on beş
Selâmün aleyküm iman edenler💪
Yıldızı okşayalım ve bölüme geçelim♡
◆ ◆ ◆
Yaptığım maskeyi yirmi dakika kadar yüzümde bekletirken telefona bakarak oyalandım. Yeteri kadar durduğunu fark edince ayağa kalktım ve lavaboya gittim.
Yüzümü soğuk suyla üç dört defa yıkadıktan sonra odamdan aldığım kağıt havluyla yüzümü kurularken salona, annemgilin yanına gittim.
İftara üç saat vardı ama annem hala oturuyordu. Normalde olsa iftara ne yapacağız diye telaşlanıp şimdiden yemekler hazır beklerdi ocağın üstünde. Fakat mutfakta da tencere görememiştim. Acaba dolapta falan mıydı yemekler?
Oh valla. Keyife bak. Oturmuşlar internetten bebek battaniyesi modellerine bakıyorlardı ve aynısını örmeye çalışıyorlardı fakat bir yandan da televizyonda Müge Anlı açıktı.
Benim gelip koltuğa oturduğumu fark etmemişlerdi bile. Annemin sağ tarafında duran kumandayı alsam da fark etmezlerdi heralde.
Hırsız gibi yavaşça ellerimi uzattım ve annemin yanındaki kumandayı aldım. Hem yavaş hem de hızlı bir şekilde kumandayı elime aldım. Tam televizyona doğru tutmuş kanalı değiştirecektim ki annem kafasını hızla kaldırıp bana baktı ve göz göze geldik.
Bismillahirrahmanirrahim.
Şirince gözlerine bakarak sırıttım ve sesimi tatlı tutmaya çalışarak konuştum.
"Kolay gelsiin." dedim başımla selam verirken.
"Niye değiştiriyorsun bakıyorduk biz? Birazdan Yeşim'in annesi gelecekti. Ben onu görmek için bekliyorum."
"Ya anne azıcık bakıyım yaa! Sabahtan beri bakmışsınızdır. Zaten akşamları da babamla abim izletmiyor bir şey. Napam ben ölem mi? Ayrıca yemek de göremedim mutfakta? İftara ne vaaar?"
Hızlı hızlı konuşurken yengem de gülerek bizi izliyordu. Annem cık cıklayarak başını salladı ve beni yanıtladı.
"Akşama bir yere davetliyiz."
"Kime?"
"Sen tanımazsın kızım ya. Heh dur dur, geçen gün camide babangilin konuştuğu adamla oğlu vardı ya onlar çağırdı iftara."
"Haa şimdi anlaşıldı. Ondan siz rahat rahat oturuyorsunuz. Ee benim hiç gidesim yok ya ama evde kalsam da tek başıma iftar olmaz. Sırf yemekler için geleceğim." dedim ve yengemle gülüştük.
"İftardan bir saat önce gidelim de biz de yardım edelim." diyen annemi başımızla onayladık. Konunun dağılmış olmasıyla birlikte onlar battaniyelerine dönerken ben de televizyonda adam akıllı bir şey var mı diye bakındım ama yoktu.
Saçma sapan yarışmalar ve diziler vardı.
Peeh! Dizi de neymiş diyip en sevdiğim çizgi film kanalını açtım ve bir süre koltukta yayılarak onu izledim.
Yarım saatlik süren keyfimin sonunda zilin çalmasıyla annem ve yengem üstünü başını düzeltirken ben de üstümdeki pijamalara göz attım ve saçlarımı hızlıca topladım. Kapı deliğinden gördüğüm tanıdık yüzlerle birlikte kapının arkasına saklanarak açtım.
Şimdi saçım başım açık kameralar görsün istemeyiz. Babam ve abim içeriye selam vererek girdiler ve annemgil de onları karşıladılar. Onların ayakkabılarını çıkarıp girmesiyle birlikte kapıyı kapattım ve ben de selam verdim.
"Selamün aleyküüm."
"Aleyküm selaam."
"Ne yaptınız, gidiyoruz değil mi davete?"
"Evet Yasin. İftara bir saat kala gidelim diyoruz. Olur mu? Zaten bir buçuk saat kalmış. Yarım saate hazırlanıp çıkarız."
Babam koltuğa otururken abim ve yengem de odalarına geçmişlerdi.
Babam başını sallayıp mutfağa giden anneme seslendi.
"Tamam, oyalanmayın da hazırlanın hemen hadi Asiye."
Ben de hızla annemin yanına gittim ve nefes nefese konuştum. Annem o sırada yaptıkları sarma tenceresini buzdolaptan çıkarıyordu. Canım annem ya!
"Anne ben ne giyeyim? Koyu yeşil elbisemi giysem abartı olur mu?"
"Yok yok abartılı olmaz. Mutfakta yardım ederken erkekler falan gelirse diye feraceyle durursun, bizim yanımızda elbiseyle. Ona göre siyah şalını tak yani."
"Tamam." diyip odama yöneldim ve içeri girip kapıyı kapattım. Lila rengindeki dolabımın kapağını açıp askılıktan yeşil elbisemi arayıp buldum ve yatağın üstüne düzgünce koydum. Dolabı kapatırken çekmeceden siyah şalımı da alıp yatağın diğer kenarına koydum.
Asker yeşili belime kadar dar olan, belinde koyu kahverengi deri gibi kemeri olan ve el bilekleri lastikli sade ama şık duran elbisemi giydikten sonra aynadan kendime baktım.
