Karanlık Yüz☯

BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ MEMNUN OLURUM!

Bölüm Şarkısı: Hozier - Take Me To Church

Aşağıda Dranil, Misha var.

Yayımlanma Tarihi:13.04.2019

İyi Okumalar!

Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı

Jayce

Yıkıntıların tarif edemediğim havasında bulunmak, benliğime iyi geliyordu. Burada eksik yanlarımı daha çok gördüğümü hissediyordum. Özellikle son olaylarda nasıl hareket etmem gerektiğini düşünmem gerektiğinde bu yıkıntılara sığınıyordum. Buradaki havanın bana güç verdiğini hissediyordum. Ah, nerede olursam olayım buradaki havayı unutmayacaktım. Hayatım boyunca burayı unutmayacağımı biliyordum.

Yıkılmış duvardaki kabartma dokundum. Vahşi yüzlü, savaşçı bir kadına aitti. Sanırım Tanrıça Yasher olmalıydı. Bu kabartmadaki yüz hatlarına her baktığımda aklımda Ayashri geliyordu. O da vahşiydi, savaşçıydı. Onun bu doğasını seviyordum. Bende olmayan bir şeydi ve bu yüzden hoşuma gidiyordu. Zıtlıkların uyumu olduğumuzu düşünüyordum. Onu seviyordum ve güzeldi. Birisini sevmek, ruhunun ona bağlandığını hissetmek güzel bir duyguydu. Daha önceki sevgililerimde bunu hissetmemiştim. Ayashri farklıydı, özeldi ve bunun farkındaydım. Buna göre davranmaya çalışıyordum. Tek korkum ise bir gün, onunla ayrı düşmekti. Bu ihtimal vardı ve korkunçtu. Sonuçta yaşlı kadınların anlattığı saf mutluluk üzerine kurulu ülkelerde yaşamıyorduk. Acı olaylar, zalim yaşamlar vardı ve böyle bir zamanda aşık olmak, aşka sahip çıkmak çılgınlık olabilirdi.

Omzuma dokunan bir el ile arkamı döndüğümde Ayashri'nin tebessümüyle karşılaşmıştım. Sarımsı beyaz saçlarını tek bir örgüyle toplamıştı. Mavi bir tunik giymişti. Soluk yeşil gözleri ilgiyle bendeydi. Zarif bir hareketle yanıma oturmuştu. Yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına düzeltmiştim.Onun iri gözleri ise bendeydi. Zor zamanlar geçirdiğinin farkındaydım. Babasını kurtarmak istediğini biliyordum. Bunun için çalışıyordu ve bunu özellikle benden gizli yapıyordu. Nedenini sorduğumda ise kendi başına bir şeyleri halletme isteği olduğunu söylüyordu. Buna sinirlensem bile sakin kalmayı tercih ediyordum. Sonuç olarak ikimizin de öfkelenmesi elimize bir şey getirmezdi, birbirimizi yıpratırdık. İki taraftan birisi daha dengeleyici olmalıydı ve bu ilişkide alttan almaya çalışan bendim. Bakalım böyle ne kadar devam edecektik, fikrim yoktu.

Ayashri "Saraydan bir haber var mı?" dedi ve yanağını okşadım.

"Nasıl bir haber istiyorsun?" dedim sakin bir sesle ve Ayashri ellerine baktı. Yüzü düşünceliydi. Omuzlarına binen yükün farkındaydım ve biraz olsun paylaşmasını istiyordum.

"Nasıl bir haber beklediğimi biliyorsun, Jayce." diye mırıldandı ve bana baktı.

"Baban iyi, en azından gizli gizli yardım edebildiğim için o korkunç yerde ölecek durumda değil."

"Talayer için bu yardımları yapıyor musun?" 

"Elbette yapıyorum."

"Güzel. İkisi oradan çıkacak, Jayce ve bunu ben yapacağım. Diğer durumlar ne?"

"Ayashri!"

"Diğer durumları soruyorum!"

"Diğer durumlar dediğin Dranil'in sinirden delirdiği haberler olmalı. Söyler misin, ne ara yazılar yazacak ve bunu yayacak kadar vaktin oldu? Dranil, örgütün yaydığı yazıyı okuyunca ve insanların bu yazının etkisiyle ufak ufak kıpırdanmaları ile delirdi. Bu onun beklemediği bir şeydi."

