BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Arabian Fantasy Music - Dust and Shadows
Yayınlanma Tarihi: 23 .11.2019(00:34)
Aşağıda Armin, İgen var.
İyi Okumalar!
♕
Larastka Krallığı/Nizar Bölgesi - Smeryn - Taç Sarayı
Latafah(Yaş:37)
Zaman hızla akıp giderken yitirdiklerimizle sahip olduklarımızı her daim karşılaştırma ihtiyacı duyardık. İnsanın doğasıydı bu. Nankörce davranıyor, yitirdiklerimizin değerini onlara sahip iken bilmiyorduk. Yitirdiğimiz zaman gerçekten varlıklarının değerini biliyorduk. Peki bundan ders alıyor muyduk? Hayır! Sahip olduklarımızın değerini bilmiyor, yitirdiklerimizin yasını tutmaya çalışıyorduk. Bu bir döngüydü ve hep devam edecekti. Babamı şu an daha iyi anlıyordum. O, yitirdiklerinin yasını tutarken sahip olduklarının veya sahip olmak zorunda bırakıldıklarının değerini umursamamıştı. Baharla başladığı bu hayata içindeki güzle veda etmişti. Güzün yalnızlığı ile bu hayattan ayrılmıştı. Belki de şu an baharı yaşadığı insanlarla beraberdi. Bunu bilen var mıydı?
Babamdan bana kalan miras krallık değildi, sonsuz yalnızlıktı. Ben Kral Dinuri'den Nizar'ı almıştım ama babam Dinuri'den onun bitmek bilmeyen, bu sarayda sıkışıp kalan yalnızlığı bana kalmıştı. Bu sarayda, bu ülkede her şeye sahip gibi görünüp de hiçbir şeye sahip değildim. Saraydaki yalnızlığa mahkum edilmiştim. İpek kumaşlar mahkum kıyafetim, birbirinden değerli taşlardan yapılan takılarım ise prangalarımdı. Tek arkadaşım ise altından tacımdı. Onunla olduğum zaman daha güçlü olduğumu hissettiğim gerçekti. Bu gerçeğe sımsıkı tutunuyor, babamın bana bıraktığı mirası unutuyordum. Yalnızlığımı unuttuğum tek gerçek, benim kraliçe olmamdı.
Bu yalnızlığa nasıl mahkum edilmiştim peki? Sadece babamın ölümü müydü? Kesinlikle hayır! Kız kardeşim Misha'nın Taç Sarayı'nı terk etmesiyle bu yalnızlığın ayak sesleri duyulmuştu. Birbirimize benzemesek bile Misha benim bu sarayda tek dostumdu. Annem bizi bu şekilde yetiştirdiğinden kaynaklı da olabilirdi ama ben Misha'yı çok seviyordum. Korkunç bir kararla ölümüne karar versem bile o benim biricik kız kardeşimdi. Onun hem ablasıydım, hem arkadaşıydım. Birbirimizden hiçbir şeyimiz ayrı gitmezdi ama şu an bambaşka yerlerde yaşamlarımızı sürüyor olmak kalbimde derin bir hüzne sebep oluyordu. Hayallerimizdeki olmamıştı. Ben yönetecektim, o eğlenecekti. Bunun hayalini kurar iken şimdi o uzaklardaydı. O yanımda olsaydı her şey farklı olabilirdi. Gerçek hislerimi görebilirlerdi. Beni anlayan tek insanı kaybetmemiş olurdum.
Babamın ölümü ise artık bu yalnızlığa esir olduğumun göstergesiydi. Kendi canavarımla yalnız kalmıştım. Canavarım ise annemdi elbette. Nizar'ın güçlü, entrikacı ve kurnaz kraliçesi Venaim-in'Elzira! Nizar'ın gelmiş geçmiş en güçlü kraliçesi olmayı başarmıştı. Adını tarihe yazdırmıştı. Hırslıydı, tuttuğunu koparırdı ve her şeye sahipti. Bu hayatta sahip olamadığı tek şey ise babamın kalbiydi. Onu elde etmeye çabalamıştı ama olmamıştı. Çünkü babam kalbini başka bir kadına vermişti. Annem de madem benim olamadı kimsenin olamaz mantığı ile hareket etmişti ve babamın kalbine sahip olmaya cürret eden o kadını öldürmüştü. Öldürmüştü öldürmesine ama sorunu kökten çözmeye yetememişti. Çözebilseydi her şey şu an çok farklı olurdu. Başımız daha az ağrırdı. En basiti Misha benim yanımda olurdu.
