Küllük - Mor Uçurtma

MOR UÇURTMA

🌟

Yüzüme gelen kömür karası kıvırcık saçlarımı elimle kenarlara ittim. Küçük ellerim bu iş için yetersizdi. Rüzgâr bir kez daha saçlarımı savurduğunda mücadele etmeyi bıraktım.

Anızlı tarlanının aşağısına doğru birkaç küçük adım daha attım. Evlerden ne kadar çok uzaklaşırsam rüzgâr o kadar artıyordu. Çıplak ayaklarımı ve bacağımı çizen anızlar biraz canımı acıtsa da umursamadım. Ayağımda bana yedi numara büyük naylon terlikler vardı. Bunlarla yürümem biraz zordu ama seviyordum.

Tarlanın aşağısına geldiğimde diğer tarlaya sınırda bir yerde durdum. O tarladan sonrası orman, sonrası baraj ve beş kilometre ötesinde ise kasaba vardı. Bizim köy, civar köylerin en büyüğüydü. Kasaba olmaya adaydı bile diyebilirdim.

Bakışlarımı yukarı çevirip sırtı bana dönük evlere baktım. Bizim evin arka komşularına ve babamın amcasına aitti. Bu tarlalar, evimizin tersinde kalsa da mahallemiz kadar güvenliydi. Hoş, burada nereye giderseniz gidin tehlikede olmanız çok zordu.

Bir tarafı çatlamış kamışından sıkı sıkaya kavradığım mor poşetten yapma uçurtmamı anızların üzerine bıraktım. Rüzgârla püsküllü, turuncu kuyruğu hafifçe uçuşan uçurtmamdan birkaç adım uzaklaşıp değneğe sardığım ipin bir kısmını serbest bıraktım. Çekiştirmelerimle beceriksizce biraz havalanan uçurtma tekrar yere düşüyordu. Koşarak arkamda sürükleyerek uçurmayı denedim ama bu sadece üzerinde birkaç çizik oluşmasına mâl oldu.

Bir şeyleri yanlış yapıyor olmalıydım. Dudaklarımı sarkıtıp uçurtmamı elime aldım. Terazinin dengesi yerindeydi, kamışlar ne çok kalın ne de çok inceydi, kuyruğumunda uzunluğu idealdi. Onun için sadece üç poşet parçalamıştım. Rüzgârın şiddeti iyi gibiydi. Uçurtma rüzgârda uçmaz mıydı zaten? Öylece uçurtmayı izlerken işittiğim sesle sıçyarak geri adım attım.


" Ne işin var burada? "

Uçurtmaya o kadar dalmıştım ki Bulut'un yanıma geldiğini duymamıştım.

" Uçurtma uçurmak için geldim. " dedim, ilgisizce.

Onu pek umursadığım söylenemezdi. Kendisi abimmiş gibi davranıyor, her şeyime karışıyordu. Çoğu zaman benden sadece beş yaş büyük olduğunu unutuyordu. Beş yaş benim için büyük değildi.

" Neden beni de çağırmadın? "

Bu haklı bir soruydu. Genelde her şeyimizi beraber yapardık ve onunla oyun oynamayı seviyordum.

" Uçurtmamı gökyüzünde gördüğünde sana hava atacaktım. "

Sırıtarak bakışlarını uçurtmama çevirdi. " Bu dandik şeyin havalanacağına inandın mı? "

Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Benim saatlerce uğraştım ve yaparken makasla neredeyse elimi yaraladığım uçurtmama dandik demesi sinirlendirmişti.

" Sensin, dandik. " dedim, göğsünden itekleyip.

Dengesini kaybedip yere düştüğünde eline batan anızlarla yüzünü buruşturdu. Sinirle kalkıp turuncu, üzerinde kelebekler olan tişörtümün yakasına yapıştı. Hey! En sevdiğim tişörtümü yırtmak üzereydi. Başımı kaldırıp benden hayli uzun olan sarışın çocuğa meydan okurcasına baktım. Ondan korkmuyordum, rahatça ağzını yüzünü pataklayabilirdim. Tabii benden bilerek dayak yediğini çok sonra öğrenecektim.

