Akreplerin Zehri♕
BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!
EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.
Bölüm Şarkısı: Vikings - Turning Point
Yayınlanma Tarihi: 01.04.2020 (23:58)
İyi Okumalar!
♕
Larastka Krallığı/Azinkayt Bölgesi - Esla - Yakut Sarayı
Talayer
Yağmurun yağmaması büyük bir şanstı. Ayashri ve küçük ekibini beklerken zamanında geldiğim için kendimi şanslı hissediyordum. Esla'dan çıkmıştık, şehirden uzak bir alandaydık. Raji'nin Veran'ı konuşturması sayesinde Ayashri'nin küçük, çılgın planını öğrenebilmiştim. Gidecekleri güzergahı da öğrenmiştik ama tahmin edebiliyordum. Ayashri sırf onun peşine düşmeyeyim diye yolu uzatacaktı. Güzel bir taktikti ama benden kaçışı olmayacaktı. Öfkeden dolayı akıllıca düşünmüyordu. Öfkesi söndüğü zaman ben bunları neden yaptım deyip pişman olacaktı.
Şehirleri yakmak, Ayashri'nin yapacağı bir iş değildi. İçindaki masum halkı önemsiyordu. Masum halk, yöneticilerinin suçunu çekemez diyen kendisi iken şu an saf öfkeyle bunu göremiyordu. Öfkesi geçince pişman olacaktı. Buna engel olmalıydım. Ah, aptal Jayce! Bizi düşürdüğü hali keşke görseydi. Ardından da onu dövebilseydim. Yüzünü kan içinde bırakmak istiyordum. Onun gibi değersiz bir adam yüzünden Dara'nın kalbini kırmıştım. O da bana öfkesini tokadıyla göstermişti. Bu beni kırmıştı, ilk gece öfkeden ondan uzakta kalmıştım. Fakat sonraki günler öfkem azalmıştı. Yavaş yavaş onunda haklı olduğu yanları görmüştüm.
Ayashri, ailesine düşkündü. Benim gibi kimsesiz büyümemişti. Yanında hep ailesi vardı. Bu da onun ailesine düşkünlüğünü açıklıyordu. Ben ise annemi kaybettikten sonra gerçekten serseri hayatı yaşamıştım. Daljat dışında kimsem yoktu. Onunla da pek aile ortamında yaşadığımız söylenemezdi. Ölüm korkusuyla Elzira'dan kaçarken ne kadar aile olabilirdik? Birbirimizi seviyorduk ama rahat bir hayatımız yoktu. Sadece Elzira değil Nizarlılar da bizden hoşlanmıyordu. Kraliyet piçi olduğumuzdan dolayı değildi, direk piç olduğumuz içindi. Babamın günahıyla yargılanmıştım ve ölmem karar verilmişti. Eğer ölemiyorsam Khaird'in lanetini onlara bulaştırmamam adına Nizarlılar ile aramda mesafe olmalıydı. Halkın bakışı bu yöndeydi.
Ağzını şıpırtarak elma yiyen Karran'a baktım. Kaşlarımı çatmıştım."Böyle elma yemeyi nasıl başarıyorsun? Alt tarafı bir elma!" dedim.
Karran sırıtmıştı. Elmayı göstererek "Vakit geçirmek için güzel bir yöntem! Hala Ayashri gelmedi, farkında mısın?" dedi.
"Gelecek, merak etme. Veran bizi yanıltmış olamaz. Ayashri'nin iyiliğini düşünüyor."
"O Mortale Kızı farkında isen ölümü seviyor. Onun için Ayashri'nin delirmesi sorun olmaz."
"Karran, Veran böyle birisi değil. Bunu çok iyi biliyorsun. Masum insanların ölmesi herkesi rahatsız ettiği gibi Veran'ı da eder. Ölüm Tanrıçası Mortale'ye tapan herkes ölümü seviyor anlamına gelmiyor. Adil bir ölüm istiyorlar, mesele bu."
"Neyse ne, sen Aya'yı nasıl durduracaksın? Öfkeden delirdiğini herkes biliyor."
"Mantığın sesini dinlemek zorunda." diye mırıldandım.
Atlı sesleri duyulmuştu. Birileri geliyordu. Yola dizilin dedim. Askerler hızla yolun ortasında durmuştu. Ben de askerlerin önündeydim. Atlılar elbette Ayashri ve ekibiydi. Ayashri beni görünce şaşırmıştı ve atını yavaşlatmıştı. Arkasındakilerde durmuştu. Bana gergin bir şekilde bakıyordu. Bir yanı kızmak istiyordu, yoluna çıktığım için benimle kavga edebilirdi ama diğer yanı bana karşı koymak istemiyordu. Yavaşça kılıcımı çıkardım, önümde tuttum.
Ayashri şaşkınca bakmıştı."Kılıcını neden çıkardın?" dedi.
"Çünkü seni durdurmak için dövüşebileceğimizi hissediyorum. Deliliğini sözlerle durduramam ama dövüşerek durdurabilirim. Senin sevdiğin yolu tercih ediyorum." dedim. Karran arkamda gülünce ona baktım. Susmuştu.
Ayashri atından inmişti. Bana doğru yürümüştü. Yüzü ciddiydi."Talayer, beni anlamanı istiyorum ama sen bunu yapmıyorsun. Üstelik yoluma çıkıyorsun."
"Yanlışa bile bile yürümene izin veremem, tatlım. Seni durdurmak benim vazifem.Şu haline bakar mısın? Veran ile beraber 11 kişilik askerin var. Hadi, sınırdaki askeri birliği harekete geçirdin diyelim. Sence bu Larastka'ya meydan okumak için yeterli mi?"
"Buna mecburum."
"Şehirleri yakmana ne demeli? Aklını kullanamayan bir delinin planına benziyor. Benim tanıdığım Ayashri böyle bir plan yapmış olamaz."
"Beni buna zorladılar."
"Masum insanlar senin yüzünden ölmek zorunda mı? Bunu sorguladın mı? Loya ve Yamuna acı çekiyor ama onların kurtuluşları var. Fakat senin yakacağın insanların kurtuluşları olmayacak. Evlerini kaybedecekler, işlerini kaybedecekler belki de en kötüsü sevdiklerini kaybedecekler. Sen bunu ister misin?"
