Büyük Kral♔
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: André Rieu - Love theme from Romeo and Juliet
Yayınlanma Tarihi: 10.09.2020 (23:42)
İyi Okumalar!
♔
Azinizar Krallığı - Smeryn
Talayer - Yaş:53
İşte bitmişti. Günlerce uğraşmıştım ama buna değen bir çalışma olmuştu. Özenle çizmiştim, özenle boyamıştım. Renklerin uyumuna dikkat etmiştim. Şimdi bitmişti. Çizdiğim şey her zamanki gibi Ayashri idi. Onun bir portresini yapmıştım. İri, soluk yeşil gözleri, dolgun dudakları ve eşsiz tebessümü. Yüzünü unutmamak adına deli gibi onu çiziyordum. Birçok resmimde o vardı. Ne zaman onu unutmaktan korksam başka bir resmini çiziyordum, elimde değildi. Unutmayacağımı biliyordum, onu unutmak nasıl mümkündü? Böyle bir kadın nasıl unutulurdu? Onu unutabilmem için kendimi kaybetmem lazımdı ve ben kaybetmemiştim. Benliğime sıkıca tutunmuştum.
Zaman Dara olmadan akabilmişti. Onun yokluğu zamanı durdurmamıştı. Her şey yavaş yavaş düzene girmişti. İnsanlar bu yokluğa alışmıştı. Ben ise alışmak zorunda kalmıştım. Hayata devam edebilmeliydim. Yaşatmam gereken hayatlar vardı. Evlatlarım! Onları yaşatabilmemi Ayashri mutlaka isterdi. Onlara sırtımı dönemezdim.Oğullarım kendi yollarını kuruyorlardı, kızım ise benim yanımdaydı. O narin bir çiçekti, yavaş yavaş açıyordu. Birbirimize destek olmuştuk, yaralarımızı sarmıştık. Onu yanıma aldığım için pişman edildim, iyiki geldi diyordum. Birlikte birçok şey yapıyorduk. Yüzümü güldürmek için elinden geleni yapıyordu. Bunu her yaptığında annesine o kadar çok benziyordu ki, anlatamıyordum. Anlatsam anlayamazdı, üzüldüğümü düşünürdü. Bu hüzünle alakalı değildi. Farklı bir histi. Ayashri görebilseydi diyordum.
Kapım tıklanmıştı, gel dememle Raji gelmişti. Akşam yemeğinin hazır olduğunu ve bahçeye kurulduğunu söylemişti. Ona üstümü değiştirip geleceğim demiştim. Üstüm başım kirliydi. Boyalarla uğraşırken kendimi kirletiyordum. Hemen kıyafetlerimi değiştirdikten sonra köşkün arka tarafında kalan bahçeye geçmiştim. Bu bahçe çok güzel olmuştu. Yasemin çiçekleri ve beyaz güller karışıktı. Ayashri'nin istediği gibiydi. Masamız ise kurulmuştu. Sara, Veran, Raji vardı. Küçük ailem yemeğe başlamak için beni bekliyordu. Ben masaya oturunca yemeğe başlamıştık.
Saranzay "Baba bugün ne yaptım biliyor musun?"
"Ne?" dedim.
"Tatlı yaptım! Senin seveceğin gibi hafif."
"Onu yemek için sabırsızlanıyorum! Benim güzel kızım yapmış, yemez miyim?" dedim ve güldük. Saranzay zaman geçtikçe annesine benzeyen genç bir kız olmuştu. Bu benzerliği hoşuma gidiyordu. Karşımda onun genç ve soluk yansımasını görmek bambaşkaydı.
Veran "Ayrıca Saranzay harika bir şekilde mızrak kullanıyor. Çok esnek, çok hızlı. Abilerini yeneceğine eminim."
Saranzay "Çünkü beni sen eğittin. 3 sene içinde kendimi yeniden keşfettim. Savaşçı prenses olduğumu gördüm."
"Senin adına mutluyum. Sen harika bir kızsın." dedim.
"En önemlisi ise seni asla bırakmayacağım, babacığım. Ben hep senin yanında olacağım."
Gülümseyerek "Tutamayacağın sözler verme, Sara. Elbet bir gün senin beni bırakacağın gün gelecek." dedim.
"Hayır, ben babamla olacağım. Bir başkasına hiç gerek yok. Baba kız yaşayacağız. Yoksa sen şikayetçi misin?" dedi. Yeşil gözlerini kısmıştı."Asla seni bırakmayacağım."
Raji "Bence prensesin dediğine ikna olmalısın, Talayer."
"Senin diyeceğin bir şey var mı?" dedim.
"Ne duymak istersin, onu merak ediyorum. Bildiğin gibi birçok yerden bilgi akışına sahibiz." dedi. Haklıydı. Esla'dan Smeryn'e geçtim diye bilgi akışım bozulacak değildi. Üstelik büyük planım için bu bilgi akışını daha kuvvetli kılmıştım.
"Larastka hakkında bir şeyler demen beni mutlu eder."
"Her şey yolunda. Bildiğin gibi son üç aydır Kantre çevresindeki köylerde insanlar hastalanıyor ama bir türlü bunun nedeni bulunamıyor. Kantreliler bu gizemli hastalığın kendilerine geleceğinden endişeli. Şehrin girişleri ve çıkışları çok sıkı denetime alınmış."
Veran alaycı bir sesle "Bu gizemli hastalık nasıl çıktı acaba?" dedi. Sonra gözleri benim üstümdeydi. Ben ise gülümsemiştim.
"Bir zehir oluşturmak kolay değil, Veran Bu zehri oluştururken oldukça zorlandım ama başarılı oldum. Hastalık gibi görünüyor ama hastalık değil. Panzehri ise bende." dedim.
Raji "Bu zehir Kantre'ye de yayılacak, belki yayılmaya başlamıştır. Sonunda ise saraya girecek."
"Fakat onda da başka planlarım var. Herkeste bu sahte hastalık aynı şekilde etki gösteremez değil mi? Bambaşka bir durum olmalı. Sonuç olarak Jayce çevresindeki herkesin düştüğünü görecek, kırıldığını fark edecek. Kalbi sıkılmış gibi hissedecek."
Veran "Beter olsun. Fakat daha nasıl beter olabilir ki? Ayashri'yi soktuğu durumdan daha beterine düşecek. Çevresindeki herkes solarken o çaresizce izleyecek. Aklını kaçırmasa bari."
"Aklını kaçırması mümkün değil. Onu tanıyorum. Kolay kolay delirecek birisi değil."