" Seni gebertirim, çocuk. "

" O uçurtma dandik değil. "

" Ama uçmuyor değil mi? " diye, sordu alayla.

Gözlerimi kaçırıp ağzımın içinde bir şeyler mırıldandım.

" Ver bakalım, Nezi. " dedi, uçurtmama uzanıp.

Çekinerek ona uzattım. Düşünceli bir şekilde sağına soluna baktı. Bakışlarını tekrar bana çevirdiğinde gülümseyerek konuştu.

" Altıgen yapmayı nereden öğrendin? "

" Akıllım. " dedim, " Bunu çocuklar bile yapar. "

Dudaklarını sıkıca kapayıp başını salladı. " Bunu yedi yaşında bir çocuk söylüyor. "

" Büyüdüm bir kere. "

Elini başımın üzerine koydu. " Evet, boyun da uzamış. "

Gururla omuzlarımı dikleştirdim.

" Kuyruğu çok uzun olmuş. " dedi, uçurtmayı yere koyup kuyruğuna yöneldi. " Ağır, taşıyamıyor. "

Turuncu poşeti ortadan çıkarıp " U " şeklinde iki uca bağladı.

" Eee! " dedim, " Hani ağırdı? Hiç poşet eksiltmedin. "

" Taşıyabileceği şekle getirdim. Yükü iki tarafına paylaştırdım. Böylece hem daha rahat uçacak hem de iki tarafı eşit olduğu için dengesini kaybetmeyecek. "

" İyi de ortadayken de dengeliydi. "

" Evet. " dedi, " Ama yerdeyken dengeli. Gökyüzünde rüzgarla buluştuğunda baş edemeyip ipi sağa sola kayacaktı ve uçurtma yere düşecekti. "

" Şimdi uçurtmam güçlü mü oldu, Bulut? "

Gülümsedi. " Yükünü dengeleyen her şey kendini güçlü yapar. "

" Neyse ki benim yüküm yok. " dedim.

" Öyle mi? " dedi, kaşlarını kaldırarak. " Tek ayağının üzerinde ne kadar dengede durabilirsin? "

Buna verecek bir cevabım yoktu. Tek ayak üzerinde yapılan oyunlarda yeterince başarılı olmadığımı biliyordum.

Saçlarımı karıştırdı. " Ama Nezi, sen yine de bir gün omuzlarında yük hissedersen biriyle paylaş. "

Gülümsedim. " Oyuncuklarım kırılınca gelip sana ağlarım bak. "

" Hayır. " dedi, yüzünü buruşturarak.

" Hadi uçuralım artık. " dedim.

Etrafa baktı, bir şeyi anlamaya çalışır gibiydi.

" Rüzgâr biraz hafiflesin. "

Oflayıp yüzüme gelen saçları alnımın gerisine ittim.

" Yahu rüzgâr gerekli değil mi buna? "

" Of! Sen de hiçbir şey bilmiyorsun. "

Bozulmuş bir şekilde yüzümü astım.

" Bak şimdi. " dedi, sanki çok önemli bir şeyi açıklarmış havasında. " Havadaki rüzgâr buradan daha çok. Ve sert rüzgâr, uçurtmayı alır yere vurur. Uçması için ılık, yumuşak bir rüzgâr lazım. "

" Şimdi yumuşak rüzgârı mı bekleyeceğiz? "

" Gelir merak etme. " dedi, " Sert olanlar yavaşça diner her zaman. "

" Bazen seni anlamıyorum. "

" Çünkü on iki yaşında değilsin. "

Annemler, komşumuz Ayten Teyze'nin oğlu, Bulut'un çok kötü şeylerle yüzleştiğinden bahsederdi. Ben neden bahsettiklerinden pek anlamıyordum ama geçen yaz Bulut'u çok kez ağlarken yakalamıştım.

