" Evraklar geldi, size disyalayıp yollayayım mı?"

Dalmıştım.

Kahvemden bir yudum aldım. Dilimi yaktı.

"Hm?" Ceketimi düzelttim. " Ah, evet evet. Yolla sen."

Amma çok gönderilecek ve yazılacak şey vardı...

Elimi masanın üzerine koyduğum gibi geri çektim. Kırmızı Gül mü? Kim koymuştu onu oraya?

Elime dikeni batmıştı. Aklıma küçükken oyun oynarken elime batan iğne geldi.

" Uğursuzluk getirir Gin." Demişti büyük annesi ona. "Güllerden uzak dur. Güzel gözükmelerine aldanma. Çok tehlikeliler."

Her zaman saçma bulmuştu bu sözleri. Yani, kim gülleri sevmezdi ki? Hem, gülü seven dikenine katlanırdı.

***

Eve iki saat stres ile ulaştıktan sonra bu manzara hiç, ama hiç iyi olmamıştı.

Yedi senelik kocam Rick, -Rick Riordan hiç değil!- ne yapıyordu acaba öyle başka bir kadınla dudak dudağa?