BÖLÜM 26: ARZU VE BARIŞ

Multimedya: Barış

"Sen ne yaptın sevgilim? Heheyt be!"

Berke spor salonundan çıktıktan sonra ders boş olduğu için sınıfa çıkmamıştık. Spor salonunun ortasında tek başımıza ayakta dikiliyorduk.

"Bir şey yapmadım. Sadece aranızdaki problemi çözdüm o kadar."

"Ama ben bile korktum senden o nasıl bir konuşmaydı ya?"

Güldüm. Biraz sertti gerçekten ama ne yapsaydım? Onları sadece bu şekilde yola getirebilirdim. Getirmiştim de.

Gözlerimi kocaman açıp kollarımı havaya kaldırdım. Sesimi de kalınlaştırıp konuştum.

"Kork benden!"

Ayaz bir kahkaha attı. Birden kendimi havada buldum. Beni ormanda taşıdığı zamanki gibi kucağına almıştı. Yüzüne yakın tutuyordu. Bu sefer geri çekilmedim.

"Korkmuyorum senden. Seviyorum seni."

Benim bir şey söylememe fırsat kalmadan dönmeye başladık. Ayaz beni döndürüyordu ve çok hızlıydı. Kahkaha atarken konuşmak zor olsada deniyordum.

"Ayaz dur! Çok hızlı dönüyorsun!"

Ama durmadı. Kollarımı boynuna doladım ve ona sıkı sıkı tutundum.

"Durmayacağım!"

"Yaa!"

İkimiz de gülüyorduk. İkimiz de mutluyduk. Birlikteydik. Aşıktık ve bunu biliyorduk. Daha ne gerekirdi ki?

◇◇◇

Sonunda durduğumuzda ikimiz de yan yana yere yattık. O dönmekten yorulmuştu, ben de gülmekten. Nefes nefeseydik.

"Sana dur dedim ama..."

"Fena mı oldu?"

Olmamıştı. Çok eğlenceliydi. Yattığım yerde yana dönüp Ayaz'a baktım.

"Bence artık kavga etmeyeceksiniz. Bence artık sana bulaşmayacak."

O da bana döndü.

"Bekleyip göreceğiz."

Gülümsedim. Gülümsedi. Artık kavga etmeyeceklerini hissediyordum. Bu çıkışmadan sonra birazcık şerefli bir insansa bir daha Ayaz'a bulaşmazdı Berke.

"Sana daha önce anlatmadığım için üzgünüm."

Alya meselesinden bahsediyordu.

"Önemli değil. Ben de sana benim eski sevgilimden bahsetmedim sonuçta."

"Hadi bahsedelim."

Böyle bir cümle beklemiyordum.

"Geçmiş gitmiş sonuçta. Boşver."

"Hayır. Sevgili olacaksak birbirimizin her şeyini bilmeliyiz."

Mantıklıydı. Tamam, anlatmaktan ne zarar gelirdi?

"O zaman ilk sen."

Kalktı ve bağdaş kurup oturdu. Ben de aynısını yaptım.

"Ben Alya diye bir kız ile sevgiliydim. Okuldan değildi. Ortak arkadaşlarımız sayesinde tanışıyorduk. Benim ilk sevgilimdi. Onunsa daha önce çok sevgilisi olmuştu. Biz, çok mutluyduk. Yani ne bileyim, sanki hiç ayrılmayacak gibiydik. Ben o zamanlarda böyle çapkın değildim tabi. Kendimi ona adamıştım."

Uzaklara dalmıştı. Arkamda bir yerlerde tek bir noktaya bakıp konuşuyordu. Ama orayı görmüyordu. Sadece bakıyordu.

"Sonra bir gün bu Berke gerizekalısı geldi. Ne yaptı ne etti, Alya'nın aklını başından aldı. Sırf bana inat olsun diye yaptı. Onu sevdiğinden falan değil. Sonra bir gün ben, bu ikisini öpüşürken gördüm. Her şey gayet net açıktı işte. Alya beni terk edip onunla sevgili oldu. Gerçi iki hafta sonra ayrıldılar. Ama, aldatılmıştım işte."

