Kör Nota | Resim

Parça: Vivaldi - Sonbahar


Kör Nota | Resim

Yurda girdiğimde, Feyza Hanım'a baş selamı verip uyuşuk adımlarla merdivenleri çıktım. Çantamda odamın anahtarını bulup kapıyı açtığımda masanın başında oturmuş Ekim'i gördüm. Kapının sesiyle bana dönüp aceleyle uğraştığı şeyi ortadan kaldırmaya çalıştı. Önündeki deftere bir şeyler yazıyordu. Kaşlarımı çatıp yüzüne baktım.

" Buradasın madem neden kapıyı kilitliyorsun? " dedim, yatağıma oturup kabanımın düğmelerini çözerken.

" Rahatsız edilmek istemedim. "

Başımı uzatıp masanın üzerini görmeye çalıştım. " Ne yazıyorsun? "

" Hiç. " dedi, telaşla yerinden kalkıp mavi kaplı defteri kutuya koyup kilitledi. Boynundan sarkan anahtarı sweatinin içine attı. " Önemli bir şey değil ya. E sen neredeydin? "

Dudağımı büküp kabanımı köşeye fırlattım.

" Islanmışsın. " dedi, kıyafetlerime bakıp. " Ve kurumuşsun. "

Cevap vermeyip botlarımı çıkardım ve onları da fırlattım. Konuşmak ya da yüzüne bakmak istemiyordum. Kutuyu kilitlemesi canımı sıkmıştı. Ne yani ondan izinsiz defterini mi okuyacaktım?

" Neden konuşmuyorsun, Füsun? "

Sırt üstü yatağıma uzandım. " Yorgunum. "

Başını salladı. " Yankı'yla mı beraberdin? " diye, sordu.

Tavandan bakışlarımı çekip yüzüne baktım. " Hayır yani evet. "

Anlamaz bir şekilde kaşları çatıldı.

" Sen nereden çıkardın Yankı'yı? "diye, sordum.

" Okula gelindiğinde seni sordu. Biraz rahatsız olduğunu ve dinlendiğini söyledim. " dedi, gözlerini telefonuna çevirip devam etti. " Seni merak etmiş, yurda gelecekti. "

Toparlanıp yatağımda bağdaş kurdum. Nemli saçlarımı karıştırıp düşündüm biraz. Sanırım yurda geldiğinde beni çıkarken görmüştü ve takip etmişti.

" Görüştük. " dedim.

Başını kaldırıp ilgiyle baktı gözlerime. " Ne konuştunuz, şu hoşlanma mevzusunu mu? "

" Hayır. " dedim, yerimden kalkıp " Ben duşa giriyorum çıktığımda anlatırım her şeyi. "

Odadan çıkıp bulunduğum katın ortak olarak kullandığı banyoya girdim. Biraz sonra suyun altına geçtiğimde bedenimle beraber zihnim de gevşiyordu. Düşünmek istemiyordum, konuşmak istemiyordum. Kendimi suyun rahatlatıcı etkisine bırakıp zihnimi bir süreliğine dış dünyadan soyutladım.

Yarım saat olmadan bornozumla döndüm odaya. Başımdaki havluyu sıkıca sabitleyip yatağıma oturdum. Çantamdan sigaramı çıkarıp yaktığım zaman Ekim girdi odaya. Duştan sonra sigara içmenin hazzı bambaşkaydı.

Gülümseyerek yatağıma oturup bağdaş kurdu. " Çıkmışsın. " dedi.

" Hadi canım. " dedim, hayretle. " Ben de köpükleniyorum sanıyordum. "

Gülerek çıplak bacağıma vurdu. " E hadi anlat neler oldu? "

Sigaramdan derin bir nefes alıp anlatmaya başladım. Rüyayı, Deniz'le ve Yankı'yla olanları... Sessizce dinleyen Ekim, gülerek omzuma vurdu. " Kızım resmen paylaşılamıyorsun. "

" Saçmalama. " dedim, gözlerimi devirerek.

