İstila B. 10.
Yeni insanlar tanımak ve yeni insanları hayatımıza dâhil etmek elbette hayatımıza ayrı bir renk katar. Mühim olan hayatımıza kattığımız insanların renginin tonudur. Mesela; onun bizim hayatımıza katmak istediği renk hangi tondadır. Siyah mı, Beyaz mı?
Karşındaki insanı tanımadan rengini bilemezsin. Kiminin rengi beyazdır kiminin rengi siyah. Kiminin rengi kırmızıdır kiminin rengi mavi. Bence bir insanın diğer bir insanın hayatına katacağı renk çok değerlidir. Arya'nın benim hayatıma girmek için çırpındığını düşünmemek aptallık olurdu doğrusu, ama onun benim hayatıma katmak istediği renk ne renkti bunu bilememekti beni yoran.
Arya'ya arkadaşı Buğlem, eve gidip gitmeyeceğini sormuştu. Arya'nın ona verdiği cevap hayırdı.
Buğlem, bunun üzerine nedenini sormuştu.
Arya, arkadaşının sorusuna cevaben gözlerini boşlukta gezdirerek, "Halledilecek işlerim var." demişti.
Arya'nın verdiği kaçamak cevap ister istemez benim kafamın içinde sorular oluşmasına neden olmuştu. Halletmesi gereken ne gibi işleri vardı? Bu kız neyin peşindeydi? Onun evine gitmemesinin arka planında ne gibi bir neden vardı? Bir yığın cevapsız sorular zihnimi istilası altına almıştı.
Merdiveni hızlı adımlarla yürüyüp binanın dışına çıktım. Arya da peşimden geliyordu. Peşimden gelen Arya'nın adım seslerinden gergin olduğunu hissedebiliyorum, çünkü attığı her adım zeminde tok sesler çıkarıyordu. Binanın dışına çıktığımda ilkbaharın ılık havası anında yüzümü yalayıp geçti; derin bir nefes alıp ciğerlerimi bu ılık havayla doldurdum. İçime çektiğim bahar havası, gerilen sinirlerime iyi gelmiş olacak ki vücudumun gevşemesine neden olmuştu.
Benden sonra binadan çıkan Arya da dışarıya çıkınca ilk iş olarak durup nefesini yeniledi. Sanırım dışarının ılık havası onu da etkilemişti. "Hava ne kadar da güzel," dedi ve başını gökyüzüne doğru çevirerek uzun uzun baktı. "Görüyor musun Evrim, bu gece gökyüzü ne kadar berrak. Yıldızlar ışıl ışıl parlıyor. İlkbahar havasını oldum olası çok severim. Bana yeniden doğmayı hatırlatır hep..."
Bu kez Arya'nın sözlerinde haklılık payı vardı doğrusu. Gerçekten de ilkbahar yeniden doğmayı hatırlatıyordu insana. Uzun bir uykunun ardından doğanın uyanışı gerçekten de yeniden doğmak gibiydi.
"Evet, Arya Hanım, bu gece hava gerçekten de çok güzel."
Geceye hafif bir esinti hâkimdi. "Benimle bu romantik gecede yürümek ister misin?" diye sordu.
"Arya Hanım, yürümek yerine seni gideceğin yere götürmeyi tercih ederim." dedim.
Birkaç adım atarak yanıma iyice yakınlaştı ve geceye egemen kristal bakışlarını yüzüme odakladı. Sık nefes alışverişinden sinirlendiği veya üzüldüğü belli oluyordu ama o iç dünyasının dışa vurumunu bastırmaya çabalıyordu. Aramızdaki mesafeyi olabildiğince aza indirerek, "Evrim, bakıyorum da beni başından savmak için can atıyorsun? Peki, neden? Yoksa benimle yürümekten korkuyor musun? Oysa ben seni bulmak için çok aradım..."
