- 2 -

Cumartesi olmasına rağmen çalışmak için erken kalkmak zorunda olan Zeynep, yatağından kalkmadan kaslarını gererek rahatladı.

Her şeye rağmen hayalini kurduğu hayatı yaşadığı için yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamadı.

Aklına gördüğü rüya gelince bir an duraksadı. Yüzünde annesinin mis kokusu geldi tekrar. On üç yıl sonra ilk defa görmüştü annesini. Sonra söyledikleri geldi aklına.

"O."

O kimdi?

Kollarında rahatladığı adam geldi aklına. Kokusunu rüyasında çok beğenmişti ama nasıl bir koku olduğunu hatırlamıyordu.

Gördüğü kimsenin yüzünü hatırlamıyordu. Tek hatırladığı bulunduğu yer ve annesiydi.

Zeynep bu rüyanın daha fazla kafasını oyalamasına izin vermeden iki yana salladı ve yatağından kalktı.

Kıyafetlerini değiştirmeden banyosuna yöneldi. Elini yüzünü yıkadıktan sonra pijamalarıyla salonuna yöneldi.

Temiz hava girebilsin diye terasın kapısını açtı. Bahar gelmiş olduğu için sabahları serin bir hava oluyordu. Serin havadan derin bir nefes alan Zeynep gülümsedi.

Daha sonra terasa çıkarak köşede bulunan minimal, dikey bahçeye yöneldi ve yanında bulunan ibrik ile çiçeklerini suladı. Kendi tarafındakiler bittikten sonra diğer taraftakileri de sulamaya başladı.

Tam bu sırada arkadında duyfuğu ses ile olduğu yerde sıçradı ve arkasını döndü. Ama gördüğü şey görmeyi beklediği en son şey bile değildi.

Yan daireden terasa sarışın bir kadın çıkmıştı. Üzerinde sadece kendisine büyük gelen bir gömlek vardı ve belli ki başka bir şey yoktu. Yüzünde ise nerede olduğunu anlamaya çalışan bir bakış.

Onun bu halini görünce utanan Zeynep, "Pa-pardon. Ben şey sizin taşındığınızı bilmiyordum. Ki-kimse olmadığı için çiçekleri aylardır ben suluyordum. Yan dairede oturuyorum ben." dedi gözlerini kaçırarak.

Kadın ise önce ona tiksinmiş bir bakış attıktan sonra o hiç yokmuş gibi onu geçerek cam korkuluklara yöneldi ve elindeki sigarayı yaktı.

Bu kaba davranış üzerine şaşkına dönen Zeynep, utanması geçerken bir de sinirlenmişti. Ne yani şimdi bunun ile mi komşu olacaktı?

O da kadını görmezden gelerek çiçekleri sulamayı bitirdi ve dairesine döndü. Sabah sabah karşılaştığı kadın ile sinirlenen Zeynep, yıkılan iyi komşu hayallerini unutmak için hemen telefonundan müziğini açtı ve sevdiği şarkılar ile kendisine kahvaltı hazırlamaya başladı.

Kendisine kahvaltı tabağı hazırlayıp çayını bardağına koyarken telefonunda çalan şarkı durdu ve zil sesi duyuldu.

Ekranda İlayda'nın ismini gören Zeynep gülümseyerek aramayı kabul etti. "Heeey." diye neşeli bir ses duyuldu karşı taraftan.

"Günaydıın İlayda." diye selam verdi gülümsemeyle Zeynep.

"Sana da günaydııın. Sana güzel haberlerim var Zeynep."

"Ya öyle mi? Neymiş bakalım bu güzel haberler?"

"Yarın izin günüm ve bugün de işim erken bitiyor. Yani dünya üzerindeki en sevdiğin insan bugün sana geliyor." dedi son derece kendinden emin bir sesle.

Duyduklarına kıkırdamadan edemeyen Zeynep "Ooo desene bugünün en şanslısı benim." diye arkadaşına ayak uydurdu.

