Kendimle Olan Savaş♔

BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!

EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.

Bölüm Şarkısı: Ruelle - The Other Side

Yayınlanma Tarihi: 25.08.2020 (23:58)

İyi Okumalar!

Larastka Krallığı - Başkent: Kantre - Ulu Saray

Jayce

İnsanın en büyük düşmanı, kendisiydi. Kendisiyle verdiği savaşta yenilen insan hayattaki en büyük yenilgisini alırdı. Benim de en büyük yenilgim kendime verdiğim savaşta olmuştu. Büyük bir savaşa girmiştim. Yıllardır beklediğim savaşta kendimden öteye geçmiştim. Kazanabilmek adına her şeyi yapmıştım. Sonuç ne olmuştu? Dağılan bir ordu, yakılan ve kül olan şehir, bağımsızlığını elde eden bir ülke. Kendimle olan savaşı kaybetmenin bedeli ağır olmuştu. Tek bir hata beni buraya getirmişti. Bu hatayı yapmasaydım her şey farklı olurdu. Savaşı kazanabilirdim. Bu kararı alırken hırsım beni ele geçirmişti. Kazanma hırsım benim felaketim olmuştu.

O çocuğu gördüğüm anı unutamıyordum. Esirlerin içinde korkmayan bir duruşu vardı. Dik ve kendine inanarak duruyordu. Bu duruşu dikkatimi çekmişti ve adını sorduğum zaman Azinizar Prensi Sumashd-Yabgun'an Pobeda dediğinde her şey değişmişti. Onu ve esir alınan askerleri idam edin emrini vermiştim. İdamını izlemiştim. Ölüme giderken cesurdu. Bir prense uygun olarak kılıçla idam edilmişti. Cesareti de kesinlikle hayranlık vericiydi. Ayashri'nin oğlu elbette cesur olacak diye düşünmüştüm. Ceseti sandığı konulduğu zaman ona üzülmüştüm. Savaştayız, olmak zorunda demiştim. Kanayan vicdanımı bu şekilde bastırıyordum. Savaşta her şey olurdu. Bize öğretilen buydu. Gönderdiğim sandık Azinizar'ın direncini kıracaktı. Yasları savaşı kaybetmelerine neden olacak diye düşünürken Ayashri deliliğiyle yanıt verince savaşı onlar kazanmıştı. Masum bir çocuğun kanı benim felaketim olmuştu.

Kahrar ilk yanmaya başladığında bu şehrin yok olacağını anlamıştım. Ayashri'yi tanıyordum. O bir şeyi istedi mi, yapardı. Asla durmazdı. Şehri yakmak mı istiyordu, yakardı. Onu kim durdurabilirdi ki? Oğlunu ondan koparmış iken bana merhametli davranmasını beklemiyordum. Bu yüzden onunla olan dövüşümde bilerek yenilmiştim ve diz çökmüştüm. Bu şekilde ölerek yenilgimi onurlu kılmayı istemiştim. Düşmanına diz çökmüş ve düşmanının elinden ölen bir kral. Oldukça saygı duyulan bir ölüm. Tarihe Yenilen Kral olarak geçsem de ölümüm ile bu yenilgi unutulabilirdi. Fakat bir şey bu ölümü durdurmuştu. Vadim gelmişti ve geri çekilmiştik. Bunu çok sorgulamıştım. Ben yenilmiştim, korkunç şeyler yapmıştım. Ölmem doğru  değil miydi? Cezalandırılmam lazımdı. Yaratıcılar gerçekten varsa beni adaletle yargılamaları gerekirken beni ölümden kurtarmışlardı. Bunu gerçekten anlamıyordum.

Kapının eşiğinde bana arkası dönük olan kadını izliyordum. Siyahlar içindeydi. Küçücük odayı lavanta tütsüsüyle tütsülemişti. Yasını tutuyordu. Onun da kaybettiği vardı. Bir evlat kaybetmek bu dünyadaki en ağır acıydı. Bu acının nelere sebep olabileceği kestirilemezdi. Loya diye fısıldadı ve bana doğru döndü. Onu zümrüt gözlerinde teslim olmak istiyordum. Yorgun ve bıkkın bakıyordu. Bu yaşananlar ona da fazla geliyordu. Andrej'in ölümü onu sarsmıştı. Üstelik savaşı kaybetmemiz de onu etkilemişe benziyordu. Yavaşça ona doğru yürüdüm ve sarıldım. O da bana sarılınca rahatlamıştım. Ne olursa olsun yanımda olduğunu biliyordum. Biz bu yola beraber çıkmıştık.

"Loya'm, benim güzel sevgilim." dedim ve alnından öptüm.

Loya "Sen neden buradasın?"

"Bunaldım. Bu saray üstüme geliyor. Yazın tadını çıkaramıyorum ve ne yapacağımı bilemiyorum. Sürekli aynı konuyu düşünmekten yoruldum. Hadi, gel. Bahçemizi gezelim." dedim ve itiraz etmedi.

Sarayın bahçesinde yürüyorduk. Çiçeklerin kokusu bir nebze bizi yumuşatıyordu. Tüm dertlerimden sıyrılmış gibiydim. Kırmızı, beyaz, sarı, mavi. Her renkten çiçekler vardı. Özellikle güller harikaydı. Bir sanat eseri gibi karşımızdalardı. Her türlü zorluğa rağmen açmışlardı.  Kolumda benimle beraber yürüyen Loya ise düşünceliydi.

Sakin bir sesle "Sürekli aklında yenilgin var. Nasıl kaybettiğini düşünmeden duramıyorsun ama bunu hakkettin, Jayce. Bu yenilgiyi hakkettin." dedi. Gözlerinde öfke yansıması görsem de bu öfke hemen sönmüştü. İlk geldiğimde çok tartışmıştık sonra tartışarak bir şey elde edemeyeceğimizin farkına varmıştık. Olan olmuştu, değiştirmek mümkün değildi."Belki de bu yenilgiyi hakkettik demem lazım. Sonuçta Larastka'yı tek başına temsil etmiyorsun. Ben de temsil ediyorum. Birbirimizin aldığı her kararı desteklemek zorundayız."

