Kör Nota | Kreutzer Sonat

Parça: Beethoven - Kreutzer Sonat


Kör Nota |Kreutzer Sonat

Sessizliği çoğu zaman sevmeyen bir insanımdır. Çünkü uzun sessizlikler derin yalnızlıklardan ileri gelirdi. Yalnızlık neden sevilsin ki? Öyle ki etrafımda kimse olmadığında dahi televizyon ya da müzik açardım hatta kendi kendime sesli konuşurdum. Herhangi bir sesin beni yalnız olmadığıma ikna etmesini beklerdim. Belki de bu seslere olan sevgiden değil de düpedüz korkaklıktan gelen bir şeydi. Bilmiyordum... Ama Deniz'in yanındayken onun suskunluğu beni rahatsız etmiyordu. Sessizce, saatlerce yüzünü izleyebilirdim. Pekâla sadece iki dakikadır susuyor olabilirdik ama benim gibi sürekli konuşan ve hareket eden birisi için bu süre oldukça önemliydi. Tam tamına yüz otuz beş saniye olmuştu. Kahvemi sehpaya koyup ayağa kalktım. Hareketlendiğimi anlayan Deniz, bakışlarını bardağından ayırıp bana bakmayı denedi ama tam olarak bana bakmıyordu. Hafif kenara kayıp kendimi görüş alanına getirdim.

" Şu müzik aletlerine bakabilir miyim? "

" Tabii. " dedi, kalkarak. Kolundan tutup sehpanın arkasından çıkmasına yardım ettim. Beraber müzik köşesine geldiğimizde ben piyanonun koltuğuna otururken o da kemanını aldı eline.

" Ben seni sadece keman çalarken gördüm. Bunların hepsini gerçekten çalabiliyor musun? " diye, sorduğumda heyecanla bağırdım. " Hey! Köşede davul da var. "

" Bateri o. " dedi, gülerek. " Ayrıca evet, hepsini çalabiliyorum. "

Yüzümü buruşturup baterinin yanına gittim. ' Çok bilmiş. ' diye, söylenirken gülümser bir ses tonuyla konuştu. " Seni duyabiliyorum. "

" Vampir gibisin he. İyi koku, iyi kulak, iyi zeka falan. "

" Kötü göz. " dedi.

" Yooo... " dedim, davulun çubuğunu bir kez vurup devam ettim. " Gözlerin çok güzel. "

" Teşekkür ederim. "

Cevap vermeyip davulla saçma sapan bir ritim tutturdum. " Hadi eller havaya. "

" Füsun. " dedi, gülerek. " Milleti başımıza toplayacaksın gece gece. "

Davulu bırakıp tekrar piyano başına geçtim. " Göbek atmayı biliyor musun, Deniz? "

" Ne? Hayır. "

" Bilseydin işte ben davul çalardım sen de göbek atardın. "

" Bateri, bateri. "

" Her neyse. " dedim, elimi havada sallayarak. " Bence en büyük eksiklik bu: göbek atmayı bilmemek. "

" Sen biliyor musun ki? " dedi, sırıtıyordu. Bu da hoşuma gidiyordu. Onun benim ufuk açıcı(!) sohbetime katlanması gurur vericiydi.

" Hayır, çünkü atacak göbeğim yok. "

Ben yaptığım espriye kahkahalarla gülerken Deniz, düz bir şekilde yüzüme bakıyordu. " Komik mi? "

Dil çıkardım. " Gülmezsen gülme. "

" Bir daha espiri yapacağın zaman haber ver de hazırlık yapayım. "

" Ne gibi mesela? "

" Beynimi çıkarıp kenara falan koyarım. " dedi, ciddi bir sesle. " Hasar almasın. "

" O kadar mı kötüydü ya? "

" Kötüyü kelime olarak kabul etmiyorum. "

Dudağımı büzüp bir şey demedim.

" Bana keman çalar mısın? "

" Çalarım ama piyano eşlik etmeyeceği için eksik kalır biraz. "

" Keşke ben de piyano çalabilseydim. "

" Öğretirim istersen. "

" Gerçekten mi? O gün restoranttaki kızla olduğunuz gibi güzel bir çift oluruz. "

" Bilge mi? "

" Kıvırcık işte. Sahi o kimdi? "

" Kuzenim. "

Bu cevap beni doğrusu rahatlatmıştı. Sonuçta sevgilisi de olabilirdi. Yanıma gelip oturduğunda yönümüzü tamamen piyanoya döndük. Parmakları piyano üzerinde gezinirken yüzünde derin bir ciddiyet vardı.