Kapım tıklandığı zaman Smeryn üzerine batan güneşi izlemeyi bırakmış, gel diye seslenmiştim. Arkamı döndüğümde ise kocam Armin'i görmüştüm. Koyu sakalı, koyu saçları ve yeşil gözleri vardı. Onunla evlenme hikayem ise annemin oyunu sonucu olmuştu. Annem bana sormadan, beni hiçe sayarak beni onunla evlendirmişti. Sanki ben bir hükümdar değilmişim gibi bunu yapmıştı. Armin, Talayer'in anne tarafından kuzeniydi ve annem Talayer'in destekçilerini bastırmak istiyordu. Benim onlardan biriyle evlenme vaadim o grubu yatıştırmışa benziyordu. Yine de ne Armin'e ne de onlara güveniyordum. Yeşil gözlerindeki kurnaz ifade bana güven vermiyordu. Her an arkamdan iş çevirebilecek gibi geliyordu ama bu konuda elim kolum bağlıydı. Evet, yıllardır sorunsuzduk ama olmuyordu. Ona asla güvenmeyecektim.
"Neden geldin?" dedim ve tek kaşını kaldırmıştı.
Armin "Karımı görmeye gelemez miyim?" dedi. Sesindeki ukalalık bile ondan tiksinmeme neden oluyordu. Onun karşısına geçmiştim. Uğursuz gözlerine bakıyordum.
"Buna nasıl dayanabiliyorsun? Seni sevmediğimi biliyorsun, annemin iğrenç oyunuyla evlendiğimizi biliyorsun ve bana karımıgörmeye geldim diyebiliyorsun." dedim ve Armin gülmüştü.
"Khaird'in kutsamasıyla beraberiz, bunu unuttun mu? Annenin iğrenç oyunu ile evlenmedik."
"Khaird'in bu evliliği kutsadığını düşünmüyorum."
"Seni de haklı buluyorum. Yüzsüz Tanrı'dan bile daha güçlü bir anneye sahipsin. Bu çok korkunç bir his olmalı!"
"Annem benim üstümde artık hakim değil! Onun kuklası, gölgesi değilim ben. Bunu kanıtlayalı çok oldu."
Bana doğru bir adım atmıştı. Aramızdaki mesafe kapanmıştı. Bakışlarında hapsolurken aklımdaki tek gerçek ona olan güvensizliğimdi."Bunu kanıtladın, haklısın ama annenin sana yaptığı en güzel şey benimle evlenmeni ayarlamak oldu. Kuzenimi destekleyenlere karşı ne halde olduğunu görmedik mi?" dedi ve yanağımı okşamıştı. O korkunç günleri hatırlamak bile istemiyordum.
"Sizlerle teke tek dövüşürdüm! Elime aldığım kılıçla hepinizin canını alırdım. Ben Kral Dinuri'nin kızıyım. Venaim'in kutsanan hükümdarıyım ve kimse karşımda duramaz."
"Venaim hanesinin en büyük kusuru, bu kibri olmalı. Eskisi kadar güçlü olsaydınız şu an Larastka'dan kopmuş olurdunuz."
"Ben bunu başaracağım! Ülkemi eskisi gibi özgür kılacağım." dedim dişlerimi sıkarak. Benim yaşayamadığım özgürlüğü Nizar yaşayacaktı.
"Buna yönelik çalışmalarını görmek çok hoş." diye mırıldandı. O tilki yüzünden ne düşündüğünü okumam mümkün değildi.
"Keşke sende buna yönelik çalışabilsen. Sen bu ülkenin kralısın ama buna uygun davrandığını söyleyemem."
Gülerek "Ben Nizar adına çalışırım, ülkemin kralı olarak ülkemin zarar görmesini asla istemem." dedi ve ondan sıyrılmıştım.
"Yeter! Daha fazla seninle konuşmak istemiyorum. Akşam yemeğinde görüşürüz, Armin." dedim ve odayı terk etmiştim.
