Kör Nota | Popo Önemli
Parça: Beethoven - Für Elise
Kör Nota | Popo Önemli
" Demek, ' Gözlerinize bakınca acıkıyorum, Deniz Bey. ' dedin ha! " diyerek, belki de kırkıncı kez tekrarlayıp kahkaha attı. Gözlerimi devirirken devam etti. " 'Oh! Ne hoşsun tıpkı acılı dürüm gibi. ' de deseydin ya. Ya da şey kebbaappp kebbapp. "
Yere eğilerek gülerken okulun köşesinden dönüp arka bahçeye doğru yürüdük. Sare'ye dün gece olanları anlatmıştım ve neredeyse yarım saatir konu üzerine espri yapıyordu. Ama şimdi hakkını yememek lazım, çok kaliteli dalga geçiyordu. Ben bile gülüyordum kendime.
" Peki ne cevap verdi sana? "
" 'Gözlerim ekmek mi benim?' dedi. "
Püskürerek gülerken kafasındaki bereyi tamamen yüzüne indirdi.
" Senin adına utanıyorum. "
" Neden utanacakmışım? " dedim, bereyi geriye doğru itip gözlerine baktım. " Birine ekmeğimsin, aşımsın demek bence gayet romantik. "
Gözlerini sonuna kadar açtı. " Lütfen söyledim deme! "
" Hayır, söylecektim ama abisi falan geldi araya kaynadı. "
Dilini ince üst dudağına değdirdi. " Abisi var demek, hiç bahsetmedin. "
O öpüşme olayını anlatsam herhalde gülmekten altına işerdi ve ben kokuşmuş bir arkadaş istemiyordum. Bu yüzden konuya hiç girmedim ama abi mevzusu açılınca bir gözleri parlamadı değil. Hınzır seni!
" Yakışıklı mı? " diye, sordu ben cevap vermeyince.
" Yani. " dedim, " Sonuçta Deniz'le aynı genleri taşıyor. "
Başını salladığında gülerek kafasındaki bereyi çektim. " Takke düştü kel göründü, takke düştü kel göründü. " diye, saydırarak koşmaya başladığımda arkamdan bağıyordu.
" Füsun getirsene kızım beremi. Kafam üşüyor. "
Ekim'lerin oturduğu çardağa kadar koştuğumda Sare de hemen arkamdan yanıma geldi. " İyi al be! Ama kafanda bir kendime bakmak istiyorum, ayna gibi Maşallah! "
Sırıttı. " Klasik Habeş maymunusun işte. "
Dudaklarımı büzüp kollarımı önümde birleştirdim. Neden hep ava giderken avlanıyordum?
" Tamam, kızma. " dedi, kolunu omzuma atıp. " Aramızda kalsın en güzel arkadaşımsın ama sakın Ekim duymasın. " dedi, Ekim'e bakarken.
" Hayır, hiç duymadım. " dedi, Ekim başını iki yana sallayıp.
Gülüştüğümüzde bankta oturanlara bir göz attım. Sadece Yankı ve Ekim vardı tanıdığım. Diğer iki kızı ve bir erkeği tanımıyordum. Yankı'nın yanına oturup yanağından makas aldım. Selam verecekken Ekim tekrar lafa atıldı. " Sen ne diyordun, Buseciğim? " Sesindeki imayı pek anlamamıştım.
" Arkadaşının yürüyüşü erkek gibi bir de ne o öyle çocuk gibi kızın beresini alıp kaçıyor. "
Sohbetin muhatabı ben olduğumdan bakışlarımı tamamen kıza çevirdim. Anlaşılan gelmeden önce dedikodumuz yapılıyordu. " Kadınlar nasıl yürüyormuş ki? " dedim.
" Böyle biraz kıvırt canım. " dedi, bedenini sallayıp. " Odun gibi yürüyorsun. "
Gülümsedim ve bu hiç sevimli bir gülümseyiş değildi. " Neden kıvırtmam gerekiyor? "
" Iıı! " dedi, durdu. Bakışları Yankı ve masada ki diğer erkek arasında dolaştı. " Erkekler öyle kadınlardan hoşlanır. " dedi.
Yankı'ya döndüm. " Popomun hareketleri seni ilgilendiriyor mu kanka? "
" Ne? Şey, Hayır. " dedi, Yankı telaşla. " Bu ne biçim bir soru? "
" Tabii ilgilendirmez. " dedi, Buse. " Sonuçta siz normal arkadaşsınız. "
Sabırsızca nefesimi dışarı bıraktım. " Arkadaşım, insanların vücudum hakkında ne düşündükleri umurumda değil ve kimsenin dış görünüşü de umurumda değil. " dedim, " Bere mevzusuna gelecek olursak; bundan sana ne? İki arkadaşın eğlenmesi çok mu tuhaf bir olay? "
" Üçüncüye ne yemek düşüyordu? " dedi, Sare gülerek. Ayakta duruyordu.
Buse, onun imasını duymazlıktan gelip cevap verdi.
