-35-
Size yeni bölümle geldim. Hadi siz de oy verip bol bol yorum yapın tamam mı?
***
Her şey bir anda gerçekleşmişti. Saldırı, Rex'in gidişi, Alper'in gelmesi ve bana söyledikleri... Uzun zamandır bu kadar hızlı yaşadığımı hatırlamıyorum. Hızlı ve acılı...
"Bu ne demek?" dedim Alper'in kucağından inmeye çalışırken. Ama Alper'in tutuşu fazla sıkıydı, beni bırakmadı.
Anlamadığım bir şeyler mırıldandı. "Duydun işte oğlum. Daha ne duymak istiyorsun, anlamıyorum."
"Alper, beni yere indir."
"Olmaz, hemen gitmemiz lazım."
"Seninle bir yere gelmeyeceğim!"
Bu sefer Alper'in de kaşları çatıldı. Dik dik yüzüme baktı. Sonra bakışları karnıma indi. "Hamile olduğunu biliyor musun Frank?"
Sesi yumuşamıştı ama bakışları aynı sertlikte duruyordu. Başımı sallayarak onu onayladım. "Biliyorum."
"Bildiğinden kocanın haberi var mı?" Sadece birkaç saniye sessizce yüzüne baktım. Usulca başını salladı. "Yok, senden saklıyor çünkü." Tek kaşını kaldırdı. "Değil mi?"
"Sen nereden biliyorsun bunu?"
Beni yatağa bırakırken derin bir nefes aldı. Yatağa oturdu ve gözlerini üstüme dikti. Yüzündeki ciddi ifade beni korkutmuştu. Ortağım dediği adam şu anda sürüme saldırıyor ve beni kaçıracağını söylüyordu. İçimi dolduran endişeyi gözardı edemiyordum.
"Alper, ne oluyor?"
"Seninle neden ortak oldum biliyor musun?" dedi. Konumuzla ilgisi olmayan bir soruydu.
Tereddüt etmeden cevapladım sorusunu. "Himaye için."
"Evet, himaye için ama şu anda himaye için burada değilim." Derin bir nefes aldı. "Önceden yani Maksimovlar tarafından değiştirilmeden önce Rex benim dostumdu ama sonra her şey değişti. Sana hikayemi anlatamayacağım Frank, zamanımız yok ama Rex ve Sergei'in ezelden beri dost olduğunu düşünme."
Yüzümü buruşturdum. "Alper ne demeye çalışıyorsun anlayamıyorum."
"Beni hamile kalabilen bir Alfaya çeviren Sergei'ydi ama bana ulaşması imkansızdı. Bu yüzden farklı bir yol kullandı." Gözleri boşluğa dalar gibi oldu. "Beni Sergei'e veren Rex'ti," dedi tek nefeste.
Bu ilk darbe oldu. Rex'e karşı duyduğum o incecik güven duvarına inen ilk darbeyi Alper vurmuştu. Dünyam başıma yıkılmadı ama Rory sürüsü içinde kurabileceğim dünyanın iskeleti çatırdadı. Şaşkınlık ve dehşetle dolan yüzüm ya da içimde kopan fırtınalar Alper'i durdurmadı.
"Bunu kimse bilmiyor bu yüzden Rex'in dostu olduğumu söylüyorlar ama değilim çünkü kocan bana ihanet etti." Yüzünü bana doğru eğdi. "Ve sana da edecek."
İrkilerek geri çekildim. Dudaklarımı araladım ama konuşamadım. Dilim lal olmuştu ya da ben söyleyecek tek kelime bulamıyordum.
"Sana uyguladıkları ilaç tedavisi ne bilmiyorum ama yatırıldığın hastanedeki doktorlarla konuştum." Dilinin ucuyla dudaklarını ıslattı. "Feromonları algılayan duyu yollarında iltihaplanma varmış ve bu seni hasta etmiş. Sana uyguladıkları tedavi bu iltihaplanma için değil."
