-15-


Kendimi değerlerime ihanet etmiş gibi hissettiğim zamanları arkamda bırakıyordum. Çünkü artık vicdanım beni değerlerimle vurmuyordu. Beni katil olmakla suçluyordu. Benim katil olacağımı söylüyordu. Omega'nın hayatta kalma içgüdülerini kullanması gerektiğini kendime daima hatırlatırdım ve vicdanım hayatta kalma içgüdülerimi yanlış kullandığımı, bunu bir fırsata çevirdiğimi söylüyordu. Her seferinde bedenime bir darbe bırakıyordu. O darbe beni yoruyordu.

Omuzlarımda ağır bir yük vardı.

Bu yükü atamıyordum.

Daima yükle yaşamıştım. Ama bir zaman sonra yüklerimi bırakmak istemiştim. Sonra düşünüp kararımı vermiştim. Ben yüklerimi bırakmak istemiyordum. Omuzlarımın güçlenmesini istiyordum. Omuzlarım güçlenecekti ve ben Atlas'a dönüşecektim. Belki Atlas gibi dünyayı omuzlarımda taşımayacaktım ama ağır yükleri sırtlanmaya devam edebilecektim. Zaman geçti. Ben omuzlarımın güçlenmesini bekledim. Omuzlarım güçlenmedi. Ama yüklerim ağırlaştı. Ben engel olamadım. Ve şimdi omuzlarımda koca bir Krallığın Kralına kurduğum komplonun yükü vardı.

Ben bunu hak etmiştim.

Ben ve düşüncelerim bunu hak etmiştik.

Hırsız, ona hayatını değiştirecek teklifi yapan Kralı öldürmeye çalışacaktı.

Hırsız, ona hayatını değiştirecek teklifi yapan Kralı öldürmeye bir adım daha yaklaşacaktı.

Günler hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde akıp geçmişti ve düğün günü gelip çatmıştı. Rex, ikimizin de beyaz bir takım elbise giymesi gerektiğini söylemişti. Ve düğün için beyaz bir takım elbise diktirilmişti. Üzerimdeki takım elbiseye hayranlıkla baktım. Böyle bir el işçiliğini ne görmüştüm ne de duymuştum. Ceketin yakalarındaki dantel işlemeleri ceketi daha zarif gösteriyordu. Üzerimde eğreti duracağını düşündüğüm takımı yumuşatıyor ve zarif bir hava katıyordu. Böyle bir takım elbiseyi böyle bir günde giyeceğimi asla düşünmezdim. Aklımın ucundan dahi geçmezdi.

"Frank çok güzle görünüyorsun," dedi annem. Aynadan ona baktım. Gözleri dolmuştu. Başımı hafifçe omzuma yatırdım. "Anne hani ağlamayacaktın?" dediğimde annem başını sağa sola salladı.

"Ağlamıyorum bir tanem. Sadece gözlerim doldu."

"Düğününde de böyleydin," dedi halam alayla. Ben de sırıttım. Annem ona baktı ve kaşlarını çattı. "Düğünümde ağlamadım," dedi annem. Halam başını salladı.

"Doğru, ağlayan ablamdı. O kadar da düğün öncesi prova yapmıştınız." Annem kıkırdadı.

"Provada da ağlamıştı."

İkisi gülerken odanın kapısı açıldı. İçeriye Georgia ve Cara girdi. Ablamın, Georgia'ya olan bakışlarını hiç beğenmemiştim. Ama Georgia'nın ona asla yüz vermeyeceğini bildiğim için içim rahattı.

"Harika olmuşsun," dedi Georgia. Onun üzerinde mor bir elbise vardı. Saçlarını her zamanki gibi bağlamamış, açık bırakmıştı. Makyajı ile benden daha harika görünüyordu.

"Sen de harikasın," dedim gülümseyerek. Georgia başını sağa sola salladı. Yanıma geldi ve elimi tuttu. "Hayır," dedi içtenlikle. "Senin güzelliğin görülmemiş bir güzellik olabilir." Başımı sağa sola salladım.

"Abartma."

"Abartmıyorum."

"Diğerleri nerede?" dedim konuyu değiştirerek. Eğer biraz daha konuşursa utançtan mahvolacaktım.

"Ah, onlar mı? Dışarıdalar. Şu Diane denilen kadın bildiğin Cyrus'u kendi Omega'sı ilan etti." Kaşlarımı çattım.

"Şaka yapıyorsun?" Başını sağa sola salladı.

"Hayır. Bunu dile getirmedi ama Cyrus'un üzerinde onun FEROMONLARI varmış."

