Eve Dönüş◑
◑BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Starset - Monster
Yayınlanma Tarihi: 07.07.2019 (00:15)
Aşağıda Latafah, Elzira, Kaisra var.
İyi Okumalar!
◑
Larastka Krallığı/Nizar Bölgesi - Smeryn
Ayashri
Yatak odanın dışından bakıyordum. Yaşanan olaylar, yaklaşan savaş beni derin düşüncelere bırakıyordu. Bu sarayda vaktimizin dolduğu açıktı ve gitme zamanımız gelmişti. Kaldıkça Kraliçe Elzira tarafından küçük düşürülecek, rezil edilecektim. O dansçı olayı bile bunun en güzel kanıtıydı. Üstelik Kral Dinuri adına yöneten Kral Vekili Latafah idi ve o da en yakın sürede gitmemizi emrederdi.
Açıkçası benim isteğim de buydu. Eve dönmek istiyordum. Smeryn tatlı, eğlenceli ama oldukça zehirli bir yerdi. İnsanlar tatlı dilleriyle bile zehirliyorlardı. Bunu görmüştüm. Yine de burası benim için bir sığınak olmuştu. Kendimi yeniden bulmamı sağlamıştı. Ne yapmak istediğimi, neler yapabileceğimi görmüştüm. Ben ateştim, ateşin kendisiydim ve düşmanlarımı yakmak için geliyordum.
Düşmanım sadece Dranil değildi. Dranil'in sebep olduğu cehalet, yolsuzluklar, haksızlıklar, adaletsizlikler ve köleliklerdi. Bunlar benim düşmanımdı ve ben bunlara karşı da savaşacaktım. Yok olmuş bir halkı, ezilen bir halkı yeniden canlandırmak benim kaderimdi ve kaderime yürümekten asla korkmayacaktım. Korkuyla bir yere gelinemezdi, korkuyla insanlar köle olurdu ve ben köle olmak istemiyordum. Özgürlüğümü silah yaparak efendilere meydan okumak arzumdu. Bunu yaparken cesur olacaktım. Ben bu zamana kadar cesaretimle gelmiştim ve cesaretimle yürüyecektim. İnsanların beni takip etme nedeni buydu. Azmim ve kararlılığım ile devam edersem yolumdaki her engeli aşabilirdim.
Kapı açılmış ve içeri Talayer gelmişti. Yüzü gergindi. Yanıma oturmuştu. Babasına üzülüyordu ve babasının hastalığı Talayer'in bakış açısını değiştirmişti. Babasına olan öfkesinin kırılmasından memnundum.
"Ne oldu?" dedim ve bana baktı.
Talayer "Bir şey olduğu yok. Sadece sarayda konuşulan dedikodular canımı sıktı. İnsanların Kral'ın ölümüne bu kadar hevesli olmalarını beklemiyordum." dedi dişlerini sıkarak.
"Bir hükümdar gelir ve bir hükümdar gider. Sarayların kanunu bu."
"Nankörlük!" dedi suratını ekşiterek.
"Peki Latafah'ın son durumu nedir? Babanla yaptığımız antlaşmaya sadık kalacak mı?"
"Orası ayrı bilinmez. Söz verilen askerlerin yarısını almamız daha olası duruyor çünkü sağda solda bunu diyor. Fakat yüzümüze karşı oldukça dost."
"Yarısını almak bizi zora sokacaktır."
"Bu doğru ama yapacak bir şey yok. Örgütteki herkesi halkı korumak için görevlendirmek istiyorsun ama bu durumda bir kısmı bizden yana savaşmaları gerekecek."
"Şu an Latafah ile konuşmamız nasıl olur? O da, rahatlar ve biz de rahatlarız." dedim ve ayağa kalktım. Aynanın karşısında saçlarımı düzeltmiş ve can sıkıcı bileziklerimi takmıştım. Bunları takmaktan mutlu değildim ama uymam gereken kurallar vardı.
Talayer'e döndüğümde beni süzmüştü. Talayer "Sence bizi şu an dinler mi?" dedi.
"Onun aklında bizi göndermek var ise dinleyecektir. Eğer burada kardeş kardeş yaşayalım diyorsa kapıdan kovar." dedim omzumu silkerek ve Talayer güldü.
"Gidelim o zaman." dedi ve beraber odadan çıktık.