Gözleri bana döndü. Bana baktı. Farklı olarak beni gördü. Ona şefkatle bakıyordum. Benim gibi o da acı çekmişti. Ağzından çıkan tek cümle bir çocuk gibi masumdu.

"Sen yapmazsın değil mi?"

Ne biçim bir soruydu bu? Tabiki yapmazdım.

"Asla böyle bir şey düşünme bile. Hem daha demin çok güzel kanıtladım bence."

Güldü. Yüzüme eğildi.

"Tekrar kanıtlamak ister misin?"

Fırsatçıydı... Elimle ağzını kapattım.

"Şşt! Okuldayız saçmalama!"

Ağzındaki elimi tutup çekti.

"Sen beni öperken okul mokul demiyordun ama!"

"Ya aynı şey değil! Orada bir şey kanıtlamaya çalışıyorduk."

Geri çekildi.

"Tamam tamam."

Sonra durdum. Bir sessizlik oldu.

"Ama başka bir şey yapabiliriz."

Yüzüme merakla baktı. Lacivert gözleri ışıl ışıldı. Oturduğum yerden onu yanağından öptüm. Sonra da dizine başımı koyarak yere uzandım.

Ayaz güldü ve eliyle kıvırcık saçlarımı okşamaya başladı. Daha çok buklelerimle oynuyordu aslında.

"Sıra sende. Sen anlat şimdi."

Bakışlarımı yüzüne çevirdim. Aşağı profilden bile yakışıklıydı.

Sonra ona Serdar'ı anlattım. Her ayrıntısıyla.  Gamze'yi anlattım. İkisinin ihanetini anlattım. Anlattım, anlattım, anlattım...

"...sonra sen girdin birden mağaradan içeri. İlk düşündüğüm şey ne kadar yakışıklı olduğundu. Kendime gelip üstümü kapatmayı akıl etmem kendi içimde biraz zaman aldı. Sonrasını biliyorsun zaten."

Biraz sessizlik oldu. Ayaz düşünceli gibiydi. Bakışlarını gözlerime odakladıktan sonra konuştu.

"Neler yaşamışsın sen? Bunları neden daha önce anlatmadın bana?"

Gözlerinde hüzün ve pişmanlık vardı. Öfke de yerini bulmuştu tabiki. Tekrar oturur pozisyonda yanına geçtim ve kollarımı boynuna dolayıp yüzümü gömdüm boyun boşluğuna. O parfümün mükemmel kokusunu içime çektim. Kollarını belime doladı ve o da bana sarıldı. Bir eliyle hala saçlarımla oynuyordu. Sorusuna cevap verdim.

"Ne gerek vardı ki? Seninle mutluydum. Onlar aklımdan tamamen çıkmıştı."

Güldüğünü duydum.

"Ormanda kaybolmuşken, can derdine düşmüşken ve benle sürekli didişirken mi mutluydun?"

Ben de güldüm.

"Evet. Tam da o zamanlar mutluydum."

Bir süre öylece kaldık. Sarmaş dolaş durduk öyle. Kokusunu içime çekerken, başımı boynuna gömmuşken, o bana sarılırken, saçlarıma oynarken mayışmıştım. Neredeyse uyuyacaktım.

"Çok güzeldin."

Anlamamıştım. Geri çekilip gözlerimi ovuşturdum. Bakışlarım ona döndü.

"Ne zaman?"

Gözleri suratımda gezdi. Saçlarımda gezdi. Sonra gözlerimde durdu.

"Mağarada seni ilk gördüğümde. Gerçekten melektin sen. O an benim kurtulmamı sağlamıştın. Kurtarıcı bir melektin sen."

Midemdeki kelebekler canlanırken bütün vücudum karıncalandı. Ellerimle suratımı kapattım.

"Utandım..."

Ellerimde eller hissettim. Ayaz'ın evinde hissettiğim gibi. Yüzümdeki ellerimi elleri çekti ve avucuna aldı. Gözlerimi gözleriyle buluşturamıyordum. Ellerimize bakıyordum.

"Baksana bana."

Bakmadım. Bakamadım. Biri bana iltifat edince böyle olmazdım genelde ama o kişi Ayaz olunca durum biraz farklı oluyordu tabi.

