BÖLÜM 28: İHANET?
Karaoke yarışmasının olacağı gün, dördüncü teneffüs olan öğlen arasının gelmesini heyecanla bekliyordum ancak zaman geçmek bilmiyordu. Zar zor üçüncü teneffüsü edebilmiştim.
"Ayaz, bak artık çok az kaldı hâlâ mı söylemeyeceksin bana ne şarkı söyleyeceğini?"
"Hayır dedim ya Melek. O zaman öğrenmeni istiyorum daha öncesinde değil."
Oflayarak önüme döndüm. Ne kadar da mızmızdı!
"Melek, şimdi ben Barış'a söyleyeceğim, Barış da bana. O zaman diyorum ki acaba sen de Ayaz'a mı söylesen?"
Arzu'nun sorusu ile bütün bakışlar bana döndü.
Arzu Barış'a; söyleyeceği şarkıyı ona söyleyeceğini, böylece kendisinin onun hakkındakı düşüncelerini öğrenebileceğini söylemişti. Barış bu yüzden hepimizden heyecanlıydı. Bunun üzerine o da kendi şarkısını Arzu'ya ithaf edeceğini söyledi. Yani herkes kendi aşk hayatındaki insan için söylüyordu.
"Tatlım ben daha hangi şarkıyı söyleyeceğimi bilmiyorum ki Ayaz'a söyleyeyim."
Bir de bu problem vardı tabi. Ben henüz hangi şarkıyı söylemem gerektiğine karar verememiştim. Tabi aklımda birkaç seçenek vardı ama sesim hangisi için daha uygundu acaba?
"Haklısın..."
Ayaz gözlerini bana dikip kolunu omzuma attı.
"Aslında çok güzel olur ha, senden de bana iki kelime duyarız fena mı olur?"
Gözleri dudaklarıma kayıp bana eğildiğinde iki elimle yüzünü ittim.
"Yılışık!"
Ellerimi elleri arasına alıp avuç içlerimi öptü.
"Sana yılışık..."
Gülümseyip başımı omzuna koydum.
"Ay çok yakışıyorsunuz ya! Hiç ayrılmayın siz!"
Arzu'nun ciyaklaması tüm sınıfı doldurdu. Barış mırıldandı.
"Başkaları da çok yakışacak izin versen ama vermiyosun işte."
Arzu bunu duysa bile, duymamazlıktan geldi. Barış Arzu'nun da ondan hoşlandığını öğrenmek için biraz daha beklemeliydi.
"Bence siz de çok yakışıyorsunuz Arzu."
Ayaz pis pis sırıtırken Arzu'nun gülümsemesi yarıda kesilmişti. Barış ise her zamanki gibi Arzu'ya aşkla bakıyordu.
"E-evet, yani hayır! Yani e-evet de işte şimdi... Ya sen niye bir anda böyle bir şey dedin enişte ya!"
Ben ve Ayaz gülerken Arzu somurtuyordu.
"Gerçekleri söylüyorum ne var?"
"Her gerçek de söylenmez ama!"
Biz gülmeye devam ederken Barış bir anda ayağa fırladı.
"Şey... Z-zil çalar şimdi ben g-gideyim."
Dedi ve sınıftan çıktı. Bozulmuştu sanırım.
"Ne oldu buna ya!"
Hepimizin gülmesi durmuştu. Arzu hala anlamayaz gözlerle onun arkasından bakıyordu.
"Arzu..."
Diye seslendim. Bana döndü.
"Bence peşinden git. Bozuldu biraz."
"Neye bozuldu ki?"
Tabi ilk defa bunları yaşadığı için hiç anlamıyordu canım arkadaşım.
"E resmen çocuğa ondan hoşlanmadığını ima ettin."
Gözleri kocaman açıldı.
"Öyle mi yaptım?"
"E biraz."
Şaşkın gözleri kızgına dönüp Ayaz'a döndü.
"Hep senin yüzünden enişte!"
Sonra da ayağa fırlayıp Barış'ın arkasından gitti.
"Ben ne yaptım ya!"
Ayaz arkasından seslendi ama duymadı Arzu. Güldüm ve Ayaz'ın omzuna yattım.
O sırada gözüm kapıdan içeri giren iki kişiye takıldı. Serdar ve Gamze gülerek ve el ele girdiler içeri. Bize hiç dönmeden geçip en arka sıradaki yerlerine oturdular.
Onları görünce yüzüm düşmüştü yine. Bana tiksinti veriyorlardı. Mutluydular bir de. El ele. Onca zaman koynumda yılan beslemiştim yani ben. O zamanları düşündükçe daha da sinirleniyordum.
Ayaz'ın elini kolumda hissettim.
"Kaskatı kesildin. Sakin ol. Onlar yüzünden değil mi?"
Gözlerimi gözlerine sabitledim.
"Eski zamanları düşündükçe, bir de üstüne şu hallerini gördükçe sinirlerim bozuluyor. Koynumda yılan, hatta bir değil iki yılan beslemişim!"
Elimi iki elinin arasına aldı.
"Bunlar geçmişte kalan anılar değil mi? Şimdiye odaklan. Anı yaşa. Unut onları."
