yirmi beş

Selamün aleyküm gençlik

Bu sefer fazla uzatmadan bölüme geçiyorum :)

Yıldızı  okşamayı unutmayın<3

* * * 

Ben orada ağlarken gelmediler. Hiç biri yardıma gelmedi. Elimden tutmadı. 'Zümra neler oluyor? Bunlar ne?' demedi. Hiç biri benden açıklama yapmamı istemedi. 

Tek başıma ağlıyordum orada. Daha fazla delici  bakışlara tahammül edemeyip hızla aralarından geçip gittim. Nefes alamıyordum. Aldığım oksijen ciğerlerime ulaşmıyordu sanki. Resimler bile bu kadar zoruma gitmezdi de en güvendiğin insan seni yargısız infaz edince kaldıramıyordun. Kaldıramıyordum.

Merdivenlerden indim hıçkırıklar ve gözyaşlarım eşliğinde. Başkalarının yanında ağlayamayan ben şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Nereye baksam midemi bulandıran o resimler vardı ve kınayan bakışlar. 

"Kıza bak sen! Saman altından su yürütüyormuş."

"Zümra bir dahaki sefere benimle sevgili olur musun?"

"Bu kaçıncı sevgilin?"

"Bunları koyan olmasa ne zaman görecektik acaba gerçek yüzünü?"

"Bu erkekleri görünce öcü görmüş gibi kaçan kız değil mi?"

"Terbiyesize bak!"

"Ailesine yazık ya."

"Annesi babası terbiye vermemiş demek."

"Yanılıyorsun. Annesi ve babası sevgi göstermediği için sevgiye muhtaç kalmış anlaşılan."

"Utanmaz." diyorlardı. Her kafadan bir ses geliyordu. Kulaklarımı kapatarak indim bu sefer merdivenleri. Her indiğim basamakla birlikte etraf iyice kararıyordu. Karanlığa gidiyordum. 

Oysa ben dibi çoktan görmüştüm.

Bodrum kata gelince kendimi en karanlık köşeye sinmiş olarak buldum. Eskimiş sıraların arasına girdim ve yere oturup dizlerimi kendime doğru çektim. Kafamı dizlerime gömdüm ve sakinleşmek için aklıma gelen birkaç ayetleri mırıldanmaya başladım.

"Andolsun ki onların söylediklerinden dolayı göğsünün daraldığını da elbette biliyoruz." (Hicr-97)

"İnsanlar 'inandık' demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zanneder?" (Ankebut-2)

Ben orada durmuş kendimi sakinleştirmeye çalışırken adım sesleri gelmeye başladı. Melike olsun, ne olur beni sakinleştirmek için gelmiş olsun. Bana yardım etmek için gelmiş olsun. Bir umutla kaldırdım başımı. Karanlıkta gözüm pek seçemese de gelen kişi bir kız değildi. Yüzünü karanlıktan dolayı çok seçemiyordum.

Benim bir metre kadar uzağıma durdu ve yere bir paket bıraktı. Ardından ayağa kalktı ve gitmeden önce bir ayet yankılandı o tanıdık sesten.

"Ey insanlar, sizi birbirinize imtihan yaptık. Bakalım sabredecek misiniz? Rabbin ise hakkıyla görendir." (Furkan-20)

Ardından arkasını döndü ve indiği merdivenleri tekrar çıktı Asaf. Yere bıraktığı şeye uzanıp elime alınca bir paket peçete olduğunu gördüm.

Yoksa geçen gün ben ağlarken de o not ve peçeteyi Asaf mı bırakmıştı?

Peçeteyle gözyaşlarımı ve burnumu sildikten sonra ayağa kalktım.

Burada ağlaman gereken bir durum yok Zümra. Kalk ve onlara bu resimlerin gerçek olmadığını göster.

Merdivenleri indiğim gibi nefes nefese tırmandım. Yine bütün o iğrenç bakışlar üzerimdeydi. Bizim sınıfın olduğu koridora girince Melike ve Fatma Nur ikilisinin bakışı bana dönmüştü.

Onlara daha fazla bakmaya tahammül edemeyip sınıfa girmek için hareketlendim fakat o sırada koridorda bir ses yankılandı.

Bunlar bana geçen gün lavabodayken laf atan ve kavga ettiğimiz kızlardı. Dilara ve Aybüke bana doğru gülümseyerek yürüdüler. Bana yaklaşınca Dilara keyifle konuştu.

