-9-


      Karşımda oturan Babs, Georgia, Aisha ve Cyrus bana bakıyorlardı. Elimdeki kahve kupasını daha sıkı kavradım. Dün gece olanlardan sonra onlarla konuşmam gerektiğini biliyordum ve onlarla buluşmuştum ama üstümdeki gerginlik bir türlü bedenimi terk etmiyordu. Derin bir nefes aldım.

"Dediğim gibi benimle gelmek zorunda değilsiniz."

"Carrie- Francis seni yalnız bırakacağımızı mı düşünüyorsun gerçekten?" dedi Babs kaşlarını çatarak. Başımı sağa sola salladım. "Rex ile yakın bir zamanda evleneceğim. Rory sürüsüne gireceğim. Eğer siz de benimle birlikte o sürüye girerseniz o sürüdeki Alfalardan biriyle evlenmek zorunda kalırsınız."

      Georgia sıkıntıyla ofladı. "Bana Omega ve Betalardan oluşan bir sürü fikri ile geldiğinde seçimi bana bırakmıştın Francis," dedi. Sonra da tek kaşını kaldırdı. "Şimdi de seçim benim ve seni orada yalnız bırakmak istemiyorum."

"Benimle gelmeniz aptallık!" dedim sert bir ses ile. Ben değerlerimizi çiğniyordum. Sırf yeniden bir lider olabilmek için. Ama onların da çiğnemesine gerek yoktu. "Ne yaparsan yap, kiminle evlenirsen evlen sen bizim liderimizsin. Bir Kralın eşi olman bizi vazgeçirmez," dedi Cyrus. Başımı ona çevirdim. Aramızda en çekingen olan oydu ama o bile benden daha cesur davranıyordu bu konuda.

"Cidde aptalsınız," dedim sıkıntıyla.

"Francis sen Irving Sürüsünün bir parçasısın. Orada ne yaşadığını biliyoruz ve şahit olduk. Wilhelmina Ailesi belki hepimize iyi gelecek. Bizim gibi toplumda kendine yer bulamayan Omegalarında bazen kafalarına eseni yapma hakkı olmalı," dedi Aisha. Derin bir nefes aldım.

      Çaresizliğin ne olduğunu uzun süre önce anlamıştım. Bir Omega olduğumda, dışlanan çocuk olduğumda, sürümü kaybettiğimde... Hepsi bana çaresizlik hakkında bir ders vermişti. Ama şimdi bu kararmış yolumda o kadar da çaresiz olmadığımı görüyordum. Çünkü benimle karanlığa sürüklenecek, değerlerini, inançlarını arkasında bırakabilecek arkadaşlarım vardı. Onlar benim yıkılmış sürümün ayakta duran son üyeleriydi.

"Ne zaman evleneceksiniz?" dedi Cyrus gülümseyerek. Derin bir nefes aldım. "Yakın bir zamanda evlenmeyi planlıyoruz," dedim. "Ama daha yakın bir zamanda Rory Sürüsüne gideceğiz."

"Neden?" dedi Babs.

"Varlığımızı kanıtlamak için. Rex, Rory Sürüsünden olacağımız için şimdi gelmemizin bir sıkıntıya yol açmayacağını söyledi."

"Bayan Geraldine?" diye sordu Aisha. Onlarda babamdan korkuyorlardı. "Annem onu ikna edeceğini söyledi."

"Ve bizi oraya götürmek için mi çağırdın?" Başımı salladım.

"Aslında hemen bu Kafenin arkasındaki köşkte oturuyorlar," dediğimde hepsinin yüzünde hem dehşet dolu bir ifade hem de şaşkınlık belirmişti. Bunun olacağını biliyordum. "Neden söylemedin?" dedi Georgia dehşetle. Omuz silktim. "En doğal halinizi yakalamak istedim," dediğimde hepsi bana alınmış gibi baktı.

"Neden böyle bir yerden ev almışlar ki?" dedi Babs merakla.

"Aslında burası tamamen onların bölgesi," dedim sakinlikle. "Şehrin birçok yerinde bölgeleri olduğu için epey popülerler."

