Tek Bölümlük Hikaye

...Başlama Tarihiniz...

🐾

Söylediklerimiz ve yazdıklarımız bizi temsil eder, yaşadıklarımız ise bunları yansıtır. Ben söylediklerimi yaşıyorum ama yazdıklarımı yaşamıyorum. Ben korkağın tekiyim ama yazdığım kadın kahramanlarım benden daha cesurlar.

Kahramanlarım ve benim aramdaki tek ortak nokta, bizlerin hiç konuşkan olmaması. Konuşmada aslında iyiyimdir ama karşımdaki insanla sohbet etmek beni utandırıyor. Karakterlerim ise konuşmaktan nefret ediyor.

Peki ya hep yerinde olmayı istediğim kahramanlarımdan birinin yerine geçersem, başıma en fazla ne gelebilir?

Bu cümleyi kesinlikle kullanmamalıydım!

🐾

Taslakta duran kitabın son halini kontrol ederken önümdeki bardaktaki suyu içmeyi ihmal etmedim. Son halli bittikten sonra yayınevi aracılığıyla basılıp, benim dördüncü kitabım olacak. Anonim olarak yaptığım bu yazarlıkta ilk defa kendi adımı kullanarak bir kitap bastıracağım ve kendimi tamamen okurlarıma göstereceğim. Ama sorun şu ki, bunu yapmakta kararsızım. Ya işler istediğim gibi gitmez ve okurlarım bu kitaptan nefret ederlerse.

İlk defa farklı bir tür yazıyorum ve bundan hiç emin değilim. Sonuçta hep romantizm ve biraz da küçük aksiyonlar üzerine yazıyorum ama bu sefer ilk defa tamamen aksiyon ve fantastik türünde yazdım. Konusu sıradan ama ilgi çekici olduğuna inanıyorum ama nedense bir eksik varmış gibi hissediyorum. Diğer kitaplarımda da aynı şeyleri hissediyorum ama bunu şimdiye kadar hiç umursamadım, nedense şu an bunu bulup düzeltmem gerekiyormuş gibi geliyor.

Derin nefes alarak konuyu özet olarak yazdığım ayrı Word dosyasını açtım. Eksiği bulmak için defalarca yazıp sildiğim siyah kelime gruplarına bakındım. Gözlerimi bir süreliğine kapatıp geri açarak yazıları sessizce mırıldandım.

"Ana kadın karakter olan Meyra çocukluğundan sahip olduğu bazı yetenekler için büyük ve gizli bir kuruluş tarafından yetiştiriliyor. Meyra'nın tahmin edilemez bir şekilde yetenekleri diğerlerinin yeteneğini etkisiz hale getirebilmek ve geri dönüşü olamayacak şekilde kendisine aktarabiliyor. Sorun şu ki eğer yeteneği başkasından alırsa, yetenek sahibi bir daha o yeteneği kullanamıyor. Bu büyük ve sorun oluşturuyor."

"Meyra bu son derece güçlü olan yeteneğini pürüzsüz bir şekilde kullanırken, aynı zamanda saklamada da çok iyi! Görünüş olarak kızıl saçları, siyaha yakın göz rengi, beyaz ve pürüzsüz teni, yaklaşık olarak 1.68 boyu ve mükemmeliyetçi kişiliği var."

"Erkek ana karakter de aynı yerde Meyra ile beraber büyümüş olan Soner Karaca. Onun yeteneği ise hız ve güç. Görünüş olarak sarı saçlar, açık kahverengi gözler, açık ten rengi ve pürüzsüz yüz, yaklaşık olarak 1.89 boyu ve çok kibar ve korkusuz bir kişiliği var."

"Diğer ana kötü karakterler arasında en büyük ve en tehlikeli olan Artun Demir. O ise kısa süreli olası geleceği görebiliyor. Aynı zamanda Meyra'nın yeteneğinin işe yaramadığı nadir kişiler arasında bulunuyor. Görünüş olarak siyah saçlar, yeşil ve mavi karışımı gözler, buğday ten rengi ve hafif kirli sakalı, yaklaşık olarak 1.95 boyu ve sert ve mükemmeliyetçi bir kişiliği var."

Kısaca standart ve insanların devamlı okuduğu şeyler. Bu yüzden okurların çabuk sıkılıp bırakacağından endişeliyim. Kararsız ve kendime güvenim olmadığı için yazdığım tüm kitapları anonim olarak yayınlıyorum ve şu anki kararımdan bile vazgeçmek üzereyim. Hatta vazgeçmem belki daha iyi olur. Sonuçta okurlar daha çok anonim olduğu için kitabı okuyorlar. Ah çok kararsızım! Laptopu sinirle kapatmak üzereyken kendimi durdurup, "Saçmalama Meyra!" elimi saçıma geçirerek oturduğum kanepeden ayağa kalktım.

