PERİLİ EV
Gece gelip çatmıştı. Bu köşke taşındığımdan beri sürekli olarak kabus görüyordum. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Bunun ne olduğunu bilmiyordum.
İçimdeki ne miydi?
Anlamlandıramadığım bir korkuydu.
Ben 15 yaşında bir çocuğum. Ailemi kaybedince babaannemin yanına taşındım. Sakin huzurlu bir kasabaydı burası.
Etraf yemyeşil ağaçlarla kaplıydı. Kimseler yoktu. Tam kafa dinlemelik bir yerdi kısacası.
"Babaanne uyan" dedi Efe.
"Gene ne oldu?".
"Korkuyorum sanki bu evde yalnız değiliz sürekli sesler geliyor".
"Gene kabus görmüşsün bu ara çok fazla görüyorsun be oğlum".
"Babaanne bir kez olsun bana inanmayı denesen".
"Büyü artık çocuk değilsin 15 yaşındasın".
"Seninle burada uyusam ne olur".
"Tamam geç haydı" dedi babaannem. Bende onun yanında derin bir uykuya daldım. O şey her ne ise geceleri ortaya çıkıyordu. Gündüz gözükmüyordu.
Geceleri yaşıyordu burada onlarla birlikteydi.
Ertesi gün bakkala gittim. Kendime yemek üzere abur cubur bir şeyler aldım. Çikolataya bayılıyordum. Yazları ise dondurma yemeyi çok severim.
"Hey sen buraya yeni taşınan çocuksun öyle değil mi?" dedi kendi yaşlarında bir oğlan.
"Evet adım Efe memnun oldum".
"Bende Berk". Çocukla aynı yerde oturuyorduk. Yeni bir arkadaş edinmiştim. Çok mutluydum. Onu ertesi gün bize çağırdım.
"Efe yeni bir arkadaş edinmen inan bana beni çok mutlu etti. Hem böylelikle belki artık şu kabusların son bulur" diyerek mutfağa bize bir şeyler hazırlamaya gitti babanannem.
"Babaannen çok tatlı onu sevdim".
"Sağol öyledir oda seni çok sevdi".
"Demek sende görüyorsun".
"Neyi?".
"Kabusları".
"Sana da mı geliyorlar?".
"Evet ara ara bu kasaba da bazı söylentiler var".
"Ne gibi?".
"Hayaletlerin olabileceği söyleniyor bak sende görüyormuşsun".
"Fakat babaannem o hiç görmüyor".
"Belki de sadece çocuklara görünüyorlardır".
"Neden hayaletler çocukları sevmiyorlar mı yoksa?".
"Bunu bilmiyorum, ama, ters giden bir şeylerin olduğu belli".
"Korkuyorum".
"Bende" dedi Berk.
GECE
Yeniden uyumaya çalışsam da durmak nedir bilmeyen sesler buna engel oluyordu. Ben de odanın kapısını açıp, yüzümü yıkamak üzere banyoya gittim. Fakat banyoya vardığımda musluğun açık olduğunu fark ettim. Ah be babaannem açık unutmuş olmalıydı.
"Babaanne musluğu açık unutmuşsun ben kapattım".
"Açık unutmadım ufaklık yaşlıyım evet ama dikkatliyimdir".
"Neyse hatırlamıyorsun". diyerek daha fazla uzatmadım. Daha sonra salona gittim. Televizyon kendi kendine açılıp, kapanmaya başladı.
O gece gene tüm gün uyuyamamıştım.
AYLİN
Aradan bir hafta geçmişti. Kabuslar devam ediyor, geceleriyse ayak sesleri hiç kesilmiyordu. Bu asla bitmeyecek sanırım diye düşünüyordum. Çok üzülüyordum.
Kasabanın biraz ilerisinde ıssız bir park vardı. Tek başıma oraya oturmuş düşünüyordum ki, merhaba diyen bir ses duydum.
Karşımdaki bir kızdı.
"Merhaba" dedim.
"Yanına oturabilir miyim?".
"Tabi" dedim.
"Buralarda pek kimse olmuyor çok ıssız yaşıtım birini görünce buna sevindim ve merhaba demek istedim".
"İyi yaptın. Adım Efe".
"Bende Aylin memnun oldum. Seni ilk defa görüyorum".
"Ben buraya yeni taşındım babaannem uzun yıllardır burada yaşıyor."
"A Fadime teyze mi?".
"Evet o" diyerek gülümsedim.
"Çok tatlı birisi".
"Çocukları sever keşke bana da inansaydı".
"Hangi konuda özel değilse anlatabilirsin" dedi Aylin. Bir insana içimi dökmek, paylaşabilmek o anda tek istediğim şeydi. Ona her şeyi en başından anlattım.
"Bana inanıyor musun?".
"Sana inanıyorum bak arkadaşın da görmüş hem. Açıkçası benim evde görünmüyorlar ancak bu kasabada bir katil var. Ailemi öldürdüler."
"Nasıl yani?".
" Ailem bir gece vakti kasaba da dışarıya çıktılar. Bir daha da onları gören olmadı. Haber alınamadı. Aradan bir ay geçti ta ki cesetlerine rastlayıncaya dek. Cesetleri kasabanın ilerisindeki gölde bulundu. Yanında da bir not vardı. Notta aynen şu yazıyordu. "Burası bizim geldiğiniz gibi gidin" diyordu.".