Koridordaki askerlerin rahatsız edici bakışlarını umursamayarak Latafah'ın olduğu yere gelmiştik. Kendisi babasının salonundaydı. Daha doğrusu Hükümdarlık Salonu diyebilirdim. Bu salon Kraliçe Elzira'nın odası gibi görkeme, abartıya boğulmuştu. Krem ve altın renkleri her yerdeydi. Latafah ise birkaç basamak yükseltilmiş olan tahta oturuyordu ve gerçek bir kraliçe gibiydi. Beyaz bir elbise giymişti. İki yandan yırtmaçları vardı. Askıları kalındı ve kollarında altın bilezikler takılmıştı. Siyah saçları açıktı ve örgüler vardı. Başında tacı ve saçlarını örten tül altın renkli kumaş mevcuttu. Sürmeli gözlerleri bize kibirle bakarken dostça bir gülümseme yüzündeydi.
Talayer saygıyla başını eğince ben de onun gibi yapmıştım. Ardından Latafah ayağa kalkmıştı ve merdivenlerden inmişti. Beni takip edin demişti ve ona uymuştuk. Üçümüz beraber daha mütevazi bir salona geçmiştik. Sırf gösteriş yapmak ve güçlü olduğunu kanıtlamak için onu orada bulmamızı istemişti. Eh, Elzira'nın kızıydı o. Ona yakışan şekilde davranıyordu.
Koltuklara oturduktan sonra hizmetkarlarından kurabiye, kek tarzı atıştırmalık istemişti. Üstelik ne içeceğimizi sormuştu. Vişne şerbeti istemiştim, Talayer de aynısı olsun demişti. Latafah da benim gibi şerbet içeceğini dedikten sonra hizmetkarlar ayrılmıştı. Onlar ortamızdaki sehpayı doldurasıya kadar hiçbir şey konuşmamıştık. Ardından Latafah başlangıcı yapmıştı. Minik, fındıklı kurabiyelerden bir tanesini ağzına atmış ve gülümsemişti.
Latafah "Fındıklı kurabiyeleri çok severim, sen sever misin Ayashri?" dedi tatlı bir sesle ve kafamı iki yana salladım.
Talayer "Ben onun yerine severim!" dedi ve bir tane alıp Latafah'a bakarak yemişti.
"Damak tatlarımızın benzer olması ne kadar hoş, değil mi?" dedi ve şerbetini yudumladı.
"Kral Vekili olmak nasıl? Çabuk alıştığını görüyorum." dedi ablasına ve Latafah ise gülümsemişti.
"Sonuçta bu taht için eğitildim ve seçildim. Çabuk alışmam normal değil mi? İnsanların bana olan ilgisini görmek çok hoş ve yanlış olan şeylere dur diyebiliyorum. İnanılmaz bir his ve inanın bana o tahta oturduğum zaman, başımda bu taç olduğu zaman inanılmaz bir güç akıyor."
"Kral ölmese bile artık yönetim senin. Hekimlerin dediği her yere yayılmış, Kral Dinuri'nin dinlenme vakti gelmiş."
"Bu yüzden de yakında taç giyme törenim olacak. Tamamen tacı bana devredecek ve Nizar'ın yeni hükümdarı olacağım."
"Öyle bir zamana geldik ki her yerden yeni hükümdarlar çıkıyor, değil mi?" dedi alaycı bir şekilde ve Latafah güldü.
"Yeni hükümdarlar yeni dönemler demektir. Eski dönem bitti ve bizler yeniyi kucaklamalıyız. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bu çok açık."
"Açık konuşmak istiyorum, Prenses. Böylece iki taraf rahat olmuş olacak. Kral Dinuri ile yapılan antlaşmayı biliyorsun, buna sadık kalmayacağına dair dedikodular duydum." dedim.
"Çok açık sözlüsün, dikkat et dilini kesmesinler Dara." dedi kurnaz bir tebessümle. Bana Nizar'daki ismimle seslenmişti. Bu isme zamanla alışmaya çalışıyordum. Talayer ara ara Dara diye sesleniyordu ama başkasından duymak tuhaf gelmişti.
"Yalanlar işim olmaz, kapalı kapılar ardında iş çevirmeyi ise bilmiyorum. Sorumun cevabını istiyorum."
Talayer "Evet, Latafah niyetin ne?" dedi ciddiyetle.
Latafah "O zaman söylenenler doğru, size babamın verdiği sözün yarısını verebilirim. Daha fazlası benim için iyi olmaz." dedi ve ellerimi sıktım.
"Neden fazlası olamaz?" dedim sakin bir sesle.
"Kraliçe Kaisra benden destek güç istedi, babam hayır dedi ama ben onunla iyi geçinmek istediğim için sana verilen ordunun yarısını oraya gönderme kararı aldım."