Ayashri tereddüt etmişti. Yutkunmuştu."Jayce bana Loya ve Yamuna'yı vermezse bunlar olacak."
"Vermeyeceğini çok iyi biliyorsun, Dara. Jayce'in sana ne yapacağını çok iyi biliyorsun. Seni avlayacak, canını yakacak."
"Jayce'e bırakamam, bunu yapamam. Benim için ne kadar zor olduğunu görmüyor musun? Loya ve Yamuna orada ağlarken ben rahat yatamam."
"Masum insanları yakabilirim diyorsun, öyle mi?"
Kafasını iki yana sallamıştı."Ben buna mecburum!" diye fısıldadı.
"Buna mecbur değilsin, önünde başka bir seçenek var. Bunu seçebilecek iken sen sana yakışmayanı yapıyorsun. Hayatın boyunca asla olmayacağım dediğin şeye dönüşüyorsun. Sen bir zalim değilsin, Ayashri."
"Jayce'e güvenmiyorum, Talayer. Anlamıyor musun? Ben ona güvenmiyorum. Şu an karşıma gelsin, kendi ağzıyla Loya'ya zarar vermeyeceğim desin yine güvenmem. Larastkalıların neler yaptıklarını gördüm, yaşadım. Bir kağıt parçasına ikna olmamı bekleme. Babam gibi öleceksem de ölürüm."
Derin bir nefes aldım. Ayashri beni zorluyordu. Kılıcımı ona doğrulttum. O bana şaşkınca bakarken "O zaman beni öldürürsün öyle yoluna devam edersin, ne dersin? Dövüş benimle." dedim.
"Yapma bunu! Ben seninle dövüşemem."
"Beni zorlayan sensin, hem dövüşürsek başka şeyler öğrenebilirsin. Seni ikna edebilirim."
"Talayer, lütfen zorlama." diye fısıldadı.
"Karran, harekete geçin. Öldürmek yok, ufak yaralamalar olabilir. Adil bir dövüş istiyorum." dedim ve arkamdaki askerler harekete geçti.
Ayashri kılıcını çıkarmıştı. Çok kararsız gözüküyordu. Onu biraz zorlamam lazımdı. Ayrıca diğerlerinden ayrılmalıydık. Kararsızlık anından faydalanıp onu sertçe yolun diğer yanına iteklemiştim. Düşmüştü. Toprağa bulanmıştı. Sinirle bana baktığında omzumu silktim. Onunla başka nasıl başa çıkabilirdim? Anladığı tek dil buydu.Belki biraz birbirimizden hırsımızı çıkarırsak akıllanır diye düşünüyordum.
Ayağa kalktığında pelerinini üstünden atmıştı. Heybesine de pelerinin üstüne koymuştu. Kılıcını çıkarmıştı. Bana doğrulturken sırıttım."Saldırmayacak mısın?" dedim.
Ayashri "Benimle dövüşmeye bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum." dedi. Sesi sinirli, bakışları katıydı.
"Çünkü bunu sen istedin." dedim ve ilk saldıran ben oldum.
Ayashri tam zamanında beni durdurmuştu. Kılıçlarımız çarpışınca birbirimize baktık. Ardından Ayashri tekme atacak yeri çok güzel bulmuştu. Geri kaçmıştım. Fakat o durmamıştı. Durmaması iyiydi. Onu ne kadar yorarsam o kadar kârdı. İkimizde birbirimizi incitmemeye çalışıyorduk. Ufak kesiklerden bile kaçınıyorduk. Sanki sıradan bir alıştırmaydı. Sadece mekan değişmişti. Çünkü farklı bir yerde dövüşürsek heyecanlı olacağına inanmıştık. Evet, heyecanlı gelmişti. Mesela Ayashri'nin gerçekten kıvraklığından bir şey kaybetmediğini görüyordum. Eski bir dansçı olmasından kaynaklı olabilirdi.
İkimizde nefes nefese ayrılmıştık.Ayashri "Dur artık!" diye bağırdı.
"Durmayacağım! Sen vazgeçesiye kadar durmayacağım. İnat mı ediyorsun? Ben de inat ederim hiçbir şey umurumda olmaz."
"Benim niyetimi biliyorsun! Masumlara zarar vermek asla istemem ama kardeşlerimin canını kurtarmamın tek yolu bu."
"Onların yaşayacağı kehanette bile geçiyor. Yeni çözülen kehanette Loya var."
Kılıcı havada iken yavaşça indirmişti. Dişlerini sıkarak "Yine benden bir şey sakladın." dedi. Ah, Ayashri'yi delirten diğer şey buydu. Ondan bir şeyler saklamamdan hoşlanmıyordu ama buna mecburdum. Mektubu daha önce verseydim yine aynı şekilde olurduk. Bu yüzden saklamıştım.
"Nizar kehanetiydi, Armin'in bize son iyiliği oldu. Adag sayesinde elime geçebildi. Duymak istemiyor musun?"
"Dinliyorum."
"Kaybedilen savaşlar,
kazanılmış gibi gözükecek.
Kırılan zincirler,
ateşe dönüşecek.
Danslar tamamlandığında,
şifanın zehri akacak.
Zirvede olanlar ileriye baktığında,
sesleri duyulamayacak."
Ayashri durmuştu."Önceki kehanetin sonrası gibi duruyor. Zirvede olanlar, Loya ve Jayce mi?"
"Elbette onlar, başka kim olabilir? Loya, şahindi ve en yükseğe uçuyor. Zirveye yuvasını yapıyor. Loya yaşayacak. Üstelik bizim savaşımızın da sonucu var."
"Kaybettiğimizi söylüyorsun, farkında mısın? Kaybedilen savaşlar diyorsun."
"Larastka'nın bakış açısı bu, hayatım. Onlar kazandığını düşünecekler ama kaybetmiş olacaklar. Bunun farkında olmamak onlara yakışan bir tavır değil mi?"
"Danslar tamamlandığında, şifanın zehri akacak diyordun. Bu ne?"
Duraksadım. Bu kısım çok karmaşık geliyordu. Ayashri'ye asla zarar vermezdim, o benim her şeyimdi. Belki de savaş bittiğinde daha büyük bir şeye neden olacaktım."Belki de artık zehir olmam gerektiğini söylüyor. Savaş bitsin veya bitmesin zehre dönüşmem gerekli."