"Sen nereden biliyorsun?" Başıyla arkasında duran Cara'yı gösterdi. "Ablan söyledi," dediğinde başımı salladım. Ablam Alfa olduğu için bir Alfa'nın FEROMONLARININ kokusunu kolayca alırdı. Aslında Omega'larda alırdı ama Alfa'nın yaydığı FEROMON sahiplenici bir FEROMONSA bunu sadece diğer Alfa'lar algılayabilirdi. Sahiplenici FEROMONLAR diğer Alfa'lar için bir nevi uyarıdır.

"Cyrus'u uyarmamız gerek," dedim endişeyle. Georgia kaşlarını çattı. "Bizde artık bu sürünün parçasıyız Francis. Uyarmamız yersiz olmaz mı?"

"Hayır. Diane gibi Alfa'ları iyi tanırım." Ablama baktım. "Ayran gönüllü oluyorlar." Ablam sanki ona hakaret etmişim gibi gözlerini kıstı ve burun kıvırdı. "Sahiplenici FEROMON yaymazlar ya," dedi Georgia.

"Bu konuda haklısın."

"Bunu sonra düşünün," dedi halam. "Bugün Francis resmi olarak Rory Sürüsünün bir üyesi olacak." Derin bir nefes aldım ve başımı salladım. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. En son bu kadar hızlı attığında ilk bölge baskınımı yapmıştım.

"Babam nerede?" dedi Cara, anneme bakarak. Annem odanın duvarında asılı olan saate baktı. "Şimdiye gelmeliydi," dedi kısık bir ses ile. Kaşlarımı çattım ve ellerimi yumruk yaptım. Babam gelecek miydi? Dudağımı dişledim.

"Ya gelmezse?" dedim kısık bir ses ile.

"Saçmalama!" dedi annem sertçe. "Oğlunu düğününe gelmeyecekte ne yapacak?" Sertçe yutkundum. Babamın teklifini reddettikten sonra hiç karşı karşıya gelmemiştik. Birbirimizden itinayla kaçmıştık ama bugün son olacak gibi görünüyordu. Tabi gelirse.

Odanın kapısı tıklandı. Birkaç saniye sonra açıldı ve kapıda babam gözüktü. Üstünde kiremit rengi bir elbise vardı. O elbisenin içindeyken belki de görüp görebileceğim en güzel kadındı. Kiremit rengi ona çok yakışıyordu. Elbisenin büyük bir göğüs dekoltesi vardı. Tabi dekoltenin açık bıraktığı göğüslerini, omuzlarını ve kollarını saran bir tül daha vardı. Elbisenin eteğindeki yırtmaç sağ bacağını olduğu gibi gösteriyordu. Babam bu dünyada gördüğüm en güzel kadındı.

"Geç kaldım," dedi ciddi bir ses ile. "Kusura bakmayın. Miles seçeceğim elbise konusunda fazla ısrarcı davrandı." Babamın akasından abim gözüktü. Sırıtıyordu. "Francis artık bu düğünün gözdesi sen değilsin kardeşim," dedi abim. Babam omzunun üstünden Miles'e baktı.

"Abartma Miles."

"Abartmıyorum," dedi abim. "Anneme baksana. Evan'dan sonra başka çocuk istemediğini söylüyordu ama yeni bir kardeşe kendimi hazırlamalıymışım gibi hissettiriyor bakışları." Başımı anneme çevirdim. Annem hayranlıkla babama bakıyordu.

"En son seni böyle gördüğümde nişanımız yapılmıştı," dedi annem hayranlıkla ve babama doğru bir adım attı. "Geraldine çok güzlesin." Babam, başını eğdi ve annemin dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.

"Sen bırak beni bu dünyadaki tüm kadınlardan daha güzle olmuştun o gün ve şu anda da öylesin Helena," dedi. Sonra kolunu annemin beline doladı ve başını kaldırıp bize baktı. "Birkaç dakika sonra düğün başlayacak. Bize haber verecekler." Bakışları beni buldu. "Yakışıklı olmuşsun." Gülümsedim.

"Teşekkür ederim baba," dedim. "Sen de çok güzle olmuşsun." Babam tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi. "Evet, biliyorum. Annen yalan söyleyecek değil," dedi babam ve annemin başının üstünü öptü.

"Hah, yolda gelirken başımın etini yedin. Adamlarını arayıp düğünden sonra beni dövmelerini söyledin," dedi Miles şaşkınlıkla. "Sırf annem seni beğenmez diye!"

