Büyüyen Hayeller♕

BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!

EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.

Bölüm Şarkısı: ' TILL THE END ' - Dwayne Ford [Epic Music - Dramatic Heroic Orchestral Music]

Yayınlanma Tarihi: 20.01.2020 (23:42)

Aşağıda Latika, Rishen, Anita var.

İyi Okumalar!

**Ayrıca neden oylar düştü? Emeğimin karşılığını görmek istemem çok mu? Bu beni üzüyor açıkçası. Herhangi bir varlık belirtmeden okuyup geçmek kolay olabilir ama bir bölüm yazmak o kadar kolay değil. Bunun karşılığı olarak sizden oy veya yorum istiyorum. Bunu da yapmadan gitmeniz, beni üzüyor. Lütfen kendinizi belli edin.**

Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı

Ayashri

Yanımda Anita ile oğlum Arsulay vardı. Üçümüz birlikte askerlerin eğitim alanında ok atıyorduk. Anita, Arsulay'a hediye olarak Aspenza yayı ve oku getirmişti. Arsulay ise bunu denemek için heveslenince üçümüz buraya gelmiştik. Arsulay'a nasıl ok ve yay kullanacağını anlatıyordu, o ise hevesliydi. İlgi çekici olan Anita'nın kusursuz atışlarıydı. Tam hedefi ufak kaçırıyordu ama bunu yaşlılığa bağlıyordu. Leydi, yaşlanmıştı ama yeteneklerinden bir şey kaybetmemişti.

Buraya gelmesiyle sarayda olaylar patlak vermişti. Talayer'in kendisine has, basit ama etkili oyunuyla sarayda yer yerinden oynamıştı. Bu oyun, bozulamaz gibi duruyordu. 3-4 günlük sorgulama sonucu mahkeme bugün görülmüştü. Talayer'in isteği üzerine halka açık olmuştu. İnsanlar sarayda kaosa neden olan bu davayı takip etmişti. Prasad'ı ve çevresindeki herkes yuhlanmış, hakaretler etmişlerdi. Larastka'ya casus olmak, Larastka'nın adamı olmak Dranil zamanında büyük bir başarı sayılırdı ama benim zamanımda bu değişmişti. Büyük bir hakaret olarak görülüyor, onursuzca bir suçtu. Prasad'a hainin oğlu diye bağırdıklarında Prasad'ın bakışları öfkeliydi. Bu sözden ben de hoşlanmamıştım ve insanları bu konuda uyarmıştım. Hiçkimse kendi babası veya annesinin suçuyla yargılanamazdı. İnsan, kendi suçuyla yargılanır ve buna göre isimlendirilirdi. Benim bu davranışım Prasad'ın bana olan nefret dolu bakışlarını değiştirmemişti. Umurumda değildi. Herkese kendimi sevdirmek zorunda değildim.

Arsulay okunu atmıştım ve saman balyaya tam ortadan saplanmıştı. Saçlarını okşayarak "Aferin sana, Arsulay. Çok iyi bir okçu olacaksın." dedim. Babası gibi gülümsemişti. Saçları benim gibi olsa da babasının çehresini taşıyordu.

Arsulay "Biliyorum, anneciğim."

"Hadi, kardeşlerinin yanına git." dedim. İtiraz etmeden koşarak gitmişti. Onda sevdiğim bir diğer özellik ise kardeşlerine olan düşkünlüğüydü. Yarın biz olmadan kardeşlerini her daim birlikte tutacaktı, ailesini koruyacaktı. Bu konuda içim rahattı.

Anita Arsulay'ın arkasından bakarken "Çok özel bir çocuk, Ayashri. Tıpkı diğerleri gibi. 3 oğlunun da birbirinden farklı özelliği var." dedi.

"Yabgun bir bebek, daha ne olacağını göstermedi. Tamayr ve Arsulay ise farklılıkları olsa da birbirilerini tamamlıyorlar."

"Hayat boyu bu şekilde devam edeceklerdir. Tabii aralarında iktidar çekişmesi olur mu, onu öngörmen lazım."

Kafamı iki yana sallayarak "Asla olmayacak. Talayer ve ben, yokluktan gelen insanlarız. Yokluktan geldiğimiz için yaşanan zorlukları biliyoruz. Evlatlarımızı da bunun bilincinde yetiştiriyoruz. Yokluğun ne olduğunu bilmezlerse iktidar çekişmesi olur." dedim.

"O zaman sorun yok." dedi. Elime bir ok ve yay almıştım. Oku germiştim.

Hedefime bakarken "En büyük arzum onlara iyi bir gelecek bırakmak. Bağımsız, kendi topraklarına hükmedebildikleri bir gelecek." dedim ve atışımı yapmıştım. Ok, tam hedefe gelmişti.

"Bunu nasıl yapacaksın? Büyük bir düş kuruyorsun."

"Benim düşlerim gerçek olur, leydim. Boş hayallere kapılacak birisi değilim. Arzu ettiğim hayaller büyük ama bunun için çalışmadığımı mı düşünüyorsun?"

Anita kendi yayına ok yerleştirmişti. Gözlerini kısarak ileriye bakıyordu."Neden buraya geldim sence? Çalıştığını düşündüğüm için buradayım."

Attığı ok, benimkisinin yanına isabet etmişti."Geliş nedenini açıklamadın, niyetin ne bilmiyoruz. Bu beni ve Talayer'i huzursuz ediyor."

"Açık olmayı bende isterdim, kızım ama geldiğim günden beri sarayınız oldukça hareketli. Bana fırsat bulabilir misiniz?"

"Zamanla asla sorunumuz yoktur. Yeri geldiğinde üstüstte uyumadığımız anlar oldu." dedim. Bir ok daha almış, hızla nişan alıp oku atmıştım. İkinci defa aynı yere gelmişti.

"Konuşacağımıza emin olabilirsin. Fazla burada kalamam zaten. Gideceğim başka ülkeler var." dedi.

Tek kaşımı kaldırıp bakmıştım." Bu ne demek oluyor?" dedim ve Anita gülümsemişti.

"Çok şey demek oluyor." dedi. Tam bir şey diyeceğim sırada hizmetçi bir kız gelmişti. Salonumda beni Latika'nın beklediğini, konuşmak istediğini söylemişti. Bugün mahkemeye gelmemişti. Abisine üzüldüğünü biliyordum. Bu üzüntüsünden dolayı aramıza katılmıyordu. Prasad'ın tutuklanmasından bu yana saraya uğramaz olmuştu.