Bir süre sonra rüzgâr hafiflediğinde Bulut, ustaca uçurtmayı havalandırdı. Arada ipi çekiştirerek dans ettiriyordu.

" Bana da bana da. " dedim, eline uzanarak.

Uçurtmamı verip ellerini cebine soktu. Gülümseyerek beni izliyordu, arada gökyüzüne bakıyordu. Turuncu kuyruklu mor uçurtmam çok güzel görünüyordu. Altıgeni yamuktu, bir kamışı kırıktı ama çok güzeldi.

" Uçurtma olmak isterdim. " dedim, " Baksana ne mutlu uçuyor. "

" Mutlu olduğunu nereden çıkardın? "

" Ben gökyüzünde olsaydım mutlu olurdum. "

" Eğer bulutlara ulaşmak isteyen bir uçurtma ise mutlu olduğunu sanmıyorum. "

Dudaklarımı büzdüm. " Ulaşamayacağı için mi? "

Başıyla evetledi. " Belki de oraya ulaşmak için didinip duruyordur ama en nihayetinde yine kendini yerde buluyordur. "

" Bence uçurtmaların bir amacı yoktur. "

Gülümsedi ama biraz farklı bir gülümsemeydi. Dudakları gerilse de yüzü ağlamaklıydı.

" Nezi, savaş uçaklarının önünü kesmek için uçan uçurtmaların olduğunu duydun mu? "

" O kadar yükseliyor muymuş? "

" Duyduğuma göre kuyruğuna yürek takmışlar. "

Omzumu silktim. Benim turuncu kuyruğum daha güzeldi.

Biraz sessiz kaldığımızda günlerdir aklıma takılan soruyu sordum.

" İntihar etmek ne demek, Bulut? " dedim, gökyüzünden bakışlarımı çevirip yüzüne baktım.

Sarı, seyrek kaşları çatılırken " Nerden çıktı bu? " dedi.

" Annemler konuşurken duydum." dedim, " Eskiden bir gelinin barajda intihar ettiğini söylediler. "

Arkamızdaki baraja bakıp sonra gökyüzüne, uçurtmaya döndü. " Bir uçurtmanın uçmaktan vazgeçmesi demek. "

Kıkırdadım. " Uçurtmalar uçmak içindir, hiç vazgeçerler mi? "

" Çok yorulunca vazgeçerler. "

" Onu uçuran benim. " dedim, " Nasıl yoruluyor ki? "

Omzunu silkti. " Bilmem, belki yorulunca sahibine geri dönmek isterler. "

" İpini bırakırsam bana nasıl geri dönecek, Bulut? "

" O seni bulur. "

" Bırakayım mı? "

" Saçmalama. " dedi, gözlerini devirip. " Öylesine söyledim. Bak şu elektrik tellerini görüyor musun? " diye, parmağıyla bir yeri işaret etti. " Onlar uçurtmanı kuyruğundan kapmak için aç kurtlar gibi bekliyorlar. "

Telleri kurta benzetmesi beni güldürmüştü.

" Neziha! "

Tarlanın yukarısından gelen sesle bakışlarımı oraya çevirdim. Ablam, elini sallayarak sesini duyurmaya çalışıyordu.

" Bulut! "

" Ne? " dedim, ince sesimle bağırarak.

" Hadi gelin mısır közledi, annem. "

Közlenmiş mısırı çok severdi, Bulut.

" Hadi gidelim. " dedi, Bulut. " Ver indireyim uçurtmanı. "

Değneği alıp ipi sararak yavaş yavaş indirdi uçurtmayı. Birkaç adım ötemize indiğinde koşarak gidip elime aldım. Tamamen sarılmış değneği de Bulut, kamışların arasına sıkıştırdı. Kuyruğunu özenle toplayıp üzerine koydu.

" Bulut! " dedim, yavaş adımlarla eve doğru giderken.