" Tamam Yankı hoşlanıyor olabilir ama Deniz sadece arkadaşı gibi davranıyor. "

" Akıllım. " dedi, heyecanla. " Sevmese öyle sarılır mı? "

" Bilmiyorum. " dedim, omzumu silkip. " Hem ben de bir erkek arkadaşıma sarılabilirim. Ne yani aşık mıyım? Değilim. Saçmalama, Ekim. "

" Benim ki bir teori. "

" Tutmadı, tatlım. " dedim, son nefesi çekerken. " Sevgi, aşk böyle belirlenmez. "

Sigaram bittiğinde küllüğü kaldırıp Ekim'i yataktan itekledim. " Hadi Niğman'ın odasına git. Üzerimi giyineceğim. "

" Karşımda giyin, bebeğim. "

Sırıtıp parmağımı omzuna koydum. " Gösteririm ama elletmem. "

" Emineğğğ. "

" Saffeeet. "

Kahkaha atarak gülmeye başladığımızda belinden tutup itekleyerek dışarı çıkardım. " Hadi yallah! "

Niğman'ın odasına giderken omzunun üzerinden bakıp öpücük attı. Gülerek eski yerime döndüm ve derin bir nefes aldım. Ekim'in sonunda beklediğim tepkiyi vermesi rahatlatmıştı. Ah! Neler getirmiştim aklıma. Başımı esefle salladım. Ekim'in Yankı'dan hoşlandığını düşünmüştüm. Gülerek alnıma vurdum, usulca. ' Şap' sesi çıktı, hızlı da olmuş olabilir. " Hey Allah'ım ya. "

Kalemin parmaklarımın arasındaki kıvrak hareketleri öylesine hoştu ki çizdiği yüzün kime ait olduğunu biliyordu sanki. Öyle ki özenle atıyordu her bir çizgiyi. Kağıdın üzerinden kıvrılışı, dans edercesineydi. Denizden gelen martı ve gemilerin sesleri, arkamdaki parkta soğuk demeden koşturan çocukların gülüşmeleri, pamuk şekerci, kestaneci, kulaklığımdan yayılan kısık sesli müzik... Kalemim için bir resital oluşturuyorlardı özenle.

Taşları döven dalgalardan birkaç damla su defterimin üzerine sıçradı. Gülümseyerek denize çevirdim bakışlarımı. Denizden gelen soğuk üşütüyordu ama şikayetçi değildim, onu her haliyle seviyordum. Bakışlarımı tekrar dizlerimin üzerinde duran resme çevirdim, bitmek üzereydi.

Deniz'in evine ilk gittiğim gün, penceresinde gördüğüm yansımasını çizmiştim. Öylesine güzeldi ki her bir zerresini kazımıştım aklıma.

Kusursuz yüzü, kalemim altında şekilleniyordu. Onu yeniden yaratıyordum, bana boyun eğiyordu. Kirpiklerinin kıvrımlarına son dokunuşlarımı yaparken telefonum çaldı. Niğman Taş

" Efendim, Niğman. "

" Kanka, Yankı'lara ders çalışmaya gidiyoruz, geliyor musun? "

" Kimler var? "

" Aynı ekip işte. "

" Ben sahildeyim. " dedim, sıkıntılı bir sesle. Açıkçası çok da gidesim yoktu.

" Tamam, sen konum at alırız seni de. "

" Peki. "

Telefonu kapattım ve Whatsapp grubuna girdim. İnterneti açmamla 486 mesaj gelmişti gruptan. " Yuh! " dedim, bağırarak. " Ne konuştunuz lan bu kadar? " Kendi kendime söylediklerimi gruba da yazdım ve ardından konum attım.

Gelin beni alın.

Özel şoförüm nerede?

Birkaç kişi yazmaya başlayınca ekranı kapatmayıp bekledim.

Birisi beni mi aradı acaba? ~ Yankı Kurt

Ekim, yazıyordu bıraktı.

Kovacağım he!

Ekim, bir şey yazıyordun kanka.

Affit beniğ hanım ağam, gıyma bağaa.~ Yankı Kurt

Neredesin diye soracaktım da konuma baktım artık. ~ Ekim Ersoy

" Şu an gözüm de ağanın pokunun üstüne pok yapmış Feyzo kadar suçlusun, Yankı. Çabuk gel beni almaya. "

Ekim'in yazdığı mesajı işaretleyip cevap verdim.

Tamam, yavrum.

Uçtum yanına. ~ Yankı Kurt

Bu ne! Varsa eğer öyle bir şey dünyanın gevezelik ihtiyacını siz karşılamışsınız resmen. ~ Sare Cansever

Yankı'nın mesajını okuyup çıktım konuşmadan. Defterimi toplayıp ayağa kalktım. Biraz ısınmak için hareket ettim. Her şey yolundaydı eskisi gibi. Yankı'yla bir daha o konuyu konuşmamıştık ama davranışları eski halini almıştı. Ekim bozuk gitmiyordu. Yankı'nın hislerini ne kadar kalıcı olur bilmiyordum ama Ekim konusunda cidden yanılmıştım.