"Unuttum, unuttum da, ne kadar da olsa insan düşünmeden edemiyor. Serdar'ı seviyordum sonuçta. Beni aldattı."
Ellerini elimden çekti. Gözlerini gözlerimden çekti. Yutkundu.
"Aşıktın ona sonuçta değil mi? Üzülmen normal tabi."
Kırılmıştı! Onu kırmıştım! Nasıl ona Serdar'ı sevdiğimi söyleyebilmiştim? Nasıl böyle bir düşüncesizlik yapardım?
Bu sefer elini ben tuttum.
"Hayır! Yani, sen yanlış anladın."
"Yok ya yanlış falan anlamadım. Sorun değil tamam biliyorum."
Böyle diyordu ama bozulmuştu işte. Ses tonundan anlamıştım. Yüzündeki her bir mimiği inceleyerek anlamıştım.
Ona sarılıp yüzümü boynuna gömdüm. Kulağına fısıldadım. Bir yandan da onu üzdüğüm için sesim hüzünlüydü.
"Ben sana karşı hissettiklerimi sadece sende hissettim. Bu duyguları senle tattım. İlk kez midemde kelebekler uçurdun sen benim. İlk kez sen benim için ölümü göze aldın. İlk kez sen benim gözyaşlarımı sildin. İlk kez seni öperken ben daha önce hiç heyecanlanmadığım kadar heyecanlandım. Sen benim ilkimsin. Sen benim her şeyimsin."
Geri çekilip alnımı alnına dayadım. Gözleri dolmuştu biraz. Tabi benim de öyle...
"Ayaz... O benim erkek arkadaşımdı, sen ise sevgilimsin. O beni güldüren biriydi, sen ise kahkaha attıran... O, beni bırakınca ağladığım biriydi; sen ise, beni bırakınca yaşamanın bir anlamı kalmayan... Ben onu seviyordum belki, ama sana aşığım be adam!"
Açık maviye dönen gözlerinden akan bir damla yaşı sildim. Onun benimkileri sildiği gibi... Çatallaşmış sesiyle fısıldadı bana.
"Şu an seni ne kadar öpmek istediğimi bir bilsen... Sınıfta olmasaydık..."
Güldüm.
"Bir fikrim var."
Bana sorar gözlerle baktı. Geri çekilip sınıftaki insanlara baktım.
"Arkadaşlar! Bahçede kavga varmış!"
Bir anda sınıfta bulunan herkes pencereye hücum etti. Kimse bize bakmıyorken Ayaz'ın dudaklarına yapıştım.
Öptüm ve iki saniye kadar sonra geri çekildim.
"Hani ya nerede?"
"Ben niye göremiyorum?"
"Kim kavga ediyormuş ya?"
Sınıfa tekrar seslendim.
"Pardon ya yanlış istihbarat!"
"Ya ama oldu mu şimdi bu?"
"Tüh ya!"
"Olay var diye heyecan yapmıştık biz de!"
Herkes tekrar sınıfa dağıldı.
Ayaz beni hayran hayran izliyordu. Önüme gelen bir bukleyi geri atıp sırıttım.
"Ne var?"
Derin bir nefes aldı.
"Sende de az çakallık yokmuş ha..."
Yalancıktan kaşlarımı çattım.
"Ama ben sana o kadar güzel söz söyledim sen tek bir şey demedin bana!"
Güldü ve elimi öptü.
"Ben bugünlük güzel söz hakkımı şarkı yarışmasına saklıyorum."
"Bak çıtayı çok yükseltiyorsun ama! Sonra hayal kırıklığı yaşamayayım."
Gerçekten o kadar merak ediyordum ki ne söyleyeceğini...
"Aaa! Seni ne zaman hayal kırıklığına uğrattım ben?"
Düşündüm...
"Bilmem. Uğratmadın sanırım."
"E o zaman?"
Doğru söze ne denir...
Bir sessizlik oldu. O sırada zil çaldı. Arzu ve Barış bizim sınıfın kapısının önünde belirdiler. Sohbet ediyorlardı. Ve keyifleri yerinde gibiydi. İkisi de gülümsüyordu. Sonra Barış el sallayıp kendi sınıfına doğru yol aldı. Arzu da onun ardından el sallayıp sınıfa girdi. Ağzı kulaklarındaydı. Bize uğramak muhtemelen aklına bile gelmemişti. Gidip sırasına oturdu.
Ayaz'a döndüm.
"İyi görünüyorlardı."
"Evet. Bir sorun kalmamış sanırım."
Biraz durdu.
"Melek..."
"Efendim sevgilim?"
Dudaklarını yalayıp devam etti.
"Seni öpmek bu dünyada yaptığım en güzel eylem."
Midemdeki kelebekler canlanırken tatlı bir utangaçlık sardı bedenimi.
"Seni öpmek de..."
◇◇◇
"Ya ben hala bilmiyorum ne söyleyeceğimi!"
"E ama Melek sen de şimdiye kadar beklenir mi bak yarışma başlayacak."
Artık konferans salonunda toplanmıştık ama ben hala ve hala ne söyleyeceğimi biliyordum. Elimde telefon şarkı arıyordum. Bulduklarımı biliyordum, bildiklerimi beğenmiyordum.