"Vadim ne zaman ölecek? Çok beklemedik mi?"
Kaşlarımı hafifçe çatmıştım. Raji'nin dediği gibi zehrim yayıldı ise Vadim'in de yaşamasına gerek yoktu. Ayrıca Ronald için planlarım vardı. Onun da dedikleri kulağıma gelmişti. O şanslıydı, ölmeyecekti ama bir daha boş boş konuşacağını düşünmüyordum."O zaman Vadim'in kaderini çizelim ayrıca Ronald'ın da kaderinden emin olmamız lazım. Bunun için Kantre'ye gideceksin, oradaki dostlarımız sana yardımcı olacaktır. Özellikle saraydaki dostumuzla iletişime geç. Her şeyin yolunda olduğundan emin olmamız lazım."
Saranzay Veran'a bakarak "Geri geleceğine söz ver, Veran. Ben sana çok alıştım." dedi.
Veran gülümseyerek "Korkma, geri geleceğim. Vadim denilen köpek beni öldüremeyecek çünkü onun da hassas noktaları var. Bunu kullanacağım." dedi.
"Jayce ölmekten beter olacak. Ölmek için bana yalvarmasını istiyorum. Defalarca diz çöksün. Yedi kez diz çökecek, alnı yere değecek."
Raji "Neden yedi?"
"Aya'yı yedi kez hançerlemiş. Yedinci darbeyle Aya'yı öldürmüş. Sırtındaki bıçak izlerini saydım. Unutmadım, unutamam."
Veran "Bunu yapacağına çok emin konuşuyorsun. Jayce'i tanıyoruz, kibrinden hiçbir şey yapmaz. Başım dik dursun diye gerekirse ölür."
"Veran Jayce'i tanıyorum. Onun bu zamana kadar tek değer verdiği bir şey var. Merhametini görebildiğimiz tek bir şeyi onun elinden alırsam bana diz çöker."
"Senin isteğin ona diz çöktürmek mi?"
Kafamı iki yana salladım.Gülümseyerek "Benim istediğim tek şey Ayashri'nin yaşadığını yaşaması, daha beter olması. Biraz olsun ona bir şeyler hissettireceğim. Çaresizliğin ne olduğunu görecek." dedim. Şarabımı keyifle yudumlamıştım.
Yemekten sonra Smeryn'i Saranzay gezmek istemişti. Ona hayır diyememiştim. Şehri dolaşırken koluma girmişti. Neşeliydi. Ben ise ona eşlik ediyordum. Smeryn'in havası bambaşkaydı. Beni yaralı halimle kabul ettiği için minnettardım. Annemi benden koparmıştı. O zamanlar bu şehre kızıyordum. Esla'da kendimi bulacağım, benden bir şey almayacak diye düşünürken Esla benden iki can almıştı. Smeryn'den farksız olduğunu göstermişti. İki şehir, sevdiğim insanları acımasızca benden koparmıştı. Buna yapacak bir şeyim olamamıştı. Annemi kurtaramamıştım, çocuktum. Oğlum esir düşmüştü, bir şey yapamamıştım. Ayashri'yi uyarsam da beni dinlememişti. Hep sevdiklerim benden alınacak mıydı? Buna isyan edesim geliyordu. Fakat isyan etsem de sonuç değişmeyecekti. En azından sevmeyi bırakmamıştım. Hala bir şeyleri seviyor, yapmaktan keyif alıyordum. İnsanları sevebiliyordum, kaybetme riskini bile bile. Bu da önemliydi.
Bir kumaş dükkanının önünde durmuştuk. Saranzay içerideki renk renk kumaşlara bayılmıştı. Kendisine bir şeyler seçmek istemişti ama kararsız kalmıştı. Ben ise renkli kumaşlara baktım. Hepsi birbirinden güzeld, kaliteliydi. Mavi kumaşı elime aldım, kızımın üstüne tuttum.
"Bence bu renk sana çok yakışıyor. Gözlerinle uyumlu." dedim.
Satıcı "Çok güzel bir renk seçtiniz, efendim. Küçük hanıma oldukça yakışacaktır." dedi. Satış yapabilmek adına böyle şeyler diyordu. Ben de zamanında bunu çok yapmıştım.
Saranzay "Bu rengi sevmedim, baba. Başka bir renk seç." dedi. Kendisi diğer kumaşlara bakmaya devam etmişti.
Ben de başka renk seçecektim. Birçok renkli kumaşa bakmış, en sonunda aradığımı bulmuştum. Çok hoş bir pembeydi. Açık renkti. "Bu nasıl? Sana çok yakışır." dedim.
"İşte bu! Bundan istiyorum, ayrıca tezgaha ayırdığım diğerlerini de alınacak." dedi. Satıcı memnuniyetle demişti.
Dükkandan ayrıldıktan sonra Sara Ayashri ile düğünümüzün yapıldığı yere gitmek istemişti. Ona gece vakti olmaz desem de inatçıydı. İnadını kıramadığım için gitmiştik. O küçük meydan bugün süslenmişti, eğlence vardı. Bir başkasının düğünüydü. Güllerle süslenmişti. İnsanlar neşeyle eğleniyordu. Aklıma bizim düğünümüz gelince derin bir nefes almıştım. Çok güzel eğlenmiştik. Aşkın da bir ibadet olduğunu gösterdiğimiz bir düğün olmuştu. Artık eve dönelim dediğimde Saranzay itiraz etmemişti. Bana annemle olan düğününüzü anlat dediğinde anlattım. Tekrar tekrar yaşamış gibi olmuştum. Her ayrıntısı aklımdaydı. Ayashri'nin tuzsuz çorbasını anlattığım da gülmüştü. Bunu o da biliyordu, kaç defa anlamıştım. Fakat tekrar tekrar dinlemek istiyordu. Annesinin gelinliklerini denemek istiyordu. Gelinlikleri ve takıları Esla'daydı. Sarayın deposunda korunuyor olmalıydı. Takıları Nasliza için kullanılmıştı. Balbina içinde kullanıldığını biliyordum. O takılar belki bundan sonra bu aileye girenler için kullanılırdı. Hoş bir gelenek olurdu.
