlara karşı koyamadığım için bana kızardı. Fakat şanslıyım ki, onun izinden giden birisi benim dostum. Seninle aynı yolda ilerlediğim için mutluyum. İkimizin durumu aynı, değil mi? İkimizde sömürgeyiz ve birbirimizi anlarız.
Ayashri, lütfen bana yardım et. Senden para, ilaç ve hekim istiyorum. Ülkemin durumu zor. Ayrıca sönmeyen ateşi diğer ülkelerden daha fazla istiyorum. Kendimi Larastka'ya karşı korumam lazım. Sınırlarımda o pis kuzeylileri görmek istemiyorum. Bu zor zamanlarda bana yardım etmediler ise bedelini ödemeliler. Benim gibi düşüneceğine inanıyorum, sevgili dostum. Sen de benim gibi davranırdın. Sana yardım etmeyenlerin canını yakardın. Bundan dolayı tüm samimiyetimle senden bunu istiyorum. Çok acil olduğunu eklemem lazım.
Bir dahaki mektubunu heyecanla bekleyeceğimi bilmeni isterim. Aşağıdaki notta istediklerimin sayısı mevcut.
Sevgilerle!
Aspanza Kraliçesi
Naomi Kuard
Bu mektup basit bir mektup gibi gözükebilirdi ama yazılan her kelime bana samimiyetten uzak geliyordu. Özellikle beni ve kendisini eşit görmesi, hakaret gibi gelmişti. Benim ülkem diğer sömürgelerle bir değildi. Biz gelişmiştik, Larastka olmadan ilerleyebilecek konumdaydık. Onlarda bu yoktu. Bunu bilmesine rağmen ikimizin eşit olduğunu vurgulaması sinir bozucuydu. Ayrıca içimden ona inanmak gelmiyordu. Kalbimin bir köşesi Naomi'nin yalanlarla dolu mektup yazdığını fısıldarken diğer taraftan onun müttefikim olduğunu, zor zamanlarında yardım etmem gerektiğini söylüyordu.
"Evet, ne düşünüyorsunuz?" dedim.
Yashpal "Samimiyetten uzak bir mektup." dedi. Latika kızına sertçe bakarken o omzunu silkmişti.
"Latika, kızına kızma. Ben de onunla aynı düşüncelerdeyim. Naomi'nin bu mektubu gerçekten samimiyetten uzak."
Latika "Neden böyle düşünüyorsun?"
"Çünkü yazılan her kelimede bir alay, bir küçümseme, bir ciddiyetsizlik görüyorum. Salgın hastalığı duydum ama etkileri bu kadar büyük olabilir mi? Üstelik Larastka'nın yardım etmediğinden bahsediyor. Larastka bize sert davranıyor olabilir ama bir ülkeyi ölüme terk edebilir mi? Ben buna inanmıyorum."
"Jayce yapar, Loya'dan da beklerim. Sonuçta o da artık bir Larastkalı." dedi. Larastkalı derken yüzü küçümser gibi olmuştu.
Yashpal "Kraliçe Loya, vicdanıyla tanınan bir kraliçe. Bize sert davransa bile zor durumda olan insanları ölüme terk etmez."
"Yashpal, sen Loya'yı hiç tanımıyorsun. Onun gibi şımarık birisinden her şey beklenir. Kantre'yi izler, insanlar ölürken şarap içerek kurabiye yer."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Loya'nın bunu yapacağına inanmıyordum. Her şeye rağmen onun kalbi vardı. Sadece yaşadıkları kalbinin kararmasına neden olmuştu, buza dönüşmemişti."Latika ben senin dediğine inanmıyorum. Loya o insanları ölüme terk etmemişdir." dedim.
"Aya, delirdin mi? Sömürge vatandaşı olduğu için vergileri artıran bir krallığın kraliçesinden bahsediyoruz. İnsanları köle sınıfına sokmaya çalışırken Loya ne yaptı? Karışmadı, destekledi."
"Loya zor duruma düşen insanlara yardım eder, kalbi düşündüğümüz kadar katılaşmadı. Jayce olsaydı, sana katılırdım ama Loya'nın hala yumuşak yanı var diye düşünüyorum."
Yashpal "Ülkemize casus sokmasına rağmen mi?"