Bulduğum küçük ve standart yapıdaki salondan çıkıp, koridorun karşısındaki mutfağa ilerledim. Küçük mutfağa girdiğim zaman tuhaf bir şekilde başıma ağrının girdiğini hissettim. Bu aralar çok fazla olmaya başladı. Kitaba fazla kafamı takıyorum, buna devam edersem ağrılar da fazlasıyla artmaya başlayacak. Bir süre olduğum yerde durup, derin nefesler alarak kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ardından da buzdolabına doğru ilerledim. Dolaptan ağrı kesici ve hemen sonra da soğumaya bıraktığım küçük su şişesini aldım. Şişeyi tek seferde açıp elimdeki küçük hapı ve diğerlerini ağzıma aldım. Su yardımıyla hapı yutup gözlerimi kapattım.

"Şu anlık ağrılar için birkaç tane ağrı kesici, daha sonra doktora uğrarım." mırıldanarak mutfaktan çıktım. Salona geri dönüp tekrar koltuğa geçip, bilgisayarı kucağıma aldım. Ekranı açtığımda ağrı kesiciyi daha yeni almama rağmen şakaklarıma birden ağrı saplandı. Bilgisayarı aldığım yere geri koyup, bacaklarımı kendime çektim. Elimi saçıma geçirip gözlerimi kapattım. Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışsam da kalbimde oluşan çarpıntıdan dolayı, elimi göğsüme bastırdım. Ama yavaşça kontrolümü kaybettiğimi hissettiğimde kendimi yavaşça bıraktım. Kafam bilgisayara dediğinde, uğultular duymaya başladım.

Hızlı nefeslerle elimi göğsüme koyduğumda birinin heyecanla omzuma dokunması bir oldu. Elini saçıma geçirerek, "Meyra, iyi misin?" korkuyla çıkan erkek sesi duydum. Meyra? Tanıdık. Her kimse bu sesten o kişinin kolayca üzüldüğünü anlayabiliyorum. "Meyra, George ona bak. Neden göğsünü bu şekilde tutmaya devam ediyor." sorarken ses benden uzaklaşmaya başladı. Onun yerini İngiliz aksanlı başka bir ses aldı.

"Soner fazla abartmayın, o iyi sadece darbe yüzünden nefes almakta zorlanıyor olmalı!" kızdı. Kızgın ve daha çok olgun duruyor. Yaşlı bir adamın sesi. En az 30'larda diyebilirim. Alnıma soğuk bir el hissettiğimde, göğsümdeki ağrıda yok olmaya başladı. Rahatça nefes alarak gözlerimi açtığım da doktor üniformalı yaşlı adamla göz göze geldim. Bizim göz göze gelmemizle adamın hemen yanında bir hayali panel gördüm. İçinde oluşan görünmesi hem zor hem de kolay denebilecek yazılar yavaşça ortaya çıktı.

'George Walter, 46 yaşında. Güz Evinin (kuruluşun) en iyi doktoru, yetenek iyileştirme. Meyra Sancar ile yakınlık seviyesi yoktur. Arkadaş canlısı kişiliğiyle bilinir ama kışkırtıldığında kişiliği kolayca değişir.'

Yazısını okuduğumda, gözelerim tekrar o adamın kahverengi gözlerini buldu. Beyaz saçı ve panelde yazan yaşa göre oldukça genç duran bir yüzü var. Ona bakmayı bırakıp hemen arkasında duran adama baktığımda korkum, yanında duran panelden dolayı, iki katına çıktı.

'Soner Karaca, 24 yaşında. Güz Evinin en iyi ajanı, yeteneği hız ve güç. Meyra Sancar ile yakınlık seviyesi arkadaşlık. Korkusuz kişiliğiyle bilinir ve sadece yakın olduklarının yanında samimi davranır.'

Paneller arasında bir süre öylece gidip geldim. En sonunda paneller yavaşça şeffaflaşıp yok olana kadar ikisine de bakmaya devam ettim. Saçmalık, hayal falan görüyor olmalıyım. Sonuçta kitabı kafama çok taktım ve bu yüzden de rüyama girmiş olmalı! Evet, bu olmalı! Korkuyla oturduğum yerden kalktığımda ikisi de bana anlam vermeyerek baktı. Ben ise kalktığım yataktan uzaklaşıp etrafıma bakındım. Panelinde Soner yazan adam kolumu tutmak istediği anda kendimi geri çekerek,

"Dokunma bana!" tepki verdim. Korkuyorum, rüya olmalı. Ben nasıl kendi yazdığım kitabın içinde olabilirim ki? Bu nasıl mümkün olabilir! İmansız kesinlikle rüya olmalı! "Ben lanet bir rüyanın ortasındayım. Sadece uyuyorum, s*ktir, kitabı bu kadar kafama takmamalıydım." mırıldandım. Benim sözlerim üzerine iki çift gözde beni şaşkın bir şekilde izlediler. Ama onlar tepki veremeden birinin beni kendine çekip,

"Sakin ol." demesiyle korkuyla çığlık attım. Beni kendine çeken adama baktığımda sarı gözleri gördüm. Bu daha da korkmama sebep olduğu için ondan kurtulmayı başardığım gibi geri çekildim.

