Gecenin Ruhu B. 23.

Selam...
Beğeneceğinizi düşündüğüm yeni bir bölümle ben geldim.

Önce oy verin sonra okumaya başlayın ballarım. Yorum yapmadan geçmeyeceğinizi zaten biliyorum.

Yavaştan yol almaya başlamıştık. Taksinin metalik ve kaygan yüzeyi gecenin ruhunu okşayan ilkbahar meltemiyle öpüşürken, saftı dokunuşları; ipeksiydi açık camdan yüzümü okşayışı. Kaptırmıştım kendimi kıvrılarak önüm sıra uzayan asfalt yola. Yol kenarı boyunca sıralı ağaçların gölgeleri arada bir aydınlatma lambalarının ışığını kesiyor, gelgitli gölgeler gözlerimin kapanıp açılmasını neden oluyordu. "Neyi soracaktın Evrim?" diyen sesle ayıldım.

Önce genzimi temizlemek isteyerek "Ihım" diye bir ses çıkardım. Bir gözüm yolda diğer gözüm dikiz aynasındaydı. "Hani bana Asya'yı anlatmak istiyordunuz ya? Sizi dinliyorum, isterseniz bir an önce anlatmaya başlayın." Sorum ve isteğim naiflikten uzak, aksine kışkırtıcı ve ima yüklüydü.

Bana rağmen görüntüsü çok rahattı. Bu kadar rahat olması yetmiyormuş gibi bir de sakince sırtını arkaya doğru iyice yaslamıştı. Bir bacak, bacak üstüne atmadığı kalmıştı. "Bir konuda haklısın Evrim... Asya, hakkında konuşmaya başlarken hızlı bir giriş yaptığım doğrudur ama hala sözümün arkasındayım..."

Başımı öfkeyle sağa sola salladım. Ben Asya, hakkında olumsuz konuştuğu için geri adım atmasını beklerken o zerre kadar geri adım atmamıştı. Geri adım atmak şöyle dursun; duruşundan ödün vermek gibi bir niyetinin olduğu da yoktu. "Ne demek hala sözümün arkasındayım?"

"Evrim, hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Tamam, kabul ediyorum Asya'nın ruhu asırlarca yaşamış, dolayısıyla da bilge bir ruh. Tamam, kabul ediyorum ona ezik dememeliydim ama sende kabul edersin ki; Asya'nın pek iç açıcı bir geçmişi yok..."

Uslanmaz ruhu, ket vurulmaz dili, konuştukça konuşuyor ve benim damarıma, damarıma basıyordu. İçimden saymaya başladım. Bir, nefes al ver... İki, nefes al ver... Üç, nefes al ver... Bütün saymalarım ve nefes alıp vermelerim hiçbir işe yaramamıştı.

Evrim koçum, biraz sakin olur musun? Böyle giderse sen öğrenmek istediğin hiçbir şeyi öğrenemeyecek dolayısıyla da sorularına bir cevap alamayacaksın. Haksız olmadığımı söyleyemezsin. Galiba bu kez benim iç dünyam haklıydı. Ben daha ilk cevapta böyle heyheyleneceksem bu işin sonunu asla göremeyecektim...

"Arya Hanım, ben Asya'nın geçmişine aşk olmadım. Ben onun kendisine aşk oldum, aradaki farkı anlamaya çalışırsanız sevinirim."

Uyarılarım karşısında gözlerini kırpıştırmakla yetindi. Anladığım kadarıyla onun kitabında pes etmek diye bir şey yazmıyordu. Bir nefeslik süre içinde ellerini lüleli saçları arasında gezdirirken ağzının her açılıp kapanışında dudaklarının kıvrımları ağzından çıkan kelimelere eşlik ediyordu. "Sen Asya'ya toz kondurmuyorsun ama onun asırlarca yaşamış bilge bir ruhu var; yani Asya, sandığından daha akıllı ve sandığından daha kurnaz..."

Bir gözüm yolu diğer gözüm dikiz aynasından onun rahat tavırlarını izlerken, "Siz bütün bunları nereden biliyorsunuz?" diye sordum. Sinir katsayım yükseldikçe yükseliyor, buna bağlı olarak da sesimin tınısı gergin çıkıyordu.

"Benim Asya'yı sizden daha iyi tanıdığım kesin!" dedi.

Elimi sertçe direksiyona vurdum ve gazı keserek taksiyi durdurdum. Evet, gergindim hem de inkâr edemeyeceğim kadar gergin. Gerginliğim gitgide artıyor bu da nefes alışverişlerimi hızlandırıyordu. Söylediğine bakın. Asya'yı benden daha iyi tanıyormuş. Bu inanılır gibi değil. Bedenimi arka koltuğa doğru hızla çevirdim. Sert mizaçlı biri değildim ama şu an bakışlarımla bile birini dövebilirdim. "Yalan söylüyorsunuz ve ben sizin yalanlarınıza inanmıyorum. Asya, benim için her şey... Onun arkasından konuşmanıza ve yalanlarınızla beni zehirlemenize izin vermeyeceğim." Bütün bu cümleler bir bütünlük oluştururken, neredeyse öfkeden burnumdan soluyordum...

Yine duruşu tavizsizdi. Sadece yutkundu ve kristal bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Yalan söylediğimi de nereden çıkardınız?"

"Hıh," diye gülmekten kendimi alamadım. Tabii bu alaycı gülüşün altında yatan neden sinirlerimin bozuk oluşuydu. İnsan sinirden güler miydi? Şu an ben resmen sinirden gülüyordum... "Yalan söylediğiniz gün gibi ortada, şahide gerek yok ki. Siz kitabın bir okurusun. Asya, hakkındaki her şeyi oradan öğrendiniz, şimdi karşıma geçmiş benim bizzat yaşadığım olayı bana satıyorsunuz..."

Umutsuz vakaydı karşımda duran kadın. Benim sözlerimin onun üzerinde zerre kadar etkisi olmamıştı. Usta bir sanatçının elinden çıkmış nadide bir heykel gibi hareketsiz duruyordu karşımda. Kan kırmızıya boyalı biçimli dudakları aralandı sadece. "Yanılıyorsun Evrim!"

"Keşke yanılıyor olsam Arya Hanım, ama yanılmıyorum. Niyetiniz nedir şimdilik bilmiyorum. Bildiğim bir tek şey varsa o da böyle yaparak bir yere varamayacağınız."

Emniyet kemerimi açtım ve kapıyı açarak dışarıya çıktım. Önce bir nebze rahatlayabilmek için derince bir soluk alıp verdim. Taksinin arka kapısına yöneldim, olabildiğince sakin kalmaya gayret ederek kapıyı açtım. "Arya Hanım, sizden rica ediyorum kendinize başka bir taksi çağırın, çünkü benim sizinle uğraşacak gücüm kalmadı artık!" dedim ve kapının önünden çekildim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top