BÖLÜM 8: UTANÇ

Olduğum yerde -yine- kalakaldım. Herkes bana ve Ayaz'a tip tip bakıyordu. O kadar utanmıştım ki yer yarılsa içine girebilirdim.

Ayaz böyle şeyleri nasıl yapabiliyordu? Ben bu kadar büyük bir utanç içindeyken o nasıl bu kadar rahattı?

Bir hışımla oradan uzaklaştım. Hemen okuldan dışarı çıktım ve gizli yerime doğru koşmaya başladım.

O kadar utanç içindeyken başka ne yapabilirdim ki?

Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Koşarken bir yandan da arkama bakıyordum. Peşimden Arzu ve Ayaz geliyorlardı. Arzu bana seslendi:

"Melek!  Dur bir dakika arkadaşım, dur da konuşalım!"

Durmadim.

Okuldan biraz uzaklaşmama rağmen  hala beni takip ediyorlardı. Hışımla arkamı döndüm ve bana yaklaşmalarına izin verdim. Yanıma geldiklerine işaret parmağımı Ayaz'a tehditkâr bir şekilde sallayarak konuştum:

" Sana şu anda çok sinirliyim ve bir daha seninle konuşmak istemiyorum. Anlıyor musun beni? Şimdi lütfen def olur musun? "

" Çok kibarsınız hanımefendi, teşekkürler. "

Hala, hala dalga geçiyordu benimle!

" Ayaz dalga geçmeyi bırak, gerçekten peşimden gelme, yalnız kalmak istiyorum." Sonra Arzu'ya döndüm:

" Arzu'cuğum sen de gelme lütfen. Görüştüğümüze çok sevindim ama benim gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacım var. Hoşçakal." Dedikden sonra gizli yerime gittim...

◇◇◇

Mağarama vardığımda pufuma oturdum. Olanları düşünmeye başladıktan bir süre sonra içeri birinin dalmasıyla irkildim. Bu tabiki  Ayazdı.

" Ben sana gelme, def ol demedim mi?"

"Deniniz küçük hanımefendi. "

" Küçük mü? Ne alaka ya kime göre neye göre küçülmüşüm ben?"

" Lise ikiye gitmiyor musun? On altı yaşındaysan benden küçüksün o zaman. "

Onunla dalaşacağım diye neredeyse beni rezil etmesini unutmuştum. Okula kayıt yaptırdığını gördüğümü hatırladım. Pekala da üç yada dördüncü sınıfa kayıt yaptırmış olabilirdi.

"Kaç yaşındasın ki sen?"

"17 yaşındayım. Yani benden küçüksün işte."

Haklıydı ama ben o sırada başka bir şey düşünüyordum. Kaydını üçüncü sınıfa yaptırmış olmalıydı.

"Yani 11. sınıfa kayıt yaptırdın?"

Nedense teyit etme ihtiyacı duymuştum.

"Hayır. Onuncu sınıfa kayıt yaptırdım."

Şaşırmıştım. Sınıfta falan kalmış olmalıydı.

"Tembelsin işte değil mi? Sınıfta kaldın kesin."

Yüzü düşmüştü. Soruma cevap vermedi. Onun yerine bir süre sessiz kaldi ve ardından konuyu değiştirmek istercesine bir soru sordu. Bense beni rezil etmesini tamamen unutmuştum.

"Doğum günün ne zaman senin?"

" Temmuz. Temmuz'un on dokuzu. Sen?"

" Ben adım gibi kuru soğuklarda doğmuşum. Ocak'ın birinde. Yılbaşında. "

Buna çok şaşırmıştım. Ben de hep yılbaşında doğmuş olmayı istemişimdir.

" Aaaaa, gerçekten mi? Daha önce hiç yılbaşında doğan biriyle tanışmamıştım. Nasıl bir duygu bu? Mesela duvarlara happy birthday yazan yazılar mı asıyorsun yoksa mary christmas yazan yazılar mı? Yada... Hiii! Yoksa ailen sana hem doğum günü için hem de yılbaşı için iki ayrı hediye mi alıyor!?"

'Ailen' deyince yine suskunlaşmıştı. Ama bu seferki kısa sürmüştü.

" Konuyu değiştirme. Sonuç olarak ben büyüğüm. "

Asıl konuyu değiştirmiş olan oydu ama neyse...

" Ay tamam sus Allah aşkına. Çok uzadı bu mevzu. "

" Bence de küçük hanım. "

Hala küçük diyordu yaa! Konuyu kapatmak için dalaşmadım.

Bir anda ona kızgın olduğum aklıma geldi.

" Ya ayrıca ben neden burada durmuş seninle sohbet ediyorum? Ben sana çok kızgınım. Hem ayrıca her kafana estiğinde de buraya gelemezsin. Burası benim özel yerim. Hem burada olacağımı nereden bildin? "

" Sen yalnız kalmak istiyorum diyince buraya geleceğini anladım. "

Beni o kadar iyi mi tanıyordu ki? Ama bozmadım.

" İyi ya işte, yalnız kalmak istiyormuşum; kendi ağzınla söyledin gitsene ya!"

" Hayır gitmem. Sinirinin geçtiğini söyleyene kadar gitmiyorum. " bunu söylerken üstüme doğru yürüdü.

" Geçmedi ki niye öyle bir şey söyleyeyim! Ben orada ne biçim utandım senin haberin var mı?"