"Ve biz bu bölgenin yabancılarıyız, öyle mi?" dedi Georgia. Ellerini yolarmış gibi saçlarının arasından geçirdi. "Sana inanmıyorum. O herif ile tanıştığından beri hiç yapmayacağın şeyler yapıyorsun."

"Onunla tanıştığımdan beri değil Georgia. Sürümü kaybettikten sonra oldu bu."

"Onlara sadakatimizi verecek miyiz?" dedi Cyrus. Gözlerimi açıp kapattım. "Sürümü geri istiyorum ve sizi bu işe sürüklemek istemiyorum. Ama siz bu b*k çukuruna sürüklenmeyi kabul ediyorsunuz," dedim. Kahve kupasını serbest bıraktım. "Sorduğun soruya gelecek olursak, evet. Ben, Rex'e sadakatimi vereceğim. O da bana sürümü geri almamı sağlayacak o gücü verecek."

"Çıkar ilişkisi?"

"Evet, Aisha."

"Ama senin ona vereceğin daha büyük bir fedakarlık değil mi?" dedi Babs. Başımı salladım. Öyleydi. Ama ben, bu kararmış toplumun normlarını kabul etmeyi çoktan reddetmiştim. Ve bunun için her fedakarlığı yapmaya zaten hazırdım. "Değerlerim için kendimden vazgeçtim Babs," dedim alayla. Bu onun canını yaktı. Gözlerinden gördüm. Benimde canımı yakmıştı ama durmadım. "Sadakatimi ona altın tepside sunsam benim için sorun olmaz değil mi?"

"Acımasızca," dedi Cyrus. Bana öğretildiği gibi demek istedim ama susmayı tercih ettim. Arkama yaslandım ve başımı camdan dışarıya çevirdim.

       Çocukluğumu hatırlıyorum da o zamanlar en güzel günlerimi yaşıyormuşum. Nasıl denir tam bilmiyordum ama bir şekilde o günleri tanımayabiliyordum. Babam elimden tutar ve benimle top oynardı. Ablalarımın ve abilerimin imrenerek baktığı küçük kardeştim ben. Babamın beni çok sevdiğini düşünmüştüm ama öyle değilmiş. Babam bir test sonucu ile silecek kadar seviyormuş oğlunu.

Bu acıttı.

Acımasızcaydı.

      Ama sürekli bana yaptığı kötü şeylerden dolayı hayıflanmıyordum. Bana sahip olduğum değerleri o vermişti. Aşağılanan, hor görülen, bir mal gibi kullanılan Omegaların hak ettiği değer görmediğini anlamamı o sağlamıştı. Bana karşı olan davranışları ile eşitsizliği deneyimlemiştim. Sadece onun yardımı ile oluşmamıştı değerlerim. Çünkü lise, ortaokul ve üniversite hayatımda da bu eşitsizliğe maruz kalmıştım. Kendilerini lider gören Alfalar ve mal olarak gördükleri Omegalar. Asıl canımı sıkan ise Omegaların onlara karşı olan bu iğrenç tutumları görmezden gelişleriydi.

Ama ben görmezden gelemedim.

      Babam ne kadar beni silse de ben onun lider olarak büyüttüğü tek çocuğuydum. Lider olacaktım, lider olmalıydım. Bir Alfanın altında bana karşı olan tutumlarını sindiremeyecek kadar dik başlıydım. Bunu bana o öğretmişti.

Ve bu kararmış toplum beni bir hırsıza çevirmişti.

Şimdi o hırsız bir Kralın eşi olacaktı.

"Gidelim mi?" dedi Georgia. Başımı salladım ve ayağa kalktım. Pantolonumun arka cebinden cüzdanımı çıkarttım. Masanın üstünde normalden biraz daha fazla para bıraktım ve ağrıyan boynumu kütürdettim.

