Kör Nota | Sarılmak

Parça: Beethevon- 9. Senfoni


Kör Nota | Sarılmak

Halayla aldığımız yolu tekrar halayla dönmüştük. Kafenin önünde birbirimize bakarak gülüşürken Deniz birden kollarıyla sıkıca sardı bedenimi. Zayıf vücudum kolları arasında kaybolurken kafam göğsüne çarptı. Şaşırarak kaşlarımı çatarken ne olduğunu anlayamamıştım. Sarılışı sıkılaşmaya başladığında kesilen nefesimi tuttum. -Canım, kemiklerimi kırmak istiyorsan daha kolay yolları var.- Dayanamayıp nefesimi bıraktığımda kolları da biraz gevşedi.

" Deniz. " dedim, yüzüne bakmaya çalışarak. Ama sadece çenesinin altını görebiliyordum. " Ne oluyor? "

" Bir şey olduğu yok. Sadece bana çok iyi geliyorsun. "

Çünkü geldiğim kişi sendin. Söyledikleriyle yüzümdeki tüm kaslar yay gibi gevşedi. Dudaklarımdan alnımdaki kırışıklara kadar bi' gülümseme yayılırken yanlarda duran kollarımı beline sardım.

" Tabii iyi geleceğim, mükemmel halay çeken birisiyim çünkü. " dedim, gülerek. İçimden geçenleri tam olarak söyleyemiyordum. Başım göğsündeyken gözlerimi kapadım. Bir taraftan da çaktırmadan kokusunu içime çekiyordum. Bayılmasam bari. Hayır, mutluyum da.

Sarılmamız bittiğinde başımı yerden kaldırmadan bir adım geri attım. " Teşekkür ederim. " dedi.

Başımı yerden kaldırıp sorarcasına gözlerine baktım. " Niçin? "

" İyi hissettirdiğin için. "

Islak saçlarımı omzumun yanında topladım. " Yani. " dedim, sallanarak. " Var bizim de kendimize göre bi' cazibemiz. "

" Yesinler cabizeni. "

" Yesinler Vallahi. "

" Kim yesin? " dedi, kaşlarını havaya kaldırarak.

" Onlar. "

" Kimler? "

" Onlar, uzaylılar her yerde. " dedim, koluna girip adımlarımızı kafeye doğru yönledirirken.

" Saçmalıyorsun. " dedi, " Uzaylılar sadece Yozgat'ta olur. "

" Asıl sen saçmalıyorsun. " dedim, kafenin kapısını iterken. " Her yerde olurlar ama en çok Sivas'ta. "

" Sivas'ta dağ olur, Füsun. "

" Bak gerçekten seninle tartışmak istemiyorum. "

" Çünkü neyin ne olduğunu bilmiyorsun. "

" Hey yavrum hey. " dedim, elimi sallayarak. " Benim sadık yarim kara topraktır. "

" Dağlarına çıkalım, uzaylı yakalayalım. "

" Garson Bey, bize iki uzaylı. " dedim, ileride duran garsona seslenip. " Birisi sade. "

Deniz, kahkaha atarken yanımıza gelen garson ellerini önünde birleştirdi. " Anlamadım, efendim. Uzaylı mı? "

" Kahve. " dedim, gülmemek için kendimi tutarken. " Bize iki türk kahvesi lütfen. Birisi orta, birisi sade. "

Deniz'in nasıl içtiğini bildiğim için ona sorma fırsatı vermemiştim. Çaya da tek şeker atıyordu. İçerken serçe parmağını bazen içine katlıyordu.

" Uzaylı yakalama aletlerimiz yok. " dedim, üzgün çıkan bir sesle.

" Para koklatırız düşerler ağımıza. "

Başımı salladım. " Güzel fikir. " dedim, " Hem Yunus Emre görmek iyi gelebilir. "

" Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni.
Ben yanarım dün-ü günü, bana seni gerek seni.
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim.
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni.
Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır.
Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni.
Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem.
Sensin dün-ü gün endişem, bana seni gerek seni. "

Gülümsedim, dudaklarımı birbirine bastırarak. " Çok iyi geldi. "

Kahvelerimiz de gelmişti, garsonun da temennisiyle daha bir afiyetli oluyordu ağzımızın tadı. Deniz'in okuduğu dizelere gülümsemeye devam ederken başımı camdan dışarı çevirdim. Karşı kaldırımda duran ve bakışları direkt bizim üzerimizde olan adamı görmemle yüzümdeki gülümseme dondu. Sırılsıklam olmuş Yankı, suratında derin bir ifadesizlikle bizi izliyordu.

" Deniz, beş dakika bekler misin? Bir arkadaşımı gördüm de. "

" Tabii. " dedi, gülümserken. " Beklerim. "

Bir şey demeden kalkıp koşar adımlarla dışarı çıktım. Durduğu yere baktığımda kimse yoktu. Karşı kaldırıma geçip sağı solu aradım ama gitmişti. Tekrar kafenin olduğu kaldırama geçmek üzereyken köşede, duvarın yanında duran Yankı'yı gördüm.

" Yankı! " dedim, bağırarak. Arkasını döndüğünde koşmaya başladım. " Kaçma, gel konuşacağız. "

Biraz sonra yanına gelmiştim. Kesik çıkan nefeslerimi düzene koyup dikkatlice yüzüne baktım. İfadesizce beni izliyordu. Gözleri herhangi bir duygu geçişine izin vermiyordu.

