Doğruyla Yanlış☯

BÖLÜMÜ OYLAMAYI VE YORUMLAMAYI UNUTMAYIN!

Bölüm Şarkısı: Thurisaz - Endless

Yayınlanma Tarihi: 30.03.2019

Aşağıda Prasad var.

İyi Okumalar!

Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi -Başkent:Esla - Yakut Sarayı

Loya

Dışarıyı izliyordum. Saraydaki karmaşıklıktan uzakta kalmak içindi. Son olaylarla birlikte saray karışmıştı. Nizar adına casusluk yapan Talayer ile ona yardım eden bir adam tutuklanmıştı. Sorguları devam ediyordu. İşin tuhaf tarafı bu sorguların uzamasıydı. Dayım bildiğim kadarıyla hemen bu konuda kararını verirdi. Şimdi neden uzatma ihtiyacı duyuyordu ki? Talayer'in Nizar casusu olduğunu biliyordu, adamının bir şeyler çalmak için saray geldiği açıktı ve bunlar onların ölüm nedeniydi fakat dayım inatla onları sorguluyordu. İnatla cezaları erteliyordu ve bu inat bana bir şeylerin ters gittiğini düşündürüyordu.

Mesela Talayer ve o adam, masum olabilir miydi? Masum olduklarını bildiği için dayım cezayı erteliyordu. Belki de bir çıkarı vardı. Dayım onların masum olduklarını biliyorsa ve onları salmıyorsa bir çıkarı olduğu için bunu yapıyordu. Bu zamana kadar ölmemelerinin anlamı bu olurdu. Peki ben ne yapmalıydım? Dayıma karışmamalı ve geri planda durmalı mıydım yoksa masum oldukları için onların özgürlüğüne kavuşmalarını mı sağlamalı mıydım? Belki de dayımın çıkarına göre hareket etmem daha doğru olurdu. Eğer yanlış bir şey görürsem harekete geçebilirdim ama bir yanımda bundan rahatsız olmuştu. Dayımı seviyordum, onu örnek alıyordum ama onun hata yapabileceğini düşünmek benim kendimi suçlu hissetmeme sebepti. Anlamsızdı ama yanlışa dur demeyi kendisi öğretmişti. 

Kapım tıklanmıştı ve gel sesimle içeri kuzenim Prasad girmişti. Babası ile arası bu olaylar sonucu gergindi. Ona göre o insanlar masumdu ve bir an evvel serbest bırakılmalıydı. Kirli işleri için masumların canlarına dokunmamalı yoksa ileride cezalandırılacağını söylüyordu. Elbette dayım onun bu dediklerini umursamıyordu. Bu da Prasad'ın zoruna gidiyordu elbette.

Onu pencerenin kenarındaki koltuğu gösterdim ve beraber oturduk. Ardından hizmetkarımdan vişne şerbeti ile beraber küçük, fındıklı ağızda dayılan kurabiyeler istemiştim. Tatlıya inanılmaz derece düşkündüm. Prasad'a istediği bir şey var mı diye sorduğumda ise hayır demişti. İsteklerim geldiğinde ise mutlulukla ellerimi çırpmıştım. Şerbetin tadı ve kurabiyelerin lezzeti bu kasvetli günüm için ufak bir ışık olmuştu. Tabii Prasad için aynısı geçerli değildi. Genç adamın yüzü soğuk ve düşünceliydi. İri gözleri elindeki kristal bardaktaydı. Yavaş yavaş yudum alıyordu. Daha sonra baygın bakışları ile bana dönmüştü. 

Prasad "Anlat bakalım, Loya. Nasılsın?" dedi donuk bir sesle.

"İyiyim, sen nasılsın? Seni odamda görmek çok şaşırtıcı." dedim ve bir minik kurabiyeyi ağzıma atmıştım.

