kırk sekiz
Selamün aleykümm gençlik
Yine bir sahur vakti ve yine yeni bölüm atan ben :D
Medyayı görenler hayatı sorguluyor şu an durun hemen açıklayacağım dinlemeyin
Şimdi arkadaşlarr medya, Didem'in bölümde kızlarla söylediği şarkı wehvjherjdhfeu(Bölümü okuduktan sonra dinleyin please)
Bölüme geçelimm
***
Nişan bitip evlere dağıldığımızda Didem bizim eve gelmiş ve annemle birlikte oturup ağlamıştık. Bir yandan ağlayıp bir yandan da birbirimizle dalga geçmiştik. Hem kahkaha atıyorduk hem de gözlerimizden yaşlar geliyordu, çok değişik bir akşamdı anlayacağınız. Hatta hayatımdaki en tuhaf olaydı diyebilirim.
O günün arkasından iki gün çabucak geçmişti ve bugün nikah kıyılacaktı. Hem imam nikahı hem de resmi nikahımız kıyılacaktı.
Sabah kahvaltımızı erkenden yaptıktan sonra hazırlanmış ve yola koyulmuştuk. Hazırlandık dediğime bakmayın yine aynı tas aynı hamam. Feracemiz ve siyah şalımızla hazırdık.
Şimdi ise nikah dairesine doğru yol almıştık. Heyecandan ne yaptığımı bilmiyor gibiydim. Her şey şaka gibi geliyordu. Daha dün sanki ben o lisenin koridorlarında geziyordum, üniversite sınavına ağlaya sızlaya çalışıyordum, kursta hafızlık kutlamamı yapıyordum.
Ne ara büyümüştüm ben? Bir zamanlar hayali bile uzak gelen psikologluğa ne ara bu kadar yaklaşmıştım. Okulumun bitmesine bir ay kalmıştı. Sadece bir ay sonra artık resmi olarak bir psikolog olacaktım. Arkadaşlarımın çoğu beni bir psikolog olarak görüyor, fikir danışmaya geliyordu. Kendimi bildim bileli bu böyleydi.
İnsanları dinlemeyi, anlamayı, sorunları çözme konusunda yardımcı olmayı, destek olmayı ve en çok da onlara iyi gelmeye bayılıyordum. Birilerine iyi geldiğimi görmek, onu mutlu etmek ve girdiği çıkmazdan onu kurtarmak benim için bir armağandı. Onlar mutlu oldukça ben mutlu oluyordum.
Nikah dairesinin önüne geldiğimizi ancak araba durabildiğinde fark etmiştim. Yanımda oturan yengem bana destek olmak amaçlı omzumu sıvazladığında ona dönüp yüzümdeki tebessümle cevap vermeyi tercih ettim.
Arabadan indiğimizde zaten çoktan gelmiş olan Halime teyzeleri, pardon anne diyecektim. Hala alışamadım maalesef. Yanlarında Asaf'ın teyzeleri, halaları, dayıları amcaları falan vardı. Bir de en yakın arkadaşı Musab vardı.
Aynı şekilde bizde de öyleydik. Tek fark benim yanımda dört tane arkadaşımın olmasıydı. Didem, Hilal, Ayşe ve Merve vardı. Çok kalabalık sayılmazdık ama çok az kişi de sayılmazdık.
Herkes birbiriyle selamlaşıp görüştükten sonra nikah dairesine girdik. Bizi bir on dakika kadar koridorda beklettikten sonra salona aldılar ve ben heyecandan ne yapacağımı şaşırmıştım. Ellerim stresten terliyordu ama terlemesine tezat ellerim bir o kadar da buz gibiydi. Biz masaya otururken nikah şahitlerimiz Hilal ve Musab olmuştu.
Yan yana oturduğumuz halde Asaf'la göz göze bile gelmemiştik. Hem heyecandan hem de koşullar gereği olsa gerek. Nikah memuru hemen söze girdi.
"Yasin Buluray kızı Zümra Buluray, Asaf Tomay'ı eşin olarak kabul ediyor musun?"