"Evet, ülkemize casus sokmasına rağmen Loya'nın o zor durumdaki insanlara yardım edeceğine inanıyorum." dedim. Annesine baktığında Latika başını iki yana sallamıştı.
Latika "Aya sen ne yapacaksın? Loya yardım etsin veya etmesin, senin kararın ne olacak?" dedi ve ofladım. Bu ayrı bir konuydu.
"Bilemiyorum. Açıkçası yardım etmek istemiyor gibiyim ama yardım etmezsem olabilecekleri düşünmek istemiyorum. Her şey yolunda giderken Naomi'nin kaprisleriyle uğraşmak gerçekten canımı sıkar."
Yashpal "O zaman yardım edin."
"Yardım edersem yardımımı kötüye kullanmayacağına emin olabilir miyiz? Neden benden istiyor? Hem beni kendisiyle eşit görüyor hem de yardım istiyor. Galyza'dan isteyebilirdi. Sınır komşusu sonuçta. Benden yardım istemesi tuhaf değil mi?"
Latika ayağa kalkmıştı."Hadi, canım. Sarayın bahçesine geçelim. Saray kadınları bizi bekliyor. Bol bol dedikodu yaparız, onlardan birçok şey öğreniriz." dedi ve Latika'nın bu toplantısını unutmuştum.
"Dedikoduya bayılıyorsun, Latika. Gerçekten bu toplantıya vakit ayırabilir miyim?"
"Hadi, Ayashri! Gergin bir mektup sonrası mola zamanı! Bu sarayın hanımısın, unuttun mu? Saray kadınlarına kendini göstermen şart. Annem hep bunu yapardı. Ben ise senin adına bu toplantıları düzenliyorum. Umarım gelecekteki kraliçenin kendisi bu tarz toplantıları düzenler."
Yashpal kıkırdamıştı. Gülerek "Açıkçası anneciğim senin düşündüğün birisi gibi olacağını düşünmüyorum." dedi.
"Neden, Yashpal? Bir şeyler mi biliyorsun?"
Yashpal dudaklarını ısırmıştı, hınzır bakışlarla beni ve annesini süzüyordu."Fazla bir şey diyemem, Arsulay bana çok kızar. Hadi, sarayın bahçesine inelim." dedi neşeyle.
"Siz inin, ben üstümü değiştireyim. Madem bir kraliçeyim, buna uygun giyinmem şart değil mi? Bak, bu tavsiyene uyuyorum Latika." dedim. Latika gözlerini devirirken gülmüştüm. O, benim saray kurallarına dair en büyük danışmanımdı. Ara ara onu bu konularda kızdırmak hoşuma gidiyordu. Latika gerçek bir saray hanımefendisi iken ben serseri birisiydim. Bana tunikler, pantolonlar verseler seve seve giyerdim. İpek elbiseler ve kıymetli mücevherler bana göre değildi.
Latika "O zaman saray bahçesinde görüşürüz, tatlım." dedi. Kızıyla ikisi odadan çıkmışlardı.
Ben ise yatak odama çıkmıştım. Dolabımı açtığımda ne giyineceğime karar vermem çok uzun sürmemişti. Askılı, mavi ipek elbisemi giymiştim. Yırtmaçları derindi. Askılarda ise altın tokalar vardı. Belime kalın kafesi anımsatan altın kemerimi takmıştım. Saçlarım açıktı ve örgülerim vardı. Örgülerimin ucuna akik boncuklar takılmıştı. Kolye takmak yerine bilezik takmıştım. Ayrıca ayak bileğimde de halhalım vardı. Yasemin kokusunu süründükten sonra hazır olmuştum. Taç takıp takmamayı düşünmüştüm ama vazgeçmiştim. Taç takmak bana göre değildi. Saçlarımın gösterişi, bir taçtan daha değerliydi.
Yatak odamdan çıktıktan sonra kızımın odasına uğramıştım. Biricik prensesimin yanımda olmasını istiyordum. Odasına girdiğimde hazırlanmakla meşguldü. Pembe elbisesi ona çok yakışmıştı. Saçlarımı yapamıyorum dediğinde otur, ben yaparım demiştim ve odadaki hizmetkarları göndermiştim. Saranzay'ın güzel saçlarını örecek, topuz yapacaktım. Bu fikrime o da bayılmıştı. Yavaş yavaş örmeye başladım.