"Bu kararda senin bir imzan yok, bu suç tamamen benim suçum. Ben bir çocuğu öldürdüm, ben bir hayata son verdim. Sen orada olsaydın buna karşı çıkardın ama ben kazanmak istedim."

"O çocuk ölmeseydi ne olurdu? Bunu geceleri çok düşünüyorum. Kazanırdık diyorum ama Ayashri'ye belli olmaz. Yine tüm orduyu yakarsa kazanırdı."

"Tüm ordu kül oldu. Acılar içinde kıvrana kıvrana öldüler. Su diye çırpındılar ama su bile fayda etmedi. Kahrar ise beni ayrı bir şekilde yaraladı. Gözümün önünde şehrim kül oldu ve ben bir şey yapamadım. Çocuklar yandı. Küçücük çocuklar ağlaya ağlaya yandılar, bir şey yapamadım. Ne yapabilirdim ki? Her şey üstüme yıkıldı."

"Ayashri'nin deliliğini gördük. Herkesi, her şeyi yaktı. Vadim seni kurtarmasaydı Kantre'ye kadar gelirdi ve beni öldürürdü. Benim ve kızlarımın canını alırdı."

"Loya! Saçmalıyorsun. Ayashri ben değil. Ben onun evladını öldürdüm, ben zalimce bir şey yaptım. O, bunu yapamaz."

Loya alaycı bir şekilde gülmüştü."Sen her şeyin yapılacağını gösterdin, Jayce. Kazanmak uğruna nelerin yapabileceğini sundun. Yabgun'u öldürerek vicdanın önemsiz olduğunu, merhametin savaşta yer almadığını öğrettin. Ayashri de bunu sen de görerek koca bir kenti katletti. Sen ölseydin, Larastka kentlerini yaka yaka gelirdi. Kantre'yi en sona bırakırdı belki. Talayer bunu isterdi diye düşünüyorum malum kendisi korkularla oynama konusunda çok iyi. Kantre'ye geldiklerinde bizi Yabgun'a yaptığın gibi yaparlardı. Sandıklara konulur, gömülürdük."

"Bu çok anlamsız! Öyle bir şey olsaydı sen ve çocuklarım kaçardınız. Sığanacak bir yer bulurdunuz. Bize bağlı olan ülkeler var."

"Gerçekten mi? Güçten düşmüş bir ülkenin hanedanına kim sahip çıkar? Bizi satmayacaklarını nereden bilebiliriz? Bizi parayla satarlardı. Haklı olduğumu biliyorsun. Şükürler olsun ki Vadim seni zamanında kurtarmış yoksa bir felaket yaşayacakmışız."

Derin bir nefes aldım. Loya haklıydı. Ayashri gerçekten onlara acımazdı. Olan olmuştu, zaman akıyordu."Bana istediğin kadar kız ama ölen prens, Kahrar geri gelmeyecek. Zamanı geri alamayız."

"Zamanı keşke geri alabilsek, keşke senin yanında olsam ve o korkunç kararı almanı engellesem."

"Ben savaştaydım. Bu bir savaştı. Savaşta kimse kimseye acımaz, merhamet göstermez. Bunu sana ben öğretemiyorsam aç, tarih kitaplarını oku. Larastka'nın nasıl ayakta kaldığını o zaman anlarsın."

"Geçmişi geri alamayız ama gelecek şu an elimizde. Bundan sonra  hata yapmamak çok önemli. Tarihi yazanlar olarak bu davada haksız olmamamız gerekli."

"Sence bu davada haksız mıyız? Loya, Azinizar ve diğer ülkeler bizim sömürgemizdi. Bizim emrimizdeydiler. Onlar bağımsızlık istedi diye ah, sizi özgür bırakıyorum mu diyecektik? Evet, yöntemler oldukça tartışılır ama bu davada biz haksız değildik. Geri çekilmek, onlara bağımsız olun demek aptallık olurdu."

"Haksız olduğumuz konu yöntemlerdi. Savaş olması gerekliydi, buna ben de katılıyorum ama yöntem yanlıştı. Şu an tek dileğim bu savaşlardan az hasarla atlatmak. Adeline'a yönetecek ülke bırakabilelim."

"O konuda sıkıntı yaşamayız, emin ol. Kızımız güzel bir ülkenin başına geçecek. Her yerde kaybedeceğiz diye bir kural yok. Biz Larastka'yız. Tek bir yenilgi bizi sarsmaz. Bugün kaybetsek bile yarın kazanmayı biliriz."

"Buna inanıyorum." diye mırıldandı.

"İnanmalısın! Her yenilgiden bile bir yarar çıkabilir. Azinizar ile olan savaşta yenildik fakat bu yenilgi tamamen bizim zararımıza olmayacak."

"Bu nasıl olacak? Yenilgi yenilgidir. Lüfen delirme. Yeterince delirdin. Bu gidişle kendine zarar vereceksin."

"Ben hayatta kaldım. Öleceğimi düşündüğüm an, hayatta kaldım. Kendimi Ayashri'ye teslim ettim ama ölmedim. Benim hikayem daha bitmedi, Loya. Bu hikayenin sonunu ben yazacağım."

"Benim senden tek isteğim bu sonu yazarken kendine ve çocuklarıma zarar vermemen. Buna ben dayanamam." dedi ve durduk.

Onun güzel yosun gözlerine baktım. Yanağını okşarken hafif bir rüzgar esmişti. O da bana bakıyordu. Dudaklarını öptüm. Ardından gözlerine bakarak "Kendime zarar versem bile sana ve çocuklarıma asla zarar vermem, verdirtmem. Kalkan olurum, korurum. Sizler benim tek gerçeğimsiniz." dedim.  