"Nasıl beğendin mi hediyemizi tatlım?" dedi elleriyle duvarlardaki resimleri göstererek. Herkesin duyacağı bir şekilde konuştuğu için bütün dikkatler bizdeydi.

Dediği şeyle birlikte beynimin içinde savaş çıkarken sinirden ellerim, ayaklarım buz kesmişti ve titriyordu. Bu huyumu hiç sevmiyordum.

"Sen ne hakla böyle bir şey yaparsın ya? Siz manyak mısınız kızım?" dedim sinirle üzerlerine yürürken fakat ben böyle yaptıkça  onların yüzündeki gülümseme büyüyordu. Keyif alıyorlardı resmen.

"Ne kadar işsizsiniz ya tebrik ettim doğrusu. Kime yaptırdınız montajı? Kaç para verdiniz lan! Eğer siz yaptıysanız yeteneğinizi burada harcamanıza üzüldüm doğrusu. Söyleyin hadi itiraf edin kime montaj yaptırdığınızı." dedim kollarımı açıp etrafımdakileri gösterirken.

"Ne montajı bebeğim ya bu kadar sorun etme. Herkes senin gerçek yüzünü gördü işte. Artık daha rahat yapabilirsin işlerini." dedi ve gülümseyerek göz kırptı Aybüke denen sarı çiyan!

Bu dediğinden sonra kendimi tutamayıp üstüne yürüdüm. O gülen suratlarını parçalamak istiyordum. Belki bu fotoğraflar beni üzmüştü ama hiçbir şey 'kardeşim' dediğim insanın bana bunları demesi kadar canımı acıtmazdı. Kalbime bir ağırlık binmişti. Birkaç dakikada yaşlanmış gibiydim.

Tam kızı kolundan tutmaya yeltenmiştim ki koridorda Mine Hoca'nın sesi ulaştı kulaklarıma.

Resimler okulun her yerinde olduğu için hocaların görmeme gibi bir ihtimali yoktu ve tabii ki görmüşlerdi. Şimdi de Asude Hoca, Mine Hoca ve Müdür Hanımla birlikte aynı odada oturmuş bana sordukları sorulara cevap veriyordum. Sesim titrek bir şekilde çıkıyordu ve ben buna engel olamıyordum.

"Hocam yemin ederim ben öyle bir şey yapmadım! Yapmam da! Dilara ve Aybüke bana garezleri olduğu için böyle bir şey yapmışlar büyük ihtimalle. O gün ben Aras'a Matematik Hocasının isteği üzerine test kitabı vermeye gittim. Hiçbir muhabbetimiz yok. Sadece ben onu tersleyince bileğimi tuttu ben de zaten gerekli cevabı verdim. Bir daha da birbirimizi görmedik zaten yemin ederim!" dedim konuşmanın sonlarında sağ gözümden yaş düşmesine engel olamayarak.

"Anladım Zümra ama maalesef ailenin de gelmesi ve bu konuyu onlarla konuşmamız gerekiyor." deyince hıçkırıklarımı tutamadım ve ellerimle yüzümü kapatarak ağlamaya başladım.

Annem,babam,abim ve yengem...ne düşünürlerdi benim hakkımda? O resimleri görürlerse neler olacaktı? Benim hayatım için küçük bir kıyamet kopacaktı desek doğru olur.

Asude Hoca yanıma gelip beni teselli etti. Ağlamamı durduramıyordum. Çok korkuyordum tepkilerinden. Bana inanmamalarından çok korkuyordum.

Kapının tıklatılmasıyla  şişen gözlerimi açtım ve gelen kişiye baktım. Babam ve abim gelmişti.

"Selamün aleyküm hocam bizi çağırmışsınız." dedi babam soru sorar bir sesle. Ardından abimle ikisinin gözleri bana döndü ve kaşları endişeyle havaya kalktı. Abimin ağzından şaşkınlıkla ismim dökülürken babam "Kızım ne oldu?" diye sormuştu.

Onlara bakacak yüz bulamıyordum.

Öne doğru eğildim yüzümü görmesinler diye. Müdür Hanım ise onları telkin edip oturttu ve olayı anlattı. Ardından masadaki resimleri ellerine verdi.

"Zümra?"