Maşallah bana ne kadar güzelim ya!
Sırtımdaki fermuara kolumu sündürerek zar zor yetiştim ve kapattım. Fermuarı kapatırken şekilden şekile girmiştim resmen.
Saçlarımı tepeden toplayıp bonemin içine kattım. Baş hizamı geçmeyecek şekilde yaptığım minik topuzumla birlikte bonemi sıkıca bağladım. Siyah şalımı da alıp yaptıktan sonra kapının arkasında asılı duran siyah feracemi giydim. Yanıma siyah minik çantamı alıp telefonu ve minik aynamı koydum.
Beyaz kordonlu saatimi de koluma taktıktan sonra aynadan son kez şalımı düzeltip odadan çıktım. Herkes çoktan hazırlanmış salonda oturuyordu.
Ay iftara az kaldı.
"Ben hazırım."
"Çok şükür yarabbi."
Ellerini havaya kaldırarak söylenen abim oturduğu yerden de kalkıp kapıya yöneldi. Onunla birlikte hepimiz kalktık ve evden çıktık. Babamla abim çoktan merdivenlerden inerken ben de eğilip siyah spor ayakkabımı giydim. Arkamı dönüp duvara asılı duran anahtarlıktan evin anahtarını alıp kapıyı kilitledim. Yengemin çağırmış olduğu asansör çoktan geldiği için hepimiz ona bindik ve yola koyulduk.
◆
Biz merdivenlerde beklerken kapıyı açan adamla birlikte babamgil içeri girdi. Onlar girdikten sonra biz de merdivenlerden çıkıp kapının önüne geldik.
Gülen yüzle karşılayan bir kadın bizi kapıda buyur etti.
"Hoşgeldiniiz. Buyrun buyrun." dedi eliyle içeriyi işaret ederken.
Annem ayakkabısını çıkarıp içeriye girerken selam verdi. Elindeki sarma dolu tencereyi de kadına verdi.
"Selamün aleyküm."
"Aleyküm selam. Ne gerek vardı yoruldunuz." dedi kadın. Biz de yengemle selam verip girdik.
Kadın tekrar gülümseyerek selamımızı aldı teker teker. Bizi bir odaya yönlendirdi.
Krem tonlarında koltukları ve koyu yeşil yastıkları olan sade bir oda karşıladı.
Yalnız koltuklar mükemmel!
Keşke benim olsa.
Annemgil feracelerini çıkarırken kadın onları alıyordu. Bir yandan da kendini tanıtıyordu. Ben de feracemi çıkardım ve koltuğun kenarına düzgün bir şekilde bıraktım. Birazdan çıkarken lazım olurdu.
"Hoşgeldiniz tekrardan. Benim ismim Halime."
"Ben de Asiye. Bu gelinim Zeynep. Bu da kızım Zümra."
İsmim geçince tebessüm ederek baş selamı verdim.
"Kaç yaşındaydınız?" Kadının anneme yönelttiği soruyla birlikte annem onu yanıtladı.
"48 yaşındayım ama siz benden gençsiniz anladığım kadarıyla?"
"Evet ben 43 yaşındayım ama siz benden de genç gösteriyorsunuz. Sen kaç yaşındasın Zeynep kızım?"
"Ben 25 yaşındayım efendim."
"Siz?" dedi kadın gülerken bana bakarak.
"Ben de 18 yaşındayım efendim."
"Memnun oldum kızım. Benim de üç oğlum var. Bir kızım olmasını çok isterdim ama nasip değilmiş."
Ardından ayağı kalktı.
"Ben sofrayı hazırlayım. İftara az kaldı. Siz rahatınıza bakın." dese de ben hemen ayağa kalktım.
"Mutfak müsait mi? Ben de geleyim."
"Kızım gelmene hiç gerek yok." derken yengem de ayağa kalktı. Bizim vazgeçmeyeceğimizi anlayınca pes etti.
"E gelin madem. Mutfak müsait buyrun." Eliyle bizi buyur ederken yengemle feracelerimizi giyip çıktık.
Sonuçta üç tane erkek varmış her an ne olacağı belli olmazdı. Odadan çıkıp peşinden mutfağa girdik.
Gördüğüm yemeklerle kendimi tutamayıp hayretle konuştum.
"Hay maşallah!" ardından pot kırdığımı fark edip hemen durumu toparladım.
"Niye bu kadar zahmet ettiniz ya?" dedim gülerek.
"Olsun kızım ne zahmeti. Misafir berekettir."
"Biz ne yapalım?" diyen yengeme bir tepsi böreği ve tabakları verdi Halime teyze. Yengem onları katarken ben de bizim getirdiğimiz sarmaları tabaklara dizdim.
Zaten çoğu şey hazırlanmıştı. Halime teyze de ısıttığı bamya çorbalarını kaselere dolduruyordu. İftara tahminen on dakika kalmıştı.
O sırada gelen erkek sesiyle başım kapıya döndü.
Asaf utangaç bir şekilde başını eğmiş annesine sesleniyordu. Yanında da on beş yaşlarında bir çocuk vardı.
"Anne sofraya neler gidecek? Biz götürelim."
◆
Nasılsınız bacımlar
Normalde uzun bir süre bölüm atmayacaktım ama dayanamadım ilk fırsatta attım.
15K olduk!♥
Neyse bu aralar çok sıkıntılı bir dönemden geçiyorum dualarınızda beni de unutmayın♡
Selametle
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top