Nereye gideceğimi bilmiyordum. Bembeyaz koridorda yürüyordum. İnsanlar saygıyla başlarını eğerken başım dik, yüzüm ise donuktu. Bir kraliçenin taşıdığı gücü yansıtmak, benim görevimdi. Annem çocukluğumdan beri bana bunu öğretmişti. Bir kraliçe gibi davranmayı ondan öğrendiğim için insanlar bana Elzira'nın Gölgesi diye lakap bile takmışlardı. Prenses iken bunu demeleri çok hoşuma gidiyordu. Çünkü annemi o zamanlar kusursuz görüyordum. Yaptığı her şeye hayrandım ama kraliçe olunca işler değişmişti. Aslında onun ne kadar çirkin bir yüze sahip olduğunu görmüştüm. İhtiraslarını, hırslarını gördükçe ondan iğrenmiştim ve ben ona benzemeyeceğim diyerek kendimi değiştirmiştim. İnsanların bana Elzira'nın Gölgesi demesini engellemek adına annemin yapmayacağı şeyler yapmıştım, başarılı olmuştum. O zaman gerçek bir kraliçe olmuştum. Tabii bu bana annemin çirkince bana bağırmalarına sebep olmuştu ama umurumda değildi. Ben onun gölgesi olmayacaktım.
Yatak odama girmiştim. Yatağın üstüne oturmuştum. Kapım tıklanmıştı. Ne kadar çok rahatsız ediyorlardı. Gel dediğimde ise annemin nedimelerinden bir kadın gelmişti. Bana bu akşam yemekte önemli konuklarımızın olduğunu, buna uygun bir şekilde giyinmem gerektiğini annemin hatırlattığını söylemişti. Peki, peki diyerek onu göndermiştim. Arada annem böyle işlerde yarıyordu. Ben bu detayları unutur iken annem çok güzelce hatırlatıyordu. Şimdi ise hazırlanma zamanıydı. Nizar Kraliçesi Latafah'ı kimse içten içe mutsuz bir kadın olarak görmeyecekti. Beni güçlü olarak bilmeleri arzumdu. Böylece düşmanlarıma korku salacaktım.
Akşam yemeği için en uygun şekilde giyinmiştim. Altın sarısını ve beyazı kullanmıştım. Beyaz düz elbisemi altınlarla süslemiştim. Koyu saçlarımda örgülerle beraber altın boncuklar takılmıştı. Sürmeli gözlerimle beraber dudaklarımı hafif pembe boya ile boyamıştım. Altından tacımı saçlarımın arasına yerleştirirken Armin odaya girmişti. Hizmetkarlarımı gönderdikten sonra ayağa kalkmıştım. O ise beni boydan boya süzerek gülümsemişti. Onun beğeni dolu bakışlarını aldırmadan yakutlarla süslü kabzası olan hançerlerimi belimdeki kemerime yerleştirmiştim.
Armin'e bakarak "Yemek için üstünü değiştirmeyecek misin?" dedim ve aynada kendisine baktı.
Kafasını sallayarak "Gerek yok! Yanımdaki kraliçem benim kusurlarımı kapatacak kadar kusursuz." dedi. Biraz olsa bile utanmıştım. Ah, kaç yaşında kadındım ama ufak bir iltifat karşısında saf bir genç kız gibi utanmanın anlamı var mıydı?
"Bir kraliçeye uygun giyindim diyelim. Hadi, gidelim." dedim ve Armin koluma girmişti. Buna itiraz edecek gücü bulamamıştım. Kendime kızsam bile karşı koymak mümkün değildi ki! Armin öyle yakışıklı birisi sayılmazdı ama ses tonu, duruşu, bakışı kendine hastı ve onu diğer erkeklerden ayırıyordu. Bekar olduğu zaman oldukça çapkın olduğunu duyuyordum. Hatta Talayer gibi bende Azinkaytlı birisiyle evleneceğim diye oldukça şakacı konuşmaları bile kulağıma gelmişti.
Akşam yemeği, sıcak bir yaz akşamına uygun olacak şekilde sarayın bahçesinde düzenlenmişti. Gül bahçesinin kokuları eşliğinde yemeklerimizi yiyecektik. Masalar düzenlenmişti, insanlar oturmuştu. Kraliyet çifti olarak gelişimiz ilan edildiğinde ise gözler bizdeydi. Gülümseyerek yürürken bakışlarım onu bulmuştu. Donuk bir ifadeyle bakıyordu. Mavi gözlerinde bana karşı bir soğukluk olması içimi cayır cayır yakarken kimseye belli etmiyordum. Gözlerimi ondan kaçırdım ve önümdeki masaya baktım.
O, benim çocukluk aşkımdı. İgen ile beraber büyümüştük. Babamın en çok güvendiği komutanının oğluydu. Eğer babam biraz daha yaşasaydı şu an onun kolunda salınıyor olurdum. Babasının ölümünden dolayı benden nefret ediyor olmazdı, onu kraliçe olmak uğruna terk etmeseydim bana kırgın bakışlarla bakmazdı. Emrimde komutanımdı ve bizi zorluyor denilebilirdi. Yaşadıklarımızı biliyorduk sonuçta. Tutkulu bir aşkın hatıraları derin bir maziye gömülmüştü. Sadece hayallerimizde birbirimize kavuşabilirdik.