"Ya, utandım dedim ya."

Kolunu belime doladı ve beni kendine çekti.

"Senin utanmanı yerim ben. Küçük şeytan."

Öyle dediği an hemen bakışlarıma kızgınlık katarak ona döndüm.

"Ne şeytanlığımı gördünde küçük şeytan diyorsun bana?"

Bir anda açılmama şaşırmış bir hali yoktu. Sanki zaten bu tepkiyi vereyim diye söylemiş gibiydi.

"Sen beni başımın belası diye diye sinir ederken ben seni niye sinir etmeden duracakmışım?"

Gözlerimi devirip yüzüne ofladım ve kafamı çevirip ona yaslandım.

"Trip mi atıyorsun sen şimdi?"

Cevap vermedim. Evet. Trip atıyordum. Ve çok eğleniyordum.

"Sen görürsün şimdi tribi."

Dedi ve ben daha ne dediğini sindiremeden beni gıdıklamaya başladı. İki eliyle birden karnımı gıdıklıyordu. Arkamdan çekilince doğal olarak yere düştüm. Yerde kahkahalar içinde yatarken bir yandan da ellerini ittirmeye çalışıyordum ama tabi pek başarılı değildim.

"Ya! Durasana... Ayaz... Gıdıklanıyorum yapma..."

Ama nafileydi tabi. Gözünden yaşlar geliyordu gülmekten ama Ayaz durmuyordu.

"Duyamadım? Çok mu gıdıklanıyorsun?"

"Evet! Ya dur..."

Bir anda ellerini ittirmeye çalışan ellerimi bileklerinden kavradı ve yüzümün iki yanına bastırdı. Sırıtarak bakıyordu bana ve tahmin edeceğiniz üzere çok, çok yakındık. Yüzümdeki geniş gülümseme giderek azaldı, en sonunda basit bir tebessüme dönüştü. Bileklerimi ellerinden kurtarmak için çektim ama fayda etmedi.

"Hala mı kaçmak istiyorsun, sevgili olmamıza rağmen?"

Hayır tabiki, sadece şu an çok yakındık ve okuldaydık. Biri gelebilirdi. Görebilirdi. Ayrıca sürekli öpüşürsek bunun bir özelliği kalmazdı ki. Güzel şeyler özel olmalıydı. Özel şeyler her zaman olmazdı. Hep yaptığın şeyler özel değil, rutin olurdu.

Onu kırmamak için farklı bir yola başvurdum.

"Hayır. Sadece, acıdı biraz bileklerim."

Böyle söyleyince ellerini gevşetti ve ben de bileklerimi geri aldım. Sonra da ona kocaman sarıldım.

"Seni seviyorum."

O da bana sarıldı.

"Seni seviyorum."

◇◇◇

Sınıfa geldiğimizde teneffüs zili yeni çalmıştı. Ayaz kendi sırasına doğru yol alırken ben de kendi sırama yöneldim. O sırada dikkatimi çeken şey Arzu'ydu. Sıranın üzerine oturmuş bacaklarını hızla sallarken bir yandan da kakülleriyle oynuyordu. Endişeli gibiydi sanki.

Yanına gittiğimde bana ne olduğunu soracak fırsatı bile bırakmadan sarıldı. Biraz daha sıksaydı nefessizlikten ölebilirdim.

"Neredesin sen ölüm meraktan!"

Kollarını geri çekip bana baktığında derin bir nefes alarak nefessizliğimi giderdim. Ardından cevap verdim.

"Buradayım. Sakin ol. Ayaz'la spor salonundaydık."

"Ya sınıfa bir geldim yoksun. Kızlara sordum nerede diye. Bana dediler ki Berke ile Ayaz kavga edecek, Melek de ayırmaya gitti. O an varya bütün okulu gezdim neredeyse seni bulmak için ama spor salonunda ders vardır diye girmedim. Çok endişelendim senin için! O ikisinin arasında arada kaynardın bir yerin falan kırılırdı!"

Ve bana tekrar sarıldı. Bu sefer ben de ona karşılık verdim.

"Aslında anlatacak çok şey var ama anlatmayacağım."

Yüzüme anlamsızca baktı.