"Neden beklemiyordu ki? Ne sanıyordu? Esla insanlarının örgüte olan inancını unuttu ise aptallık etmiş demektir. Babam şu an hapsedildi ama örgüt boş kalamaz. Birilerinin harekete geçmesi gerekiyordu."

"Peki bu hareketle ne elde edeceksin? Dranil insanlara askerlerini gönderecek ve dağıtacak. Sonra ne olacak, Ayashri?" dedi ve gözlerini kaçırdı.

"Sana açıklamak isterdim ama yapamam. Bu işte yalnızım, sevgilim. Senden sadece babamı ve Talayer'i korumanı isteyebilirim. Gerisine karışma. Bırak, kendi ayaklarımın üstünde durayım. Babam bunu öğretmişti, biliyor musun? Kimsenin gölgesi altında kalmadan, kendi ayaklarının üstünde durmayı bil demişti."

"Riske atıyorsun, bırak sana yardım edebileyim."

"Ah, olmaz! Senden istediklerim açık ve net. Daha fazlasını yapmana gerek yok. Şu ana kadar ne yaptığımı biliyorum, planıma göre hareket ediyorum."

"Planın ne?" dedim merakla ve bana bakarak gülümsedi.

"Planımı dersem o küçük burnunu sokarsın, Prens!" dedi gülümseyerek ve işaret parmağıyla burnuma dokundu. Ben ise derin bir nefes aldım.

"Sana yakın olmak istiyorum, benliklerimizin birleşmesini istiyorum ama sen hep bir mesafe koyuyorsun." diye mırıldandım.

"Buna mecburum, lütfen. Anla beni!"

"Her neyse şu an bunu tartışmak anlamsız. Sen bana örgütün durumunu söyle. Senin liderliğine muhalif kesime ne oldu?" dedi ve dudaklarını hafifçe ısırdı.

"Biraz kaba kuvvet kullanarak çözdüm bunu aksi takdirde başarılı olamazdım. İç huzuru bozuyorlardı ve inanır mısın, bana saldırdılar! Bu yüzden Nuyan ve hırsız çetesi ile kaba kuvvet kullanarak bastırdım. Artık karşı çıkan yok."

"Sen çok zalim birisin!" dedim alaycı bir sesle ve Ayashri'nin gözleri kısıldı.

"Buna mecburdum! Güzel bir dille konuştum ama beni dinlemediler. O gün buna mecbur kaldım yoksa canımdan bile olabilirdim. Sonuçta babam artık yok ve insanlar benimle annemi ve kız kardeşimi kolay lokma olarak görüyor. Kendimle beraber korumam gereken insanlar var iken bir süre sonra vahşileşmem, normal."

"Sadece buna şaşırdım." dedim ve güldü. Gözleri duvardaki kabartmaya baktı. Tanrıçasının yüzüne bakarken yüz ifadesi sakinleşmişti. Sonra güzel yosun gözleri bendeydi.

"Şaşırma, sevgilim. İnan bana, ben de kendime şaşırıyorum. Mesela bir örgütü yönetebileceğim, liderlik edebileceğim aklıma gelmezdi. İçimdeki sese göre hareket ediyorum ve doğru çıkıyor."

"Kendine inan Ayashri. İnanç, bana göre liderliği besleyen bir damar. Kendine ne kadar  inanırsan liderliğin harika bir şekilde gelişecektir. Yeter ki, kendine inan."

"İnanacağım. Bir sürüye liderlik eden bir kurt olacağım ve sürüm beni takip edecek." dedi ve elini tuttum.

"Beraberiz, gümüşüm.  Beraberiz."

"Bugün, yarın ve daima mı?" dedi ve gözlerinde bir parça hüzün gelmişti. Bu hüznü anlamlandıramasam da, sorusu hoşuma gitmişti.

"Elbette! Sen benim dünüm, bugünüm ve yarınım olacaksın." dedim ve Ayashri dudağımı yavaşça öptü. Sonra gözleri bendeydi.

"Her ne olursa olsun, beraber olacağız değil mi?"