Talayer "Düşmanınla dost mu oldun?" dedi alayacı bir şekilde.
"Evet, şimdilik dost oldum. Zamanı geldiğinde dost olmadığımı görecektir." dedi gülümseyerek.
"Kraliçe Kaisra'nın onayı olmadan hükümdarlığın tanınmayacak değil mi? Fakat rakibin yok! Misha'nın prenseslik ünvanı elinden alındı, Daljat ve Talayer'in ise durumu zaten belli. Ne bu hırs, ne bu öfke?" dedim.
Latafah iç çekmişti. Masum bir kız çocuğu gibi başını eğip, elindeki kadehine bakıyordu. Daha sonra sürmeli gözleriyle bana bakarak "Ah, Ayashri. Dediğinde o kadar haklısın! Fakat bunu o Kuzeyli Cadı Kaisra'ya söyle. İstediğini almak için beni tehdit etti ve bu tehdit üstümde etkili oldu."
Talayer "Ne söylemiş olabilir ki?" dedi ve Latafah'ın yüzü donmuştu.
"Babanın meşru olsun veya olmasın tüm çocukları içinde senden sonraki çocuğu başa geçiririm." dedi ve Talayer'in içtiği şerbet boğazında kalmıştı. Öksürük krizine girince sırtına hafifçe vurmuş, bir bardak su vermiştim. Talayer şaşkınca Latafah'a bakıyordu.
"Ne?" dedi yüksek sesle.
"Doğru duydun. Aylar önce bana yazdığı mektup aynen böyleydi. Ben ise iktidarım için bunu yaptım. Talayer, meşru olmana engel olduğum için beni affet kardeşim ama ben buna mecburdum."
"Kraliçe Kaisra göründüğünden de tehlikeli." diye mırıldandım. Peki ya yarın beni onaylamaz ise ne olacak? Savaş açarım diyemezdim çünkü Larastka güçlü bir devletti. Bu korkunç bir durum olurdu.
"Kesinlikle tehlikeli ve şimdi ona verdiğim sözü tutacağım. Ayashri'ye verilen askeri desteğin yarısı Kraliçe Kaisra'ya gidecek."
Talayer "Kaisra ile tanışmak isterdim, çok akıllı bir kadın. Sömürgelerden topladığı askerlerle Jayce'in kral olmasını garantiledi. Fakat Jayce annesinin bu iyiliğinin karşılığını ödeyecek mi? Bu arada Latafah, canım, ben meşru olmak veya olmamak ile ilgili bir derdim yok. İstediğini yapmakta özgürsün. En azından askerlerin yarısı söz verildiği gibi bizde." dedi ve kadehini hafifçe ona kaldırıp, içmişti.
Latafah gülerek "Jayce'i sizler tanıyorsunuz, ben değil. Anneme kalsa tamamı size verilmemeli ama şanslısınız." dedi.
"Eh, bunun önlemini almıştık. Jayce konusuna gelince onu tanıyorum. O annesine asla boyun eğmeyecektir. Kuzey'in en güçlü kralı ile karşı karşıya olacağız." dedim ve Talayer bana baktı.
"Ciddi misin?" dedi merakla ve kafamı yavaşça salladım.
"Jayce gerçek bir Larastkalı. Soğuk bir güzellik sunabilir aynı zamanda merhamet için sana yalvartabilir. Şimdi ise hiçbir Larastkalı'nın yapmadığını yaptı, bu toprakları gördü. Buradaki olaylarla onu ham iken pişirdi ve kuzeye gidecek. Tanrı Arynad hepimizin yanında olsun." dedim ve derin bir nefes aldım.
Talayer "Dara, her büyük gücün karşısında mutlaka zıt bir güç vardır. Bu iki zıt güç var olmalı ki denge sağlanabilsin. Jayce ne kadar güçlenirse onun zıt gücü de o kadar güçlü olacaktır." dedi kendinden emin bir şekilde fakat gözü fındıklı kurabiyelere takılmıştı. Dayanamamış ve bir tane daha ağzına atmıştı.
Latafah "Kral Jayce. Taç töreninde sömürgelerinin yöneticilerini görmek isteyecektir. Ayrıca Ayashri sen savaşı kazansan bile onun onayına muhtaçsın." dedi ve dudaklarımı ısırdım. Jayce sırf inat olsun diye beni onaylamayabilirdi ama şu da vardı. Benim dışımda Azinkayt'ı verebileceği kimse yoktu. Tanıdığı birine vermek onun için daha iyi olurdu.