" Neden kaçıyorsun? "

" Kaçmıyorum. " dedi, hızlıca.

" Kaçıyordun. Seni gördüğümü fark edince kayboldun ortadan. "

" Ne öğrenmek istiyorsun, Füsun? "

" Bizi neden izliyordun? "

Cevap vermeyip yüzüme baktı. " Yankı, bizi neden izliyordun? "

" O herif kim? "

Derin bir nefes aldım. " Soruma soruyla karşılık verme. " dedim, sesim istemsizce sert çıkmıştı.

Başını yere eğerek gülümsedi. " Sevgilin mi? "

" Arkadaşım. " dedim, sustum. İçimdeki gerçeklere nasıl muamele çekeceğimi düşündüm. " Deniz sadece benim arkadaşım. "

Başını salladı. " Deniz. " dedi, mırıltıyla. " Hayallerinin bir isme yüklenmesi hoş tesadüf doğrusu. "

" Yankı ne yapmaya çalıştığını inan anlamıyorum. "

Omzunu silki. " Ben de seni tanıdıktan sonra kendimi anlayamaz oldum. "

" Neden? "

Gülümseyip saçlarımı karıştırdı. " Anlamazsın, küçük kız ve arkadaşlara öylesine içten sarılamazsın. " dedi, arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı.

" Neden sarılamayacakmışım? " dedim, sesimi duyurmaya çalışarak. " Ekim'e Sare'ye, Niğman'a, sana da öyle içten sarılıyorum ben. "

Ellerini cebine atıp gülerek kendini geriye attı. " Aptal! Bana sarılırken ne zaman gözlerini kapayıp içini çektin ya da benim iç çekişlerimi fark ettin? "

Söyledikleriyle afallarken gözlerimi kaçırdım bakışlarından. " Ben... " dedim. Verecek herhangi bir cevap aradım. " Yankı... "

Tek elini cebinden çıkarıp havada salladı. " Boş versene, Füsun. Bazı şeyler dile gelmese de aşikar. " dedi, konuşmama fırsat vermeden hızlı adımlarla ilerleyip ilk önüne çıkan sokağa döndü. Boş yolu izlerken ne yapacağım bilememiştim.

Dile gelmeyen, benim kavramayadığım ya da kavramak istemediğim gerçekler, dört koldan sıkıştırmıştı zihnimi, kalbimi. Uyuşuk beynime itaat eden uyuşuk ayaklarım usulca geldiği yolu geri dönmeye başladı.

Tekrar kafe görüş alanıma girdiğinde kapıda duran arabaya Deniz'in bindiğini gördüm. Seslendim ama sesimi ben bile zor duymuştum. Şoförü, Gökhan Abi, kapısını kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Kolumu kaldırdım dikkat çekmek için fakat çoktan basmıştı gaza.

Olanların böylesine hızlı gelişmesi, bu hızın ana karakteri olmama rağmen etrafımda dönen şeylerden hiçbir şey anlayamam fazlasıyla yorucuydu.

Ben bunlara gelemezdim. Düz bir insandım. Engebelerim, taşlı yollarım, çıkmazlarım yoktu benim. Kolay ulaşılırdım, kolay ulaşmayı severdim. Yarım kalmış konuşmalar, anlamsız tavırlar bana göre değildi. Ne istediğini bilen net bir insan olmuştum bu zamana kadar. Peki neden Yankı'yla konuşurken kendimden emin değildim? Ya da Ekim'e söylediğim gibi ' Ben, Deniz'den hoşlanıyorum. ' diyememiştim? İçten içe onu kırmaktan korkmuştum sanırım.

İtiraf etmesi zordu ve Yankı'nın dediği gibi bazı şeyler dile gelmese de aşikardı; Yankı bana karşı arkadaşlıktan öte şeyler hissediyordu. Ben bu durum karşısında nasıl bir tavır sergileyeceğimi bilmiyordum ama  yanlış insanlara karşı oluşturulan öte hisler, bazen güzelliklerin üzerini basılıp geçilmesine sebep oluyordu. Sanırım Yankı ve ben bazı güzellikleri çiğnemeye başlayacaktık.

Masaya tekrar oturduğumda kasvetin dibini sıyırıyordum. Kollarımı masaya dayayıp başımı ellerimin arasına aldım. Başımdaki dayanılmaz ağrıyı hafifletmek için bastırırken sıkıntılı bir nefes vererek doğruldum. Masanın üzerindeki notu fark edip elime aldım.

Acil bir işim çıktı, bekleyemedim kusura bakma.

Deniz

Notu avcumda buruşturup tekrar yavaşça masaya bıraktım. Beş dakika bekleyip veda edip gitmek ne kadar zor olmuş olabilirdi ki? Ya da neydi bu kadar acil olan? " Sokacağım ama ya. " dedim, biraz yüksek sesle. Fazla bağırmış olmalıyım ki masalardan dönen kınayıcı bakışlar utanmama sebep olmuştu. Daha fazla orada kalmak istemeyip ayaklandım ve yurda döndüm.

¤¤¤

18.06.2019 | 23.19


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top