Masamız ise kalabalıktı. Annem hararetle konuşuyor, çevresindekilerin tüm dikkatini çekiyordu. Kırmızı ipek elbisesi, onun ateşli kişiliğini yansıtan bir şekilde capcanlıydı. Saçları toplanmıştı. Şakaklarında beyazlar olsa bile hala aynıydı. Beni gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Krallığımızın en asil çifti diyerek Armin ile beni takdim etmesi canımı sıksa bile zoraki bir tebessümle bakmıştım.
Yemek boyunca sahte tebessümü devam ettirmiştim. Yüzümdeki maskemle iyi oynamak zorundaydım. Madem ülkem için her şeyimden vazgeçmiştim, buna değmeliydi. Nizar'ın geleceği adına kendimden vazgeçmiştim. Hırslarım, arzularım adına her şeyi yapmayı göze almıştım.
Annemin yüzüne gülen Valharesli tüccarla Alain ile göz göze gelmiştim. Badem gözlerinde sahte bir samimiyeti görüyordum. Valhares ile aramızda sorun yoktu. Sınır komşuluğumuz yeterince iyi denilebilirdi ama onları iki yüzlü buluyordum. Hem benimle hem Azinkayt ile iyi geçinmeye çalışmaları onların kurnazlığını gösterirdi. Yine de işime yaradığı için şimdilik susuyordum. Zamanı geldiğinde bu iki yüzlülüğün bedelini ödeyeceklerdi.
Alain "Kraliçe Latafah, ülkemizin yöneticileri sizin dostluğunuzdan çok memnunlar." dedi. Daha sonra tavuğundan bir parça almıştı.
"Ben de onları seviyorum." dedim.
"Sizin dostluğunuz kıymetli. Böylesine zor bir dönemden geçerken ülkeler arasında yaşanabilecek kaosun sonuçlarını bile düşünmek istemiyorum. Larastka bizi sömürür iken birbirimize düşmemeliyiz."
Armin "Bu dediğiniz oldukça zor, tüccar. Larastka yıllardır sömürgelerine bu politikayı uyguluyor. Asla değişmedi."
Alain iç çektikten sonra "Kral Jayce için umudumuz vardı. Yönetici Enrico, onun sürgündeki hayatının yönetimini etkileyeceğini düşünüyordu." dedi.
"Bunu düşünmek hayalcilik açıkçası. Kral Jayce, bir sömürge ülkesinde üstelik güney ülkesi olan bir ülkede sürgün hayatı yaşadı ama bunun ona kattığı şey kesinlikle merhamet değil. Güney oyunlarını gördü." dedi ve ona baktım. Ona katılıyordum. Armin, zeki bir adamdı.
"Güney oyunlarını görmemesini çok isterdim."
Elzira "Sevgili Ana Kraliçe Kaisra, iktidar hırslarını kontrol edebilseydi belki de Kral Jayce en başından hükmünü sürecekti. Güney'i anlamayan bir kral çok işimize gelirdi. Şimdi attığımız her adımı çözüyor."
Alain'in yanındaki diğer Valharesli tüccar Ehud ise bana bakıyordu. Ehud, Alain'e göre daha sakin birisiydi. Tüccarlığının yanında zaman zaman elçilik görevlerinde de bulunuyordu. Azinkayt'a bile gitmişti. Oradan bana gözlemlerini diyordu. Bu yüzden onu Alain'e göre daha çok işe yarar görüyordum.
Ehud "Kral Jayce bana göre bu toprakların gördüğü en güçlü hükümdar. Keskin zekası ile tüm dizginleri elinde tutuyor. Elbette Kraliçe Loya'nın da etkisi büyük."
"En son oraya gitmiştin, değil mi?" dedim.
Kafasını sallayarak " Evet." dedi.
Şarabımı yudumladıktan sonra "O zaman tüm samimiyetimle şunu sormak istiyorum. Olası bir Azinkayt ve Nizar savaşında Larastka kimden yana olur?" dedim ve Ehud içtiği suyu bırakmıştı. Sorumun onu korkutmasını beklemiyordum.
Armin "Latafah sorulacak soru mu?" dedi. Sesindeki alaycılık rahatsız ediciydi. Beni sorgulamasına dayanamıyordum. Bu krallıkta beni sorgulayacak en son kişi oydu.