"Neden?"

"Yani şimdi anlatmayacağım. Hep ben anlatıyorum ama şu an senin olayın daha önemli."

Evet, biz arkadaştık ve son zamanlarda hep ben ona anlatmıştım sorunlarımı, dertlerimi ve mutluluklarımı. O ise hiç anlatmamıştı şu sıralar bana. Sıra ondaydı. Barış ile olanları anlatacaktı.

"Benim olayım..."

Dedi ve eli yine kaküllerine gitti. Ben neden bu kadar çok onlarla oynadığını merak ederken yerine oturdu. Ben de yanına geçtim dinlediğimi belirterek gözlerimi ona diktim.

"Ya şimdi ben bunun sınıfına gittim. Çağırdım onu. Biraz konuşalım dedim. Böyle heyecan falan yaptı ama geldi koridora. Sonra konuşmaya başladık."

"Ne konuştunuz?"

Elini kakülünden çekti.

"Ben dedim ki sen neden öptün beni durup dururken, hiç bana sormadan? Bana dedi ki Arzu ben senden çok hoşlanıyorum. Bunu söylemek zor gelmişti. Göstermek istedim. Seni üzdüysem özür dilerim."

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.

"Saçmalığa bak ya! Gidip yine döveceğim onu!"

"Ya bir dur da dinle devamını!"

Eli yine kakülüyle buluştu.

"Sonra ben de dedim ki yaptığın gerçekten çok yanlıştı. Hiç kimseyi onun izni olmadan öpmezsin."

"İyi demişsin!"

"O da haklısın falan filan geveledi bir şeyler, sonra bana dedi ki, o zaman bizim için bir umut kalmamıştır herhalde değil mi?"

Benim asıl merak ettiğim buydu işte. Arzu Barış'ı onaylamış mıydı?

"Sen ne dedin?"

"Dedim ki ben seni tanımıyorum hiç. Tanımadığım biriyle de öyle hemen sevgili olacak değilim. Ama sen iyi biri gibisin. Arkadaş olarak başlayabiliriz. Böylece tanışmış da oluruz. Tabi istersen. Dedim."

Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Şu anda olmasa bile ileride kesin sevgili olurdu bunlar! Artık Arzu'nun da bir aşk hayatı vardı. Anlatmaya devam etti.

"İşte sonra çok isterim falan dedi. Sonra garip bir sessizlik oldu. Tam hoşçakal deyip ayrılmayı düşünüyordum ki birden elini bana doğru uzattı ve kaküllerimi düzeltti. Şaşkın bir şekilde ona baktım. Sonra güldü. Bozulmuştu biraz onu düzelttim dedi. Ama bir görsen Melek nasıl güzel gülüyor!"

Uzaklara dalmıştı. Kakülleriyle de neden bu kadar çok oynadığı şimdi anlam kazanıyordu. Barış onlara dokunduğu için, otomatik olarak eli oraya gidiyordu. Gülüşü derken... Hayran hayran demişti. O da hoşlanıyor olmalıydı!

"Ya kızım! Sen ondan hoşlanıyorsun!"

Kocaman gözlerle bana baktı. Elini kakülünden çekip diğer elinin üstüne koydu.

"Saçmalama! Tanımadığım birinden nasıl hoşlanabilirim?"

"Öpüştünüz kızım siz daha ne kadar tanıyacaksın?"

Ben gülerken o kaşlarını çatmıştı. Küçük bir çocuk gibi kollarını dolayıp bana sırtını döndü.

"Küstüm!"

Ona belinden sarılıp omzunun üstünden yüzüne baktım.

"Ya tamam küsme. Özür dilerim."

Biraz yumuşamış görünüyordu. Kollarını çözüp bana döndü.

"Tamam, belki biraz hoşuma gitmiş olabilir."

Sırıtarak bakıyordum ona. Onu ondan iyi tanıyordum.

O sırada çalan zilin sesiyle konuşmamız bölündü. Zil bitince yanıma oturan birini hissettim. O kişiye dönmemle Ayaz'la yüz yüze gelmem bir oldu. Kocaman gülümsemesiyle bana bakıyordu.

"Hızlısın."

