kırk yedi

Selamün aleyküüm mümin kardeşler

Bir ramazan ayında daha buradayız. Geçen Ramazan'da olanlar iyi bilir iftar beklerken hergün yeni bölüm atardım. Atamadığım zamanlarda ise sahurda atardım. Ağlamıyorum gözüme mazii kaçtı :( 

Neyse çok uzattım bölüme geçelim sahurcu tayfa<3


*     *     *

Çantamı koluma taktıktan sonra okuldan çıktım ve evin yolunu tuttum. Yarın nişan yapılacaktı ve ben çok heyecanlıydım. Zaman o kadar hızlı geçmişti ki kız isteme olalı çoktan iki ay geçmiş ve düğüne bir ay kalmıştı. Aynı şekilde okulu bitirmeme de bir ay kalmıştı. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki ben hayatın hızına yetişemiyordum sanki.

Evin yolunu tutarken yolda markete uğrayıp annemin almamı istediği birkaç malzemeyi aldım. Tam bizim evin oradaki caddedeydim ki tanıdık bir sima çarptı gözüme. Kim olduğunu algılayabildiğimde önüme dönüp sanki hiç görmemiş gibi yanından geçmeyi tercih ettim.

Bu Ömer'in annesiydi. Yıllar önce köyde anneannemlerle kalırken beni gölden düşüren ve kardeşinin intikamını almaya çalışan o çocuk... Geçmiş yakamı bırakmıyordu ve bir yerlerde hep karşıma çıkıp bana kendini hatırlatıyordu.

O gün ben gölden düştükten sonra olan hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Sadece çevremdeki insanların anlattığı kadarıyla biliyordum. Ben hastaneye kaldırılırken Ömer'in ifadesinin alınması için karakola götürülmüş. Zihinsel engeli bulunduğu için özel bir tedavi hastanesine kaldırılıp orada tedavi altına alınmıştı. O günden beri de hiçbir haber almamıştık onlar hakkında. 

Ömer'in annesi Gülşen teyzeyle aramızda bir şey olmasa da konuşmak istemiyordum. Geçmişe dönmek, tekrar o küçük kızın arabanın altında nasıl kaldığını hatırlamak istemiyordum. Zaten unutmam mümkün değildi ama işte...

Yoluma devam edip, eve geldiğimde omuzlarıma dünyayı yüklenmişim gibi bir ağırlık çökmüştü. Annemlere selam verip odama geçtim ve üstümü değiştirip rahat bir eşofman takımı  giydim. Ardından odamdan çıkıp annemlerle birlikte sofrayı hazırladım ve hep birlikte yemeğe oturduk. Herkes sessizce yemeğini yerken babam sesli bir iç geçirdi. Hepimizin bakışları ona dönerken babam hüzünlü gözlerle bana odakladı bakışlarını. Ağzıma aldığım yemek boğazıma dururken babam konuştu.

"Vay be kızım büyüdü şimdi evlenip gidiyor buradan. Daha dün benimle parka gitmek için çekişiyordun, ne ara büyüdün?" deyip burnunu çekti ve yemeğine devam etti.

Annemin gözleri anında dolup ağlamaya başlayınca yengem omzuyla sıvazladı. Boğazımda kalan yemeği zar zor yutup konuştum.

"Yahu gören gurbete gittiğimi sanacak. Yapmayın böyle valla beni de ağlatacaksınız." dediğimde annem gözyaşlarını hemen sildi ve ortamı şenlendirmeye çalıştı.

"Neyse hadi yemekleri soğumadan yiyin."

Yemeğin geri kalanını havadan sudan konuşarak neşeli bir sohbetle geçirdik. Aradan bir saat geçince babamın her zamanki gibi çay içeceğini bildiğimde kalkıp mutfağa gittim. Onlara çaylarını demleyip servis ettikten sonra Didem'in beni aramasıyla odama geçip onunla konuşmaya başladım.

"Ya Zümra ben yarın hangi ayakkabıyı giyeceğime hala karar veremedim?"

Sıkıntıyla ofladım. Yine aynı konu. Gün içerisinde beni kaçıncı arayışıydı bilmiyordum.

"Dido biz kaç kere konuştuk annecim bu konuyu? Vallahi gına geldi. Şimdi düşüp bayılacağım şuraya. En son siyah olanı giymen konusunda karar kılmıştık hani hatırlıyor musun? İki saat önce hem de. Ayrıca ben bu kadar düşünmüyorum sen benden heyecanlısın maşallah."

"He doğruu. Ben bir daha deneyeyim o zaman siyah ayakkabıyı. Kapat hadi bay bay." deyip suratıma kapatmasıyla telefona ağzım açık bakakaldım. Hep yapıyordu bunu bana. Bir gün iyi bir dövecektim onu.

*

Sabah erkenden kalkmış ve Didem, teyzem ve Hilal'le birlikte kuaföre gitmiştik. Bugün  salonda kadınlar arasında bir nişan yapılacaktı ve iki gün sonra ise ben kendi arkadaşlarım arasında bir kına yapacaktım. Aynı şekilde erkekler de kendi aralarında eğleneceklerdi. Bugün çoğunlukla sessiz ve sakin geçecekti fakat salon baya kalabalık olacaktı ve ben o kalabalığın içinde tek göze batan ve dikkat çeken kişi olacaktım. Bu yüzden çok gergindim.