Saranzay heyecanla "Anne, Arsulay abimin yaverini gördün mü? Çok tatlı birisi!" dedi. Kafamı hafifçe sallamıştım. Nasliza'nın Arsulay'ın yaveri olmasını beklememiştim. Oğlumun bu olayı anlatırken yüzündeki heyecanını ise dün gibi hatırlıyordum.
"Nasliza'yı biliyorum, onunla ilk ben görüştüm." dedim.
"Ondan bana ders vermesini istedim, o da kabul etti. Abim ise kıskanmış olmalı ki, ben de sizinle olacağım kardeşime yanlış bir şey öğretmeni istemiyorum dedi."
"Abin kıskandı mı?"
"Bence kıskandı. Abimin o kıza bakışlarını görmedin, anne. Çok didişiyorlar ama abim onunla uğraşmayı seviyor."
"Abin tam bir güzel sevdalısı ama o kız ona yüz vermez. Sen söyle bakalım. Abinle Yashpal arasında bir şey var mı? Sen daha çok abilerini takip ediyorsun."
Saranzay kıkırdamıştı. Bu konuları onunla konuşmam, hep hoşuna gidiyordu. Kendisini yetişkin gibi gördüğünü söylüyordu."Bence aralarında bir şey yok, anne. Yashpal biraz uçarı birisi, abime uymaz ki! Bence abime Nasliza gibi bir kız lazım. Onun gibisi abimi yola getirir."
Tokayı saçına bağlarken "Abinle Nasliza'yı yakıştırıyorsun, öyle mi?" dedi.
"Evet, bence yakışıyorlar. Nasliza, esmer güzeli. Abim de seninle benim gibi süt beyazı. Çok uyumlu değiller mi?"
"Fiziksel olarak uyumdan ziyade huylarının uyumu çok önemli, tatlım. İnsan karşısındakinin görüntüsündense kalbinin güzelliğine önem vermeli."
"Seni anlıyorum. Yine de onları yakıştırıyorum, anne. Geleceğin hükümdarları olarak düşünmeyi seviyorum."
"Peki diğer abilerinden haberi var mı?"
Saranzay hevesle "Tamayr abimin sevgilisi oyuncu. Artık sevgilisi diyebilirim çünkü dün bana hediye seçtirdi. Mütevazi bir kolye beğendim, abimin hoşuna gitti. Balbina beğenecek diye mırıldandı. Yabgun abimin ise yok. O, Arsulay abimi kendisine örnek alıyor." dedi.
"O kızı biliyorum, büyük abin bana yaşanan tatsız bir olayı anlatmıştı. O kızı araştırmıştım. Kimsesizmiş. Haline üzüldüm, yardım etmek istedim ama yanlış anlar. Onu anlıyorum, kolay kolay dışarıdan bir yardım kabul edilmiyor."
"Bence onlar daha önce evlenir. Balbina ilk hanedan gelini olur!"
"Ah, seni yaramaz kız! Abilerini hemen evlendirme derdine düşmüşsün. Ben bile bu konuları düşünmüyorum."
"Benim eğlencem, anneciğim. Neden karışıyorsun?" dedi ve güldük.
Saranzay'ın saçlarını yaptıktan sonra odadan çıkmıştık. Sarayın bahçesine indiğimizde herkes çoktan gelmişti. Bizi bekliyorlardı. Gülümseyerek kızımla yerimize geçmiştik. Sohbet güzeldi diyebilirdim. Herkes bir konudan bahsetmeye çalışıyordu. Mecliste kim kimin arkasından iş çeviriyordu, öğreniyordum. Saray dedikodularıyla da eğlenmeye çalışıyordum. Saraylı olmaya çalışmak bana göre olmamıştı ama alışmıştım. Kendi sarayımda buna uyum sağlayabiliyordum. Daha büyük bir sarayda olsaydım kesinlikle yapamazdım. Bir yerden sonra kendimi salıverirdim, özüme dönerdim. Latika ve Misha bana göre daha iyilerdi. Çünkü onlar en başından beri saraylılardı. Birisi gerçekten prenses olarak büyümüştü, diğerinin ise prenses unvanı olmadan prenses olarak büyümüştü. Onlara göre saray bir kafes değildi. Saranzay'ın da onlar gibi düşüneceğini düşünüyordum. Evet,elimizden geldiğince normal yetişmelerini sağlamaya çalışıyorduk ama Saranzay gözlerini bu sarayda açmıştı. Bir yerde saraylı gibi davranacaktı.