"Saraydaki bu kaos beni boğuyor. Bu kaosu bozmak, yıkmak istiyorum ama mümkün olmuyor. Fakat senin bunu başarabileceğini düşündüğüm için buradayım." dedi ve tek kaşım kalktı. Ona baktığımda ise o oldukça rahattı. Kendini kasmıyor, germiyordu hatta yüz ifadesinde bir miktar rahatladığı açıktı.

"Bunu nereden çıkardın?" dedim ve gülmüştü.

"Çünkü babamın seni sevdiğini, sana kendi öz evlatlarından daha çok değer verdiği bir gerçek değil mi Loya? Sen onun için her daim özel oldun. Seni kız kardeşinin kızı olarak gördüğü söylenemez."

"Bu dediklerine kısmen katılıyorum ama sizin yerinizi alamam."

"Ah, Loya! Buna kendin inanıyor musun?"

"Ben komik bir şey demedim! Sizler onun evlatlarısınız, ben ise yeğeniyim. Evet, ondan sonra onun yerine geçeceğime inanıyorum ama asla evlatlarının yerini alamam."

"Her neyse konumuz bu değil. Ben senden bu kaosu durdurmanı istiyorum. Talayer ve şu Thaman denilen adamı özgür bırakabilirsin."

"Onlar suçlu!"

"Onlar sence suçlu mu? Suçlular ise neden cezaları verilmedi ve işkence altında sorgulanmaya devam ediyor. Bal gibi babamın bunda çıkarı var. Onları suçlu ilan ederek bir şeylerin peşinde ama neyin peşinde olduğunu bilmiyorum. Ama engel olmak istediğim açık."

"Bunu yapmak için beni mi kullanacaksın? Neyim ben? Uzaktan saf salak gibi birisi mi gözüküyorum?" dedim sertçe ve Prasad kadehi bırakıp, elimi tuttu.

"Loya, o mahkumlarla konuşmalısın. Konuştuğun zaman masumiyetlerini anlamış olacaksın." dedi ve elimi çektim. Kendime yeni bir bardak doldurmuştum.

"Aslında seni kandırmış olabilirler." dedim ama bu dediğime kendim bile inanmamış iken Prasad nasıl inanacaktı?

"Deme bunu! Kuzen, seni babam yetiştirmiş olabilir ama senin içinde ondan ayrılan bir şeyler var olduğu açık. Yoksa Prens Jayce neden seninle samimi olsun ki?"

"Bunu git o Larastka Prensi'ne sor!" dedim huysuzca.

"Lütfen, Loya lütfen. Senin kalbin babam kadar katı değil yoksa neden Jayce ile halka yardım etmek için çalışasın ki?"

"Ben sadece içimden geleni yapıyorum."

"Yalvartma, ne olur onlarla konuş. İnan bana, masum olduklarını göreceksin ve sen de bu zalimliğe karşı dur diyeceksin. Babam kesinlikle bir oyunlar döndürüyor ve bu oyunu bozmak elimizde."

"Prens Jayce'den yardım isteyebilirsin." dedim umursamazca.

"O henüz buralarda bir güç kazanabilmiş değil, bunu yapmak aptallık olurdu. Ayrıca Jayce babamı henüz tanıyabilmiş değil." dedi omzunu silkerek. Daha sonra kurabiyelerden bir tane ağzına almıştı.

"Babanı kim tanıyabildi ki?" dedim ve bardaktan bir yudum almıştım.

"Dediğinde haklısın. Babam karanlık bir kuyu ve sonunu göremiyoruz. Eğer şu an onu durduran birisi olmazsa artık hiç durdurulamaz."

"Bunu ben mi yapacağım?" dedim alaycı bir şekilde ama kuzenimin beni umursadığı söylenemezdi.

"Ben sadece elimdeki kozları değerlendirmek istiyorum ve sen çok güzel bir silahsın, Loya."

"Yeter! Bu konuşmayı yok sayacağım." dedim sinirle ve bardağımı bıraktım. Prasad ise ayağa kalkmıştı.