Asaf kapının önünde bir arabayla beklerken bizim geldiğimizi görmesiyle başını önüne eğdi. Biz Didem ve Hilal'le arka koltuğa otururken teyzem bir büyük olarak ön koltuğa oturmuştu.

Araba yolculuğu sessiz bir şekilde geçerken Hilal ve Didem bana saçma sapan kaş göz işareti yapıp duruyorlardı. Tam onlara gülümseyip önümde döndüğüm sırada dikiz aynasından Asaf'la göz göze gelip gülüşümün yüzümde donması bir oldu. Anında yola çevirirken bakışlarını, ben de camdan dışarıyı izlemeye başladım. 

Kuaföre geldiğimizde arabadan indik ve biz önden indik. Teyzem de Asaf'la bir şeyler konuşup arkamızdan geldi. 

Hilal ve Didem salak salak gülmeye başlayınca enselerine bir tane geçirdim. Rezil olmuştum onlar yüzünden. 

"Ya ne vuruyorsun be?" diye ikisi birden bana çemkirince bu sefer ben gülümsedim ve birlikte kuaföre girdik.

İki saat geçmişti ve ben hala aynı koltuktaydım fakat tek bir fark vardı ki başörtümü sonunda yapabilmişti. Aslında tam başörtü denilemezdi. Önümü yüzüme göre hafif şal gibi yapmıştı ve başımın üstünde çapraz katlar vardı. O katların hemen altında, başımın sağ tarafına ise nişanlığım ve başımdaki şalla aynı renge sahip zümrüt yeşili taşlar yerleştirmişti. Fakat ne çok abartılı gözüküyordum ne de çok sade. Tam ortasında ve benim istediğim gibi olmuştu.

Kuaförden çıkarken üstüme siyah uzun bir pelerin giymiştim. Aynı ferace gibiydi ve her yanımı kapatıyordu. Feracemin içine bu elbiseyle sığmam zor olurdu çünkü hafif kabarık bir modeldi. Aynı şekilde başıma da siyah bir şal atıp kuaförden çıktık. Hilal ve Didem de çok sade bir şal modeli yaptırmışlardı kendilerine. Aşırı güzel gözüküyorlardı zalımlar.

Çıkışta Asaf'ı siyah bir takım elbiseyle görünce biraz tuhaf olsam da belli etmedim ve sessizce hiç konuşmadan arabaya binip salona gittik. Erkekler de kendi aralarında oturup sohbet edeceklerdi başka bir yere gidip. 

Salona geldiğimizde gelin odasına gidip üstümdeki siyah pelerini ve şalı çıkardım önce. Tek tük misafirler gelmişti bile.  Ben tam odadan çıkacakken dolu dolu gözlerle beni izleyen annemi görmemle duraksadım. Annem ağlayarak kollarını açınca ben de gözlerim dolu dolu sarılamaya hazırlandım. Annemle tam sarılacaktık ki aramıza Didem'in girmesiyle ne olduğunu anlayamadan Didem'e sarılmış olduk. Didem ikimizi birbirimizden uzaklaştırdı ve elleriyle ayırdı.

"Hey heey olmaz. İkiniz de patlamaya hazır bomba gibisiniz biliyorum ama Asiye teyze kızının şu güzel makyajının akmasını istemiyorsan şimdi sarılma. Söz akşam oturup ben  de ağlayacağım sizinle ama şu an olmaz. Tamam mı? Anlaştık mı?" deyip önce anneme baktı. Annem gözyaşlarını silerken başını salladı. 

"Tamam tamam akşam ağlayacağız." deyip odadan çıktı.

Didem bana şüphheli ve tehditkar gözlerle bakınca oflayıp "Tamam şimdi değil akşam." dedim. Anında o korkunç ifadeyi yüzünden silip sırıtarak koluma girdi ve "Hadi hadii misafirlere tek tek hoş geldiniz deyip sohbet etmen gerekiyor daha." dedi.

"Gazamız mübarek olsun o zaman." deyip salona giriş yaptım. Salondaki çoğu  bakışlar bana dönerken en yakınımdaki masaya gidip gelen kişilerle sohbet etmeye başladım.

Kafamı bir yerlere gömüp saklanma fikri, çıkar mısın aklımdan?

Tanımadığım kişilerle konuşmak o kadar tuhaf geliyordu ki anlatamam. Asaf'ın akrabalarıydı ve hepsi de çok güzel olduğumla alakalı bir şeyler söylüyor sonra da 'Bizim oğlana bak sen.' deyip gülüşüyorlardı.

Yani anlayacağınız utangaçlıkta zirve yapmıştım tüm gün.

Gelen çoğu kişiyle görüştükten sonra haberimin olmadığı ve arkadaşlarımın hazırladığı slayt gösterisini izleyip günü sonlandırmıştık.

Bu günü de sağ salim atlatmıştık çok şükür. Akşam ağlama gecesi yapmaktaydı şimdi sıra...

*    *    *

Vee bir bölüm sonuna daha geldik

şaka gibi resmen evleniyorlar knskdjk

Yorumlarda buluşalım gençlerr

BU ARADA HAYIRLI İFTARLAAAR

(İFTARDA NE YİYCEKSİNİZ JNSJDHU)

Diğer bölümlerde görüşmek üzere

Allah'a emanet olun, seviliyorsunuz<3

İnstagram: sude.yyd



Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top