Anita'ya bakarak "Konuşmaya devam edeceğiz. Artık her şeyi açık açık konuşmanın vakti geldi." dedim.

"Kesinlikle geldi." dedi. Ben onun yanından ayrılmıştım. Hizmetkara Latika'nın biraz beklemesini, üstümü değiştirmem gerektiğini söylemiştim.

Yatak odama girmiş, üstümdekilerden kurtulmuştum. Koyu mavi bir tunik ile siyah pantolon giymeyi tercih etmiştim. Sürekli elbise elbise sıkılmıştım. Böyle rahat kıyafetler var iken neden elbiselere boğulayım ki? Saçlarım ise açıktı. Aralarındaki örgülerin uçlarında mavi boncuklar vardı ve çıkarmamıştım. Yasemin kokusunu da sürdükten sonra boy aynamda kendime bakmıştım. İşte şimdi gidebilirdim.

Salona gelmiştim. Bu oda daha önceden Rakhi'nin idi. Misafirlerini burada ağırlar, burada insanların sorunlarını dinlerdi. Benden önce daha gösterişli iken ben daha sade, daha ciddi ve daha samimi bir salon olarak düzenletmiştim. Duvarlar açık griydi, çeşit çeşit tablolar asılıydı. Annemle babamın atalarının resimlerini astırmıştım. Ama en büyük resim ben, Talayer ve çocukların olduğu resimdi. Koltuklar ise soluk maviydi. Yumuşak yastıklarla donatılmıştı, pencerenin hemen önündeydiler. Perdeler ise soluk pembeydi. Yumuşak renkleri daha çok seviyordum. Konuklarımı da böyle bir yerde karşılamalıydım.

Latika beni görünce ayağa kalkmıştı. Siyah bir elbise giymişti. Göğsünün üst ve omuzlarında siyah işlemeler vardı. Kahverengi saçları toplanmıştı ve siyah yarımay başlık takılıydı.  Kulağında siyah inci küpeler vardı. Mavi gözleri yorgundu. Oturabilirsin dediğimde oturmuştu. Yanına oturup bir şeyler içip içmeyeceğini sormuştum.Hayır demişti ama onun bu çökmüş hali beni üzüyordu. Biraz olsun rahatlaması lazımdı. Emrimle kurabiyeler ve gül çayı getirilmişti. Latika itiraz etse bile onu dinlememiş, kendim ona çay doldurmuştum.

Bardağı uzamıştım."İçmeni istiyorum, Latika ve bu bir emirdir." dedim. 

Latika fincanı almıştı. Bir yudum içtikten sonra "İstediğin olasıya kadar inat edeceğini bildiğim için kabul ettim. Seninle inatlaşmanın sonuçları iyi olmuyor. Öyle ya da böyle isteğini alıyorsun." dedi.

Gülümsemiş, çayımdan bir yudum almıştım."Bu aralar en çok içtiğim çaylardan birisi. Misha önermişti. Nizar'da iken çok sık içermiş, burada da bu alışkanlığından kopamamış.Bu çay için gülleri özel kurutturuyor, depolarda saklı tutuyor. Benim de hoşuma gitti."

"Hoş bir tadı var."

"Sakinleştirici bir etkiye sahip, son zamanlarda sinirlerimiz gergin. Böyle bitki çayları işe yarıyor." dedim.

"Buraya neden geldiğimi biliyorsun, Ayashri. Saklayacak bir şeyim yok, kalmadı. Son zamanlarda oldukça üzgünüm, mutsuzum. Keşke yaşanmasaydı dediğim olayların ortasında kaldım."

"Sen suçlu değilsin, Latika. Bunu biliyorsun."

"Fakat abim suçlu." dedi ve başını eğmişti.

"Abinin gerçekten suçlu olup olmadığı belli değil. Mahkeme devam ediyor, gerçek suçlu ortaya çıkasıya kadar abin şüpheli." dedim. Talayer'den gerçek suçlunun Prasad olduğunu öğrenmiştim. Şimdilik bu gerçek saklanacaktı.

"Şüphesi bile insana yetiyor. Abime bir daha aynı gözle bakabilir miyim sanıyorsun? Hislerimde asla yanılmam, Aya. Benim abim gerçek suçlu." dedi ve bana baktı. Mavi gözleri ciddiydi.

"Bunu itiraf etmedi, birisi bunu kanıtlamadı. Suçu kanıtlanmadığı için abin masum sayılıyor, Latika. Üstelik abini suçlu olarak görmen ilginç."

"Bu zamana kadar öğrendiğim en güzel ders ne biliyor musun? Öz ailenden birisi suçlu olsa bile korumaman, adalete teslim etmen gerektiğidir. Abimin bunu yapmış olabileceğini biliyorum çünkü sahip olduklarından daha fazlasını istiyor. Daha fazlasını istediği için daha farklı yollara sapar, daha yanlış yollara ve bunun yanlışlığını göremez."

"Abini tanıyorsun." diye mırıldandım.

O ise buruk bir gülümsemeyle "Keşke tanımasaydım. Onu tanımamın bedeli onu kaybetmem olacak. Bu çok acı değil mi?" dedi.

Ne desem bilememiştim. Latika'yı kandırmak, abisinin masum olduğunu söylemek anlamsızdı. Prasad'ı tanıyordu, neler yapabileceğini tahmin ediyordu.Çayımı yudumladıktan sonra "Peki abin gerçek suçlu ise ne yapmamızı önerirsin?" dedim.

"Bir vatan hainine ne oluyorsa o olacak. İdam edilecek. Üstelik Rishen'i de öldürmelisin. Abimi sürekli şişiren o, abim öldükten sonra boş mu durur sanıyorsun? Durmaz! Dranil'in oğlunu öldürdüler, katlettiler diyerek daha büyük işlere bile kalkışır."

"Bunu yapacak kadar delirmiş olamaz. Dranil'in hükmü bitti."

"Ayashri, sana karşı olanların sığındığı tek kişi babam. Bunun farkındasın değil mi? Babamın izini kullanıyorlar. Abimin bile bu yüzden çevresindeler. Nedeni ise basit.O Dranil'in oğlu. O, babasının davasını sürdürecek ve Abshek'in pis soyunu başımızdan defedecek diye bakıyorlar. Benim çevremde de toplanabilirlerdi ama ben buna izin vermedim, üstelik sana yakın olarak asla buna kalkışmayacağımı da göstermiş oldum. Abim ise böyle yapmadı."