" Hı! "

" Uçurtmam uçmaktan vazgeçmedi, tekrar onu uçurabilirim değil mi? "

Dudaklarını yaladı. " Gökyüzünü sevdi bence. "

" Benim uçurtmam intihar etmeyecek o zaman. "

" Senin uçurtman intihar etmeyecek. "

Derin bir nefes alıp yedi yaşıma kazınan anıları yine beynimin en ücra köşesine ittim. Ellerime kaydı bakışlarım, titriyordu. Soğuk rüzgâr tenimi bir bıçak gibi kesse de umursayacak değildim. Parmaklarımın ucundaki buruşmuş kağıt toprağın üzerine düştü.

Ellerimin taşıdığını en ağır şeydi: kağıt.

" Bulut. " dedim, titrek sesimle " Benim uçurtmam intihar etmeyecekti. "

Bulut'un üzerini örten toprakta dolandı ellerim. Parmaklarıma bulaşan ıslak toprak, bir koru avuçlamaktan farksızdı.

Birkaç gün önce canına kıymıştı sevdiğim adam. Büyümek bize göre değildi, becerememiştik. Otuz yılına, ardında bıraktığı birkaç satırla veda etmişti.

Mor uçurtma uçmaktan vazgeçti, Nezi. Bulutlar çok uzak, kamışlarım kırık, kuyruğum dengesini kaybetti ve ben buna dayanamıyorum. Düşüyorum, affet.

Kurumaya yüz tutmuş yaşlar akarken gözümden yanımda duran uçurtmayı aldım güçsüzce. Mor uçurtmam hâlâ duruyordu. Kamışı yine kırıktı. Bulut uçamayacak gibi olduğu zamanlar ustalıkla onarmıştı.

Ayağa kalkıp parke yola geçtim. Biraz uzaklaşıp uçurtmayı yere koydum ve koşarak uçurmaya çalıştım. Birkaç denemeden sonra uçurtma havalanmış, kasvetli mezarlığın üzerinde salınıyordu.

" Ne oldu? " dedim, gülerek Bulut'a döndüm. " Hani sert rüzgârda uçamazdı. "

Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım ve tamamen açtığım ipin ucunu serbest bıraktım. İp kayarak hızla uzaklaşırken benden, biraz sonra havalanmıştı. Gözden yavaş yavaş kaybolan uçurtmama son kez baktım.

" Beni bıraktın, Bulut. " dedim, " Ama bir gün yine beni bulacaksın. O seni bulur dedin, o seni bulur. "

Ellerimi cebime atıp yavaş adımlarla uzaklaştım mezarından. Demir kapıya geldiğimde uçurtmamı görürüm umuduyla başımı gökyüzüne kaldırdım. Göğsüm daralırken kendimi nefes almaya zorladım.

Uçurtmamın kuyruğu elektrik tellerine dolanmıştı.

Kapıyı ardımdan kapatıp ayaklarıma bakarak ağır ağır ilerledim.

Bulut, omzuma çok ağır bir yük yüklemişti. Dengemi sağlar mıydım bilmiyorum ama ben onun aksine gökyüzünü seviyordum. Bulutlara ulaşmayı istemeyecek kadar kendi halimdeydim, elektrik tellerinden korkmuyordum ve yere çakılmaya hiç niyetim yoktu. Ben sert rüzgârlarda da uçardım.

Ve belki bir yerde mor uçurtmama denk gelirim umuduyla.

🌟

S O N

Sevdiniz mi? Aslında uzun bir hikaye çıkacak bir konu gibi geldi bana ama sonra yeni bir kurgu için yorgun hissettim bir an da. Belki ileride değerlendiririm.

Bahsi geçen köy, şu an benim yaşadığım köydür. O tarlalarda az uçurtma uçurtmadık.

Hikaye beni etkiledi. ( kendim yazdım diye demiyorum ehehehw )

Bilmiyorum, yazarken Bulut muydum, Nezi mi?

Ama siz Nezi olun. Güçlü...


- Sadiye Kılıç

09.12.2019 | 00.23

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top