Akşam yemeğinde ise azdık. Masamın kalabalık olmamasını anlıyordum. İnsanlar üzgündü. Fakat beni en çok Keila etkilemişti. Onun yokluğu üzüyordu. Sevgili kızım yas tutuyordu. Sander'in savaşta ölmüş olması onu derinden sarsmıştı. Bu ölümle başa çıkmaya çalışıyordu. Geldiğimden beri onu göremiyordum. Hayata küsmüş olamazdı. Onun neşesini özlüyordum. Bu olanları aşmasını beklemekten başka çarem yoktu. Yaşamaya devam etmek zorundaydı. Sander için bunu yapacaktı. O çocuk, kızımı böyle görmek istemezdi. Ölümü için bir şey yapamazdık. Olan olmuştu. Keşke olmasaydı diyordum.

Gözüm diğer boş sandalyeye de takılıyordu. Andrej'in sandalyesi. O sandalye uzun zamandır boştu ama şimdi asla dolmayacak olması beni yaralıyordu. Kalbime çizikler atılıyor gibi hissediyordum. Cenazesini beklemeden göndermiştim. Savaşın ne kadar süreceğini bilmiyordum. Keşke vedalaşabilme şansım olsaydı diyordum. Onu her şeye rağmen affettiğimi diyebilmeliydim. Uzakta olsa bile yaşaması bir umuttu. Şimdi ise ona ulaşamayacağım bir yerdeydi. Boşluğa karışmıştı. Ona iyi bir baba olamadığım için kendimi her daim suçlu hissedecektim. Bir yerde hata yapmıştım ve Andrej bizden kopmuştu. Bu kopuş sonunu getirmişti. Onun orada olduğunu bilseydim saldırı emrini kesinlikle vermezdim. Evladının ölümüne hangi baba sebep olmak isterdi ki? Sadece orası zayıftı ve bu zayıflığı kullanmak istemiştim. Sonuç felaketti. Andrej. Onun solgun bedenine baktığımda yüzünde huzurlu bir ifade vardı. En azından tek tesellim huzurlu ölmüş olduğuydu.

Yemekten sonra Keila'nın yanına gitmiştim. Odasında oturmuş, dışarı bakıyordu. Sabahlığını giymişti. Beni görünce yorgunca gülümsedi. Yanına oturdum ve ellerini öptüm."Keila'm, benim güzel kızım." dedim.

Keila "Seni görmek çok güzel." diye mırıldandı.

"Fakat biz seni göremiyoruz. Yüzüne hasret kaldık, güzel kızım. Yasını tutuyorsun, anlıyorum ama kendini hayattan soyutlama."

"Yaşamaya çabalıyorum, merak etme. Fakat içim yanıyor baba. Sander'in ölümünü düşündükçe kalbim yanıyor. O benim ilk aşkımdı, bırak yasımı tutayım."

"Yasına saygım var. Sadece seni solgun görmek istemiyorum, mutlu olmanı istiyorum. Yüzünü nasıl güldürebileceğimi ise bilmiyorum."

"Zamana ihtiyacım var. Zaman yaralarımı saracak, zaman beni başka bir ben yapacak. Eski Keila'yı özleyeceğim. Sander ile yanan Keila'yı özleyeceğim, yeni Keila ise ona kucak açmam gerekecek. Artık âşık olacak birisi değil."

Kaşlarımı çatmıştım."Böyle konuşma. Gençsin, güzelsin. Sander'den sonra başkaları da hayatına girecek. Onlara şans vereceksin. Sander senin için özel olacak ama başka aşklar yaşayabilirsin."

"Edvin söz konusu iken bu mümkün mü?" dedi. Sesi alaycı ve sinirliydi.

"Onunla evlenmek zorunda değilsin. Verilen sözler bozulabilir. Neden anlamıyorsun? Edvin ile evlenmek zorunda değilsin."

"Kendimi cezalandırmam gerekli." dedi. Gözleri dolmuş, yaşları yanaklarından süzülmüştü.

"Neden? Sen ne yaptın?"

"Andrej'in ölümüne neden oldum, Sander öldü. Bunlara katlanamıyorum ve kendimi suçluyorum. Yeterince güçlü olsaydım Sander cepheye gitmezdi. Yeterince iyi kalpli olsaydım Andrej'in suçunu ortaya çıkarmazdım."

Yanaklarından akan yaşı sildim."Keila, sen kötü değilsin. Ruhunda yaşadığın fırtına senin böyle düşünmeni sağlıyor ama sen iyi bir kızsın. Kalbin değerli ve eşsiz." dedim.

"Buna inanıyor musun? Ben Kaisra'nın torunuyum. Binlerce kötülük aklımdan geçerken hiçbir şey olmamış gibi gülümseyebilirim. Kendimi hep anneme benzetirdim ama benzediğim insan ortada, baba."

"Sen anneme benzemiyorsun, kızım. Sen annen gibisin. Neşeli, hayat dolu ve eşsiz. Yıkıldığı zaman bile ayağa kalkabilen. Kraliçe Loya'nın kızısın. Anneme benzemiyorsun."

"Gerçekten mi?" diye fısıldadı ve kafamı hafifçe salladım.

"Bunu sen de biliyorsun. Kendine işkence etmekten vazgeç. Kafandan o düşünceleri sil. Benim üç güzel kızım da Ce-Kaisra Dutarse'ye asla benzemiyor. Bunu herkes biliyor, sen de bil. Lütfen daha fazla ağlama." dedim.

O kafasını iki yana sallamıştı. Sonra bana sarılıp hıçkırıklara boğuldu. Ben ise sırtını okşadım. Gencecik yaşında yaşadıkları ağırdı. Olgun düşünemiyordu. Oysa yaşananların onunla alakası yoktu. Bunu zamanla anlayacaktı. Evet, acılar olgunlaştırırdı. Acılar büyütürdü ama acılar insanı cezalandırtmazdı. Anlayacaktı. O zaman her şeyi oluruna bırakmaya karar verecekti. Bunu yapması en doğrusuydu. O, benim ve Loya'nın kızıydı. Doğruyu bulacaktı. Kafasında kurduğu düşüncelerin yanlış olduğunu fark edecekti.