"Elbette! Bunun için engel olabilecek bir şey var mı, Ayashri? Neden ürküyorsun? Sen Dranil'e kafa tutuyorsun ama söz konusu bizim ilişkimiz olunca korkuyorsun." dedim ve Ayashri'nin gözleri Esla'ya yönelmişti. Dudakları hafifçe aralanmıştı. Kelimlerini seçer gibiydi. Onun benden bir şeyler sakladığı açıktı. Ne olduğuna dair fikrim yoktu ama bunu merak ettiğim açıktı.

"Haklısın, korkuyorum. Geleceğimiz beni korkutuyor, Jayce. Sen Larastka Prensi'sin ben ise, ben ise bir...Ah, saçmalıyorum." dedi kafasını iki yana sallayarak.

"Ayashri, ben her daim seninleyim. Ne olursak olalım, bu umurumda değil. Ben seni seçtim, sen ise beni seçtin." dedim onun elini tutarak. O ise biraz gergindi. Dudaklarını ısırmıştı.

"Ben seni seçtim, sen de beni seçtin. Geriye kalan hiçbir şey mühim değil. Evet, doğru. Bunu nasıl atlıyorum, değil mi?" diye mırıldandı.

"Kesinlikle doğru. Hem zamanı geldiğinde seninle Larastka'ya gitme düşüncesi, beni çok heyecanlandırıyor biliyor musun? Kuzeyi tanımanı istiyorum." dedim heyecanla ve Ayashri bana baktı. Gözlerindeki ateş yerine keskin bir soğukluğu görmüştüm. Dediğim şeyi beklemediği açıktı.

"Ne dedin? Larastka'ya gitmek mi?"

"Evet! Bir gün ben Larastka'ya gideceğim ve seninle olacak." dedim ve elini öpmüştüm.

"Bence böyle düşler kurmak için çok erken. Anlamlı bile gelemiyor açıkçası."

"Neden?"

"Çünkü ben buraya aidim, Jayce. Buranın ruhuyum ve Larastka'ya nasıl gidebilirim?" dedi ve ayağa kalktı.

"Düşüncelerini kır, Ayashri."

"Jayce, şunu bilmelisin ki ülkem benim önceliğimdir. Bence sen ilk önce kendi hayallerini kır ve benimle ortak hayaller kur."

"Zamanla orta yolu buluruz, ne dersin?"

"Bilmem, buluruz belki veya bulamayız. Neyse bunu şimdi düşünmeyelim. Benim gitmem gerekli, yapacak işlerim çok ama senden bir şey isteyeceğim. Dranil'i çok iyi gözlemle ve bana bildir. Tamam mı?"

"Sen nasıl istersen." dedim ve Ayashri gitmişti. Ben ise derin bir nefes alarak arkasından ona baktım. Onun bu kalıplarını kıracağıma inanıyordum ve benimle beraber Larastka'ya gelecekti. Elbette buradaki işleri yoluna soktuğumuz zaman olacaktı bu ama ardından Larastka'ya gidecektik. Ayashri ile orada olmayı istiyordum. Zaman en güzel çözüm olacaktı.

Saraya geri döndüğümde ise her şey normal düzenindeydi. Dranil içinde fırtınalar kopsa bile dışarıya asla bu kopan fırtınaları göstermiyordu. Bu güzel bir taktikti ve ondan öğrendiğim bu davranışı ileride kullanacaktım. Dranil'in ulaşılmaz olması, hiçbir zaman yıkılmayacak görüntüsü onun gücünü yansıttığı gibi düşmanlarını da korkutuyordu. Acaba böyle bir adamın içinde yumuşak bir yan hiç yok muydu? Her daim sert, soğuk ve ulaşılmaz mıydı? Her daim böyle ise üzücü bir durumdu. Hayatı boyunca gerçek sevgiyi, merhameti bilmeden yaşamış demekti. Bu duyguları yaşamadan insan kendisine insan diyebilir miydi?