"Danslar tamamlandığında demesi ilginç. Demek ki bu savaşa son bulacak, biz kazanacağız ve o hep istediğimiz hayata ulaşmış olacağız."
"Evet, kendin dedin. Savaşımız var, mücadelemiz var ve sen şu an bunu mahvetmek üzeresin. Şu an Kantre'ye gidersen uğruna yıllardır emek harcadığın her şeyi mahvetmiş olacaksın. Üstelik yapmak istemediğin bir şeyi yapmak seni daha da mutsuz edecek. Şimdi bırak kılıcını, teslim ol."
Ayashri kafasını iki yana sallamıştı. Kılıcını yere attıktan sonra "Eğer Loya'nın ve Yamuna'nın ölüm haberi gelirse sadece Jayce'i değil, senin de sonun olurum." dedi. Gülerek kendi kılıcımı attım.
Ayashri'nin karşısına geçtim ve ona sarıldım. Saçlarından öpmüştüm."Ah, benim huysuz sevgilim. Jayce öyle bir şey yaparsa inan bana, Jayce'i ortadan kaldırmayı sana bırakmam. Bizzat ben yaparım. Zehre dönüşürüm, bu benim için hiç sorun olmaz."
İri gözleri bana şefkatle bakıyordu."Ayrıca sana o tokadı attığım için özür dilerim. İnan bana, o tokattan sonra ellerim sürekli titredi."
"Ben de bu sefer çok fazla konuştum. Öyle demek istemedim ama kendimi kaybettim."
Gülümsemişti. Dudaklarımı nazikçe öptükten sonra "Önemli olan yanlışlarımızdan dönebilmek, aşkım. Bana bunu sen öğrettin. Sen olmasaydın ben bugünkü ben olmazdım." dedi.
"Hadi, şu askerleri durduralım." dedim ve her şeyi kontrol altına aldık.
Ayashri'yi bir delilikten döndürdüğüm için mutluydum. Gerçekten yapmak istediği şey delilikti. Loya ve Yamuna için şehirleri yakmak kendisiyle çelişmesine neden oluyordu. Masum halka zarar vermeyeceğim diyordu ama Jayce'in aptallığını halk ödeyecekti. Zaten şu olaylar bitsin Jayce'e uzunca bir mektup yazacaktım. Kral olması umurumda olmaycaktı. Ayashri'yi ilk defa kontrol edememiştim. Delilikle normallik arasında gidip gelmişti. Loya'nın gerçekten ölüm haberini alırsak Ayashri gerçekten delirirdi. Ölüme yürümek umurunda olmadan Jayce'e saldırırdı. Ölmeden önce de Larastka'yı yakardı, Jayce'e de bunu izlettirirdi. Ah, düşüncesi bile korkunçtu.
Esla'ya geri döndüğümüzde ilk işimiz yıkanmak olmuştu. Topraktan ve terden arınmıştık. Akşam yemeğine beraber inmiştik. Masaya beraber gelmemiz yüzlerde tebessüm oluşturmuştu. Sonuçta birkaç gündür ortalıkta yoktum. Yemekte sohbet ise keyifliydi. Hiçbir şey olmamış gibiydi. Saray genelde böyle oluyordu. Aya ile benim aramın bozuk olduğunu anlıyorlardı ama yorum yapmamaya özen gösteriyorlardı. Yorum yapılırsa cepheleşme olurdu, iki güç karşı karşıya gelmese bile sarayın kutuplaşması hoş olmayan sonuçlara yol açardı. Sarayın birliği ve bütünlüğü çok önemliydi.
Yemekten sonra ise odamıza çekilmiştik. Birkaç günlük ayrılık bize bir ömür gibi geldiği için bedenlerimiz birbirine teslim olmuştu. Odaya çekilir çekilmez Ayashri beni kendisine çekmişti, onda kaybolmamı istemişti ve bu isteğe karşı gelmemiştim. Kokusunda sarhoş olmuştum, bedeninde yanmıştım. Şehvetin karanlık şarabını onunla içmiştim ve tutkuya esir düşmüştüm. Onunla beraber olmak benim için ateşle dans etmek gibiydi. Bu ateş beni korkutmuyordu aksine ilham veriyordu. Ayashri ile daha iyi bir dünya yaratmak için daha çok çalışmam gerektiğini hissediyordum.
Omzunu okşarken Ayashri "Sana söz veriyorum, bir daha çılgın fikirlere kapılmayacağım." dedi ve ona baktım. Göğsümde yatıyordu ve parmak uçları halkalar çiziyordu.
"Tutamayacağın sözler verme, Dara." dedim gülerek.
"Sana bunu diyorum çünkü beni durdurabilecek tek kişinin sen olduğunu görüyorum. Çocuklarımız bile beni durduramaz, önümü kesemezler. Sen ise farklısın. Bir yanın beni destekliyor, geliştiriyor ama diğer yanın beni durdurabiliyor. Durdurabilmen çok iyi. Bunu yapabildiğin için sana minnettarım."
"Sen bugün kendi isteğinle durdun. Yanlışı biliyordun ama kalbinin esiri oldun. Hepsi bundan ibaret. O aptal kehanet veya benim senin yolunu kesmem durdurmadı."
"Aptal kehanet. Kehanetlere inanıyorum çünkü gerçekleşiyorlar. Azinkayt'ın kehaneti doğru çıktı. Şimdi Nizar'dan gelen bu kehaneti diyorsun, bu da gerçek olacak. Zaferimiz müjdelenmiş."
"Ben de öyle düşünüyorum. Armin'in dediğine göre Nizarlı kahinler de öyle düşünüyor."
"Armin'in sonuna üzüldüm. Korkunç bir sona sahip oldu. Bu da yetmezmiş gibi Latafah teyzeni de hapsetti."
"Latafah kontrolünü iyice kaybetti. Sevgilisini kral olarak tanıttı ama halk onaylamadı. Çünkü insanların gözünde İgen bir aşk oyuncağı. Gayrimeşru ilişkiyi meşrulaştırmak Nizar için kabul edilemez bir şey."
"İşin ironik tarafı ne biliyor musun? Zamanında piç diye aşağıladıkları çocuğun günü geldiğinde kralları olacak olması. Yaratıcıların güzel bir oyunu."
Yanağını nazikçe okşamıştım."Yaratıcılar zaten bize güzel bir oyun oynamıyor mu? Küçük dansçı bir kız zamanla bir kraliçeye dönüştü. Çelik gibi iradesi olan, güçlü ve güzel bir kadın oldu. Bu hikayeye kim inanırdı ki?"