"Ben senin kalbine gereken tohumları ektim ve o tohumların büyümesi için o zindandaki insanlarla konuş." dedi ve benim bir şey dememe fırsat kalmadan çıkıp, gitmişti.

Ben ise olduğum yerde kalmıştım. Onun arkasından bakarken kahretsin ki haklı olduğunu anlıyordum. İçten içe kabullenmesem bile gerçek önümdeydi. Fakat bunu görerek dayımı karşıma almam ne kadar doğruydu? Geleceğim onun ellerindeydi ve geleceğimi riske atmak istemesem de içimden bir ses haksızlıklara boyun eğmemem gerektiğini söylüyordu. Ah, aptal Prasad! Neden kafamı karıştırıyordu ki? Buna hakkı var mıydı?

Akşam yemeğinde durgundum. Dayım ise normaldi. Oldukça normaldi ve Jayce ile sohbet bile ediyordu. Konuları kuzeyin yönetim anlayışıydı ve dayım Jayce'i ilgiyle dinliyordu. O hapse attırdığı adamları umursamadan, kendi günlük işlerine bakıyordu. Donuk yapısına hayrandım, duygusuzluğunu şimdiye dek doğru buluyordum ama şimdi işler çok başkaydı. Artık bunun yavaş yavaş yanlış olduğunu görüyordum ve bu beni çok huzursuz ediyordu. Bambaşka geliyordu. Bundan memnun değildim çünkü dayımı zamanla kaybedeceğimi düşünüyordum. Ben onu kaybetmek istemiyordum. Bu hayatta sahip olduğum tek kişiydi o. Kendi öz annemi ve babamı bilmiyordum. Dayımın yanında büyümüş ve yetişmiştim. Benim için aile demek, o demekti. Onun bu hatalarını gördükçe, ondan soğumak işkence gibi geliyordu. Dayımdan soğursam olacakları düşünmek bile istemiyordum.

Önümdeki tatlıyla oynarken dayım öksürmüş ve ona bakmıştım. Dikkatle bana bakıyordu. Daha sonra Prasad ile göz göze gelmiştik. O ise kendinden emindi. Konuşmamızdan sonra beni ne hale getirdiği açıktı. Kristal kadehimi yudumladım.

Dayım "Tatlı, güzel Loya. Neden bu kadar düşüncelisin?" dedi ve sesindeki sıcaklık içimdeki sıkıntıyı arttırmıştı.

"Bir şey olduğu yok, dayı." diye mırıldandım ve gülümsedi.

"Dalgın dalgın düşünüyorsun ve bu halin beni üzüyor. Canını sıkan bir şey mi var?" dedi ve kafamı iki yana salladım.

Latika "Loya sanırım ilgi çekmenin farklı yollarını deniyor." dedi ve ona baktım. Onun mavi gözleri ise benim üzerimdeydi. Babasının bana olan ilgisini her daim kıskanıyordu ve bu kıskançlığı şimdi de göstermişti.

"Kuzenim ne zaman benimle uğraşmayı bıracaksın? Ne zaman bu buram buram kokan kıskançlığın son bulacak?" dedim sertçe ve Latika arkasına yaslandı. Kafasını hafifçe yana eğmiş ve gözlerini kısmıştı.

"Senin neyini kıskanacağım? Söyler misin?"

Omzumu silkerek "Açıkçası neyimi kıskandığın açık ve net.Her neyse ben izninizle yanınızdan ayrılacağım." dedim ve ayağa kalktım.

Dayım "Kendine dikkat et, Loya  ve Latika sende kuzenini gereksiz kıskanmaktan bir an evvel vazgeçsen, çok güzel olur. Sen benim kızımsın ve buna göre davran. Loya'yı bu konuda örnek alabilirsin. Kendisi ailemizi kusursuzca yansıtıyor iken sen kıskançlıklarınla kendini küçük düşürüyorsun." dedi Latika'ya bakarak ve Latika başını eğerek babasını dinlemişti.