Ters ters ona bakarak "Soracağım sorular, seni ne kadar ilgilendirir?" dedim. Armin dediğime bozulmuştu, annem ise gözlerini irileştirip bana bakıyordu.
Annem "Latafah, neden Armin'e bunu diyorsun ki? O senin kocan." dedi. Sesi yumuşak, kelimeleri baldan tatlıydı. Keşke asıl niyetini görmeseydim. İyiliğimi düşündüğüne inanmayı çok istiyordum.
"Kocam olabilir ama ben onun kraliçesiyim. Kimin üstün olduğunu unutmamalı. Dediği cümle, kraliçesini sorguladığı hissini uyandırdı!"
Armin "Aramızdaki sınırları hatırlatman ne kadar hoş!" diye mırıldanmıştı. Onu umursamadan Ehud'a bakmıştım. Sorumun karşılığını bir an evvel almak istiyordum. "Size bir soru sordum" dedim.
Ehud "Bu sorunun cevabı çok zor, Kraliçe. Diyeceğim tek şey her iki tarafa yardım olurdu ama her iki tarafın şiddetle çarpışmalarını da sağlarlardı. Onlar kaosu seviyor."
"Kaoslarında boğulsunlar! Gün gelecek, Nizar bağımsız olacak. O zaman Larastka bize yaptıklarının bedelini ödeyecek. Amidral şahidim olsun ki bu olacak." dedim. İgen'i ise uzakta başka bir kadınla dans ederken görmüştüm. Kadını kendisine çekmişti, ateşli bir aşık olarak ona bakıyordu. Kadın ise onun bu ateşli bakışlarına dayanamamış olmalıydı ve onu öpmüştü. Bu öpücükle beraber çevrelerindeki herkes onları alkışlarken hızla şarabımı içmiştim. Khaird, bilerek mi kalbime geliyorsun? Bilerek mi canımı acıtıyorsun? Oysa benim senin yüzünü terk edeli yıllar oldu, neden sana dua etmem için bunu yapıyordun ki?
Eğlence sonrası ilk işim oğlumla ilgilenmek olmuştu. Rohit, 5 yaşındaydı. Oldukça akıllı, sessiz bir çocuktu. Onunla ilgilenmeyi seviyordum. Masum yüzü, gamzeli tebessümü içimi ısıtan nadir durumlardan biriydi. Babasından dolayı asla ona sırtımı dönemezdim ki! Benim parçamdı, canımın canıydı. Hamileliğimde onu sevemezsem diye çok korkmuştum ama kollarımın arasına aldığım ilk an, o ilk sıcaklığı hissetmemle beraber bu kaygıdan kurtulmuştum. Biricik oğlumu sevgimle şımartıyordum.
Ona masal anlattıktan sonra yatak odasına geçmiştim. Armin çoktan üstünü değiştirmiş, yatakta yatıyordu. Benim geldiğimi görünce beni süzmüştü. Ben ise onu umursamadan üstümdekiler kurtulmuştum. Beyaz geceliğimi giydikten sonra koyu saçlarımı gümüş tarağımla taramıştım. Armin'in uyuması için oyalanıyordum kendimce. O ise bunu anlamış gibi uyumuyordu. İnat adam! Neden bunu yapıyordu ki? Uyusaydı ne olurdu?
Armin "Yatağa gelmeyecek misin? Aynada hayran hayran güzelliğini yeterince izledin bence." dedi.
Yine sesinde alay vardı. İğneleyen alaycı ses! Derin bir nefes aldıktan sonra saçımı son bir defa taramıştım.Gümüş tarağımı yavaşça bırakmıştım. Eh, kaçışım yoktu. Uyumamıştı. Yavaşça yatağa Armin'in yanına uzanmıştım. O ise saçlarımı okşuyordu.
Armin "Bu gece neden gözlerin ara ara İgen'e kaydı?" dedi. Dudaklarımı hafifçe ısırmıştım. Ne diyebilirdim ki? Armin'in yüzüne defalarca seninle evli olmaktansa İgen ile evli olmayı tercih ederdim diye haykırmıştım. Bu haykırışlarıma karşılık vermiş miydi? Hayır. Tek dediği benimle evlisin demek olmuştu.
Sakince "Yanlış görmüşsün. İgen'i neden izleyeyim ki?" dedim.
"Ortak bir geçmişiniz var, neden izlemeyesin ki?"
Armin'e bakarak "Sen hiç âşık olmadın mı? Neden kalbin bu kadar katı?" dedim. Yeşilimsi gözler bana dönmüştü.
