-23-


Üzerimdeki her şeyden kurtulduğumda hafiflediğimi hissetmiştim. Georgia, Babs ve Aisha'yı dinlenmeleri için odalarına göndermiştim ve şimdi kendi yatak odama gidiyordum. Bedenimdeki tüm kirden kurtulmuştum. Temiz kıyafetler giymiştim. Ve elimde benden alınan bölgelerin Rory Sürüsüne ait olduğunu kanıtlayan belgeler vardı. Kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum.

Koridorun sonundaki camdan içeriye sızan güneş ışıklarını gördüğümde gülümsedim. Rex şu anda uyuyor olmalıydı. Ona bu gece geç geleceğimi ve beni beklememesi gerektiğini söylemiştim. Her gün yorgun bir şekilde eve geldiği için çoktan uyuduğunu biliyordum.

Odanın önünde durdum ve kapıyı yavaşça araladım. Yavaşça odaya girdim ve kapıyı arkamdan sessizce kapattım. Lavabonun ve banyonun önünden geçip sola döndüğümde yatağın hiç bozulmadığını gördüm. Rex yoktu. Sürekli oturduğu koltuğun yanındaki sehpaya baktım. Kitabı oradaydı ama hiç dokunulmadığı belliydi.

"Rex?"

Ses gelmedi.

Odadan çıktığımda hizmetlilerin seslerini duydum. Fısıltıydı ama üst kata geliyordu. Çoktan uyanmışlardı. Omuzlarımı dikleştirdim ve merdivenlerin başına doğru yürüdüm. Elimi tırabzana dayadım ve aşağıya doğru eğildim. Beni ilk gören genç bir kız oldu.

"Günaydın Efendim," dedi saygıyla.

"Rex nerede?" dedim. Sesim beklediğimden sert çıkmıştı. Kızın irkildikten sonra bunu fark ettim. Derin bir nefes aldım. Neden bir anda endişelenmiştim ki? Koskoca adamdı sonuçta.

Kız, "Dün gece çalışma odasına kahve götürmüştüm Efendim," dedi.

"Tamam." Gülümsedim. "Teşekkür ederim."

Kızın yüzünde kocaman bir tebessüm belirdi. "Rica ederim Efendim."

Arkamı döndüm ve üst kata çıkan merdivenlere ilerledim. Basamakları hızlıca çıktım. Üst katta tıpkı ikinci kat gibi sessizdi. Rex'in odasının olduğu koridora yöneldim. Hemen yanında benim çalışma odam vardı. Onun çalışma odasını ikiye bölmeyi teklif etmişti ama yalnız çalışmayı sevdiğim için bu teklifini reddetmiştim.

Çoktan uyuduğunu düşünerek kapıyı çalmadım. Elimi kapının tokmağına koydum ve yavaşça çevirdim. Kapıyı hafifçe aralayıp içeriye baktığımda gözüme ilk ilişen Rex'in büyük, meşe ağcından yapılmış olan çalışma masasıydı. Beni daha çok şaşırtan Rex'in masaya dirseklerini dayayıp, ellerini birbirine kenetlemiş oturuyor olmasıydı. Dudaklarını kenetlediği ellerine yaslamıştı ve gözleri kapalıydı. Kaşlarımı çattım. Uyanık olup, olmadığını anlayamıyordum.

Dudaklarımı araladığımda gözlerini açtı. Gözleri direkt beni buldu. Hiç istifini bozmadı. "İçeri gel ve kapıyı kapat Francis," dedi sadece. Sesi boğuktu.

Odaya girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Onun masasına doğru ilerledim. İstemsizce sırıttım ve masaya bölgelerin Rory Sürüsüne ait olduğunu gösteren belgeleri masaya koyup, ona ittim. Bakışları birkaç saniyeliğine belgelere indi, yeniden bana baktı.

"Bunlar nedir?"

Göğsümü gururla kabarttım.

"Bölge tapuları," dedim. "Artık alt tabakadaki Omegalara verebileceğimiz bölgeler elde ettim. Sana anlattığım planı hatırlıyor musun? Yeni oyuncakla ilgili olan hani? İşte onu gerçekleştireceğiz ve ardından sürüdeki Omegaların neden sürüyü terk ettiğini öğren-"

"Senden bunu kim istedi?"