Köşke geri döndüğümüzde yukarı kattaki odama çekilmiştim. Yatağıma geçmiştim. Bir yanımın boş olmasına alışamamıştım ama durumum idare ederdi. Yavaşça uykuya daldım. Sabah ise beni uyandıran Raji'nin kapımı çalması olmuştu. Artık istediğim gibi geç kalkma özgürlüğüne sahiptim. Sonuçta hükümdar değildim, kendi evine çekilen kızıyla yaşayan bir adamdım. Para sıkıntım da yoktu. Fakat bu ısrarcı kapı vuruşları canımı sıkmıştı. Öfkeyle yataktan kalkmış, kapıyı açmıştım.
"Ne oldu? Hırsız mı girdi yoksa Smeryn yanıyor mu? Umarım bunlardan daha önemsiz bir şey değildir, Raji." dedim.
Raji "Kızmana gerek yok. Oğlun Tamayr geldi, seni uyandırmamı istiyen oydu. Ona babasının uykusunda rahatsız edilmemesi gerektiğini söylesem de beni umursamadı."
"Erken gelmiş. Umarım kötü bir şey yoktur."
"Giyin, aşağıya gel. Bahçeye kahvaltı masası kuruluyor."
"Tamam o zaman." dedim.
İlk önce iyice kendime gelebilmek adına banyoya girmiş, yıkanmıştım. Sonra koyu yeşil takımımı giymiştim. Aşağı indiğimde salonda Saranzay ile konuşan Tamayr'ı gördüm. Evlilik ona yaramıştı, gerçekten büyümüş gözüküyordu. Koyu gözleri beni görünce gülümseyip ayağa kalkmıştı. Ona sarılmıştım. Oğullarımdan uzak olmayı ben seçmiştim. Esla'da kalmak gerçekten işkenceydi. Acı çekiyordum, ruhum sıkışıyordu, kalbim eziliyordu. Ağlamak bile acı veriyordu, ağlayamıyordum. Kalbimin varlığından habersizdim. Gözlerden uzak kalarak hüznümü yaşayabileceğime inanmıştım. Smeryn'e bu yüzden gelmiştim. Burada doyasıya acı çekmiş, yasımı tutmuştum. Ağlayabilmiştim. Burada şifamı bulmuştum. Beni Smeryn sarmalamıştı, sevdiğim insanların kaybından sonra devam edebileceğimi göstermişti. Kolay değildi. Bir oğul ve bir eş kaybetmiştim. Taş olsa çatlardı.
Koltuğa oturmuştuk.Tamayr bu sefer erken gelmişti. Geleceğini de haber etmemişti. Haber etmiş olsaydı mutlaka bir hazırlık yaptırırdım. Sevdiği yemekleri hazırlar, odasını temizletirdim. Acaba kötü bir şey mi olmuştu? Yok, canım. Olsaydı bu kadar sakin olamazdı. Mutlaka ters bir şey olduğunu bana gösterirdi. Yüz ifadesi, bakışı farklı olurdu. Oysa o şu an kendinden emin duruyordu. Her zamanki halindeydi. Kendime işkence etmemeliydim. Her şey yolundaydı, abartmanın anlamı yoktu. Bu kadar kuşku olmak bana zararlıydı.
"Neden geldin?" dedim.
Tamayr "Babamı ve kardeşimi özledim,atıma atladım ve geldim. Bu olamaz mı?"
"Önceden haber etseydin hazırlanırdık. Sevdiğin yemekler hazırlanırdı, odanı temizletirdim. Şimdi bu aniden gelmen hiç hoşuma gitmedi."
"Baba buraya seni ve kardeşimi götürmek için geldim. Abim artık sizleri yanında görmek istiyor. Evinize dönün."
Saranzay "Biz evimizdeyiz, abi. Smeryn'den neden ayrılalım?"
"Burası sizin misafir olarak kaldığınız bir şehir. Sizin eviniz, Esla. Bu ayrılık çok uzun sürmedi mi? Bir ömür boyu burada mı geçireceksiniz?"
"Babam isterse evet, geçireceğiz. Burası çok güzel bir şehir." dedi. Sonra Sara bana bakmıştı."Baba bir şey der misin? Biz burada mutlu değil miyiz?"
"Sara emin ol annem sizi Esla'da görmek isterdi. Onun hatırasından kaçmak yerine onun hatıralarıyla yaşamayı öğrenmemiz gerekir. Sen kaçıyorsun, kardeşim. Bu çok büyük bir hata."
Başımı eğmiştim."Biz burada kalmaktan memnunuz, Tamayr. Esla sizin olsun, Smeryn bize yetiyor." dedim.
"Baba! Beni zor kullandırmak zorunda bırakma. Kendi isteğinle gelmeni istiyorum. Annemin hatırasından kaçamazsın, nereye kadar sürecek? Esla'da o seni beklerken sen sırtını dönüyorsun. Emek verdiğin ülkeye, insanlara ve o güzel şehri öylece bırakıp gidemezsin."
"Ben burada daha mutluyum. İnsanlara baktıkça aklıma anılar gelmiyor, yaşadıklarımı düşünmüyorum. Fakat Esla'ya her baktığım zaman, insanların yüzlerindeki ifadeyi gördüğüm zaman yaşadıklarımız aklıma geliyor. Bu anılar ise kalbimi acıtıyor."
Saranzay "Biz burada gerçekten mutluyuz. Bize dokunmayın!"
Tamayr "Elimde Kral'ın resmi emri var. Buna karşı gelecek misiniz? Kral'ın resmi emrine karşı gelmek büyük suç. Sizi tutuklatıp Esla'ya götürmek istemiyorum. Kendi rızanızla gelin."
Gülerek "Abin beni şaşırtmadı." dedim.
"Sizin böyle inatçı davranacağını bilmiş, onu tebrik etmem gerekir. Ben ise bu kadar zorlanacağımı düşünmemiştim."
"Hadi, kahvaltıya Tamayr. Sonra konuşuruz." dedim.
Kahvaltıda ondan Esla'daki yönetimi anlatmasını istemiştim. Uzak kalabilirdim ama bu sorunları duymayacağım anlamına gelmiyordu. Herhangi bir sorun yoktu. İnsanlar Arsulay'ı benimsemişti. Açıkçası oğlum için en büyük korkum bizim yönetimimizle onun yönetiminin karşılaştırılması, gölgede kalmasıydı. Böyle bir sorun yoktu. İnsanlara göre o ve Nasliza, bizim devamımızdı. Bizim yolumuzda ilerleyen ve ülkeyi daha ileriye taşıyan bir çiftti. Onlardan sonra gelenler de böyle olacaktı, Azinizar ayakta kalacaktı. Bu devlet zor şartlar altında kurulmuştu, zor bir şekilde bağımsızlığını elde etmişti. Bunun hep farkında olacak hükümdarlar olacaktı. Bu ilerlememizin tek yoluydu. Geçmişini bilmeyen geleceğin hayalini asla kuramazdı.