Yemekten sonra sohbet vardı ama ben buna katılmak istememiştim. Sarayın yalaka kesmiyle olmaktan oldum olası iğrenmiştim. Bunun yerine yanlarından ayrılmıştım. Kendi başıma olmak, bu zehirli ortamda olmaktan daha iyiydi. Düşünmeli ve ileriye dönük planlarımı gözden geçirmeliydim. Üstelik Larastka'yı da düşünmeliydim. Buraya geldiğimden beri oradan haber alamıyordum. Acaba Dranil bunu engelliyor olabilir miydi diye düşünmüyor değildim ama bunu yaparak eline ne geçebilirdi ki? Henüz benden o kadar çok nefret ettiğini sanmıyordum. Larastka'dan haber alamama nedenim aslında basitti. Ailemin beni attıklarını düşündükleri bu çukurda, unutulmamdı. Abimin benden bu denli korkmasını beklediğim söylenemezdi. Sonuçta ben onun kardeşiydim, düşmanı değildim. Bunu öğrenmesini isterdim. Beni keşke anlasaydı, keşke tehlike olmadığımı görseydi. O zaman hayatım çok farklı olurdu ama o zaman Ayashri'yi bulamazdım. Evet, onu bulamazdım ve bu kötü olurdu. Ona her baktığımda ruhumun eksik yanlarını görüyordum ve bundan daha güzel bir hediye olabilir miydi?

Kendi odama çekildiğimde ise bir gün daha bitmişti. En azından uykuya dalasıya kadar öyle düşünüyordum ama kapımın tıklanmasıyla irkilmiştim. Gel sesimle içeri Loya gelmişti. Kahverengi saçları, tül mavi sabanlığına yayılmıştı. Güzel yüzü ise gergince bana bakıyordu. Onu odamda bu şekilde görmek ise beni şaşırtmıştı.

"Ne oldu, Loya?" dedim ve yataktan kalkmıştım. Loya beni boydan boya gözucuyla süzmüştü ve hafifçe dudaklarını ısırmıştı. Daha sonra kendisi düzeltmişti.

Loya "Bana yardım etmeni istiyorum. Benimle dayımın çalışma odasına gel." dedi ve bana doğru birkaç adım attı. Karşımdaydı ve gül kokusunu içime çekebiliyordum.

"Ne yardımı?" 

"Dayımın odasından bir mektubu çıkarmamız lazım ve onu doğru bir şekilde doğru kişiye iletmemiz gerekiyor. Bunu tek başıma yapamam ama seninle başarabilirim." dedi ve güldüm.

"Beni şaşırtıyorsun, Loya! Dayının arkasından gizli gizli iş çeviriyorsun." dedim  gülerek ve genç kızın yüzü düşmüştü.

"Bazen yanlışa dur demek için sevdiğimiz her şeyden vazgeçmemiz lazım. Bunu bana sen öğrettin, Jayce. Neden şaşırdın ki?" dedi yere bakarak. Elimle çenesini kaldırdım ve gözlerine baktım.

"İyi bir öğrencisin." dedim ve hafifçe gülümsemişti.

"Hadi, gidelim. İnsanların dikkatini yeterince dağıttım, ufak bir dedikodu ile bize dikkat etmeyeceklerdir."

Kaşlarımı hafifçe çatarak "Nasıl bir dedikodu bu?" dedim ve Loya omzunu silkerek dememeyi tercih etmişti.

Odadan çıkmadan önce üstüme bir şeyler almıştım. Daha sonra beraber odadan çıkmıştık. Koridorda kimselerin olmaması ilginçti. Loya her ne yaptı ise işe yaramıştı ve beraber Dranil'in çalışma odasına girmiştik. İçerisi loş bir aydınlığa sahipti. Odanın içinde en belirgin olan şey ise Dranil'in aile tablosuydu. Masasının karşısındaydı. Loya özellikle o resme bakmamaya çalışıyordu. Kendisiyle savaşıyordu ama doğruyu görüyor olmasına sevinmiştim. Sonuçta yanlışa dur demeyi öğreniyordu.

İkimiz beraber Dranil'in tüm çekmecelerini kurcalamıştık. Loya akrep mühürlü bir zarfı bulmamız gerektiğini söylemişti. En sonunda Loya bulunca işte bu diye mırıldanmıştı. Ben ona bakarken, o Dranil'in koltuğuna oturmuştu. Daha sonra bende yanına gelmiştim.

"Zarfı açmayacak mısın?" dedim merakla.

Loya "Açmama gerek yok ama aradığım şeyi buldum. Bununla her şey çözülecek, Jayce."