" Yaaaa, neden utandın ki? Bu gayet doğal bir şey bence. Herkes öpüşebilir." bunu söylerken daha çok üzerime doğru yürüyordu. Ben geri çekilmeye başladım ama mağara duvarına yaklaştıkça, yerimin azaldığını hissediyordum. Ayrıca bu çocuk ne kadar rahattı ya!

" Sen bunu herkesin içinde söyledin. Belki sen çapkınlık yaparken her gün öpüşüyorsundur rutin hayatında. Sana bu yüzden normal geliyordur belki. Ama benim için normal bir şey değil bu tamam mı? Her gün yaparsan bir özelliği kalmaz ki zaten. Bazı şeyler insanın hayatında özel kalmalı. Ayrıca biz öpüşmedik bile! O öpüşmek sayılmazdı!" Bunları söylerken duvara dayanmıştım. Bu yüzden cümleleri uzatarak zaman kazanmaya çalışıyordum. Konuşmaya devam ettim:

"Özel kalmalı ki insanın hayatının bir anlamı olsun di mi? Yani yoksa yaşamanın ne anlamı..."

" Sen ne çok konuşuyorsun öyle ya. " Artık çok geçti. Beni susturmuştu ve konuşacak bir şeyim de kalmamıştı. Ellerini iki yanıma, duvara dayadı. Kaçmamı engellemeye çalışır gibi bir hali vardı ve konuşurken gözlerime değil, dudaklarıma bakıyordu. Son bir umutla bir cümle daha söyledim:

" Seni affetmeyeceğim. "

" Neden?" Gözlerini dudaklarımdan ayırmıyordu. Bir soru ile karşılık verdim:

" Senin benden daha önemli işlerin yok mu? Benden daha güzel kızlara asılmak gibi mesela? Ayrıca seni affetmemi neden bu kadar çok istiyorsun ki? Senin için ne anlam ifade ediyorum ki ben?"

Evet ya niye bu kadar ısrarıydı ki? Neydim ki ben onun için?

" Bak bir anlaşma yapalım, sen şu 'ayrıca' larını, 'hem' lerini, hatta konuşmalarını biraz azalt, ben sonra sana cevap vereyim olur mu? Şimdi sırayla sor. "

Beni bu sefer gerçekten öpeceğinden korkuyordum. Çaresizce konuşmaya başladım.

" Tamam, ilk soru: Senin benden daha önemli işlerin yok mu? "

" Hmmm, güzel soru. Yok. Evet yok, şu anda en önemli işim sensin. "

Hayalimdeki cevap bu değildi.

" Emin misin? Benden daha güzel kızlara asılmak gibi mesela, senin gibi çapkın bir erkeğin yapacağı türden daha önemli işlerin yok mu? "

" Yok. Şu anda çevremdeki en güzel kız sensin, bu yüzden de daha önemli bir işim yok. "

" Daha güzel bir kız olsa, beni umursamazdın di mi? Doğru söyle."

Cevabını zaten biliyordum. Tabiki umursamazdı. Amacım sadece zaman kazanmaktı. Ama onun cevabı yine benim beklediğim cevap değildi. Bana daha çok eğilerek şöyle dedi:

" Acaba senden daha güzel bir kız var mı?"

Sonra tekrar geri çekildi.

" Ay saçmalama tabi ki vardır. "

Beni etkilemeye çalıştığı için öyle dediğini biliyordum tabiki. Ama ben kedimle barışıktım. Tabiki benden daha güzelleri de vardı. O da böyle diyeceğimi tahmin etmemişti sanırım.

" Neyse sonraki soruya geçelim biz. "

Soru sormaya devam ettim.

" Seni affetmemi neden bu kadar çok istiyorsun? Senin için neyim ki ben? "

" Beni affetmeni çok istiyorum çünkü Sen şimdiye kadar asıldığım kızlar içinde en güzel olanısın. Ayrıca en uzun süre takıldığım kız da sensin. "

Ciddi miydi bu?

" Ne! En güzel bendim ve onu da geçtim, en uzun süre mi? Daha iki gündür tanışıyoruz be!"

" Evet, ilişkilerim genelde telefonumun şarj olma süresinden daha kısa sürer. " Söylediği komikti ama bunu söylerken kollarını biraz aşağı ittim çünkü bu pozisyonda durmak beni biraz germişti. Ama tabi ki hiçbir etkisi olmadı. Çünkü o bir erkekti. Ve ben bir kızım. Ve benim gücüm ona yetmiyordu!

" Dur dur, sorular bitti mi? Nereye kaçıyorsun? " tam bitti diyecektim ki aklıma Ayaz'ın neden kaydını bu okula aldırdığı sorusu geldi. Onu da sormaya karar verdim.

" Hayır bir soru daha var. "

" Tamam hadi sor. "

" Sen kaydını neden bizim okula aldırdın? "

Yine yüzü düştü. Ne oluyordu bu çocuğa! Ne desem bir yüzü düşüyordu!

" Eeee, bence benim gitmem lazım artık, hoşça kal... " tam kaçarken kolundan tuttum ve yakaladın onu. Bir yandan o pozisyondan kurtulmuş olmanın sevinci içindeyken, bir yandan da bu sorunun cevabını acayip merak etmeye başlamıştım...

"Soruma cevap ver. Yoksa hiç durmadan konuşurum."



Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top