Kahvaltıdan sonra bahçeyle ilgilenmeye karar vermiştim. Tamayr ise benim peşime takılmıştı. Sürekli olarak Esla'ya gelmem konusunda konuşup duruyordu. Ona git, Smeryn'i gez desem de beni dinlemiyordu. Bu çocuğun bu inat huyu kimden geliyordu? Bütün gün Esla gel diye diye en sonunda beni pes ettirmişti. Birkaç günün sonunda daha fazla direnememiştim. Madem Esla'ya gelmem isteniyordu, gidecektim. Beni Esla'ya geri döndüren şey sadece Tamayr'ın konuşması değildi. Yüreğimde farklı bir his hissetmiştim. Beni orada bekleyen birisi var gibiydi. Beni bekleyen kişi elbettte Dara idi. Sanki burada olmamdan memnun değildi, öyle hissediyordum. Belki de kafayı yiyen bir ihtiyara dönüşüyordum.
Saranzay Esla'ya dönmemize itiraz etmemişti. Sadece son kez şehri turlamak istemişti, yapmıştık. Smeryn onu büyüten şehir olduğu için daha farklı seviyordu. Belki biraz daha ileride bu şehre yerleşirdi. Bu şehre âşık olmuştu. Fakat Esla onun ilk aşkıydı. Bu aşk Smeryn aşkındna güçlüydü. Ara ara Smeryn'i ziyaret ederdi elbette. Buna karışılmazdı. Zaten Sara izin vermezdi.
Yol sorunsuz geçmişti ve günler sonunda Esla'ya gelmiştik. Bir kişi eksiktik, o da Veran idi. Onun görevi başkaydı. Gerçekleştirmeden dönmeyecekti. Şehir 3 sene içinde gözüme daha farklı gelmişti. Atın üstünde ilerlerken insanlar saygıyla başlarını eğiyorlardı, büyük kral diye bağıranlar vardı. Esla'ya ilk geldiğim zaman ile şu an geldiğim zaman arasındaki uçurum büyüktü. O zamanlarda Esla'daki insanlar gerçekten sefildi. Şu an ise oldukça temiz ve zenginlerdi. Herkesin mutlu olduğu bir şehir olmuştu. Bunu gördükçe kendimle gurur duymuştum. Zamanında verdiğim sözü tutmuştum. Bu adaletsiz düzeni bozacak, bambaşka bir düzen getireceğim demiştim ve olmuştu.
Saraya geldiğimizde bizi bekleyen kalabalığa gülümsedim. Bu sefer bir cenaze beklemiyorlardı. Arsulay ve Nasliza en öndeydiler. Gerçek bir kral ve kraliçe olmuşlardı. Onları görünce ayrı mutlu olmuştum. Atımdan inmiştim ve genç kraliyet çiftine sarılmıştım."Sizleri görmek çok güzel!" dedim.
Arsulay "En sonunda buraya geldin, baba. Seni zorla o köşkten çıkaracağımızı düşünüyordum. Evine, şehrine hoş geldin."
Nasliza "Arsulay ile gerçekten bu konuda endişelendik. Orada yeterince kaldığına inanıyoruz. Burası senin gerçek evin, bunu unutmayalım." dedi. Yanımıza Saranzay gelmişti. Arsulay kız kardeşine sarıldıktan sonra şaşkınlıkla ona bakmıştı.
"Sara! Büyümüşsün. O küçük kız gitmiş."
Saranzay "17 yaşındayım, abi.Elbette büyüyecektim, ne olacaktı?"
"Smeryn'in havası sana iyi gelmiş."
"Yeğenlerim nerede? Onları görmek için sabırsızlanıyorum!"
Nasliza "Onlarda sizi tanımak için sabırsızlanıyor. Yeniden birlikte olduğumuz için çok mutluyum."
Arsulay "O zaman kardeşimle babam dinlesinler. Akşam büyük bir ziyafet var. Dinlenin ve katılın. Sizin onurunuza düzenlendi."
"Buna gerek bile yoktu, Arsulay." dedim.
"Olmaz, baba. Sen bu ülke için önemlisin, neden bunu kabullenmiyorsun? Tüm saray sizi bekledi. Hadi, güzelce dinlenin." dedi.
Saraydaki odam bu sefer farklıydı. Yıkıntılara bakan taraf benim odam olmuştu. Bu düşünce çok hoş bir düşünceydi. Ne zaman uyansam karşımda Ayashri olacaktı. Eşyalarımı kendim yerleştirmiştim. 3 yıldır kendi hizmetimi kendim görüyordum. Sadece yemek ve temizlik konusunda birileri çevremde oluyordu. Sarayda olmak farklı bir histi. Ayashri olmadan bu saraydaydım. Kendimi yalnız hissediyordum. Çevremde sevdiğim yüzler olsa bile burada yalnızdım. Penceremden dışarı baktığımda gördüğüm yer beni bir nebze avutuyordu. Bu dünyada yalnız olmadığımı görüyordum.
Hayatımda yalnızlık hep vardı düşündüğüm zaman. Doğduğum andan itibaren diyebilirdim. İnsanlar ilk başta benimsememişti, dışlamayı tercih etmişlerdi. Taşıdığım kanın bozuk olduğunu iddia ettikleri içindi. Sonra Esla'ya gelmiştim. Burada bir düzen kurmuştum, bu kurduğum düzende yalnızlığım biraz azalmıştı. Ardından birçok olay yaşamıştım ve bu olaylar yalnızlığımdan kurtulmamı sağlamıştı. En sonunda ne olmuştu? Yine yalnız kalmıştım. Bu yalnızlık benim yükümdü, bunu ömrüm boyunca taşıyacaktım.
Akşamki ziyafete kadar dinlenebilmiştim. Ziyafet sarayın bahçesindeydi. Masaya geçmeden önce tüm konuklarla teker teker konuşmuştum. İnsanlara bunu yapmasaydım büyük bir kabalık ve kibir olarak algılanırdı. Kibirli anılmak istemiyordum. Üstelik bu yüzlerde tanımadığım insanlarda çoğunluktaydı. Onları tanımak istemiştim. O insanlar da kendilerini tanıtmak istiyorlardı. Sonuçta ben Büyük Kral idim. İnsanlar böyle bir tabir üretmişlerdi. Başta bir kral vardı ama ben onların gözünde ondan da üstündüm. Bir nevi Ana Kraliçe pozisyonuna eşti. Bu durum tehlikeliydi. Ana Kraliçe pozisyonunda olan kadınların neler yaptığını biliyordum. Kötülüktü ve mevcut hükümdara tehditti. Şimdi benim kendiliğinden oluşan makamım Arsulay'a tehdit olabilirdi. Bu durumu düşünmmem lazımdı.