Geçirdiğim günlerin duygu bilançosunu çıkarırken çok geçmeden Yankı motosikletiyle yanıma gelmişti.

" Naber yavru? " dedim, motosiklete bakarak.

" İyi, annesi. " dedi, Yankı direksiyon kısmına vurup.

Bir şey demeyip arkasındaki yerimi aldım. " Oğlum havalar iyiyken motora binmek güzeldi de şimdi götümüz donacak. "

Mavi kaskımı verdi. " Çok konuşma da gidelim hadi, herkes evde bizi bekliyor. "

Kaskımı takıp beline sarıldım. " İyi de ben sadece Sare ile aynı sınıftayım. Biz niye geliyorsak artık? "

" Ne demişler. " dedi, gazı verirken. " Kambersiz düğün olmazmış. "

" Kamber kim? O da mı geliyor? Hem kimin düğünü? Kim evleniyor? "

" Ne güzel. " dedi, gereğinden fazla sakin bir sesle. " Soğuk beyinini dondurmaya başlamış. "

Motor, hızını arttırıp ilerlerken bağırdım. " Bu ne ya ikidir beynim üzerinden laf yiyorum. "

" Birincisi kimden geldi? "

Deniz'in söyledikleri aklıma geldiğinde yüzümü buruşturarak gülümsedim. Yankı'yaysa cevabım ' hiç. ' olmuştu.

Çok geçmeden motosiklet bir apartmanın önünde durdu. Yankı'nın evine ilk defa geliyordum. Yavuz Selim ile iki senedir beraber kalıyorlardı. Motordan inip kaskımı çıkardım. Boynuma yapışmış saçları dağıtırken bakışlarımı binadan çekip arkadaşıma döndüm. Beni izliyordu.

" Al bakalım. " dedim, kaskı uzatıp.

Gülümseyip alırken kapıya doğru yöneldim. İki adım atmıştım ki yanıma geldi. Ağır dış kapıyı açıp geçmem için tuttu. Karanlık apartman boşluğunda ilerlerken Yankı'nın gelmesiyle sensörlü lamba yandı. Kaşlarım çatık etrafa bakarken turuncu adama döndüm. " Bu beni algılamadı mı? "

Yankı gülmemek için dudaklarını birbirini bastırırken başını iki yana salladı.

" Tamam, otomatik kapaların algılamamasını anlarım ama bu. " dedim, durdum. Sesim titrerken devam ettim. " Bu çok fazla. "

Yankı dayanamayıp kahkaha atarak yanaklarımı sıktı. " Bunlar hep minnoşluktan, üzülme. "

Elini ittim. " Çekil be! Sensin minnoş. "

Elini bu sefer omzuma atıp kendine çekti. " Çok seviyorum, lan. " dedi, mırıltıyla.

" Neyi? " dedim, başımı kaldırıp. Turuncu, hafif uzamış sakallarına gitti eli. " Şeyi. " dedi, " Bunu işte canım, lambayı. "

Kaşlarımı kaldırıp yüzüne bakmaya devam ettim. " Ne güzel işte sensörlü sensörlü. Çok kolay yanıyor, insan iki saat anahtar aramıyor. "

Biraz düşündüm. " Haklısın ha! " dedim, yeni bir şey keşfetmişcesine. " Çok güzel bir fikir. "

Gülümsedi. " Geldik. " dedi, bir kapının önünde dururken.

" Biz neden asansör kullanmadık? "

" Bozuk. "

Zile bastığı zaman sessizce açılmasını bekledik. Kapının arkasında beliren Niğman, sonuna kadar açarak. " Hoş geldiniz. " dedi, hafleri uzatarak. Aynı şekilde karşılık verip içeri geçtim. Montumu ve botlarımı çıkarıp vestiyere koydum. Kısa antreyi geçip solana girdiğimde masanın etrafına toplanmış arkadaşlarımı gördüm. " Selam! " dedim, elimi kaldırarak. Bakışlar bana döndü ve hepsi tek tek selamımı aldı. Ekim, Sare, Yavuz ve tanımadığım iki erkek ve bir kız daha vardı masada. Sandalyelerden birine oturduğumda Yankı da geçip karşıma, Ekim'in yanına oturdu.