Dikkatimi çeken başka bir şey ise saraylı kadınlarla gelen genç kızların oğullarıma olan ilgileriydi. Anneleriyle beraber dikkatimi çekmek adına yarışır haldelerdi. Kendilerini övüyorlardı. Hatta bir tanesi Yashpal'ı gizli gizli aşağılamıştı, Yashpal tam ona cevap verecek iken Latika cevap vermişti. Tatsız bir durumdu. Oğullarıma kız seçecek değildim, istediği insanlarla beraber olma hakkını tanıyordum. İnsanlar bunu anlamıyordu. Anlamadıkları gibi daha çok birbiriyle yarışır haldelerdi. Bu Larastka geleneğini sürdürmeye niyetli değildim. Biz Azinizarlı isek aşk evlilikleri yapacaktık. Çocuklarımızı zoraki olarak evlilik adı altında çıkar anlaşmalarına sürükleyemezdik.
Misafirlerimi teker teker uğurlamıştım. Genç kızların ısrarla oğullarımla görüşme isteklerini ise cevapsız bırakmıştım. Onlar karar verir diyerek geçiştirmiştim. Yaklaşan Khaird festivalinde oğullarımı bu şımarık kızlardan korumam şart olmuştu. Nasıl olacağını bilmiyordum ama bu şımarık kızları oğullarımla yanyana görmek istemediğim kesindi.
Akşam yemeğini yemiş, sohbetten sonra yatak odasına çekilmiştik. Geceliğimi giymiştim, saçlarımı açıyordum. Talayer ise yatağımızdaydı. Beni izliyordu."Bugün ayrı bir güzelsin. Açık mavi, sana yakışmış." dedi ve gülümsedim.
"Saray hanımlarıyla toplandık. Latika'nın tavsiyesiyle onlara gerçek bir kraliçe gibi gözükmek istedim. Beni biliyorsun, aşkım. Süslenmeyi sevmiyorum." dedim.
"Güzelliğinle hep başımı döndürüyordun, her gün bu şekilde gezinseydin sarhoş sarhoş etrafta dolaşırdım."
Gülerek "Talayer, ağzından hep baldan tatlı kelimeler çıkıyor." dedim.
"Gerçekleri söylüyorum, bana inanmıyorsan bu senin sorunun hayatım."
"Senin günün nasıldı? Yemekte pek anlatmadın, benim günümle daha çok ilgilendin." dedim ve ayağa kalkıp, yatağa geçtim. Talayer'imin kollarına sığınmıştım. Onun erkeksi kokusunu içime çekerken işte huzur bu demiştim.
Talayer ise dalgalı saçlarımla oynuyordu.Düşünceli bir sesle "Galyza mektubu geldi. Gustav, Naomi'den şikayetçi." dedi.
"Ne yazıyor mektupta?"
"Bildiğin üzere müttefik olan her sömürge ülkesi, birbirine destek olmak zorunda. Sınır komşusu olan bu ülke ise ona yardım etmiyor. Sen ise bu akşam gelen mektupta Aspanza'nın da salgın bir hastalıkla uğraştığını söyledin. Gustav'ın yazdıklarına göre Naomi daha az zor durumda."
"Naomi'nin sözleri bana küstahça geldi. Üstelik kelimelerinde sahte bir samimiyet hissediyorum. Fakat kafam bu konuda çok karışık."
"Benim de karışık, bir tanem. Kimi savunsam emin değilim. Gustav'ın bu zamana kadar bize yaptığı bir yanlışını görmedik, Naomi'nin de görmedik ama bizden hoşlanmadığına dair söylemler mevcut."
"İşte Naomi'nin bu sinsi tavrı beni kuşkulandırıyor. Üstelik sönmeyen ateşi bize daha çok gönderin yazmış. Bence savaş zamanına kadar kimseye sönmeyen ateşten bir parça göndermeyelim."