"Beni onaylamak zorunda kalacak. Tanımadığı bir saray soylusuna mı verecek? Azinkayt halkı beni isterken bunu yapması hata olur." dedim.
"O zaman onun karşısında diz çökeceksin. Jayce'in karşısında diz çökmeye hazır mısın?" dedi ve ellerimle kumaşı sıktım. Kendi o halde hayal edemiyordum.
Talayer "O günler gelmeden neleri konuşuyoruz? İlk önce Jayce kral olsun sonra biz başa geçelim. Önümüze bakmalıyız, değil mi?" dedi ve son fındıklı kurabiyeyi yemişti.
Latafah ile sohbet etmek, herhangi bir kavga olmadan oldukça keyifliydi. Bize yapmak istediği şeyleri anlatmıştı. Fakat hatası Larastka'ya saldırmak için aceleci davranmak istemesiydi. Bunun için uyarsam bile umursamamıştı. Kendi bildiğini okumaya kararlıydı ve inatçıydı. Durum böyle olunca ne yapabilirdik ki?
Latafah'ın yanından ayrıldıktan sonra bize verilmiş olan askerlerin yanına gitmiştik. Latafah'dan rica etmiştik ve yetenekli kumandanları alabilmiştik. En azından yarısını diyebilirdim. Talayer onlara hazırlanma emri vermişti. Bir iki gün içinde buradan ayrılacağımızı dediğinde kafamı yavaşça salladım. Artık buradan gitme vaktimiz gelmişti. Biz burada kaldıkça yok olacaktık. Yok olmak istemiyorduk.
Talayer ile beraber son kez Smeryn'i gezmek istemiştim. Herhangi bir çift olarak bu sokaklarda dolaşmak güzeldi. Smeryn'in güzel ipeklerinden birkaç top almıştık. Burayı özleyecek miydim? Evet! Kendimi yeniden bulmamı sağlamıştı. Talayer'i bana vermişti. Sevgilimi, aşığımı, öğretmenimi sunmuştu. Bu yüzden Smeryn hep özel olacaktı ve günü geldiğinde bu şehre bir fatih olarak döneceğime inanıyordum. Smeryn, Talayer ile benim olacaktı. Fetihle alacaktık bu toprakları. Kan hakkıyla alamıyorsak savaşla almayı tercih edecektik. Düşmanlarımızı yenecektik.
Akşam yemeğini bir lokantada yedikten sonra saraya geri dönmüştük. Kimselere görünmeden odamıza çekilmiştik. Her şeyden kurtulmuş ve Talayer'e sarılmıştım. Ona sarılarak uyumak çok hoşuma gidiyordu. Sıcaklığını hissetmek çok güzeldi.
Talayer "Bir iki gün içinde harekete geçmiş olacağız." dedi ve parmakları saçlarımla oynamaya başlamıştı.
"Eve dönüyoruz, Talayer." dedim ve ona baktım. Koyu gözleri dikkatle benim üzerimdeydi.
"Kendi evimizi kurmak için dönüyoruz. Esla bizim evimiz olacak." dedi ve gülümsedim.
"Sence Jayce ülkeyi bana sorun çıkarmadan verecek midir? Savaş hakkıyla kazanmış oluyorum ama Azinkayt Larastka'ya bağlı bir ülke. Larastka ise Jayce'e geçecek. Benden intikam almak için bunu yapabilir mi diye düşünmüyor değilim."
"Güveneceği kimse yok, Aya. Sana vermez ise kime verecek? Çevresindeki yalakalara mı, Dranil'in çocuklarına mı? Üstelik halkın seni istediğini biliyor."
"Benden diz çökmemi isteyebilir." diye mırıldandım.
"Diz çöken kraliçe olmaktan asla utanma, sen kendi geçmişinden asla utanmadı isen gelecekte de bundan utanmamalısın. Bunu ülken için yaptığını aklına getireceksin ve Jayce bağlılık yemini sunacaksın."
"Kendimi Jayce'e diz çöker iken hayal edemiyorum. Bu bir kibir ama bu kibri yenemiyorum. Jayce'e diz çökmek istemiyorum." dedim ve Talayer güldü.
"Azinkayt'ı aptal bir gurur yüzüne mi kaybedeceksin? Ayashri, savaşları kılıçlarla kazanırsın ama diplomasiyi akılla sağlarsın. Aklını kullanmazsan savaşla kazandığını akılla kaybedersin."
"Ben kaybetmeyeceğim!"