Bir süre Keila ile konuştuktan sonra odasından ayrılmıştım. Kendi odama geçmiştim. Her zamanki çayımı içmek için balkona geçmiştim. Yıldızlar ulaşılmaz olduğu kadar parlaktı. Ay ise hilal olarak onlara eşlik ediyordu. Acaba mutsuz ettiğim insanlar yüzünden mi bu haldeydim? Loya bir keresinde kalbini kırdığım her insanın benim için diledikleri bir dileğin gerçek olacağını söylemişti. Ben birçok insanın kalbini kırmıştım, birçok insan da benim kalbimi kırmıştı. Mesela annem. Öleli çok olmuştu. Bana gerçek sevgi vermemişti ben de onu pek ciddiye almamıştım. Kalbi kırıldığı için başıma bunlar mı gelmişti? Bu olamazdı. Aiden'i düşünürsem onun da kalbi bana karşı kırgın olabilirdi. Loya konusunda onu ciddi anlamda zorlamıştım. Aiden krallığımın zora düşmesini ister miydi? Bu çok acımasız bir ceza olurdu. Loya'nın da kalbini kırmıştım. En ağırını ona inanmamakla yapmıştım ama o benim için kötü bir şey dilemezdi. Onun kalbi, benim kalbimden daha beyazdı. Dileği kabul olacak birisi varsa o da Ayashri idi. Ayashri'nin dileği kabul edilirdi. Onun kalbini kaç defa kırmıştım? Son olayla kalp adına bir şey bırakmamıştım. Dileği kabul edilecek birisi varsa onun edilmeliydi.

İşleri yoluna sokacaktım. Ne olursa olsun her şey yoluna girecekti. Birçok insanın kalbini kırsam da ayakta kalan ben olmuştum. Kalbini kırdığım insanlar benim ölümümü dileseler bile bir şey olmuyordu. Ben yaşıyordum. Öleceğim fırsatı yaratırken bile ölmemiştim. Hikayemin bitmediğini gösterirdi. Evet, benim hikayem daha bitmemişti. Ölümüme hükmederken bile ben yaşamıştım. Buna engel olunmuştu. Bu hikayeyi nasıl sonlandıracağım ise bana bırakılmıştı. Bu sonda sadece Loya'nın söz hakkı olabilirdi. Bu zamana kadar hep yanımda olmuştu. Evet, tartışmalarımız şiddetli olsa bile yanımda olmayı tercih etmişti. Ayrı olursak parçalanırdık. İkimizin yazacağı son bu hikaye için en uygunu olacaktı. Ayashri ve Talayer'e son sözü vermeyecektim. Onlar zincirleri parçaladıklarını düşünsünlerdi. Bu düşünce onları bir süre mutlu ederdi.

Çayımı bitirdikten sonra yatağıma geçmiştim. Çayın verdiği rahatlatıcı etkiyle uykuya dalmıştım. Bambaşka bir yere gelmişti. Kahrar'daydım. Yanmış şehirde tek başıma dolaşıyordum. Yangın södürülmüştü. Kül yağıyordu, dumanlar vardı. Binalar harabe halindeydi. En acınası durum ise insanlardı. Kömürleşen bedenler vardı. Kimileri ise yıkılan binaların altında can vermişti. Bu felaketin sorumlusu bendim. İçim acıyordu, içim kanıyordu. İstediğim kadar ağlayayım, onlar geri gelmeyecekti. Kendimle olan savaşı kaybetmemin bedelini bu masum insanlar ödemişti. Küçük çocuklar, yaşlılar, kadınlar, erkekler. Hepsi ölmüştü. Ellerimde onların da kanı vardı. Böyle olmaması gerekiyordu.

Şehrin çıkışına gelmiştim. Yarılan duvardan bana doğru gelen birisini gördüm. Karşımda Yabgun'u görmüştüm. Gamzeli bir tebessümle bana bakıyordu. Aramızda bir rüzgar esti ve küller ikimize gelmişti. Bu beni rahatsız etse de onu rahatsız etmemiş gibi duruyordu. Son giydikleri üstündeydi ve bu beni ürpertmişti. Bana doğru birkaç adım atmıştı.

Yabgun "Neden buradasın? Hangi yüzle geliyorsun?"

"Ben bilmiyorum, bilemiyorum. Sen neden buradasın? Burası Larastka şehri." dedim.

"Beni buraya hapseden sen oldun. Ruhum bu harabe şehre esir kaldı. Sonsuza dek buradayım. Sen beni buraya mahkum ettin."

"Biz savaştaydık, Yabgun. Kazanmak adına her şeyin yapılacağı bir savaş. Sen ise kurbanım oldun. Ellerimde senin kanını taşımaktan memnun muyum sanıyorsun? Değilim. Keşke her şey farklı  olsaydı."

Kafasını iki yana salladı. Bana olan bakışlarında acıma vardı."Sana acıyorum. Ömrün boyunca bunun yükünü çekeceksin. Fakat bunu bekliyordum. Sonuçta Azinkayt Larastka tarafından ilk işgal edildiğinde tüm prensler ve prensesler katledilmişti. Halk meydanında teker teker öldürülmüştü. Sizin ruhunuz barbar ise biz ne yapabiliriz ki?"

"Tarih kitaplarında bu yazar, bu dediğin doğru." diye mırıldandım.

"Senin de herkesten farklı olacağını düşünmek annemin ve babamın hatası oldu. Seni tanıdıklarını düşündüler ama asla tanımadıklarını anladılar. Söylesene idamıma karar verirken hiç annemi düşündün mü? Onunla olan yaşadıkların gözünün önüne geldi mi? Onun canını daha önce acıttın. Bir kez daha yaparsam ne olur diye sorguladın mı?"

"Sorgulamadım! Çünkü kazanmak istedim. Savaşta her şey olur, her şey yapılır. Çünkü bu bir savaş, Yabgun. Sen bunu asla anlayamazsın."

"16 yaşında öldürülen bir çocuk asla anlayamaz. Asla büyüyemeyeceğim, asla birisini sevemeyeceğim, asla ağlayamayacağım. Hep 16 yaşında kalacağım için asla gerçek bir savaşta ne yapılır bilemeyeceğim."