Kalbim ağzımda atarken cevap vermek için sesimi bulmaya çalıştım bir iki saniye. Ardından zar zor cevap verdim.
"Evet."
O kadar kısık çıkmıştı ki sesim Asaf'ın bile zor duyduğuna emindim. Masadaki inceleyebileceğim ne kadar şey varsa gözlerimle onları inceleyip duruyordum.
Ardından nikah memuru Asaf'a çevirdi bakışlarını ve söze girdi.
"Yusuf Tomay oğlu Asaf Tomay, Zümra Buluray'ı eşin olarak kabul ediyor musun?"
Önce boğazını temizlediğini ve ardından cevap verdiğini duydum.
"Evet."
Salondakilerden bir alkış sesi geldiğinde yüzümde oluşacak olan gülümsemeyi zar zor engelledim. Yoksa çok aptal gibi duracaktım.
Ardından şahitlere sordu.
"Sizler de şahit misiniz?"
"Evet."
"Evet."
***
Telefonu elime alıp Didem'i aramaya karar verdim. Bugün akşam kızlar bizim eve gelecek ve kendi aramıza eğlenecektik. Gerçi diğer insanlar buna kına diyordu ama neyse.
Asaf'la iki gün önce hem resmi hem de imam nikahımız kıyılmıştı. Heyecandan dolayı olayların nasıl geliştiğini pek hatırlamıyordum. Düşündükçe bile hayalmiş gibi geliyordu. Sanki bu yaşadıklarımın hepsi bir rüyaydı ve ben bir gün uyanmaktan çok korkuyordum.
Ben düşüncelere dalmış giderken Didem'in telefonu açmasıyla kendime geldim ve söze girdim.
"Kızlarla konuştun mu? Ne zaman geliyorsunuz?"
"Evet kanka konuştum. Yarım saate oradayız inşallah. Kapat şimdi otobüse bineceğim." demesiyle telefonu yüzüme kapatması bir olmuştu.
Sabır çekerek telefonu cebime koyarken mutfağa gittim ve aldığımız abur cuburları tabaklara koymaya başladım. Onları hazırladıktan sonra dolaptan içecekleri de çıkartıp bardaklara doldurdum. Kızlar gelene kadar yere tekli renk renk minderleri de koyup her şeyi hazır ettim. Tam yeni işimi bitirmiş hazırladığım şeylere bakarken kapı zilinin çalmasıyla kapıya gittim ve açtım.
Kapıyı açmamla birlikte kızların hepsinin aynı anda sarılması sonucu bedenim bunu kaldıramayıp geriye doğru oturarak yere düşmüştüm. Hepsi bana gülerken hiç biri yerden kaldırmayı düşünmedi.
Paşa paşa kendim yerden kalkarken bir taraftan da onlara söyleniyordum ama onlar umursamadan eve girip benim odama geçtiler.
Sizin gibi arkadaşlar olmaz olsun! Yazıklar olsun size verdiğim tüm emeklere.
İçimden ettiğim siteme bir son verip ayağa kalktığımda kapıyı örttüm ve ben de peşlerinden odama gittim. Hepsi çoktan feracelerini çıkarmaya başlamışlardı bile.
"Hoş gelmişsiniz vatan hainleri!" dediğimde hepsi aniden durup bir saniye bana boş boş gözlerle baktılar ve ardından işlerine devam ettiler. Ben de sesimi çıkarmayıp yatağımın üstüne oturdum ve onların kıyafetlerini çıkarmalarını bekledim.
Aradan beş dakika geçtiğinde nihayet üstlerini başlarını değiştirmişler, saçlarını başlarını topuz yapıp oturmuşlardı.
"Eee gençlik ne yapıyoruz, kopuyor muyuz bu gece?" dedi Hilal çoşkuyla.
"Evet bebelak. Öyle bir kopacağız ki komşunun balkonuna tırmanacağız mesela. Sonra disko topunu tavana asıp deliler gibi dans ederken burayı kaçak eğlence merkezi sanıp polisler baskın yapacak falan" diyen Ayşe'yle birlikte hepimiz kahkahalara boğulurken Hilal bozulduğu için dik dik Ayşe'ye baktı.