'Miraç Akay, 32 yaşında. Güz evinin istihbarat görevlisi, yeteneği kedi adam - kedileri kontrol edebilme. Meyra Sancar ile yakınlık seviyesi güvenilir arkadaş. Kişiliği soğuk ve kendini beğenmiş, sevdikleri dışında kimseye gülmez.'

Yanındaki paneli okuduğumda korkum daha da artı. Acaba rüya seviyesinde gereksiz bir artış mı oldu bana mı öyle geliyor? Derin nefesler alarak gözlerimi kapattım. Ardından da tekrar açtığımda karşımdaki duvarda asılı resim çerçevesindeki yansımamda kendimi gördüm.

'Vücut adı Meyra Sancar, 24 yaşında. Güz evinin en genç lider ajanı, yeteneği etkisiz ve kopyalama. Hikayenin ana kadın karakteri. Kişiliği kimseyle yakınlık göstermiyor ve mükemmeliyetçi olduğu için arkadaşlık kurmaktan kaçınıyor.'

Yazısıyla öylece karşımdaki zar zor sevebildiğim yazıyı okudum. Meyra? Yani ben ana kadın karakter mi oldum? Ama neden ya da nasıl? En son koltukta oturuyordum ve göğsüm sıkışmaya başladı. Ardından da gözlerimi burada açtım. Ama neden? Sakin kalmaya çalışmalıyım, mevcut duruma uygun şekilde davranmayım. Meyra gibi davranmam gerekiyor ama bunu yapamam o zaman...

"Siz kimsiniz?" sordum. Benim sözlerimle üçü de birbirine bakınmaya başladı. Beklenmedik oldu ama bunu yapmazsam çok büyük sorunlar yaşayacağımın kesinlikle farkındayım!

🐾

Karşımda oturan yaşlı adamın yeşil gözlerine bakmayı bırakıp, kafamı yanındaki panele çevirdim.

"Zafer Aydın, 67 yaşında. Güz evinin şu anki lideri, yeteneği ruh hallerini anlayabilme. Meyra Sancar'ı bulup getiren kişi. Kişiliği katı ve disiplinli.'

Ona bakmayı bırakıp etrafıma bakındım. Kahverengi renkte döşenmiş standart yapıdaki ofisini izledim. Masa, birkaç dolap, bir koltuk, cam sehpa ve yerde de küçük bir kilim vardı. Etrafıma bakmayı bırakıp tekrar o adama baktım. Benim etrafı izlememi bitirdiğimi gördüğünde, "Ne hatırlıyorsun?" sorduğunda derin nefes aldım. Ne hatırlıyorum? Onun anılarına sahip değilim ama kitabı yazan ben olduğum için sizlerin kim olduğunu biliyorum. Ayrıca şu panel sağ olsun sizin hakkınızda bilgi sahibi olmamı sağlıyor.

"Hayır, hiçbir şey hatırlamıyorum." ciddi bir ifadeyle kafasını salladı. Ardından da arkamda duran Soner'e dönüp,

"Ona etrafı gezdir ve hafızasını geri getirmeye çalış." emir üzerine, Soner onu tereddütsüz onayladı. Ardından da bana bakarak,

"Hadi gidelim." oturduğum koltuktan kalktım. Ona doğru ilerlediğimde, o önden dışarıya çıktığında bende arkasından çıktım. Odadan çıktığımızda bizi bekleyen Miraç'ı gördüm. Sarı, kedi gözleriyle beni izliyordu. Onun gözleri tuhaf ama çok güzel. Uzun ve ince bedeniyle hızlıca yanıma gelip kolumu tuttu. Bana sıkıca sarılarak,

"Meyra, artık benden korkmuyorsun değil mi?" sorduğunda sessizce onu izledim. Saçının okşanmasını seviyordu, öyle değil mi? Elimi siyah saçına geçirip karşılığımda gözünü kapatıp bana daha da sürtündü. Ardından da gözlerini açarak, "Beni hatırlıyor musun?" sordu. Sorusu üzerine kafamı iki yana sallayarak hatırlamadığımı belirttim. Kafamı sallamamla yüzü düşse de benden ayrılmadı.

"Özür dilerim." mırıldandım. Sözlerimle üzgün ifadesi gülümsemeye döndü.

"Üzgün olma, bu senin suçun değil." gülerek kafamı salladım. O da gülerek bizi sinirle izleyen Soner'e baktı. Sinirli. Doğru, o ve Meyra birbirlerinden hoşlanıyor olarak yazmıştım. Çok tuhaf, yazarken çekici olan bu adam, ana erkek karakter o kadar da çekici gelmiyor. Daha çok dost tipi gibi geliyor. Acaba şu anki durumları arkadaşlık olduğu için bende Meyra'nın duygularını mi yaşıyorum? Sanmıyorum aslında ileride bile o adama karşı bir şey hissetmeyeceğimi şu an kesinlikle söyleyebilirim.