"Buna mecburdum!" diye fısıldadım. Yabgun ise kafasını iki yana sallamıştı. Bakışlarında beni suçlayan ifade vardı. Ölmeden önce baktığı gibi bakıyordu. Son bakış asla unutulmazdı. Yabgun'un son bakışı ise kesinlikle benimle beraber olacaktı. 

Jayce diye adım söylenince karşıya baktım. Karşımda Ayashri vardı. Yavaş yavaş yürüyordu. Onun gençliği karşımda değildi. Kraliçe hali vardı. Koyu gri elbisesi üstündeydi. Saçları örgülerle toplanmıştı, beline kadar geliyordu. İri gözlerinde ise bana olan nefretini görüyordum. Suçlayan ve  nefret eden. Bu bakışları da unutamazdım. Unutabilmek mümkün değildi. Ayashri diye fısıldadım. O ise oğlunun yanında durmuştu.

"Sen neden geldin?" dedim.

Ayashri "Oğlumu göremez miyim? Onu buraya esir ettin ve ben onun yanındayım. Her zaman olduğum gibi." dedi. Oğluna büyük bir özlemle baktı. Buruk bir tebessümle "Ah, benim güzel çocuğum. Her daim 16 yaşında olacaksın." dedi.

"Bir savaştaydık. Bu savaşı kazanmak için her şeyi yaptım. Senin kalbini kırdım. Bu riski göze aldım. Bu hayatta tek cesur olan sen değilsin."

"Cesaretle zalimliği karıştırmamak gerekir. Sen zalimsin ben cesurum. Aramızdaki fark bu. Ben masum bir çocuğu öldürmedim."

"Evet, sen masum bir çocuk öldürmedin. Masum çocukları öldürdün. Çocuklar yandı, evlerinin altında öldüler. Bunu kendine hiç sormuyor musun? Şehrin bu hale gelmesinden memnun musun?"

"Onlar senin insanların. Senin gibi ölmeyi hakkediyorlar. Tüm Larastka ölmeyi hakkediyor! İçinde yaşayan herkes ölmeli."

"Bu işlenen suç benim suçum. Larastka insanlarının değil! Loya üzüldü, bana kızdı.Bunu bile bile onu öldürecek misin?"

"Evet. Öldürürüm. Çünkü o Larastka'ya ait. Beni anlayabileceğini düşünmüyorum. Ne sen, ne o beni anlayabilirsiniz. Sizin canınız yanmadı, benim canım yandı. Siz evlat kaybetmediniz."

"Benim de oğlum öldü, ben de yasımı tutamadım. İlla evlat sayılması için kendi öz kanından olması mı gerekiyor? Ayashri sen hep bencildin. Hep ben dedin. Başkalarının hisleri, düşünceleri hiç umurunda olmadı."

"Bunu diyen adam acaba hiç aynaya baktı mı? Ben senin kadar bencil değilim, Jayce. Sen bencilsin. Kalbin kara! Karanlık düşünceler geçiren birisin."

"Bu hayatta mutlak iyi veya mutlak kötü yoktur. Hayat grilerle dolu. Ben de bu grilerden birisiyim. Sen de bu grilerden birisin." dedim. Ona doğru yürüdüm. Tam karşısına dikilmiştim. Soluk yeşil gözleri büyüleyici duruyordu."Kimse bu hayatta bembeyaz olamaz."

"Dengeyi bozdun, bunun bedelini ödeyeceksin."

"O zaman bunun bedelini ikimiz ödeyeceğiz. Birimiz yok olurken diğerimiz var olamaz. Dengeyi sağlayan iki zıt güç birlikte var olurlar, birlikte yok olurlar. Belki de daha iyi bir hayat için ikimizinde yok olması daha iyidir." diye fısıldadım.

Bunu dedikten sonra bambaşka bir şey olmuştu. Gökten yağan küller Ayashri'yi ve beni kaplamıştı. İkimizi de taşa dönüştürmüştü. Soğuk heykeller olarak Kahrar'ın girişinde kalakalmıştık. Titreyerek uyanmıştım. Gördüğüm rüya son zamanlardaki hislerimin karışması sonucu oluşmuştu. Yabgun zaten kabuslarımdaydı. Bu hali en iyi haliydi. Genelde karşımda kan kusarak konuşuyordu, beni neden öldürdün diye soruyordu. İçimi acıtıyordu. Bu kabuslardan kurtalacağım günü sabırla bekleyecektim. Sabır her şeyin ilacıydı. Zaman yaralarımı saracaktı. Belki de bu kabuslara  alışmalıydım. Bu savaşı hasar almadan atlatmak mümkün değildi. Hasar almamayı düşünmek kesinlikle aptallıktı.

Birkaç günün sonunda meclis toplantısına katılmıştım. Savaşta ölenler için yas tutulduğu için hiçbir iş yapılmamıştı. Burada insanlar korktuğum gibi değillerdi. Oldukça bağışlayıcı, oldukça merhametle yaklaşıyorlardı. Aldığımız ağır yenilginin bedeli benim üzerimde değildi. Tüm Larastka'nın üstünde bir yüktü. Bu yenilginin bedelini herkes ödeyecekti. Hükümdarı desteklemek Larastka insanlarının birincil görevi olduğu için bu oluyordu. Bunu bozan bir düşünce yoktu. Bir kez daha kendi insanlarıma gurur duymuştum. Başka bir krallık olsaydı kesinlikle bu yenilgi benim felaketim olurdu. Sadece benim değil, Loya ve kızlarımında gelirdi. Şimdi sakin olmalıydım.