Ardından Ayşe açıklama yapma gereği duymuş olmalı ki lafa girdi.
"Ya kızım kopmaktan kastın ne mesela? Ne yapabiliriz ki en fazla? Çok fazla yüksek sesli müzik açsak komşuların polise şikayet etme olasılığı var. Gecenin sonunda kendimi karakolda bulmak istemiyorum ben, daha çok gencim." dediğinde Hilal gülerek cevapladı.
"Benim de karakola gitme gibi bir niyetim yok be kadın! Oturur oyun oynarız. sohbet ederiz manasında demiştim."
Kadın demesiyle hepimiz gülüşmüştük. Bu aramızda bir replik haline gelmişti artık.
"Tamam be kadın sus artık, otur oturduğun yerde. Dizimin dibinden ayrılıp namusuma leke sürmüyesen!" diye yükselen Didem'le birlikte anın şokuyla bakakalsak da kahkahalara boğulmamız pek gecikmemişti.
O kadar alakasız yerlerden giriyorduk ki konuya neye uğradığımızı şaşırıyorduk. Bazen kadın haklarından konuya girip, futbol gündeminden bile çıkabiliyorduk siz düşünün. Fakat ben bundan hiç şikayetçi değil, aksine gayet memnundum.
"Ben birkaç abur cubur hazırlamıştım onları getireyim. Yanına da soğuk içecek bir şeyler ayarlamıştım ama çay veyahut kahve isteyen varsa yapabilirim?" derken çoktan ayağa kalkıp kapıya yönelmiştim bile. Benim kalkmamla birlikte kızlar da kalkmıştı.
"Yok kanka şimdilik onlar idare eder ama gecenin ilerleyen saatlerinde çay demlememiz gerekebilir. Biliyorsun beni." diyen Merve'ye tebessüm ettim ve o iş bende bakışı attım.
Hep birlikte mutfağa gidip tabaklardaki abur cuburları ve içecekleri odama taşımıştık. Altına sofra bezi sermiştik ama inşallah oraya buraya döküp de gece yattığımızda çarpılmazdık.
Tekrar aynı yerlerimize oturduğumuzda herkes ilk önce eline ayçekirdeği alıp çitlemeye başladı. Bu yazılı olmayan bir kuraldır arkadaşlar. Bir sofrada çekirdek varsa herkes ilk önce ondan başlar ardından diğerlerinden de yiyip, kapanışı tekrar çekirdekle yapar.
"Vay be kızımız büyüdü de gelin oluyor demek. Hepinizi gönderiyoruz lan teker teker. Daha geçen gün Hilal'in nişanlısı hakkında konuşuyorduk. Ne ara ikincimiz gidiyor?" dedi Merve efkralı bakışlarla uzaklara dalarak.
Didem ağzındaki çekirdek kabuğunu diliyle yere fırlatırken lafa girdi. Cennet mahallesindeki Pembe karakteri olabilme potansiyeli görüyordum bu kızda. Arada bir şüphelenmiyorum da değil hani.
"Kanka kız savaşa gitmiyor, evlenecek sadece ama sen bilirsin. Efkarlanalım biraz diyorsanız ben her türlü varım."
"Ben de varım." diyen Ayşe'yle birlikte Hilal de ona destek çıktı.
"Ben de varım."
"Neden efkarlanmak için bu kadar heveslisiniz bilmiyorum ama ben de sonuna kadar varım gardaşlar!" deyip tokalaşmak için ilk önce yanımdaki Hilal'e elimi uzattım ve erkekler gibi kafa kafaya tokuşturduk. Hepsiyle teker teker aynı şekilde tokalaşmıştık. Bunu da yıllardır yapardık.
Kimse ne yaşadığımızı sorgulamasın.