Sözümü kesmesi şaşırmama neden oldu. Ama sorduğu soru beni dumura uğrattı. Kaşlarımı çattım ve istemsizce bir adım geri çekildim.

"Anlamadım?"

Kenetlediği ellerini ayırdı ve arkasına yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirdi. "Peki, tekrar soruyorum. Senden bunu kim istedi?"

Güldüm. Ama bu sinirli bir gülüştü.

"Sürünün ikinci lideri olarak sorumluluğum sürüyü en iyi hale getirmek, sürünün refah seviyesini arttırmak." Kaşlarımı kaldırdım. "Bunlar birer sebep."

"Francis, senden sebep istemiyorum." Sesi sonlara doğru yükseldi. "O LANET YERE GİDİP, CANINI TEHLİKEYE ATMANI SENDEN KİM İSTEDİ? BULUNDUĞUN RÜTBEYİ HİÇE SAYIP ÜÇ BEŞ BÖLGE İÇİN SİLAH KUŞANMANI SENDEN KİM İSTEDİ? ELİNE KAN BULAŞTIRMANI SENDEN KİM İSTEDİ?"

Bağırarak sorduğu sorular yüzünden neredeyse olduğum yere sinecektim. Sesi öylesine güçlüydü ki bedenimdeki tüm kaslar gevşemişti. Neredeyse yere düşecektim ve bunun nedeni korkuydu. Farkında mıydı bilmiyorum ama beni korkutacak feromonlar çoktan odanın her yerine dağılmıştı.

"B-ben sadece..."

"Sen sadece... Ne? Konuşsana Francis!"

Elimi saçlarımın arasından geçirdim. "İyi bir lider olmak istedim," dedim. "Kimsenin bana bunu söylemesine gerek yok. Çünkü bir lider bunu yapar, değil mi?"

Başını salladı. "Bir lider bunu yapar ama eşine haber verir. Sürüye karşı sorumlulukların olabilir ama bana karşı da sorumlulukların var ve bu sorumluluklar sadece aynı yatağı paylaşmamız değil!" Sertçe yutkundum. "Tebrik edilmek mi istiyorsun? Yüceltilmek mi istiyorsun? Güçlü olmak mı istiyorsun?" Yumruğunu masaya indirdi. "Sana bunların hepsini verdim, veririm! Ama sen kim olduğunu, sorumluluklarını unutup, bunları yapıyorsun. Kendine gel! Sen bir hırsız değilsin. Kralsın. Olmak istediğin kişisin! Sana her şeyi verdim! Daha ne istiyorsun?"

"Özür dilerim," dedim. "Sana haber vermem gerekirdi biliyorum ama-"

"Özrünü istemiyorum!" Bağırarak ayağa kalktığında geri çekildim. Bedenim titriyordu. Sakin olmaya çalışıyordum ama giderek güçsüzleştiğimin farkındaydım. Bir şeyler söylemek istiyordum ama konuşacak halim yoktu. Bacaklarım bedenimi taşımıyordu. "Senden istediğim tek şey bana sadık olman. Sadakat! O kafandan ne geçtiğini bana söylemen! Ben senin kocanım! Ama gel gör ki sen sadece aynı yatağı paylaştığın bir adammışım gibi davranıyorsun. Bir seks partneri gibi!"

"Evliliğimizin nedeni bu değil miydi?" diye bağırdım. "Senin çocuğunu doğurmamı istemiyor muydun?"

Yüzünü buruşturdu. "Nefret ettiğin toplumdakiler gibi konuşuyorsun. Kralın çocuğunu doğurmak yalnızca seks yapmak mı sanıyorsun? Öyleyse bunu kafandan sil ve kendine gel! Ne yaptığını söylemiyorsun, bilmiyorum. Sır saklıyorsun. Farkındaydım. Bu sikik bölgeler için gideceğini biliyordum. Sana silah verdim, adam verdim. Sen ne yaptın? Bana söylemedin. Herkese, Rex duymasın, dedin. Bu ne demek farkında mısın Francis? Bugün benden sır saklayan, yarın sırtıma bir bıçak saplar!"

İrkildim.