" Bence dış görünüşünle biraz ilgilensen yeridir. Ne biçim kıyafet tercihin var? Ayrıca koca kızın okul bahçesinde koşturması açıkçası çok da normal değil. "
Sinirle dişlerimi sıktığımda Ekim, söze atıldı. " Sınıftan araya çıkarken neden sizinle çok konuşmadığımı sormuştun ya işte bu yüzden. "
" Anlamadım. "
" Kölesin sen. " dedi, Ekim alaycı bir ses tonuyla. " Kalıpların ve kapitalizmin kölesi olmuşsun. Kıyafetler, markalar o kadar umurunda ki en iyisi sende olsun istiyorsun. Tek iyi bildiğin konu rujların renk tonu. Lan Yavuz Selim'e bununla ilgili ezbere makale okudun. " Kısa bir gülüş çıktığında dudaklarından adının Yavuz olduğunu öğrendiğim çocuğa döndüm. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.
" Yaren, sen kolundaki çantayı çok seviyorsun değil mi? Çünkü en çok onu kullanıyorsun. "
" E-evet! " dedi, Yaren.
" Ama çantanın kulpu kopsa bir köşeye atarsın kullanmazsın ya da bir köşesi sökülse. "
" Evet, çünkü çirkin şeyi neden takayım? "
" Bunlar tam sizden duymak istediğim cevaplar. " dedi, Ekim başını geriye doğru atarak. Eğlendiği her halinden belliydi ama bir çeşit patlama da yaşadığını hissediyordum.
" Siz arkadaşlarınızı, sevgililerinizi dış görünüşüne göre seçip ona göre samimi oluyorsunuz. Şekilcisiniz. Yakışıklı ve güzelse sizi etkilemek için bu yetiyor. İyi mi sevişiyor, parası var mı, popüler mi? Bunlar gibi şeyler sizin belirlediğiniz statüler. İçiyle ve ne yaptığıyla ilgilenmiyorsunuz. Çirkinleşince, parası bitince, sevişmek istemeyince sizin için o kişinin değeri kulpu kopmuş bir çanta oluyor. Siz çantanızın markasını seviyorsunuz, içinde taşıdıkları çok da önemli değil. " dedi, bana kısa bir bakış atıp devam etti. " Ama Füsun, sizin gibi değil. Çantasının tek kulpuyla idare ediyor ama yine de onu bir köşeye fırlatmıyor. Eksik seviyor, yargısız seviyor, tanıyarak ve anlayarak seviyor. "
Ekim sustuğunda masada derin bir sessizlik vardı. Buse, Yaren'e dönüp dehşetle konuştu. " Sen şimdi beni çanta olarak mı görüyorsun? "
Masada herkes baygın bakışlarını ikiliye çevirdiğinde " Hadi ama! " dedi, Ekim. " Daha etkili olduğumu düşünmüştüm. "
Gülerek ayağa kalktım. " Bence artık ortamı terk etmeliyiz. Beyin yetmezliği bulaşıcı olabilir. "
Arkadaşlarım gülerek ayağa kalktığında iki kızı arkamızda bırakıp kantine doğru ilerledik.
" Artık çantalarımı atmayacağım. " dedi, Yaren arkamızdan silikleşen sesiyle.
Sare ve ben Ekim'in iki koluna girdik. Zaten üçüncü bir kolu yoktu. Ehe! Neyse. " Bence ilerleme var. " dedi, Sare Yaren'in söylediğini kastederek.
" Kız ben senin gözünde neymişim be! " dedim, yapmacık bir hayretle.
" Şımarma! "
" Yalnız, Ekim. " dedi, Yankı. " Güzel şovdu. "
Yavuz Selim alkış tutturduğunda biz de ona katıldık.
O sırada kantinden çıkan Niğman, elini göğsüne koyup eğilerek selam verdi.
"Ah! Beni sizler var ettiniz, hayranlarım. Alkışlara doyamıyorum. Daha çok lütfen! "
Gruptan güçlü bir kahkaha çıktığında biraz da Niğman'ı alkışa tuttuk.
" Hayırdır neyi alkışlıyorsunuz? " diye, sordu.
" Diva'mızı. " dedim, gururlu bir şekilde onu işaret ederek. Süslü olduğu için bu, ona taktığım bir isimdi. Bülent Ersoy'dan geliyordu.
Öpücük attığında " İçeri geçmiyor muyuz? " dedi, Yavuz.
" Dışarıda oturalım. " dedi, Sare. " Güneş çıktı. "
Aralık ayında olmamıza rağmen hâlâ kar yağmamıştı ve havalar çok soğuk gitmiyordu. Kantinin önündeki plastik masalara kurulduğumuzda herkesten para alıp kahve, çay getirdim.
Masada bazen dolu bazen boş muhabbetler dönerken Yavuz Selim de çok çabuk alışmıştı bize. Birkaç ayda gerçekten güzel insanlar edinmem benim için büyük bir şanstı.