"Bu konuda seninle anlaşıyorum ama yardım sorunu ne olacak? Galyza'ya ve Aspanza'ya gücümüz yeter mi? İkisine birden yardım edersek çok dikkat çekeriz."
Ofladım. Gustav ve Naomi arasında kalmak zorluyordu."Anita'nın bende değeri çok büyük. Naomi'ye bundan dolayı daha çok sevgi beslemeye çalışıyorum. Anita ölmeden önce Naomi ile aranızı iyi tutun diye mektup yazdı, şimdi Naomi'ye kötü davranmak beni kötü hissettiriyor."
"Gustav'ı da biliyorsun, hayatım. O da sönmeyen ateş güçlensin diye bize kükürt gönderdi. Onların kükürtleriyle ateşin güçlendiğini kendimiz gördük."
"Bu da ayrı bir konu. Gustav bu iyiliği karşılıksız yaptı, bunu defalarca belirtti. Şimdi onlara yardım etmezsek ne olacak?"
"Acaba ikisine yardım etmemiz doğru olur mu?"
Talayer'i dürtmüştüm."Öyle bir şey olur mu? Mutlaka yardım etmeliyiz. Önemli olan yardımı doğru ülkeye yapmak. Gustav mektubunda Larastka'dan bahsetti mi?"
"Evet, etti. Kraliçe Loya merhametli bir şekilde yardımlarını bize gönderdi yazıyordu. Fakat yetersiz kalmış. Daha fazlasını talep etmişler, sonuç ne oldu bilmiyorum."
"Naomi hiçbir şekilde yardım görmedim diyordu." diye mırıldandı.
"Larastka'nın ülkelere yaklaşımı hep karmaşık, biliyorsun. Onların ne düşündüğünü yaratıcılar bile çözemez." dedi ve esnedi.
"Yarın sakin bir şekilde bu konuyu düşünelim. Elbet bir yerde çıkış yolu bulacağız."
Talayer dudaklarımı nazikçe öptükten sonra "İyi geceler, Dara." dedi ve ona sarılarak uyudum.
Sabah erken kalkmıştım. Başım ağrıyor olsa bile günümü boş geçirmek istemiyordum. Talayer yat, dinlen demişti ama iyiyim diyerek onu sakinleştirmiştim. Kahvaltıdan sonra hekimlerden istediğim ilaçlı suyu içmiştim. Bu beni biraz olsun toparlardı. Bordo elbisemi giymiştim, saçımı ise tek örgü yapmıştım. Gümüş takılarımı taktıktan sonra odadan Talayer ile çıkmıştım. Meclis salonu kalabalıktı. Meraklı gözler üstümüzdeydi. Tahtımıza oturunca konular başlamıştı. İlk önce vergi düzenlemeleri ile başlamıştık. Köylüden alınan vergiler azalacaktı. Çiftçinin üretimde desteklenmesine karar kılmıştık. Kimse buna itiraz etmemişti.Üretim desteklendiği sürece bir devlet ayakta kalırdı.
Aspanza ve Galyza konusunda meclis ikiye bölünmüştü. Bir taraf Kraliçe Anita'nın anısı için Aspanza diyordu, diğer taraf Galyza'nın almasını savunuyordu. Sonuç olarak mesele bize kalmıştı. Fakat beni çıldırtan mesele meclisin çocuklarımın evliliklerine karışmasıydı. İlişkilerin sağlamlığı adına çocukların yapacağı evlilikler kullanılmalıydı. Zaten başım ağrıyordu, bununla mı uğraşacaktım?
Ayağa kalkmış, ortaya gelmiştim. Yüksek sesle "Çocuklarım devletin yararını düşünüyorlar, bunun için zorla başkasıyla evlendirilemezler!" dedim.
Tarun "Kraliçe, bizim gelecekte bir savaşımız var. Müttefiklerimiz olmalı. Eğer sömürge ülkelerinden soylu bir kızla veya erkekle yapılacak bir evlilik anlaşması, bize fayda sağlar. Ayrıca saraydan da bu yapılırsa hanedanın güçlenmesine katkı sağlar."