Yemek ise benim sevdiğim yemeklere göre ayarlanmıştı. Sevdiğim insanlarda masadaydı. Arsulay masanın baş köşesine otur demişti ama hayır demiştim. Oğlumun sağ tarafında oturacaktım. Gücün kimde olduğu görülmeliydi. Ben oraya oturursam oğlumun iktidarına muhalif olanlar çevreme toplanırdı. Mutlaka muhalifler vardır, her iktidar peşinde bir muhalefeti getirirdi.
Karran "Talayer! Hiç yaşlanmamış gibi duruyorsun. Saçında bile beyazlar az. Birde bana bak, senden daha çok beyazım var."
Misha "Abim kendisine çok iyi bakmış, genç kalmanın yolunu bulmuşa benziyor. Her zehir ustasının iyi bir hekim olduğunu söylerlerdi."
Gülerek "Sizler de aynı yalakalığınızda kalmışsınız. Ben de yaşlandım." dedim. Şarabımı yudumlamıştım. İkisi de kaşlarını çatıp bana bakmıştı.
Arsulay "Babam eskisi gibi. Burada bizimle kalacaksın, itiraz istemiyorum. Her şeyini hazırlattık. Resim odan bile seni bekliyor. Sen yok iken Tamayr kullandı ama onu başka yere gönderirim."
"Şimdilik buradayım diyelim. Eğer memnun olmazsam tüccar iken kaldığım evde kalırım. Orası benim üstüme biliyorsun."
"Baba, burada kalmaman için bir neden yok. Senin evin burası, neden inat ediyorsun? Bizimlesin."
Misha "Abimin her zamanki inadı işte, Arsulay. Hiç değişmemiş, hiç!"
Latika "Evinde gibi hisset, Talayer. Burası evin. Bak, bu insanlar seni görmek için geldi."
"Beni görmek için geldiler çünkü kimileri beni merak ediyor. Muhalif olanlar bu yaşlı adamı kendimize çekebilir miyiz diye düşünüyorlar. Yalakalar ise Kral'ın babası aracılığıyla yükselebiliriz diyorlardır." dedim.
Nasliza "Muhaliflerden ve yalakalardan yana sıkıntın olmasın, baba. Onlara gereken cevabı veriyoruz. Benim merak ettiğim bir şey var. Her iktidara karşı olan muhalifler olur mu? Yönetim iyi olsun veya olmasın."
"Elbette olur, Nasliza. Bir yerde kusursuz uyumu bulmak zordur. Bunun nedeni insanların kolay kolay memnun olmamasıdır. Birisini memnun ettin, onu kendi tarafına aldın ama memnun etmediğin ne olacak? Senin karşında muhalif olacak." dedim. Aklıma bu konuya güzel bir örnek gelmişti."Latika'nın abisi buna güzel bir örnek olur."
Latika "Evet, abim gerçekten bu hayata muhalif olmak için gelmiş gibiydi. İlk önce babama karşı çıktı babamın düşmanlarıyla birlik oldu. Sonra ise birlik olduğu insanları beğenmedi. Bu onun sonu oldu."
"Karısı bu konuda etkiliydi, Latika. Ah, berbat bir dönemdi."
Nasliza gülerek "Mükemmel bir dünyaya yer yok, bunu anlıyoruz." dedi.
Tamayr "Elimizde olan güçle bu dünyayı mükemmelleştirebiliriz. Madem söz konusu mükemmellikten açıldı, babama neden kuzenimiz Adeline'ı anlatmıyorsun abi?"
Kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Larastka ile ne işleri olabilirdi? Arsulay'a bakarak "Ne oluyor, Arsulay?" dedim.
Arsulay "Prenses Adeline ile görüştüm, baba. Kahrar'ı onlarla beraber yeniden yaptırmaya karar verdik. Bir çeşit müttefiklik anlaşması yaptık. Adeline ile bu topraklara barışı getirmek arzumuz."
"O kızın annenin ölümünde izi olduğunu unutuyorsun."
"Evet, hemen karşı çıkacasın. Sonuçta Adeline'ın mektubu ile ben tuzağa düşürüldüm. Fakat gerçek bambaşka. Onun hatası nerede konuşacağını bilmemek olmuş. Ben o kıza güveniyorum, o diğerlerinden farklı."
"Sence babasının başına gelenlerden sonra seninle iletişimde olacak mı? Ülkesindeki insanlar ölmek üzere iken seninle olan dostluğu önemli olur mu?"
"Buna o karar verecek. Bu kadarını anlayabilir mi, onu da bilemiyorum."
Nasliza "Adeline babasının işlediği suçun farkında. Bu savaşı devam ettirmenin gereksiz olduğunu düşünen birisi. Bana göre o babasını Larastka için feda eder."
Tamayr "Larastka'yı sevmiyor olabiliriz ama gelecek farklı olabilir. Larastka'nın geleceği Adeline ve o bu ülkeyi farklılaştırabilir. Neden buna inanmıyoruz, baba?"
"Larastkalılar benim hayatımı değiştirdiğinden beri onlara karşı sevgim ve saygım az. Hepsi bana aynı kötülüğü taşıyan insanlar olarak geliyor. Onların saf kötülüğünü hatırlamak benim için zor değil." dedim.
Arsulay "Adeline diğerlerinden farklı, bir keresinde onu Kraliçe Loya yetiştirdi. Farklılığı olacaktır. Ülkem için hata olduğunu düşünseydim onunla anlaşmazdım."
Gülümseyerek "O zaman hükümdarlarımın fikirlerine saygı duyacağım, size karşı gelerek saygısızlık yapmayacağım." dedim. Arsulay bu konuda kararlıydı, doğru kararı aldığını bakışlarından okuyordum. Ona karşı gelerek güvenini kıramazdım. Oğlum mutlaka bu kızda farklı bir şey görmüştü.
Nasliza "Bize güvendiğin için teşekkürler."