Bugünkü konu ise savaşlardı. Malum her yerle savaş halindeydik.Sadece Azinizar yoktu. O ve destekçileri vardı. İşin güzel yanı Azinizar kazandı diye diğerleri de kazandı sayılmıyordu. Sadece keşke diğerleri yenildiği için Azinizar yenilse diyordum. Oradaki savaşlardan umutsuz olduğumuz ülkeler  Valhares ve Simobe idi. Diğer savaşlarda ordumun üstün geleceğine inanıyordum. Valhares ve Simobe'yi kaybetme nedenimiz basitti. Sönmeyen ateşi kullanan bu iki ülkeyi durduramıyorduk. Diğerlerinde de bu ateş vardı ama bu iki ülke kadar becerikli değillerdi. Üstelik bu ateşi kullanabilen Azinizar'ı dinlemediklerine dair raporlar almıştım. Eh, kaybetmeleri gayet güzel olacaktı. Bu konuda asla sıkıntı çekmeyecektim.

Fakat asıl konu başkaydı. Azinizar kazanmıştı ve bağımsızlık için barış görüşmeleri gerekliydi. Buraya kadar her şey normaldi ama insanlar Azinizar'ın kolayca bağımsızlık almasına razı değildi. Bir bedel ödenmeli sözü vardı. Kahrar'daki insanlar için Azinizar bedel ödemeliydi. Evet, onların prensleri ölmüş olabilir ama bir prense karşılık binlerce vatandaşın ölümü doğru değildi. Bu kabullenilmiyordu ve bu suçun cezalandırılması isteniyordu. Bu ceza veya bedel ise ölümdü. Şehrin yanmasını emreden kişi Ayashri olduğu için insanlar Ayashri'nin ölmesini istiyordu. Bu fikri ortaya ilk Vadim atmıştı ve onun peşinden birçok insan gitmişti. Bu gerçekten acımasızlıktı.

Ronald söz almak için elini kaldırınca Loya ona söz hakkı vermişti. Oğlu Sander öldüğü için siyahlar içindeydi. Ronald "Majesteleri, bildiğiniz üzere ben bu savaşta bir oğul kaybettim. Oğlum Sander yanarak zalimce öldü. Size sorarım, bir baba olarak oğlumun katillerinin öldürülmesini istemek benim hakkım değil mi?"

"Ronald acını paylaşıyorum ama ölüme karşılık ölüm demek ne kadar doğru? Kraliçe Ayashri şehrimizi yakarak ağır bir suç işledi ama kazandığı bir savaş var. Bu savaş sonucunda bağımsızlığını kazandı. Bunu unutuyorsunuz." dedim.

"Bu unuttuğum bir şey değil, tarihimize kara bir leke olarak geçecek. Keşke en başından o fahişeyle piçi ortadan kaldırabilseydik ama şimdi bunun için nedenimiz var iken neden duruyoruz?"

Stanley "Kahrar için savaş tazminatı istenebilir. Kazanmış bir hükümdarı öldürmek bizi suçlu gösterecektir."

"Devletler savaşır, devletler kazanır veya kaybeder. Kraliçe Ayashri'nin zaferi değil, Azinizar'ın zaferi! Azinizar bağımsız olacak ama Kraliçe Ayashri işlediği suç yüzünden öldürülecek." dedi. Çevresindekiler onaylamıştı bunu. Yine yalaka takımını toplamıştı.

Loya "Savaş tazminatı istemek daha uygun. Yanlışa yanlışlıkla karşılık veremeyiz."

"Kraliçem, sizce o nankörler savaş tazminatı verir mi? Tutturmuşlar Prens Yabgun öldü, Prensimiz öldü cümleleri. Bu cümleler onları asla haklı çıkartmıyor bir şehri yakmak için. Ölen bir prense karşılık bir şehir mi? Çok anlamsız!"

Loya alaycı bir şekilde "Hadi, biz ölümünü istedik. Azinizar, hükümdarlarını verecek mi? Çok hayalcisiniz, lordum." dedi.

"Vermelerini isteyen kim? Çok basit bir planla bu iş çözülür. Bir suikaste bakar."

Vadim Loya'ya bakarak "Bağımsızlıkları ve Kraliçe Ayashri arasında kalırlarsa neyi seçecekleri çok açık. Üstelik o küstah dansçı da bağımsızlığı seçmelerini isterdi." dedi.

"Eğer Kraliçe Ayashri ölürse bizim de canlarımız tehlikeye girer. Savaş çıkmasa bile ani bir ölüm beni ve Loya'yı bulur. Siz ise hiçbir şey yapamazsınız." dedim.

"Kralım bu konuda en doğru çözümün bu olduğunu biliyorsunuz. O kadın, bu ülke için tehdit! Sizi öldürmeye çalıştı. Kendinde değildi. Lütfen, bu kararı alın ve Larastka nefes alsın."

Adeline söz almak için elini kaldırmıştı. Ona söz vermiştim. Kızım ayağa kalkmış, Ayashri'nin ölmesini isteyen gruba bakıyordu."Sizler bu kararı alırken geleceği düşünmüyorsunuz. Azinizar bağımsız bir ülke olacak, bize bağımlı bir ülke değil. Onlarla olan ilişkimiz iyi olması gerekmez mi? Kıtanın huzurunu sağlamak bizlerin görevi iken kargaşa sürüklemek istiyorsunuz." dedi. Ona hayranlıkla bakıyordum. Adeline çok güzel bir kraliçe olacaktı. Benden daha iyi bir hükümdar olacaktı.

Ronald "Onlara muhtaç değiliz! Bırakalım, ne halleri varsa görsünler."

Edvin "Bu konuda yanılıyorsunuz, lordum. Geçmiş zamanki bakış açısından ayrılıp bugünün ve geleceğin bakış açısıyla bakmanızı isterim. Farklı bir düzen geliyor. Geçmişin bakış açısının zıttı olan bir düzen. Ya bakışınız değişir ya da eski düzenin altında ezilirsiniz."

"Bunu sen mi söylüyorsun? Edvin, bunu diyen en son kişi olmalısın."

Derin bir nefes almıştı. Genç adam, Ronald'a gülümseyerek "Beni küçümseyecek en son kişi siz olmanız gerekir. Zira geçmişlerimiz benzer." dedi.

Ronald sinirlenmişti ama bir şey diyememişti. Vadim "Konudan sapılmasın. Prenses Adeline dediğiniz gelecekle ilgili. Biz bugüne odaklanmak için buradayız. Bugünün cezası sırf yarın barış içinde olsun diye ertelenemez." 