"O zaman ikimizde Jayce'e diz çökeceğiz ve Loya'ya elbette. O da Larastka Kraliçesi olacak." dedi rahatça.
"Sanırım o gün için bol bol sakinleştirilmem için bitki çayları içeceğim." diye mırıldandım.
"Melisa çayı içeriz bol bol, ne dersin? Açıkçası ben bunu abartmıyor muyum? Fazla gurur, fazla kibir seni felakete sürükler. Jayce bugün diz çöküyorum ama onun da bana muhtaç olduğunu biliyorum, gelecekte neler yapabileceğimi biliyorum. Bunu ufak bir bedel olarak görmek daha iyi oluyor."
"Ufak bir bedel olarak görebilirim. Ayrıca tüm sömürge ülkeleri de diz çökecek. Sırf bize özel bir diz çökme töreni düzenlemez, değil mi?"
"Ah, Kaisra belki buna bir el atabilir. İkimizden pek hoşlanmadığını düşünüyorum. Pek sevgili Dranil'in başını ağrıtıyoruz." dedi ve yüzünü ekşitmişti.
"Kuzey'in Cadısı Kaisra!" dedim gülerek.
"Gülme, sakın gülme." dedi gülerek.
"Loya'ya kolaylıklar diliyorum. Açıkçası o kadını merak ediyorum. Güçlü, soğuk birisi. Jayce annesinin bu kadar soğuk olmasından şikayet ederdi, ona anne sevgisi göstermemesi onu üzerdi."
"Kaisra gücü seven bir kadın ama anneliği geri planda bırakmış olması üzücü. Jayce'in neden bu kadar ruhsuz olduğunu görüyoruz."
"Kral Jayce." diye mırıldandım.
"Kuzey'in Efendisi Jayce." dedi donukça.
"Sence onu Esla'da görür müyüz? Karşımıza çıkar mı?"
"Bilmem, Jayce'in gel gitli ruh haline bağlı. Prensimizin nasıl bir ruh halinde olacağını kestirmek zor. Bir anı, bir anına uymuyor." dedi ve güldüm.
"Loya bu deli Jayce ile ne yapacak bilemiyorum. Fakat onun kraliçesi olacak." dedim ve esnedim.
"Hadi, küçük yaseminim uyu." dedi ve saçlarımdan öpünce ona sarılmıştım.
Sabah ise ilk ben uyanmıştım. Talayer ise uyuyordu. Bana göre daha çok uykuya düşkündü. Koyu kırmızı bir etek ve yarım bir üst seçmiştim. Saçlarımı ise taramış, açık bırakmıştım. Talayer ise uyanmıştı. Tembel adımlarla banyoya ilerken hala uyuyor gibiydi. Geri geldiğinde kendine gelmişti. O da giyindikten sonra beraber kahvaltımızı etmiştik.
Daha sonra o saraydaki orduyu Smeryn dışındaki kampa taşımak için yanımdan ayrılmıştı. Bütün gün bununla uğraşacaktı ve zordu. Ben ise sarayı son kez tek başıma gezmek istemiştim. Unutmak istemeyeceğim, rüyalarımda göremeyeceğim tarzda görkemli bir saraydı. Her heykeli, penceredeki resimler, duvardaki işlemeleri oldukça görkemli bir saraydı. Masal diyarlarında olurdu derdim ama bu saray gerçekti. Masal diyarından ayıran ise içinde yaşayan insanlardı.
Buradaki insanlar zehirlilerdi. Ölümcül zehirlere sahiplerdi ve bu zehre karşı koymak güçtü. Ya kendini koruyacaktın ya da sen de onlar gibi zehirli olacaktın. Ben kendimi korumayı tercih etmiştim. Zehirli birisi olamazdım ama Talayer zehirliydi. Hoş, onun zehri bana şifa olmuştu.
Kurdun dansı başladığında,
Akrebin zehri şifa olacak.
Tıpkı kehanette geçtiği gibiydi. Ben harekete geçmiştim ve Talayer bana yardımcı olmuş, zehri şifaya dönüşmüştü. Her daim böyle olacaktı. Onun aşkı, onun düşünceleri bana şifa olacaktı ve beraber ilerleyecektik. Bu savaşta bile omuz omuza savaşacak, beraber kazanacaktık. Sonra hükmedecektik. Onunla beraber hükmedecektim. Ben kalp olacaktım, o akıl olacaktım. Bu dengeyle ilerleyecektik.