"Evet sensin. Neyse şimdi gitmem gerekiyor sadece günün güzel başlasın diye heber edeyim dedim."

"Onun için geç kaldın bebeğim. Canımı sıkan sıktı bile. Ama sana anlatmak istediğim şeyler var."

"O ne demek şimdi? Kim sıktı canını? Ne anlatacaksın?"

"Önemli değil. Akşam anlatırım hadi sen işine bak. Kolay gelsin." dedi ve arkadaşının sinirleneceğini bile bile yüzüne kapattı telefonu gülümseyerek.

Kahvaltısını tamamladıktan sonra bulaşıklarını makineye kaldırarak hemen banyoya yöneldi dişlerini fırçaladıktan sonra odasına girerek o gün giyeceklerini seçmeye başladı.

Üzerine siyah bir bluz, üzerine gri biraz uzun bir ceket, altına da siyah kumaş pantolon seçti. Her zamanki gibi yine spor ayakkabılarını giyecekti. Çok mecbur kalmadıkça topuklu ayakkabı giymrkten nefret ediyordu. Birkaç tane de takı seçti.

Sabahtan berri açık olan şarkı listesinden denk gelen hareketli şarkı ile dans ederek giyindi ve odasını toparladı.

Her ne kadar gıcık bir komşusu olduğunu öğrense de günü güzel başladığı için mutluydu. Hem dava için birkaç yerden umutluydu hem de akşam çok güzel bir kız gecesi geçirecekti.

Evde işlerini bitiren Zeynep gerekli eşyalarının olduğu çantasını da yanına alarak dairesinden ayrıldı. İlk durağı Çiçek hanımın bahsettiği bir oteldi. Üç ay önce onu burada aldatmıştı söylediğine göre.

On beş dakikalık yolu İstanbul trafiği sayesinde kırk beş dakikada kat ettikten sonra arabasını valeye vererek otelin lobisine yöneldi. Lobide bekleyen bir kadın çalışanın yanına giderek selam verdi.

Kadına kısa bir açıklamada bulunarak müdürünü çağırmasını rica etti. Görevli müdür gelene kadar kendisinin lobideki koltuklarda bekleyebileceğini söyledi.

Bir kaç dakika bekleyen Zeynep'in yanına takım elbise içindeki adam geldi. Gelen adam kendisinin müdür olduğunu söylediğinde, Zeynep de kendisini tanıttı.

Yanlarına gelen bir çalışan bir şey içip içmeyeceğini sorduğunda müdür bey kahve isterken, Zeynep sadece su istedi.

İçeceklerin gelmesini beklerken Zeynep lafa girmeye karar verdi. "Lütfü bey, benim sizden bir şey rica etmek için buradayım. Benim müvekkilim eşi tarafından aldatıldı. Buraya da birkaç kere geldiğini öğrendik, şu an elimde savcılık kararı yok henüz çıkmadı ama bana o günün kamera kayıtlarını verebilirseniz çok mutlu olacağım." dedi.

Bu sırada çalışanlardan birisi içecekleri servis ediyordu. Lütfü bey ise duydukları ile gerginleşerek "Üzgün Zeynep hanım ama size yardımcı olamam." dedi. Bu konu hakkında gerçekten üzülmüş gibiydi.

Servis yapan çalışanın gitmesini bekledikten sonra "Bakın Zeynep hanım, size gerçek manada yardım etmeyi çok isterdim ama bunu yapmam mümkün değil. Bildiğiniz üzere ben burada sadece çalışanım ve direkt patrondan bu konu hakkında emir aldım. Kesinlikle o kayıtları size vermemek konusunda." dedi.

Lütfü bey oldukça babacan bir tavırla "Zeynep bak senin yaşlarında benim de kızım var. Bu uğraştığın adam hiç sağlam pabuç değil. Gel sen bu davadan vazgeç." diye ekledi.