Adeline "Geleceği düşünmeden adım atarsak geleceğimiz olmaz. Onlara karşı diz çökelim demiyorum. Demek istediğim onları ciddiye almamız gerektiği. Aksi halde asla huzur bulamayız. Kraliçe Ayashri'nin ölümü bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı anlamına gelir."

Loya "Dengeyi bozarsak her şey bozulur. Yeni bir denge sağlanılır. Bunu istiyorsak hadi, Ayashri ölsün. Fakat şunu unutmayın eskiye dair her şey gider."

Vadim "Denge denge diyerek gerçek suçlular cezalandırılmayacak mı? Larastka için bu olmak zorunda. Geleceğimiz o kadın yaşadıkça tehdit altında. Kral'a karşı kılıcını kaldıran bir kez daha kaldırır. Kraliçe Ayashri denilen o dansçı ölmezse Larastka'nın güvenliği yok demektir." dedi. Gözleri Adeline'ın üstündeydi."Prenses Adeline bir ülke yönetmek istiyorsa bu düşünceyi desteklemeli. Duygusal kararların etkisi altında kalmamalı."

Adeline yüksek sesle "Kimsenin etkisi altında kalmıyorum! Casey bu savaşta oldukça Larastka'nın tarafındaydı." dedi.

"Fakat insanlar ona Azinizarlı demeye devam ediyor, Prenses. Bence onunla olan ilişkinizi gözden geçirin. Gerçekten ülkemize layık mı?"

"Vadim! Senin kızım üstünde hükmün yok ama onun senin üstünde hükmü var. Fazlasıyla karışıyorsun, yapma." dedim. Vadim Adeline'a bakarken Adeline onu umursamıyordu.

Stanley "Majesteleri bu konuda kararınız nedir?"

Loya "Çok basit, olmayacak. Bu konunun tartışılması bile anlamsız. Ortada kazanan bir ülke var ama bizler onları cezalandırmak istiyoruz. Savaş tazminatı olarak bir kadının canını istiyoruz. Adeline haklı. Barış istiyorsak barışçıl davranmamız gerekir."  dedi. Loya'nın bu sözleri memnuniyetsiz mırıldanmlalar vardı. Ronald kan alınmalı diye homurdanmıştı.

"Bu konu tartışılmasın. Kraliçem haklı. Barışı düşünmeliyiz." dedim.

Ronald sinirle "Barışı korumak için Larastka'yı tehlikeye attığımıza inanamıyorum. O kadın yaşadıkça ülke rahat nefes almayacak. Kahrar gibi diğer şehirlerimizi de yakacak ve biz barışı koruduk diyeceğiz." dedi.

Toplantı bitmiştir dememle ayağa kalkmış salonu terk etmiştim. Bu tartışma beni bunaltıyordu. Vadim'in daha önce dediği fikri şimdi herkes diyordu. Belirli kişiler Ayashri'nin ölmemesini istiyordu. Peki ben ne istiyordum? Ayashri ülkem için tehditti, bunu kabul ediyordum. Kahrar'ı yakan birisi neden Larastka'nın geri kalanını yakmasın ki? Yabgun'un ölümüyle delirmişti. İlk başta Kahrar'ı yakmak ona iyi gelecekti ama zamanla neden diğer şehirleri yakmadım diyecek pişman olacaktı. Sonra da tekrar saldıracaktı. Bahanesi hazırdı. Yabgun ölmüştü. Daha fazla kan dökmek isteyecekti. Kahrar'ın bir bedeli de olmalıydı. Buna katılıyordum. Para istemek var iken bir can yeterli miydi? Bilemiyordum.

Çalışma odama geçmiştim. Karmaşık düşüncelere sahiptim. En güzeli bunu bir kağıda yazmaktı. Zaten rapor inceleyecek durumda değildim. Ayashri'nin ölüp ölmemesini kendi içimde tartmak zorundaydım. Larastka için doğru olan bu ise yapardım. Bu bana acı verecek olsa bile Larastka her şeyden üstündü. Bunu gençliğimde öğrenmiştim. Ayashri beni ülkesi için bırakmıştı. Aramızdaki farklılıkları da belirtmişti. Şimdi ben de kendi ülkem için Ayashri'yi öldürebilirdim. Bir suikast düzenlenmesine bakardı. Azinizar istediği bağımsızlığı alırdı ama Ayashri bunu göremezdi. Ayashri için güzel bir cezaydı. Hayal ettiği bağımsızlığı görememek.

Fakat ben bunu yapabilir miydim? İçim acıyordu. Ayashri'yi kollarımın arasında ölü düşünemiyordum. Bunun nedenini de çözmüştüm. O, benim bir zamanlar olduğum Jayce'in son hatırası idi. Hayata karşı her şeyi yapabileceğine inanan çocuğun hatırasıydı. Ben değişmiştim. Kral Jayce ile Prens Jayce arasında farklar vardı. Prens Jayce'e dair her şey ölmüştü. Onu bana tek anımsatan şey Ayashri idi. Prens Jayce'in ölümünü sağlamıştı, Kral Jayce'in doğmasını sağlamıştı. Şimdi Ayashri ölürse bir daha Prens Jayce'e ulaşamazdım. Kendi içimde ölürdüm. Ayashri. Beni zor bir denkleme sokmuştu. Bunu çözersem kendim de onunla beraber ölecektim. Bunu biliyordum. Loya'nın bana hediye etmiş olduğu hançerleri çekmecemden çıkardım. Buz ve ateşin dengesini hatırlamam için yaptırmıştı. Eğer ateş yok olursa buz da yok olmaya mahkumdu. Bu hediyenin anlamı buydu. Şimdi ben ateşi yok etmeye karar verirsem buz da yok olurdu. 

Kapım tıklandığında elimde buzu temsil eden hançer vardı. Gümüş hançerdeki safir taşlara bakıyordum. Gel dememle içeri Vadim girmişti. Saygıyla başını eğdikten sonra karşımdaki koltuğa geçmişti. Hançere bakarak "Ayashri'yi öldüreceğin hançeri belirledin, tebrik ederim." dedi.

