Beyaz Tel 🤍

Uzun süre evde gezindikten sonra(sıkıntıdan)  bir fincan çay alıp salona oturma kararı aldım. Tabi ki benim salonum daha rahattı fakat şimdi eski eşyalarla kaplı adeta altmışlar müzesi olan odaya(altmışları severim) mecburdum.  Babaannemin evine geleli üç gün olmuştu. Yazın başından beri tutturmuş,  evinde kalmazsam küsecekmiş, çok yalnızmış, sıkılıyormuş  falan filan. Dedem öldü öleli evinden misafir eksik etmiyordu zaten . Ben de her yaz değil ama çoğu zaman kıyamıyor geliyordum. Ne yapayım? Belki de acısını, yalnızlığını bu şekilde bastırıyordu, kim bilir? 

Çay almak için mutfağa geçtiğimde gördüğüm karşısında kalakaldım. Babaannemi yerde hareketsizce yatarken buldum . Hayır, hayır. Şimdi öylece, birden gidemezdi. Ölmesini kaldıramazdım. Onca şeyin üzerine bu olmazdı. Hem iyiydi, hiçbir şeyi yoktu ki . Sağlıklıydı, zımba gibi kadındı. Üzerimdeki düşünceler ve donukluğu atarak telaşla yanına gittim . "Babaanne beni duyuyor musun?" O kadar hızlı sarsıyordum ki sanki ne kadar hızlı yaparsam o kadar çabuk uyanacaktı. Bir kez daha, bir kez daha...

                                                                                         ___

Gelenleri karşılamaktan,  aynı cümleleri duymaktan midem; aklım ve benliğim bulanmıştı. "Benim acım bana yeter!" diyerek haykırmak istiyordum. Daha dedemin ölümünü atlatamamışken babaannemin vefatı beni bitirmişti. Keşke daha erken gelseydim. Her çağırdığında gitseydim yanına.

"Biber dolması var mı?" bu soruya soran kadına dönüp ters ters baktım. Yersiz yersiz sorulardı bunlar cenaze evinde . Benim babaannem ölmüş be kadın! Gelmiş bana biber dolması soruyorsun. Zıkkımın kökünü ye! Neyse ki konuşmaya mecalim olmadığından kafamı sallamakla yetindim. Hem bağırsam kızsam söylensem babaannem kızardı bana. Saygısızlığı ne koşulda olursa olsun sevmez ve istemezdi. Kızardı dimi? Keşke olsaydı da kızsaydı bana şimdi. Kadın bakışlarımdan anlamış olacak ki ben tabağına dolmayı koyarken "Çocuk istedi de. Ondan şey ettim kızım." dedi. Başımı hafifçe sağa sola sallayarak ruhumun  acı çekişinin getirdiği en kısık tonumla "Sorun değil." dedim.

Akşam oldu. Gökyüzünün üzerini siyah kapladı. İçimi de. Şimdi ne yapıyordu, neredeydi acaba? Yaşarken kıza kıza sinirini bir türlü atamadığı dedemin yanında mıydı yoksa ilk ablasının yanına mı gitmişti? Ablasının ölümü üzerine yapayalnız kalmıştı babaannem. Onu annesi gibi bilmişti annesi onları bırakıp gittiği için. Ablası cefakar bir kadındı. Çektiği onca zorluğa rağmen kaç yaşında olursa olsun kardeşlerinin bir gülümsemesi ona yetiyordu. Ben de görmüştüm onu ama altı mıydı yedi miydi yaşım hatırlayamadım . Zaten anlatılanları(babaannemin ablasıyla ilgili) gördüklerimle harmanlayarak anlatıyorum . Dedem gittikten sonra (dedem yaşarken hep ondan bıktığını söylese de) yapayalnız kaldı. Kimsesizim der dururdu. Böyle dediğinde babamın zoruna giderdi. Haklıydı babaannem aslında. Biz hep yanında değildik ki. Hem dünyaya geldiğinde annesi bırakıp gitmiş bir insan haklı değil miydi  kimsesiz olduğunu söylemekte? Kim öldüyse sevdiklerinden hepsinin anısını alır sandığının içine koyardı. Bana söylemişti bir kez "Ama aramızda sır bu. Tamam mı güzel kızım?" demişti. Sırdı tabi ya. Herkes çeyiz koyarken o sandıklara babaannem acılarını gömüyordu. "Bir kez koyarım anılarını. O gece ağlarım. Bir daha da asla bakmam ağlamam da ." demişti. Böyle baş edebiliyordu belki de. Hiç ağlarken görmemiştim onu. Ben de ancak bu acıyla böyle baş edebilirdim onun gibi . Koyduğu şeyleri açıp okumaya cesaretim yoktu ama şimdi. Geçirdiği günleri, onlarla yaşadığı anıları düşününce bile gözlerim doluyordu çünkü .  Bir gün onu da yapacaktım ama, kendime söz verdim. O sandığı dökecektim. Kalktım evin içini gezmeye başladım. Babaanneme ait bir şeyler aradım. Gelenler evinde ne varsa alıp götürmüştü anlaşılan. Annem "Kadın ölmüş kızım, bırak bari ihtiyacı olanlar götürsün kullansın." diye diye bütün eşyalarını vermişti anlaşılan. Daha gideli üç gün bile olmamıştı kadıncağızın. Silinmişti resmen kendi evinden, dünyadan. Bir bez parçası dahi kalmamıştı ondan bana. Şimdi nasıl veda edecektim? Birisi ruhumu avucunun arasına almış sıkıyordu sanki . Daha fazla dayanamazdım. Annem ve babam içeride uyuduğundan hıçkırığımı bastırarak banyoya gittim. Yere çöktüm. Ruhum da benle ağlıyor olacak ki içim çok acıyordu. Ağladıkça daha çok akıyordu bu acıtan şey,  içime;  ruhuma. Kendimi toparlamam gerekiyordu çünkü  yarın mezarlığa gidilecekti. Bir saat aralıksız ağladıktan sonra bir yerlere  tutunarak ayağa kalktım. Bitmiştim. Yüzümü yıkadıktan sonra kurulamak için havluyu aradım. Yerinde yoktu. "Bunu da mı almışlar?" diyerek sinirlenecektim ki  dolabı açtığımda gördüğüm manzara bitmiş olan benliğimi bir kez daha yok etti . Üzerinde beyaz teller bulunan bir tarak vardı. Gitmeden önce son kez saçlarını tarayıp buraya bırakmıştı . Ondan bana kalan tek şey buydu işte:  Birkaç beyaz tel.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top