"Herkesin yönetim anlayışı aynı olacak diye bir şey yok. Aynı kan taşınsa bile yönetim anlayışı farklı oluyor, kızım. Sizin dediklerinize inanacağım sonuçta hüküm sizin, karar sizin." dedim.
Yemek çok keyifli geçmişti. Odama döndüğümde ise uzun zamandan sonra ilk kez böyle doya doya gülebilmiştim. İnsan sevdiği insanlarla birlikte olunca gülebiliyordu. Odamın penceresinden yıkıntılara baktım. Oraya bakarken gülümsemem solmuştu. Ufak bir sızı kalbimdeydi. Buruk bir tebessüm yüzüme yerleşmişti. Bu kadar gülmeden sonra gerçek elbette yüzüme vurulacaktı. Aklıma Aya gelmişti. O burada olabilirdi diyordum. Benim yanımda olması gerekirken toprak olmuştu, karışmıştı. Ben ise burada kalakalmıştım. Kendimi avutabileceğim tek şey intikamını alacağıma emin olmaktı. Jayce'i mahvedeceğimi biliyordum. Bana diz çökecekti, ölüme yürüyecekti. Fakat ölmeden önce çaresiz kalmak ne demek, onu bilsin istiyordum. Ayashri'den beter olması lazımdı.
Ellerimi sıktıktan sonra derin bir nefes aldım. Ardından kıyafetlerimi çıkarmış, uyumuştum. Sabah ise geç uyanmıştım. Meclis toplantısına katılabileceğim söylenmişti ama umursamamıştım. Ben yönetimi bırakmıştım, en azından fazla karışmayacaktım. Oğlum ve gelinim nasıl olsa yönetiyordu. Kahvaltıdan sonra kıyafetlerimi giymiştim. İlk işim çocukları görmekti. Arsulay'ın ikizleri ve Tamayr'ın kızı için sabırsızdım. Onları bulunduğum küçük salona getirmelerini emretmiştim. Çocuklar bakıcıları eşliğinde gelmişti. Tamayr ve Balbina'nın kızı daha 1 yaşında değildi. Adı Sechen idi. Sarışın, güzel bir bebekti. Arsulay'ın ikizler ise bambaşkaydı. Ded, ded diye konuşmaya çabalıyorlardı. Dedeleriydim. Bu masum varlıklarla doya doya oynardım. Ailemizin büyüdüğünü görmek beni mutlu ediyordu.
Sechen uyuması için götürülmüştü. Benimle beraber ikizler kalmıştı. Darshan yerde oyuncaklarıyla oynar iken Taysina kucağımdan inmiyordu.Ben de ona bir şeyler yedirmeye çabalıyordum. Yemeğini güzelce yiyordu. Bir yandan da tombul elleriyle yanağımı okşuyordu. Kapı açıldığında gelen Misha idi. Kız kardeşim, koyu kırmızı bir elbise seçmişti. Saçlarını alttan topuz yapmıştı, o topuza da iki gül takmıştı. Böyle eski Nizarlı kadınlara benzemişti. Yanıma oturmuştu.
Gülümseyerek "Seni böyle görmek güzel, abi. Torunlarınlasın." dedi.
"Torun sevgisi bambşak oluyormuş. Babalarından daha uslu çocuklar. Oğlan yerde oyuncaklarıyla oynarken kız kucağımdan hiç inmek istemiyor. Bakıcıları yemek vakitleri olduğunu söyledi, şimdi ben yediriyorum." dedim.
"Bu sarayın neşe kaynağı onlar. Hele büyüsünler sesleri daha çok çıkacak, cıvıl cıvıl koşturacaklar. Dede, dede diye çevrende dönecekler."
"Bugünleri göreceğimi nereden bilebilirdik, değil mi? Baksana, sarayımdayım ve torunlarımla vakit geçiriyorum. Zaman gerçekten geçmiş Misha."
"Zaman geçti, aktı. Hayatımızdan birçok insan eksildi, birçok insan girdi. Biz ise aynı kaldık."
"Zaman elbette akacak, bizler bile bir gün bu sarayda olmayacağız. Sen şimdi bana anlat. Arsulay ve Nasliza, gerçekten yönetebiliyor mu?" dedim. Sonra Taysina'ya yemeğinden bir kaşık verdim. Küçük kız kıkırdamıştı."Bana göre bir sorun yok ama senin görüşünü de duymak isterim."
"İçin rahat olsun, taht ve taç güvenli ellerde. Güzelce yönetiyorlar. Özgür bir krallığı yönetmenin rahatlığı yok tersine bu özgürlüğü korumak istiyorlar."
"Buna sevindim. Dün Adeline ile konuştuk diyince sınamak istedim. Elbette ben de biliyorum, kızın farklı olduğunu."
"Adeline farklı, Loya onu güzel yetiştirmiş. Babası gibi vahşi ruhlu olacağını düşünmüyorum. Peki plan nasıl gidiyor?"
"Her şey yolunda. Zehir hastalık olarak yayıldı, Kantre'ye de sıçramış olabilir. Saraya da sızacak. Saraydaki dostumuz bu konuda bizimle. Yıllar önce tedbir amaçlı yaptığım bir şeydi. Şimdi benim silahım oldu."
"Senin planına güveniyorum ama neden bu intikamı daha büyük yapmıyorsun? Bana göre tüm Kantre yok olmalıydı. Herkes huzurlu olurdu, sen ise belirli insanlara yöneldin. Bundan memnun olacak mısın?"
"Elbette olacağım. Bu plan, basit bir plan değil Misha. Tek bir zehir yapmadım, birçok zehir yaptım birçok insan için. Her zehir farklı etkiler gösteriyor."
Misha'nın sürmeli gözleri yerde oynayan Darshan'daydı."En azından elimizde bir intikam olacak. Birçok zehir, birçok insan. Acaba nasıl kurtulacaklar, bu kısmı hep şifreli olarak söyledin."
"Kurtarılmaları gerekiyorsa kurtulacaklar. Bunun kararını da ben verdim açıkçası sadece dışarıdan başkaları vermiş gibi görünecek. Dediğim gibi benim arzum düşmanlarımın çaresiz kalması, Aya'nın durumundan bile beter olması. Sonunda ise benim güçlü olduğumu öğrenmesi."
"Her şey bizim dediğimiz gibi olacak."
"Loya sana yazıyor mu? Bu sarayda yazabileceği kimse kalmadı." dedim. Loya ile iletişimimi bilerek kesmiştim. Her şeye rağmen konuşabilmem için ilk önce Jayce'in ortadan kalkması lazımdı. Fazla samimiyet işlerin bozulmasına yol açardı.