Alper konuşmaya, anlatmaya devam etti ama ben onu dinleyemedim. Bir zaman sonra kulaklarımda duymamaya başladı. Bedenim titrerken kollarımı karnıma sardım.
Hissedebiliyordum... Karnımda başka bir canın varlığını hissedebiliyordum ama bu his canımı yakıyordu.
Kararmış bir toplum ve o toplumu değiştireceğine inanan o adam, Carrie. Hemen Alper'in arkasında duruyor ve bana bakıyordu. Gözlerinde acıma vardı. Nasıl bu hale geldin der gibi bakıyordu. Arkasında Georgia, Babs, Aisha ve Cyrus'un görüntüleri belirdi. Onlar bana acımıyordu ama benim için üzülüyorlardı.
"Baba, hayal kırıklığı ne demek?" diye sordu küçük Farncis.
Geraldine Irving gülümsedi. "Beklentinin boşa çıkmasıdır."
Küçük Francis kaşlarını çattı. Hayal kırıklığı dediğinde ağzında acı bir tat kalıyordu ama babasının tanımı çok basitti.
Hayal kırıklığı yapı olarak basitti, evet ama hissettirdiği şey çok ağırdı. Önceden ağzımda acı bir tat bırakan bu his şimdi beni yakıyordu. Boğuluyordum.
Tanrı'm bana yardım et, boğuluyorum.
Anlayabiliyorum, anlayabilirim. Ben, onu öldürmeye çalıştım. Anlayabilirim ama ben hep açık oynadım. Karşıma geçip, bana meydan okuduğunda ona karşılık verdim. Ama o...
"Alper," dedim gözlerimden yaşlar akarken. "Beni öldürmeye çalıştı mı? Biliyor musun?"
Alper başını sağa sola salladı. "Hayır." Bakışları yatağın yanındaki komodine kaydı. Üstümden eğilip, komodinin üstündeki ilacımı aldı."Bunun benzerini Sergei bana enjekte ediyordu." Sesindeki bariz öfke benim de kanıma işledi. "Bunlar cinsiyet ilaçları. Muhtemelen bebeğin ikincil cinsiyetini öğrenmeye çalışıyorlardı ama bu sadece cinsiyeti ortaya çıkarmıyor." Sesi o kadar acımasızdı ki susması için ona yalvarabilirdim. "Aynı zamanda cinsiyeti de etkiliyor. Üstünde Omegalar için yazdığına göre bebeğin cinsiyetini zorla Omegaya çevirecek."
Korkuyla titredim. Damarlarımda akan kana kadar buz kestiğimi hissettim. Bu kadar acımasız olabilir miydi? Karnımdaki bebek onun parçası değil mi? Kendi parçasına bunu yapmayı midesi kaldırıyor muydu?"
"Alper, sus!"
"Bana inanmayabilirsin ama benimle gelirsen sana kanıtlarıyla anlatırım."
Burada kalmak istiyor musun diye sormuyordu ki. Sorsa ne hayır ne de evet diyebilirdim. Kendimi yalnız hissediyordum. Kalabalığın içinde yalnız hissetmek gibiydi. Terk edilmişlik vardı ama olmamalıydı. İhanetin nasıl hissettirdiğini elbette biliyordum ama ilk defa bu kadar kötü hissettiriyordu.
"Alper," dedim titrek bir sesle. Alper anında sustu. Ben konuşana kadar ne anlatıyordu dinlememiştim. "Bana kiminle evlendiğimi söyle! Ben kimi Alfa'm yaptım? Nasıl bir adamdan hamile kaldım? Bana sadece bunu söyle!"
Alper'in bakışlarında acıma gördüm. Benden daha büyüktü. Otuzlarının ortasındaydı ve ben, hayat tecrübesi edinmiş bu adamın gözünde ilk defa yere düştüğünde canının yandığını fark eden bir çocuktum.