"Dranil'in kökünü kazımalıyım ama bunu yaparken Dranil'e benzemek istemiyorum. O, babamın kökünü yok etmek istedi ama verdiği zarar büyük oldu."

"Düşmanınla savaşırken düşmanına benzemekten korkmamalısın. Bunu babam Loya'ya sık sık söylerdi. Şimdi ise ben sana söylüyorum."

Elimdeki fincana bakmıştım. Talayer ile verdiğimiz karardan dönemezdim. Şu an Latika'nın dediği gibi Prasad ölürse Dranil'in destekçileri sorun olurdu. Üstelik sayısını, kim olduğunu bilmediğim destekçilerle savaşamazdım. Prasad yaşarsa Dranil'i destekleyenler daha çok ortaya çıkardı. Öyle bir an gelirdi hepsini ortadan kaldırırdım.Bu plan daha iyiydi. Gülümseyerek "Ben ne yapacağımı biliyorum, Latika. Dranil'in kökünü kazıyacağım ama bunun için biraz sabretmem gerekecek." dedim.

Ona baktığımda beni anlamamış gibi gözüküyordu."Sen aslında bu davayı umursamıyorsun, sonucunu biliyorsun. O yüzden bu kadar rahatsın."

"Bazı şeyleri bildiğim doğru. Bu davanın neden gerçekleştiğini anlayacaksın ama şu an değil. Sana her şeyi açıklamak isterdim."

"Fakat devletin geleceği için susmak zorundasın. Sorun değil, seni anlıyorum. Geç kalmaman için uyarımı yapıyorum."

"Ben geç kalmayacağım. Karanlıkta kalanlarla savaşamam, benden kaçarlar. Bu yüzden onları ışığa çekmem gerekli. Işığa çektiğim zaman hepsini ortadan kaldırma imkanım olacak."

"Sen nasıl diyorsan öyle olsun. Ben uyarımı yaptım." dedi ve dudaklarını birbirine bastırmıştı.

Fincanını bırakmıştı. Gitmek için izin istediğinde gidebilirsin demiştim. Latika beni şaşırtmıştı. Kendi abisinin ölümünü istemesi büyük bir cesaretti. Abisinin hatalarını gördüğü halde susabilirdi, onu  savunabilirdi. O ise yanlışa yanlış demeyi tercih etmişti. Bu onu kötü gösterebilir, abisinin arkasından iş çeviriyor denilmesine neden olabilirdi. Açık bir hedef bile olurdu. Yine de yanlışa yanlış demesi onun ne kadar iyi olduğunu gösterirdi. Dranil'in kızı olduğu için onu kötü diye hemen yargılayamazdım ki! Onu tanımıştım ve sevmiştim.Bu konuda üzülmemesi için elimden geleni yapacaktım.

Akşam yemeği sakin geçmişti. Mahkeme hakkında konuşan kimse yoktu. Bunun yerine şehirler hakkında sohbetler yapılmıştı. Shoda ile Anita bu konu üstünde epey konuşmuştu. Yatak odasına çıktığımızda ise Talayer'in canı sıkkın gözüküyordu. Neye takıldığını merak etmiştim. Her şey planladığım gibi gidiyor diyen oydu. Yatağa geçip elini tuttuğumda bana bakmıştı.

"Neyin var?" dedim.

Talayer "Anita'nın varlığı beni huzursuz ediyor. Hala neden geldiğini açık açık söylemedi, hala neden burada bilmiyoruz. Sıradan bir ziyaret değil."

"Bugün biraz onunla konuştum. Zaman bulamadığını söyledi. Çok kalmayacakmış, gitmesi gereken başka ülkeler varmış."

"Yaşlı kadının planları umarım iyidir. Eğer ülkemizi mahvedecek planlara sahip ise elimizden kaçışı asla olmaz. Dostluk, iyi sohbet bir yere kadar."

"Şu an onu boşver. Anita konuşacak. Bugün Latika ile konuştum. Abisinin suçlu olduğunu biliyor."

"Kurtar onu demedi, değil mi? Gerçi salak bir kız değil ama söz konusu aile olunca her şey olabiliyor."

"Latika adına üzülüyorum. Prasad'ı kaybederse kimi kalacak? Annesi hapis hayatı yaşıyor, abisi ölü ve yaşayan Ostrayeler saraydan uzakta hayatlarını sürüyor."

Talayer derin bir nefes almıştı."Yalnızlığa alışkın, Aya. Babası yaşarken de pek ailesi yok gibiydi. Loya'nın gölgesinde yetişti, büyüdü. Ne yaparsa yapsın ailesinin gözüne giremedi. Prasad bile ona tam anlamıyla değer veremedi. Gerçekten değer verseydi bu işlere kalkışmazdı."

"Dranil'in çocukları çok farklı. Bana göre babasının zekasını  alan  Latika. Eh, Dranil'e göre olaylara daha duygusal yaklaşabilmesi onun adına iyi bir şey."

"Dranil yine de çocuklarının bu halini görmek istemezdi, onları umursamazdı. Onun aklı, Loya'nın Larastka'da yaşadıkları olurdu."

"Loya'dan haber var mı? Yamuna bana arada mektup gönderiyor ama Loya'dan bahsetmiyor. Kantre'nin sıkıcı, boğucu bir şehir olduğunu yazıyor. Loya'yı bahset diyemiyorum ona da. Yazsam sorgular, hiç gerek yok."

"Loya'nın canı sıkkın."

"Hamile olduğu halde canı sıkkın mı? Larastka'ya çok arzu ettikleri erkek evladı verecek."

"Sence Larastkalılar onun bu varisi doğurmasını istiyorlar mı? Kaisra var iken bu mümkün mü? Değil. Loya'yı devirmek adına her türlü çirkinliği yaparlar, biliyorsun."

"Tıpkı bebeğini öldürdükleri gibi. Tanrım! Çok acımasız bir yer. Orada yaşamak mümkün değil.
Loya bunu nasıl yapıyor, anlamıyorum. Onun adına korkuyorum üstelik. Jayce, onu korumalı."

"Loya da kendi yaşamı için endişe ediyor, korkuyor. Kendisini korumak adına bir şeyler yaptığını son mektubunda anladım ama bu yeter mi, bilmiyorum. Loya için kesin çözüm Kaisra'nın ölümü olacak. Kaisra ölmeden Loya'nın yükselmesi imkansız."

