Küllük - Çiçekler ve Fısıltılar - 0.6

ÇİÇEKLER VE FISILTILAR - 0.6

🌟

" Gerçekten yapmış mı? "

" Evet, adamın olay yeri fotoğraflarını gördüm. "

" Nasıldı? "

Kısa bir an sessizlik oldu. Doğru hissi bulmaya çalışıyor olmalıydı.  Ürpertici. " dedi, " Gözlerindeki dehşet... Bilmiyorum. "

Hemşirelerin fısıltı halinde gelen seslerine gülümseyip pencere pervazındaki çiçekleri sevmeye devam ettim. Gerçekten, Anıl'ın gözlerindeki dehşet miydi? Korkmuş muydu benden? Bir ara üzüldüğünü hissetmiştim, ikimizin adına üzülecek kadar cömertti hatta.

Feyza, beni neden sevmedin?

Anıl'ın sorusu beynimde yankılanınca kulaklarımı tıkadım. Duyduğum en korkunç sorulardandı. Nasıl böyle düşünürdü, bu hakkı kendinde nasıl bulmuştu? Bir soruyla yaşadığım, hissettiğim onca acı hiçe sayılmıştı. Acısı bile bana üstün gelmişti. Nerede yenecektim ben bu adamı?

Son akşam yemeği böyle bir şey değildi ama son akşam yemeğiydi. Şarap içip ekmek yiyorduk. Üçüncü kadehdeydim. Birkaç kadeh sonra Romalı askerler kapımı çalacaktı, acele etmeliydim.

" Beni aldattın mı? " dedim, sakin bir sesle. Evet dese omuz silkecektim neredeyse.

Uzun masanın diğer ucunda oturan Anıl dirseklerini masaya yaslayıp gülümsedi. " Yine ne geçiyor aklından? "

" Beni aldattın mı dedim. " Evet de kalkıp gideyim.

" Hayır. "

" O kadına nasıl baktığını gördüm. "

" Hangi kadına? "

" ANIL! " diye, bağırdım çatalı sertçe masaya bırakarak.

" FEYZA! YETER! "

" Geçen gün seninle çalışan kadın. "

" Tamam. " dedi, yemeğine dönerken. " Sadece seni kıskandırmak için biraz yakın davrandım. "

İnanamaz bir şekilde güldüm. " Neden, ne gerek vardı? "

" Çünkü bana eskisi gibi bakmanı, beni eskisi gibi sevmeni istedim. "

Duyduklarım karşısında ne tepki vereceğimi bilemedim. Bana karşı değişen oydu ve sanki ben farklı birisi olmuşum gibi davranıyordu.

" Zaten... " dedim, durdum. Doğru kelimeleri bulmaya çalışıyordum. Zaten seni seviyor muydum?

" Feyza, beni neden sevmedin? " dedi, birden.

Sorusu tam alnımın ortasına saplanmıştı. O kadar beklenmedik ve hızlı gelmişti ki dengemi kaybedip sandalyeden geriye düşmüştüm. Kalkmaya çalışırken bir soru daha sordu. " Neden hep bana iğrenirmiş gibi baktın? "

İşte şimdi tam olarak yerdeydim. İki soruyla nakavt olmuş, onun gururlu acısını izliyordum. Anıl'ın hüzünlü görünen gözlerine baktım. Bir şeyler yapmalıydım, bu akşam hüzünlü rolünü ben kapmalıydım. O kötü adamdı. Ona yazılan oydu.

" Hep yüksekten baktın bana. " dedi, kırgın sesiyle. Neredeyse ağlayacaktı ve ayağı boğazımdaydı. Arka arkaya konuşuyor, sorularına cevap vermemi engelliyordu. Neden sevmediğimin cevabını bulamadan bir an da yüksekte bulmuştum kendimi.

Bir yudum şarap içtim sindirmek için.

" Kaf Dağı'ndaydın hep. "

İnanamaz gibi kaşlarımı kaldırdım. Benim düşüncelerimi nasıl bana yöneltirdi?

" Cidden hep böyle mi düşündün? "

Başını salladı olumlu anlamda.

Aynı şeyleri düşünüp aynı acıları çekerken iki farklı dünyada kaybolduğumuza inanmıyordum. Birimiz yalan söylüyorduk.