"Sürülerin karanlık yüzleri vardır Frank. Eminim ki biliyorsundur?" Yüzüme sorgularcasına baktı ama herhangi bir cevap vermedim. "Yeraltı dünyasında herkes birbirinin kuyusunu kazar, herkes birbirine düşmandır ama sadece iki kişiye karşı tek taraf olurlar. Sadece iki kişi mevzu bahis olduğunda herkes hemfikir olur. Geraldine Irving yani baban bile o ikiliyi karşısına almaz. Şeytanın sağ ve sol eli diyoruz biz onlara."
"Sergei ve..." Devamını getiremedim.
Alper başını salladı. "Evet, Rex. İkisi yeraltı dünyasının en tehlikeli adamları. Biri çok güçlü, diğer çok zeki; biri çok iyi oynar, diğeri çok iyi planlar. Sergei piçi için Şeytanın sağ eli derler. Çünkü onlara göre şeytanın sağ elinde günah vardır. Rex'te Şeytanın sol eli ve o elde de ihanet var."
"Bana... İhanet etti." Başımı salladım. "Bana herkes ihanet etti Alper. Ben ihanete alışkınım." Elimi göğsüme bastırdım. "Ama alıştığım bir şey ilk defa bu kadar çok canımı yakıyor. Bana, birlikte her şeyi değiştirebileceğimizi söyledi Alper ama her şeyi bu hale getiren oydu değil mi?"
Yeraltı dünyasını biliyorum elbette. Kararmış dediğim toplumu bu hale getiren kadınlar ve adamlar var orada. Güçlü olmak için herkesi ezecek insanların dünyası... Omegaların üremek ve Alfa'ya hizmet etmek için var olduğunu söyleyen bir avuç pisliğin yuvası...
Babam da oradaydı ama Rex'in orada olması daha fazla canımı yakmıştı. Bana kararmış bu toplumu aydınlatmam da yardım edeceğini söyleyen adam toplumu bu hale getirenlerin başını çekiyordu.
"Rex'e bir zamanlar dostum diyordum Frank ama o benden gençliğimi aldı. Sergei'in eline düştüğümde seninle aynı yaştaydım. Takıntılı bir herif beni denek olarak kullandı. Rex, aile sırları ortaya çıkmasın diye beni elleriyle Sergei Maksimov'a teslim etti." Ellerini omuzlarıma koydu ve beni sarstı. "Sana artık ne ortağım olduğun için ne de himaye için yardım ediyorum Frank. Benim öldüğüm yaşta olan senin de ölmemen için yardım ediyorum."
Onun gözlerine baktım. Dikkatlice baktığımda yorgun bir adam görüyordum. O yorgun adam Rex'in ve Sergei'in eseriydi.
"Seninle geleceğim."
Dudaklarında kırık bir tebessüm belirdi. "İşaret geldiğinde gideceğiz."
"İşaret ne olacak?"
"Kış bahçesini patlatacağız."
Usulca başımı salladım. "Orayı severdim."
Ayağa kalkarken konuşmaya başladı. "İyi ya sevilecek bir şey kalmamış olur. Buradan gittiğinde buraya ait hiçbir şeyi özlememen gerekiyor."
Üstüme eğildi ve beni dikkatlice kucağına aldı. İlacımı elinden aldım ve Rex'in ceketinin cebine koyup, cekete sarıldım. Bir süre Rex'in feromonlarına ihtiyacım olacaktı. O süreçte bu ceket beni idare ederdi.
"Sergei'den intikam aldın mı?" dedim Alper'in yüzüne bakarak.
Bir süre sessiz kaldı. Konuşmaya başladığında sesinde birden fazla duygu vardı. "Hayır," dedi beni şaşırtarak. "O piç benden gelen hiçbir şeyi hak etmiyor."
Kaşlarımı çattım. "İntikamı diğer duygularla bir mi tutyorsun?"
Başını bana eğdiğinde gözlerinde gördüğüm ifade sertçe yutkunmama neden oldu. Kafasını hafifçe kafama vurduğunda gözlerimi kapattım. "Ben de bir zamanlar senin gibi kendi celladıma aşıktım." Gözlerimi açıp ona baktım. "Bu yüzden artık benden gelecek hiçbir şeyi hak etmiyor."