" Bu harflerin hepsi birer notayı işaret ediyor, sağdan sola doğru C,D,E,F,G,A,B yani do,re,mi,fa,sol,la,si. " dedi.

" Siyah tuşlar ve beyaz tuşlar farklı mı? "

" Evet. " diyip, kolunu omzumdan dolayıp bir tuşa dokundu. Titreyen tuşla beraber kolunun değdiği omzum da heyecandan titremişti. " Beyaz tuşlar doğaldır siyah tuşlar değil. Duygu geçişleri için siyah tuşlar kullanılır. "

Küçücük bir temas beni alıp mutfağa götürüyordu. Çünkü acıkmıştım. Şimdi bir çiğ köfte olsaydı ne güzel olurdu ama.

" Anladın mı? " diye, sordu kolunu çekerken.

" Hı! " gibi bir ses çıkardım.

" Gösterdiğim tuşla farklı bir ritme geçtim hemen. "

Anlattığı sıra midemi düşündüğüm için pek dinleyememiştim onu.

" Anladım tabii. " dedim, öylesine.

" Güzel, sonra devam ederiz bir an da her şeyi öğretemem zaten. "

" Keman çalmayacak mısın? "

" Hangi parçayı istersin? "

Omzumu silktim. " Sen seç. "

Kemanı boynu altına kıstırıp gülümsedi. Tellerden çıkan tiz sesin ardından yavaşca girdi parçaya. Biraz aynı durgunlukta çalıp yükseldi, yükseldi... İlk defa duyduğum bir parçaydı çünkü ismini çıkartamamıştım. Yükselti yavaşça hafiflerken eski durağanlığına döndü. Bir fırtına kopmuş da sonrasında güneş açmış gibiydi sanki. İnsanda tam olarak bir his uyandırmıyordu. Karışık ve çıkmaz duyguların notalarla buluşmuş haliydi.

Gözleri kapalı halde devam ederken çalmaya, derin bir iç çektim. Sessiz bir adım atıp yanına yaklaştım. Elim usulca yüzüne doğru gittiğinde gözlerine dokunmamak için zor tuttum kendimi. Öylesine güzel örtmüştü ki kirpikleri yüzünü, tek tek dokunmak istedim. Hayran bakışlarıma gözlerini açmasıyla son verdim. Nefesimi tutup bir adım geri attım ve öksürüp sesimi temizledim.

" Çok hoş bir parçaymış. " dedim, " Adı ne? Kime ait? "

" Kreutzer Sonat, Beethoven. "

" Bir dakika. " dedim, biraz düşünüp devam ettim. " Bu parçayı hiç dinlemedim ama bir kitap var bu isimle. "

" Kimin? "

" Tolstoy. "

Biraz düşündü. " Okumadım, bilmiyorum. "

" Ama parçanın hikayesini biliyorsundur. " dedim, koluna girip tekrar eski yerimize, koltuğa götürdüm.

" Evet. " dedi, otururken. " Beethoven, kardeşinin karısına duyduğu imkansız ve yasak aşktan sonra besteliyor. "

" Ah! Şimdi daha iyi anladım. "

" Neyi? "

" Tolstoy'un kitabındaki karakter de karısının onu aldatmasından şüphelenip öldürüyor. "

" Parçayı nasıl bağdaştırmış. "

" Aldattığı adam - kocası olmayan- keman çalıyor ve kadın da piyano. Bir gece dostlarına düzenledikleri davette bu parçayı çalıyorlar. " dedim, " Okuduktan sonra araştırmadığım için parça bana o an çok sıradan gelmişti. "

Başını salladı. " Ama öldürmesi saçma olmuş. " dedi.

