Sonsuzluk




Üstü ışıklarla kaplı olan , sıfır samimiyet gözüken bu yer onun son göreceği yerdi. Görebileceği son şeydi. Böyle söylüyordu. Bakacaktı yalnız bundan sonra , bakıp hiçbir şey göremeyecekti. Başını aşağı eğdi. Sanırım bu gerçekten onun sonuydu. Böyle hayal etmemişti. Gelen geçen duvağını düzeltiyor, yanaklarını okşuyor, göz kırpıp gülümsüyordu. Ağızlarda tek bir söz vardı: "Hayırlı olsun ." Gözleri durmadan doluyor fakat gözyaşı akmıyordu. İzin vermiyordu çünkü buna. Ağlasa anasının kuzusu ağlamasa dünden razı olacaktı. Halbuki ikisi de değildi. Ne sevdiği insanı seçmişti ne de annesinin ilgisini görmüştü. Dünyaya yalnızlığı göğüslemek , üstüne bir de coğrafyasının kaderini çekmek için gelmişti. Hak etmiş miydi peki? Hangi karma bunu açıklayabilirdi ? Evlendiği insanı düğünden birkaç gün önce görmüş adını bile daha dün öğrenmişti. Bilmediği birine eş olmak göreviymiş. Büyükler böyle söylüyordu. Eş olmak bir bütün olmaktı halbuki. Hayat yolculuğuna birlikte devam etmekti. Kendin gibi görmekti, öyle bakmaktı öyle sevmekti.

Odadan çıkmak istemiyordu. Çıktığı an öylesine yaşayacaktı. Nefes alacaktı bundan sonra sadece. Ya hayalleri, kendisi bu duruma ne diyecekti? Ölecekti onlar da kendisi gibi. Yaşayan bir ölü olarak devam edecekti. Düşüncelerini bölen, baştan aşağı süslenip boyanmış orta yaşlarda bir kadın oldu bu sefer. "Kızım, hadi birazdan misafirler gelir. İhtiyacın varsa gider. Hazır olmadan çıkma odadan. Bir şey olursa beni çağır yan odadayım." dedi ve gitti. Kafasını yere eğdi genç kız. Ama çok genç bir kız. Son kez düşünüyordu. Son kez aklı ona aitti. Gözleri, aklı, kalbi şimdi her şeyi son kez ona aitti. Bu zamana kadar kendisiyle yaşamış kendisiyle büyümüştü. O zaman cevap çok basitti. Düşüncelerinden kendini sıyırdı. Hızlıca ayakkabılarını giydi. Kafasını odadan yavaşça çıkardı. Ortalıkta kimse yoktu. Yan odada kadınlar vardı , gülüşme seslerini duydu. Ayakkabılarını çıkarıp eline aldı. Hızlıca koşmaya başladı.

Yarım saat olduğuna adı kadar emindi. Hep yarım saat koştuktan sonra yorulur, arkadaşlarıyla yaptığı yarışmayı bir türlü kazanamazdı. Şimdi o yarışmaların içinden alınmış , beyaz bir kıyafetle ölüme gönderiliyordu. Buna izin veremezdi. Bir son varsa kendisi belirlemeliydi. Dağlara koştu yalın ayak. Haykıracaktı. Elinden alınan geleceğini, hayallerini, gençliğini, sevemediğini...

Dağın yamacına gelmişti. Buradan sonrası uçurumdu. Şimdi kendi seçtiğini görüyordu. Somuttu her şey şuan. Ellerini iki yana açtı, haykıracaktı. Öylece kaldı. Ne bir ses ne bir ağlama. Sesi çıkmıyordu. Susmayı kabullenmişti. Dayatılan buydu fakat ruhu da kabullenmişti. Ağlayamıyordu da çünkü mutluydu şimdi. Kendi sonunu kendisi seçiyordu, daha ne olabilirdi ki? Ayaklarıyla çimleri hissetti. Kaderine lanetler okudu bir kez daha ve birkaç damla gözyaşı aktı. Kırgınlığı kendisine değildi. Bağıramıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlayamıyordu. İncitmek istemiyordu kendisini . Ayağa kalktı, dönüp yaşadığı bu acımasız yere baktı. Buradan manzara net gözüküyordu. Çoktan aramaya başlamışlardı onu fakat bulmaları imkansızdı. Bulsalar bile artık o naif ruhu bu bedene ait olmayacaktı. Tekrar döndü, bu son kez görüşüydü dünyayı. Ölmeden önce son bakışı ve görüşüydü. Hiç kimsenin ona sarılmadığı kadar sıkı sarıldı kendine. Gözlerinden birkaç damla daha aktı. Göremediği sevgiye sitem etti. Biraz daha sıktı kollarını ve ağzını açtı. Son sözünü söyleyecekti fakat vazgeçti . Bu dünyaya sarf edilecek tek bir kelime bile yoktu. Acımasızlığında boğulmasını diledi kendisine bunu yapanların . Kendini incitmeden yavaşça suyun kollarına bıraktı. Ondan ne bir söz ne de bir iz kalmadı. Susarak yaşadı, susarak gitti.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top