"Loya başka bir şey yazdı mı?"

Yavaşça kafasını sallamıştı."Bizi ziyaret etmeyi planladığını yazmıştı. Yakın zamanda kuzeylileri topraklarımızda görebiliriz. Bence bu çok güzel."

"Çünkü Nizar'ı istemek için yüzyüze konuşabileceğiz. Loya'nın gerçek kimliğini bilen adama karşılık, Nizar toprakları olacak. Bu çok hoş değil mi?" dedim. O adamı kullanarak yapmak istediğimiz buydu. Loya'nın gerçek kimliği ile Nizar konusunda Jayce ile pazarlık yapacaktık. Eğer Nizar konusunda çirkef davranırsa biz de çirkef davranmak zorunda kalacaktık. Kaisra ile neden bunca zamandır mektuplaşıyorduk ki? Bunun içindi. Ayrıca Latafah'ı da bu konuda biraz kullanmamız lazımdı.

Talayer sakin bir sesle "Nizar toprakları, bizim hakkımız. Latafah'ın değil, onun asla olamaz." dedi.

"Azinkayt ve Nizar birleşecek, yeni devletimizi kurmuş olacağız. Eski krallığımızı geri getireceğiz. Azinizar! Azinizar'ın ilk kralı ve kraliçesi olacağız. Kulağa hoş gelmiyor mu?"

Talayer dudaklarımı yavaşça öpmüştü."Azinizar Kraliçesi Ayashri'an-Dara! Bunu sevdim." dedi ve tekrar öpmüştü.

Talayer'in saçlarını okşayarak "Azinizar Kralı Talayer. Daha sonra ise bağımsızlık için savaşacağız. Azinizar'ın bağımsızlığını kazanırsak evlatlarımızın da bağımsızlığını kazanmış olacağız. Köleler zincirlerinden kurtulacak, efendiler olmayacak." dedim.

"Azinizar'ın kurucu hükümdarları olarak tarihe geçeceğiz. Bizim soyumuz yönetecek. Kurdun ve akrebin soyu, Güney'i yönetecek."

"Buna inanıyorum, bunu istiyorum ve bunu kazanmak için her şeyi yapacağım." dedim. Talayer'e sarılmıştım. O da saçlarımdan beni öpmüştü ve uykuya dalmıştım.

Sabah Talayer'den önce uyanmış, banyoda güzelce duş almıştım. O da uyandıktan sonra beraber kahvaltı etmiştik. Bugün meclis toplantısı yoktu. Bunun yerine mahkeme vardı. Halka açık olacak duruşma da bu sefer gerçek suçlunun ortaya çıkmasını umuyordum veya suçu üstlenecek kişi belli olmalıydı. Talayer'e bunun bugün olacağını söylese de onun kadar emin değildim. Prasad ve çevresindeki herkes sözleşmiş gibi inatla susuyor, inatla masum olduklarını iddia ediyorlardı. Bu davanın sonu böyle giderse hepsinin idamı olacaktı. Bunu da ben istemiyordum. Talayer sorun etmese de ben ediyordum. Hepsi ölürse göremediğim düşmanlarım ne olacaktı? Onları nasıl bulacaktım? Bu beni düşündürüyordu.

Koyu gri elbisemi seçmiştim. Üst  bedenimi sımsıkı sarar iken etek kısmım daha salaş hale geliyordu. Kol kısmımda siyah işlemeler vardı. Belime ise gümüş kemer takmıştım. Saçlarımı hizmetkarlarım örmüştü ve gümüş yakut taşları olan tarak  takılmıştı. İşaret parmaklarıma gümüş yüzükler taktıktan sonra hazırdım. Odadan çıkmadan önce pelerinimi almıştım. Mahkeme alanına gidebilirdim. Sarayın dışında beni bekleyen at arabasına Talayer ile binmiştim.

Mahkeme, meydanda yapılacaktı. Hava bugün güzeldi. Güneş kendisini göstermişti. Sıcaklığı sevmiştim. Arabadan inmiştik ve yerlerimize geçmiştik. Birkaç basamak yükseltilmiş platformda  yerlerimizi almıştık. Bizimle beraber Tarun ve Yatin de vardı. Ayrıca Veran ile Raji ayakta duruyordu. Şahsi korumalarımızdı. Gerçi benim korumalarımdı demek daha doğru olurdu. Talayer kendi güvenliğinden ise benim güvenliğim için çok endişeleniyordu. İzleyiciler de gelmişti. İnsanlar merakla bize bakarken davanın nasıl sonuçlanacağını, cezaların ne olacağını merak ediyordu. Beni asıl şaşırtan Latika'nın da gelmiş olmasıydı. Nuyan ile beraber insanların arasına karışmış, en öndeydi. Gelmesi önemliydi. İnsanlara ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu ve bu konuda başarılıydı.

Askerlerin şüpheliler geliyor duyurusunun ardından insanlar yuhlamaya başlamıştı. Beyaz kıyafetler içindeki zanlılar ise bunlara aldırış etmeden elleri bağlı yürüyorlardı. Bezgin, yılmış haldelerdi. En öndeki Prasad hariç diğerlerinin başı eğikti. Prasad ise inatla başını dik tutuyordu. Dranil'i görür gibi olunca ürpermiştim. İnsan kabusunu öldürmüş olsa bile kurtulamazdı. Dranil ölmüştü ama onu görür gibi olmak bile ürpermem için yeterliydi. Verdiği hasarın izlerini taşıyordum. Kalbimde ve ruhumda bu izler silinmeyecekti. Zaten kimse bu izleri silemezdi, silinmeye kimsenin gücü yetemezdi.

İlk önce zanlıların tek tek savunmalarını dinlemiştik. Hepsi masum olduklarını, asla ülkelerine ihanet etmeyeceklerini savunuyordu. İnsanlar yalancılar diye bağırdıklarında sessizlik dememle herkes susuyordu. Kendisini son savunan kişi Prasad idi. Nasıl masum olduğunu savunabiliyordu, anlamış değildim. Gerçek suçlu olduğunu bilmeme rağmen ben bile ona inanabilirdim. Ustaca kelimelerini kullanıyor, yüz ifadesinde bile masumiyeti oynuyordu. Sustuğunda ise başını eğmişti.

Sakin bir sesle "Prasad, seni diğerlerinden ayıran özellik ne? Neden sana inanalım?" dedim.