Yatin "Tarun'a katılıyorum. Prens Arsulay'ın seçeceği eş dışarıdan birisi olabilir, böylece tek kalmayız. Bize sadık olan bir ülke olmuş olur. Prens Tamayr ve Prens Yabgun ise ülke içinden önemli bir ailenin kızıyla evlenmeli. Prenses Saranzay içinde ülke dışından birisi uygun olur."
"Benim çocuklarım satılık mal değiller!" diye bağırdım. Hepsi ürkmüş bir halde bana bakıyorlardı. Baksınlardı, umurumda bile değildi.
Nuyan söz almak için el kaldırmıştı, Talayer o hakkı vermişti."Efendiler, biz Larastka değiliz. Bunu hatırlayın. Evliliklerimiz zoraki olamaz. İnandığımız yaratıcılara hakaret olur." dedi ve oturdu.
"Nuyan'a katılıyorum! Larastka değiliz. Onlar saçmasapan evlilik adı altında çocuklarını pazarlıyorlar diye ben de aynısını yapacak değilim. Güç uğruna bunu yapamam!"
Yatin "Kraliçem sizi anlıyorum ama bu saray oyunlarının kanunu. Zor zamanlardan geçiyoruz, güçlenerek çıkmamız lazım." dedi. Yaşlı tilkinin yüzü sakindi. Beni ikna edeceğine çok güveniyor gibi duruyordu.
Yatin'in eşi Danisa sakin bir sesle "Bizlerde gençlerin aşk evliliği yapmasını isteriz, neden istemeyelim? Fakat durum açık ve ortada." dedi.
Talayer "Sizler aşk evliliği yaparken, sizin çocuklarınız hür iradeleriyle eşlerini seçerken neden benim evlatlarım seçemiyor? Bunu sormak istiyorum."
"Kraliyet olmanın getirdiği sorumluluklar vardır, bu sorumlulukları herkes taşıyamaz."
"Biz diğer hanedanlar gibi kraliyet kurallarına boğulmayacağız, Danisa. Bunun farkında olun. Biz ve bizden sonraki nesil eşlerini kendileri seçecekler. Çünkü biz Azinizarız!"
"Larastka gibi çıkar evlilik yapmak bize göre değil, bunu anlayın." dedim.
Tarun "Kraliçe Dara, ben seni yıllardır tanıyorum. Hayalini kurduğun özgürlük için feda etmen gereken şeyleri biliyorsun. Kraliçe olmanın yükünü taşıyorsun."
"Tarun, ben senin bildiğin kraliçelerden değilim. Dediğin gibi bir kraliçe olmaktansa kraliçe olmam daha iyi. Tacımı taşıyorum ama bunu sevdiğim herkesi harcamak adına yapmıyorum. Sevdiklerimin varlığı ile varım, anlayın."
"Biz sana kraliçeliği öğretemeyiz, haddimiz değil ama olması gereken bu. Prens Arsulay'ın zamanı var diyelim, dışarıdan birisiyle evlenmesinin planlanması uzun sürer. Prens Yabgun ve Prenses Saranzay yaş itibariyle uygun değil. Fakat Prens Tamayr yaş olarak uygun. Hatta abisinden önce evlenebilir."
Arsulay şaşkınlıkla "Bu korkunç önerinize uyacak mıyız?" dedi. Bu tartışma boyunca susmuştu. En sonunda konuştuğu için mutlu olmuştum yoksa ben onu konuşturacaktım.
Yatin "Prens, devletin çıkarları adına yapıyoruz."
"Bu devletin değil sizin çıkarınız oluyor. Şunu bilin, ben ve kardeşlerim asla sizin isteklerinize boyun eğmeyecek. Hür iradelerimizle eşlerimizi seçeceğiz."
"Prensim siz evlenmeye niyetli misiniz? Esla halkı sizin çiçek çiçek gezdiğinizi konuşur halde."
"Bu sizi ilgilendirmez!" diyerek tersledi. Yatin ise alaycı bir tebessümle oğluma bakıyordu.
"Bence Khaird-Yasher festivalini değerlendirin. Bakarsanız eşinizi seçmiş olursunuz."
Sertçe "Bu toplantı burada bitmiştir. Bu konu kapanmıştır." dedim.