Gözlerimi devirdim ve yüzümü geri çektim.

"Ha, ha. Çok komik."

Başını omzuma koydu. Göz ucuyla Arzu'ya baktığımda bize yüzünde bir tebessümle, beğeniyle bakıyordu. Ayaz'ın sesi kulağımın dibinden geldi.

"Yanında oturabilir miyim?"

Ya, çok isterdim ama Arzu'yu satmamalıydım. Sevgili yapınca kankasını satan kızlardan olmamalıydım.

"Onu bana değil Arzu'ya söyle valla."

Yine Arzu'ya baktım. Ayaz da başını kaldırıp ona döndü.

"Arzu bacım, bu güzelliği birkaç ders alabilir miyim acaba?"

Bacım? İstemsizce güldüm. Ayaz'ın ağzından kolay kolay çıkmayacak bir sözdü bu. Arzu arkasına dönüp Cenk'in yanına, yani Ayaz'ın oturduğu yere baktı. Sonra Ayaz döndü. Bana, sonra tekrar Ayaz'a dönüp güldü.

"Alabilirsin tabi enişte."

Dedi ve çantasını alıp Cenk'in yanına geçti. Ayaz da benim yanıma kuruldu.

"Özledim be!"

"Daha demin birlikteydik."

İyice dibime girdi.

"Olsun. Ben yinede özledim."

Güldüm ve yanağına bir öpücük kondurdum.

"Ben de. Ama şimdi ders başlayacak o yüzden toparlan."

Dedim ve cümlem biter bitmez hoca geldi. Ayağa kalktık.

"Oturun çocuklar."

Ders boyunca beni izleyip durdu Ayaz. Ona defalarca derse odaklanmasını söyledim ama beni hiç dinlemedi. Benim de dikkatimi dağıtıyordu. Ama eğlenceliydi. Beni güldürüyordu ve mutlu ediyordu. Onu seviyordum.

◇◇◇

"Hayır ne alaka? O dizi bir kere onu anlatamak için yapılmamış."

"Olsun ama konuları içinde bu da var ve bundan da bahsetmesi gerekiyor."

"Bence yanlış düşünüyorsun neden gerek olsun ki?"

Son teneffüsteydik ve bugün diğer teneffüslerde de olduğu gibi yine kantine oturmuş sohbet ediyorduk. Topluca. Yani topluca derken, Ayaz, Arzu, Barış ve ben. Biz iyi kanka olmuştuk aslında. Ayaz Barış'a öyle çıkıştığı için özür dilemişti. Ben de diledim tabi ona mal dediğim için. Barış da anlayışla karşıladı ve özrümüzü kabul etti. Sonuçta ben en yakın arkadaşımı korumak için, Ayaz da beni korumak için çıkışmıştı ona.

"Bak tatlım, gerek var çünkü bu da en az diğerleri kadar önemli bir konu. Yani neden diğer konulara bu kadar önem verirken buna vermiyorlar anlamıyorum."

Şu sıralar televizyonda yayınlanan ve hepimizin takip ettiği bir dizi hakkında konuşuyorduk. Bazı konuların önemli olup olmadığı, daha çok üzerinde durulup durulmaması gerektiği hakkında herkesin farklı bir fikri vardı.

Biz hararetli bir tartışma içindeyken birinin masamızın önünde durmasıyla bir anda hepimiz sustuk. Gelen kişiye aynı anda baktık.

"Merhaba! Geleneksel şarkı yarışmamız var bildiğiniz gibi. Broşür ister misiniz bilgi almak için?"

Gelen bir kızdı. Elindeki broşürlerle bize yüzünde soru işaretiyle bakıyordu. Biz de ona soru işaretiyle bakıyorduk. İlk açılan Barış oldu.

"Tabi. Ben alırım."

Kız Barış'a broşür verdi.

"Siz de ister misiniz? Kazanana son model bir tablet verilecek."

Son model? Tablet?

"Ben alırım tabiki!"

Kız bana da broşür verdi. Ardından Arzu ve Ayaz da alabileceğini belirtti ve sonuçta kız herkese broşür verip gitti.