Acaba o adamı yazarken neyin kafasını yaşıyordum. Sanırım insanların ilgisini çeken bir karakter oluşturma derdindeydim, bu yüzden de nasıl bir karakter oluşturduğumu fark etmedim bile!

"Etrafı gezelim, daha sonrada dışarıya temiz hava almaya çıkalım. Olur mu?" sorusuyla sessizce onu izledim. Aslında direkt hava almaya çıkmayı tercih ederim ama şu an bunu söylemem hafızası olmayan biri için çok saçma olur. Yavaşça kafamı salladığımda gülerek bana ilerleyeceğiz yolu gösterdi.

🐾

En sonunda arabaya bindiğimizde sessizce kemerimi taktım. Güz evinin her odasını anlatırken büyük bir heyecanla hafızamın gelip gelmediğini sorup durdu. Soner şu an arkadaş pozisyonunda duran ama duygularının da farkında olan bir tehlike! Evet, tehlike! Eğer bu adamın kalbi kırılırsa biraz sıkıntı olabilir ki eğer sıkıntı olursa da benim başım yanar. Sonuçta ana erkek karakterin kötü olmasını kim ister ki!

Soner de kemerini başladığında arkada oturan Miraç'a baktım. Sokak kedisi gibi ve çok sevimli! Miraç karakterini yazarken, yolda erkek siyah kedi görmüştüm. O kadar tatlıydı ki aynısını kitaba yazdığımı fark etmemişim bile!

Ona bakmayı bırakıp önüme döndüğümde, Soner arabayı çalıştırarak bulunduğumuz büyük binadan ayrıldı. Dışarıdan şirket binası gibi duruyor ama içinde Güz Evi çalışanları var. Şehrin göbeğinde büyük bir kamuflaj. Aslında fark edilmeleri gerekirdi ama buranın keşfedilmesini ve yabancıların girmesini, şirketin çevresinde duran küçük dükkan çalışanları engelliyor. Onlar çevreye sahte bir tanınmışlık hissi veriyorlar. Doğal olarak da kimse sorgulama ya da içeriye girme gereği duymuyor.

Araba beton yolda ilerlediğinde, bende çevreme bakmak için kafamı pencereye çevirdim. Aslında Zafer Aydın dışarıya çıkmamızı istemedi. Tehlikeli olabileceğini önce benim kendime tamamen gelmem gerektiğini söyledi. Ama Soner inatçılık yaparak onu reddetti ve sonuç olarak dışarıdayız. Aslında o adam haklıydı. Sonuçta herhangi bit saldırıda ben bir şey yapamam ve onlar da tek başlarına yeterli olurlar mı bilemiyorum. Sivilleri korkarken, beni de koruyamazlar.

Araba durduğunda, dalgın bakışlarıma son verip Soner'e döndüm. Benim ona bakmamla gülerek, "Biraz kahve içelim." dediğinde onu kafamla onaylayarak arabadan indim. Onlar da indiğinde derin nefes alarak bulunduğumuz kalabalık caddeye baktım. Fazla insan! Ve bana doğru bakan fazla göz! Onlara bakmayı bırakıp istemsiz üzerimdeki kıyafetlere baktım. Deri tulum, uzun topuklu, deri ceket, örülü saç modeli. Meyra'nın dolabında sadece bunlar vardı. Hatta daha açıkları. Kısacası, fazla dikkat çekici! Gözlerim yanımdakilere kaldığında onlar da benim gibi baştan aşağıya siyah renkte giyinmişlerdi. Tamam gözlerin üzerimde olması çok can sıkıcı! Derin nefes alarak Soner'e baktığımda, sessizce beni izliyordu. Bana bakmayı bırakıp,

"Bu taraftan." dediğinde kafamı hızlıca sallayarak onun gösterdiği tarafa doğru ilerledim. Büyük bir restorana geldiğimizde yine tüm gözler bizim üzerimizdeydi. Evet biraz daha bakacak var mı? Çok can sıkıcı! Masaya geçtiğimizde Soner direkt olarak menüyü bana uzattı. Bunu yapma sebebini anlıyorum. Bunlardan dahi olsa bir şeyler hatırlamamı istiyor. Sessizce Meyra'nın en sevdiği yiyeceklerin olduğu satırlara baktım. Onları severim ama seçmek istemiyorum. Menüyü masaya bırakıp,

"Benim yerime söylersen sevinirim. Bende lavaboya gideceğim." dediğimde sessizce kafasını salladı. Yavaşça masadan kalkıp, yanımızda duran garsona lavaboyu sordum. Kadınlar lavabosuna adımımı atmamla birinin elini ağzımda hissetmem bir oldu. Onu itmek istedim ama ben pek bir şey yapamadan burnuma bastırılan bez parçasının üzerindeki koku yüzünden bilincimi yavaşça kaybettim. Bir bu eksikti!

