13; i hate you




"Doja'ya o kıyafetle o çantanın yakışmadığını söylemiştim."

"Kızda zevk diye bir şey yok ki, marka olsun hepsi bir arada olsun diye aldığı her pahalı şeyi giyebileceğini sanıyor."

"Görgüsüz."

İlgilendiğim telefon ekranından bakışlarımı kaldırarak kızların hakkında konuştukları kıza baktım. Birkaç saniyenin arkasından alaycı bir gülümseme yüzümde yer edinmişti.

"Prada'nın mini bag serisinden değil mi o?" diye sordum ilgisizce.

"Evet," Jane yüzünü buruşturarak konuştu.

"Parti çantası değil ki o." Elimdeki telefona tekrardan döndüm.

"Sonradan görme işte." diye Jane sıkıntıyla nefes aldı. "Göz zevkim bozuldu."

"Hanımlar." Sam'in sesini duyduğumda telefonu kulağıma yaslayarak birisiyle konuşuyormuşum gibi yapmaya başladım. Sam kısa sürede masamıza ulaşmış ve kulaklarına kadar varan bir şekilde gülümsemişti. Telefonla konuşma numarasını yapmama rağmen boşta kalan elimi zarifçe tuttu ve öptü.

"Yine muhteşemsiniz leydim."

Gülümsedim. Soğuk ve samimiyetten yoksuz bir gülümsemeydi bu.

Daha sonra kızlara birkaç kaş işareti vererek masadan yavaşça uzaklaşmıştım. Onlardan iyice uzaklaştığımı anladığımda kulağımdaki telefonu indirdim ve siyah ekrandaki yansımama bir süre amaçsızca baktım.

Neden bugün bu kadar rahatsızım burada olmaktan? Her gün geldiğim yer halbuki.

"Hey," Tanıdık bir ses duymamla kıs çaplı düşüncelerim dağıldı. Sesin geldiği yine bakışlarımı çevirdim.

"Jennie nasılsın?" Uzun bacaklarıyla mesafeyi sıfıra indirgeyen Lucas gülümseyerek sordu. Karşılığında bende gülümseyerek cevapladım onu. "İyi."

Bir süre aramızdaki konuşma sessizliğe gömüldü. Lucas ellerini cebine atarak yerinde sallandı ve yanaklarını şişirerek etrafa bakındı.

"Evet," diye alaylı sesiyle konuştu. "Bende iyiyim sorduğun için teşekkür ederim. İşte ne yaparsın her zamanki halim partilere dadanıyorum ve içki içiyorum. Gelecekle ilgili planım keş bir amca olmak."

"Pekala," diyerek kaşlarımı kaldırdım. "Sana başarılar o zaman."

Gitmek için arkamı döndüğümde eşzamanlı olarak Lucas kolumdan zarifçe tutarak beni kendine çekmişti. Göğüsüne çarptığım sırada gözlerimi gözlerine çıkardım.

"Dinle beni," diye mırıldandı. "Benimle ilgilenmiyormuş gibi davranmaya devam mı edeceksin?"

Sessiz kaldım.

"Anlamıyorum Jennie," kaşlarını çattı. "Sevgiliydik. Birbirimizi seviyorduk ve sonra aniden benden uzaklaştın. Bunun sebebini bile söylemiyorsun. Bunu neden yapıyorsun?"

Duraksadı.

"Yanlış bir şey mi yaptım ben? Yani ne bileyim istediğin her şeyi aldım, gitmek istediğin her yere götürdüm, yapmak isteğin şeyleri birlikte yaptık. Sana karşı çok hassastım ama niye benden uzaklaştın ki?"

"Sorun da bu Lucas," Birkaç adım geri atarak ondan uzaklaştım. "Bana karşı hep kibardın, istediğim her şeyi yaptın, bana bir sürü yüzük aldın. Çok güzellerdi." İç çektim. Bakışlarımı etrafta gezindirdim ve o kadar çok kalabalıktı ki tanıdık yüzler bile birbirine karışmış haldeydi. "Her zaman benim istediğim şeyleri yaptık, senin hangi rengi sevdiğini hiç bilmiyorum. İlişkimizde sadece önemli olan şey bendim. Benim isteklerim ve benim istediklerim. Senin bir önemin yokmuş gibi davranıyorsun. Üzgünüm ama eziksin."

Gözlerine baktım.

"Kendi isteklerini hiçe sayıp kendine değer vermeyen insanlardan nefret ediyorum."

Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama ona izin vermedim. "Üzgünüm ama öyle birisin. Seninle sevgili olmak istemiyorum en azından sen kendini sevene kadar."

Ve arkamı dönüp gittim.