"Senin hikayen benimkinden daha büyüleyici. Seni istemediler, dışladılar hatta öldürmek istediler! Sen ise yılmadın, onların seni ezmesine izin vermedin. Güçlendin, hayatta kaldın ve onlar seni kralı olarak istiyorlar. Sana hayranlık duyduğum da gerçek."
Sözlerindeki sıcaklığı hissetmiştim. Dediği her şey doğruydu. İçten içe kendimle gurur duyuyordum. En alttan en üste doğru yükselmiştim. Bir piçe göre iyi bir hayat yaşıyordum."Bunu nasıl yaptığım açık. Hırsımı ve aklımı doğru yönlendirdim. İlk önce buraya tüccar olarak geldim, sahte bir soyadı kullansam da kendi düzenimi kurdum. Buranın kurtuluşuna inandım, burası kurtulmazsa Nizar asla kurtulamazdı."
"Buraya iyiki geldin, sevgilim." dedi ve yanağımı öpmüştü.
"Ah, Ayashri! Sen benim için Tanrı'nın armağanı oldun. Seninle karşılaşmasaydım şu anki noktada olacağımı düşünmüyorum."
"Sen de benim için aynısın. Sen olmasaydın ben bugünkü konumumda olmazdım, pusulası olmayan bir gemi gibi nereye gideceğimi bilmeden savrulurdum."
"Fahişelikten kraliçeliğe! Kulağa güzel bir yükseliş hikayesi geliyor."
"Piçlikten krallığa! Seninkisinin de benden farkı yok." dedi ve onu daha çok sardım. Kıkırdamıştı ve saçlarından öptüm. Ardından birbirimize sarılarak uyumuştuk.
Zaman yavaş yavaş akarken taşlar yerine oturuyordu. Nizar ile yapılacak savaş için hazırlıklarımızı yapıyorduk. Her şey kusursuz olmalıydı. Latafah devrilmeliydi, yerine biz geçmeliydik. Azinizar kurulmalıydı. Başarısız olursak Larastka'nın bize tekrardan şans vereceğini düşünmek aptallık olurdu. Jayce'den zar zor bu izni alabilmiştik. Başarısız olursak Jayce kendisi Latafah'ı devirirdi. Büyük olasılıklı Latafah'ın oğlunu başa koyardı. Çocuk kral başa gelince de halkın durumu daha kötü olurdu.
Jayce elbette bunu umursamazdı. O, Nizar'dan alacaklarını umursardı. İnsan, hayvan, para! Sömürülecek ne varsa onu alırdı, Nizar'ın kanlı gözyaşlarını görmezlikten gelirdi. Larastka zaten buydu. Bir asalaktı. Karşısındakini sömürürdü, güçlenirdi ve umursamazdı. Bu düşünceden insanların sıkıldığını, bunaldığını duymazlıktan gelirdi. Sonuçta eskisi gibi olduklarını sanıyorlardı ama yanılıyorlardı. Yeni düzenin gelişi yakındı. Devrimin ayak sesleri duyuluyordu. Larastka her zaman yaptığı gibi kulaklarını tıkarsa bu sefer kendisi zarar görürdü. Birlikten doğan güce boyun eğerdi.
Elimdeki Valhares mektubuna bakıyordum. Sevindirici bir haber gelmişti. Valharesli yeni dostlarımız Endyza ve eşi Narnie ayaklanma başlatmışlardı. Onlara silah ve erzak yardımı yapmıştık. Onlar da bunu doğru kullanmıştı. Enrico'nun Latafah'a yardım etmemesi adına bu gerekliydi. Latafah yapayalnız kalmalıydı. İç siyasetinde bunu başarmıştı, dış siyasette bu başarıyı göstermek istemediği için böyle tatlı hamlelerde bulunmuştu. Ayrıca Enrico'ya ders de vermiştim. Dostluğuma ihanet edenin sonu bu bulurdu. Bu şekilde cezalandırırdım. Sevdiklerime şifa olurdum düşmanlarım için de zehre dönüşürdüm.
Kapım tıklandığı zaman mektubu bıraktım. Gel sesimle içeri Misha girmişti. Kız kardeşim tozpembe tonlarında ipek bir elbise tercih etmişti. Simsiyah saçları örülüydü, şeffaf ipek kumaşın altındalardı. Misha, Latafah gibi değildi. Daha canlı, daha cesurdu. Aynı zamanda Latafah'a göre merhametliydi. Annesine ve ablasına benzememesi hoşuma gidiyordu. Onlara benzeseydi buraya uyum sağlayamazdı. Kendisine bitki çayı doldurmuştu. Çayın gül kokusu etrafa yayılmıştı.
"Ne oldu, Misha?" dedim ve sürmeli gözleri benim üzerimdeydi.
Misha çayını yudumladıktan sonra bırakmıştı."Konuşmak istedim." dedi.
"Konuşabiliriz, odamın kapısı sana hep açıktır."
"Buraya ablam ve annemin akıbetini öğrenmek için geldim. Onlar hakkındaki sonu düşündün mü?"
Kaşlarımı hafifçe çatıp ona baktım. Misha'yı anlamıyordum. Ablası ve annesi, onu o saraydan kovmuştu. Hatta ölüm kararı vardı. Onları düşünmemesi gerekmez miydi?"Ablanlar senin ölümünü istedi, onlara merhamet göstermen anlamsız."
"Talayer, bunu ben de kendime diyorum. Onlarla bağımı koparalı yıllar oldu ama endişelenmemek elimde değil. Ablam bana kötü davransa bile ondan gelen her habere üzülüyorum."
"Latafah için üzülmemelisin, o üzülmeni istemezdi. Kendi kendini bu hale getirdi Misha. Daha iyi bir seçenek vardı ama o bunu istemedi."
"O şu an mutsuz, çok mutsuz üstelik. Birçok şeye sahip ama hiçbir şeye sahip değil. Bu onu yoruyor, aptal kararlar almasına yol açıyor."
"Annen onu doğru yönlendirebilirdi ama Elzira babamla bulduğu gücü kendi kızında bulamadı. Evet, benim yüzümden oldu veya beni destekleyenler onu tedirgin etti bilmiyorum ama her şey farklı olabilirdi."