"Nasıl-"
Sözümü kesen dışarıdan gelen patlama sesi oldu. Kış bahçesi patladığında odadaki eşyaların sallandığını gördüm. Alper hızlı adımlarla cama yürüdü.
"Aşağıya mı aylayacaksın?"
"Evet."
"Ne?" diye bağırdım dehşetle.
Sırıttı. "Aşağıya atlayan ben olmayacağım, sen atlayacaksın." Mümkünmüş gibi gözlerimi daha da büyüttüm. "Daha doğrusu seni aşağıya atacağım."
"Alper, hayır! Ben hamileyim! Saçmalama!"
Alper camdan aşağıya eğildi. "Aslan!" diye bağırdı. "Yakala lan!"
Ve her şey bir anda gerçekleşti. Alper beni camdan aşağıya atarken gözlerimi sıkıca yumdum. Kollarımın arasındaki cekete daha da sıkı sarıldım. Rüzgar yüzümü resmen dövüyordu. Birkaç saniye sonra bedenim sarsılarak biri tarafından yakalandı. Acıyla haykırdım.
"Özür dilerim," dedi aşina olmadığım bir ses. "Çok özür dilerim. Valla acıtmamaya çalıştım."
Gözlerimi açıp endişeyle bana bakan adamla göz göze geldim. "İyiyim," dedim zorlukla. Burnumu elimdeki cekete bastırdım, derin bir nefes aldım. Toparlanmam gerekiyordu. Her açıdan toparlanmalıydım.
"Gidiyoruz," dedi Alper.
Başımı ona çevirdim ve belinden silahını çıkardığını gördüm. Siper olur gibi önümüze geçti. Alper'in Aslan dediği adam yürümeye başladığında arkamızdaki iki silahlı kadını gördüm. Onlar da arkamızı kolluyor olmalıydılar.
"İndir beni," dedim hırsla.
"Abimin emri kesin, indiremem."
Kaşlarımı çattım. "Aslan, ben abinin ortağıyım ve beni indirmeni söylüyorum."
Aslan tereddütle bana baktı. "İndir Aslan, indir. Yoksa çenesini tutmaz," dedi Alper beni çok iyi tanıyormuş gibi.
Aslan beni yere bıraktığında elimdeki ceketi üstüme giydim. Bu evden aldığım tek şey bu ceket olmuştu. Alper belinden başka bir silah çıkarıp, bana uzattı. Bir ona bir de elindeki silaha baktıktan sonra silahı aldım ve namluya kurşunu ittim.
Wilhelmina köşkünün büyük demir kapısına doğru ilerlerken etrafıma bakıyordum. Yerde cesetler vardı. Kan gölüne dönmüştü her yer. Tanıdık gelen birkaç yüz görünce başımı çevirdim. Artık tanıdık değillerdi, ölü ve yabancıydı hepsi. Benim değil, Rex'in sürüsünün parçasıydı bu ölenler. Onlara alsa üzülmeyeceğim.
Kış bahçesinden yükselten alevler ve dumanlar neredeyse göğü kaplayacak gibi duruyordu. Umarım köşke de sıçrardı o alevler. Köşkte yaşadığım ne kadar anı varsa hepsini yakmasını umuyordum. Kış bahçesinden ana bahçeye kadar gelen alevler köşkü de yakarsa içimdeki yangının bir parçası olsun söner gibiydi. Peki ya içeride Rex'te yanarsa?
Kafamın içindeki düşünceler duraksamama neden oldu ama Aslan hemen belimden iterek yürümemi sağladı. Hayır, Rex ölmemeliydi. Ben Alper değilim, intikamı ondan esirgemeyeceğim. Ona bir İrving'in ne kadar kirli oynayabileceğini göstereceğim. Durmam için yalvarmazdı, karşılık verirdi. Şeytanın sol elini kesip attığımda duracaktım. O zaten bitmiş olacaktı.