"Ayashri konusu kapanmadı mı? O ölmeyecek, Vadim. Savaş tazminatı isteriz, olur biter. Neden inatla Ayashri'nin ölmesini istiyorsun? Bıktım!" dedim.

"Bunu kendim için istemiyorum. Ülkemiz için istiyorum. O kadın, bir tehdit. Larastka'yı derinden sarsıyor. Bugün birkaç ülke kayberiz ama yarın tüm ülkeleri kaybederiz. O kadının ölümüyle Larastka nefes alacak."

"Larastka'ya tehdit olduğu için mi? Çok komik."

"Evet, tehdit. Kahrar'ı yaktı ise onu ne durdurabilir? Bunun önüne geçmemiz şart. Delicesine haklı olduğuna inanıyor. Bugün Azinizar'ın bağımsızlığını elde etti yarın ise diğer sömürgelerin elde etmesini isteyecek. Leydi Anita'yı düşün. O yaşlı bunak ülke ülke gezdi ve isyana teşvik etti. Ayashri de bunu yapar."

"Anlamak istemiyorsun. Dengeyi korumam lazım."  diye mırıldandı. Hançerin ucunu hafifçe parmağıma bastırdım. Kanı görmüştüm."Dengeyi kaybedersek her şeyi kaybederiz. Kurulan yeni denge de kendine yer bulamazsın."

"Bizim olanı korumak istiyoruz. Sen de istiyorsun. İnatlaşma. O kadın dengeyi bozan kişi ve sen adaleti getireceksin."

Kafamı iki yana salladım. Vadim bu konuda yanılıyordu. Dengeyi sadece Ayashri bozmamıştı, ben de bozmuştum."Yanılıyorsun. Dengeyi ben de bozdum. Şimdi daha da bozamam. Ayashri'yi Larastka için kurban edemem."

"Kadının çocuğunu Larastka için öldür ama kadını öldürme. Çok komiksin, Laraskta Kralı. Gerçek bir Kuzgun Kral gibi davranman gerekir iken mantıksızlaşıyorsun. Mantıksız söylediklerin."

"Söylediklerimin nesi mantıksız? Asıl kendi dediklerine bak, Vadim. Ayashri'ye olan nefretin yıllardan beri var. Madem ölümünü çok istedin, attığın okla onu öldürseydin."

"Çünkü sen emir vemeden hareket edemezdim. O an tek odaklandığım şey seni kurtarmaktı. O kadını öldürerek seni riske atmak da istemedim."

"Mortale'ye tapan kadın savaşçı da oradaydı. Doğru, o kadının bakışları iyi değildi."

"Şu an emir verirsen Ayashri ölür, hakkettiğini bulur. Azinizar ise bir şey yapamaz. Bağımsızlıklarını kaybetme riskine giremezler, savaştan onlar da yorgun çıktı. Sence bu riske girerler mi? Ayrıca eminim ki Ayashri de kendisini bağımsızlık uğruna feda eder. O, bunu yapar."

"Bağımsızlığı korumak adına kendini riske atardı, haklısın. Fakat bu bana doğru gelmiyor. Larastka için onu kurban etmek, istemiyorum."

"Bunu yapmazsan o seni Azinizar için kurban edecek. Asla rahat durmayacak. Kazandığını gördü, kendisinin neler yapabileceğini biliyor." dedi. Gözleri masamda duran yakutlu hançere takılmıştı. O hançere bakarak "Eğer onu öldürmezsek diğer ülkeler ondan cesaret alacak. Bizi güçsüz görecek. Onun ölümü gücümüzün kanıtı olacak." dedi.

"Gücümüzü kanıtlamak için bir kez daha kurt öldüreceğiz. Düşünüyorum da bu savaşın kazananı yok."

Heyecanla "Evet mi diyorsun? Bunu mu anladım?" dedi.

Acı bir tebessüm yüzümdeydi. Gözlerimin önüne ilk  önce bana sevgiyle bakan Ayashri gelmişti. Ardından nefretle bakan Ayashri'yi görmüştüm. Her şeye rağmen ben bunu yapacak cesarette değildim."Ben yapamam. Bu çok yanlış." diye fısıldadım.

Vadim ayağa kalkmıştı. Soğuk bir sesle "Kendin için yapmayacaksın. Ülken için yapacaksın. Aradaki farkı görmelisin, dostum." dedi. Sonra odadan çıkmıştı.

Hançeri masaya sinirle saplamıştım.Benden istenilen şey korkunçtu. Bu isteği gerçekleştirecek kalp ben de yoktu. Bunu yapabilmem için kalbimi öldürmem lazımdı. Aklımı kaybetmeliydim. Doğru kararlar almaya çabalıyordum ama kimse anlamıyordu. Anlayanlar ise azdı. Çıkmaza girdiğimi hissediyordum. Bu çıkmazdan nasıl çıkacağımı bulamıyordum. Kendimle savaşıyordum. Kaybedersem her şeyi kaybederdim. Sadece Ayashri değildi. Ben de ölürdüm. Bunu biliyordum. Peki Larastka uğruna ölmeye değer miydi? Bu sorunun cevabını bulmak kolaydı. Evet, değerdi. Kızlarım ve Loya için Larastka uğruna ölmeye değerdi. Kararımı alırken bunu da hesaba katmalıydım. Alacağım karar her şeyi altüst edecekti. Hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacaktı.

Meclis toplantısındaki düşünceler için düşünceniz nedir? Larastka Meclisi'nden bunu bekler miydiniz?

Jayce'in rüyası için düşünceniz nedir? Onun düşnceleri için fikriniz nedir?

Jayce sizce Ayashri'nin ölümüne karar verir mi? Bu kararı alırsa ne olur?

Vadim-Jayce konuşması için düşünceniz nedir? Vadim sizce kendi duygularına göre mi hareket ediyor yoksa ülkesi adına mı?

Bir dahaki bölüm Loya olacaktır. Sevgilerle!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top