"Her şeyin bununla çözüleceğine nasıl emin olabiliyorsun, anlamıyorum."

"Çünkü bana ulaşan gizli kaynağım bunu söyledi. Normalde güvenmemem gerekir ama risk almalıyım."

"Her şeye değmeli." dedim sakince ve kafasını hafifçe sallamıştı.

"Her şeye değecek, bundan eminim."

"Mektubu isteyen kişiye nasıl ulaştıracaksın?" dedim ve bana bakıp, gülümsedi.

"Birlikte yapacağız. Seni bu konuda suç ortağım yapıyorum. Yarın benimle beraber geleceksin ve bu olayı bitiriyoruz. Ah, bu hale düşeceğimi asla bilmezdim." dedi ve güldüm.

"Açıkçası küçük, şımarık bir kız olarak görülüyorsun ama içinde bambaşka bir ruh var."

"Bunu senden duymak, benim için güzel. Ben değişiyorum, Jayce ve yeni bir Loya oluşuyor."

"Değişmekten korkmamalısın."

"Korkmuyorum beni korkutan, sahip olduğum şeyleri kaybetmek olacak."

"Kaybetmekten de korkmamalısın." dedim ve alaycı bir tebessüm yüzüne yayılmıştı.

"Bu hayatta sahip olduğum tek sevgi, dayımın sevgisiydi. Beni bu zamana kadar yaşatan, bu zamana getiren tek sevgi onun sevgisi. Bakma öyle soğuk göründüğüne, Jayce. O soğuk görüntüsünün altında sevdiklerine karşı derin bir merhameti var."

"Seni kendi çocuklarından da çok seviyor. Bu garip değil mi?"

"Bana da garip geliyor ama umursamıyorum. Öz annemi sevdiği için bunu yapıyor olmalı. Sonuçta annemi çok sevmiş, ona çok kızmış olsa bile. Bu yüzden beni onlardan daha çok seviyor olmalı."

"Ailen nerede?" dedim ve gerilmişti.

"Annem ve babam öldü. Annem, benim doğumumda ölmüş ve babam ise onun ölümüne dayanamayarak intihar etmiş. Zaten annemin rütbesinden düşük birisiymiş. Dayımda beni babamın akrabalarına bırakmamış ve yanına almış. Bana her daim anneme benzediğimi söylüyor, biliyor musun? Gerçek bir Ostraye Leydisi olmamla övünür." dedi tabloya bakarak.

"Bunu sorarak aptallık ettim. Hassas bir konu."

"Ah, Jayce! Geçmiş bir konu, boşver beni. Hadi, daha fazla burada oyalanmayalım."

"Buraya girebilmek için insanlara ne dedin, merak ediyorum." dedi ve dudaklarını ısırdı. Yaramaz bir kız çocuğuna benziyordu.

Omzunu silkerek "Seninle gece sohbeti yapacağımı söyledim. Bu sohbetin duygusal olacağını da ekledim. Eğer orada olurlarsa ikimizin utanacağını dedim."

"Ne?" dedim şaşkınca.

"Hatta sabah odama bile dönmeyebileceğimi de üstü kapalı bir şekilde ima ettim. Ah, bana kızma Prens. Buna mecburdum. Aksi takdirde o askerleri, hizmetçileri koridorlarda kovalayamazdım."

"Bu sence hoş bir dedikodu mu? İnsanlar bunu büyütebilir." dedim sinirle.

"Gümüş saçlı fahişeyle dedikodun çıkmasından ise benimle çıkman daha iyi olur."

"Kendi menfaatlerin içinde çalışıyorsun." dedim dişlerimi çıkarak ve Loya ayağa kalktı. Dibime kadar gelmişti. Gözleri bendeydi ve kokusunu hissedebiliyordum. Oldukça baştan çıkarıcıydı ve cazibesinin farkında olduğunu bilen bakışları bendeydi.

"Eh, dayıma ihanet ediyor olsam bile ben onun öğrencisiyim. Kendi menfaatim içinde doğru adımlar atabilirim." diye fısıldadı.

"Sen değiştiğini sanıyorsun ama hayır, değişmiyorsun."

"Sen öyle san. Şu an bu yarattığım şey, yarattığım kaos inan bana çok faydalı oldu. Herkes için, her iki taraf için çok faydalı."

