otuz yedi
Selâmün aleyküm iman edenler✌
Yıldızı da okşayıp bölüme geçinn~'☆
🌻 🌻 🌻
Boşluk... Hani rüyalarımızda kendimizi bir boşluktan düşer gibi hisseder ve tam düştüğümüzde uyanırız ya? Bekledim, uyanmayı. Düştüğüm anda uyanmayı bekledim ama bu boşluk gerçek bir boşluktu. Düştüğüm anda bedenim acıdan uyuşurken görüntüler yavaşça kaybolmuş yerini zifiri bir karanlık almıştı. Gözlerimi açmaya çalıştım. Uyanmak istiyordum. Düştüm işte daha neyi bekliyordum ki uyanmak için?
Acı tüm vücudumu ele geçirirken gözlerimden bir damla yaş aktı fakat gözyaşımın ıslaklığını bile hissetmiyordu tenim. Bilincim kapanıyordu yavaş yavaş. Sesleri duymaya çalışıyordum. İki ses vardı fakat birbirinden ayırt edemiyor ve kim olduklarını bilmiyordum. Önce karanlığa hapsolan zihnim şimdi de sessizliğe kucak açıyordu. Ve ben de kendimi esir etmeye karar vermiştim en sonunda...
* * *
(Asaf'tan)
Gördüğüm şeyle birlikte ağzım kocaman açılırken ani bir refleksle koşarak gölün diğer tarafına gittim.
Zümra...o adam Zümra'yı göle itelemişti. Hem de gözlerimin önünde yapmıştı bunu.
Benim koştuğumu gören adam ise arkasını dönüp kaçtı ve gözden kayboldu. Zihnim adamın peşinden gitmekle Zümra'y bakmak arasında gidip geliyordu. Mantığım yok olmuş gibi bir o tarafa bir bu tarafa bakıyordum. En sonunda beynim çalışmaya karar vermiş olmalı ki kayalıkların etrafından dolanıp Zümra'nın düştüğü yere gittim. Ellerim buz gibi olmuş, beynim olanları kabullenemiyordu.
Koşarak indiğimde Zümra'nın gölün üzerinde hareketsiz bir şekilde durduğunu gördüm. Gördüğüm manzara karşısında kan beynime sıçrarken endişeden ne yapacağımı şaşırmıştım. Suyun üzerinde kan vardı...
Koşarak onun yanına gittim ve sığ olmasa da çok da derin olmayan göle girdim. Suyun içerisinde koşar adımlarla yanına giderken etrafıma bakmayı da ihmal etmiyordum ama yardım edebilecek bir Allah'ın kulu bile yoktu çünkü hava kararmak üzereydi ve herkes evinde olmalıydı.
Koşarak yanına gittiğimde gözleri kapalı bir şekilde suyun üzerinde durduğunu gördüm hâlâ ve en sonunda tedirgin bir şekilde kollarımı tutup ona uzandım. Ellerimle kollarından tuttuktan sonra çok fazla yaklaşmayarak ve temasta bulunmayarak çıkarmaya çalıştım ama bilinci tamamen kapanmıştı. Daha fazla zaman kaybetmemek için çekinsem de Zümra'yı bacaklarından ve kollarından tutarak kucağıma aldım. Koşar adımlarla gölden çıktım. Kayalıkları da hızlı ve temkinli adımlarla çıktıktan sonra Zümra'yı yere bıraktım. Yardım istemeliydim tek başıma yetişmem mümkün bile değildi.
Ona dokunuyor olmak kendimi bana kötü hissettirse de bunu yapmak zorundaydım. Sonuçta bu bir sağlık meselesiydi. Ellerimle yanaklarını sarsarak onu uyandırmaya ve bilincini açık tutmaya çalıştım. Şalının yan tarafına baktığımdaysa büyük bir kısmın kan olduğunu görmemle endişem daha da artmıştı. Çok korkuyordum ona bir şey olmasından.
"Zümra...Zümra uyanık kal...Zümra gözlerini açmaya çalış lütfen." derken başını çok oynatmamaya çalışarak yanaklarına dokunuyor, sarsıyordum. Gözünü açmadığı her saniye kaburgalarım daha da sıkışıyor, nefes almam zorlaşıyordu. Kaybetme korkusu bütün vücudumu ele geçirmişti. Gözümden bir damla yaş akıp toprağa düşerken Zümra'nın birşeyler sayıklamasıyla bakışlarımı hemen ona çevirdim.