Prasad "Yönetici..." dedi ve susmuştu. Yutkunduktan sonra başını kaldırıp bana bakmıştı. Mavi gözlerinde yaşama arzusu çok belirgindi. Yaşamak için her şeyi yapardı.

"Seni dinliyoruz."

"Benim masumiyetime inanmalısınız çünkü Azinkayt'ı kurtarırken sizinle beraberdim, size buradaki herkesten daha yakındım. Nizar'a geldim!"

Latika ile gözgöze gelmiştim. O abisine inanmadığını belli ediyordu, kafasını iki yana sallarken gözleri dolu doluydu. Yavaşça"İnsanlar zamanla değişebilir. Ben bile değiştim, Nizar'daki Ayashri değilim." dedim.

"Benim ülkeme olan sadakatim asla değişmedi. Ben her zaman ülkeme sadık oldum. Ülkeme sadakatim o kadar fazlaydı ki, kendi babamın yanından ayrıldım ve senin yanına geldim." dedi ve insanlar yuhlamaya başlamıştı.

Talayer sessizlik demişti, insanlar susmuştu. Talayer "Herkes masum olduğunu iddia ediyor ve biz gerçek suçluyu bulamıyoruz. Fakat dün yemekten önce çok özel bir şahit ile konuştum. O, bugün bizlere gerçek suçluyu itiraf edecek." dedi. Meraklı gözler ondaydı. Talayer ise arkasına yaslanmış, şahidi getirin demişti.

Yanında iki askerle gelen Rishen'i görmüştüm. Kucağında bir sandık tutuyordu. Başı dik, yüzü donuktu. Elindeki sandığı bizim önümüze bıraktıktan sonra Prasad ve babasının önünde durmuştu. Saçları dağınıktı, basit bir kırmızı elbise giymişti. Uykusuz gözleri, çökmüş yüzü vardı. Talayer sandığı açmış, içindeki belgelere tek tek bakarken Rishen elbisesinin kumaşını sıkıyordu. Gergin ve korkar hali vardı. Bakışlarını Talayer'den ayırmıyordu.

Talayer "Konuşabilirsin, Rishen." dedi.

Rishen "Bu sandıkta babamın Kral Jayce'e gönderdiği mektupların kopyaları var. Bunları benim ve Prasad'ın evinde saklamış, nasıl olduğunu bilmiyorum. Galiba bize gönderdiği hediyelerin arasında karışmış olmalı." dedi ve arkasına bakmıştı.

Rishen'in babası Garja hayal kırıklığına uğramış, dizlerinin üstüne çökmüştü.Prasad ise Rishen'e şaşkın şaşkın bakıyordu.Garja hızla "Ben öyle bir şey yapmadım! Azinkayt'a ihanet etmek benim aklımın ucundan bile geçmedi. Rishen, bunu sen de biliyorsun." dedi ama Rishen tekrardan bize bakmıştı.

"Prasad ve diğerleri masum, babam gerçek suçlu. Size gerçek kanıtları sunduğum için vicdanım rahat ama babamın işlediği suç adına üzgünüm, bir daha nasıl yüzünüze bakabilirim hiçbir fikrim yok." dedi ve yaşları yanaklarından süzülmüştü.

Garja "Kızım, aklına girmişler senin. Ben ölürsem haliniz ne olur, düşünmüyor musun? Sizin de sonunuzun yakın olduğunu gör. Lütfen, kendine gel." dedi. Adamın sesindeki çaresizlik, Rishen'in daha çok ağlamasına sebep olmuştu.

Arkasına dönüp babasına bakarak "Özür dilerim, baba. Çok özür dilerim ama buna mecburum, lütfen beni anla. Adalete teslim olmazsan hepimiz yanarız." dedi. 

Beklenilen olmuştu. Artık kararı açıklamalıydım."Janhale-Garja'an Krimdra vatana ihanet suçundan idama mahkum edildin. Esla meydanında baltayla infaz edileceksin. Sahip olduğun unvanların geri alınacak, kişisel servetinin üçte biri ailene üçte ikisi ise devlet hazinesine aktarılacaktır." dedim.

Garja ağlayarak "Hanımefendi, lütfen yalvarırım beni öldürmeyin. Ben masumum. Evet, o mektuplardan haberim vardı. Fakat yazan kişi ben değilim. Keşke en başından sizlere bunu bildirmiş olsaydım. Canımı bağışlayın." dedi ve yere kapanmıştı. Yaşamak istiyordu ama bu isteği gerçekleşmeyecekti. Onun da neler yaptığını bilmediğimi mi sanıyordu? Prasad'ı kışkırtan oydu, Prasad'a Jayce'e mektup yaz diyen de oydu. Prasad kadar o da suçluydu.

"Af durumu yoktur. Ülkemizin kutsallığını senin gibi sefil bir adam için bozmam mümkün değil. Devlet, herkesten üstündür. Bu soruşturmada sorgulanan diğerleri ise eski konumlarına geri dönecektir."

Talayer "Böylece bir dava daha sonuçlanmış oldu. Askerler, Janhale-Garja'an Krimdra'yı tutuklayın ve zindanlara götürün. Diğerleri de saraydaki işlemlerden sonra serbest kalacaktır." dedi ve beraber ayağa kalktık.

Garja ağlarken Rishen Prasad'a sarılmıştı. Prasad da ona sarılırken gözlerini kapatmış, onu çok sevdiğini söylüyordu. Bu dava şimdilik kapanmıştı. Belki de onlar bittiğini sanacaktı ama bitmeyecekti. Bir gözüm Prasad'ın üstünde olacaktı. Zamanı geldiğinde o ve çevresine toplanan herkesi öldürecektim. Bu şimdilik  başlangıçtı. Daha büyüğü olduğu zaman gölgede kalan pisliklerde ortadan kalkmış olacaktı. İktidarımın güçlenmesi gerekliydi. İktidarım güçlü oldukça hayallerime ulaşabilirdim. Özgür topraklar, özgür insanlar olacaktı. Gelecek için hayallerim büyüktü ve buna ulaşacaktım.

At arabasına binmeden önce insanlar benim ismimi ve Talayer'in ismini bağırıyorlardı. Çok yaşayın derken Talayer'e baktım. İnsanlara gülümseyerek bakıyordu. Bana baktığında ise saraya dönelim demiştim. Yolda yavaş ilerliyorduk. İnsanların bize olan ilgisi büyüktü. Adaletin doğru işlendiğine emin olmuşlardı. Bu güvenceyi onlara verdikten sonra bizi sevgileri ile ödüllendiriyorlardı. Bu ödül kıymetliydi.