Yanağımı okşayarak "Aşkın bana göre bir duygu olduğunu düşünmüyorum ki! Seninle evlenmeden önce de böyleydim." dedi. Bu da bir yalandı. Araştırmalarıma göre Armin benden önce birisini sevmişti. Fakat neden ayrıldıklarını bilmiyordum.
"Benim ise hayatım boyunca en büyük korkum bir aşk yaşayamamaktı. Kalbimin en büyük arzusu, tutkuyla sevebileceğim bir adam bulmaktı. Khaird'e dualarım bu yöndeydi."
"Duaların kabul oldu ama Aevni bunun bedelini istedi, değil mi? Baba'nın sorusunu cevaplamak zorunda kaldın."
"Aşk mı, hüküm mü? Ben hükmü seçtim. Kalbimdeki acıya, sancıya rağmen bunu yaptım. İgen'i üzmek istemedim, Khaird kalbimi biliyor."
"İnsan kalbini asla yoksayamaz, Latafah. Bunu biliyorsun."
Buruk bir tebessümle "Ben yoksaydım. Bunu yaparken dayanma gücüm ülkem oldu." dedim.
"Her şey hayal ettiğin gibi olmadığı için içinde derin bir mutsuzluk var. Bunu görüyorum, itiraz etme. Senin kocan olarak bu ülkede en yakın insan benim. Beni kendinden uzak tutmaya çalışıyor olsan bile başarılı değilsin."
"Seni neden kendimden uzak tuttuğumu görüyor olmalısın. Sana evlendiğimizden beri güvenmiyorum."
Gülerek "Fakat bana mecbursun." dedi. Bu durumdan hoşnut olduğu belli oluyordu.
"Sana mecbur olmak istemezdim. Ayağımda sürdüğüm zincirlerin en ağırı sensin. Ömür boyunca taşıyacağımı biliyorum."
Bana daha da yaklaşmıştı. Gözleri gözlerimdeydi. Yanağımı okşamış, yavaşça parmağı boynumu okşuyordu. Okşayışı içimde hain kıpırdanmalara sebep olurken o zafer kazanmış gibi gülümsüyordu. Beni benden daha iyi tanımasından nefret ediyordum."Bana kendini bırakmak hayatının en büyük hatası." dedi.Haklıydı, çok haklıydı.
"Senin en büyük hatan kendini beni kontrol ettiğini sanmak olur." dedim hızla. O ise gülmüştü. Yüzü yaklaşmış tam beni öpecek iken boynuma inmişti. Boynumu öperken bir eli geceliğimin askısını çıkarmıştı bile. Gözlerimi bu öpücüğün etkisi ile kapatmıştım. Arzulara teslim olmak, Armin ile bunun için birlikte olmak istiyordum.
Kulağıma yaklaşıp "Bizim için bir şans olmasını isterdim, biliyor musun? Başka bir yerde, başka bir zaman diliminde en önemlisi başka şartlar altında karşılaşsaydık sorunlarımız asla olmazdı." diye fısıldamıştı. Bir elim onun yüzündeydi.Asla güvenmediğim bu adamı arzulamanın anlamı neydi, bilmiyordum. Tek isteğim şu an Armin olmuştu.
"Bu hayatta keşkelere yer yok. Bir defa geliyoruz."
"Bir defa geldiğimiz hayatı nasıl değerlendirdiğimiz önemli, değil mi?"
"Kesinlikle! Bomboş geçen uzun bir ömürden ise dolu dolu geçen kısa bir ömrü tercih ederim. Hayatı boş yaşamamalıyız."
Yanağımı okşarken "Latafah, sen boş bir hayat yaşamıyorsun. Büyük bir amacın var, buna hizmet etmek adına attığın adımlar boş değil." dedi.
"Buna ulaşmak istiyorum." diye mırıldandım.
"Ulaşacaksın, ben buna inanıyorum." diye mırıldandı.
Daha sonra gözleri dudaklarımdaydı. Çekimser kalmıştı. Onu tetikleyen bir şey olmalıydı. Böyle içimde bir şeyleri uyandırıp gidemezdi. Armin'in boynuna kollarımı dolayarak öpmüştüm. Bu öpücük başlangıç olmuştu. Çekimserliğini geride bırakmıştı. Şehvetle beni sararken kendimi bir kez daha ona bırakmıştım. Bedenimi keşfetmesine izin vermiştim. Aşk içeren bir sevişme değildi bu. Arzular, ihtiraslar ve şehvetin olduğu bir birliktelikti. Armin'in Latafah demesi bile beni etkilemiyordu. Benim de Armin diye inlemem onu etkiliyor olamazdı. Sadece birbirimizle olmak istemiştik, hepsi buydu.