"Asaf...sen misin?" Sesi o kadar kısık çıkıyordu ki zor duymuştum. Acıdan dişlerini sıkarak konuşuyordu ve bu beni mahvetmişti fakat şimdi izlemenin zamanı değil yardım istemenin zamanıydı. Ellerimi yüzünden çoktan çekmiş ve uzaklaşmıştım.
"Evet benim. Zümra yardım getireceğim uyanık kal ne olursun seni de bırakamıyorum ama yardım getirmem lazım. Uyuma sakın gözlerini kapatma. Sakın... Lütfen bizimle kal gözlerini kapatma..." dediğimde ilk defa gözleri gözlerimle buluştu. Gözünden bir damla yaş akıp toprakla buluşurken içimden bir parçayı onun yanında bırakarak son hızımla koştum yardım çağırmaya. O gözler kapanırsa, o kalp bir daha atmazsa...
Göle en yakın olan evlerden birine doğru koşarken cebimden telefonu çıkardım ve annemi aradım. Her saniye içimdeki korku daha da çok artıyor, dönüp dönüp arkama bakıyordum. Annem üçüncü çalışta telefonu açarken kekelememeye çalışarak konuştum.
"Anne... anne Zümra yaralı. Gölün orda. Başını kayalıklara çarpmış. Gelin yardıma ya da ambulans arayın birşey yapın."
"Ne? Ne diyorsun oğlum sakin ol tamam hemen geliyoruz. Yakınımızdaki köyde hastane vardı oraya götürelim."
Telefonu kapatır kapatmaz koşarak göle geri gittim. Gölün orada telefon çekmiyordu o yüzden biraz uzaklaşmam gerekmişti. Adımlarımın birbirine dolanmaması için büyük çaba gösteriyordum. Ellerim titriyordu korkudan. Zümra'nın yanına gider gitmez hemen seslendim.
"Zümra? Zümra uyanık mısın? Zümra beni duyuyorsan gözlerini açmaya çalış. Dayan yardıma geliyorlar." dedikten sonra içimden dualarımı sıralamaya başladım. Bir yandan da başını tutarak kanayan yerin yere temas etmemesini sağlıyordum. Gözlerini açmıyordu, kapalıydı ve açmıyordu. Gözleri bana ilk kez bu kadar anlamlı bakmıştı ama şimdi gözleri kapalıydı.
Allah'ım n'olur birşey olmasın ona n'olur. Sen yardım et bize.
"Zümra? Gözlerini açamıyor musun?" dediğimde yine açmadı gözlerini. Gözlerini açmadığı her saniye korkum daha da çok artıyor ve beni ele geçiriyordu. Kapalı gözlerinden bir damla yaşın süzüldüğünü gördüğümdeyse içim parçalandı. Acı çekiyordu... Canı yanıyordu...
Zümra'nın düştüğü yer en az bir 7 metre vardı ve kayalık vardı. Kafasını kayalıklara vurduğu için iç kanama olması riski çok yüksekti.
Annemgili beklerken sanki saatler olmuş ama onlar gelmiyormuş gibi hissetmiştim fakat henüz 5 dakika geçmişti onlara haber vereli. Bizim arabanın olduğumuz yere doğru geldiğini görünce başımı eğdim ve sağ elimi kaldırıp gözümden düşen bir damla yaşı sildim. Saçlarımı da elimle arkaya iteledikten sonra arabanın biraz ilerimizde durmasıyla Zümra'yı kucakladım ve hızlı adımlarla arabaya gittim. Babam arka tarafın kapısını açarken konuştum.
"Anne arkaya geç kafasını dizine koyalım. Kafasından darbe almış ve kanaması çok fazla."
"Tamam yavrum." dedi endişeyle Zümra'ya bakarak ve arka koltuğa bindi. Ben de hafif eğilerek Zümra'yı annemin kucağına bıraktım. Olabildiğince çok yaklaşmamaya çalışıyordum. Onu anneme bıraktıktan sonra öndeki koltuğa oturdum ve hiç beklemeden yola koyulduk.
Annem ne olduğunu sorduğundaysa gölde olduğumu ve Zümra'nın düştüğünü gördüğümde onun yanına yardıma gittiğimi söylemiştim. Henüz o adamın kim olduğunu bilmediğimden belki Zümra da bilinmesini istemez diye söylememiştim.
O adam kimdi? Neden, neden yapmıştı peki bunu? Daha önce köyde görmüştüm sanki o adamı. Tahminen otuzlarına merdiven dayamış birisiydi. Kızıl saçları ve aynı tonlarda kirli sakallara sahipti.
On beş dakikanın sonunda hastaneye vardığımızda hızla arabadan indim ve acilin önünden geçen bir hemşireye seslendim.