"Annemin gücünü gözünde abartmışsın. Ölüm korkusuyla onu büyütmüşsün. Annem güçlüydü ama yaşamasına yetecek kadar gücü vardı. Daha fazlasını arzulamadı. Sen onun yaşamı için tehlikeydin bu yüzden sana olduğundan daha fazla güçlü gözüktü."
"Annen, benim en büyük celladımdı. Annemin ölümünden sonra her uyuduğum vakit öldürülüyordum. Tekrar tekrar ölüyordum. Mekan, çevremdek insanlar, zaman hep farklı olsa bile katilim aynıydı. Senin annenin yüzüydü. Daljat ile Nizar'da savrulup giderken ölmek istemediğimi Ükhel'e dualarımda söylüyordum. Çünkü o saflıkla anneni sadece Ölüm'ün Yüzü durdurur sanıyordum. Hiçbir güç, hiçbir hükümdar anneni durduramaz gibi geliyordu. Larastka da durduramazdı."
"Bak, ben gerçekten senin acı çekmeni istemedim."
"Annene teşekkür borçluyum, nankörlük edemem. Onun sayesinde ben bugünkü makamıma gelebildim. Bana çok şey öğretti. Latafah bu savaşta ölecek ama annenin ölümünü istemiyorum."
Misha elindeki fincanı bırakmış, şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Dediğim şey onu şaşırtmıştı ama bu gerçekti."Ben bunu beklemiyordum. Annemi öldürmen gerekmez miydi? O, senin hayatını mahvetti." dedi ve gülümsedim.
"Bu konuda uzun zamandır kararsızdım, itiraf etmeliyim fikrim çok değişti ama düşündüm de neden ben onu öldürerek en korktuğum kişiye dönüşeyim ki? Neden kabusumdan kurtulmak isterken kabusumun kendisi olayım, Misha? Bu zehirli bağın çözümü, benim savaşı kazanmam olacak. Bu Elzira için zaten ağır bir kayıp."
"Sen onun istediği gibi bir oğulsun, Talayer. Annemin oğlu olsaydı senin gibi olurdu. Fakat Aeje ona bir oğlan çocuğu vermedi. Evet, Nizar tahtında cinsiyet önemli değil ama bu Larastkalı insanların bize kattığı şeylerden birisi. Oğlan çocuğunun önemli olduğunu fikriyle zehirlediler. Annem bu yüzden hep bir oğlu olsun istedi."
"Ben onun oğlu olsaydım bugünkü ben olamazdım, bugünkü sahip olduğum şeylere sahip olamazdım. En önemlisi ise hayatımın aşkını bulamazdım. Dara olmadan bir hayat düşünemiyorum."
Misha gülmüştü."Belki de senin için dans ederdi, erken kavuşurdunuz. Gerçi sarayda yine mücadele etmesi gerekebilirdi. Kim bir dansçının kraliyet gelini olmasını ister ki?"
"Mücadele etmek inan bizim için sorun değil." dedim ve güldüm.
"Onların kaderlerini çoktan belirlediğine göre başka bir şey isteyeceğim. Ben ablamın oğlunu büyütmek istiyorum. Rohit yakın zaman içinde babasız kaldı ve annesini de kaybedecek. O zavallının esaret içinde büyümesindense benim yanımda büyümesi daha doğru."
"Küçük bir çocuğun gözyaşlarına sebep olamam. Elbette buna izin veririm, senin dışında birisine güvenemem. O, senin yanında güvenle büyüyecektir."
"Merhametini kaybetmediğin için şanslıyız. Prasad ve eşi öldü, onların çocuğuna Latika bakınca ben de Rohit için izin verebileceğini düşündüm."
"Benim kavgam çocuklarla değil, yetişkinlerle. Çocuklara zarar vermem, bana yakışmaz. Rohit'in ruhsal durumunun da sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Babasını yeni kaybetti ve annesi çılgınlıkta sınır tanımıyor. Belki de onun için iyi olacak."
Misha dudaklarını birbirine bastırmıştı. Çekingen duruyordu. Bir şey daha diyecekti ama ne diyeceğini bilemiyordum."Çekinme, konuş." dedim ve kafasını yavaşça salladı.Sakin bir sesle "Acaba Rohit'in soyadı ne olacak? O da hanedanlığımıza katılacak mı yoksa başka seçeneklerin mi var?" dedi.
"Kanımızı taşıyor iken o çocuğu dışlayamam. Sumashd-Pobeda soyuna katılacak, Ayashri'nin buna itirazı olacağını sanmıyorum hatta benden önce bile diyebilir."
"Bir hanedanlığın sonu ve yeni bir hanedanlığın doğuşu. Venaim ismi silinse bile kanı bizlere miras kalacak."
"Kraliçe Smeryn ve ablası Kraliçe Simren, rahat uyusunlar. Azinkayt ve Nizar tekrardan birleşiyor." dedim ve sandalyemin arkasına yaslandım.
Misha'dan sonra resim çizmiştim. Çocukluğumda kaldığım kulübeyi hatırladığım kadarıyla çizmeyi başarmıştım. Kulübenin önüne ise çocuklarıyla oynayan bir kadın vardı. Oğullarından birisi sırtındaydı, diğeri ise ondan kaçıyordu. Tatlı, huzurlu ve hüzünlü bir resimdi. Annem yaşıyor olsaydı şu anki benle gurur duyardı. Öyle düşünüyordum. Elzira'yı öldürmediğim içinde bana kızmazdı. Annemin kalbi yumuşaktı, kin tutmazdı. Babama kızdığını nadir hatırlıyordum. Onun için hayat, ben ve kardeşimden ibaretti. Daha fazlasını istememişti. Fakat bu Elzira'yı durdurmamıştı. Annemin ölmesini istemişti, başarmıştı. Başarısını sürdürmek istese de olamamıştı. Ben hayatta kalmıştım, şimdi de sahip olduğu her şeyi elinden almaya hazırlanıyordum.
Akşam yemeğinde ise Ayashri'nin canı sıkkın gözüküyordu. Tabağındaki yemeklerle oynuyordu."Sevgilim, neden mutsuzsun?" dedim.
Ayashri "Hala beklediğimiz haber gelmedi. Bahar geldi, ağaçlar çiçek açıyor ama kardeşlerimin kurtulduğuna dair haber almadım." dedi ve sertçe salatasına çatalını daldırdı.