"Tanrım bu korkunç ailenin öldürülmesine çok üzüldüm".
"Bunu yapan senin eve de giriyor olmalı".
"Yani bir katil mi? ben onun hayalet olduğunu düşünüyordum".
"Belki de öyledir hayalettir ailemi de o hayalet öldürmüştür. Sonuçta görünmüyor ,ama, yaşıyor yani canlı biri bizi izliyor, görüyor, dinliyor, duyuyor".
"Peki ne yapacağız?".
"Buradan bir an önce gitmeliyiz bence o her kimse ya da belki de birden fazla kişidirler bizi burada istemiyorlar. Eğer burada kalmayı sürdürürsek bizi asla rahat bırakmayacaklar ve sonumuzda ailemiz gibi olacak".
"Sana bir sorum var. Başımıza bunlar geldi. Peki o halde babaannem ona neden gözükmüyorlar? ya da rahatsız etmiyorlar sence?".
"Belki de yaşlı olduğu içindir. Ya da yıllardır burada yaşıyor ona alışmış, kabullenmiş olmalılar. Belki de onu sevdiler bilemiyorum".
"Bu riske giremem babaannemi çok seviyorum. Onu burada bırakamam. Ona ne oldu? zarar geldi mi? korkusuyla yaşayamam. Tek sorun onu nasıl benimle gitmeye ikna edeceğim. Ona gerçeği anlatamam. Bana asla inanmaz. Evini de bu yaştan sonra bırakacağını sanmıyorum. Lütfen bana yardım et".
"Birde kendini babaannenin yerine koy. Tek evi bu öyle değil mi? nerede nasıl yaşarım diye düşünüyor mantıklı olarak".
Efe ertesi gün olanları babannesine anlattı.
"Oğlum sen kafayı mı yedin taşınmak da neyin nesi? niçin?".
"Babaanne lütfen burayı sevmedim seni de bırakamam çok özlerim biliyorsun bu evi satıp onun parasıyla başka herhangi bir eve gidelim. Hatta sen seç ufak da olur".
"Olmaz oğlum yıllardır buraya alıştım ben".
"Babaanne lütfen şehir olmasa da olur hatta bak gene kasaba olsun ama başka bir yer".
"Beni üzüyorsun".
"Babaanne burada bir allahın kulu yok. Bir tane arkadaşım yok. Çok yalnızım".
"Arkadaş edindiğini sanıyordum Berk ne iyi çocuktu. Bize geldi. Tanıştınız".
"Babaanne oda taşınıyormuş".
"Öyle mi?bana yalan söylemiyorsun öyle değil mi sırf taşınalım diye".
"İnanmıyorsan eğer buyur ara" diyerek telefonu uzattım. Berk olanları biliyordu. Ona önceden öyle demesini söylemiştim. Babaannem telefonla Berk ile konuştu. Bende bu esnada derin bir nefes aldım.
"Haklıymışsın oda taşınıyormuş".
"Gördün mü babaanne ben sana yalan söyler miyim hiç e ne diyorsun taşınıyoruz öyle değil mi?".
"Oğlum kolay mı bu işler öyle? taşınmak kolay mı? öyle bir şey olmayacak uzatma daha fazla başım ağrıyor yaşlı kadınım ben biraz uyuyacağım sende istersen biraz televizyon izle bak sevdiğin dizi başlamış" diyerek yan odaya gitti Babaannem.
Lanetliydi burası.
Geceleri ayak sesleri merdivenleri gıcırdattıkça nefesim biraz daha hızlanıyor o her kimse artık onun şeytan olabileceğini düşünmüştüm bana zarar vermemesi için dua ediyordum. Aradan yarım saat geçtikten sonra yüzüm bembeyaz olmuş bir şekilde yatağıma geri döndüm. Bu kabustan asla kurtulamayacaktım sanırım. Uğuldayan camlara ve gıcırdayan tahtalara da ayrıca yapılabilecek daha fazla bir şey yoktu. Sanki odama girdiğimde içimde birinin daha orada olduğuna dair garip bir his vardı. Kelimelerle tarif etmek zor olsa da izleniyordum ve sanki zaman durmuş gibiydi. Dolabımı, yatağın altını, pencereleri, aslında her yeri kontrol ettim ama kimse yoktu. O görünmeyen lanetti.
Hayaletti. Aslında o bir tür canavardı. Yani Azraildi.
Can alan melek demekti bu.
Yaklaştı yaklaştı ve içimden çıkmak bilmedi. Beni yavaş- yavaş öldürüyordu. Korkuyordum. İçimdeki şeytan hep oradaydı. O kadar korkmuştum ki ışığı kapatamadım bile. O an bir gülüş sesi duydum ve birinin nefesini tam ensemde hissettim.
Oydu.
Gelmişti Azrail.
Canımı alıyordu. Yutkundum.
Ve birden bütün dünyam karardı.
Hissizlik hissi.
Ölmüştüm.
Kurtulamamıştım şeytandan.
Azrailden.
Hayaletlerse bu esnada burası bizim diyerek karanlık odanın içerisinde kahkaha atıyorlardı. Bunun ölmeden önce sadece bir kabus olmasını o kadar çok diledim ki hiç uyanamadım.
Çünkü bu kabus değildi, gerçekti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top