" Aksine, kıskançlığın ne derece ileriye gidebileceğini çok net bir şekilde anlatmış. "

" Bence kıskançlığın temeli güvensizliktir. "

" Evet, güvensizlik kıskançlık doğurur ama hastalıklı bir kıskançlıktır. Bazı insanlar sevdikleri kişilerin başkasıyla samimi olmasından ufak çapta rahatsız olabilir. Bunun güvensizlikle bir alâkası yoktur. "

Gülümsedi. " Sanırım kıskanç bir insansın. "

" Bilmem. " dedim, " Daha kimseye o kadar çok önesemsemedim. " Cevap vermesine fırsat vermeden devam ettim.  " Asıl mevzu bu değil ki karakterin kadınlar üzerindeki yadsınamaz tutumu. "

" Nasıl? "

" Aşkı şehvetin bir ürünü olarak görüyor ve kadınları şehvet parçası. "

Kaşları çatıldı. " Aşk nasıl şehvet olabilir? " dedi, " İnsan dokunmadan, ten ile hissetmeden de aşık olabilir. Öyle ki bu kalbin bir yansımasıdır. "

" Kalbin yansıması. " dedim, sorarcasına.

" Kalbimiz nasılsa insanın davranışları o yöndedir. İyi bir kalbe sahip insanlar iyi işler yapar, gülümsemelerinden bile fark edersin bunu. Kararmış bir kalp etrafına kin ve öfke dağıtmaktan öteye gidemez. Aşık bir kalp ise sadece hissetmek ister, en çokta ruhu. O yüzden aşk kalplerdedir, tenlerde değil. "

" Anlatmaya çalıştığı tam olarak şu; tüm bunların lafta olduğu, erkeklerin duygularıyla güzel bir rol sergileyip en sonunda asıl hedefe, tene ulaşmak istemeleri. "

" Ben buna inanmıyorum. " dedi, " Bir yerlerde gerçekten hisseden aşıklar var. "

" Ben esasında çok katılmıyorum sana. "

" Neden? "

" Baksana etrafına. " dedim, " Kadınları koydukları konum öylesine utanç verici ki insan birilerinin samimiyetine inanmak istemiyor. "

" Nasıl bir konum? "

" Reklam panosuyuz. "

" Hadi ama abartma! "

" Televizyondaki reklamların çoğunda kadınlar ön planda. Hem de ürünle alâkası olmayan bir şekilde. Vücutlar öylesine bariz kullanılıyor ki sunulan ürün geri planda kalıyor. "

" İzlemediğim için çok bilmiyorum. "

Yüzümü buruşturdum. " Özür dilerim. "

" Hayır, hayır önemli değil devam et. "

" Tesettürlü bir arkadaşım var. " diye, devam ettim. " Garsonluk için başvurduğu bir kafeye alınmadı. Gerekçe olarak da açık bir kadın istediklerini söylediler. Bu alanen hakarettir. Yapılan işin iyi ya da kötü olmasının bir anlamı yok. Olay tamamen erkeklerin dikkatini çekebilmek ve daha çok müşteri. El altından pazarlamak diye ben buna derim. Ve en acısı da şu; birçok kadın bunu bile bile sesini çıkarmıyor. "

" Herkes özgür, Füsun. İnsanları tercihlerinden dolayı eleştirecek değiliz. "

" Haklısın ama karşı cinsin böylesine bir amaç gütmesi bence kabul edilemez. "

" Bazı hemcinslerim böyle ki bunu artan kadın cinayetlerinden anlamak çok daha kolay ama günümüzde kadının sosyal statüsünün de arttığı göz ardı edilemez. "

" Tabii ki dünyayı kadınlar yönetiyor. "

" İyi de öyle çok kadın lider yok ama. "

Bir şey demeden masanın üzerindeki paketten bir sigara alıp yaktım. İlk dumanı üflerken önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına iliştirdim.

" Zaten kadınlara kolay kolay liderlik verilmez, o kadar yücelmedik daha. Ama bu dünyayı ve erkekleri ayakta tutan gizli güç biziz. Bunun da yansıması, var olan her şeyin kadınlar için üretilmesi. Çok azdır erkeklerin payına düşen. Kadınların alanı ve seçeneği geniştir. Erkeklerin kalıbı ise dar. En basit örneğiyle bir çift gardırobu, en geniş örneğiyle kadınlar için çıkan savaşlar. Kadınlar küçük bir eşyayı da koca ülkeyi de avcunun içine alabilir.  "

" Kadınlar savaş mı çıkarmış? " dedi, kaşları havaya kalkarken sonra gülüp devam etti. " Hoş beklerim sizden. "

" Fena. " dedim, gülerek. " Bilmen lazım en bilindiği: Truva. "

" Ah! Helen. " dedi, başını iki yana sallayarak.