"Sabretmelisin, Loya ve Yamuna kurtulacak. Jayce'in başka bir mektubu saraya geldi, beraber okuduk ve özellikle sakin olmanı söylüyordu."
Alaycı bir şekilde "Eğer ikisi ölürse gelip onu öldürmemi de istiyordu." dedi.
"Bak, kendisini bile bile ölüme teslim ediyor. İşler yolunda gitmeseydi bize haber bile göndermezdi."
Adag "Nizar savaşına odaklanmamız şart. Ayashri bu savaşa odaklanmazsan hayal ettiğin her şeyi kaybedebilirsin."
Ayashri kafasını yavaşça salladı."Buna itirazım yok. Nizar savaşına odaklanıyorum ama kalbimin bir yanı Loya ile Yamuna adına endişeli. Kendimi engelleyemiyorum." dedi ve şarabını yudumladı.
Karran "Kazanılması gereken bir savaş var. Ya hep ya hiç olacağız. Odaklanmamız gereken mesele bu."
"Savaşlar savaşları peşinden getiriyor. Nizar'ı aldıktan sonra hayatımız eskisi gibi olmayacak." dedim.
Haklıydım. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Savaş için hazırlıklar sona erdiğinde ordumuzla harekete geçmiştik. Esla'ya vekil olarak Misha'yı seçmiştim. Çocuklar küçüktü, tek başlarına yönetmeleri imkansızdı. Bu yüzden bir naip gerekiyordu. Misha ise bunun için doğru bir isimdi.Yanlış kararlar almazdı, çocuklara iyi bir örnek olurdu. Üstelik o Nizar Prensesi değil miydi? Yönetmeyi biliyordu. Smeryn'de bunu öğrenmiş iken Esla'da uygulamaması şanssızlık olurdu.
İlerleyişte herhangi bir sorun olmamıştı. Asagam üzerinden sınırları kolayca geçebilmiştik. Smeryn'e kadar rahat rahat gidebileceğimizi düşünmüyordum. Üstelik orduyu sürekli yürüterek yormak istemiyordum. Smeryn ile Ahdra arasına yerleşmiştik. Smeryn'e yakındık. İlk emrim Smeryn'e gelecek yardımları kesmekti. Akıncıların bildirdiğine göre Latafah'ın bizden haberi vardı. Sınırını kolayca aşmamız onu sinirlendirmişe benziyordu. Ordusuyla karşımıza çıkması an meselesiydi. Her an hazırlıktaydık.
Karşımıza çıktığı zaman hemen aşılamamıştı. Bunu bekliyordum ama bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim. Latafah başarılı bir şekilde yönetiyordu. Elindeki tüm imkanları kullanıyordu. Ordusunu motive ediyor, savaşmaktan kaçınmıyordu. Fakat kazanan olmalıydı. Savaşın kanunu buydu. Mutlaka kazanan olacaktı.
Sabaha karşı çadırda toplanmıştık. Son hazırlıklar konuşuluyordu. Gün doğmadan saldırmayı ve bu işi bitirmeyi düşünüyorduk. Nerede, ne yapılacak belirleniyordu. Önümde harita vardı ve taşlar duruyordu. Ayashri siyah taşı eline aldı, ileriye sürdü. Ayashri "En önden süreceğimiz askerler bu mahkum askeri birliği olacak. Bildiğiniz gibi idam edilemiyorlar ama hapiste kalamayacak kadar gençler. Kefaretlerini bu savaşla ödeyecekler. Ölüm, onları suçlarının affedilmesi olacak." dedi.
Karran "Mahkum Birliği, iyi bir fikirdi. İnsan affedilmek için her şeyi yapar. O grubun yönetilmesi de kolay ve vahşiler. Kolay gözden çıkarılabilir."
"Okçu birliği artık okları ateşli atsın. Nizarlı askerlerin sönmeyen ateşi tatmasının vakti geldi." dedim.
Adag kuşkuyla bakmıştı. Adag "Askerler için iyi olmayacak." dedi ve kafamı salladım.
"Söndüremeyecekleri ateşle boğuşmalarını istiyorum. Böylece ne kadar yanlış bir yerde oldukları anlaşılacak."
Ayashri "Kalkanlar ise Yüzsüz Tanrı'nın figürleri olmalı. Böylece Nizar askerleri saldıramayacak. Bugün biz kazanmalıyız, yarına bu iş kalırsa kaybederiz. Günlerdir savaş meydanlarındayız, askerlerin sabrının kaldığını sanmıyorum."
"Bugün bu iş bitecek. Kaynaklarımızı fazlasıyla zorladık. Artık harekete geçmenin vakti." dedim.
İlk emrimle güneş doğarken okçu birliği sönmeyen ateşi Nizar kampına atmıştı. Fakat bu kamp etkilemişe benzemiyor. Çünkü boştu. Latafah ordusunu çekmişti. Kahretsin! Ters yönde geliyorlardı. Ayashri Mahkum Birliğini o yana sürmüştü, zamanında müdahale etmişti. Bizi bir süre korurlardı ama yetmezdi. Çığlıklarıyla gelen Nizar askerleri için yapacak başka bir şey bulmam lazımdı. Eğer bir çözüm bulamazsam biz kaybedecektik. Kaybetmek istemiyordum. Ben ve ordum kazanmalıydı. Kazanmak için her şey yapılırdı. Savaştı bu. Hayatta kalmak istiyorsam her şeyi yapmam lazımdı. Ateşle yakmak! Okçu birliğinin bir kısmı acele bir şekilde yeniden konumlandırmıştım. Ateş kovaları ise zar zor taşınıyordu. Sinirle okla yayı askerin elinden almış, en öne geçmiştim.
Karran sinirle "Talayer, o askerleri sönmeyen bir ateşle yakmayı planlamıyorsun değil mi?" dedi ve gülümsedim.
"Beklediğimiz yönün tersi yönünde geliyorlar, ne yapmam lazım sence? Tek çözüm o askerleri yakmak!" dedim.
"Ayashri'ye deli diyordun ama sen ondan daha delisin."
"Delilikle dahilik arasında gidip geliyorum diyelim. Ben kaybetmeyeceğim, Karran. Kaybedersem her şeyimi kaybederim." dedim ve oku yaya yerleştirdim.