"O zaman," dedi Didem "Ben geceye bir şarkıyla başlamak istiyorum ama elime siyah minik tesbihlerden ve bir tane de şapka vermeniz gerekiyor. Yoksa moda giremem." dediğinde hiç sorgulamadan ayağa kalktım ve yan taraftaki odanın dolabından babamın tesbihlerinden birini getirip Didem'e verdim. O da dolabımdan siyah şapkamı alıp kafasına çoktan takmıştı. Hepimiz pür dikkat sıralandık ve Didem karşımıza geçti. Ardından telefonundan şarkıyı açıp kenara koydu.
Tam bu tiple nasıl bir şarkı söyleyeceğini düşünürken söze girdi.
"Gelin olmuş lan düğünü de bu geceee!"
Ben ve Merve kahkahalara boğulurken Ayşe ve Hilal geri kalan sözleri söyledi.
"Kefenimi hazır et gidiyorum ecele."
"Anneeğh! Yardım et benliğime." dedi Didem.
Ardından devam etti Hilal ve Ayşe. Düet yapıyorlardı resmen.
"Onun yüzünden ağlıyom anne!"
Biz Merve'yle şaşkın şaşkın bakarken gülmeyi de ihmal etmiyorduk ama diğer kızlar ciddiyetle ve hüzünlü bir surat ifadesiyle şarkıya devam ediyordu.
"Azrail kapıda nöbetimi tutuyor," dedi Didem ve ardından eliyle kızlara devam etmesini işaret etti. Bir yandan da diğer eliyle kekolar gibi tesbih sallıyordu
"Anne yardım et oğlun ölüyor."
Tüm şarkıyı düet yaparak söylediklerinde biz Merve'yle gülmekten nefes alamaz duruma gelmiş, yerlerde kıvranıyorduk.
"Asla ve asla bu şarkının sözlerini neden ezber olduğunuzu sormayacağım, çünkü bilmek istemiyorum. Kaldırabileceğimi de düşünmüyorum. Siz neymişssiniz ya böyle? İçinizden keko çıktı resmen." deyip tekrar kahkaha attım. Gülmekten karnıma ağrılar giriyordu.
Kızlar da benimle birlikte konuşurken aklıma gelen şeyle suratımı astım.
"Keşke videoya çekseydim ya of."
"Ben çektim kanka merak etme." deyip göz kırptı Merve.
"Adamsın bee." dedim ve göz kırptım. Gecenin geri kalanına ise saçma sapan sohbetlerimiz ve olur olmadık şeylere gülmekten ağrıyan karnımız eşlik etti.
Bi' ara duygusala bağlayıp sarılarak ağlamıştık ve eski günleri yad etmiştik.
"Kızlar size bir şey söylemek istiyorum." dedim yatmadan önce. Şu anda hepsi tıkış büküş, serdiğimiz yer yataklarına uzanmış, meraklı gözlerle bana bakıyordu ben de yatağımda oturuyordum.
"He gülüm, buyur?" dedi Ayşe hepsinin adına konuşarak.
"İyi ki varsınız. Sizinle tanışana kadar hiç gerçek dostum olmadı benim. Hep sırtımdan vuruldum, yara aldım, yarı yolda bırakıldım ama iyi ki o gün köyde Didem'le karşılaşmışım ve iyi ki birlikte o kursa gelme kararı almışız. Rabbim iyi ki karşıma sizin gibi dostlar çıkarmış."
"Yaa salak ağlatacaksın beni yine. Zaten hazır bekliyordu gözyaşım düşmek için." diyen Didem'di.
"Gel buraya şapşal." diyen Merve'yle birlikte en yakınımda olan Ayşe kolumdan çekti ve tam ortalarına yuvarlandım. Düşmemi fırsat bilen kızların hepsi bir olup gıdıklamaya başladığında ise neşe dolu kahkahalarımızı aklıma kazımıştım.
Bugünü unutmamak üzere kaydetmiştim, zihnimin en işlek sokaklarına.
***
Vee bir bölüm sonu daha
Kaldı geriye 7 bölüm...
Kitapta en çok sevdiğiniz ve sevmediğiniz karakter kim?
Favori repliğiniz veya favori bir olay var mı unutamadığınız?
Son olarak sahurda ne yiyceniz? :D
Diğer bölümlerde görüşmek üzere
Allah'a emanet, seviliyorsunuz<3
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top