Sabah uyandığımda ise kendimi ona sarılırken bulmuştum. Çıplak göğsünde yatıyordum. Yataktan kalkmış, tembel adımlarla banyoya kendimi atmıştım. Güzel bir duş sonrası odaya dönmüştüm. Armin ise yeni yeni uyanmıştı. Banyoya kendisini oda bırakmıştı.
Kahvaltı sonrası Smeryn'den gelen şikayet mektuplarını inceliyordum. İnsanlarımın bir kısmı benden memnun iken bir kısmı devrilmemi istiyorlardı. Talayer'in destekçileriydi bu insanlar. Hepsine kanla karşılık vermek için şiddetli bir arzu duysam da bunu bastırıyordum. Onlara merhametimi göstermeyecektim. Madem benim hükmüme karşılardı o zaman öleceklerdi. Her şeyin bu hayatta bedeli olurdu. Onlar da bedeli canları ile öderdi.
Talayer bu hislerimi biliyor olmalıydı ki halkımın arası karıştırmak için casuslar gönderiyordum. Talayer'i öven gezginler, tüccarlar vardı. Onun yönetiminden daha başarılı bir yönetim izliyordum. Neden onu başarılı buluyorlardı ki? O bir piç olmasına rağmen bu hayatta gelebileceği en yüksek makama ulaşmıştı. Bunu bilmeden hareket etmesi anlamsız geliyordu. Her şeyin bir sınırı vardı. Bunu göremeyecek kadar aptal olamazdı. Ayashri denilen o fahişe kışkırtıyordu. Evet, evet bunu mutlaka yapıyordu. Hain soylunun gözü doymamıştı ki! Arsızca Nizar'a gözünü dikiyordu. Sanki ben buna izin verecektim.
Kapım tıklandığı gel dememle içeri İgen girmişti. Onu görünce şaşırmıştım. Benden uzak durur iken şimdi neden yanıma gelmişti? Üstelik yüzü oldukça kızgın gözüküyordu. Ah, şimdi onunla uğraşacak halde değildim. Bir yanım onu gördüğüm için mutlu olsa bile sakince elimdeki kağıdı bırakıp ona oturması için penceremin önündeki koltuğu göstermiştim. Beraber koltuğa oturmuştuk. Kuzeyli annesinden aldığı düz, sarı saçları omuzlarına değiyordu. Mavi gözleri ise memnuniyetsizliğini gösteriyordu.
"Ne oldu?" dedim.
Kaşlarını çatmıştı. Sert bir tonla "Kral Armin'i bana karşı davranışlarında uyarmanızı istiyorum, Kraliçe." dedi.
"Armin kötü bir şey mi yaptı?" diye mırıldandım. Armin, İgen ile olan geçmişimden dolayı onunla uğraşıyordu. Annemden aldığı bir emirdi ama bu emirden zevk aldığını düşünmüyor değildim. Tuhaf bir durumdu. Çözebilmek ise güçtü.
Gözlerimin içine bakarak "Dün gece üstü kapalı olarak ne kadar ateşli bir şekilde seviştiğinizi yüzüme vurdu. Askerlerinin önünde senin ne kadar ateşli bir kadın olduğunu, bunu yatakta bile gösterdiğini anlattı. Bunları anlatırken bakışları bendeydi." dedi ve elbisemin eteğini sıkmıştım. İşte Armin yine yapmıştı yapacağını. Beni küçük düşürtmüştü. Neden bunu yapıyordu, anlamıyordum. Belki de anlamamak işime geliyordu.
"Onu uyarmak ilk işim olacak."
"Geçmişimizi bilmesi hiç hoşuma gitmiyor."
Alaycı bir sesle "Bundan utanıyor musun, İgen? Yaşadıklarından utanıyor olman, beni şaşırttı. Korkusuz birisi sanırdım ama korkağın tekiymişsin." dedim ve mavi gözler şaşkınca bana bakıyordu. Geçmişi bilmiyormuş gibi davranması nasıl sinir bozucuydu?
"Kraliçe, sözlerinize dikkat edin." dedi ve ona baktım.
"Sözlerime neden dikkat edeyim ki? Gayet ciddiyim. Asıl sen kendine dikkat et. Ağzımdan çıkacak tek bir kelime ile hayatından olabilirsin."