🐾

Yüzüme çarpan tuhaf bir sıvının sıçramasıyla, derin nefes alarak doğruldum. Lanet! Derin nefeslerle etrafıma bakındığımda yeşil gözlere sahip bir yılanla göz göze gelmem bir oldu. Nefesimin kesildiğini hissetmemle gözlerimi kapattım. "Daha fazla dayanamıyorum." mırıldandım. Benim mırıltımla onun tıslaması bir oldu. Gülmekten kendimi alamayarak, "Kesinlikle deliriyorum. Deliriyorum." mırıldanırken gözlerimin kararmasıyla kendimi bıktım.

🐾

Alnımda bir el hissettiğimde korkuyla gözlerimi açtım. Kaçmak istediğimde yeşil gözlere sahip, yüzü pullu kadın beni hızlıca tuttu. Beni ona bakmaya zorlayarak, "Korkuyor musun? Meyra Sancar benden korktu mu?" sorduğunda zar zor nefes aldım. Bedenimi saran büyük yılan gövdesi gözüme çarptığında, yavaşça ona ait olan kadın vücuduna baktım. Çığlık atarak ondan kurtulmak istediğimde çenemi tuttu. Beni kendisine bakmaya zorlandığında birsi iç çekerek,

"Görünüşe göre gerçekten de hafızasını kaybetmiş." erkek sesinin sahibine baktım. Bana bakan renki gözleri gördüğümde korkum iki katına çıktı. Bu adam Artun Demir, yani Meyra'nın en büyük düşmanı. Yani ben bittim! S*çtım, hem de çok büyük!

"Lanet!" gözlerimi kapattığımda,

"Julia onu bırak." dediğini duydum. Ardından da kapalı gözlerime rağmen ışığın varlığını hissettiğimde, çenemin sert bir şekilde tutulması da bir oldu. Acıdan dolayı gözlerimi zorla açtığımda, ışık yüzünden kısmak zorunda kaldım. Hemen yanında panel oluştuğunda düşüncenim doğruluğu da hemen kendini gösterdi.

'Artun Demir, 32 yaşında. Güz evinin en büyük düşmanı. Yeteneği geleceği kısa süreli öngörebilmek, kara nefes yeteneğiyle de insanların en büyük arzularını söyletebiliyor. Meyra Sancar'in en büyük düşmanı. Kişiliği fazla sert mizaçlı ve mükemmeliyetçi.'

Tekrar gözlerimi kapatmak istediğimde çeneme uyguladığı baskıdan dolayı gözlerimi acıdan dolayı kapattım. Zorda olsa, "Acıyor." onun güldüğünü duydum. Güldü! Bu manyak herif tarafından öldürüleceğim!

"Bu kadar korkma, seni öldürmeyeceğim hatta tamamen sağlam olmalısın ki, takas sırasında bana kızmasınlar." dediğinde onu anlamadım. Takas? Kiminle? "Çok takılma ve burada hayatta kalmaya çalış!" beni bıraktı. Beni bırakmasıyla bulunduğum boş odaya baktım. Hiçbir şey yoktu. Gri renkte duvarları ve onun üzerindeki izler dışında hiçbir şey yoktu. Işığın kaynağı olan pencereye baktığımda ise sadece demir parmaklıkları gördüm. "O parmaklıklara dokunma, elektrik akımıyla ölmek istemiyorsan." uyararak kadına baktı. İkisi birlikte odadan çıktığında korkuyla bacağımı kendime çektim. Takas dedi ama ben burada öleceğim. Kesinlikle öleceğim!

🐾

Birkaç Gün Sonra

Kapının açılmasıyla, yattığım parkeden doğruldum. Yılan gövdesi olan kadın yani Artun Demir'in kız kardeşi Alya Demir içeriye girdi. Onu gördüğümde sessizce onun bana doğru gelmesini izledim. Elindeki tepsiyi önüme koyduğunda sessizce, tepsiyi önüme çektim. Bu kadın o kadar da kötü birisi değil sadece, vücudunun tamamı bir türlü insan halini almıyor ve o da insan formuna sahip herkesten nefret ediyor.

Başta bana karşı saldırgan olma sebebi buydu. Ama birkaç gün aynı yerde kaldığımız da benim yanıma gelip devamlı olarak bacaklarıma dokunuyor. Ve onlarla nasıl yürüdüğümü sorup duruyor. Onu böyle yazdım ama çok pişman hissediyorum. En azından insan olabilmesini sağlayabilseydim. Bunu yapabilirim ama o bana güvenmiyor ve ona dokunmama asla izin vermez!

Tabağı bıraktıktan sonra sessizce karşıma geçti. Adından da bacaklarıma büyük bir dikkatle bakarak, "Boyun kısa, sebebi bacakların mı?" sordu. Sorusu üzerine yuttuğum yemeğin boğazıma kaçması bir oldu. Öksürmeye başladığımda korkuyla bana tepsideki suyu uzattı. "Sakın ölme!" kendince kızsa da ben sadece bana verilen suyu içtim. En sonunda derin nefes alarak sinirle ona baktım.