Tanımadığım insanlarla aramda kısa bir tanışma merasimi geçti. Yani tanıdığım insanlarla yeniden tanışacak değildim ya. Hikayenin dış kapının dış mandalı olan bu üç karakteri anlatmakla uğraşamayacağım ama isimleri: Merve, Sezer ve Demir'di.

Biz, klasik tanışma muhabbetlerine dalmışken Niğman, elinde üzerinde çay olan tepsiyle içeri girdi.

" Çaycı Hüseyin takliti yapmak isterdim ama fiyakamı çizmemem gerekir. " dedi, Yavuz'a yan bir bakış atıp. " Buyrun arkadaşlar, çay için zihniniz açılsın. "

" Çay zihin mi açarmış? " diye, sordum bardaklardan birine uzanıp.

" Süper atom gücü de varmış. " dedi, Yankı.

" Yaaa! " dedim, hayretle. " Peki seni dövme gücü sağlıyor muymuş. " Uzanıp eline vurdum.

Abartıyla sızlanıp " Acıdı. " dedi.

Ekim, çayından bir yudum alıp bana döndü. " Bırakın didişmeyi yoksa ben ikinizi de döveceğim. "

Dil çıkarıp önüme döndüğümde herkes ders çalışmaya başlamıştı. Ben de yavaşça defterimin kapağını açtım. Burada ne işim vardı bilmiyordum. Hepsinin sınıfı benden büyüktü. Sare'yi aradı bakışlarım. Koltuğun üzerinde bulduğumda uzanmış, telefonla oynuyordu.

" Sareciğim! " diye, seslendim. " Sana finaller gelmiyor sanırım. "

Başını bi' saniye kaldırıp umursamazca tekrar telefona baktı. " Nasıl olsa kalacağım, yavrum." dedi.

" Bırakmaz korkma. "

Kısa bir gülüş çıktı dudağından. " Dönem başında olanları biliyorsun. "

" Ya kolay mı bırakmak? " dedim, biraz sesimi yükseltip. " Hak var, hukuk var, adalet var. "

Söylediğimle kitaplarda olan bakışlar ağır çekimde bana doğru döndü. " Tamam. " dedim, teslim olur gibi ellerimi havaya kaldırıp. " Biraz olmayabilir. "

Bakışlar tekrar kitaplara döndü. " Sare gel buraya bakayım. " dedim, çocuğuna kızan bir anne edasıyla. Oflayıp yerinden kalktı. Ayaklarını sürüyerek yanıma geldiği sıra sandalyeyi çekip oturmasını kolaylaştırdım.

" Ne çalışacağız? "

Defterime baktım, kalemle ilk başlığa dokundum. " Buradan başlayalım. "

Defteri önüne çekip sayfa çevirdi. Biraz göz atıp bir sayfa daha çevirdi, boştu. Tekrar bir sayfa daha çevirdi, boştu. Hızlı hızlı birkaç sayfa daha çevirip bana döndü. Kaşlarını çatmış yüzüme bakıyordu.

" Füsun, koca dönem de hoca bu kadar yazdırmadı herhalde? "

Başımı kaşıyıp bakışlarımı kaçırdım. " Ben bu kadar tutabildim. " dedim, " Pek beceremiyorum. "

" Lan neden artist artist yanına çağırdın ya beni? " diye, kulağıma tısladı.

" Sen de vardır diye şey ettim. "

Derin bir nefes aldı. " Şey etmişmiş. "

" Senden çalışalım. "

" Benim de hevesim kırılınca hiç not tutmadım. "

" Ha iyi. " diyerek arkama yasladım.

" Ya amma fısıldadınız. " dedi, Ekim kalemini üzerimize tutarak. " Neyi alıp veremiyorsunuz? "

" Biraz büte kaldık da. " dedim, " Önemli bir şey değil. "

" Neden? " diye, sordu Niğman.

" Not tutmamışız ikimizde. " dedi, Sare. Sıkıntıyla nefesini üfledi.

" Derdinizin dermanı bende. "

Öne doğru eğilip ilgiyle baktım yüzüne. " Nasıl? "

Yerinden kalkıp koltukta duran çantasını aldı ve içinden defter çıkardı. " Bu benim geçen yıl ki defterim. " dedi, kalın defteri havaya kaldırıp. Yanıma gelip masaya bıraktı. " İçinde tüm dersler var. Sınav haftası hep yanımda taşırım. "

Ceylan görmüş aslan gibi Sare'yle defterin üzerine atladık. " Ellerimde hazine tutuyorum. " dedi, Sare.