Babam sesi titrek bir şekilde seslenince aniden reflekslerimle kafamı kaldırdım. Şaşkınlık, kırgınlık ve kızgınlık barındırıyordu yüzünde. Abime baktığımdaysa sinirden yumruğunu sıktığını gördüm.

"Baba yemin ederim ben bir şey yapmadım! Birileri montaj yapmış! Ben çocuğu tanımıyorum bile. Matematik hocası ona test kitabı vermemi istedi sadece. Asla dokunmadım ona! Yapmam, yapamam zaten baba!"

Babam bana inanamaz gözlerle bakarken abime çevirdim bakışlarımı. Gözyaşlarım şalımı ıslatıp boynuma doğru yol alırken yalvarırcasına baktım gözlerinin ta en derinine fakat onun gözlerinde de bir gram merhamet ya da acıma duygusu göremedim.

"Tamam hocam biz evde konuşalım bunu." diyen babam ayağa kalktı ve abimle bana da dışarı çıkmamız için başıyla işaret etti. Titreyen bacaklarıma zar zor basarak çıktım odadan.

"Zümra eşyalarını al gel sınıfından."

Babama başımı salladım ve hızla sınıfıma ilerledim. Kapıyı tıklattıktan sonra hiçbir şey demeden sırama ilerledim. Melike bana acıyan gözlerle bakarken ben de onunkilere baktım. Çantamı alıp tek bir kelime bile etmeden sınıftan çıktım ve bahçede beni bekleyen babamla abimin yanına gittim.

Arabaya binip eve gidinceye kadar kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Asansöre binip zile bastıktan sonra annem benim suratımı görünce şaşkınlıkla ufak bir nida kopardı. Bunu duyan yengem de koşarak geldi.

Neler olacak, neler diyecekler diye düşünmekten kafayı yiycektim. Korkudan bacaklarım titriyor resmen vücudumu ateşler basıyordu.

Titreyen adımlarla içeri giren abimi takip ettim. Babam koltuğa oturmuş benim gelmemi beklerken annem sorularını sıralıyordu. Abim ise sinirden bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordu. Dudağını ısırıyor sinirle nefesini soluyordu. Babam tam ağzını açıp bir şey diyecekken suratıma yediğim tokatla neye uğradığımı şaşırdım. Tenim yanarken gözyaşlarım sanki ateşi söndürmek için yağan yağmur gibi ıslatıyordu.

Başımı kaldırdım yavaşça. Abimin o merhametten yoksun suratına bakarken babam hemen ayağa kalktı. Annem benim önüme geçerken yengem de abimin kolunu tutup sakinleştirmeye çalışıyordu.

Bacaklarım daha fazla dayanamarak gücünü yitirince yere yığıldım yavaşça. Oturdum ve kulaklarımı ellerimle kapattım. Hiçbir şey duymak istemiyorum. Hiçbir şey görmek istemiyorum.

Gözlerimi sımsıkı yumdum. Şu tokattan daha çok canımı acıtıyordu bana inanmadan, dinlemeden bunları yapmaları. Böyle bir şey yaptığımı nasıl düşünürlerdi.

Aldığım oksijen ciğerlerime gitmiyormuşçasına hızlı hızlı nefesler alıyordum.

"Ben bir şey yapmadım. Bana neden inanmıyorsunuz! Yemin ederim yapmadım! Yemin ederim! Yemin ederim!" kendimden geçmişçesine aynı şeyleri tekrar ederken hiçbir dediklerini duymuyordum. Annem ne yapacağını şaşırmış bir şekilde omzumu tutuyordu. Aniden birisi kolumdan tuttu ve başımı kaldırıp baktım. Yengem eğilip kulağıma fısıldadı.

"Gel biraz hava alalım."

Gücünü yitiren kollarımdan tuttu beni ve kapıdan çıkardı.

Canım çok yanıyordu. Nefes alamıyordum. Nefesim kesiliyordu
Sanki bir el boğazımı tüm gücüyle sıkıyordu. Yengem bana destek olarak kapıdan çıkardı. Kapıyı kapatırken abimin sesi geldi kulağıma.

"Hiçbir yere kaçma! Gel buraya konuşacağız yediğin haltları!"

◆ ◆ ◆

Bu bölümde ağlamamak için kendimi zor tuttum desem :')

Haksızlığa hiç tahammül edemem

Kitabın en başından beri böyle bir şeyi tahmin ediyor muydunuz?

Diğer bölümlerde görüşmek üzere,
Selametle👋♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top