"Tamam, tamam... Bulacağım şimdi. Siz de düşünün ama!"
Kapıdan elinde boş bir kağıt ve kalem ile müzik hocası girdi.
"Evet arkadaşlar buraya bakın!"
Herkes ona döndü.
"Yarışmaya katılacak olan arkadaşların isimlerini alacağım."
Herkes ona doğru hücum etti bir anda. Biz de gittik. Birkaç kişiden sonra Barış yazdırdı adını. 5. sıradaydı. Araya girenlerden sonra Arzu 7. sıraya adını yazdırdı. Ardından ben geliyordum. 11. sıradaydım. Ayaz benden hemen sonra, 12. sıraya yerleşti. İşimiz bitince geçip en arkaya, gözlerden uzağa oturduk. Bu sırada ben hala telefonuma bakıyordum.
"Kanka, yabancı söylemezsin değil mi?"
Telefondan gözümü ayırmadan cevap verdim.
"Hayır tabiki. Beceremem biliyorsun."
"Melek, 'Yıldızların Altında' yı söylesen?"
Yüzümü buruşturdum.
"Tam ezbere bilmiyorum Barış."
"E karaoke yapacağız sonuçta oradan bakarsın."
"Olmaz. Karıştırırım ben yinede."
Ayaz derin bir of çekti.
"Sevgilim, ya çok özür dilerim ama iki gündür bir şarkı beğenemedin!"
İlk kez telefondan başımı kaldırdım. Kaşlarımı çatıp Ayaz'a baktım.
"Tam istediğim şeyi bulamıyor olamaz mıyım? Ne var bunda?"
"Bir şey yok da yani... Senin için söylüyorum ya sonra böyle panik oluyorsun."
Çevir kazı yanmasın!
"Hı. İyi."
Önüme dönüp telefonuma odaklanmaya devam ettim.
"Yarışmamız başlıyor arkadaşlar! Lütfen yerlerimize oturalım!"
Hepimiz yerlerimize kurulduk. Sıranın Barış'a gelmesini heyecanla bekliyorduk. Arzu'ya ne söyleyeceğini ben bile bu kadar merak ediyorsam, onu düşünemiyordum.
İlk sırada olan dört kişi sırayla sahneye çıkıp şarkılarını söylüyorlardı. Biri çıkıyor, söylüyor, herkes alkışlıyor, jüri kendi arasında fısıldaşıp notlar alıyor, o kişi sahneden iniyordu.
Sonunda sıra Barış'a geldiğinde biz de onunla birlikte sahnenin önüne indik. Barış stresliydi. Arzu'ya baktı.
"Çok heyecanlıyım."
Arzu destek verircesine Barış'ın omzunu tuttu.
"Merak etme. Sakin ol. Hala benim için söylüyorsun değil mi?"
Barış başını aşağı yukarı sallayarak onayladı.
"Güzel. Hadi o zaman, oraya çık ve eğlen."
Ben de bu arada bir telefonuma bir onlara bakıyordum hala. Birbirlerine gülümsediler ve Barış sahneye çıktı. Biz de üçümüz dizilip, onu izlemeye başladık.
Barış görevli öğrenciye şarkısının adını söyledi ve melodi çalmaya, Barış söylemeye başladı.
"Gözü karaydı, siyahtan kömürdü
Silahtı, vururdu, delerdi tek bakışta"
Bu şarkı Arzu'ya uyuyordu. Onun gözleri de siyahtı.
"Yürüyünce saatler, dururdu.
Zamanmış, mekanmış, dünya kimin umrunda?"
Barış cidden onunun hakkında böyle düşünüyor olabilirdi.
"Ah be gülüm,
Sana benden nasıl janti bir yar olur..."
Janti? Eh, olurdu gerçi.
"Sen beni ittin, bilemezsin kendimden geçtim."
O Arzu'yu öyle pat diye öperse, o da onu iterdi tabi. Bu düşünceyle güldüm.
"Gelemem kendime yar, gelemem kolay kolay
O zaman, gel yanımda kal.
Gel de bu gece yıkılsın
Yoluna kul köle gönül, kapılmış ağlarına.
Beni tanırsın, bir kere sevdim, yanarım aşkım adına"
Pek tanımıyordu gerçi ama şarkıdaki her şey de uyamazdı sonuçta değil mi?
Bir anda farkına vardığım şeyle içimi bir üzüntü kapladı. Ayaz'ın bana söyleyeceği şarkı da tam olarak bizi anlatamazdı!
"Ve bu gece yıkılsın
Yoluna kul köle gönül, kapılmış ağlarına
Başım önde kapına geldim
Yalanı da gör arada acı kuluna."
Üzgün bakışlarımı Ayaz'a çevirdim. Kulağına yetişmek için parmak ucuna kalktım.
"Senin şarkının sözleri de bizi tam olarak anlatamaz değil mi? Tıpkı bunun gibi..."
"Teni kardı, beyazdı
Yanından geçince nasıl gül kokardı..."
Tamam, aslında buralar doğruydu. Arzu fazlasıyla beyaz tenliydi ve parfümü gül kokardı.