Niğman'a Ekim'in şovunu anlattığımızda elini sıkıp tebrik etmişti.
" Yalnız Ekim senin yüzünden popolara bakamayacağız artık. " dedi, Yavuz.
Ekim, önündeki kesme şekeri çocuğa fırlatıp güldü. " Pislik yapma be! "
" Yavuz'a hak vermiyor değilim. " dedi, Yankı. " Popo önemli. " Sonra Niğman'a döndü. " Bu arada Niğman, senin isminin anlamı ne? İlk defa duyuyorum. "
Hepimizden onu onaylayan mırıltılar yükseldiğinde Niğman, sarı düzleştirdiği saçlarını geriye doğru atıp arkasına yaslandı.
" Türkçe ya da Arapça değil ya ondan duymamışsınızdır. "
" Ne? " dedim.
" Hollanda. "
" Ne alaka Hollanda? " dedi, Yavuz.
" Babam, gençliğinde orada yaşamış bir süre. Sonra parkta sevdiği bir çocuğun ismi Niğman'mış. Anlamını sorduğunda hoşuna gitmiş. Hani demiş; bir kızım olursa adını Niğman koyacağım. Anlamı da Tanrı'nın gönderdiği misafir. "
" Güzelmiş. " dedi, Yankı.
" Hepimiz Tanrı misafiriyiz. "
" Felsefik espriler yapma, Yavuz. " dedi, Ekim.
" Değil miyiz? "
" Ben yatıya geldim, hadi bakalım. " diyerek elini masaya vurdu, Sare.
" Ooo karşim hayırlı olsun. " dedim, elimi omzuna koyarak. " Ölümsüz olmuşsun, hiç haber vermiyorsun. "
" Yakışır. " dedi, Yankı.
Gülüştüğümüzde konu dağılmış başka şeylere geçiş yapmıştık. Bir saatin ardından masa yavaş yavaş dağıldığında ben ve Yankı kalmıştık.
" Seninde mi dersin var? " dedim.
" Yok, seni bekleyeyim beraber çıkarız okuldan. "
Omzumu silkip ayağa kalktım. Sandalyemin kenarında duran çantamı omzuma takıp Yankı'nın yanağından bir makas aldım ve geri geri yürümeye başladım. " Hadi görüşürüz, yavrum. "
" Yavrum... " dedi, durup ayağa kalktı. " Füsun bir dakika bekle. Sana bir şey söylemem gerekiyor. "
Adımlarımı durdurup yanıma gelmesini bekledim. Tam karşıma geçtiğinde başımı hafif kaldırıp gözlerinin içine baktım. Kıvırcık, turuncu saçları haddinden fazla hoştu. Parmak uçlarımda yükselip dağıttım biraz daha. " Ama ne yapıyorsun ya? " dedi, yalandan kızarak.
" Her türlü yakışıklısın. " dedim, işaret parmağımı yüzüne doğru sallayıp devam ettim. " Seni kerata. "
Derin bir nefes aldı. " Ama bu söylediklerin, söyleyeceğim şeyleri daha da zorlaştırıyor. "
" Ne söyleyecektin? "
Tekrar derin bir nefes aldığında durgun çıkan bir sesle konuştu.
" Sabahım sen, günaydınım sen, gecem sen, karanlığım sen... "
" Hayda! " dedim, " Şiir okumak için mi durdurdun beni? "
Biraz tuhaf bir şekilde yüzüme baktı. " Evet. "
" Kime ait? "
" Sabiye mi, Samiye mi, Saniye mi, Sadiye mi, Şadiye mi ne bilmiyorum, unuttum adını. Duydum öyle hoşuma gitti. "
" İdare eder şiirmiş. Eksikleri var, geliştirsin biraz kendini. "
" Tamam söylerim. " dedi, gülerek.
" Hadi görüşürüz. " diyerek arkamı dönüp yürüdüm.
" Sana şiir okumamın ne anlama geldiğini bilmiyorsun değil mi Füsun? "
Düşündüm, arkadaşlar durduk yere birbirine şiir okur muydu? Pekâlâ okuyabilirlerdi ama onun bakışlarında ki bu farklılığa anlam veremiyordum.
" Bilmiyorum. " dedim, tekrar ona dönüp.
Sıkıntılı bir nefes verdi. " Daha açık konuşayım o halde: Popon benim için önemli. "
" Hasiktir! "
Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımdan çıkan küfürle Yankı'nın yüzünde geniş bir gülümseme peydah oldu. Halimle eğleniyordu anlaşılan. Arkadaşım dediğim insan bana neler diyordu öyle? Kulağım böyle bir cümleyi duyduğu için kendini kesmek istedi. Ama daha fazla orada kalamayıp koşarak uzaklaşmaya başladım. Kesme, biçme, Yankı'yı linç etme işleri daha sonraya kalabilirdi. Hayatımın en hızlı koşusunu gerçekleştirirken ellerimi de kalçama koymayı ihmal etmedim.
¤¤¤
13.05.2019 | 14.29
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top