"FRANCİS WİLHELMİNA!"
Silah seslerinin, bağrışların ve tüm bu kaosun içinden sıyrılaran ses benim adımı haykırmıştı. Refleksle arkama döndüğümde elindeki silahı bana doğrultmuş olan Rory'i gördüm. Karşımdaki adam Rex değildi; savaş zırhını kuşanmış, Rory sürüsünün Kızıl Kral'ıydı.
Her şey en başına döndü. Tüm kaos silindi. Başlangıç noktamız geri döndüğümüzü hissettim. Yine karşı karşıya gelmiştik. Birbirimize düşmanca bakıyorduk ama bu sefer farklıydık. Parmaklarımız da yüzüklerimiz ve vücutlarımızda izler vardı. Karnımda ondan bir parça taşıyordum, onun teninde kokum vardı. Farklıydık ama her şeyi en başındaki halimiz gibiydik.
Kral ve hırsız yine karşılaşmıştı ama bu sefer ihaneti ve nefreti kuşanmışlardı. Kral öfkeliydi, hırsız hayal kırıklığına uğramıştı.
Annem saçımı okşarken bir şeyler mırıldanıyor, babam liderin ben olacağımı söylüyordu.
Her şey, tüm anılar birbirine girdi.
Bir hikayenin son bulduğu ama aslında yeniden başladığı yerdeydik. Kısır bir döngüye hapsolmuşa benziyorduk ve bizi bu hale getiren oydu.
Kral hamlesini yaparken Hırsızı piyon olarak kullanmaya karar vermişti. Hırsız bu oyunda Kral'ın yerini almaya yemin etti.
"Gitmene izin vermeyeceğim!" diye bağırdı yeniden.
"Vuracak mısın?" dedim alayla. "Durma o zaman bas tetiğe!"
"Sürüne saldıran bir adamın peşinden mi gideceksin?"
"Sen beni aptal mi sanıyorsun Rory? Sana aptal gibi mi gözüküyorum. Seninkine benzeyen havalı bir lakabım yok diye küçümsenecek biri olduğumu mu düşündün?" Elimdeki silahı ona doğrulttum. "Konuş!"
"Sen asla aptal bir olarak görmedim!"
Kahkaha attım. "O Sergei piçiyle çevirdiğiniz haltları biliyorum Rory, aptalı oynama."
Bakışları arkama doğru kaydı ama ben dönüp bakmadım. Aslan'ın Rex'e doğrulttuğu silahı arkama doğru çevirdiğini hissettim. Ve adım sesleri duydum.
"Ayıp oluyor ama yenge," dedi Sergei alayla. Görüş açıma girdiğinde kısık sesle bir küfür mırıldandım. Kollarının arasında Alper vardı ve Alper'in şakağına silah dayamıştı. Aslan'ın silahının namlusu onun hareketlerini takip ediyordu.
"Söyle arkadaşına Alper'i bıraksın yoksa sıkarım!" dedim sertçe.
"Bırakmasını söylesem bile bırakmaz. Bu onun kendi meselesi, kendisi çözer. Biz de kendi meselemizi çözeceğiz." Sesi daha yumuşaktı. Beni ikna etmek için başka bir yol deniyordu. "Seni vurmam Francis, asla."
"Çünkü çok istediğin bebek rahmime düştü, öyle değil mi?" dedim alayla.
Derin bir nefes aldı. "Alper sana ne anlattı bilmiyorum ama belli ki doğru şeyler değil. Sana ne söylediğini anlat, kendimi açıklayayım."
"Yani beni ikna edecek makul bir yalan bulacaksın, öyle mi?"
Sessizce beni süzdü. Üstüne basmıştım. Kocam olacak bu piç fazlasıyla kurnazdı ama ben de boş değildim.
"Gerçekten zeki bir adamsın Francis," diyen Sergei'ye yandan bir bakış attım. "Rex'e de demiştim, dişli birisin ve senin gibi adamlar çok sık gelmez." Yüzünü Alper'in saçlarına sürttü ve derin bir nefes aldı. Ardından seslice öptü. "Değil mi sevgilim?"