Ayaz yüzüme eğilip cevap verdi.
"Benim şarkım, adeta bizim şarkımız. Benim sana söylemek istediğim her şeyi barındırıyor. Bizi anlatıyor."
Böyle bir şarkı var mıydı gerçekten? Ayaz'a gülümsedim ve kendi şarkımı aramaya devam ettim.
"Saçlar uçardı, ipince savursa
Uzaktan yüzümde kıyamet kopardı
Ah be gülüm
Sana benden nasıl janti bir yar olur...
Sen beni ittin, bilemezsin kendimden geçtim.
Gelemem kendime yar
Gelemem kolay kolay
O zaman gel yanımda kal."
Bir şarkıda durakladım. Bu hem bildiğim, hem sevdiğim bir şarkıydı. Ama beni ve Ayaz'ı yansıtmıyordu. Tamam, şarkımı ona söyleyeceğim diye bir şey dememiştim ama yinede içinde bizden bir parça olsun istiyordum. Diğer seçeneklere göz atmaya devam ettim.
Barış şarkısını bitirdiğinde herkes alkışladı. O da bizim yanımıza geldi. Ilk önce Ayaz tebrik etti.
"Baya iyi söyledin kardeşim. Tebrikler."
"Saol kanka."
Ne ara kanka olduklarını anlayamasam da erkeklerin kızlardan çok daha çabuk kaynaştığını bildiğimden sorgulamadım. Barış'a elimi uzattım.
"Tebrik ederim Barış. Çok güzel söyledin."
Muhteşem söylememişti ama yinede dinlenmeyecek gibi de değildi. Elimi sıktı.
"Teşekkürler Melek."
Sıra Arzu'ya gelmişti. O da benim gibi elini uzattı Barış'a.
"Muhteşemdin! Tebrik ederim Barış!"
Barış Arzu'nun uzanan eline baktı. Bir süre durdu, neyi düşünüyordu?
Tam o anda Barış, hiçbirimizin beklemediği bir şey yaptı. Arzu'nun elini tutup kendine çekti ve ona sarıldı! Üçümüz de şaşkınlıkla ona bakıyorduk. İlk kendine gelen bendim ve Arzu'nun Barış'a sarılmıyor olduğunu gördüm. Ona ellerimle sarılmasını işaret etti. Önce anlamadı, sonra istemedi ama ben ısrar edince, elleri yavaşça Barış'ı sardı. Sarmasıyla da, benim Ayaz'a yaptığım gibi, başını boynuna gömmesi bir oldu.
Ve ben o an anladım ki, benim can arkadaşım bu çocuğa aşık olmuştu!
Sahneye çıkan bir sonraki yarışmacı şarkı söylemeye başlayınca ayrıldılar. İkisi de gülüyordu. Birbirlerine bakarak. Bu öyle sıradan bir gülüş değildi. Gözlerinin içi gülüyordu resmen. Birbirlerini saran kolları gülüyordu.
Gerçekten, aşıklardı.
"Bundan sonra sıra sende!"
Arzu'nun koluna hafifçe vurup onu biraz olsun gerçek dünyaya döndürmeyi amaçlıyordum. Gözleri bana dönmedi bile.
"Hı hı."
Beni duyduğundan bile emin değildim. Sessizce mırıldandım.
"Çifte kumrular sizi..."
Benim orada resmen bağırışımı duymayan Arzu, şimdi fısıltımı gayet iyi anlıyordu! Birden bana döndü. Kaşları çatık, bakışları sinirliydi.
"Demesene öyle ya saçma saçma şeyler! Hayret bir şey!"
"Tamam be, bir şey demedim!"
Onlar bizden biraz uzaklaşıp sohbete daldılar. Zaten arka fonda pek de güzel söylenemeyen, benim bilmediğim yabancı bir şarkı vardı. Uzaklaşmasalar da duymazdık ki.
"Barış Arzu'ya vurulmuş."
Ayaz sırıtarak bakıyordu bana.
"Arzu da öyle..."
Gelip ellerimi tuttu.
"Ben de öyle..."
Güldüm.
"Barış'a mı?"
Gözlerini devirdi.
"Tabiki hayır ben gay falan değilim."
Bana sarıldı ve kulağıma fısıldadı.
"Sana vuruldum."
Ne diyebilirdim ki? Benim her şeyimdi o. Onca insan içinden gelip beni seçmişti ya... Daha ne diyebilirdim ki ona?
Kollarımı beline sarıp saçlarımda gezen ellerini hissettim. Dünyanın en huzurlu anıydı.
◇◇◇
"Ay çıkmasam mı?"
Arzu öyle ciddi söylemişti ki bize bunu, son anda kararından cayacak olması hepimizi korkuttu. Onu yanıma çekip kulağına fısıldadım.
"Saçmalama kızım! Barış'a nasıl söyleyeceksin o zaman?"
Kulağımın dibinde oflayıp geri çekildi.
"Tamam, çıkıyorum!"
Ve sahneye doğru yürümeye başladı. Arkasından seslendim.
"Güzel söyle!"
Zaten kötü söylemesine imkan yoktu.