"Sedye getirin! Başını çarpmış bir yaralı var bilinci kapalı." dedikten sonra hemen arka kapıyı açtım ve Zümra'yı tekrar kucağıma aldım. Annem endişeli adımlarla peşimden gelirken babam da arabayı kenara çekiyordu. Sedye gelinceye kadar ben Zümra'yı çoktan hastanenin içine getirmiştim. Sedyeyi önüme getirdiklerinde kafasını çarpmamaya çalışarak hızlı ama bir o kadar da temkinli birşekilde yerleştirdim. Sedyeyi alıp hızla onu götürürlerken bu zamana kadar hiç bakmadığım yüzüne son bir kez baktım. Göldeki bana attığı o bakışı unutamıyordum. Hiç gözlerimin içine bakmamış, gözlerinin içine bakmamıştım bu zamana kadar. Bakmamalıydık da zaten.
Babam ve annemle birlikte Zümra'yı aldıkları müdahele odasının önündeki koltuklarda beklemeye başladım. Saat akşam sekiz sularındaydı. Kim bilir ailesi ne kadar çok merak etmiştir. Nasıl haber verecektik ki? Bir dakika, babamla Zümra'nın babası birbirlerinin numarasını almıştı.
Yere eğdiğim başımı kaldırdım ve sağ tarafımda oturan babama çevirdim bakışlarımı.
"Baba Yasin Amca'nın numarası vardı sende değil mi? Haber versek mi acaba? Merak ederler çünkü hava karardı ve saat de baya geçti." dedim kararsız bir ses tonuyla.
Dakikalardır kimsenin ağzını bıçak açmıyor, herkes kendi düşünce havuzunda boğuluyordu. Bu havuzda ne kadar boğulursanız boğulun kimse kurtarmıyordu sizi, kendinizden başka.
Anneme de baktım fikir almak için. O da anlamış gibi hemen fikrini söyledi.
"Arayalım bence. Kızları sonuçta haberleri olsun. Haber almamak daha çok korkutur onları." dedi annem. Bunu duyan babam da cebinden telefonunu çıkardı ve yanımızdan biraz uzaklaşıp telefonu kulağına götürdü.
"Selamün aleyküm."
"...."
"Hayırlı akşamlar Yasin. Müsait misin?"
"....."
"Zümra bir kaza geçirmiş kayalıklardan düştü. Şu anda Solerler Köyünün hastanesindeyiz."
"....."
"Yok yok kötü değil. Şu anda içerde tedavi görüyor endişelenmeyin başında biz varız."
"....."
"Siz Konya'da mısınız? Anladım. Peki Zümra kimin yanında kalıyordu köyde?"
"....."
"Tamam siz haber edersiniz o zaman. Bekliyoruz. Dikkatli gelin acele etmeyin. Allah'a emanet ol."
"....."
Ve telefonu kapatıp yanımıza gelmişti. Demek Zümra'nın ailesi burada değildi. Bunu az önce babam telefonda konuşurken öğrenmiştim.
Dirseklerimi dizlerime koyup ellerimi başımın arasına almış, dakikalarca da öyle beklemiştim. Kapı açılma sesiyle kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım telaşla. Doktor olduğunu görmemle ise hemen ayağa kalktım ve sordum.
"Durumu nasıl?
"İç kanama riski çok yüksek. Başından derin bir darbe almış ve ciğerli suyla dolmuş. Şu an başına 8 dikiş attık ve ciğerlerindeki suları temizliyoruz. Bir süre müşahede altına almalıyız. Gözetimimizde olmalı. Bilinci henüz açılmadı."
Hiçbir şey diyemedim. Zaten diyecek birşey de yoktu. Allah'ım lütfen onu sevdiklerine, ailesine bağışla. Derdi veren de dermanı verecek olan da sensin. Biz sana sığındık, sen yardım et.
◆ ◆ ◆
Hadi sizinle bir iddiaya girelim, bu bölüme 3 günde 300 oy gelirse yeni bölümü hemen atacağım. Biliyorsunuz normalde iki haftada bir bölüm atıyorum skdhkshd
Zümra ile Anonim diyenler buraya 👉
Zümra ile Asaf diyenler de buraya👉
Yorumlarda buluşalım ;)
Diğer bölümlerde görüşmek üzere
Allah'a emanet olun, seviliyorsunuz♥
Bu arada yavru kedim birkaç gündür hasta lüften dua edebilir misiniz? Çünkü o benim kankam gibiydi ve gerçekten çok üzülüyorum öyle gördükçe...Dualarınızda beni de unutmayın :')
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top