Zeynep karşısındaki yaşlı adama burukça gülümseyerek "Teşekkürler Lütfü bey ama bu davadan vazgeçemem. Siz de beni anlayın. Bu adam karısına yıllarca işkence etmiş. Bir de aldatmış. Kim olduğu umrumda değil. Bu zorbalığa dur dememiz gerekiyor." dedi.

Lütfü bey de onun gibi burukça gülümsedi ve "Sen yine de kendine dikkat et. Başka bir konuda yardımım dokunursa beklerim." dedi elini sıkmak için uzatırken.

Zeynep de elini sıkarak selamlaştı ve otelden ayrılmak için kapıya doğru yürümeye başladı. Kapıdan çıkarken kendisine seslenen bir kişi ile arkasına baktı.

Oturdukları zaman kandilerine hizmet eden çalışan adamdı elinde de Zeynep'in ceketi. Zeynep elindekini gördüğünde müteşekkir bir gülümsemeyle ona doğru adımladı.

Ortada buluştuklarında Zeynep teşekkür için ağzını açacağı sırada karşısındaki esmer adam "Yarın sizinle konuşmam lazım. Sizin işinize yarayacak bir kaç şey biliyorum. Beyoğlundaki Yeşil Kafede saat 3'te sizi bekleyeceğim." dedi.

Duydukları ile Zeynep şaşırsa da herhangi birisine belli etmemek için gülümseyerek kafası ile onayladı ve "Teşekkürler." dedi.

Kafası karışık bir şekilde otelden çıkarak valeye ulaşan Zeynep, arabasının gelmesi ile arabasına bindi ve kafasında oluşan sorularla bir sonraki durağı olan restauranta çevirdi rotasını.

Yolda arabayı kullanırken arkada çalan hafif müzik eşliğinde az önce adamın söylediklerini düşünüyordu. Gerçekten yardımı olur muydu? Yoksa bir tuzak mıydı?

Tabi ya elbette o Ali denen adamın tuzağıydı. Ama istese kendisi onu kolaylıkla kaçırabilirdi. Yani tuzak kurmasına gerek yoktu. Bu konuyu daha sonra İlaydayla konuşmayı aklına not ederek geldiği restaurantın otoparkına arabasını park etti.

Arabadan inerek lüks restauranta girdi. Kapıda rezervasyon soran görevliye restaurantı işleten kişi ile görüşmesi gerektiğini söyleyerek içeri girdi. Görevli de bir kişiyi müdürü çağırmak için gönderdi.

Restaurant oldukça kalabalık duruyordu. Büyük restaurantta sadece bir keç masa boştu. Zeynep yemeklerin servise çıktığı uzun tezgahta bar sandalyesine oturarak müdürün gelmesini beklemeye başladı.

Yanına iyi giyinimli genç ve oldukça güzel bir kadın yaklaşarak "Merhaba. Ben buranın işletmesi ile ilgilenen Gamze Pare. Size nasıl yardımcı olabilirim acaba?" dedi elini uzatırken.

Zeynep de kadına elini kibarca uzatarak tokalaştı. "Merhaba. Ben Zeynep Gümüş. Avukatım ve buraya bir dava için gelmiştim. Sizden bir günün görüntülerini alabilir miyim diye merak ediyorum? Siz bir şey demeden önce bu konunun oldukça önemli olduğunu söylemek isterim. Bir kadının mağduriyeti söz konusu." diye kibarca rica etti.

"Bu konu hakkında ben karar veremem. İki gün önce patronumuz geldi. Bu konuyu ondan rica etmelisiniz?" dedi.

"Peki patronunuza nasıl ve ne zaman ulaşabilirim?" diye sordu Zeynep. "Bir kaç gün buraya geleceğini zannetmiyorum. Cenazesi var. Haftanın ortasında uğrar sanırım. Size bir kartını vereceğim sekreterinden randevu ayarlayabilirsiniz." dedi kadın.

Zeynep kadının dedikodu yapmaya ne kadar açık olduğunu farketmeden edemedi ama kartı alarak oradan ayrılırken teşekkür etti.