Herkes onu alkışladı ve müzik çalmaya başladı. Bu arada onu dinlemek için telefonumu bırakıp cebime koymuştum. Göz ucuyla Barış'a baktığımda ellerini birleştirmiş, çenesinin altında Arzu'yu beklediğini gördüm.
"Bakması ne zormuş ah o güzel yüzüne."
Daha Arzu ilk cümleyi söylediği anda bütün salon alkışlamaya başladı! Hatta insanların aralarında konuştukları hayranlık sözlerini bile duyuyordum. Ayaz bir yandan ıslık çalmaya, bir yandan alkış tutmaya başladı. Barış ise elleriyle yüzünü kapatmıştı.
Gerçek olan tek bir şey vardı ki, Arzu mükemmel söylüyordu.
"Toplamış yine bütün güneşi üstüne.
Kamaşıyor gözlerim bebeğim,
Öyle gülmek olur mu gözünü seveyim?
Cennet dudakalarınmış öp de öleyim."
Arada yine ıslıklar geliyordu. Bu arada sözlerin, ona ne kadar uyduğunu fark ettim.
"Aşkmış adı, nereden bileyim?
Böyle zulüm olur mu gözünü seveyim?
Adımı sorsan söyleyemem yemin ederim."
Aşkı daha önce hiç tatmamıştı, bilemezdi. Barış öğretmişti ona. Ve cidden, ondan bahsediyorsa veya onunla ilgili bir şey olmuşsa, bir anda adını sorsan, söyleyemezdi. O kadar heyecanlıydı.
"Ah, ellerim titriyor
Of bir ateş basıyor
Özlemek bu dokunmakla geçmiyor..."
Bunları hissettiğini biliyordum. Çünkü ben de Ayaz'a karşı hissetmiştim. Bir an keşke ben bu şarkıyı Ayaz'a söyleseydim diye geçti aklımdan. Sonra bu şarkıyı söyleyebilmek için ses gerektiğini hatırladım ve boşverdim.
"Ah, öyle sev ki beni
Mey diye içeyim...
Kalbim tekliyor ah,
Gel hasta gibiyim..."
Şarkı bittiğinde herkes ayakta alkışlıyordu. Islıklar, tebrikler havada uçuşuyordu. Birden 'bir daha, bir daha' diye tempo tutturmaya başladılar. Arzu tam sahneden inmeye hazırlanırken tezahüratları duyunca olduğu yere çakıldı. Ne yapacağını bilemeyen gözleri beni buldu. Ben de 'bir daha, bir daha' diye tezahürata başlayınca iyice tedirgin olmuştu. O sırada müzik öğretmenimiz mikrofonu eline aldı.
"Arzu'cuğum, istersen arkadaşlarını kırma ve bize şarkını tekrar söyle."
İstemediğine emindim. Hatta şu anda sahneden inmek için can atıyor olmalıydı. Ama bu kadar insanı da kırabilecek biri değildi o. Bu yüzden müziğini başlattı ve mikrofonun önüne geçip şarkısını yeniden söyledi.
Bu sefer herkes ona eşlik ediyordu. Bütün salon birlikte söyledik şarkıyı. Ayaz kolunu omzuma atmıştı, beline kolumu doladım ve biz de eşlik ettik.
Şarkı bittiğinde alkışlar eşliğinde sahneden indi Arzu. Koşup boynuna atıldım.
"Sen varya sen! Sen muhteşem bir insansın! Kesin kazanacaksın Arzu'm kesin!"
O da bana sarıldı.
"Dur bakalım belli olmaz."
Sonra Ayaz geldi ve elini uzatıp tebrik etti.
"Arzu yaktın buraları varya kül oldu her taraf! Kasıp kavurdun ortalığı."
Arzu küçük bir kahkaha attı.
"Sağ ol enişte."
Ardından tebrik sırası Barış'a geldiğinde, ne elini uzattı, ne de koşup sarıldı. Barış Arzu'yu arkasından nazikçe itekleyerek bizden biraz uzağa götürdü. Arzu ne olduğunu idrak edene kadar bizden uzaklaşmışlardı bile. Ayaz'a döndüm.
"Vay, özel konuşacağım ben diyor yani."
Ayaz kafasını bana hak vererek salladı.
"E haklı, kız az önce aşkını itiraf etti, ben olsam ben de böyle bir durumda senle yalnız konuşmak isterdim."
Güldüm.
"Misal verirken bile beni örnek gösteriyorsun. Artık nasıl bir etki bıraktıysam..."
Yüzüme eğildi.
"Öyle bir etki işte..."
Gülümsememi büyültüp geri çekildim.
"Ben dinlemeye gidiyorum valla merak ederim."
Ne konuştukları şu an öğrenmem gereken en önlemli şey olabilirdi.
"Beni sadece kendi aşk hayatım ilgilendiriyor, başkalarınınki umrumda değil. Ben buradayım o zaman sen git."
Keyfi bilirdi. Başımı tamam anlamında sallayıp ben de onlar gibi salondan dışarı çıkıtım.