"Fayda mı?"

"Evet! Dayım mesela benim için senden daha uygun bir eş  olamayacağını düşünüyor."

"Rüyalarınızı ciddiye almayın, yazık olur." dedim ve Loya'nın bakışları dudaklarımdaydı.

"Belki de rüyaları gerçekleşmesi için görüyoruzdur." dedi ve bir şey demeden onun yanından ayrıldım.

Loya hala içindeki şımarık kızı koruyordu. Değişiyorum dese bile o şımarık yanını öldürmediği sürece buna inanmayacaktım. O her daim şımarık Loya olarak kalacaktı. Ben ve o, nasıl olabilirdi ki? Delice bir düşünceydi. Gitsin kendisine başka birisini bulsundu. Deliceydi, deliceydi. Küçük, sinsi yılan! Bir iyiliğini bu şekilde nasıl gölgeleyebilirdi ki? Neyse bunu umursamamalıydım. En azından Dranil'in Talayer konusunda bir çözüme ulaştıracaktı.

Talayer. Ondan hoşlanmadığım açık bir gerçekti ve bir yanım içten içe o atıldığı çukurda ölmesini istiyordu. Eğer oradan çıkarsa Talayer eskisinden daha beter olabileceğini düşünüyordum. Bir insan ne kadar ezilirse, ne kadar haksızlığa uğrarsa o kadar hırçınlaşırdı. Talayer gibi zor bir hayat yaşayan bir adam, bu olaydan daha başka çıkabilirdi. Özellikle Ayashri'ye karşı davranışlarında bile daha açık olurdu. Sonuçta kaybetmeye şu an çok yakındı ve bu hissi biliyordu. Buradan kurtulur kurtulmaz, bir daha kaybetmemek için savaşırdı. Talayer, baş belası Talayer. Pis adam! Kahretsin ki, ona ihtiyacımız da vardı. Gereken parayı kendisi sağlıyordu. Acaba ölümü için bir oyun oynasam ve gelirine el koysam ne olurdu? Ah, ben neler düşünüyordum? Böylesine karanlık düşünceler bana yakışmıyordu ama bir yandan kendimi bunun için zorundaymış gibi hissediyordum.

Ertesi gün ise oldukça sakin denilebilirdi. Tabii insanlar bana bakıp, kendi aralarında fısıldaşmalarından memnun değildim. Leydi Loya ile olan ilişkimi sorgulamaları vardı. Kendi adamlarımda bile bunu görmüştüm ve öfkeyle davranmıştım. Loya ve benim adımı yan yana getirmemelerini söylemiştim. Buna cesaret etmemeleri gerekiyordu.Kimse Loya'ya geleceğin Larastka Prensesi gözüyle bakmamalıydı. O, Azinkayt Leydisi olarak kalacaktı. Her daim bu şekilde kalacaktı.

Bunu belli etmek istesem bile olmasına fırsat vermeyen bir Loya ile karşı karşıyaydım. Dayısının odasında bulduğumuz mektubu, isteyene ulaştırmak için beraber Esla'ya gelmiştik. Daha sonra Talayer'in evine gelmiştik. Evin önünde bir Nizarlı ve Ayashri bekliyordu. Nizarlı kadın, bize bakıp gülümsemişti. İpek beyaz ve beyaz yarım bir üst giymişti. Burnunda hızması vardı ve sürmeli gözlerinde kibir vardı. Gülüşü ise sahte bir sıcaklıktı.

Loya "İşte mektubu getirdim!" dedi Nizar dilinde ve Ayashri'ye baktı. Onu görmekten memnun olduğu denilemezdi. Hoş, aynı şeyi Ayashri içinde diyebilirdim.

Ayashri "Bana ondan yardım isteyeceğini dememiştin, Misha." dedi soğukça ve Nizarlı kadın Ayashri'ye baktı. Adı demek ki, Misha idi. Bu ismi daha önce duymuştum ama nereden olduğunu hatırlayamamıştım.

"Tatlım, seninle aynı tarafta olduğum için memnun olduğumu mu sanıyorsun? Sen babanı ve Talayer'i kurtarmak için elinden geleni yapıyorsun. Ben ise bir yanlışı düzeltmek için çabalıyorum."