Salondan büyük bir öfkeyle çıkmıştım. Bu çirkin konuşmalar beni deli etmişti. Güne berbat başlamıştım. Meclisin bu saçma önerisiyle iyice gerilmiştim. Tanrım! Resmen evlatlarımı harca diyorlardı. Sırf kraliçeyim diye bunu yapacak durumda değildim. Bu bana çok tersti. Ben aşk evliliği yaparken evlatlarımın bunu yapmasını nasıl engel olurdum? Hepsi aşık olmalıydı. O kutsal duyguyu kalplerinde hissetmelilerdi. Planlarımda çocuklarım harcanacak taşlar değildi. Ben anneydim. Bunu görmeleri lazımdı.
Meclise hayır desem de onlar boş durmayacaktı. İstedikleri olsun diye planlar yaparlardı, onları biliyordum. Bu yüzden ilk adımı ben atmalıydım. İlk önce Arsulay'ı çapkınlıkları konusunda sertçe uyarmıştım. Dilden dile dolaşan bu hikayelerin önü kesilmeliydi. O da kendisine dikkat edeceğine dair söz vermişti, başını eğmişti. İnsanların gözüne bu kadar çok batıyorsa çirkin planlara neden olabilirdi. Mesela soylu kızın birini Arsulay'ın yatağına gönderseler ne olurdu? Benim aptal oğlum o an sarhoş olsa olacakları düşünemiyordum. Ateşle barut yanyana olunca olanları herkes biliyordu. Kız hamile kalırsa iyice olaylar çıkmaz bir hale gelirdi. Arsulay'a bunu açık açık anlattığımda beni anlamıştı. Kendisine dikkat edeceğini, soylu ailelerin kızlarıyla mesafeli olacağını belirtmişti.
İkinci adımım ise Balbina'yı çağırmak olmuştu. Salonumda onu bekler iken Veran ile gelmişti. Sarı saçları dağınık bir şekilde topluydu. Bakışları yerdeydi. Pembe elbisesi yakışmıştı. Boynunda ise Tamayr'ın hediye ettiğini düşündüğüm tek incili kolye vardı. Gülümseyerek "Balbina başını kaldır, yüzünü göreyim." dedim.
Kız kaldırmıştı. Hoş, narin bir güzellikti."Beni çağırdığınız için şaşkınım, Kraliçe." dedi.
"Seninle konuşmak istemiş olamaz mıyım? Adını oğlumdan ve kızımdan duydum. Bizzat tanımak istedim."
Utangaç bir şekilde "Ben de sizi sık sık duyuyorum. Tamayr sizi ve ailesini çok seviyor." dedi.
"O da seni çok seviyor. Buna emin ol."
"Pres Arsulay da bunu geçen gün demişti."
"Sen oğluma inanıyor musun? Sence o seni seviyor mu?"
Balbina heyecandan eteklerini sıkmıştı, bakışlarını benden kaçırmıştı. Kafasını hafifçe salladı. "Ben buna gönülden inanıyorum." diye fısıldadı.
"Tatlım seni anlıyorum. Benim de şartlarım zordu, gerçek bir aşka tutunmak o şartları unutmamı sağlıyordu."
Kafasını kaldırmıştı. Güzel çehresini görüyordum. Cesurca "Peki ilk önce kendinizi sorguladınız mı? Siz de önceden bir prensle beraber oldunuz. Bunu herkes biliyor. Bu yüzden sorumu mazur görün." dedi. Tek kaşımı kaldırırken Veran sessizce gülmüştü.
Derin bir nefes almıştım. Soruyu dikkatle cevaplamam lazımdı."O zamanlar karşımdaki prense prens gözüyle bakmadım, normal bir erkek gibi gördüm. Unvanlar basit bir kelime. Önemli olan özdür. Sen Tamayr'ın özünü kabul ediyorsan senin oyuncu olman, onun prens olması önemli değil. Kendimi sorgulamadım. Aşkın makamlarla, unvanlarla işi olmaz."
Verdiğim yanıt genç kızı gülümsetmişti. Gülümseyerek "İşte ben de buna inanıyorum, Kraliçe. Aşkta makamların önemi yok. Kendimi sorgulamayı bıraktım ve duygularıma kapıldım." dedi. Ayağa kalkmıştım. Balbina'nın karşısına geçmiştim.