"Evet, ara sıra mektupları geliyor. Sürekli olarak Nasliza'ya ulaşamamaktan şikayetçi ama anlaması gerekli ki onun kocası Arsulay'ın annesini öldürdü. Haliyle Nasliza da tepkili. Ben ise belirli bir mesafeden ona yazıyorum. Son mektubunda Azinizar'ın onu sevmediğini duyduğunu ve buna çok üzüldüğünü söylüyordu. Onun bir şey yapmadığını, masum olduğunu yazmıştı."
"İnsanlar gerçekten sevmiyor mu?"
"Dranil ile aynı görüyorlar. İnsanlara göre Loya Ayashri felaketini önleyebilirdi. Madem güçlü bir kuzey kraliçesi ve bunu hata olarak görüyor, durdurmalıydı."
"Sen ne yazdın?"
"İnsanları kafaya takmamasını yazdım. Olan oldu, Aya geri gelmeyecek. Yoluna bakmalı. Sen ne düşünüyorsun?"
Kaşığı bırakmıştım. Taysina'ya gülümseyerek bakıyordum. Onun tombul yanaklarını öpmüştüm ve kardeşinin yanına bırakmıştım. Darshan kız kardeşini yanında görünce mutlu olmuştu. Sonra ded, ded diyerek bana vurdu ve güldü. İkisini oynarken izlemek çok güzeldi."Loya'ya karşı ne hissetsem bilemiyorum. Ülkesini mi savunsun yoksa doğduğu toprakları mı? Felaketi önleyecek gücü elbette vardı ama susmayı tercih etti. Bunun nedeni ise ülkesi, ailesi. Dağılmamak adına doğduğu toprakların ona küsme riskini göz önüne alacaktı. Alamadı ise bu onun sorunu. Ben ona karşı mesafeliyim. Çünkü büyük planımda Loya'nın bana karşı hissettiği dostluk duygularından etkilenmemem gerekli. Jayce ölecek, Loya yarım kalacak."
"Jayce ölmeyi hakkeden birisi, Loya'yı düşünmen bile saçma!"
"Yarım kalmak nedir, bilmiyorsun kardeşim. İnsan yaşıyor, hayata karşı gülümseyeceği şeyleri bulabiliyor ama kalbinde hep bir sızı, hep bir ağrı oluyor."
"Düşmanlarına acıma, Loya Jayce'in yanında. Bazı şeyleri de hakkediyor." dedi. Elimi tutmuştu, ona baktım."Loya'nın uyarısı bizim elimizde olsaydı şu an bu odada Dara torunlarını seviyor olurdu."
İçim acımıştı. Yutkunmuştım. Ne diyeceğimi bilememiştim. Kapının açılması bu konunun kapanmasına neden olmuştu. Gelen Arsulay idi. İkizler babalarını görünce Taysina koşmuştu, Darshan ise şımarık şımarık emeklemeyi tercih etmişti. Oğlum gülümseyerek ikizlerini kucaklamıştı. Onun bu halini görünce ben de mutlu olmuştum. Oğlum büyümüştü, evlatları vardı. Onun yaşında iken ben baba bile değildim, ülke bile yönetmiyordum. Serserinin tekiydim, ailem yoktu. O ise bu yaşında birçok sorumluluğu birlikte yürütüyordu. Aevni'nin gücü onunlaydı. Hem iyi bir kral, hem iyi bir eş hem de iyi bir babaydı. Onunla gurur duyuyordum.
Arsulay ile kısa bir sohbetten sonra resim odama geçmiştim. Burada her şey benim düzenimden farklıydı ama kendi düzenime sokmakta zorlanmamıştım. Kısa bir değişimden sonra oturmuş resim çizmiştim. Bu sefer çizdiğim farklıydı. Üç masum bebeği çiziyordum. Onların zihnimde ilk yansımalarını elimdeki kalemle çizmiştim. Ayashri dışında bir şey çizmek beni heyecanlandırmıştı ama bu masum yavrular çizilmeliydi.İki güzel prensesim ve bir prensimi çizmezsem olmazdı. Onlardaki saflığı gördükçe kalbimdeki acı yumuşamıştı. Hele Taysina'nın ded diye diye yanağımı okşaması beni tekrardan eskisi gibi yapmıştı.
Çizimim bitmişti. Üç masum yavruyu kaba taslak çizmiştim. Boyaması kalmıştı. Boyama işine başlayacak iken Saranzay gelmişti, akşam yemeğine beklendiğimi söylediğimde resmi bırakmıştım. Ailemle vakit geçirmem lazımdı. Yemekte ise artık yeni yerime geçmiştim ve ailemle sohbet etmiştim. Bugün daha sakin bir masa vardı. Ben gitmeden önceki düzen ne ise oydu. Masa konuları elbette çocuklara kaymıştı. Onlara bayıldığımı söylemiştim. Sonra derin bir hüzün masaya çökmüştü. Bu hüznün nedeni Ayashri idi.O bu zamanları görseydi ne derdi acaba diye hepimiz düşünmüştük ama yanıt bulamamıştık. Bana göre çocukları çok severdi, bir an evvel büyümelerini isterdi. Onlarla koşturmak için hevesli olurdu. Acımasız hayat mı demeliydim, hayatın oyunu mu demeliydim bilmiyordum. Keşke o olsaydı diyordum.
Buraya yavaş yavaş uyum sağlamıştım. Her şey normaldi. Hatta meclis toplantılarında Arsulay'ın önceden oturduğu yerde oturarak katılıyordum. Büyük Kral olarak benim görüşlerim önemseniyordu. İnsanlara yönetimde değilim desem de görüşlerim merak ediliyordu. Haddimi bilerek konuşuyordum. Arsulay'ın hükmüyle benim hükmüm asla yarışmamalıydı. Oğlumu toy bir kral olarak göstermemeliydim. Fikirlerini destekliyordum, önerilerini geliştirecek tavsiyeler veriyordum. Bu en doğrusuydu. Ben bu yaşıma kadar yeterince iktidar şerbetini içmiştim. Bu şerbetin zehrinin nasıl olduğunu iyi biliyordum. Sıra diğerlerindeydi.