Saraya geldiğimizde Talayer'in çalışma odasına girmiştik. Talayer masasına oturduktan sonra bana bakmıştı.

Talayer "Gördüğün gibi bir sorun daha çözüldü. Artık bize muhalif olanlar eskisi kadar güçlü değil." dedi.

"Bundan sonrası belli. Onlar birleşecek ve bizi devirmeye çalışacaklar.Onların bizi devirmeye çalıştığı an, biz onları öldüreceğiz." dedim.

"Kesinlikle öyle olacak, sevgilim." dedi ve kapı tıklanmıştı. Gel dememle içeri Misha ile Karran girmişti. Arkalarında bir asker sandık tutuyordu.

Misha benim yanıma, Karran ise karşıma oturmuştu. Karran'ın emriyle sandık bırakılmıştı. Süslü bir sandıktı. İçinde ne olduğunu merak ediyorum. Misha ve Karran ise sandığa baktıkça mutlu durmuyorlardı. "Ne oldu?" dedim.

Karran "Siz politik bir zaferle saraya döndünüz ama yokluğunuzda başka bir sorunla karşı karşıya kaldık. Nizar Kraliçesi'nin bize bir mesajı var ve bu sandığın içinde." dedi.

Talayer derin bir nefes almıştır. Arkasına yaslanıp sandığa bakarak "Bir sorun bitiyor, bir diğeri başlıyor. Bu sefer ne?" dedi.

"Sorunu göstermem en güzeli." dedi. Sandığı açmıştı ve ufak bir çığlık atmıştım. İçinde kesilmiş bir kafa vardı. Latafah'ın mesajı açıktı.

Karran sandığı kapattıktan sonra bana bakıyordu. Karran "Evet, Kraliçe bunun için bir mektup yazmadı. Sadece bir isim gönderdi. Kendisi casuslarının lideriymiş. Anlaşılan yanlış bilgilerinin sonucu canından oldu." dedi.

Misha "Ablam, Talayer'in oynadığı oyunu anladı. Vaktimiz azalıyor, farkında mısınız? Savaş yakın."

"Savaş yakın olsun. Savaşmaktan yana asla sorunum yok, bunu bilmiyor olamazsın. Latafah istediği kadar tehdit mesajları gönderebilir." dedim.

"Biz hazır olabiliriz ama Larastka buna müsaade edecek mi, tarafı kim olacak? Bu sorular beni çok düşündürüyor." dedi ve yüzümü ekşittim.

Larastka ayrı bir sorundu. Jayce'in bana olan bakışını biliyordum. Beni bir sorun olarak görüyordu. Latafah'a göre büyük bir sorun olduğum için Latafah'ın yanında yer alması muhtemeldi."Larastka'ya da sıra gelecek zaten ama şu an değil." dedim.

Talayer "Larastka Kralı ve Kraliçesi, buraya geldiğinde bu konu hakkında konuşacağız." dedi. Karran ise alaycı bir şekilde gülmüştü.

Karran "Kendine çok güveniyorsun, Talayer. Şunu unutmuş olmalısın ki Kral Jayce senden ve Aya'dan hiç hazzetmiyor! Kraliçe Loya ise tarafsız davranacaktır."

"Kendime güveniyorum ama nedenini hiç sorgulamıyorsun. Ben her daim emin adımlar atarım. Jayce bize Nizar'ı vermek zorunda kalacak, Venaim Hanesi'nin Nizar'da hükmü sona erecek."

Misha "Latafah kolay kolay ülkesini bırakmayacaktır. Onu tanımıyormuşsun gibi konuşma. Kanının son damlasına dek savaşacak, direnecektir."

"Eğer halkını düşünüyorsa bize vermeli. Savaşlarda en çok zarar gören, halk. Bir yıkım istemiyorum." dedim. Esla'nın yıkılmış hali gözümün önüne gelmişti. Dranil giderken bana güzel bir hediye bırakmıştı.

Misha iç çekmişti."Zor günler bizi bekliyor, dostlarım." dedi ve konu değişmişti.

Onlar yanımızdan ayrıldıktan sonra ben de odadan çıkmıştım. Üstümü değiştirip askerlerin çalıştığı eğitim sahasına inmiştim. Kadın erkek fark etmeden çalışıyorlardı. Ellerinde sopalarla dövüşüyorlardı. Eğitim zorlu, sertti. Ben de aralarına karışmak, kafamı dağıtmak istiyordum. Elime tahta kılıcı almıştım. Askerler bana bakarken onlara gülümsemiştim. Eğitime devam dedim. Karşıma birisinin geçmesini istediğimde eğitmen bir ordu subayı geçmişti. Ardından onunla dövüşmeye başladım. Kılıç kullanma becerim asla körelmemişti. Babamdan öğrenmiştim ve bu saraya girdiğimden bu yana geliştirmiştim. Savaşçı bir adamın kızıydım, o şekilde de ölmek arzumdu. Nasıl ölmek istersin diye sorsalar savaşarak derdim, bundan emin olmuştum.

Savaş meydanlarında olur muydum? Evet! Elimden geldiğince savaşı hissedecektim. Zafere giden yolda savaşmadan duramazdım ki! Cesaretimi savaş meydanlarında da gösterecektim. Hayalleri uğruna savaşmayan birisi olamazdım. Hayallerim büyüktü, bunun için bedel ödemeye hazırdım. Bana inanan insanlarla hayallerimiz için savaşacaktık. Özgürlük adına verecektik bunu. Karşımda kim olursa olsun durmayacaktım. Benim aklıma takılan bir gün Jayce ile karşı karşıya geldiğimiz halimizdi. Nasıl yer olacaktı, ne halde olacaktık? Bana kılıcını kaldırır mıydı? Ben kaldırırdım, kendimden şüphem yoktu. O da kaldırırdı. Geçmişin hatırasını yoksayan bir adamdı. Beni evlatlarımla tehdit edecek kadar ileri gitmişti. Kılıcını kaldırsın, sorun yoktu. Ben hazırdım. Bir hainin kızıyla savaşmaya o hazır mıydı, sorun buydu.