Gözlerim dolmaya başladığında arkamı döndüm ve kapıya ilerledim. Kapının tokmağını kavradığımda eli bileğime dolandı.

"Bırak," dedim sadece.

"Beni dinle," dedi.

"Sana ihanet etmek için herkesi teşkilatlandırmışım gibi konuşuyorsun!" dedim sertçe. "Bunu yapmadım. Bana engel olacağını düşündüm."

"Olacaktım!" diye bağırdı. "Neden biliyor musun? Uğruna canını hiçe sayıp, silah kuşanıp, gittiğin o bölgeler umurumda değil. İstesem onlardan katbekat daha fazlasına sahip olurum ama istemedim. İlla o bölgeleri istiyor musun ha? Sen emir verecektin, adamlar gidip halledecekti. Ama sen onlarla gitmeyecektin. Her şey bittikten sonra gidecektin. Sen asker değilsin, hizmetli değilsin, koruma değilsin! Lidersin, yöneticisin, Kralsın."

"Ne istiyorsun benden?" dedim alayla. "Dizinin dibinde oturmamı mı?"

"Böyle davranacaksan evet. Burada konu seni kısıtlamak değil. Canın ve sadakatin!" Kaşları daha çok çatıldı. "Benden sır saklamak ne demek Francis?" diye fısıldadı. "Ben seninle her şeyimi paylaşmaya hazırım. İyi bir eş olmak için her şeyi yaparken sen nasıl benden sır saklayabilirsin? Bu ihanetin ilk adımı farkında değil misin?"

Sessizce gözlerine baktım.

"Ne düşündüğünü biliyorum," dedi kısık sesle. Yüzünün hatları yumuşadı ve ifadesizleşti. Bileğimi bıraktı. Geri çekildi. "Kafandan ne geçtiğini az çok tahmin ediyorum." Arkasını döndü ve masasına ilerledi. "Geraldine Irving seni yanına çağırdıktan sonra bana olan tutumun çok... Yumuşadı. Aramızdaki anlaşma yüzünden değil, biliyorum. Ya da bana aşık olduğun için..." Sandalyesine oturdu ve bana baktı. "Ne yapmaya çalıştığının daha doğrusu çalışacağının farkındayım." Dudaklarında kendinden emin bir gülümseme belirdi. "Feromonlarıma alışmaya çalışıyorsun."

Kapının tokmağını daha sıkı kavradım. Kırmak ister gibi. Yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım ama içimden çığlıklar atıyordum.

"..."

"Sürekli birlikte olan Omega ve Alfaların sonu aslında aynı olur. Rut ve kızgınlık dönemleri çakışır. Alfal ruta girerken Omega kızgınlığa girer. Çünkü iki tarafta hassaslaşır. Bu çoğunlukla evli çiftlerde görülür. Sen benim feromonlarıma alıştığın için rut dönemimde feromonlarım zehre dönüşmeyecek ama benim için aynısı söylenemez. Senin feromonlarını bir çiçeği koklar gibi kokladım Francis. Ve o gün geldiğinde bir çiçek gibi kokladığım feromonlar beni öldürecek zehir olacaktı, değil mi?"

"Ne dediğini anlamıyorum," dedim.

"Aptal yerine konulmaktan kimse hoşlanmaz, ben de hoşlanmam Francis. Biyolojik bir silahla beni öldürmeye çalıştığının farkında olmadığımı mı sanıyorsun?"

"..."

Kahkaha attı ve dirseklerini masaya dayayıp, ellerini birbirine kenetledi. Çenesini ellerine yasladı. "Hodri meydan hırsız," dedi keyifle. "Sana Kızıl Kral'ın kim olduğunu seve seve göstereceğim. Bu savaşı sen başlattın sevgili kocam ve şimdi bana karşı savaşacaksın. Ama şunu bil: Kral'ın uzun bir süre ölmeye niyeti yok!"

***

İnanın bu bölümün böyle biteceğinden benim bile haberim yoktu. Son kez okuyayım dediğimde şok oldum. Rex'i zeki bir karakter olarak tasarladım ama zekasını burada belli edeceğinden inanın benim de haberim yoktu.

Beni suçlamayın.

Bundan sonra ne olacak ben de bilmiyorum ama ne olacaksa umarım güzel olur. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın he 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top