Broşüre baktım. Okulda her sene şarkı yarışması düzenlenirdi ama hiç bu kadar büyük bir ödülü olmamıştı. Broşürde yarışmanın iki gün sonra öğle teneffüsünde olacağı yazıyordu. Jüriler okul müdürü, müzik hocamız ve müzik kulübü başkanı olan öğrenciydi. Katılabilirdim. Sesim çok güzel sayılmazdı ama yinede dinlenemeyecek kadar kötü değildi. Hatta bazı şarkılarda güzel bile çıkıyordu. Belki kazanamazdım ama eğlenirdim.

Ama sesi çok güzel olan birini çok yakından tanıyordum. Bakışlarımı ona çevirdim.

"Ne? Bakma bana öyle katılmayacağım. Broşürü sadece meraktan aldım."

Ayaz ve Barış'ın bakışları da benim gibi Arzu'ya döndü.

"Tatlım, sesinin çok güzel olduğunu ve katılırsan kesinlikle kazanacağını çok iyi biliyorum."

Arzu'nun sesi gerçekten muhteşemdi. Sonsuza kadar söylese sonsuza kadar onu dinleyebilirdiniz. Tek sorun şarkı söylemeyi pek sevmemesiydi. Aslında hiç sevmezdi.

"Bütün gözlerin bende olmasını sevmiyorum. Şarkı söylemeyi de sevmiyorum. Katılmayacağım."

Barış araya girdi.

"Senin sesin çok mu güzel?"

"Hayır. Melek abartıyor."

Hemen araya girdim.

"Tabiki abartmıyorum. Dünya üzerindeki en güzel ses senin. Bir de şarkı söylemeyi sevsen şarkıcı bile olursun. Ne olur katıl Arzu'm ne olur!"

Bu sefer Ayaz araya girdi.

"Arzu bence o kadar güzelse sesin kesinlikle katılmalısın."

Arzu derin bir of çekti.

"Bunu düşüneceğim. Siz katılacak mısınız?"

Hemen atıldım.

"Valla ben kesin katılacağım."

Ayaz bana şaşkın gözlerle baktı.

"Senin de mi sesin güzel?"

"Çok çok güzel sayılamaz ama idare eder yinede. Bir şeyler söylesem dinler insanlar yani."

"Anladım."

Barış konuştu bu sefer.

"Ben de katılırım. Sesim de fena değildir."

Bu sefer herkes Ayaz'a döndü.

"Ben... Ben de katılırım ya. Hatta belki sesim Arzu'nun ki kadar güzeldir."

Masada her kafadan bir ses çıkıyordu.

"Cidden mi?"

"Çok mu güzel sesin?"

"Ciddi misin sen?"

Ayaz ilgiden memnun bir şekilde sırıtıyordu.

"Belki dedim. Yarışma gününü bekleyip göreceğiz."

"Ama sevgilim söyle işte merak ettik!"

Hep böyle yapıyordu. Herkes söylemişti o niye söylemiyordu? Kararlı bir ses tonuyla konuştu.

"Olmaz. Sesimin güzel olup olmadığını da, hangi şarkıyı söyleyeceğimi de yarışma günü öğreneceksiniz."

Masadan itirazlar yükselirken devam etti.

"Ama tek bir ipucu verebilirim."

Hepimiz aynı anda ne diye bağırdık. Ayaz bana döndü ve yüzüme yaklaştı.

"Söyleceğim şarkıyı senin için söyleyeceğim."

Ciddi miydi? Daha önce kimse benim için şarkı söylememişti. Ne söylecekti ki?

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

Yüzüme daha da yaklaştı ama ben hemen geri çekildim.

"Ne söyleyeceksin?"

Tekrar eski arkasına yaşlanmış pozisyonuna dönerken cevap verdi.

"Söylemeyeceğim. Bekle gör."

Dudağımı büzerek pes ettim. İki güncük beklerdim herhalde.

"Ya o değilde, hepiniz bu akşam bize gelin. Takılırız biraz ha?"

Bunu söyleyen Ayaz'dı. Barış cevap verdi.

"Bana uyar."

"Süper. Peki siz kızlar?"

Arzu'yla birbirimize baktık.

"Bana da uyar."

"Bana da."

"O zaman akşam parti var."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top