Akşamüstü çalışmayı bırakmıştık. Güzel bir antreman olmuştu. Saraya dönmüş, yıkanmıştım. Saçlarım, üstüm başım toprak, çamur olmuştu. Sıcak suyun altında güzelce yıkanmıştım. Akşam yemeği için hazırlanmıştım. Talayer'i oğullarıyla oyun oynarken bulmuştum. Üçünü de yanına almış, oyun oynuyordu. Kapıda beni fark eden Tamayr olmuştu. Anne dediğinde diğerleri de bana bakmıştı. Gülümseyerek yanlarına gelmiştim ve oyunlarında bana da yer olup olmadığını sormuştum. Onlarla vakit geçirmek beni mutlu etmişti, işte tüm gerginliğimi almıştı. Hayatımdaki sahip olduğum en değerli hazinelerimdi.

Akşam yemeğinde ise davadan bahsedilmemişti. Anita hafifçe bahseder gibi olmuştu ama Talayer konuyu kapattırmıştı. Sıkıldım dediği için Anita bir şey diyememişti. Anita itiraz etmemişti.  Yemek sonrası dans eğlencesine katılmıştım. Sanki gündüz dövüşmemiş gibi dans etmiştim. Yorulmak nedir, bilmiyordum. Gece başımı yastığa koyunca yorulduğumu anlamıştım.

Birkaç gün içinde saray eski rutinine dönmüştü. Sadece davada yargılananlar dönmemişti. Biraz dinlenmek, aileleri ile vakit geçirmek istiyorlardı. Bu güzeldi çünkü yeterince başımızı ağrıtmışlardı. Garja'nın ibretlik idamından sonra bir kenara çekilip işlerimize karışmamaları iyi olacaktı. Bugün diğer önemli konumuz Anita ile yapacak olduğumuz toplantıydı. En sonunda ona vaktimizi ayırabilecektik. Bunun için en uygun yer sarayın toplantı salonu olmuştu. Bizimle beraber olmasını istediğim kişiler ise Tarun ve Karran  olmuştu. Latika'yı veya Nuyan'ı da çağırırdım ama onlar Prasad ile ilgileniyorlardı. Rahatsız etmemek en doğrusuydu.

Toplantı salonunda büyük bir masa vardı. Masanın üstünde Larastka ve sömürgelerinin haritası işliydi. Birkaç taş üstünde konulmuştu. Masanın diğer tarafına Talayer ile ben geçerken karşı tarafımıza Anita geçmişti. Yaşlı kadın rahattı. Sandalyesine oturmuş, önüne koyulan çayı yudumlamıştı.

"Evet, Leydi Anita. Neden Esla'ya geldiğinizi açıklayabilirsiniz. Gelişinizin bir sebebi olmalı, büyük bir sebebi üstelik. Aksi takdirde neden tahtınızdan ayrıldınız?" dedim.

Anita bana bakıyordu. Sakin bir sesle "Buradaki varlığım sizleri huzursuz etti, sizi anlıyorum. Dışarıya kapalı bir ülkesiniz, içeride yaşanan olayların kimsenin bilmemesini istiyorsunuz ama ben buraya çıkarlarınıza uyan bir amaç için geldim." dedi.

"O zaman dinliyoruz."

"Ayashri, seninle ilk tanıştığımız andan beri en büyük hayalinin ne olduğunu biliyorum. Özgürlük istiyorsun, halkını özgür bırakmak arzun ama bunu tek başına yapman mümkün değil. Larastka'ya tek başına kafa tutamazsın, tek bir sömürge devletinin gücü olamaz." 

Gözlerimi kısarak "Nizar'ı da aldığımız vakitte olacak." dedim.

Gülerek "Yetersiz!" dedi.

Talayer "O zaman nasıl yeterli olacağız?" dedi. Tüm dikkatini Anita'ya vermişti.

"Diğer sömürü ülkeleri ile birlikte olarak! Onlarında içlerinde özgürlüğe hasret yok mudur? Sadece siz bunu düşlüyor olamazsınız. Onlar biraz bu konuda korkaklar ama birilerinin liderliğine ihtiyaçları var."

"İhanet edebilirler. Bunu yakın zamanda Valhares ile yaşadık. Bize karşı iki yüzlü davrandılar." dedim.

"İhanet her daim olur, Ayashri. Bu konuda risk almayı bilmelisin ama tek başına ilerlemen mümkün değil. Diğer devletlerle birlikte hareket etmeniz şart. Aspenza ve Galyza buna hazır. Sizinle müttefik olacaklar. Kyenra da buna sıcak bakıyor. Bak, şimdiden 3 devletin desteğini aldın. "

Talayer şaşkınca "Ne ara onların desteğini aldık?" dedi. Anita gülerken Karran bize bakıyordu. Leydi Anita'nın dedikleri ona da delice gelmiş olmalıydı.

"Ben emekliye ayrılmadan önce Aspenza çevresindeki ülkelere gizlice mektuplar gönderdim, elçilerini sarayımda ağırladım. Larastka'nın haberi olmaması için elimden gelen her şeyi yaptım ve başarılı oldum. Benim gibi yaşlı kurdu yenerler mi?"

Ciddiyetle "Daha önce bir mağlubiyet aldın, bunu unuttun mu?" dedim. Anita'nın yüzündeki gülümseme sönmüştü. İçi acır gibi bakıyordu.

"Daha önce kaybettim ama bunun nedeni tek başıma olmamdı. Ben de senin gibi kendime çok güvendim ve yenildim. Ülkem ben de kaldı ama aşık olduğum adamın yeri asla dolmadı. Sen de benim gibi olmak mı istiyorsun?"

"Hayır!" diye fısıldadım.

"O zaman diğer ülkelerle anlaşmaya mecbursunuz. Onlar da sizinle anlaşmaya mecburlar. Sizi liderleri olarak kabul etmeliler çünkü siz onlardan daha güçlüsünüz. Kuzgun'un kanatları bir tek siz kırabilirsiniz."

Talayer "Diğer ülkeler ne olacak? Onlarla sizin gibi gizlice iletişime geçmek mümkün değil. Larastka bizi daha çok izliyor."

"İşte bu yüzden emekliye ayrıldım, çocuğum. Sizlere son bir kez yardımım dokunabilmesi için buraya geldim, ziyaretimi kısa tutmak istedim. Yoksa sizinle, çocuklarla vakit geçirmek harikaydı."

"Nasıl olacak?" dedim.