Bugünlük işini bitiren Zeynep saatin üçü geçtiğini görünce akşam için İlayda'ya yemek hazırlamayı düşünse de pek zamanı olmadığını farketti.

Arabasını evine sürerken büyük bir süpermarkette durdu. İhtiyacı olan birkaç şey ve bir tane de güzelinden şarap seçerek aldıklarının fiyatını ödedi.

Evine girdiğinde elinde bulunan eşyaları mutfağa koyduktan sonra direkt banyoya girdi. Güzel ve rahatlatıcı bir duşun ardından üzerine oversize tişörtlerinden birini, altına da rahat bir pijama giyerek mutfağa döndü.

Önce evde bulunan ses sistemine giderek hareketli sevdiği şarkıların bulunduğu listeyi oynatmaya başladı. Hareketli müzikte hafif hafif dans ederken mutfaktaki aldığı malzemeleri yerlerine yerleştirdi.

Geriye kalan zamanı az olduğu için sadece makarna yapmaya karar verdi. Tamam belki biraz da üşenmiş olabilir. Makarna için özel bir tarifi vardı. Annesinin tarifi.

Makarnayı yaparken bir yerden çalan şarkıya eşlik ediyor bir yerden hafif dans ediyordu. Bu sırada çalan kapının sesiyle durdu. İlayda işten oldukça erken dönmüştü ve anahtarını unutmuştu anlaşılan.

Arkadaşının unutkanlığına ve gelmiş olmasına gülümseyerek kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açarken "Ne o anah-" gördüğü kişi ile cümlesi yarım kalırken, gülümsemesi soldu ve yüzünde oluşan şaşkınlığını gizleyemedi.

"Ne işin var senin burada." dedi şaşkınlığını atan kadın buz gibi sesi ile.

Beyaz saçlı adam böyle bir karşılamayı beklediği için şaşırmayarak "Seninle konuşmam gerekiyor." dedi.

"Çok önemli." diye ekledi kızının kendisini içeri almama ihtimali olduğu için.

Kadın derin bir nefes alarak kendisini sakinleştirdi ve kapının önünden çekilerek salona geçmesi için eliyle yön gösterdi.

Adam koltuğa çökerken, keyfi kaçmış olan Zeynep şarkıyı durdurarak adamın yanındaki koltuğa oturdu. "Neden geldin?" dedi.

Adam yanındaki kızına dönerek "Senin için geldim. Ali Aslanoğlu ile karşı karşıya gelmişsin bir davada. Geri çekil demeye geldim." dedi.

Kadın duydukları ile babasına döndü "Davadan vazgeçmem için seni mi tehdit etti?" diye sordu samimiyetten uzak bir kıkırdama ile.

Neredeyse dört yıldır bırak evine gelmesini aramayan babası şimdi gelmiş işlerine burnunu sokuyordu. Tabi ki kendini düşündüğü için.

"Hayır sen benim kızımsın. Elbette senin için geldim. Bak bu adam ile uğraşmaya gelmez, her şeyi yapabilir." dedi babası.

Samimiyetini ölçmek için babasının gözlerinin içine bakan kızı, "Ne yani şimdi de beni önemsemeye mi karar verdin? 26 yıl sonra bir anda!" dedi. Sesi buz gibiydi.

Daha fazla kızının gözlerinin içine bakamayan adam kafasını önüne çevirerek eğdi. "Bak suçlu olduğumu biliyorum ama akıllandım artık. Anneni kaybettim, abini kaybettim, seni kaybettim. Şimdi Mine ile de boşanmak üzereyiz. Diğerlerini geri getirmek için elimden bir şey gelmez ama seni halâ geri kazanma şansım var. Seni geri kazanmama izin ver." dedi sesinden pişmanlık akıyordu.

Zeynep babasını hiç böyle görmemişti. Onu hiç böyle üzgün görmemişti. Hatta annesinin cenazesinde bile. Geçmişi hatırladığında gözleri sulanan Zeynep ayaklanarak karşısında oturan adama gözlerini dikti "Birincisi davadan vazgeçmiyorum. O kadına sırtımı dönmeyeceğim. Bir kadını ölüme terk etmeyeceğim. İkincisi seni kolay kolay affedebileceğimi zannetmiyorum. Bana biraz zaman ver düşünmem gerekiyor ama çok umutlanmanı önermem." dedi.