"Kes sesini!" dedi babam. "Bu konu aramızda kalacaktı."

"Annemden bir şeyler gizleyemem baba. Beni doğuran annemdi, kusura bakma."

"Hepiniz hainsiniz," dedi babam alayla. Cara başını babamın omzuna dayadı. "Ben değilim," dedi gülümseyerek. "Ben en çok seni seviyorum baba." Babam onun saçlarını okşadı.

"Biliyorum bir tanem," dedi babam.

Onu ile defa böyle görüyordum.

İlk defa bu kadar mutluydu.

Irving Ailesi benim gidişimden sonra mutluluğu yakalamış gibiydi.

"Sen Georgia olmalısın," dedi babam. Georgia bir anda irkildi. Başını salladı. "Evet," dedi saygıyla.

"Francis'le birlikte sende Rory Sürüsüne girdin değil mi?"

"Evet, Efendim. Francis nereye biz oraya," dedi Georgia. Kelimeleri gülümsememe neden oldu. Onların sadakati bu dünyadaki tüm varlığımmış gibi hissettiriyordu.

Yarım saat sonra kapının çalması ile bedenimdeki tüm kaslar kasılmıştı. Ayağa kalktı ve derin bir nefes aldım. Georgia kapıyı açtı. Beta bir kadın kapının önünde duruyordu. "Düğün başladı," dedi kadın. "Herkes gelini bekliyor." Kadının sesi kafamın içinde yankı yapıyordu. Herkes gelini bekliyor, diyen sesini uzun bir süre kafamın içinden atamayacak gibiydim. Babam bana yaklaştı. Gömleğimin iki yakasını birleştiren kravatı hafifçe düzeltti ve kolunu bana uzattı. Babamın koluna girdim. Annem, halam, ablam ve Georgia bizden önce odadan çıktılar. Miles, babama ve bana bakıyordu. Babam abime yandan bir bakış attı. Abim derin bir nefes aldı. "Son kez baba-oğul konuşun," dedi ve odadan çıktı. Babama baktım. Babam başını eğdi ve bana baktı. "Çıkalım," dedi. "Çok kısa birkaç şey söyleyeceğim. Giderken de söyleyebilirim." Başımı salladım.

Odadan çıktık ve koridorda yürümeye başladık. Eski zamanlardan kalma bir sarayın içinde düğün yapmak kesinlikle iki büyük sürünün başının altından çıkan bir olaydı. "Francis ne demek biliyorsun," dedi babam. "Bunu sana söylemiştim. Özgür demek. Ablaların ve abilerinin evlenmelerini hep bekledim ama sen... Sanırım hiç düşünmediğim bir yerden vuruldum. Özgür kalmak için hiçbir zaman evlenmeyeceğin çok emindim oysaki." Sertçe yutkundum. Benimde düşüncelerim u yöndeydi ama Kral'ın teklifi reddedilecek bir şey değildi. Reddetsem bile sonrasında kabul etmek zorunda kalmıştım. "Neden bir hırsızken bir Kralın boyunduruğuna giriyorsun anlamıyorum. Sanırım anlayamayacağım da. Ama sana şunu söylemek istiyorum Francis: sen hala bir Omegasın. Bunu seni aşağılamak için söylediğimi düşünme. Omega olman birçok şeyi değiştirdi. Seni bir mevkiden alıp başka bir mevkie yerleştirdi."

"Bir lider yerine bir köle olmaktan mı bahsediyorsun?" dedim alayla.

"Hayır. Yönetenken, yönetilen oldun. Unutma yönetilenler sadece Omegalar değiller. Ama şimdi yeniden bir yöneten olacaksın. Ama bu o kadar kolay olmayacak."

"Hiçbir zaman kolay değildi."

"Hayır, kolay olmayacak ama zor da olmayacak. Irving Sürüsünde yaşadıkların toplumun tepkisi olacak ama Rory Sürüsü gibi Omegalara nimet gözüyle bakan bir sürüde rahat yaşayacaksın."

"Bana tecrübe kazandırdığını mı ima ediyorsun baba? Eğer öyleyse böyle bir tecrübe hiç olmasaydı da olurdu."

"Buna istediğin açıdan bakabilirsin. Ama unutma her rüya günün birinde bir kabusa dönüşebilir."

O rüyayı kabusa bizzat ben dönüştürecektim.