Akşamüstü sarayın bahçesinde yürürken Kraliçe Elzira'yı görmüştüm. Şanslı günümde olmalıydım ki, o da beni görmüştü. Eh,bendeki şansla zaten bir şey olmazdı. Saygıyla ona gülümsemiş ve başımı eğmiştim. O ise kibirle beni süzüyordu. Son yaşadığımız olayla beni alt etmek, nereden geldiğimi hatırlatmak istemişti. Ben kimliğimle utanmıyordum, nereden geldiğimi ve neden o işi yaptığımı biliyordum. Bu beni asla yaralamazdı.
Kraliçe "Ayashri! Saraydan ayrılıyormuşsunuz." dedi sıratarak. Bizden kurtuluyor olmasından dolayı mutluydu.
"Eve dönmeliyiz, Kraliçe. Buradaki misafirperverliğiniz için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Asla unutamayacağım anılar kattınız, hepsini sevgiyle hatırlayacağım." dedim.
"Nizar misafirperverliğini yansıtabildi isem çok mutluyum. Burada bizimle yaşamanızı çok isterdim. Sarayda sizin gibi insanlar oldukça nadir oluyor."
"Umarım bir gün sizleri kendi evimde konuk ederim." dedim ve Elzira güldü.
"Küçüğüm, çok toysun ama bu toyluğunu kapatacak cesaretin seninle. Sana bir tavsiye vereyim mi? Bir kraliçe gibi hüküm sür. Yönetici sıfatı isteme, Larastka'dan. Kraliçe ünvanı al ve öyle topraklarını hükmet. O zaman her şey daha anlamlı olur."
"Kraliçe mi?" dedim ve çenemi tutup, gözlerime baktı.
"Bunca şeyi kraliçe olmak için yapmıyor musun zaten? Ben insanların ruhlarını görebiliyorum. Senin ruhunda büyük bir ateş var ve her yeri yakabilecek güçte. Talayer'in gözlerinde gördüğüm yangın gibi. Belki bu yüzden anlaşıyorsunuz, tutkuyla birbirinizi seviyorsunuzdur. Bu yangın sakın söndürme, kalbindeki ateşi kaybetme."
"Kendime asla kraliçe olacağım diye görmedim."
"Basit bir yönetici olmak mı istiyorsun? Talayer ile kendi hanedanlığını kurmak senin kaderin."
"Anlamadım."
Kraliçe derin bir nefes aldıktan sonra "Kraliyetin kahinleri söyledi. Senin ve Talayer'in bir hanedan kuracağından bahsetti." dedi ve güldüm.
"Kahinler geleceği görür mü? Kraliçe, bu mümkün mü?" dedim gülerek.
"Neden olmasın ki? Kahinler diyorsa olabilir. Sen ve Talayer'in çocukları Azinkayt topraklarında hüküm sürebilir. Bu yüzden Azinkayt Kraliçesi olma ünvanını iste diyorum. Sana akıl veriyorum ama dinlemiyorsun ki!" dedi gergince.
"Kahinlerin daha neler demiş olabileceğini merak ettim."
"Senin ve Talayer'in hanedanlığı olacağından bahsettiler işte, daha başka bir şey yok. Ne duymayı umuyordun?"
"Hiç." diye mırıldandım.
"Talayer'e de söyleyecektim, Larastka'dan krallık olmayı talep et diyecektim ama benden hoşlanmıyor. Ben de ona bayılmıyorum gerçi. Bu yüzden sana söylüyorum. Geleceğiniz için bunu yapın."
"Yine Larastka'ya bağlı olacağız."
"Gelecek için bunu yap diyorsam yap, Ayashri. Daha fazlasını sorgulaman anlamsız olacak." dedi hırsla.
"Venaim hanesini yaşatmak için mi? Kahinler daha fazla ne dedi, merak ediyorum ama öğrenecek zamanım yok."
"Bak, güzelim. Ben bu zamana kadar her daim Venaim hanesini düşündüm ve buna göre hareket ettim. Hanedanın varlığı için çabaladım ve hanedanlığın ayıplarını örttüm."
"Ayıpları örtmek derken Talayer'in annesini öldürdünüz."
"Ölümlerle barışık ol, Ayashri. Ben barıştım. Bu saraya 18 yaşımda girdim ve birçok şey yaşadım. Şimdi de bu yaşadıklarımın verdiği deneyimle konuşuyorum. Kader, sana ve Talayer'e özel görevler verdi ise bunu gerçekleştirmek sorumluluğunuz." dedi ve Talayer Ayashri demesiyle arkamı döndüm. Talayer bana dikkatle bakıyordu, yanımıza geldiğinde Elzira kibirle Talayer'e bakarken Talayer ona kızgındı.