Gözüme ilk kestirdiğim isim Latafah'ın yanında atıyla gelen sarışın komutandı. Meşhur İgen olmalıydı. Armin'in yerini alan soysuzdu."Armin, kanın boşa dökülmedi." dedim ve oku serbest bıraktım.
Nişan aldığım ok İgen'e tam isabet etmişti. Atıyla beraber düşünce çığlıklar içinde kalmıştı. Ateş her yerini sarmıştı, bir ateş topuna dönmüştü. Latafah ise tiz bir çığlık atmıştı. Atını durdurmuştu. Sağa sola bakınıyordu. "Ateş!" diye bağırdım. Okçular oklarını germiş, Nizarlı askerlerin üstüne yanan okları fırlatmıştı. Gökyüzü bu oklarla alev saçıyordu. Oklar askerlere geldikçe savaş çığlıkları ölüm çığlıklarına dönüşmüştü.
Hızla atımın üstüne atladım. Askerlerin arasına karışmıştım, hızla gidiyordum. Duman, ateş her yerdeydi. Ölüm çığlıkları ise savaş meydanını kaplıyordu. Yaptığım bu hareketten pişman değildim. Yine olsa yine yapardım. Kazanmak zorundaydım. Buna ben mecburdum. Onlar tersten gelerek şaşırtmak istemişlerdi, ben ise onların sonu olmuştum. Atımdan indiğimde dövüşmeye başladım. Latafah'ı arıyordum. Kan ve dumanın içinde onu bulmak güçtü.
Arkamdan gelen tekmeyle yere düştüm. Baktığımda ise Latafah'ı gördüm. Yüzü kan ve is içindeydi. Altın zırhında kan lekeleri vardı. Bana bakarken bakışları nefret doluydu.Latafah "Onu öldürdün!" diye bağırdı.
"Hakketti çünkü benim yoluma çıktı. Ordunu aşmama engel olan isim oydu ve şimdi her şey daha basit hale geldi." dedim.
"Seni öldüreceğim, piç! Seni öldüreceğim ve Nizar'ın gerçek kralını öldürmek neymiş öğrenmiş olacaksın."
"Yanarak ölmek istemez misin? Şimdi insanları anlıyorum, içimde tuhaf bir vahşilik var. O askerlerin ölümüne normalde üzülürdüm ama şu an hiç pişman değilim."
"İgen masumdu, tüm suç benimdi. Onun tek suçu beni sevmekti."
"Seni sevmek mi? Seni gerçekten seviyor muydu? Buna inanmamı bekleme. O seni kullanıyordu. Kral olmak için yaptı." dedim. Dikkati iyice dağılmalı, bana öfke duymalıydı. Dikkati dağılırsa daha az tehlikeli olurdu.
"O beni sevdi. Senin fahişen gibi değil. O seni Azinkayt için kullandı. Senin gücünü kullanabilmek adına altına yatıyor, kendisini sana becertiyor!" diye bağırdı.
Derin bir nefes aldım. Latafah şimdi sınırı aşmıştı. Bana hakaret etmesine izin verebilirdim ama Aya'ya izin veremezdim."Ayashri'ye hakaret edemezsin."
"Fahişe ve piç!" dedi ve saldırıya geçti.
Onun saldırısına karşılık vermiştim. Kendisi kaşınmıştı. Kendisi meydan okumuştu. Benim mızrağım onun kılıcı buluştuğunda ikimizde ölümüne kazanmak istiyorduk. Yılların karşılaşmasıydı bu. İki akrebin zehri akıyordu. Ateş ve kanla yazılan bu savaşta birimiz yaşayacaktı. Bu ise ben olacaktım. Kazanmak için her şeyi yapmış iken Latafah'ın kazanmasına izin veremezdim. İkimizde yıllardır bu anı bekliyorduk. Savaşmak, güçlerimizi çarpıştırmak istiyorduk. Bu fırsatı kaybedemezdik.
Yere kan tükürdükten sonra Latafah'a baktım. Yorulmuştu, ikimizde yorulmuştuk. Tek bir hamleye ihtiyacım vardı. Düşmanımı yenmek tek bir zehre ihtiyaç duyuyordum. Latafah diyen bir sesle yanımıza Ayashri gelmişti. Güzel saçları darmadağınıktı. Yüzü isliydi. Kanlı kılıcıyla yanıma geçmişti."Ben onun dikkatini dağıttığımda işini bitir." diye mırıldandı. Kafamı salladım.
Ayashri "Gel ve beni öldür, tatlım!" dedi ve Latafah'a doğru koştu.
Latafah ise bu daveti geri çevirmemişti. İkisi karşılıklı dövüşüyordu. Tek bir hamle demiştim. Şu an Latafah'ın sırtı bana doğruydu. Mızrağımı kaldırdım, hızla koşarak Latafah sapladım. Latafah derin bir iç çekmişti. Ayashri'ye kaldırdığı kılıç düşmüştü. Bir kez daha çıkarıp sokmuştum. Latafah dizlerinin üstüne çökmüştü. Yüzüne baktığımda ağzından kan fışkırmıştı. Bir şeyler demek istiyordu ama diyememişti. Koyu gözleri gökyüzüne bakakalmıştı. Yanağından yaş süzülmüştü.
Bitmişti. Latafah yenilmişti. Nizar'ın meşru kralı ben olmuştum. En büyük düşmanım karşımda diz çökerek ölmüştü. Daha ne yapabilirdim ki? Bu savaşı kazanmak için ben daha ne yapabilirdim? Kana kan bir savaş olmuştu. Acımamıştım. Kazanmak uğruna her şeyi yapmıştım. Şimdi olmuştu. Bu ateş ve kan gölünde kendimi kral ilan etmiştim. Nizar'ın ünlü piçi şimdi Nizar'ın Kralı olmuştu. Aevni'nin bilgeliği bu olmalıydı. Khaird'in lanetlediği bir çocuğu hükümdar yapmıştı.
Ayashri "Smeryn'e git, Elzira bir çılgınlık yapmasın. Arkandan geleceğim." dedi ve ona baktım. Yüzü ciddiydi. Gözlerinde ise vahşi bir pırıltı vardı. Bir kurda benziyordu.
"Evet, gitmeliyim." dedim ve yerde herhangi bir askerin mızrağını aldım.