Gülümsedim. " Tarihin birçok dönemin de var bu. Roma imparatorları, Osmanlı, İngiltere gibi büyük devletler cidden sınanmıştır kadınların güçleriyle. " dedim, " Kösem'i kadınsal yöndeki atakları ve otoritesi olmasa tanır mıydık bilmiyorum. "

" Kadınları mı suçluyorsun? " diye, sordu.

Omzumu silktim. " Her iki tarafta suçlu. Hak etmediği gücü isteyen kadın da devleti geri plana itip kadının cazibesine kapılan erkek de." dedim, " Ama benim dikkatimi en çok çeken İlgitere kralı, Henry. Adam resmen uçkuru için ülkeyi kaosa sürüklemiş. "

İçten bir kahkaha attığında kısılan gözlerini izledim, gülümseyerek. Ne güzelsin sen öyle.

" Bak konu daha çok ilgimi çekmeye başladı. "

Omzuna vurdum. " Pislik! "

" Anlatsana. " dedi, sırıtırken.

Başımı salladım ve anlatmaya başladım. " İngiltere'nin tarihinde etkili birçok kadın mevcut. Ancak bunlardan hiçbiri cinselliğini ve aklını kullanarak Anne Boleyn kadar ileri gitmemiş. Evlenmeden olmazın en ileri seviye temsilcisidir bir kere. Her istediğini elde etmeye alışık kral VIII Henry, onu elde edemeyince saplantı haline getirir ve bu uğurda ilk karısını boşamakla kalmaz, Vatikan'ı reddedip bütün ülkeye toptan din değiştittirir. Ülke din savaşları, yakılanlar, asılanlarla cebelleşirken, Anne Boleyn Kraliçe olmuştur. "

" Şu an senden bir tık tırstım. " dedi, " Ülkeyi kaosa sürükleyip tahtında şarabını yudumlayan, Füsun. "

İçten bir kahkaha attığımda o da gülümsüyordu.

" Kork benden yoksa üçüncü dünya savaşını çıkartırım. "

" Nasıl yapacakmışsın onu? "

" Binlerce uçağı gökyüzüne salıp tüm yeryüzüne güller yağdıracağım. "

" Bu savaş başlatmaz. "

" Öfke ve korku savaş demedim ki ben. Sevgi savaşları çıkar belki, daha çok gül veren kazanır. "

Gülümsedi. " Belki. " dedi, " O zaman çocuklar, uçurtmalarını uçakların önünü kesmek için değil de selamlamak için uçurur. "

" Belki de... "

İzmaritimi söndürüp telefonumdan saate baktım. Yurda dönme vaktim yaklaşıyordu artık. Onunla konuşurken zaman çok çabuk geçmişti. Konunun konuyu açması onunla bir şeyler paylaşmak o kadar hoştu ki... Ne kadar güzel bir arkadaş edindiğimi anladım. Ona olan hislerime bir anlam veremiyordum. Seviyordum ancak bunun ne derece ve ne yönlü olduğunu kestiremiyordum ama şundan emindim: Deniz, bir şeyler hissetmek için doğru kişiydi. Hoş, beni kardeşi olarak gördüğünü ima etmişti ama bunun pek de bir önemi yoktu. Çünkü herkesin kalp yansıması farklıydı. Ve bir karşılık beklenilerek oluşturalan yansımalar ne kadar gerçekçi olabilirdi ki. O olsa olsa karanlıkta yanan araba farı olurdu. Yalandan gözlerin kamaşırdı sadece.

Ve benim kalbimden gelen araba farı değildi. Hem acıktım yine, keşke yemek olsaydı şimdi. Deniz de öyle bakmasa yüzüme mavileri daha da çok acıktırıyor. ' Gözlerinizi bakınca acıkıyorum, Deniz Bey. ' desem, kesin bana düşer, kardeşi olarak görmekten vazgeçerdi. Denemekten kime ne zarar gelir ki? Hayranlıkla baktım yüzüne ve derin bir iç çekip konuştum.

" Gözlerinize bakınca acıkıyorum, Deniz Bey. "

¤¤¤


03.05.2019 | 23.07

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top