Talayer "Aya, Kral bizi görmek istiyormuş. Ayrıca her şeyi hallettim." dedi ve Elzira'ya baktım.
Elzira "Dediklerimi unutma, Ayashri. Her şey sana bağlı." dedi ve oradan ayrıldık.
Talayer ne konuştuğumuzu sorgularken ben bir şey dememiştim. Elzira'nın dediğini yapabilir miydim? Kendimi kraliçe ilan edersem ne olurdu? Yönetici olarak anılırsam gerçekten çocuklarıma bir gelecek sağlayamazdım ama bir kraliçe olursam, kendi krallığımı ilan edersem çocuklarıma gelecek sağlardım. Üstelik ben ve Talayer'in çocukları hükmederdi. Elzira bunu benden istiyorsa gerçekten önemli bir sebebi vardı. Venaim hanesinin devamı içindi. Nizar'ı alacağımızı biliyordu ve Venaim hanesinin sürmesini istiyordu.
Kral Dinuri'nin odasına gelmiştik. Kendisi yatağında yatıyordu. Saygıyla Talayer ile eğilmiştik. Kral ise gülümsemişti. Daha oturmamız için yatağını işaret etmişti. Talayer babasının yanına oturmuştu ve bende tek kişilik koltuğa oturmuştum. İlk önce basit konulardan konuşmuştuk. Daha Kral bana dönmüştü.
Kral "Ayashri, Talayer'i sana bırakıyorum." dedi ve şaşırdım.
"Ekselansları, ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Ömrünüz uzun olacak." dedim ve Kral kafasını iki yana salladı.
"Ömrümün azaldığını biliyorum, kalbim zayıf ve benim gibi bir adama bu yakışırdı. Talayer, sana ömrün boyunca sahip çıkamadım ama geleceğine sahip çıktığıma inanıyorum. Kahinlerin dediği doğru ise sen ileride çok büyük işler başaracaksın." dedi ve öksürdü.
Talayer "İşimiz kahinlere kalmış olamaz." dedi soğukça ve Kral güldü.
"Bunda haklısın ama onların dedikleri gerçek olacağına inanıyorum. Gümüş Kraliçe ile hükmünü süreceksin." dedi ve Talayer bana bakarken gülümsedi.
"Ayashri ile hüküm süreceğimi biliyorum."
"Sizin çocuklarınız bu topraklarda hüküm sürecek, sürmeli. Bunun için Larastka'dan Azinkayt'ı bir krallık olarak yönetmeyi isteyin. Onların atamış olduğu yöneticiler olarak değil, onların size verdiği kral ve kraliçe ünvanıyla olmalı."
"Kraliçe Elzira'da bundan bahsetti." dedim.
Talayer "Kraliçe Ayashri ve Kral Talayer öyle mi? Larastka sömürgesi olan Azinkayt Krallığı'nın hükümdarları." dedi düşünceli bir şekilde.
Kral "Yönetici olursanız kaderin gerçekleşmesi zor. Üstelik eski düzeni geri getirecekseniz sizin kral ile kraliçe olmanız şart."
"Bunun bir çözümü olacaktır." dedi.
"Kendine dikkat et, Talayer. Büyük işler, büyük sorumluluklar, büyük düşmanlar kazandırır. Düşmanlarına karşı kılıcın keskin olsun." dedi ve babasına yumuşak bir gülümsemeyle baktı.
"Seni gururlandıracağıma emin olabilirsin. Asıl sen beni affet, bu zamana kadar seni suçlamam anlamsızdı. Özür dilerim." dedi ve Kral oğlunun elini sıktı.
"Ükhel'in yanında seni izleyeceğim ve annenle gururlanacağım. Annen benim gençlik aşkımdı, evlenmek istediğim kadındı ama olmadı. Çünkü halktan birisiydi. Pazarcı bir kızdı ve ben prens olarak asillerden evlenmem gerekiyordu." dedi ve buruk bir tebessüm yüzündeydi.
"Kral olmak için Elzira ile evlendin ama annemi unutamadın. Ona ayrı bir hayat kurdun, bize yıllar boyunca tüccar olarak kendini tanıttın ama işler istediğin gibi gitmedi. Kurduğun bu sahte hayatı Elzira öğrenince denge bozuldu. Sonrasını ise biliyorsun, Aya." dedi ve Talayer derin bir nefes aldı. Geçmiş yüzünden Elzira'ya olan nefreti yüzünde belliydi.