Niğman, gülerek omzunu silkti. " Akıllı ve çalışkan öğrenci olmak bunu gerektirir. "

" Fazla çalışkan. " diye, düzelttim.

" Kimin manitası. " dedi, Yavuz göğsünü kabartıp.

" Resmen sevgili olmuşlar. " dedim. " Hiç demiyorsunuz. "

" İlan mı versinler, kanka? " dedi, Ekim.

" Bir Resmi Gazete'de fotoğraflarını görmek isterdim. "

" Hemen bastırıyorum, best baldız. " dedi, Yavuz.

Kahkaha atarken bakışlarım karşımda oturan Yankı'ya değdi. Gülümseyerek beni izliyordu.

" Best falan olmuyor Yavuz'um. Diğer baldızları kırıyorsun ama. " dedi, adını unuttuğum kız. Sanırım Yavuz'un samimi bir arkadaşıydı.

" Gidip ağlayacağım. " dedi, Ekim ağlamaklı bir ses çıkarıp.

" Amma kaynattınız ha. Derse hadi. "

Görüş alanımın dışından gelen bir erkek sesiyle herkes homurdanarak önüne döndü. Sare, Niğmanın getirdiği defteri açtığında kendi defterimi çantama kaldırmak için aldım. Tıkış tıkış olmuş çantanın içinden resim defterimi, okuma kitabımı, not defterimi, kulaklığımı, suyumu ve kremlerimi çıkarıp masaya koydum. Sonra tekrar düzenli bir şekilde dizmeye başladım. O sırada beni izleyen Yankı, masanın üzerindeki resim defterine uzandı.

" Resim çizdiğini hiç söylemedin. " dedi, fısıltıyla.

Birkaç resime göz attığında aklıma gelen resimle defteri almak için uzandım. Deniz'in resmini görsün istemiyordum.

" Versene. " dedim.

" Bir dakika kızım bakıyorum işte. "

" Bakma! " dedim, biraz sert bir şekilde.

Kaşlarını çatıp yüzüme baktı. Bir sayfayı çevirip bana doğru uzatırken eli havada kaldı. Tekrar önüne çekerken dikkatle resmi inceledi. Dolgun, pembe dudakları alayla kıvrıldı. Sanırım görmüştü.

" Neye bakıyorsun? " diyerek başını deftere uzatan Ekim, gördüklerinden sonra gülümseyerek yüzüme baktı ve bu gülümseme hiç hoşuma gitmemişti. Başka bir şey demeden dersine döndü. İlgisiz gibi davranıyordu ama kaçamak bakışları Yankı'nın tepkisini merak ettiğini belli ediyordu.

Defteri bana uzatan Yankı'nın sarı gözlerine baktım. Sarılar kahveye çalarken yavaş yavaş, yutkundum. " Yankı. " dedim, usulca.

" Bu çok hoş. " dedi, " Yani güzel çizmişsin. "

Gözlerinden hüzün bulutları geçerken dolu dolu yapmıştı harelerini.

" Açıklayabilirim. "

Gülümsedi. " Bir şey açıklamak zorunda değilsin. "

" Bir dakika mutfağa gelir misin benimle? "

Başını sallayıp kalktı ve peşimden mutfağa girdi. Dolabın önünde durup yüzüne baktım. " Bak ben öylesine çizdim. "

" Birilerini öylesine çizmek için yüzünü aklına bu kadar kazımaz insan. "

" Yankı lütfen. " dedim, hızlıca.

Gözlerini kaçırıp yere baktı. Sonra başını kaldırıp etrafa baktı. " Onu. " dedi, yutkunup devam etti. " Onu seviyorsun, Füsun. "

Cevap verecek gibi oldum vazgeçtim. Neyine itiraz edecektim ki? Yalan değildi, seviyordum işte. Ama Yankı karşımda böyle dururken öylesine eşsiz olan bu güzel duyguya lanet ettim. Tanrım ne zormuş sevgiye karşılık verememek.

" Özür dilerim. " dedim, gözümden bir damla yaş düştüğünde hızlıca sildim. " Evet, onu seviyorum. "

¤¤¤

06.07.2019 | 22.55

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top