Bir toplantı sonrası hazırlanmıştım. Ayashri'nin ve oğlumun mezarına gidecektim. Mezara gidebilecek gücü kendimde bulmuştum. Ellerimde yasemin çiçekleriyle onları görecektim. Buraya geldiğimden beri ancak saraydaki odamda yıkıntıları izliyordum, oraya bakamıyordum. Şimdi gitmem gerekliydi. Yanımda Saranzay olacaktı. Kızım da gelmek istemişti, itiraz etmemiştim. İkimiz beraber saraydan ayrılmıştık. İlk önce yıkıntılarda Esla'yı izlemiştik. Bir kez daha şehre hayran kalmıştık. Sonra mozole tarafına gitmiştik. Burada sadece Ayashri'nin mezarı yoktu, Yabgun'da vardı. Küçük anıt mezarı tamamlanmıştı. Ayashri'den önce Yabgun'un mezarını ziyaret etmiştik. Elimdeki buketi bırakmıştım.
Saranzay "Abimi geçen gece rüyamda gördüm, baba. Çok mutluydu." dedi. Sesi donuktu, gözleri mezardaydı.
"Annesiyle beraber olduğu için mutludur." diye mırıldandım.
"Evet, bana da öyle söyledi. Gözyaşlarımızın onları rahatsız ettiğini de ekledi. Onlar için ağlamayı bırakmalıymışız."
Yanağımdaki yaşı silerek "Elimde değil." dedim. Gerçekten elimde değildi. Bu iki ölüm beni çok yıpratmıştı.
Ayashri'nin mezarına giderken kalbim farklı atıyordu. Ona kavuşuyormuşum gibi hissediyordum. Heykelli yolda yürürken Ayashri'yi karşımda görmüştüm. Beyaz elbise giymişti, saçlarında yasemin çiçekleri vardı. Rüzgar saçlarını uçuşturuyordu. Gülümseyerek bana bakıyordu. Ona dokunsam silinip gidecekti. Mermer basamaklara geldiğimizde o hayal gitmişti, toz olmuştu. Sütunlara dokunarak durmuştum. Ben derin derin nefes alırken Saranzay "Baba, iyi misin? İstersen gidelim." dedi.
"Gerek yok, ben iyiyim." dedim.
Nefesim toparlanınca içeri girmiştik. İçerideki herkes çıkmıştı. Ana salon Aya'nın kalbi gibiydi. Işık huzmeleri dans eder gibi salona yayılıyordu. Lavanta ve adaçayı tütsüleri bizi karşılayan kokulardı. Duvarlarda ise Aya'nın yaşamını tasvir eden resimler vardı. Her an özenle çizilmişti, asılmıştı. Dranil ile olan savaş, bizim evliliğimiz, çocukların doğumu, Nizar'ı almamız, bağımsızlık savaşı ve ölümü. Ölümü bile tasvir edilmişti. O resme bakarken bir kez daha kalbim ezilmişti. Uzaktan izleyen bir göz bu anı tasvir etmişti. Ayashri'nin Arsulay'a son bakışı çok gerçekçiydi. Son resimde ise yerde kanlar içinde kalması, Jayce'in bakışı vardı. Bu her şeyi anlatıyordu. Resimleri çizen Tamayr idi. Kimbilir ona nasıl zor gelmişti.
Salonun en ucunda birçok tütsü yakılmış, duruyordu. Salonun gizli kapısını biliyordum. Yavaşça açmış, içeri girmiştik. İki mezar vardı. Birisi boştu, diğeri doluydu. Saranzay ile çiçeklerimizi bırakmıştık. Saranzay "Annemin burada olmasına hala inanamıyorum, toprağın altında ve ona ulaşamıyoruz."
"O bizi izliyor, Sara. Her daim izleyecek." dedim.
Kızım başını koluma yaslamıştı."Onu çok özledim, baba. Ona ulaşmak istiyorum. Saçımı yeniden örmesini, bana kıyafetler seçsin."
"Ben de beni anlamasını istiyorum.Beni bir tek o anlardı. Onun ölümüyle kimse beni anlamıyor, kimse bana sevmek bu diyemiyor. Onu geç buldum, erken kaybettim. Ellerimin arasında uçup gitti."
"Ben hep seninleyim. Böyle konuşma, ben seni anlıyorum."
"Sen beni anlıyorsun, küçüğüm ama annenle ben bambaşkaydık. Bir bakış bile birbirimizin derdini anlatmaya yeterdi." dedim. Derin bir nefes almıştım. Ayashri ile her şey bambaşkaydı."O benim kalbimdi. Bana sevmek nedir, o öğretti."
Saranzay yaşlarını silmişti. Gülümseyerek "O hep bizimle. Kalplerimizde yaşıyor. Sakın terk ettiğini düşünme, baba." dedi.
"Evet, o hep bizimle. Artık gidelim, kızım. Anneni daha fazla rahatsız etmeyelim." dedim.
Ayashri'yi bundan sonra daha sık ziyaret edecektim. Sonunda onun burada olduğunu kabullenmiştim.Onun yeni evi burasıydı, ben ise hala nefes alanlarla beraberdim. Bir süre sonra onun yanına gelecektim. İkimiz burada uyuyacak, yıkıntıları izleyecektik. Fakat bundan önce almam gereken bir intikam vardı. Jayce yaşattığı acıyı yaşamadan ben ölemezdim. Ölmek bana yasaktı. Alacağım intikamı görmeden ölürsem arkamdan gülerlerdi. Koskoca Ayashri'an-Dara'nın intikamını alamayan Talayer olurdum. Oysa bu olmayacaktı. Jayce benden önce ölecekti hatta ölmekten beter olacaktı. Yaşattığı acıların daha fenasını yaşayacaktı. Bu acıyı gördükten sonra ölebilirdim. Kalbim durabilirdi, Aya'ma kavuşabilirdim. Hiç sorun değildi. Ben bu hayatta yaşayacağım her şeyi yaşamıştım, fazlasında gözüm yoktu.
♔
Saranzay
♔
♔Talayer'in düşüncelerini nasıl buldunuz? Zaman ona nasıl etki etmiş?
♔Talayer'in planı sizce etkili olacak mı? Kısmen sizinle paylaştım birde görünmeyen kısmı var. Görünmeyen kısmı nedir?Sizce tam olarak ne planlıyor?
♔Misha-Talayer konuşması için düşünceniz nedir? Sizce Loya ile konuşulmalı mı konuşulmamalı mı? Loya suçlu mu?
♔Esla'daki akşam yemeği için düşünceniz nedir? Talayer'in Arsulay'ın yönetimine karışmama kararı doğru mu?
Bir dahaki bölüm Adeline olacaktır. Sevgilerle!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top