Kapının önünde değillerdi. Köşeyi döndüğümde de yoklardı. Koridor boyunca ilerleyip bir sınıftan gelen sesleri duyunca durdum. Kapı açıktı. Onları gördüm. Koridorda kimse yoktu. Konferans salonundan gelen şarkı seleri dışında ses yoktu. Geri çekilip dinlemeye başladım.
"Doğru anlamak için soruyorum..."
Dedi Barış.
"Şimdi sen bu şarkıyı benim için söyledin öyle mi?"
Kısa bir sessizlikten sonra Arzu cevap verdi.
"Evet."
Sonra Barış tekrar sordu.
"Yani o şarkıda söylenen her sözü gerçekten hissediyorsun."
Arzu gülerek cevap verdi.
"Evet."
"O zaman son bir soru daha..."
Barış'ın bu sorularla nereye varmak istediği şimdi anlaşılacaktı.
"Cennet dudaklarınmış, öp de öleyim, derken bile mi?"
İşte şimdi her şey açıktı. Arzu'yu -tekrar- öpmek istiyordu. Arzu sesindeki gülme tınısını bozmadan cevap verdi.
"Birini öpmeden önce izin almayı öğrenmişsin."
İçimden ona aferin diyordum. Bu mükemmel bir cevaptı.
Ancak uzun süreli bir sessizlik olduğunda içeri bakma ihtiyacı hissettim.
Ve gördüklerimle şok geçirdim.
Onlar öpüşüyordu!
Tabi bu sefer Arzu da onu öpüyordu.
Bana bu kadar yeteceğini düşünüp konferans salonuna doğru yürümeye başladım.
Koridoru geçip köşeye yaklaştığımda, bir kızın kahkahasını duydum. Ama bu kahkaha, nerede duysam tanıyacağım bir kahkahaydı. Çünkü o kahkahanın sahibi, Gamze'ydi.
Neye güldüğünü merak ettiğim için adımlarımı hızlanırdım ve köşeye gelince durdum. Sadece başımın yarısını çıkartıp köşenin ardından baktım.
Kalbime bir anda bir bıçak saplandı sanki. Gördüğüm şeyi, iki gözüm önüme aksaydı da görmeseydim.
Hayatımda yaşadığım en büyük duygusal acılardan birini çekiyordum.
Yine mi? Tekrar mı yaşayacaktım her şeyi, sil baştan?
Karşımda gördüğüm, Gamze ve Ayaz'dı. Onlar, birlikte ne yapıyorlardı?
Gamze elini Ayaz'a uzattı. Bir şey -muhtemelen adı- söyledi. Uzakta oldukları için duyamıyordum. Ayaz da onun uzanan elini sıktı. Ve Gamze bir şeyler anlatmaya başladı. Ellerini kollarını savurarak. Ayaz da onu dinliyordu.
Kıskançtım. Evet kıskançtım ama sevgilimi herhangi bir kızla konuşurken görsem, dizilerdeki gibi yanına gidip kim bu kız diye kavga da çıkartmazdım. Kuzeni olabilirdi, yada akraba olmasını da boşver, arkadaşı olabilirdi. Konuşabilirdi.
Ama şuanda Ayaz'ın karşında duran, herhangi bir kız değildi. O Gamze'ydi. O ikiyüzlüydü. Beni sadece Serdar değil, o da aldatmış sayılmaz mıydı? Öyleyse Ayaz onunla neyin sohbetini edebilirdi?
Gamze konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyordu ama benim ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ayaz da arada araya giriyor, bir şeyler söylüyordu.
Kahretsin, onu dinliyordu.
Onunla ilgileniyordu.
Gamze bir anda konuşmayı kesti. Sanki bir şey sormuş da, Ayaz'dan cevap bekler gibiydi. Ayaz biraz durdu. Düşünürken hep yaptığı gibi saçını eliyle geriye etti. Sonra cevap olarak bir şey söyledi. Artık ne dediyse, Gamze gülümsedi.
O kızın gülümsemesi kalbime saplanan bıçağı daha da derine itti.
Cebinden karton bir kutu çıkartıp Ayaz'a uzattı. Ayaz küçük kutuya baktı. Aldı ve açmak için elini kutunun kapağına götürdü. Tam o sırada Gamze elini Ayaz'ın elinin üzerine koyarak kutuyu açmasını engelledi.
O ikiyüzlü hainin eli benim sevgilimin eline deyiyordu! Kalbimdeki bıçak, indiği derinlerde belkide haftalardır orada duran bir bomba buldu ve daha daha da derine ineyim derken onu patlattı. O bomba tüm vücudumu ateşe verdi. Cayır cayır yanıyordum.
Ayaz'ın gözleri Gamze'ninkileri buldu. Gamze'nin ağzından birkaç sözcük döküldü. Ayaz başını evet anlamında sallayıp elini çekti ve kutuyu cebine attı. Gamze gülümsedi ve tokalaşmak için tekrar elini uzattı. Ayaz da elini uzattı ve tokalaştılar. Sonra da Gamze konferans salonuna geri girdi.
Gözlerim doldu ve o tarafa bakmayı bırakıp tam köşeye oturdum. Dizlerimi kendime çekip kollarımla sardım.