"Ben kısa değilim! Sadece... gelişmemiş bir bünyem var o kadar." dediğimde birin kahkahasını duydum.

"Gelişmemiş, vücudundaki kaslara rağmen mi?" dalga geçen kişiye baktım. Bana bakan adamı gördüğümde yüzümü buruşturdum. Kardeşinden sonra birde bu gelip duruyor. Kaçmıyorum daha ne diye sende geliyorsan!

"Çok komik! En azından bende kas var, sende var mı?" bende aynı dalga tonunda konuştum. Sözlerim üzerine yaslandığı kapı pervazından ayrıldı. Üzerindeki beyaz tişörtü tek seferde çıkartıp,

"Sence var mı?" sorusuyla vücudunun mükemmel şeklini izledim. Manyak herif! Tabi ki de var, onları özene ben yazdım be! Gözlerimi kapatmak istesem de açıkçası gördüklerimin hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Ve tabi bakmaya devam da edebilirim.

"Gözlerini kapatsana, ondan hoşlanıyor musun yoksa?" sorusuyla yanımda duran yılana sinirle döndüm.

"Hoşlanmak? Hoşlanmıyorum sadece gördüğüm şeyin keyfini sürmek iste..." elimi ağzıma koydum. Lanet! Ben cidden bunu yüksek sesle mi söyledim. Kızardığımı hissettiğimde, Artun kahkaha atarak,

"Gerçekten de yeteneklerini kullanmıyor olman, sen için çok yazık. Merak ediyorum da, en derin arzun ne?" sorduğunda ağzıma daha da baskı kurdum. P*ç kurusu! Yetenekleri nasıl kullanacağımı bilmiyorum ve bu yüzden etkisiz yeteneği de tehlike durum olmadığı müddetçe harekete geçmiyor. Sonuçta en derin arzular sadece hisleri kapsar ve beni öldürmez. S*ktir cevap vermek istiyorum! Ayla elimi tutarak,

"Bende merak ediyorum." elimi çektiğinde,

"...onu istiyorum..."

"Bu kadar yeter. Bırak onu Alya!"

Dediğinde son anda o ismi söylemeden sustum. Ama benim susmam ve onun merakla bakan gözleri birbirini buldu. Susturdu ama o da merak ediyor. Bana karşı kullanmak için mi? Kullanamaz. Onu bana karşı kullanmaz ama sadece başıma iş açar. Bu yüzden de asla bunu söyleyemem!

Son bir kez daha gözlerime bakıp elinde tuttuğu beyaz tişörtü üzerine geçirdi. Yara izlerine sahip sırtını örterek kapıyı kapattı. O çıkınca, "Merak etmiştim. Gerçekten de kimi arzuluyorsun?" sorusuyla kızararak ona baktım.

"Bilmemen daha iyi. Ayrıca bu kadar meraklı olma!" kızdığımda güldü.

"Kızdığında sevimli oluyorsun, eskiden bu halinden korkardım ama şimdi sevimlisin!"

"Ben sevimli değilim!" dediğimde kahkaha attı. Bunu yaptığında kuyruğuna dokunarak onu ittim. Bunu yaptığımda korkuyla geri çekildi. Ardından da yeşil kuyruğunu tutarak, yüzünü buruşurdu. Neden böyle tepki verdi ki? Yoksa... deri mi değiştiriyor? Benden uzak durarak hızlıca odadan çıktı. Onun aceleyle gidişini korkuyla izledim. Canın yakmak istememiştim. Yerden kalkarak, kilitlemeden çıktığı kapıdan çıktım. Kapıyı bile kilitlenmedi.

Karşımda duran koridora çok fazla bakmadan direkt merdivenlere yöneldim. Aşağı kata indiğimde karşımda duran büyük salonu gördüm. Ardından da sağımda duran demir kapıya baktım. Çıkış burası olmalı! Gitmeliyim ama... ağlama sesine döndüm. Sessizce ağlamaya çalışıyor ama canı yandığı için sesine engel olamıyor olmalı.

Kapıya bakmayı bırakıp ona doğru ilerledim. Benim ona doğru geldiğimi görünce, "Sen... kapıyı kilitlemedim." korkuyla konuştu. Onun korku dolu sesinden dolayı bir an duraksasam da ona doğru yürüdüm. Bana saldırmak istese de canı yandığı için pek hareket edemiyordu. Onun hemen yanında durarak yere diz çöktüm. Elimi onun kuyruğuna koyduğumda hemen elimi tuttu. Bunu umursamadan, yeteneğimin yönetebildiğim kısmını onun kuyruğuna yönlendirdim. Kuyruk halindeki deri ondan ayrıldığında acıyla elimi sıktı.