"Sırayla diğer sömürü ülkelerine gideceğim. Nizar, Valhares, İmtier, Simobe, Giyazre, Pergomont ve Zintrasa. Önceliğim bu ülkeler olacak. Duruma göre sizinle haberleşeceğim. Lütfen, Ayashri, lütfen. Bunu kabul edin." dedi ve ayağa kalktım.

Masadaki haritaya, Larastka'ya bağlı sömürü ülkesi Azinkayt'a baktım. Ülkemi kurtarmak istiyordum. Larastka'ya köle olmamalıydı. Peki diğer ülkelerin suç neydi? Benim ülkem özgür iken neden onların ülkeleri de özgür olmasındı? Bizim liderliğimizde neden olmasındı ki? Larastka'ya hep birlikte baş kaldırmak bizi güçlü kılardı. Böylece kıtadaki her insan Larastka esaretinden kurtulmuş olurdu. Zincirler kırılırdı, zincirlerden kurtulurduk. İhanet ise bu işte almam gereken risklerden birisiydi. İhanet edenlerin ne olacağı belli iken buna kalkışmazlardı. Larastka'ya bırakmadan ben cezalarını verirdim.

Masada parmaklarım gezinirken "Kabul ediyorum. Bu dünyada yapayalnız ilerlemek mümkün değil. Bizim halkımız özgür iken diğerleri neden özgür olmasın ki?" dedim.

Talayer sertçe "Ayashri! Acele bir karar bu." dedi ve ona baktım.

"Acele bir karar değil, riskli bir karar ve risk almanın zamanı gelmedi mi? Latafah bize ölüm sandıkları yollarken boş mu durmalıyız? Artık büyük adımlar atmanın zamanı geldi."

Karran "Ayashri'ye katılıyorum. Büyük adımlar atılmadan amacımıza ulaşmamız mümkün değil."

Talayer şaşkındı. Tarun'a destek almak için bakığında Tarun "Biraz düşünmen gerekmez mi, Aya?" dedi ve kafamı iki yana salladım.

"Bunu zaten konuşuyorduk ama emin olamıyorduk. Şimdi ise duygularımı dinliyorum, hislerime güveniyorum. Neden bunu anlamıyorsunuz? Yapayalnız kalmamdan mutlu mu olursunuz?" dedim.

Talayer "Tüm kıtanın özgürlüğünü geri kazanabilir miyiz?" dedi ve yanıma geldi.

"Küçük bir kızken kendi kendime babamın intikamını alacağıma inandım, yirmi yaşımda ise bir ülkeyi yönetebileceğime inandım. En sonunda bunu başardım ve yalnız değildim. Yanımda sen vardın, Talayer. Şimdi ise Nizar'ı alacağımıza inanıyoruz ve olacak. Özgürlük hayalimiz neden büyümesin ki? Yeni düzen tüm kıtada olabilir."

"Birlikte her şeyi yapabiliriz, haklısın. Sen, ben ve insanlarımızla her şeyi yapabiliriz."

"Bu zamana kadar bizi ayakta tutan bu oldu. İnanç! Aynı inançla ilerleyebiliriz, diğerleri ile birlikte hareket edebiliriz. Bu daha iyi bir seçenek değil mi?"

"Senin hislerine güveniyorum. Sanırım kalbi dinlememiz gerekiyor, her daim akılla hareket edemiyoruz."

Anita "Doğru bir karar aldınız, Ayashri. Asla pişman olmayacaksınız. Bunu bil." dedi ve derin bir nefes aldım. Büyük bir işe kalkışıyordum ama bu benim kaderimdi. Kaderimden kaçamazdım ki!

Anita'ya bakarak "Gittiğin her ülkede ikna etmek için bizim hikayemizi anlat, herkes bunu bilsin. Bir piç ile bir hainin neler yapabileceğini bilsinler. Eğer ikna olmazlarsa bu onların tercihi olur ve Larastka'nın çürümüş düzeninde ezilmeye mahkum olurlar. Ben ise özgür kıldığım ülkelerle beraber yeni düzeni kurmuş olurum." dedim.

"Herkes sizin neler yaptığınızı biliyor. Larastka'ya rağmen neler yaptığınız ortada iken neden sizin yanınızda olmasınlar ki?"

Talayer "Bencilce arzular her daim baskındır. Başkasının hayalinde yaşamak istemezler, bu yüzden bizimle olmak istemeyenler olacaktır."

"Azinkayt, Nizar, Valhares, Aspenza ve diğerleri. Hepsi Larastka'nın gözünde bir hiç. Bir köpekten farkımız yok, bizleri insan yerlerine koymuyorlar. Fakat birleşirsek onların gözünde farklı bir yere geleceğiz. Birlikte bu çürümüş düzeni yıkabiliriz. Bu bile onları savaşmaya ikna etmeli." dedim.

Anita gülümsüyordu. Rahatlamıştı."Artık buradan gönül rahatlığı ile ayrılabilirim." dedi ve kafamı salladım.

Tekrardan haritaya baktığımda bana daha başka görünmüştü. Azinizar Krallığı yazıyordu.Bağımsız Azinizar Krallığı olacaktı. Larastka'dan ayrılmış, yeni bir düzen içinde yaşayacak insanlar olacaktı. Bunu başaracaktım. Bu hayalim benim gerçekleşecekti. Bunda kararlıydım ve elimden geleni yapacaktım. Sadece kendi evlatlarım için değil, bu ülkenin evlatları da özgür olacaktı. Bunu yaparken yalnız olmayacağımı bilmek güzeldi. Büyük bir hayale hizmet ediyorduk, bu gerçekleşti. Benim kaderim, hayatımın amacı buydu ve bunu başarıncaya kadar durmayacaktım.

Rishen

Anita

Latika

♕Latika'nın abisi hakkında düşünceleriniz nedir? Sizce Ayashri'ye böyle konuşması doğru muydu? Onun yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Talayer ve Ayashri'nin Nizar'ı almak için yaptıkları plan doğru mu? Jayce Nizar'ı verir mi? Latafah'ın tehditi için düşünceniz nedir?

Prasad'ın mektup davası hakkında düşünceleriniz nedir? Yaşaması doğru bir karar mıydı? Rishen'in hamlesi için ne diyeceksiniz?

Anita'nın teklifi için yorumunuz nedir? Ayashri kabul ederek doğru mu yaptı? Bundan sonra nasıl ilerleyecekler?

Bir dahaki bölüm Latafah olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top