"Gidelim," dediğimde Aisha önüme geçti ve gömleğimin yakalarını düzeltti. Üç düğmesi açık olan gömleğimin iki düğmesini ilikledi. "Gidelim ama savaşa gider gibi değil. Orada bizi müstakbel eşin karşılayacak değil mi? Vay canına, Kızıl Kralın sürüsünden olacağımızı kim tahmin ederdi. Umarım sürünün önde gelen Alfaları da bize buradaki Alfalar gibi aç aç bakmazlar." Dedikleri gülümsememe neden oldu. Rory Sürüsü Omegaların nadir bulunduğu bir sürüydü. Bu sürüdeki on beş Alfaya sadece bir Omega düştüğünü duymuştum.

"Onlarında buradakilerden farklı olduğunu düşünmüyorum," dedi Cyrus. Gözlerini dehşetle büyüttü ve korkuyla titredi. Elimi omzuna koyup omzunu sıktım. "Bu sürüdeki kimse bize istemediğimiz bir şeyi yaptırmaz," dedim. Umarım diye eklemek istedi ama onları korkutmamak için sustum.

      Kafeden çıktığımızda üzerimizdeki bakışlardan rahatsız olmaya başlamıştım. Bu sürüdeki hiçbir hanede yeteri kadar Omega yoktu. Bu tür köklü sürülerde erkek Alfa ve erkek Omegaların evlilikleri hoş görülmezdi. Ama onların sürülerindeki Omega sayısı o kadar azdı ki artık kimse bunu umursamıyordu. Bir Omega olsun yeter diyorlardı. Pasif olması bile kimsenin umurunda değildi. Azınlık olan Omegaları başlarının üstünde tutuyorlardı. Bay Felix'in söyledikleri de bunu destekliyordu. Omegaları, Tanrı'nın bir nimeti olarak görüyorlardı. Belki soylarının ürememesinden korktukları için böyle düşünüyorlar ama benim hayalimdeki toplumun küçük bir haliydi bu sürü.

"Orada mutlu olacak mısın?" dedi Georgia. Başımı ona çevirdim. "Elbette," dedim gülümseyerek. "Kızıl Kralın eşi olacağım. Beni boş verin asıl siz mutlu olacak mısınız?" Georgia başını salladı. "Liderimiz mutluysa üzgün olmamı imkansız Francis."

"Yanımda olduğunuz için teşekkür ederim," dedim gülümseyerek. Başını salladı. "Rica ederim lider."

      Sürüsünün önde gelenleri bir bölge hırsızı olduğumu biliyorlar mı bilmiyorum ama bu onun umurunda değildi. Bir bölge hırsızı olmamı umursamayarak beni eşi yapacaktı. Kral bu sefer bir hırsız ile evlenecekti ve ondan çocukları olacaktı.

"Eğer çocuğunuz olursa ne yapacaksınız?" dedi Cyrus. Derin bir nefes aldım. "Anlaşmamız bu yönde," dedim. "Ben ona çocuk vereceğim, o da bana rütbe."

"Onu sormuyorum Francis," dedi Cyrus. Yanakları kızardı. Çocuğumuz olmasını sormuyordu. Nasıl değerlerimi çiğneyerek bir Alfa ile beraber olacağımı soruyordu. "Cyrus," dedim yavaşça. "Ben kısa bir zaman önce kendi değerlerimi çiğnedim." Etrafıma baktım. "Ne kadar korkutucu olsa da bunu yapacağım."

"Zorunda değilsin," dedi Babs. Hala beni vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Ama ben kararımı vermiştim. Vermemiş olsaydım onu ailemle tanıştırmazdım. Evet, onun aileme yaklaşmasına dahi izin vermezdim. Onun gibi bir adam aileme bir kilometreden fazla yaklaşamazdı normalde. Onu ailemle tanıştırmam kararımın ciddiyetindendi.

"Burası mı?" dedi Aisha. Başımı kaldırdım ve köşke baktım. Tüm asaletiyle oradaydı işte. Derin bir nefes aldım. Geldiğimizi bildikleri için mi bilmiyorum ama köşkün büyük, demir kapıları yavaşça açılmaya başladı. Beta olan korumalar bize başlarıyla selam verdiler. Omuzlarımı dikleştirdim ve bahçeye ilk adımımı attım. Sadece bir adım... Sadece bir adım ile gücü hissettim. Güç o kadar büyüktü ki elle tutulur gibiydi. Başımı köşkün kapısına çevirdim. Gücü ellerinde tutan adam oradaydı işte.