Ben her zaman güçlü bir kişiliğe sahip olduğumu düşünmüştüm.

13 yaşındayken beni eziklemeye çalışan kız için bir şarkı yazmıştım ve okul gösterisinde o şarkıyı söylemiştim. Kız o kadar çok utanmıştı ki ağlayarak gösteri salonundan kaçmıştı. Çünkü onu rezil etmiştim. Çünkü şarkıda onun tam bir sürtük olduğunu ve aşağılık komplekslerinden bahs edip durmuştum. Bu her ne kadar 13 yaşındaki ben için disiplin cezası almış pişman bir kızı anımsatsa da, o an muhteşem hissetmiştim. Gösteri salonundaki herkesin gözleri üzerimdeydi ve ben ejderhalarla sarılı o kuleden kendimi kurtarmış gibi yaşıyordum.

Ya da 15 yaşındayken sevgilimi elimden alarak bana hava atmaya çalışan kıza Roma'nın nasıl bir pezevenk olduğunu söylememiştim. Ve bana artık sahip olamayacağını anlayan Roma delirip kızı kovduğunda, orada biyoloji sınıfının kapısında durarak yüzümdeki acınası gülümsemeyle onları izlediğimde bile muhteşem hissetmiştim.

Ve 21 yaşındaki şu an ki Jennie anonim olarak siber zorbalığa maruz kaldığı çocuğu her kapaklanıp görüldüyle gönderdiğinde bile aynı muhteşem hissi yaşıyordu.

Duraksadım.

Birisi elindeki kırmızı gitarıyla dikkatimi çekecek bir şarkı söylüyordu. Bakışlarımı şarkı söyleyene çevirdim ve uzunca baktım; ona, şarkıyı söylerken haraket eden dudaklarına, kızıl saçlarına, kapattığı gözlerine ve hafif titreyen bedenine. Elinde tuttuğu gitarı, sandalyede yarım oturuşu, sol ayağını hafifçe yere vurarak ritim tutması ve spot ışıkların altındaki o görüntüsü çok güzeldi.

"Kaçabiliriz," diyordu pembe dudaklarını kıpırdatarak. "Bir gün yeteri kadar cesaretimiz olursa kaçabiliriz."

Yutkunma ihtiyacı duydum.

"Yıldızlarla sarılı o bahçeden kaçmak mı istiyorsun?"

13 yaşındaki Jennie'nin yaşadığı hissi bilmem ama 21 yaşındaki Jennie o an 15 yaşındaki Jennie'den daha muhteşem hissetmişti. Sanki o bir tanrıçaydı ve onu ilk duyduğum anda beni kendi cennetine almıştı.

"Gitmek mi istiyorsun?"

Birkaç adım geriye atamadım. Oysa ondan uzaklaşmam gerekiyormuş gibi hissetmiştim. Sanki güneş gibiydi ve ben yaklaştıkça yanacaktım. Ama bütün bunları bilmeme rağmen olduğum yerden kıpırdayamıyordum.

"Etrafımızdaki yıldızları bırakacak kadar cesur musun?"

Ben her zaman güçlü bir kişiliğe sahip olduğumu düşünmüştüm.

Belki de kendimi buna inandırmıştım.

"Beni bırakacak kadar cesur musun?"

Şarkı bittiğinde kendimi savunmasız hissettim. Boşluğa itilmiş gibi düşmekteydim sanki. Ama sonra bu kadar etkilenmenin anlamsız olduğunu kendime defalarca kez tekrarlayarak gözlerimi kapattım ve derin nefes aldım.

Alkış sesleri etrafa yayıldığında gözlerimi açtım ve şarkı söyleyenin gülümseyerek etrafa nasıl zarifçe başıyla selam verdiğini izledim. Daha sonra gitarını çıkarıp az önce oturduğu ahşap sandalyeye bıraktığını, tekrardan kalabalığa gülümseyerek sahneden indiğini, karşımdan geçerken lavanta kokusunun ciğerlerime dolduğunu ve beni fark etmeden ileride onu bekleyen arkadaşlarının yanına ilerlediğini sadece izlemek kaldım.

Ben her zaman güçlü olduğumu düşünmüştüm.

"Hey sen," diyerek seslendim az önce önümden geçene doğru.

Birkaç saniye sessiz kalsada duraksayarak arkasına döndü ve beni gördüğünde kaşlarını çattı. "Bana mı seslendin?" İşaret parmağını kendine doğrulttu.

Nefesimin yetmediğini farkettim. "Adın ne?" diye sordum güçlü bir sesle.

Sesim hep güçlüydü benim, haraketleyim, tarzım, duruşum ve bakışlarım da. Belki de bunları kast ederek hep güçlü olduğumu düşünmüştüm.