Ben ise yanlarından ayrıldım ve gece boyunca kitap okumaya çalışarak kafamdaki düşünceleri dağıtmaya çalışmıştım. Olmuyordu, hiç olmuyordu. Yavaşça koltuğumdan kalkmıştım. Odamdan ayrılırken nereye gideceğimin farkındaydım. Düşüncelerimin arasında kaybolmaktan ise gerçeklerle yüzleşmek en mantıklısıydı.

Yakut Sarayı'nın zindanları, Esla'nın en korkunç yeri olarak bilinirdi. Karanlık koridorlarının sonu yoktu. Zindanlardan gelen acı çığlıkları ise insanların kalplerini eziyordu. İşkenceler ise tarif edilemezdi. Eslalılar buranın lanetli olduğuna da inanıyordu. Masum oldukları halde burada işkenceden ölen insanların ruhları geceleri buraya gelir ve çığlık attıkları söylenirdi. Açıkçası şu an geldiğim yerdeki çığlıkların hayaletlerin çığlıkları olduğunu sanmıyordum. Acıdan bağıranların susması hayat kadar gerçekti. Askerlerin ise bağıranlara susmaları davrandıkları muamele ise daha acıydı. Koridor boyunca yürürken zindandaki insanlara bakmamaya gayret ediyordum.

Sonunda gelmiştim. Dayım onları en ücra yere göndermişti. Koridorun sonunda karşılıklı iki zindanda Talayer ve diğer adam vardı. Askerler burada olduğum  için üç meşaleyi duvarlara asmışlardı. Ateşin yaydığı ışık ve sıcaklık, buradaki zifiri karanlığı dağıtsa bile karanlık hala diğer yanları sarmaya devam ediyordu. Talayer'e baktığımda vücudu yarı çıplaktı. Samanlara oturmuş ve duvara yaslanmıştı. Kafasını bana çevirmişti ve hiçbir şekilde kaybetmediği alaycı gülüşü yüzündeydi. Parmaklıklara yakın taraftaydı ve ayağa kalkmaya tenezzül bile etmemişti.

Talayer "Verdiğiniz ilaçlara asla boyun eğmeyeceğim sizi piçler!" diye bağırdı ve tükürdü. Ne demek istediğini anlamıştım. Dayım bulduğu bir yöntemdi. Bazı ilaçlar, mahkumlara verilen ekmeğin içine katılıyordu. Bu ilaçların sağladığı akıl oyunları ile mahkumların akıl sağlıklarına işkence yapılıyordu.

"Ben gerçeğim." diye mırıldandım ve Talayer güldü.

"Gerçek ve hayal birbirine o kadar çok karıştı ki, kendi zaman kavramımı yitirdim. Asla günün doğmadığı bu çukura tıkıldım, bedenime ve aklıma yapılan işkencelerin haddi hesabı yok. Fakat yılmayacağım. Ben bu şekilde ölemem!"

"Bu çukurda öleceğin açık. Buraya atıldığına göre öleceğin kesin." dedim ve yan taraftaki adam gülmüştü. Onun durumu, Talayer'e biraz daha iyiydi.

Diğer adam "Demek ki sen beynimizin bir oyunu değilsin. Gerçeksin. Dranil'in kanını taşıyan birisinin, üstelik onun varisi olan birisinin burada olma amacı ne?"

Talayer "Thaman, belki de Dranil ona bir şeyler öğrenmesi için buraya gönderdi." dedi ve kafamı iki yana salladım.

"Dayımın buraya geldiğimden haberi yok ve duysa eminim çok kızardı. Ben, ben sadece..." dedim ve sustum. Gerçeği öğrenmek istedim demek istemiştim ama bir türlü bu kelimeleri seslendirememiştim. Kendime kızmaktan çok utanıyordum.