Dolan gözlerimden akan yaşlar yanaklarımdaki alevi söndürebiliyordu ancak, geri kalan tüm vücudumdakini değil.
Aklım almıyordu! Ayaz bunu bana nasıl yapardı? Beni bu kadar kıran, beni aldatan bir insanla nasıl sohbet ederdi? Nasıl ondan bir hediye alırdı?
Ona inanmıştım! Artık gözünün benden başkasını görmediğini söylediğinde ona inanmıştım! Onun aşkına inanmıştım. İyide bir insan nasıl bu kadar gerçek oynardı? Öylesine aşk dolu nasıl bakardı aşık değilse, öylesine narin nasıl öperdi sevmiyorsa, öylesine kibar nasıl davranırdı, eğer değer vermiyorsa?
Aptal hissediyordum. Ona inandığım, güvendiğim için aptal hissediyordum. Oysa ki başından beri belliydi zaten, hayatı boyunca çapkınlıktan başka bir şey yapmamış birinden, tek bir kadına sadık olmasını bekleyemezdiniz.
Ağzımdan tutamadığım bir hıçkırık fırlayıp tüm koridorda yankılandı. Başımı kollarımın üstüne koyup kendimi susturmaya çalıştım. Olmuyordu.
Yaklaşan ayak sesleri duymaya başladım. Birkaç saniye geçmeden, ayakların sahibinin önümde durduğunu fark ettim.
"Melek?! Ne oldu?"
Ayaz...
Acizliğimi görmemeliydi. Ağladığımı, üzüldüğümü bilmemeliydi. Ne kadar aptal olduğumu ona göstermemeliydim. Bu yüzden başımı kollarımdan kaldırmadım.
"Git buradan."
Derken sesimi pek de kontrol edebilmiş sayılamazdım.
"Ağlıyorsun sen. Ne oldu sevgilim? Bak bana, anlat."
Sağıma geçip tıpkı benim gibi oturduğunu hissettim. Sesi nasıl bu kadar yumuşak çıkıyordu? Cidden önemsiyor gibiydi o ses.
Ona bakmıyordum. Eğer onun beni benden alan lacivert gözlerine bakarsam, yumuşamaktan korkuyordum. Hayır, bana bu kadar zalimce davranmışken onu affetmemeliydim.
"Git burdan dedim. Beni yalnız bırak."
"Bana mı kızdın sen?"
Bilmiyordu. Onu gördüğümü bilmiyordu.
"Ayaz, son kez söylüyorum. Buradan git! Seni yanımda istemiyorum! Git Gamze'nin yanına mı artık, nereye gidersen..."
Son cümlemi tamamlayamamıştım bile. Başlarda yüksek ve kızgın çıkan sesim, sonlara doğru giderek düşmüştü. Onu, Gamze'nin yanında hayal etmek, midemi bulanırmıştı. Kıskançlık duygusu bütün hücrelerime yayılıyordu...
Kahretsin, onu çok seviyordum.
"Sen bizi gördün."
Derken sesi anlamış gibiydi.
"Ne gördün, ne duydun tam olarak?"
Ne önemi vardı? Benim takıldığım şey onun Gamze ile gayet normal, rahat bir şekilde konuşabiliyor, hatta ondan bir hediye alabiliyor olmasıydı. Ne duyduğumun, ne gördüğümün ne önemi vardı?
"Git buradan!"
Diye bağırdım. Elini koluma koyduğunda onu sertçe geri ittim. Bana dokunmamalıydı. Gamze'nin ellerine deyen o ellerle bana dokunmamalıydı.
"Ağlıyorsun sen..."
Dedi şaşkın bir ses tonuyla. Kolumu ittiğimde yüzümü görmüştü belkide.
"Hayır. Git."
Küçük bir çocuk gibi çıkan sesim hiç de ağlamıyor gibi değildi.
"Sevgilim, bana bak lütfen. Sana her şeyi anlatabilirim ama bir yüzüme bak, ne olur..."
Artık dayanma gücüm kalmamıştı. Rahatça ağlayabilmek, olanları sindirmek için ondan gitmesini istiyordum ama beni bırakmıyordu.
Beni bırakmıyordu.
Kalbimdeki acı daha da büyüdü ve ben artık patlama noktasına geldim. Yüzümü kapatmayı falan boş verip ayağa fırladım. Muhtemelen kızarmış olan yüzüm gözyaşlarım yüzünden sırılsıklamdı.
"Sen bunu bana nasıl yaparsın?!"
Diye bağırdım Ayaz'ın suratına. Sesim boş koridorda yankılandı.
"Bir dinler misin beni ama? Hiçbir şey senin gördüğün gibi değil!"
Sesindeki o yumuşak ton kaybolmuştu.
"Umrumda değil anladın mı? Ben sana nasıl inandım ya! Ben ne kadar salak bir kızmışım da senin aşkına inanmışım!"
O da benim gibi ayağa kalktı.
"Deme öyle! Ben sana çok aşığım bunu nasıl söylersin!"
Sesi yumuşarken benim kalbim de yumuşamak için can atıyordu. Ama izin veremezdim. Kalbimle değil akımla hareket ediyordum.