"Şimdi senden bir isteğim var. Bunu ilk sana diyorum çünkü senin kararın oğlumun kararından önemli. Seni istemediğin bir şeye zorlayamam. Senden Tamayr'ı korumak adına onunla nişanlanmanı istiyorum, Balbina."
"Ne?"
"Doğru duydun. İnsanlar sırf kendi menfaatleri adına onunla abisinin evlenmesini istiyor. Arsulay için dışarıdan birisi seçilecek, gerçi içeriden de olabilir, Tamayr ise içeriden soylu birisi. Buna net bir şekilde hayır desem de insanlar oyunlar oynayacaktır. Benim de bir şeyler yapmam şart. Tamayr sevmediği birisi ile evlenmemeli."
"Tamayr'ın başkasıyla evlenmesine dayanamam. Benim ondan başka kimsem yok." diye fısıldadı.
"Dayanamam diyorsan benimle ol. Yasher Festivali'nde Tamayr'ın sözlendiği kız olarak ortaya çık. Oğlum seni seviyor, canım. Onun başkasıyla evlenecek olması sana ve ona zarar verir."
"İnsanlar ne der? Benim gibi kimsesiz bir kızı kabullenirler mi?" dedi. Ses tonu çekingendi. Masumiyeti ise yüzündendi. Oğlumun bu kızda neyde etkilendiğini anlamıştım. Saflığıydı.
"Onların ne diyeceğini boşver. Bir fahişeden kraliçe oluyorsa neden bir kimsesizden prense eş olmasın? Tamayr seni sevmiş, sen onu sevmişsin. İlişkiniz taze biliyorum. Bir süre birbirinizi tanıyın sonra evlenin. Söz sürecinde olmayacak gibiyse ayrılırsınız."
"Tamayr ister mi?"
"Elbette ister!"
"Ben düşünmek istiyorum, Kraliçe. Bu hayati bir karar. Bir kumar. Birkaç aydır tanıdığım birisiyle sözlenecek olmak ciddi bir durum."
"Birkaç ay bile olsa birbirinizi bir ömürden beri seviyor gibisiniz. Doğru değil mi?"
"Evet, doğru."
"O zaman karar senin, Balbina. Veran Balbina'ya eşlik et. Kimseler onu görmesin. Balbina sen de kimselere bunu söyleme." dedim. Balbina tamam dedikten sonra Veran ile beraber salondan çıkmıştı.
Pencere kenarına geçmiştim. Çocuklarımın birbiriyle eğlencelerini gördüğümde gülümsemiştim. Saranzay neşeyle dans eder gibi abilerinin etrafındaydı. Yabgun ve Tamayr kahkahalarla gülerken Arsulay Nasliza denilen kızlaydı. Onların geleceği benim için her şeyden önemliydi. Onlar adına özgürlüğü isterken bana onların iradelerine karış diyorlardı. Delirmiş olmaları lazımdı. Ben onların hayatlarının yöneticisi değildim. Öğretmeniydim. Bunu bilmedikleri için karşımda konuşmuşlardı. Içlerindeki oyunu görmüştüm. Mutlaka kendilerinden birini benim çocuklarıma yamayacaklardı. Ben buna izin verir miydim? Asla! Aşkın gücünü kullanarak yollarını tıkardım. Birde kraliçe olarak görevim olduğunu söylüyorlardı. Onlara nasıl kraliçe olduğumu göstermiştim. Şimdi gerçek gücün nasıl kullanıldığını görsünlerdi.
♔
♔Naomi'nin mektubu için düşünceniz nedir? Sizce samimi bir mektup mu, Aya düşüncelerinde haklı mı?
♔Ayashri, Naomi'ye yardım göndermeli mi? Aspanza yardımı gönderirse ne olur, göndermezse ne olur? Galyza'ya mı Aspanza'yı mı yardım etmeli?
♔Meclis konuşmaları hakkında düşünceniz nedir? Çocukların evliliğiyle müttefiklikler güçlendirilmeli mi?
♔Ayashri'nin meclise karşı hamleleri doğru muydu? Balbina-Ayashri konuşmaları için düşünceniz nedir? Balbina teklifi kabul eder mi?
Bir dahaki bölüm Talayer olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top