"Bu davranışınla ne kadar yüce gönüllü bir leydisin dememi mi bekliyorsun?" dedi alaycı bir şekilde.

Misha "Ah, yeter! Kavga etmeyi kesmelisiniz. Ayashri, tatlım, Leydi Loya'ya sevgilim sayesinde haber gönderdim ve teklifimi kabul etti. Lütfen bunun farkında ol ve Leydi Loya bu iyiliğiniz için minnettarım. İnanın bana, karşılığını göreceksiniz." dedi ve Loya ile Ayashri birbirini süzmüştü.

"Bu mektupta ne var?" dedim soğukça ve Misha'nın gözleri bendeydi. Beni boydan boya süzmüştü. Dolgun dudakları alaycı bir şekilde kıvrılmıştı. Bir an için Talayer'in karşımda olduğunu düşünmüştüm.

"Larastka Prensi, karşınızda revans yapmak isterdim ama sizin beni kabul edeceğinden şüpheliyim. Sonuçta sizin için bir Nizarlı ve Azinkaytlı ne? Hiç!" dedi ve derin bir nefes aldım.

"Hanımefendi, beni diğer Larastkalılar ile bir tutmayın.Ben..." dedi ve Misha elini havaya kaldırdı.

"Evet, evet Ayashri anlattı. Farklıymışsın, özelmişsin bilmem ne! Hepsi birer zırvalık biliyor musun? Buna inanmak istemiyorum ve Ayashri'ye de bunu söyledim. Sen asla bizden birisi olamazsın, bizim gibi düşünemezsin."

Loya "Misha, Jayce olmasaydı bu mektubu alamazdım. Gerçekten bize yararı dokundu." dedi ama Misha'yı buna ikna etmişe benzemiyordu.

"Amidral gözlerinizi açsın. Leydim, farkında mısın? Yanında duran bir Larastkalı var. Onların sisi oyunlarını tüm kıta biliyor iken bana bu Larastkalı ile dost olmamı demen çok gülünç. Ben bu adamı tanımayı ret ediyorum."

"Ben değil, sen kaybedersin Misha. Karşımda kim olduğunu umursamadan seninle aynı tarafta olmayı kabul etmiştim ama sen ülkeme bakarak beni dışlıyorsun." dedim ve kafasını hafifçe yana yatırdı.

"Karşında kim olduğunu bilseydin keşke değil mi? Yazık oldu." dedi gülerek ve Loya onu süzdü.

Loya "Bana Talayer'in akrabası ve Nizarlı bir dansçı olduğunu, Talayer'i ailenin hayatını kurtardığı için kurtarmak istediğini belirtmiştin." dedi onu süzerek.

"Açıkçası bu kadının sana dediği gibi birisi olduğundan şüpheliyim." dedim.

"Talayer'in senden neden hoşlanmadığını düşününce ona hak veriyorum. Yaşlı kahyası ile konuştum. Kendi çok zeki sanıyorsun ve ukalasın. Ukalalardan hoşlanmıyoruz."

Ayashri "Yeter! Bence siz bize mektubu verin ve bu konu kapansın."

"Haklısın, güzelim. Bu konu kapanmalı bence de.Leydim, bana mektubu verin." dedi ve Loya çantasından mektubu çıkarıp, vermişti. Misha ise mektubu okuyunca gülümsemişti.

Loya "Talayer kurtulacak mı?"

"Evet, kurtulacak ve bir daha kimse ona dokunamayacak. Ah, leydim! Yüce gönülsünüz. Yanınızdaki kuzeyli olmasaydı size sarılırdım." dedi neşeyle. Dediğinden hoşlanmamıştım. Talayer'in dokunulmazlığı. Durdurulamaz bir Talayer. Ah, o durdurulmalıydı. Talayer dizginlenmeliydi ve dizginleri benim elimde olmalıydı. Dizginlenemez ise ölmeliydi. Evet, evet ölmeliydi.

Ayashri "Günler sonra duyduğum en güzel haber." dedi mutlulukla.

"Evet, kurtulacak. Hadi, Loya saraya dönelim." dedim ve Ayashri'nin bakışları bendeydi. Gözleri kısılmıştı.

"Memnun olmadın mı?"

"Çok memnunum, sevgilim çok."