Son kez Latafah'a baktıktan sonra getirilen atla hızla Smeryn'e doğru ilerledim. Tek değildim, arkamda bizim askerlerimiz vardı. Emrimle beraber Smeryn asla yığmalanmayacaktı. Halka işkence edilmeyecekti. Kalbim hızla atarken savaşı kazanmış olduğuma yavaş yavaş inanıyordum. Şimdi ise Elzira'ya dur demeliydim. Beni görmeliydi ve korkmalıydı. Canını bağışladığımı dediğim zaman ne diyeceğini merak ediyordum. İşte ben kazanmıştım. O kaybetmişti. Kabusumu yenmiştim.
Taç sarayına hızla girdiğimde hizmetçiler sağa sola kaçışıyordu. Saray bomboştu. Elzira nerede diye bağırdığımda yatak odasında demişlerdi. Hızla odasına çıktım. Korkunç görüntüm umurumda değildi. Odanın kapısını hızla açtığımda Elzira ayaktaydı. Kan kırmızı ipek bir elbise giymişti. Kestane saçları topluydu, kahverengi gözleri sürmeliydi ve dudakları hafif boyalıydı. Çok güzeldi. Her zamanki halinden daha güzeldi, gerçek bir kraliçeydi. Beni görünce gülümsemişti.
Elzira "Piç oğlum gelmiş." dedi. Sesi sakindi.
"Gördün mü? Ben kazandım, Elzira. Seni yendim!" dedim ve odaya girdim.
"Latafah'ın yenileceğini zaten biliyordum. Bunu ona dedim ama beni dinlemedi. Söylesene, merhametli bir ölüm mü bağışladın?"
"Evet, merhametli bir ölümle hayatına veda etti. İgen onun kadar şanslı olamadı."
"Zavallı kızım! Umarım diğer hayatında aradığı aşkı ve huzuru bulur. Bu taht ona gerçek huzuru, gerçek mutluluğu getirmedi."
"Bana o tahtı verseydin her şey çok farklı olurdu!" diye bağırdım. O ise gülümsemişti. Bana doğru yürümüştü. Gözleri bendeydi.
Yanağımı okşarken "Babanın da isteği buydu ama senin piç kanın yüzünden bunu yapamadı. Fakat bugünleri görmüştü. Onu gururlandırdığına eminim." dedi.
"Latafah, Misha gibi olabilirdi. Mutlu bir yaşamı olurdu."
"Misha! Benim özgür kuşum. Onu çok sevdiğimi iletir misin?"
"Sen yaşayacaksın, ölmeyeceksin. Seni yaşatacağım."
"Sence sana bu zevki bırakır mıyım? Benim sonum hakkında bu hükmü verdiremem." dedi ve kollarıma yığıldı.
Dudaklarından kan fışkırmıştı. Zehir içmişti. Şaşkınca "Sen ne yaptın?" diye fısıldadım.
"Sen benim kabusum oldun, Talayer. Sana kaybetme düşüncesi beni bu sona hazırladı. Yıllardır bunu ertelemeye çabaladım ama olmadı. İnsan kendi kaderinin sonundan kaçamıyormuş." dedi ve tekrardan kan öksürmüştü.
"Böyle olmak zorunda değildi! Birbirimizin kabusu olsak bile bu olmamalıydı."
"Zaferinin ödülü olmayacağım."
"Bu olmamalıydı!" diye fısıldadım. Elzira elini yanağıma uzattı. Bir anne gibi okşuyordu. Gözleri dolu doluydu.
"Keşke sen benim oğlum olsaydın, o zaman her şey çok farklı olurdu." diye fısıldadı ve eli yanağımdan kayıp düştü.
Yanağından yaş akarken gözleri açık kalmıştı. Hasret kalarak Ükhel'in yanına geçmişti. Bu dünyada elde edemediği güce olan hasreti ölümdeki bakışlarına yansımıştı. Ona üzüleceğim aklıma bile gelmezdi. Böyle bir ölümü kim hakkederdi? Düşmanların en azılısı olsa bile bu ölüm kimseye uygun değildi. Gururundan canına kıymıştı. Ona zarar vermeyeceğimi bilmesine rağmen bunu yapması bir yandan ona saygı duymamı sağlamıştı. Düşmanların en asili gururuyla ölendi. Daichin'in bu öğretisini Elzira gerçekleştirmişti. Bu yüzden ona saygım sonsuz olacaktı.
Azinizar Kralı Talayer diye bağıran Ayashri'yi arkamda görmüştü. Şaşkınca bana ve kucağımda ölen Elzira'ya bakıyordu. Ben de ona gözyaşları içinde gülümsedim. İşte olmuştu. Bir piç kral olmuştu. Akrebin şifası zehir olmuştu ama tacını almıştı. Taç benimdi, hüküm benimdi. Kimse bunu bozamazdı. Tacımı kanımın hakkıyla alamamıştım ama savaşımla kazanmıştım. Herkese meydan okurdum. Herkesi yenerdim. Ben hakketmiştim, Ayashri hakketmişti.
Kucağımdaki Elzira'yı yavaşça bıraktım, Ayashri'nin karşısına geçtim. Azinizar Kraliçesi Ayashri'an-Dara dedikten sonra onun dudaklarına tutkuyla yapıştım. Aşkla öperken zaferlerimde ve ağıtlarımda olmasını istediğim tek isim oydu. O, benim her şeyimdi. Fahişelikten kraliçeliğe yükselmişti. Kaderimizi kendi elimizle yazmıştık. Ant olsun ki, her daim bu olacaktı. Ateşin gücüyle zafere yükselecektik. Düşmanlarımıza acımayacaktık. Bundan sonra bizi bekleyen şey özgürlüktü. O, bizim en büyük zaferimiz olacaktı.
♕
♕Ayashri'yi durdurma planı hakkında ne düşünüyorsunuz?Kehanet hakkında fikriniz nedir?
♕Misha-Talayer konuşması için düşünceniz nedir?
♕Latafah hakkında düşünceniz nedir? Savaş için düşünceniz nedir? Latafah'ın sonu için düşünceniz nedir?
♕Elzira için düşünceniz nedir? Elzira'nın intiharı için düşünceniz nedir? Talayer ile olan hesaplaşması için düşünceniz nedir?
Bir dahaki bölüm Aiden olacaktır. Sevgilerle! Ayrıca Şahinlerin Yükselişi'nin son Aya&Tal bölümlerini okudunuz!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top