Uzun süre bu şekilde kaldığı için insan hali onu zorluyor olmalı. Yaptığıma devam ederek kuyruğun, bacak halini almasını sağladığımda şaşkınca beni izledi. Ardından da bacaklarıma bakıp, "Bunu nasıl yaptın?" sorması bir oldu. Onun sorusuyla ayağa kalktım ama tepki veremeden yorgunluktan dolayı geriye sendeledim. Böyle olduğunda korkuyla beni izledi ama o bir şey yapamadan başka birisi beni tuttu.

Belimden tutan kişiye baktığımda onun renkli gözlerini gördüm. Çok güzel. Yorgunluğundan dolayı kendimi fazla tutmadan tamamen kendimi ona bıraktım.

🐾

Gözlerimi açtığımda bu sefer sert zeminde değil, yatakta gözlerimi açtım. Etrafıma bakındığım da aldığım nane gibi ferahlatıcı kokuyla gözlerimi kapattım. Çok güzel ve tanıdık. Tekrar gözlerimi açtığımda bulunduğum odaya bakmak için doğruldum. Yattığım beyaz yatak ve beyazlar içindeki eşyalara sahip odaya bakındım. Burası kimin? Çok güzel. Etrafıma bakmayı bırakıp yataktan çıktığımda üzerimde tişört ve şort vardı. Üzerimi kim değiştirdi? Kafamı kaldırdığımda duraksayarak odayı izledim. Hemen sonrada yataktan kalkıp kapıya doğru yürüdüm.

Odadan çıktığımda beyaz koridorla karşılaştım. Daha önce karşılaştığım koridor. Etrafıma fazla bakmadan merdivenlere ilerledim. Etrafın sessizliğinden dolayı rahatça kapının önünde durduğunda tereddütle etrafımı izledim.

Ayla'ya yardım ettim diye kaçma fırsatımı, kaçırdım. Ama şimdi kimse yokken gidebilirim. Elimi kapı kulpuma koymamla beraber, birinin elini kapının üzerine koyması bir oldu. Korkuyla hareket etmeyi bıraktığımda boynumda sıcak nefes hissettim. "Kaçmaya mi çalışıyorsun küçük kedi?" sorduğunda sinirle ona döndüm. Ama yakınlığından dolayı geriye yaslandım. Yüzüme yaklaşarak, "Hiçbir yere gitmiyorsun." dediğinde arka duran Alya'yı gördüm. Elini duvara yaslanmış ayakta durmaya çalışıyordu. Bacakları? Doğru, bayılmadan önce ben onların geri gelmesini sağladım.

"Neden gitmeme izin vermiyorsun? Ne beni öldürüyorsun, ne de kötü davranıyorsun? Derdin ne?"

"Sadece anlaşma için sağlam olmalısın. Ve bende bunu sağlıyorum!" elini geri çekerken kapının üzerinde enerji dalgasını hissettim. Elimi geri çektiğimde Ayla,

"Bacaklarım için teşekkür ederim ve bu yüzden sana bir iyilik, dışarıya çıkarsan mangala dönersin!" geri çekilmek için elini abisine uzattı. Kardeşini kucağına aldığında sessizce arkamı döndüm. Burada mı kaldım yani! Cidden! Yeteneğimi kullanabilir olsaydım kaçabilirdim ama şu an kaçamam!

🐾

Birkaç Gün Daha Sonra

Bu evde kaldıkça ruhum daralıyor. Sadece pencereler sayesinde temiz hava alıyorum ve bu çok sinir bozucu! Merdivenlerden inerek etrafıma bakındığımda koltukta uyuyan adamı görmem bir oldu. Arkasına yaslanarak rahatça yatıyordu ama yine de yüzü solgun duruyor. Neden acaba? Kanepenin hemen arkasında durarak elimi alnına koydum. Ateşi yoktur, neden o zaman? Ah, doğru ya yeteneği yüzünden. Devamlı olarak öngörü yeteneğini kullanıyor ve en derin arzu yeteneği de cabası!

Alnından yavaşça şakağına koyarak etkisiz yeteneğiyle onu baskıladım. Bunu yaparken de küçükten masaj da yaptım. Benim yüzümden acı çekiyor, öyle değil mi? Onları böyle yazan benim! Bunu yaptığım sırada mırıltıyla, "Yeteneğini kullanabiliyorsun."

"Hayır, sadece dışarıya aktarabiliyorum. Kendim için kullanamıyorum, eğer yapabilseydim çoktan kaçmış olurdum."

"Öğrensen bile, kaçma..." mırıldandı. Bir an yanlış duyduğumu düşünerek etrafıma bakındım. Doğru duydum ve bunu büyük bir olasılıkla alacakları rehin için söylüyor olmalı, aksi takdirde bana böyle bir şeyi isteyerek söylemez. Elimi onun alnından çekmek istediğimde bileğimi tutarak, "Devam et, bu iyi." gözlerini daha da kapattı. Onu reddetmeyip masaj yaptım. Öğrensem bile gitmeyeyim, ha? Çok tuhaf, bende gitmek istemiyorum. İyi karşılaşıyorum diye mi yoksa saçma şekilde bu adama karşı bir şeyler hissediyorum diye mi bende bilmiyorum.