       Üzerindeki takım elbisenin içinde gerçek bir lider gibi duruyordu. Güç hemen yanında vücut bulmuş gibiydi. Hayır, yanında değildi. O gücün vücut bulmuş haliydi. O, gücün ta kendisiydi. Ve o güç yakında benim olacaktı.

"Gündüz gözüyle daha yakışıklıymış," dedi Aisha. İstemeden de olsa güldüm. Evet, lanet olsun ki öyleydi ve bu inkar edemeyeceğim bir gerçekti. Ona doğru yürümeye başladığımda dudaklarının kenarı yukarıya doğru kıvrıldı. Güç bana gülümsedi, güç beni cezbetti ve ben gücü bir kez daha diledim.

"Hoş geldiniz," dedi gülümseyerek. Başımı sallamakla yetindim sadece. Rex, arkamdaki küçük sürüme baktı. "Hepinizin burada olmasından memnun kaldım. Yeniden sürüme katılmayı reddetmediğiniz için teşekkür ederim."

"Liderimizin istediğini yaptık bir sadece Bay Wilhelmina," dedi Georgia. Gülümsedim. Onların dik duruşu beni gururlandırıyordu. Rex bana baktı. "Böyle bir lidere sahip olduğunuz için çok şanslısınız," dedi ve elini uzattı. Bir bana uzattığı eline bir de ona baktım. "Benimle gelin. Bundan sonra bu köşkte bizimle birlikte kalacaksınız. Bu akşam sürüye kabul töreni yapılacak ve düğün tarihimiz kesinleşecek."

"Sürüye kabul töreninde sadece Rory sürüsü mü olacak?"

"Evet," dedi. "Sürünün önde gelenleri burada olacak. Ardından seninle düğün tarihi belirleriz diye düşündüm."

"Olur," dedim ve elini tuttum. Güç, avuçlarımdan bedenime aktı. Güç buydu. Gücü hissetmek buydu. Gerçekten güçlü olmak buydu ve bende kendimi gerçekten güçlü hissediyordum. Güç elimi sıkıca kavradı. Ona baktım. Güç karşımda şekil bulmuştu. Ülkenin en çok bölgeye sahip sürüsünden biri olacaktım bu akşam. Bu da yetmeyecek Kızıl Kralın eşi olacaktım.

       Köşkün içine girdiğimizde hizmetçilerin kapının sağında ve solunda durduklarını gördüm. Hepsi başıyla selam verdiler. Rex durdu ve bana doğru döndü. Hemen karşımdaydı. Onun gözlerine baktım. Kızıl Kral sakince verdi nefesini.

"Bundan sonra bana ait olan her şey senin," dedi sakin bir ses ile. Bakışlarına derin bir karanlık çöktü. "Ve senin olan her şey aynı zamanda benim." Başımı salladım. Bu benim kabullenişimdi. Ama beklentiyle baktı bana. Dudaklarımdan çıkmasını istediği bir kelime vardı ve onu bekliyordu. Onu kelimelerimle onaylamamı istiyordu benden. Bunu ona verecektim.

"Evet," dedim yavaşça. "Sana ait olan her şey benim, bana ait olan her şey senin."

"Tamamı?

"Tamamı," dedim onu onaylayarak. Dudaklarında yeniden bir gülümseme belirdi. Vazgeçmediğimi görmek istiyordu.

      Bana ettiği evlenme teklifinden farklıydı bu. Evlenme teklifinden her an cayabilirdim ama bana ait olan şeylere sahip olması beni ona bağlardı, ona ait olan şeylere sahip olamam onu bana bağlardı. Bu kabulleniş hem özgürlüktü hem ve bir esaretti.

       Ben ilk defa özgürlüğün ne olduğunu unuttum. İsmimin anlamını unuttum. Ve ben doğduğum günden bu yana ilk defa esareti kabul ettim. Bu geceden sonra tamamen Kızıl Kralın sürüsünün parçası olacaktım.

Bana gücü verecek olan esaretti. Ve ben güç için esareti kabul ettim.

Değerlerime bir kez daha ihanet ettim.

***

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top