Küllük - Savaş Uçağı

SAVAŞ UÇAĞI


🌟

Kapının tıklatılma sesiyle bir saniye yaptığı işte duraksadı. Başını önünden kaldırmadan seslendi.

"Gel! "

İçeri giren emri altında görev yapan askerlerden biriydi. İki büyük adım atıp masanın arkasındaki adama yaklaştı.

" Komutanım! " dedi, başını seri bir şekilde aşağı yukarı sallayarak.

" Ne vardı Eren? " diye, cevap verdi sıkkın bir sesle.

" Gözlemci arkadaşlarımız bir adet akıllı tespit etti. "

Konu ilgisini çekmiş olmalı ki elindeki kalemi bırakıp askere daha dikkatli baktı.

" Nerede? "

" Bir laboratuvarda. "

Ayağa kalktı. " Ekibi hazırlayın, birazdan çıkıyoruz. " diye, talimat verdi. " Gidip şu akıllıyı yakalayalım. "

Emri alan Eren, selam verip odadan ayrıldı. Komutan, düşünceli bir şekilde yüzünde yeni çıkmış sakallarını kaşıdı. Son iki yılda neredeyse hiç akıllı bırakmamıştı etrafta. Hepsini toplayıp bir hastahaneye tıkmıştı. Onların öylece başı boş etrafta dolanmaları çok tehlikeliydi. Bu yüzden bu görev onun için oldukça zor olmuştu. Bazen gözden kaçanlar oluyordu. Yakalanmamak için deli takliti yapan insanlar vardı. Onları tespit etmek hiç kolay değildi. Belli ki laboratuvarda bulunan akıllı, bu şekilde askerleri atlatmıştı.

Pencereden biraz daha dışarıyı izledi. Binanın bahçesi onun gibi askerlerle doluydu. Hepsinin üzerinde aynı üniforma. Gururla taşıyorlardı. Onun bir rütbesi vardı burada: Yüzbaşı. İki yıldır Yüzbaşı olarak görev yapıyordu. Bu makama gelmek, bu binada bir odasının bulunması öyle kolay elde edilir bir şey değildi. Uzun uğraşlar sonucu buradaydı. Kapısı ikinci kez çaldığında başını çevirip komut verdi. " Gel! " Eren tekrar içeri girip durumu belirtti. " Efendim, hazırız. Arkadaşlarımla beraber sizi bekliyoruz. "

Komutan, başını sallayıp kapıya doğru yürümeye başladı. Çıktığında asker de arkasından çıkıp komutanın bir adım gerisinde onu takip etti. Güçlü ve hızlı adımlarla koridoru geçtiler. Merdivenlerde inerken komutan, " Akıllı " dedi. " Orada ne yapıyormuş? "

Eren, birkaç saniye sessiz kaldı. Birazdan söyleyecekleri komutanın pek hoşuna gidecek şeyler değildi.

" Savaş uçağı, efendim. Arkadaşlarım çizimlerini bulmuşlar. " dedi, hızlıca.

Komutan merdivenlerden inmeyi bırakıp durdu. " Ne? " dedi, kızgın ve şaşkınlık karışımı bir sesle. " Böylesine akıllı bir adamı nasıl gözden kaçırırsınız? "

" Fark edemedik, efendim. "

" Savaş uçağı yapacak kadar aklı başında ve siz bunu fark edemediniz. " dedi, alayla. Başını yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı. Tekrar merdivenleri inmeye başladı. " Umarım elimizden kaçırmayız. "

Asker sessiz kalıp tekrar komutanını takip etmeye başladı. Kısa bir süre sonra diğer askerlerin yanına varmışlardı. Gerekli bilgileri aldı. Birkaç emir verip yola çıktılar. Yarım saat sonra akıllının olduğu laboratuvardaydılar. Herkes hazırdı. Komutanın başlama emrini bekliyorlardı. Hazır olduğunu hisseden komutan, eliyle işaretini verdi. Bunu bekleyen askerler, seri bir şekilde binaya daldılar. Odalar tek tek arandı. Bu sırada komutanda askerleriyle beraber hareket ediyordu. Birkaç boş oda gezip akıllıyı bulmuştu. Odaya aniden dalan komutanı gören adam elindeki çizimleri saklamaya çalıştı.

" Kaldır elleri. " diye, bağırdı komutan.

Korkan akıllı denileni yaptı. Yerinden kalkıp ellerini havaya kaldırdı.

" Be-ee " diye kekeledi. " Ben bir şey yapmadım. "

Komutan, elindeki iğneyi öne doğru salladı. " Yalan söyleme. Savaş uçağı yapan bir akıllıymışsın. "

Adam, belirgin bir şekilde yutkundu. Göz ucuyla uçak çizimlerine bakıp itiraz etmeye başladı. " Vallahi akıllı değilim ben. " dedi. " Bakın! Kitap okuyorum, resim çiziyorum, şarkı söylüyorum, parkta oyun oynuyorum, çizgi film izliyorum, hayvan seviyorum. Deliyim ben. "

İnanmayan komutan askerlerine baş hareketi yapıp adamı yakalamalarını söyledi. İki asker kolundan tutunca adam çırpınmaya başladı. " Bırakın beni! Daha geçen gün şiir yazdım. Akıllı falan değilim ben. "