"Yemin ederim seni inlete inlete sikeceğim Maksimov."
"Ah, kırılırım bak. İlk önce ben yapacağım." Alper'i kendisine daha çok çektiğinde onu vurmak istedim. "O kadar çok özledim ki seni Tanrı şahidim neredeyse benden kaçtığın için seni öldürmeye gelecektim."
"Aslan vur şunu!" dedim sertçe.
Aslan ofladı. "Açığı yok. Sıkarsam Alper abiye gelme ihtimali çok yüksek," dedi.
Bakışlarımı Rex'e çevirdiğimde bana biraz daha yaklaştığını gördüm. Dudağımı dişledim. Neredeyse etrafımızı sarmışlardı. Muhtemelen Sergei ve diğer adamları Rex'ten sonra gelip, fark ettirmeden bizi ablukaya almışlardı.
"Ben gideceğim ve bir şey yapmayacaksın. Hareket dahi etmeyeceksin! Alper'de benimle gelecek."
"Bu olmayacak!" dedi sertçe.
"Kesinlikle olmayacak!" dedi Sergei. "Sen gidebilirsin yenge ama Alper, Alfasıyla yani benimle kalacak, değil mi bebeğim?"
Alper'in küfür ettiğini duydum ancak dönüp bakmadım. Silahı usulca indirdim ve namlusunu karnıma dayadım. Bunu yapmak kendimden nefret etmeme neden oldu ama ikinci kez düşünmedim. Buradan gitmek için her yolu deneyebilirdim. Silahı daha sıkı kavradım ve karnımı acıtacak kadar sert bastırdım.
"Frank, hayır!" diye bağırdı Alper. Rex gözlerini şaşkınlıkla büyüttü. Sergei'in kahkaha attığını duydum.
"Dediklerimi yapacaksın," dedim tane tane. Birkaç dakika öncesine göre daha sakindim. Üstümdeki cekete sinen feromonlar acımı yok ettiği için daha iyi hissediyordum. "Yoksa Wilhelmina'nın geleceğini yok ederim."
"Yapamazsın. O bebeği sen de en az benim kadar istiyorsun Francis. Rahmine sıkarsan aynı zamanda rahminde parçalanır, bir daha hamile kalamazsın!"
"Beni gerçekten küçümsüyorsun Rory," dedim. "Ben senden gelen hiçbir şeyi istemiyorum."
Başını sağa sola salladı. Pes etmiş gibi aldığı nefesi bıkkınlıkla geri verdi. "Sık," dedi sertçe. "Durma, vur kendini. Elimin altında Maksimovlar'ın teknolojisi varken gerçekten bunun seni kurtaracağını mı düşünüyorsun?"
Sergei Maksimov tehlikeli ve işe yarar bir adamdı. Piçin teki olsa bile sağlam bir müttefik olurdu ve bu sağlam müttefik Rory'nin yanındaydı. O aradan çıkarsa Rex'i biraz olsun çaresiz bırakabilirdim.
"Aslan!" diye bağırdı Alper. "Frank tetiği çektiği anda vur beni! Kafamdan!" Bakışlarımı bir anlık ona döndü. Ama hemen Rex'e geri döndüm. "Eğer Sergei araya giriyorsa biz de çıkartırız." Bu ne dediğinin farkında mıydı?
"Aslan Kıraç, Tanrı şahidim o silahı ateşlersen acılar içinde öldürürüm seni!"
Sergei'in haykırışı etrafımızı saran kaosu daha da harladı. İlk defa onu böyle görüyordum ama Alper daha önce de görmüş gibiydi. Kahkaha attı.