Boğazımdaki ayağını kenara ittim. " Anıl. " dedim, yavaşça. " Aramızda bir yalancı var. "

" O ben miyim? "

" Söylediğin gibi, Yahuda. "

" Ne? "

Bir şey demeden elimdeki çatalı hızla yüzüne savurdum. Ani refleksle başını eğip çataldan kurtulmuştu.

" Fe- Feyza. " dedi, kekeleyerek.

Hışımla ayağa kalkıp koşarak giderek sandalyesine tekme attım ve yere düşen Anıl'ın boğazına kendi çatalını dayadım.

" Sakin ol. " dedi, gözlerime korkuyla bakarken. " Sakince konuşalım lütfen. "

" İki saattir sakin sakin yalanlar söylüyorsun zaten. "

" Yalan söylemiyordum, yemin ederim. "

Çatalın ucunu boğazına batırdım ve kanın akmasını izledim.

" Feyza lütfen. " dedi, ağlamaklı sesle. " Yalvarıyorum öldürme beni. "

" Ya! " dedim, bağırarak. " Asıl sen beni neden sevmedin lan? "

" Sevdim, seviyorum. "

" Yeter! " Başını biraz kaldırıp sertçe zemine vurdum. " Yeter! " Kaldırıp tekrar vurdum. " Yeter, yeter, yeter, yeter... " Sonlara doğru sesim kısılırken vuruşumun gücü de bitmişti. Kendime geldiğimde gözyaşlarım yarı baygın şekilde yatan Anıl'ın yüzüne damlıyordu. Ellerimi yakasından çekip yüzümü sildim. " Anıl? "

" Feyza. " dedi, kısık sesle. " Lütfen bırak beni. "

" Bana ihanet ettin mi? "

" Hayır. "

" Doğruyu söyle. " diye, bağırdım. " Doğruyu söyle bırakacağım. "

" Hayır, hayır yapmadım. " dedi, sesi o kadar kısık geliyordu ki zor duyuyordum.

Üzerinden kalkıp masanın üzerinde fısıldayan mavi çiçeği aldım.

" Yalan söylüyor. "

" Öldür onu. "

" Yalan söylüyor. "

" Yalan söylüyor. "

Cam vazoyu sıkıca kavrayıp başımın üzerinde kaldırdım. " ANIL! "

Gözlerini zorlukla açıp yeşil gözlerini gözlerime dikti. Bir şey vardı orada. Daha önce hiç görmediğim bir şey. Pişmanlık mı acımak mı kestiremiyordum. Afalladığımdan vazoyu tutan elimin parmakları gevşedi.

" Özür dilerim. " dedi, kısık sesle.

Acıyordu; bana, kendine, bize.

Tüm özürleri kabul edip vazoyu bırakmak ve Anıl'ın yanına uzanmak istiyordum. İsa'nın yorgunluğu vardı üzerimde.

" Öldür onu. "

" Öldür. "

" Öldürmek istemiyorum. "

" Yalan söylüyor. "

" Feyza. " dedi, " Yalan söylemiyorum. "

Doğruyu söylüyordu.

Vazoyu bağırarak başına indirip kanayan başına baktım. " Özür dilerim. "

Neredeyse bayılmak üzereyken camların arasındaki çiçeği alıp ağzına soktum. Tepki veremediği için çiçeği tüküremiyordu ama gözlerini can havliyle sonuna kadar açtı. Ağzında kahkaha atan çiçek nefes almasını engelliyordu. Mavi çiçek gerçekten Anıl'dan nefret ediyordu.

Şimdi hangimizin İsa hangimizin Yahuda olduğunu bilmediğim bir andaydım. Önemi de kalmamıştı artık. Akşam yemeği çoktan bitmişti.

🌟

SON

Aslında biraz daha yazmıştım -akıl hastanesinde polisle görüşme sahnesi - ama uzayıp gittiğini fark ettim, kesecek yer bulamadım. Anıl'ın ölüp ölmediğinin muallak da olduğu bir sondu o kısım ama tam noktayı koyamadım işte. Neyse, umarım beğendiğiniz bir kısa hikaye olmuştur. Okuyan herkese teşekkür ederim. KPSS'den sonra görüşürüz.

10.06.2024 | 21.32

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top