"Gücün sizde olmasını doyasıya kullanıyorsunuz."
"Benden daha ne istiyorsun, anlamıyorum. Seni sevdim, İgen. Hiçbir erkeği sevmediğim kadar çok sevdim ama şartlar ağırdı. Bunu anlaman lazım."
"Sen isteseydin, her şeyi yapardın ama bizi öldürmezdin. Seni tanıyorum. O Armin denilen şerefsizden daha çok tanıyorum."
"Beni tanıdığını iddia ediyorsun ama benden uzak duruyorsun. Bu nasıl bir ironi?"
"Düzeltelim o zaman. Seni tanıdığımı sanıyordum ama tanıyamadığımı gördüm. Latafah, bizim birbirimizden uzak durmamız daha iyi. Gerçekten daha iyi. Bir sorun istemiyorum."
"Sen de busun. Aşkını sahiplenecek yürek sende yok! Armin kadar senden de nefret ediyorum." dedim hırsla.
"Asıl sen korkaksın! Ben seni sevdim, herkesten çok sevdim ama olmadı. Sen bize felaket getirdin. En basiti beni seviyorsan nasıl o adamla beraber olmaya razı gelirsin?"
"Yeter! Kocamı bana şikayet ettin ve işin bitti." dedim ve ellerimi bir kez daha sıkmıştım. Cevaplayamacağım sorulardan kaçmanın en güzel yolu buydu.
"Sen beni kendi bencilliğin için sevdin, kendi bencilliğin için o adama katlanıyorsun. Sen bencil bir kadınsın, Latafah. Annen gibi bencilsin. Kimseyi sevemezsin."
"Sus artık! Kraliçen olarak emrimi yerine getir."
"Benim bu sözlerim Kraliçe'ye değil, aşık olduğum kadınaydı ama sen kraliçe olduğun için bunları duymazsın. Haklısın, ben de duymamak için bunun ardına sığınırdım. Kraliçe Latafah olmaya devam et."
"Kraliçe Latafah olmak beni hayallerime ulaştıracak tek güç. Üzgünüm ama sen bana hayallerimi veremiyorsun. Amaçlarıma hizmet edemiyorsun, İgen." dedim sertçe. Sözlerim canını acıtmıştı. Yüzündeki hayal kırıklığı kalbimi acıtıyor olsa bile bunları demem en doğrusu değil miydi?
İgen ayağa kalkmıştı. Ellerini sıkmıştı. Başı dikti."Amaçlarına hizmet eden kocanla mutlu olmanı diliyorum, Latafah. İkinizde birbirinizi bulmuş olmanıza sevindim. Kral'ı uyarmana gerek kalmadı, cevaplarınla onu nasıl koruduğun belli oluyor." dedi.
Parmağımla kapıyı göstererek "Git artık!" dedim. İgen bu sefer emrimi yerine getirmişti. Kapıya gitmişti ve açacak iken arkasına bakmıştı. Buruk tebessümle bana bakarken gözlerimin dolu dolu olduğunu görmüştü. Bir şey demeden odadan çıkarken yanaklarımdan yaşlarım süzülmüştü. Bir elim kalbimdeydi. Kalbim acıyordu. İgen'e baktıkça içim acıyordu. Buna dayanmak zorundayım diye kendimi tekrarlasam bile acımı bastırmak güçtü. Bastırmalıydım. Bastırmak zorundaydım. Her şeyin bir bedeli vardı bu hayatta. Nizar'ı güçlü kılmak, onu bağımsız yapmak adına İgen'i terk etmiş, asla sevmeyeceğim hatta sonum bile olabilecek adamla evlenmiştim. Bu ağır bedelleri ödedikten sonra hayallerim gerçeğe dönmeliydi. Kalbimdeki sancının ilacı bu olacaktı.
♕
Armin
İgen
♕
♕Latafah'ı nasıl buldunuz? Onun iç dünyası beklediğiniz gibi mi?
♕Armin ile Latafah'ın ilişkisi sizce nasıl? Armin hakkında düşünceleriniz nedir?
♕Akşam yemeği konuşması için ne düşünüyorsunuz? Jayce sizce olası bir savaşta nasıl hareket eder?
♕İgen ve Latafah ilerleyen zamanlarda durumları nasıl olur? Latafah sizce İgen'i sevmiş mi yoksa bencil mi?
Bir dahaki bölüm Loya'dan olacaktır. :) Sevgilerle! Jüri haftamda olduğum için bölüm kısa oldu. :(
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top