"Her şey onlara bağlı Sergei," dedi alayla ve beni gösterdi. "Ben o çocuğun yaşlarında zaten öldüm. Fiziksel bir ölüm koymaz bana." Gözlerim istemsizce onlara kaydı. Alper belini sıkıca saran kolu tuttu ve kaldırdı. Parmaklarının Sergei'in parmaklarının arasından geçirdi ve Sergei'in elinin üstünü sıkıca öptü. Bu hareketi kaşlarımın şaşkınlıkla havalanmasına neden oldu. Alper alayla konuştu. "Ölümüme dayanabilir misin sevgilim?"
Cümle öyle ağırdı ki ben bile sertçe yutkundum. Sergei'in afalladığını gördüm. Silahı tutan eli titredi ve yavaşça yanına düştü. Silahı bırakıp kolunu Alper'in beline sardı. Yüzünü önündeki adamın saçlarına gömdü.
"Geri çekilin!" diye bağırdı yüzü hala Alper'in saçlarının arasındayken.
Etrafımızı saran silahlı korumalardan Sergei'in emrindekiler geri çekildi ama Rex'in emrindekiler kıpırdamadı.
Başımı Rex'e çevirdim. "Ne diyordun Rory?"
Sergei'ye aşağılayarak bakan adam bakışlarını bana çevirdi. "Maksimovlar'ın sadece ondan ibaret olduğunu sana düşündüren ne bilmiyorum ama ben yanıma Sergei'yi değil, Maksimovlar'ı çektim." Omuz silkti. "Hala dediklerimin arkasındayım. Sergei kaybedecek şeyleri olan bir adam ama göründüğümün aksine benim kaybedecek bir şeyim yok." Bana doğru büyük bir adım attı. "Seni ölümden bile döndürürüm Francis Wilhelmina. Burada Tanrı benim!"
Ve Kral gerçek yüzünü gösterir. Ama unuttuğun bir şey vardır. Hırsız artık Kral'ın yerini istiyordur ve bunun için tıpkı Krall gibi kirli oynamaktan çekinmeyecektir.
"İndir silahını Rory," dedi Georgia elindeki silahın namlusunu Rex'in ensesine dayarken. "Buradakilerin aksine ben Tanrı'ya inanmıyorum!"
***
Bence Farncis ve onun sevgili ekibini birbirinden çok uzun süre ayrı tuttum. Yani benim için değil ama onlar için uzun bir süreydi. Onları da yavaştan sahneye çıkaralım değil mi?
Söyleyin bakalım bölüm nasıldı?
Aslında daha da uzatacaktım ama burada keseyim dedim. Anlayacağınız bölümün baya devamı da vardı.
Bundan sonraki bölüm bir nevi ara bölüm olacak. Wilhelmina tarafındaki olayları az çok alacağım ve sonrasında Francis'e geri döneceğim.
Bu bölümde ilk Alper&Sergei etkileşimini verdik. Nasıldı?
Of en heyecanlandığım bölümler gelecek. Kral ve Hırsız çatışması okuyacağız. Beynim yeterse baya çekişmeli bir soğuk savaş başlayacağım. Zeki karakter yazmak çok zor😔
Alper fark ettiyseniz baya cesur bir karakter. Zaten ben her şeyimi kaybetmişim babasını satayım ölsem ne olacak kafasında biri. Francis tam tersine kaybedecek şeyleri olan ve bu şeylere yenileri eklenen bu yüzden dikkatli olması gereken biri. Sağlam bir ikili gelecek😌✋️
Bitti mi?
ASLA!
Size artık gerçek Rory'yi ve Sergei Maksimov'u göstereceğim. Biliyorum onlardan nefret ediyorsunuz, affetmeyeceksiniz ama ikisi de kendi hikayelerinin başrolü maalesef. Hani Francis'e affettirsem bile size nasıl affettireceğim bilmiyorum açıkçası.
Zaten Sergei'in yaptıklarının asla açıklanacak bir tarafı yok. Bende yazarken çok sövüyorum ama aşırı troll biri. Eğlenceli adam ama uzaktan.
Sergei'ye yağmurlu havada bir damla su vermem diyenler?
Neyse gece gece yine kafa açmayayım ben. Sonraki bölümde görüşürüz, öptüm😘
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top