"Rose." diye mırıldandı.

"Sesin güzelmiş."

Yüzüne samimi bir gülümseme konduğunda bana doğru yürümeye başladı. "Gerçekten beyendin mi?"

"Evet." dedim ve bakışlarımı etrafta gezindirdim.

"Arkadaş olabilir miyiz?" Kızıl saçlarını eliyle omuzunun üzerine getirdi ve kocaman gülümsedi.

Buna cesaretin var mı?

Arkadaş olmaya cesaretin var mı?

"Düşüneceğim," diye düz ifadeyle onu yanıtladım.

"Ben Jennie," diye ilkokul çocuğu gibi kendimi tutamadım ve gülümsedim.

"Seni arkadaşlarımla tanıştırmamı ister misin? Çok samimidirler. Gerçekten bak," Rose heyecanla konuşarak elimi tuttu ve bana ilerideki kalabalığı gösterdi. Sadece gülümsemekle yetinmiştim.

"Acaba fotoğraf çekinebilir miyiz?" diye sordu çekingen bir tavırla.

"Olur." Omuz silktiğimde Rose gülümseyerek telefonunu çıkardı ve birlikte fotoğraf çekindik.

"Bu çok havalı!" Fotoğrafımıza bir süre baktıktan sonra bana da atması için numaramı vermek istiyordum. Ama bunu nasıl yapacağımı bilemiyordum. Genellikle ben numara vermezdim kimseye her zaman birileri kendi bulur ve bana yazardı.

"Gidelim Jisoo'yla tanış. Ve Mark ve Kai ve Lisa. Onları seveceksin." Rose elimi tekrardan tutarak beni arkadaşlarının olduğu tarafa götürdüğünde derin bir nefes aldım ve bir şeyler söylemem gerektiğini hissettim.

"Neden fotoğraf çekinmek istedin?" Her yeni tanıdığı insana karşı bu kadar sıcak mıydı? Yoksa oda beni gördüğünde benim onu gördüğümde hissettiğim gibi bir çekim mi hissetmişti?

"Çünkü sen Jennie'sin. Popülersin. Senin gibi havalı bir arkadaşım olduğu için çok mutlu oldum."

Ben her zaman güçlü olduğumu düşünmüştüm. Zamanla bu düşüncem yok olmaya başladı. Çünkü aslında ben sadece rol yapıyordum.

Elimi Rose'nin elinden kurtararak duraksadım.

"Baksana," diye konuştu beynimdeki nefret ettiğim o ses.

"Baksana," yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim ve kollarımı göğüsümde birleştirdim. Rose kaşlarını çatmış, hiçbir şey anlamamış bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.

"Sen onun umurunda bile değilsin. Tek istediği şey popülariten. Senin çevrene girerek popüler olmak istiyor. Zaten bunu az önce gördün." Beynimdeki sesi öldürmek istedim. Çünkü haklıydı.

"Düşündüm de sesini o kadar da beğenmedim. Şarkının sözlerinden olsa gerek o yüzden etkilenmiştim. Şu an bütün o etki kayboldu ve sana baktığımda sadece boşluk görüyorum." Tırnaklarıma baktım bir süre. "Seninle arkadaş olmak istemiyorum, aptal arkadaşlarınla tanışmakta istemiyorum. Hayatında başarılar."

"Zaten kim seninle senin için arkadaş olur ki, aptal JenJen." kafamdaki sesi öldürmek istedim, ama haklılığı altında ezilip durdum.

Arkamı gitmek için döndüm ama yeni hatırlamış bir şekilde tekrardan Rose'nin gülümsemesi solmuş yüzüne baktım. "Ve çekindiğimiz fotoğrafı siler misin lütfen? Seninle birlikte görünmek istemiyorum."

Ve arkamı döndüm.

"Neden böyle yaptı ki?" Rose'nin sakin sesini duyduğumda duraksamak istedim ama sadece adımlarımı yavaşlatmıştım. "Ben sadece arkadaş olmak istemiştim."

"Boş ver Rose, kendini beğenmişin teki işte." Rose'nin arkadaşlarının gülüşme seslerini duyduğumda daha emin adımlarla ilerlemeye ve aslını isterseniz oradan kaçmaya çalıştım.

"Kötü birisinin yaptığı kötü şeyleri sorgulamamalıyız."

"Kötü birisi o."

Biraz daha dayan Jennie. Burada olmaz. Ağlayamazsın. Daha değil.

Ben her zaman güçlü olabileceğimi düşünmüştüm. Herkesi güçlü olduğuma inandırmıştım. Sürekli rol yapmıştım.

Ama gerçek şu ki; ben güçlü değildim.

Üzgündüm.

Çok üzgündüm hem de.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top