Ellerini öne, yüzüme doğru uzattı. Amacı gözyaşlarımı silmekti. Ellerini sertçe ittim.
İttim.
Bir zamanlar gözyaşlarımı silmediği için gözyaşı döktüğüm adamın, gözyaşlarımı silmek için uzattığı ellerini şimdi itiyordum.
"Bana dokunma! O elleri Gamze tuttu. O ellerle bana dokunma!"
Gözlerinin dolduğunu gördüm.
Beni kaybetmek istemiyor muydu?
Belki de sadece avcunda oynattığı kızlardan biri eksilsin istemiyordu.
Kızlar...
Başkaları da olabilir miydi?
"Melek... Sen benim meleğimsin. Sen benim sevgilimsin. Sana sevgilim diyorum ben hatırlasana. Kimselere söylemediğim o kelimeyi sana söylüyorum. Nasıl seni aldatabilirim? Böyle bir şeyi nasıl düşünürsün?"
Rengi açılan gözleri öylesine hüzünlü bakıyordu ki... Öylesine çaresizdi ki mavileri, bir an her şeyi boş verip onu kucaklamak istedim.
Ben değil, kalbim istedi.
Beynimse ona tokat atmak istiyordu.
"Gördüm! Sizi gördüm! Sen daha bana neyi idda ediyorsun acaba?"
Ne kadar acınası göründüğümü tahmin edebiliyordum. Bir an boş gözlerle baktı bana. Ardından bakışlarında, daha önce hiç görmediğim kadar yoğun gördüm aşkı.
"Seni seviyorum."
Bu defa midemde uçuşan kelebekler canımı yakıyordu. Sanki kanatlarına keskin kılıçlar bağlamışlar da, onları her çırpışlarında keskin uçları midemi delik deşik ediyor gibiydi.
"Buna nasıl inanabilirim?"
Oysa gözlerine öylesine bakan biri bile o aşkı görürdü. Lakin benim inancım sarsılmıştı.
Kısık ve cansız çıkan sesim tükenmişliğimi tam olarak anlatıyordu.
Ve bir anda Ayaz'ın kollarını beni sarmış olarak buldum. Bana sarılıyordu! Şaşkınlık içinde öylece duruyordum.
"Buna nasıl inanmazsın?"
Durdu. Birkaç nefes alıp düzenlediği sesini tekrar kullandı.
"Onca şey yaşadık. Onca bela atlattık. Ben seni hiç bıraktım mı? Şu sarılmamdan belli değil mi zaten sana olan aşkım?"
O zaman neden Gamze ile konuşuyordu? Neden benim canımı bu kadar yakıyordu? Neden biz şu anda bunları yaşıyorduk?
Kendimi geriye iterek Ayaz'ın kolları arasından sıyrıldım.
"Ne diye o ikiyüzlü yılanla sohbet ediyorsun o zaman?"
"Sadece konuşmak istedi. Konu benimle alakalı bile değildi!"
Anlamıyordu... Anlamıyordu!
"Ne konuştuğunuz umrumda değil! Ben konuşmuş olmanıza kızıyorum.
Sanırım patlama anım gelmişti.
"O kız seni de elimden alacak ve ben buna kesinlikle katlanamam. Hele sana Serdar'a olduğumdan çok daha fazla aşıkken, Gamze'nin seni de onun gibi benden almasına izin veremem! Canımı bir kez daha, hem de daha önce olduğundan çok daha fazla yakacak ve bu sefer gözyaşlarımı silmek için yanımda olmayacaksın. Çünkü gözyaşlarımın sebebi olacaksın sen! Anlamıyorsun! Anlamıyorsun bunu sen de anlamıyorsun, Serdar da anlamamıştı, kimse anlamıyor!"
İçimdeki bir anda dökmüştüm belki ama, gözyaşlarım da onlarla birlikte dökülmüştü. Kısa süreli susmamla oluşan sessizlik bile, adeta ağzımdan çıkan kelimeleri sindirmeye çalışıyordu. Ayaz artık gökyüzü renginde olan dolmuş gözleriyle bana bakarken, konuşmak için yeltendi.
"Ben..."
"Hayır!"
Dedim ona susmasını işaret ederek. Daha fazla konuşmasını istemiyordum. Ve ben burada, onun yanında, gözlerimde yaşlarla ve bu acınası halimle daha fazla duramazdım. Artık buradan gitmeliydim.
"Tek kelime daha etme. Yalnız kalmak istiyorum. Senden uzaklaşmak istiyorum."
Ardından ağzını açmasına fırsat vermeden oradan uzaklaşmaya başladım. Konferans salonuna geri dönüyordum.
Aniden aklıma gelen şeyle durdum. Arkamı döndüm. Onun gözünden firar eden bir damla yaş ile bana, gidişime baktığını gördüm.
"Ve biliyor musun..."
Dedim.
"Yarışmada hangi şarkıyı söyleyeceğimi buldum. Beni çok iyi dinle tamam mı? Senin için söyleyeceğim."
"Melek..."
Dinlemedim. Arkamı dönüp kalbimin durdurmak için çarptığı büyük adımlarımla konferans salonundan içeri girdim.
Sanırım bu sefer de ben onu terk etmiştim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top