"Umarım memnunsundur." dedi soğukça ve gülümsedim.

Loya ile saraya döner dönmez yaptığım ilk iş, Dranil'i görmekti. Çalışma odasındaydı ve saray hazinesiyle ilgili düzenlemeyle meşguldü. Yanında Yatin vardı. Bu sinsi adamdan hoşlanmıyordum. Onun odadadan çıkmasını istemiştim ve çıkmıştı. Dranil ise merakla bana bakıyordu. Ben ise karşısına oturmuştum. Dutarse kanımın verdiği gücü ilk defa net bir şekilde hissediyordum. Karanlık oyunların, kanlı ölümlerin yaşamam için ne kadar gerekli olduğunu anlıyordum. Evet, yaşamak için bunu yapıyordum. Dutarse olarak yaşamak için her şeyi yaptığımız bir gerçekti.

Dranil "Prens, sizi burada görmek çok şaşırtıcı. Neden buradasınız?"

"Yönetici Dranil, buraya gelme nedenim Talayer." dedim ve arkasına yaslandı.

"Ne oldu? O konuyla ilgilenmediğinizi söylemiştiniz."

"Evet, ilgilenmiyorum çünkü bu konular bizim ülkemizde yargılanmadan cezası verilerek kapatılıyor."

"Nasıl?"

"İdam! Hainlerin sonu yargılanmadan idamdır, bunu biliyor olmalısınız. Siz ise hain bir adamı yargılayarak adaleti baltalıyorsunuz." dedim ve Dranil'in yüzünde bir gülümseme yayıldı.

"Ne yani? Yargılamayı kesmeli ve Talayer ile Thaman idam mı edilmeli?"

"Bilmem, bu Azinkayt için uygulanabilir mi? Ben sadece kendi ülkem üzerinden örnek veriyorum. Düşüncelerimi söyledim. Bu konu uzadı ve artık bitmesi gerekmiyor mu?"

"Bitmesi gerekiyor ve sanırım bu bitiş bazılarını üzecek. Size bir şey itiraf edeyim mi? Çok sevgili bir dostum da Talayer'in ortadan kalkmasını istiyor. Bu yüzden bana yardımcı oldu. Tabii o sizin kadar aceleci değil."

"Karar sizin."

"Karar ikimizin, Prens. Talayer idam edilecek ama Thaman ile biraz daha oynamak istiyorum."

"Kendiniz bilirsiniz. Kararı siz alacaksınız. Ben önerimi sunuyorum."

"Önerinizi  sevdim. Siz gerçek bir Dutarse olduğunuzu gösteriyorsunuz. Buraya ilk geldiğinizde davranışlarınızda bunu görememiştim."

"Gerçek bir Dutarse'yim. Evet, öyleyim." dedim ve kendimden iğrenmiştim. Dranil ise Talayer'in idamı için hükmünü yazmıştı.

Sırf kendi amaçlarım uğruna o karanlık Dutarse yüzümü göstermiştim ve gözümün önünde Talayer'in ölüm fermanını hazırlamıştım. Buna mecburdum. Buna mecburdum. Talayer yaşarsa o delikten çıkarsa kontrol edemezdim ve kontrol edemediğim her şey, yok olmaya mahkum olmalıydı. Talayer ölürse her şey çok güzel olacaktı. Ayashri bile tamamen benim olacaktı. Talayer'den kurtulmuştum ve vicdanımı bununla susturmalıydım.

Misha

Dranil

☯Ayashri sizce zamanla örgütün lideri olabilir mi? Jayce onu Larastka'ya götürebilir mi?

Loya'nın bu hareketi karşısında düşünceniz ne? Onun mektubu bulmasını bekler miydiniz? Aynı zamanda Jayce ile olabilmek için yaptığı adımlar doğru mu?

☯Misha'nın Jayce hakkındaki düşüncelerine katılıyor musunuz?

☯Jayce'in Talayer'in ölümü için yaptığı hamleyi nasıl buluyorsunuz? Bunu ondan bekler miydiniz?

Bir dahaki bölüm Talayer olacaktır. Sevgilerle!

NOT:OKULUM YOĞUN OLDUĞU İÇİN BÖLÜMLER 2 HAFTADA 1 GELEBİLİR. :(

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top