Şu an yüzme sert bit tokat yemiş gibiydim. Tek kelimeyle nevrim döndü desem yeridir. Ne demekti bu? Ben seni bulmak için çok aradım? Arya'nın kurduğu bu cümleyle kafamın içine bir dinamit yerleştirmişti. Bu dinamitin fitili ise Arya'nın ellerindeydi. Evet, evet, kesinlikle onun ellerindeydi...
"Nasıl yani?" diye sordum. Gerçekten de onun beni neden aradığına dair hiçbir fikrim yoktu. Ben kimdim ki, beni arıyordu. Ben sadece sıradan bir taksi şoförüydüm.
"Evet. Evrim, seni aramaktan söz ediyorum. Bunda bu kadar şaşıracak ne var?"
Bu sözleriyle ne kadar da basite indirgemişti sarf ettiği cümleyi. Bir insan diğer bir insanı durduk yere çok aramazdı; eğer arıyorsa aramasının mutlak bir sebebi vardı.
Onun tavırları sayesinde birden hafızam yenilendi. Tabii ya bu kız paranoya yaşayan biri olabilirdi. Onun ilacını ararken çantasında "Gecenin İzi" kitabını görmüştüm. Nasıl da unuttum ben bunu. Şimdi kafamın içinde yapbozun parçaları birleşmeye başlamıştı.
Bu kız, Asya'dan ilham almış ve benimle takside bir gece geçirmek istiyordu, ama bilmediği bir şey vardı. Öyle bir gece, insan ömründe bir kere yaşanırdı ve tekrarı yoktu. Bir ikincisi ancak o gecenin taklidi olurdu veya ancak o geceyi anmak için yaşanırdı.
Mecburen zihnimi yoran sorular ve soruların cevapları beni derin derin düşünmeye itiyordu. Arya'nın beni neden aradığının cevabını ancak ve ancak yine kendisinden öğrenebilirdim. Konuşmaya başlamadan önce kahverengi gözlerimi hafifçe kıstım. "Beni neden aradığınızı anlamış değilim?" diye sordum.
Arya, havalı saçlarını bir baş hareketiyle geriye doğru savurdu. Birkaç adım tedirgin bir şekilde ileri geri yürüdü. Sonunda cevap vermeye karar vermiş olacak ki durdu. Siyah çerçeveli gözlüğünü iki parmağının uç kısmıyla tutarak gözünden çıkardı. Gözleri gözlerimin içine odaklanırken bakışları tıpkı avına odaklanmış bir atmaca gibiydi. Yoksa ben onun için gerçekten bir av mıydım?
Ben yeni teoriler üretmekle meşgulken, "Evrim, sen son duraksın?" dedi.
Sen son duraksın... Sen son duraksın... Sen son duraksın...
Bu kelimeler bir ahtapotun kolları gibi zihnimi ele geçirmek üzereydi. Bu da neydi şimdi? Neden ben son duraktım? Neyin son durağıydım? Bu kız, benim akli melekelerimle oynamaya başlamıştı. Neden son duraktım veya neyin son durağıydım bunu öğrenmenin bir tek yolu vardı o da yine Arya'ya sormaktan geçiyordu.
"Arya, son durak derken neyi kastediyorsun?"
Sorum üzerine dudaklarını kasarak içe doğru kıvırdı. Elinde tuttuğu gözlüğünü tekrar gözlerine taktı. Gözleri yavaş yavaş kısılırken sesinin rengini karanlığa boğdu. "Sana bunun nedenini anlatmak isterim ama beni anlar mısın bilmiyorum."
Evrim, bu kaçık kız seni aptal yerine koyuyor farkındasın sanırım. Ne demek anlatsam beni anlar mısın? Biz geri zekâlı mıyız da seni anlayamayacağız? Tamam, dostum, hemen celallenme anlarız birazdan nedenini.
"Arya, dışarıdan bakılınca ben aptal gibi mi duruyorum?"
"Estağfurullah, ben öyle demek istemedim. Yani sana nedenini anlatmam için bana zaman ayırman lazım..."
İçimden kıvırma şimdi, diye geçirdim. Anlatsam beni anlar mısın, demekle bana zaman ayırman lazım demenin anlamaları çok farklı...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top