Pencere
Yolun üstündeki tüm çiçekleri biliyordu. Arkadaş sayılırlardı. Sabahtan akşama kadar pencerenin önünde oturup gelen geçeni izlerdi. Annesi böyle söylüyordu fakat o çiçekleri izliyordu daha çok. İnsanlar gidip geliyor, anlamsızca dolaşıyordu. Çiçekler durgundu belki, konuşamıyordu ama sabah sadece çiçekler onu selamlıyordu. Bir şeyler bilmiyordu tabi tam anlamıyla, henüz beş yaşındaydı. Bu kadar durgun olmasının sebebi neydi peki? Susmayı konuşmadan nasıl sevebilmişti? Doğuştan mıydı, yoksa başındaki aklından mı bilinmez. Oturuyordu izliyordu. En iyi yaptığı şey buydu. Başka şeyler yapmayı öğrenecek zamanı olacaktı tabi fakat doğası böyleydi. İzliyordu, dinliyordu bazen anlıyordu. Hepsini kaydediyordu anlamasa bile. Sokakta bağıran kızgın esnafın derdini, okul servisini bekleyen gelecek kaygısını taşımaktan bezmiş öğrenciyi, sabahın köründe kavga eden kedileri, sessiz sessiz oturan teyzeyi, poşet taşımaktan yorulmuş kendisinden en fazla üç yaş büyük olan çocuk işçiyi... Hepsi hafızasındaydı şimdilik anlayamasa da. Yemek yemeye kalktığı sırada ufaktan sinirlenirdi. Göremiyordu o ara sokağı. Göremediği şeylerden pişman oluyordu sanki . Sokak onun öğretmeni miydi yoksa vakit geçirdiği bir manzara mıydı? Öğreten de olsa manzarası da sonuçta bir an bile uzak kalmak istemiyordu.
Çiçeklere yöneldi tekrardan dikkati. Hepsinin renkleri hayatı gösteriyordu ona. Bir şeyler öğrenmesi için okula gitmesi gerekmiyordu şimdilik ona göre. Çünkü çiçekler ona renklerini yeterince veriyordu. Ne eksiği vardı peki? Madem renkleri almıştı neden büyümüyordu? Kafasını çevirdi. Pencereye sırtını döndü. Bir anlık bir solgunluk ve derin bir iç çekiş . Artık resim yapmak istiyordu . Minicik ellerini yüzüne koyup düşündü derin derin. Oysa bir derinlik yoktu henüz içinde. Küçücüktü. Herkes yürüyor, konuşuyor hayatını boyuyordu. Böyle çiziyorlardı tabi. Sokağa çıkma saatleri kısıtlı ve belirliyken bunları nasıl yapabilirdi? Annesine kızmak istedi ama yapamazdı. Küçüktü ve olması gereken buydu. Renkleri öğreniyordu fakat daha tanışmamıştı. Çizemezdi şimdi resmini. Tanımak ve bilmek aynı şeyler değildi. Bunu fark etmek güzel gelmişti. Şimdi biraz daha büyümüştü. Hem karıştırsa bile renkleri sonuçta onun resmiydi. Tanımadan karıştırmak kötü olabilirdi. Tekrar içini çekti. Elinde kalan tek şey beklemekti. İlk kabullenişini böyle yaşadı.
Artık uyuma vakti gelmişti. Gözleri uykuya hasret olsa da bunu inkar ediyordu kendisi. Biraz daha izlerse biraz daha büyürdü belki. Buna inanmıştı. Gecenin karanlığında göremiyordu ki renkleri, onu veren çiçekleri. Bakışlarını oyalanmak için çevirebileceği kimse de kalmamıştı. Yalnızdı. Büyümek için uyku ona yardım edeceğini söylüyordu fakat inatçıydı. Kendi resmini çizmeye kararlıydı. Bekleyeceğini anlamıştı ama korkmuyordu zamandan. Bir gün bütün renkleri tanıyıp o resmi çizecekti. Okula başlamasına az kalmıştı. İstediği renkleri kullanacak isterse bütün renkleri karıştıracaktı. Hata değildi karıştırmak çünkü renkleri tanıyor olacaktı o zaman . Buna inanmak istiyordu çünkü daha geçireceği binlerce gün vardı bu evde. Bakışları hep sokakta...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top