Alkışlar yankılandığında başımı kaldırdım. Merdivenlerin başına gelmiştik ve merdivenlerin sonunda ise davetlilerin olduğu salon duruyordu. Ama onların önünde beyaz takım elbisesinin içindeki Rex vardı. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Gülümse," dedi babam. Başımı salladım ve dudaklarıma bir gülümseme yerleştirdim. Babamla birlikte merdivenlerden inmeye başladık. Gözlerimi salonda gezdirdim. Salon oldukça doluydu. Tüm misafirler özel davetiye ile buradaydı. Önemli sürülerin liderleri, eşleri ve çocukları davet edilmişti sadece. Ve düğün sahibi olan sürüler buradaydı ama buna rağmen çok fazla davetli var gibi gelmişti gözüme.

Merdivenlerden inerken başımı Rex'e çevirdim. Yüzümdeki sahte gülümseme bir anlığına soldu. Rex'in gülümsemesinin hiç bu kadar canlı olduğunu görmemiştim. Onun gülümsemesine gülümseyerek karşılık verdim ama benimki buruktu. Merdivenlerin sonuna, onun karşısına geldiğime Rex babama baktı. Babama çevirdim başımı. Rex'i süzüyordu.

"Umarım güzel bir evliliğiniz ve uzun bir yaşamınız olur," dedi babam. Bunu söylerken bakışları Rex ve benim aramda gidip geliyordu. "iyi dilekleriniz için size minnettarım Efendim," dedi Rex saygıyla. Babamın kolunu tutan elim gevşedi ve babamın kolunu bıraktım. Sanki Irving Ailesinin kanatlarının altından çıkıyormuş gibi hissettim. Babam yanımızdan uzaklaştı. Rex kolunu bana uzattı.

"Francis," dedi yavaşça.

"Majesteleri," diyerek koluna girdim.

"Resmi olarak Wilhelmina olacaksın," dedi. Alkışların arasından sesini zor duyuyordum. Başımı sağladım.

"Bunun olmasını bekliyorduk zaten."

"Evet."

"Rut dönemin ne zaman?" dedim. Kaşlarını hafifçe çattı.

"Ne yapacaksın?"

"Merak ettim."

"Bunu söylemeyeceğim."

"Neden?" dedim yüksek platforma ilerlerken. "Çünkü amacım sana zarar vermek değil," dedi. Ama benim amacım ona zarar vermekti. Tiksinilecek biriyim. "Peki," dedim sadece. Yüksek platforma çıktığımızda alkışlar duruldu. Rex ile karşılıklı durduk. Rory Sürüsünün damgasını bedenime damgalayan yaşlı Omega gülümseyerek bize bakıyordu.

"Bugün burada Tanrı'nın emrinin yerine getirmek ve düzeni sağlamak için buradayız. Rex Wilhelmina ve Francis Irving bugün burada, sizlerin ve benim şahitliğimde Tanrı'nın buyruğunu yerine getirecek. Bugün burada bir Omega ve bir Alfa, tıpkı yüzyıllar önce atalarımızın yaptığı gibi ruhlarını birbirine bağlayacak." Herkes sessizlik içinde yaşlı Omegayı dinliyordu. Omega başını bana çevirdi. "Söyle bana oğlum, tüm varlığın, tüm özgür iraden ve damarlarında dolaşan Omega kanı ile Rex Wilhelmina'yı Alfan olarak kabul ediyor musun?" Başımı Rex'e çevirdim.

"Kabul ediyorum," dedim.

Onun katili olmayı kabul ediyorum.

"Söyle bana oğlum," diyerek Rex'e döndü Omega. "Tüm varlığın, tüm özgür iraden ve tüm damarlarında dolaşan Alfa kanı ile onu Omegan olarak kabul ediyor musun?"

"Kabul ediyorum," dedi Rex gülümseyerek.

Beni katili olarak kabul etti.

"Francis," dedi Omega. "Alfanı öpebilirsin." Rex'e doğru döndü. "Rex," dedi sevecen bir ses ile. "Omeganı öpebilirsin." Rex bana doğru bir adım attı. Ellerimi kaldırdım ve onun yüzüne uzandım. Elleri belimi kavradı ve beni kendisine doğru çekti.

O anda tüm her şeyi unutmama gerektiğini düşündüm. Öyle de yaptım. Toplumun içinde yapmamam gereken şeyler vardı. Mahremiyetimi korumama gerekiyordu. Ama şu anda tüm mahremiyetimi onların gözünün önünde sergiledim. Rex'i dudaklarından öptüm. En azından ona bunu borçluydum. Aslında ona çok fazla şey borçluydum.

Hırsız tamamen Kralın sarayının bir parçası olmuştu.

Asıl hikaye şimdi başlıyordu.

***

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top