"Ah, buraya gelmen gerçekten tehlikeli bir durum Leydi Loya. Dayınız size çok kızacaktır." dedi alaycı sesiyle ve ona baktım.

"Bakıyorum o ukala ve sinir bozucu halinden hiçbir şey kaybetmemişsin." dedim sinirle ve Talayer sürünerek demir parmaklıklara yapışmıştı. Gözleri bendeydi ve ateşi gözlerinde görebiliyordum. Ruhunda var olan ateşi kaybetmemişti ve hiçbir gücün bunu söndüreceğine inanmıyordum.

"Hiçbir şey beni ben olmaktan çıkaramaz. Bunu o şerefsiz dayına söylersin, duydun mu?"

"Talayer, gerçekten masum olmalısın. Yoksa bu kadar dayanman oldukça zor olurdu. Şu sefil halinle bile dayıma meydan okuyabiliyorsun."  diye mırıldandım.

"O çok sevdiğin dayının oyunları ile yüzleştin, küçük leydi. Dayın sence bir kahraman mı bir zorba mı?"

"Dayım benim gözümde bir kahraman." dedim ve yutkundum. Bu dediğimle şu an bu insanların perişan  halleri arasında çok büyük fark vardı.

"Bu yalana inanmaya devam et, o zaman. Dayından devralmak istedin o kanlı koltuk için dayının yanında ol ve onun gölgesinde kal." dedi ve hırsla ona baktım.

"Ben kimsenin gölgesinde kalmam! En yükseğe uçmalıyım, anlıyor musun?" dedim sertçe.

"O zaman neden dayına boyun eğiyorsun, Loya? Onun zalimliği karşısında susarak sende bu zalimliğe ortak oluyorsun." diye fısıldadı.

"Bence artık hafızanı unutturacak ilaçlar verilmeli sana Talayer. Böylece iyice delirip, gidersin ve ölürsün!" dedim öfkeyle ve arkamı döndüm. Talayer ise gülmüştü. Sözlerinin haklılığını bildiği için gülüyordu.

"Sözlerimden kaçabilirsin, sesimi sonsuza duymamak adına beni öldürtebilirsin ama gerçeklerden kaçamazsın, öldüremezsin. Gerçekler her daim seni bulur, Loya. Onlardan kaçışın olamaz." dedi ve onların yanından ayrıldım.

Hızla o korkunç yerden çıkarken Talayer'in dedikleri ise beynimde yankılanıyordu. Zehrini salmıştı ve beynim bulanmıştı. Doğruyu yanlışı ayırt edemiyordum ve yolumu nasıl bulacağıma dair fikrim yoktu. Bir şekilde yolumu bulmalıydım. Doğruyla yanlışı görmeliydim ve ayırt etmeliydim. Bunu dayımın öğrettiği gibi yapacaktım ama sonunda ne olacaktı, bilmiyordum. Sonunda sadece kendi karanlığımla yüzleşebilirdim ve hayatım boyunca korktuğum şey başıma gelirdi. Yapayalnız kalmak! Evet, bu benim korkumdu. Sahip olduğum insanları kaybetmek istemiyordum, yalnız kalmaktan korkuyordum. Bu yüzden de dayımın yanlışlarına göz yummuştum ama şimdi işler çok farklıydı. Yolumu bulmalıydım ve bunun için risk almam gerekiyor ise alırdım. Bunda artık kararlıydım. Doğruyu ve yanlışı bulmak için insan kendisinden bir şeyler feda etmeliydi.

Prasad

Loya'nın bu bölümdeki düşünceleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Dayısı ile karşı karşıya gelir mi?

☯Sizce Prasad Loya'yı bu olayda kullanıyor mu?

☯Loya sizce Talayer'in olayına el atacak mıdır? Ne yapabilir?

Bölüm kısa oldu ama bu hafta inanılmaz yoğunum. Neyse bir dahaki bölüm Jayce olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top