"Bu yüzden de Ayashri ile evlenmeni istedim. Benim yaşayamadığım mutluluğu yaşaman için."
"Size söz veriyorum, Talayer benimle çok mutlu olacak. Sakın onu düşünerek üzülmeyin." dedim.
Talayer "Aya, haklı. Ben sevdiğim kadınla evlendim ve geleceğimi onunla kuracağım. Sen güzel güzel dinlen, tamam mı?"
Kral "Savaştan sonra her şey değişecek ve çok daha iyi olacak. Daha iyi bir dünya kurun." dedi ve Talayer sohbetin konusunu değiştirmişti.
Kral'ın yanından ayrılırken Talayer hüzünlenmişti. Babasını son görüşü olduğunu biliyordu. Bunun hüznü ondaydı. Yapacak bir şey yoktu. Zaman hızla akıp giderken çevremizdeki insanların kıymetini bilmiyorduk. Pişmanlık ise faydasızdı. Her şey Talayer ve babası için farklı olabilirdi. Fakat olaylar, insanlar onları bu noktaya getirmişti. Bundan öncesi geri alınamazdı. Yaşananlar yaşanmıştı.
Sabah ise erkenden kalkmıştık. Talayer ile hazırlanmıştım. Talayer hafif, kahverengi bir zırh giymeyi tercih etmişti. Ben de onun gibi daha hafif bir zırh tercih etmiştim. Belimde kılıcım vardı ve saçlarım örgülüydü. Odaya son kez bakmış ve ayrılmıştık. Saraydan bizimle ayrılan Misha ile Karran idi. Diğerleri ile Smeryn dışında buluşacaktık.
Smeryn dışına geldiğimizde ise kalabalık ordum bana bakıyordu. Bir yanda özgürlüklerini verdiğim askerler vardı. Onlar Nizar askerlerine göre daha hırçın, daha korkusuz duruyorlardı. Nizar askerleri ise istediğimden azlardı ama yapacak bir şey yoktu. Bu şekilde kazanmayı bilecektim. Beyaz atımda onlara bakarken gülümsedim. Onlara bir konuşma yapmam lazımdı. Kısa ve öz olması yeterliydi.
"Savaşlar kılıçlarla, cesur askerlerle kazanılır. Ben bir ordu istedim ve daha fazlasını karşımda buldum. Cesur ve kazanmaya aç askerler! Bu askerler bana ve eşim Talayer'e daha fazlasını vereceklerini biliyorum. Adil bir dünya yaratmak, yolsuzluğa son vermek, cehaletin karanlığından kurtulmak için bir savaş vereceğiz Bunu benimle, beraber kazanmaya hazır olun! Bizler bu dünyayı yeniden inşaa edeceğiz ve bu savaş bunun ilk adımıdır!" dedim coşkuyla.
Talayer "Eski düzeni yıkmaya, yeni düzeni kuracağız. Adaletsizlik son bulacak ve herkes kendi özgürlüğünü kazanacak. Zincirlerimizden kopacağımız, efendilerimize kırbaçların acısını göstereceğiz. Düşmanlarımız kendi kanlarında boğulacak, masumlar gelişimizi kutlayacak. Bunu birlikte başaracağız!" dedi ve ordu coşkuya kapılmıştı. Bağırış, alkış sesleri vardı.
İleri dedim ve harekete geçmiştik. Artık eve dönüyordum ve kaderimle yüzleşmeye hazırdım. Dranil'e adım adım geliyordum. Gücü damarlarımda hissederken korku kalbimde yoktu. Düşmanlarımı kendi kanlarında boğacaktım. Evlerini yakıp yok edecek iken masumlara dokunmayacaktım. Onları kurtarmaya geliyordum. Ben kraliçe olarak hükmedecektim. Bir hükümdar olarak ilk günüm bugünümdü. Tarih Ayashri'an-Dara'yı asla unutmayacaktı.
◑
Elzira
Latafah
Kaisra
◑
◑Latafah'ın ordunun yarısını Kaisra'ya vermesini hakkında düşünceleriniz nedir? Latafah nasıl bir hükümdar olacaktır?
◑Sizce Kaisra Ayashri ve Talayer hakkında ne düşünüyordur? Onlara nasıl muamele eder?
◑Ayashri ve Talayer, sizce kendi hanedanlığını kurabilecekler mi? Saray kahinleri sizce ne demiş olabilir?
◑Savaş için tahminleriniz nedir? Savaştan beklentileriniz nedir?
Bir dahaki bölüm Loya olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top