Eksik olanı buldum gibi duruyor. Okuyucuların istediği karakterler değil, kendi özgün irademle yazdığım karakter beni kendine çekiyor. O zaman beni susturmasaydın senin adını söylemek istedim.

🐾

Karşımda duran Güz Evi çalışanlarına baktım. Soner sinir küpü olmuş bir vaziyette bize bakıyordu. Zafer Aydın ise sessizce gözlem yapıyordu. Yavaşça öne adım attığımda karşımda duran, yüzü kapalı adamı da iterek, bulunduğum tarafa doğru ittiler. İkimizde aynı adımlarla ilerlediğimizde ben tamamen karşıya geçtiğimde, o adam da tamamen karşıya geçti. Artun, o adamın yüzündeki pis çuvalı çıkardığında geri adım atması bir oldu. Miraç neden orada?

Ben tepki veremeden Miraç sırtındaki silahı çıkartıp ona doğrultu. Bunu yaptığında korkuyla bana sarılan Soner'i ittim. Onu iterken istemsiz bir şekilde onun yeteneğini kopyaladım. Ardından da geri adım atarak, onlara doğru koştum. Onun vurulmasını istemiyorum! Onun zarar görmesini kabul edemem! Ona sarıldığımda sırtımda büyük bir acı hissettim. Ona doğru bir adım attığımda bana sarılırken ne olduğunu anlamaya çalışırcasına etrafa baktı. Onun zayıflığı olacak bir silahı hiç yazmamalıydım!

"Meyra!" bana sıkıca sarıldı. Ardından da o başka tepki vermeden birinin bizi ışınlaması bir oldu. Kendimi bırakmak istediğimde beni sıkıca tutmaya devam etti. Benimle beraber yere diz çöktüğünde,

"Bu... bunu yaptı... ğıma inanamıyorum." zorda olsa konuştum. O ise elini saçıma geçirerek,

"Sen... sen neden?" sorduğunda sadece güldüm. Kurşun göğsüme yakın geldi ve içimde bile zar zor onu tutuyorum. Öleceğim ve geri döner miyim bilmiyorum. Ama pişman olmak istemiyorum.

"Seni seviyorum." dediğimde ne tepki vermesi gerektiğini bilemeyerek beni izledi. "En büyük arzum sendin. Bunu bil." kurşun biraz daha hareket ettiğinde ağzımdan bir miktar kan geldi. Ve en son o bir şey söyledi ama bunu duymadım. Tamamen kendimi ona bıraktım. Ölüyorum, sanırım..

🐾

Zorda olsa gözlerimi araladığımda bana bakan tanıdık gözleri gördüm. Benim uyandığımı görmesiyle, "Meyra!" korkuyla ve heyecanla adımı söyledi. Meyra? Ben geri mi döndüm? Konuşmak istediğimde ağzımdaki oksijen maskesi beni engelledi. "Doktor... o uyandı!" beni bıraktı. Koşarak odadan çıktığında bulunduğum hastane odasına bakındım.

Gördüklerim rüya mıydı? Ben tamamen rüya mı görüyordum? Ama o hissettiğim şeyler, onlar da mı? Tekrar gözlerimi kapattım. Rüya olduğuna inanamıyorum.

🐾

Ben hastaneden çıktıktan sonra arkadaşım Hale bana olan bitenleri anlattı. Evdeyken bir anda kalp krizi geçirdiğimi ve kendisi gelmeseymiş öleceğimi söyledi. Bir ay boyunca hastanede kalmışım ve gördüklerim her neyse hepsinin birer hayal ürünü olduğunu söyledi. Hepsi birer hayal ürünü!

Yazdığım kitabı baştan düzenledim ve hayal olsa da yaşadığım şeyleri kitaba yazdım. Endişem olan kitap bir anda çok satan kitap oluverdi. Çoğu okuyucu kadın karakteri neden öldürdün diyerek bana isyan ettiler ama bunu umursamamdım. Tabi kendimi göstermem de bazı okuyucuların takdirini almamı sağladı.

Önümdeki standa son birkaç okuyucunun da kitabını imzaladıktan sonra arkama yaslandım. Ardından da ayağa kalkmak istediğimde, "Yorulmuş olmalısınız ama lütfen benim için bu kitaba imza verir misiniz?" sorusuyla önümdeki kitaba baktım. Biraz imza daha! Çok yoruldum ama sadece bir imza. Kafamı sallayarak kalemi aldın. İlk sayfayı açıp,

"Tabi adınızı öğrenebilir miyim?"

"Tabi, Artun... Artun Demir." sözleriyle kitaba bakmayı bırakıp kafamı kaldırdım. Bana gülerek bakan gözleri gördüğümde, "Bu yeterli olur mu? Bayan kahraman?" sorduğunda kalemin elimden düşmesi bir oldu. Bayan kahraman, kitapta ana karakterin lakabı ve karşımdaki adam...

"Artun?"

Final

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top