Umutla gözleri parlayan adam kafasını kaldırarak kendisine bakan kızının gözlerine baktı. "İs-istediğin kadar beklerim. Yeter ki sen düşün." dedi ayaklanarak.

Adam kapıya yönelirken kızı da peşinden geldi kapıya çıktığı zaman dönüp son kez kızına baktı gülümsedi ve gitmek için döndüğünde "Azrayı çok özledim." dedi Zeynep.

"Onu getirir misin? Görmeme izin verir misin?" dedi sesi kırılırken. Küçük kız kardeşini en son birkaç ay önce görmüştü.

Adam mutlu bir gülümseme ile kafasıyla onayladı ve "Getiririm. O da seni çok özledi. Görüşürüz kızım." dedi. Daha fazla dayanamayan Zeynep kapıyı kapatarak gözlerinde zorla tuttuğu gözyaşlarını akıttı. Hıçkırarak ağladığından sesini bastırsın diye müziği tekrar açtı.

~~~

Yaşlı adam kapının kapanmasıyla birkaç dakika kapının arkasını dinledi. Birkaç hıçkırık sesinden sonra müzik sesi duyulunca yüzünde oluşan sinsi gülümsemeye engel olamadı.

Mutluluk ile asansöre yöneldi. Bir kaç saniye sonra gelen asansöre gireceği sırada içerideki adamları görmesiyle şaşırdı.

Asansörden inen adamların önde olanına elini uzatarak "Fırat Durmaz.. Senin ne işin var burada. Senin Amerikada olduğunu duymuştum." dedi. Kendisi ile tokalaşan adamın bakışlarından kendisini tanımadığı ortadaydı.

"Ben Osman, Osman Gümüş." diye tanıttı kendisini. Fırat karşısındaki adamı tanıyarak "Evet Amerikadaydım. Babam vefat ettiği için dönmek zorunda kaldım. Artık burada oturuyorum." diye Zeynep'in karşı dairesini işaret etti.

Fırat bu adamı babası yüzünden tanıyordu. Babası ile oldukça sık iş yapan korkak ve çıkarcı herifin tekiydi.

Osman duyduğu haberle sevinse de üzülmüş gibi yaparak "Babanın ölümüne çok üzüldüm. Cenazesine geldim ama seni göremedim." dedi.

Fırat bir an önce adamdan kurtulmak için "Kimseyle karşılaşmamak için özel çaba gösterdim. İyi günler." dedi.

Osmanı geçip giderken, Osman aklına gelen fikirle sinsice gülümseyerek "Seninle konuşmam gereken çok önemli bir konu var."

Bu cümle ile duran Fırat merakla kaşlarını çatarak iki adamının arkasındaki adama çevirdi gözlerini "İnan senin için de kârlı bir iş." dedi Osman kendinden emin bir sesle.

<▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪>

Kelime Sayısı: 1988
Yayımlanma Tarihi: 16 Ocak 2022

Merhabaa.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Eğer hem okuyup hem ☆'a basıp hem yorum yaptıysanız size kalbimi göderiyorum. :)

Oy sınırı 15.

Bu arada birkaç soru sormak istiyorum.

Öncelikle nasılsınız?

Sizce Osman'ın planı nedir?

Fırat da orada oturuyorsa o kadın kimdi?

Zeynep'e gelen çalışan iyi mi kötü mü?

Ve kitabı beğeniyor musunuz?

Diğer kitaplarımı okuyup oy verirseniz çok mutlu olurum ♡♡♡

İstek, yorum ve eleştirilerinizi buradan ve dm'den bana iletebilrsiniz.

Ayriyetten sadece tanışmak için de yazabilirsiniz :)

Sevgilerle...

_Binsan_

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top