" Ne şiiri? " dedi, komutan gülerek. " Savaş ve para aşkına mı? " Yüzünde ki gülümsemeyi silip askerlerine bağırdı. " Sıkı tutun şunu. Şiirlerine akıllılar hastanesinde devam etsin. "

İğneyi adamın boynuna bastırıp sırıttı. Bi' an donup kalan adam bayılarak yere yığıldı. İçi boşalan iğneyi Eren'e verip odayı terk etti. Gururluydu. Birini daha olması gereken yere göndermişti. Dışarı çıktığında bir süre sokaktan geçen insanları izledi. Herkes o kadar mutluydu ki: trafik lambası olmayan yollarda arabalar çok güzel akıp gidiyordu. Ne zaman yoldaki yayalara yer vereceğini biliyordu. Arabalar durmuşken genç bir kız, yaşlı bir amcanın elinden tutmuş karşıya geçiyordu. İç geçirdi ve gülümsedi komutan. Gerçek bir deli görmek onu mutlu etmişti. İnsaları izlemeyi bırakıp devam etti. Havalı arabasını geride bırakıp ileride bir dükkandan bisiklet kiraladı. Yirmi yedi yaşındaki yüzbaşı, üzerinde üniformayla bisiklet sürerek birliğine doğru yol aldı. Kimse de ne yapıyor bu adam diye dönüp bakmadı.

Geç de olsa gelmişti karargâhına. Onu selamlayan askerleri tek tek geçip odasına vardı. Bir görevi daha başarıyla atlatmanın mutluluğu vardı üzerinde. Yavaş adımlarla masasına yaklaşıp yerine oturdu. Yarım kalan işine devam etmeye başladı. Birkaç dakika sonra kapı çalındı. Gözlerini devirip içeri gelen kişiye baktı ve gördüğüne hiç sevinmedi. İçeri giren kadın yüzünde kocaman bir gülümsemeyle adama yaklaştı.

" Merhaba, Deniz Yüzbaşı'm. "

Kadına cevap vermeyip tekrar işine döndü.

" Konuşmayacak mısın benimle? "

Yanına yaklaşıp bir sandalye çekti ve oturdu. " Pekâlâ. " dedi, derin bir nefes alıp devam etti. " Bugün keyfin yok sanırım. "

" Yoo! " dedi, komutan rahat bir şekilde. " Sen gelene kadar gayet yerindeydi. Hatta bugün bir tane akıllı yakalayıp içeri tıktım. "

Kadın, şaşırmış gibi yalancı ama Deniz'in anlayamayacağı bir hayretle gözlerini açtı. " Demek öyle. Çok sevindim adına. Desene başarına bir yenisi daha eklendi. "

Komutan başını kaldırıp kadına baktı. O hayranlık dolu ses tonuyla konuşunca hoşuna gidiyordu. Onu destekleyişini, işini taktir etmesini seviyordu. En azından onu akıllı hastanesine kapatmaktan alıkoyuyordu.

" Anlatmamı ister misin? " diye, sordu komutan gizleyemediği bir hevesle.

" Tabii ki isterim. " dedi, başını sallayıp. " Ama önce ilaçlarını alman lazım. "

Yüzünü buruşturdu. " İlaçları sevmiyorum, uykumu getiyor. "

Kadın, gülümsedi. " Dozunu düşürdüm. " dedi, eli önlüğünün cebine giderken.

" Aman ne güzel. "

Kadın su almak için kalkıp tekrar yerine döndü. İlaçları Deniz'e verdiğinde içtiğinden iyice emin olana kadar onu izledi. Komutan tekrar önüne döndüğünde izlemeye devam ediyordu.

İki yıl önce verilmişti ona. Başlarda çok zor anlaşmışlardı. Deniz, ona hiç yüz vermiyordu. Zeynep, yaklaştıkça kendini daha çok kapatıyordu ama zamanla ikisi de birbirine alışmıştı artık. Komutan ruhuna, asabiyetine, hayal gücüne... Tüm bunları zor da olsa Zeynep idare etmesini biliyordu. Ama gel gör ki iki yıl öncesinden daha kötü durumdaydı. İlaçların dozu azalmamış aksine yükselmişti. Hastane önlüğüne kaydı bakışları. Yine üzerine yemek damlatmıştı. Fark ederse köpürürdü. ' Koca komutan nasıl üniformasını kirletirdi? '

" Doktor! dedi, Deniz.

Kadın irkilip kendine geldi. " Zeynep. " dedi. " Doktor değil Deniz'ciğim, adım Zeynep. "

Komutan elini havada salladı. " Her neysen. " dedi. " Hadi beni yalnız bırak. Git başka delilerle ilgilen. "

Kadın, gülümseyerek ayaklandı. " Şu akıllı yakalama maceranı başka bir gün dinlerim artık. "

Deniz başıyla evetledi. Kadın çıkmak üzereyken durup tekrar adama döndü.

" Ha bu arada ne çiziyorsun sen öyle? "

Komutan, başını kaldırıp kadına baktı. Yüzünde çarpık bir gülümseme vardı.

" Savaş uçağı. "

🌟

S O N


17.09.2018

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top